RE: Osmanli Mûsikîsi
Türk mûsikîsinin tarih içindeki seyri ve gelişmesi çeşitli Türk devletlerinin birbiri ardınca kurulan merkezlerindeki kültür hayatı ile yakından ilgilidir. 10.yy.ın büyük bilgesi Türkistan'lı Farabî' den 17. yy.ın en büyük Bestekârı İstanbul'lu Itrî'ye kadar geçen sürenin Balasagun Farabi Kaşgar Gazne Belh Berat Urumiye Meraga Bağdat Konya Bursa Edirne ve İstanbul gibi kültür merkezi görevini şaşmayan bir sıra ile bir sonrakine aktaran şehirlerde yaşanmış olması tesadüf değildir. Doğudan batıya doğru düzgün bir coğrafî çizgi üzerinde akan bu başkentlerin sanat tarihi açısından taşıdığı özellik çok defa kendileri de iyi bir Sanatkâr olan hakanların saraya topladıkları Sanatkârlar sayesinde bir kültür ocağı niteliğini taşımalarıydı. Çeşitli sanatlar arasında müziğin de nazariye ve ameliyesi (ilmi ve pratiği) çalışmaları büyük ihsanlarla ödüllendirilen —ve biraz da bu yüzden birbirleriyle yarış halinde olan— Sanatkârlar eliyle geliştiriliyordu. Denilebilir ki Türk-İslam maşerî dehası bir II. Murad yaratmış olmasaydı tarih Hızır bin Abdullah adını herhalde bilemeyecekti. Bunun gibi bir IV. Mehmed olmasaydı Itrî Hatibzâde Ali Ufkî: bir III. Selim olmasaydı büyük Dede ve birçok meslektaşı eserlerini kimin sağladığı imkanlarla ve hangi sanat çevresinde verebileceklerdi?(31) Bu sebeple biz burada Osmanlı mûsikîsinin gelişme ve gerileme safhalarını mesen ruhlu/Sanatkâr başlıca padişah şehzâde veya sadrâzamların çevrelerinde kurdukları ekoller açısından —mümkün olan en küçük çerçeve içinde— takip etmeye çalışacağız.
Küçük bir beylik halinde kurulan Osmanlı Devleti büyük hızla gelişiyor. 1326'da Bizanslılardan alınan Bursa başkent yapılıyor. 1361'de de Edirne alınıyordu. Bu gelişmede çeşitli sosyal ve iktisadî sebepler yanında yeni Türk-İslam toplumunun maneviyatını son derece yüksek tutan edebiyat ve mûsikîyle din müessesesi arasındaki sıkı bağın da payı vardır. Osmanlı esasen kültür alanında Selçuklunun devamından ibaretti: gelişme manevî açıdan Kaşgarlı Yesevî Yunus ve Mevlana'nın doğudan üfledikleri îman bütünlüğü içinde sevgi birliği' melteminde oluşuyordu. Misal olarak Süleyman Celebi'nin 1409'da Bursa'da meydana getirdiği Mevlid bütün zamanların en fazla şöhret kazanmış ve sonsuz bir sevgiyle çok çeşitli vesilelerde okunarak günümüze kadar ulaşmış olan bir dinî Türk edebiyatı mahsulüdür.(32)
|