Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:40 Mesaj:
1.956 Konular:
885 Beğenildi:21 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | RE: Cinselliği doğru kullanmanın ve zinadan korunmanın yolları nelerdir?
12. Günaha girdikten sonra ümitsizliğe kapılmayın
İnsan, isteyerek veya istemeyerek müstehcen bir manzaraya bakabilir. Hatta bir adım daha ileri giderek zina günahına bulaşmış olabilir. Hatta ve hatta pişman olduğu halde bu tür günahlara birkaç defa daha işlemiş olabilir. Bu noktada şeytan tekrar devreye girip o insana şunları söylettirebilir:
“Ben bittim. İflah olmam artık. Allah beni affetmez. Ben dünyanın en rezil insanıyım. Böyle günahkâr birisini Allah affetmez. Tövbe etsem ne olacak! Boş ver gitsin, battı balık yan gider.”
Aslında bu ifadeler şeytanın öldürücü darbelerinden en büyüğüdür. Ümitsizlik vermek onun en sinsi silahıdır. Onun en sevmediği şeylerden bir tanesi de kulun günah işledikten sonra tövbe edip Rabb’ine yönelmesidir. Tövbe, bildiğiniz gibi günahlar karşısında bir yenileme ve iç onarımdır. Tövbeyle Rabbimizin gazabından lütfuna, hesabından rahmet ve inayetine sığınırız.
Hepimiz dünyaya günahsız ve masum olarak gözlerimizi açarız. Sorumluluk çağımıza geldiğimizde önümüzde iki yol vardır. Bu yollardan birisi bizi uçurumlara, diğeri ise cennetlere götürecektir. Bazen bizi cennete götüren yoldan çıkıp diğer yola sapabiliriz. Bu türlü yol değiştirmelerde “Allah’a inabe edin (döndüm-geldim deyin), Allah’a teslim olun” (Zümer, 39/54) diyerek hemen kendimize gelerek doğru yola dönmeliyiz. Bu dönüş Rabbimizi de çok memnun etmektedir.
Bakın Efendimiz bir hadislerinde ne buyuruyor: “Allah kulunun tövbesinden sonsuz derecede memnun olur, sevinç duyar. Şöyle ki, bir insan çölde yolculuk yapıyor. Bütün azığı, eşyası ve suyu üzerinde olan devesi onu bırakıp kaçıyor. Adam sağa-sola koşuşup devesini arıyor; fakat sonunda yorgun ve ümitsiz bir halde bir ağacın altında uyuya kalıyor. Gözlerini açtığında bir de ne görsün; devesi, üzerindeki eşyasıyla beraber başucunda durmaktadır. Adam sevincinden öyle hale geliyor ki, Cenab-ı Hakk’a şükrederken yanlışlıkla, ‘Ben Senin rabbin, Sen de benim kulumsun’ diyor. İşte tövbe eden kulu karşısında Rabbimizin ferah ve sevinci bu adamınkinden daha fazladır.” (Buhari, Daavat 4)
Biz günahlarla kirlenen kalbimizi tövbe silgisiyle temizleriz. Allah Resulü bu hakikati şöyle dile getiriyor: “İnsan günah işleyince, kalbinde bir siyah nokta belirir. Tövbe ile hemen onu silmezse, o nokta kalbinde öylece kalır. Sonra ikinci bir günah işlerse, kalbinde bir nokta daha belirir.” (İbn Mace, Zühd 29)
Bu sebeple günahlarda ısrarcı olmadan onu hemen temizleme çok ciddi önem arz ediyor. Şunu unutmayalım ki günahlardan duyulan pişmanlık, aslında tövbenin kendisidir. Bu konuda “Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibi olur” mealindeki Allah Resulü’nün müjdesi içimizi aydınlatıyor. (İbn Mace, Zühd 30)
Bununla beraber yine sürçüp kayabiliriz. Böyle bir durum karşısında da hemen akıl ve vicdanımızı harekete geçirerek, “Ben Allah’tan kopmakla bu hâle geldim. Öyle ise, ancak O’na yeniden bağlanmakla bu durumdan kurtulabilirim” diyerek Cenab-ı Hak’la olan irtibatımızı kuvvetlendirmeye çalışmalıyız.
