Tasavvuf Aleminin Kişilikleri
ÂRİF: Allah’dan başkasının sevgisini kalbinden çıkaran O'nu gönülle bilen ve O'nun rızâsını kazanmış ermiş velî kimselere ârif-i billâh veya yalnız ârif denir. Künûz-ul-Hakâik'da kaydedilen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmaktadır: "Her şeyin kaynağı vardır. Takvânın (haramlardan sakınmanın) kaynağı âriflerin kalpleridir." Süleymân bin Cezâ ârif kimsenin alâmetini şöyle belirtiyor: "Susması; tefekkürü Allah'ın büyüklüğünü düşünmesi gördüklerinden ibret ders alması ve Allah'ın râzı olup beğendiği şeyleri istemesidir." Bâyezîd-i Bistamî ise; "İrfân sâhibi ârif odur ki: Seninle yediğini içtiğini seninle eğlendiğini alış-veriş ettiğini görürsün; ne var ki onun kalbi yüce Allah'a bağlıdır. O'ndan başka hiç bir derdi yoktur." Yine o; "Ârif boş yere konuşmaz devamlı Allah’ı düşünür." demiştir. Cüneyd-i Bağdâdî de; "Rasûlullah efendimizin sünnetini terk edeni ve O'ndan gelen edebleri gözetmekte gevşeklik göstereni ârif zannetme!" îkazını yapmaktadır.
VELÎ :Bütün sözleri işleri ve ahlâkı İslâm dîninin bildirdiği gibi olan Allah'ın ve Resûlünün çok sevdiği kimselere velî ve bunun çoğulu olarak evliyâ denir. Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Biliniz ki Allah'ın evliyâsı için azâb korkusu yoktur. Nîmetlere kavuşmamak üzüntüsü de yoktur." (Yûnus sûresi: 62) buyrulmuştur. Büyük muhaddis Ebû Nuaym el-İsfehânî'nin Hilyet-ül-Evliyâ kitabında zikredilen bir hadîs-i şerîfte; "Evliyâ görülünce Allah hatırlanır." buyrulmuştur. Sahîh-i Buhârî'de geçen bir hadîs-i kudsîde ise; "Evliyâmdan birine düşmanlık eden benimle harb etmiş olur..." buyrulmaktadır.
Allah'ın râzı olduğu beğendiği kullarına evliyâya erbâb-ı kulûb erbâb-ı dil ibnü'l-vakt de denmektedir.
Allah'ın emirlerine uyup O'nun sevgisini ve zikrini gönlünden hiç çıkarmayan gafletten uzak Allah adamı kimselere velîlere Ricalullah Ehlullah adı da verilmektedir.
Yahyâ bin Muâz; "Evliyânın sohbetine kavuşan şeytanın elinden kurtulur her an Allah ile berâber olur." demiş İmâm-ı Rabbânî de; "Mahşerde önce Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sonra evliyâ-yı kirâmın (kuddise sirruhum) Allah'ın izni ile günâhı çok müminlere şefâat edeceklerini ifâde etmiştir.
ŞEYH : Zahir ve batın ilimlerinde mütehassıs olan yetişmiş ve yetiştirebilen rehber Hakk yolunu gösterip dîn-i İslâmı yayan mürşid üstâd pîr mânâlarında kullanılmaktadır. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî şeyhlerin âlim olmaları ve meseleleri herkesin anlayabileceği şekilde çözmeleri lâzım geldiğini belirtmiş son zamanlarda tekkelerin câhillerin ellerine düştüğünü dinden îmândan haberi olmayanlara da şeyh denildiğini ifâde etmiştir. Ayrıca bu gibi şeyhlerin sözlerini işlerini din sanmanın bunları tasavvuf büyükleri ile karıştırmanın çok yanlış olduğunu böyle bir durumun dîni bilmemek anlamamak olduğunu söylemiştir.
En büyük üstâd mânâsına gelen şeyh-i ekber sıfatı evliyânın büyüklerinden 1240 (H.638)'ta Şam'da vefât eden Muhyiddîn ibni Arabî'nin ünvanıdır.
PÎR : Tasavvufî literaturde geçen kelimelerden biri de pîr kelimesidir. Tasavvuf yolunda rehber zât veya tasavvuf yollarından birinin kurucusu şeyh mürşid mânâlarında kullanılmaktadır. Hâce Behâeddîn Buhârî; "Pîr Allah’a kavuşmağa vesîledir. Maksûd olan (arzulanan istenilen) Hak sübhânehüdür." demiştir. Abdülhakîm Arvâsî; "Pîr kâmil ve mükemmil ise (yetişmiş ve yetiştiren ise) sohbeti büyük nîmettir ve onun bakışı devâ (ilâç) ve sözleri (sohbeti) şifâdır. Sohbetsiz vüsûl (kavuşmak) mümkün değildir." demektedir. Hace Muhammed Bâkî-Billâh pîre bağlılıkta bozukluk olursa yükselmenin düşünülemeyeceğini ifâde etmiştir. Süleymân bin Cezâ; "Her işte pîrlerin mübârek rûhlarını vâsıta yaparak Allah’a yalvarmalı ve duâ etmeli." tavsiyesinde bulunmaktadır. Hayderîzâde İbrâhim Fasîh Efendi; "Bağlı olunan pîre zâhiren (açıkça) ve bâtınen (gizli) îtirâz etmek feyz kapısını kapatır." demiştir. Hattâ İmâm-ı Rabbânî; "Pîrini incitenden sen de incinmezsen köpek senden daha iyidir." demektedir. Ayrıca pîrlik ve müridliğin yalnız külâh giydirmekle ve babadan oğula kalmakla olmayacağını Ehl-i sünnet vel cemâat yolunu bilmek öğretmek ve göstermekle olacağını belirtmektedir.
GAVS : Arapçada imdâd etmek yardım etmek ve kurtuluş mânâlarına gelen bir kelime olan gavs kelimesi tasavvufta yüksek husûsî bir mertebede bulunan velî insanlara yardıma yetişen büyük zât hakkında kullanılır. Molla Câmî'nin belirttiğine göre gavs denilen büyük velî zâta Allah'ın izni ile insanların imdâdına yetişmesi sebebiyle bu lakab verilmiştir. Gavs Muhyiddîn ibni Arabî'ye göre medâr kutbudur. İmâm-ı Rabbânî'ye göre ise medâr kutbundan ayrı ve yüksek olup ona yardım edicidir. Bu sebeple medâr kutbu birçok işlerinde ondan yardım bekler. Ebdâl makâmlarına getirilecek evliyâyı seçmekte bunun rolü vardır.
Gavs-ı a'zam en büyük gavs (yardımcı) demek olup tasavvufta bu dereceye ulaşan Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin lakabıdır. O insanlara ve cinnîlere yardım eden imdâdlarına yetişen büyük bir velî olduğundan gavs-üs-sakaleyn diye de anılır.