KAÇ HAK VAKIF VAR?
KAÇ HAK VAKIF VAR?
“
Dört Hak Mezhep” lafını duymayan yoktur. Müslüman olup da bu “hak”sızlığa dayanamayan sayısı ise çok azdır. Niye dört, hem mezhep de neymiş, Kutsalda bunların yeri var mı? Bu dördü Allah’tan mı icazetli? Onlarsız olmaz mı? türünden beyin yorucu, kafa karıştırıcı bir çok soru işareti?!!
Bu dördünü ayakta tutan nedir bilinmez ama, dördü dışındakilerin “
Hakka” dahil edilmesi ya da edilmemesi birilerinin emri dahlinde sanki. Kimdir bu birileri. Elbette Din baronları, Din tüccarları, Din bezirganları. Hakkı, gerçek Hak sahibi olan Allah bunlara verseydi, işte böyle cimrilik ederlerdi. Kimseye dağıtmazlardı. Düşünsenize Hak sahibi olan Allah, bunlara o hakkı vermeden dört deyip orda durmuşlar. Beşinciye cevaz vermemişler. Ya gerçekten yetkili olsalardı.! Allah bizi korusun.
Tam bir şeyler oluyor derken, yapraklar kımıldıyor, filizler yeşeriyor derken, daha ayağa kalkamadan, belimizi doğrultamadan yeni bir yük sarmalı daha koydular önümüze. Vakıflar ve dernekler.
Sosyal yardımlaşma çatısı altında kurulanları ayrı bir kefeye koyarak, (aslında vakıflaşmanın asıl ve tek amacı budur), Sosyal yardımlaşma da yapıyor gibi gözükerek mezhepçi dedelerine ne kadar da benzeyenleredir sözüm.
Nasıl ki her mezhebin kurucusu olduğu iddia edilen bir şahıs var, her vakfın da kurucusu olduğu iddia edilen bir şahıs vardır. Bunlar toplum nazarında ün ve sükse yapmış, kalemi, kitapları, dergisi, internet sitesi olan, hatipliği olan, arasıra ekranlarda boy gösteren, kendine ait camisi, cemaati olan, sözü geçen, fetva veren bir takım adamlardır bunlar.
Kendilerine münhasır isimleri vardır, kurumsal kimlikleri vardır, bir konuda birkaçının ayrı ayrı fikri/zikri vardır. Genel merkezi vardır, şubesi vardır, televizyonları vardır. Din pazarında bizim de borumuz ötsün diye, bütün kitle iletişim araçlarını kullanırlar. Tabi görünürde amaç tebliğdir, duyurmaktır, bildirmektir. (İnsan hakları, demokrasi, hukuk ve özgürlükler söylemlerini dillerinden düşürmeyenler gibi) (Yani şaka gibi
Bu durum yurtdışında daha da belirgin ve aynı zamanda ürkünç bir hal almıştır. Biri öbürünün mescidine adım atmaz, biri diğerinin fetvasını dinlemez, önemsemez. Mühim olan mezhep imamının pardon vakıf imamının ne kelam eylediğidir. Nasıl olsa vakıf imamı yanılırsa bir sevap, tutturursa iki sevap var. Gerisinin ne önemi var. Her vakfın belli kalemşörleri vardır, bunlar durmadan yazar, sürekli neşriyat çıkarır piyasaya. Güya kutsalı anlamak için yazılır bunlar. Gerçi bu neşriyatların da bir kılavuza ihtiyacı vardır. Kılavuz çıkarsalar onun da başka bir kılavuza ihtiyacı olacağı ve bu kısır döngünün hiç bitmeyeceği su götürmez bir gerçektir.
Şöyle bir söz vardır. 2 İngiliz yan yana geldiğinde ülke kurar, 3 Meksikalı yan yana geldiğinde tekila içer, 4 arjantinli de bir araya geldiğinde samba yaparmış. Artık 5 müslüman bir araya geldiği vakit de vakıf kuruyor. Tabi bu yazılanları okuyanların aklına elbette şu soru gelecek. “İyi de kardeşim bunların hiç mi iyi tarafı yok?” Her oluşumun elbette eşref saati vardır. Biz yararlıların zararlarını dile getirelim de. Yararlarını da getiren biri olur elbette.
Peki bu süreç nereye varır? Beş on sene sonra bu vakıflardan 73 tane türer. Ümmet(!) 73 vakfa ayrılır. Biri kârdadır gerisi ziyanda. Bütün vakıflar O bir tanesinin kendisi olduğunu iddia eder. Diğerlerinin zararlılar tayfasından olduğunu. 50 yıl sonra birde bakmışsınız ki, 4 hak vakıf /dernek türemiş. (belki damping yaparlar da sayı 5’e yükselir). Nasıl olsa hepsinin kendine göre bir anneyasası var. Hepsinin kendine göre bir din görüşü var. (Aynı görüşe sahip olsalar niye ayrılar ama değil mi?
)
Sonra bakmışsınız, müslümanım ama şu vakıftanım, müslümanım ama bu vakıftanım.. nidaları havada uçuşuyor olmuştur. Başucu kitaplarımız mensubu olduğumuz vakfın büyüklerinin yazdığı kitap olmuştur. Nasıl olsa ete süte kitap yazılıyor bu memlekette. Kapitalist dünya neylersiniz.
Sözün özü, mezhepçiliğin 21. yüzyıl versiyonudur artık Vakıfçılık/dernekçilik. Bakın dünyaya, çatışa çatışa birbirini bitiremedi mezhepçiler. Çatışarak çoğalıyorlar sanki en şehid kabilinden.
Gelecekte de vakıf savaşlarını görmemiz içten bile değildir. Allah korusun.
Kutsallıların alın yazısıdır zannımca voltran olamamak. Bölünüyoruz öyleyse varız. Hayır! Aslında yoksunuz. Var gibi görünüyorsunuz. Oysa hizipleşmenin adı ister vakıf olsun ister mezhep, her ne olursa olsun Hak sahibinin hoşuna gitmiyor. Bu çok açık.
Peki ne yapacaz? Birlik ve beraberlik lafını ağızlarından indirmeyen sevgili din büyüklerimiz (!), vakıflarının kapısına kilit vuracak. Tek çatı altında toplanacak. Herkes imam olacak değil ya, birileri de çaycılık yapacak. Görelim bakalım makam/mevkii sevdası hangisinde var hangisinde yok. (Şaka şaka böyle bir şeyin olması imkansız, heveslenmeyin hemen)…
Hangisi hak vakıf hangisi değil, ilamını bekleyeceğiz…! Ona göre intisap ederiz. Şu an doğuştan vakıflı olmak zor. Asırlara ihtiyaç var. Hele bir kaç asır geçsin, sonra konuşuruz. (Konuşabilir miyiz? Zor. Bu dünyanın gamı 60 sene bile çekilmiyor ki, asırları bekleyelim).
ALINTI