Her günahtan sonra bir iyilik yapın
Bir de şunu hatırlatalım. Peygamber Efendimiz, günaha girdikten sonra yapılan hayırlı işlerin o günahı sileceği müjdesini veriyor bize. Şöyle buyuruyor Nebiler Serveri: “Bir günah işledikten sonra tövbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer.” (et-Tergib ve’t-Terhib, 4/106)
Gerek Rabbine karşı günah işleyen, gerekse bir insana haksız davranışta bulunan bir kimse, o günah ve hatanın arkasından pişmanlık duyarak sevaplı ameller işler, Kur’an ve imana yönelik hizmetlerini ve çalışmalarını arttırırsa günah zırhının düğmeleri teker teker çözülür, kısa zamanda o günahlardan kurtulur. Bu konuda ümitsizliğe düşüp de asla şeytana prim vermeyin. Neden ümitsiz olacakmışız ki! Aşağıdaki ayet bize bu hakikati şöyle seslendiriyor:
“Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahimdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır).” (Zümer, 39/53)
Günahlar, tövbe ve istiğfarla temizlenmelidir. Her günahta küfre giden bir yol vardır. Her şeyden önce günah, kulun Cenab-ı Hakk’ın inayet atmosferinden dışarı çıkması ve İlahî teminatı reddetmesi demektir. Ayrıca kul, günah işlemekle şeytana tam hedef olmuş sayılır; günahlar arttıkça da Allah’ın himaye ve koruması azalır.
Günah, bir pas, bir leke ve bir kirdir; öyle ki, hadisin ifadesiyle, üst üste biriken lekeler, derhal tövbe ve istiğfarla temizlenmezse, kalbî hayatımızla Rabbimizin bize bakışı arasına girip
O’ndan gelen tecellileri keser, rahmet esintilerini perdeler ve bizi inayetten mahrum bırakır. Himayesiz kalan bir kalp ise, neticede şeytanın küfürle vurabileceği bir hale bürünmüş olur.
İkinci olarak, kendini mahcup edecek bir günah işleyen insan, kimsenin bu günahı görmesini istemez. Ama Allah’ın ve meleklerin onun yaptıklarını gördüklerinin de farkındadır. Onun hep bu zayıf anını kollayan şeytan, bu esnada ona, “Keşke şu günahımı gören olmasaydı; ya da keşke şu şey, günah olmasaydı!” dedirtir.
Esasen günah, ısrar edildiği, zararsız bilindiği, tövbe ve istiğfar ile de temizlenmediği zaman günah olur. Yoksa kendisinde ısrar edilmediği, zararı bilinip korkulduğu, tövbe, istiğfar ve samimi bir pişmanlıkla terk edildiği zaman ise, inşaallah affa mazhar olacaktır. Dağlar büyüklüğünde de olsa, –şirk hariç– Allah’ın affetmeyeceği günah yoktur. Elverir ki, O’nun af, merhamet ve gufran kapısına varılsın.
13. Bol bol dua edin
Dua, bir ibadettir ve kulluğun özüdür. Cenab-ı Hak “Dua edin kabul edeyim” (Mü’min, 40/60) buyurarak bizleri duaya teşvik ederken “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var!” (Furkan, 25/77) buyurarak, duanın bizim için ne kadar önemli olduğunu bildirmektedir.
Peygamber efendilerimiz ve Allah dostlarının hayatlarına baktığımızda da duanın çok önemli olduğunu görürüz.
“Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz!” (Araf, 7/23) diyerek dua eden Hz. Adem (a.s.) ve Havva validemiz; “Senden başka ilah yoktur. Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum” (Enbiya, 21/87) ifadeleri ile inleyip balığın karnından kurtulan Hz. Yunus (a.s.); “Rabbim, bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin” (Al-i İmran, 3/38) nidasıyla Rabbinden “temiz bir nesil” isteyen Hz. Zekeriya (a.s.); “Bu dert bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 21/83) eniniyle Rabbinden şifa isteyen sabır kahramanı Eyyub (a.s.) ve diğer peygamberler daima Allah’a yalvarmış ve O’ndan imdat istemişlerdir.
Çünkü “...mülkün sahibi olan, dilediğine mülkü veren, dilediğinden alan; dilediğini yükselten, dilediğini alçaltan; hayır (mal) elinde olan ve her şeye kadir olan” (Al-i İmran, 3/26) O’dur.
İnsan, duaya muhtaçtır. Çünkü dua, ruhun gıdasıdır. Dua, zaman ve hadiselerin bütün yıpratıcılığına karşı insan iradesine güç ve kuvvet kazandıran temel dinamiklerden birisidir. İnsan, dua sayesinde eşya ve hadiselerin boğucu atmosferinden ferah-feza bir iklime kavuşur; kendisini bir kere daha yeniler ve metafizik gerilime geçer.
İnsan, karanlık gecelerde-gündüzlerde, yazda-kışta, dağda-ovada, köyde-şehirde, her nerede ve ne zaman olursa olsun daima kendisiyle beraber olan Âlemlerin Rabbi’ne muhtaçtır. Bundan dolayı mü’min, yalnız O’nu bilir, O’nu tanır ve O’ndan başkasına boyun eğmeyi O’na vefasızlık sayar. O bilir ki, “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim” (Mü’min, 40/60) buyurarak kendisine dua edilmesini emreden Hz. Allah (c.c.), kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecektir.
Günümüzde günahların çokluğu ile aramızdaki kuvvet dengesi yok denebilecek kadar zayıftır. Böyle bir denge karşısında en tesirli silahımız, –bütün çeşitleriyle– dua olmalıdır. Bir kudsi hadiste de ifade edildiği gibi; biz geniş zamanımızda Allah’ı hatırlarsak Allah da bizi hatırlayacak ve Hz. İbrahimvâri en zor ve sebeplerin tamamen bittiği anlarda bize yardım elini uzatacak, ateşleri bile berd ü selama çevirecektir.
Onun için bizim, gerek gözümüzü ve gönlümüzü fuhuştan korumamız, gerek şahsi kemalatımız ve gerekse toplumun mükemmelleşmesi adına, tam bir teslimiyet içinde her şeyi O’na havale edip, yalnız O’na sığınmamız gerekmektedir. (Bu bölümün yazılmasında M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “İnancın Gölgesinde” isimli eserinin ikinci cildinden (s. 145-191) istifade edilmiştir.)
İsterseniz şimdi gelin şu duaya hep birlikte gönlümüzün derinliklerinden gele gele âmin diyelim:
Allah’ım! Gözümü, gönlümü, kalbimi, aklımı, elimi, belimi, ayağımı, dilimi, kulağımı haramdan, haram meyillerden, haram yönelişlerden koru!
Gözlerimi ihanetten, elimi günahlardan, dilimi kötü sözlerden, gönlümü haram meyillerden, kalbimi günah arzularından, aklımı dalaletten, nefsimi isyandan, şirkten, küfürden muhafaza buyur!
Beni kulluğuna kabul buyur! Günahlarımı bağışla! Bana merhamet et! Aklımıza, zihnimize, dimağımıza güç ve kuvvet ver! Kalbimizde iman lezzetini arttır!
Bize dünyada ve âhirette hidayeti lütfet! Bizi dosdoğru yoldan ayırma! Haramların şerrinden, günahların çirkin yüzünden, şeytanın belalı vesvesesinden, nefsin kör hissiyatından, aklın cerbeze halinden, kuvve-i gadabiyenin vahşetinden, kuvve-i şeheviyenin dehşetinden cümlemizi muhafaza buyur!
Âmin!
14. Bir gençlik dersi
Gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kesinliğinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o geçici gençliğini iffetle, istikamet dairesinde hayırlara kullansa, onunla sonsuz ve devamlı bir gençliği kazanacağını bütün İlahi kitaplar müjde veriyorlar.
Eğer sefahete harcasa, nasıl ki bir dakika öfke yüzünden bir katil, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir; öyle de, gayr-ı meşru dairedeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, ahiret sorumluluğundan ve kabir azabından ve geçip gitmesinden gelen üzüntülerden ve günahlardan ve dünyevi cezalardan başka, aynı lezzet içinde o lezzetten çok acılar olduğunu aklı başında her genç tecrübeyle tasdik eder.
Mesela, haram sevmekte, bir kıskançlık, ayrılık ve karşılık görmeme elemi gibi çok arızalarla o az ve küçük lezzet zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin yanlış yolda kullanımıyla gelen hastalıklarla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere ve kalp ve ruhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden doğan sıkıntılarla meyhanelere, sefahethanelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen, git hastahanelerden, hapishanelerden, meyhanelerden ve kabristandan sor.
Elbette, çoğunlukla gençlerin gençliğinin yanlış şekilde kullanılmasından ve taşkınlıklarından ve gayr-ı meşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.
Eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve güzel Allah’ın bir nimeti ve tatlı ve kuvvetli bir hayır vasıtası olarak ahirette gayet parlak ve sonsuz bir gençlik netice vereceğini, başta Kur'an çok kesin ayetlerle olmak üzere bütün İlahî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar.
Madem hakikat budur. Ve madem helal dairesi keyfe kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet, bazen bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir. Elbette, gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffette, istikamette harcamak lazım ve elzemdir. (Şualar, 11. Şua, 5. Mesele, s. 271)
Gençliğin Cinsellik İmtihanı, M. Ali Seyhan, NESİL YAYINLARI
M. Ali Seyhan
__________________ Söz işlemez yüreklere sükûtum dağlar gibi... |