FATİH TEZCAN / TANRI - ANNE
Yıllarca yaşadıklarım ve dinlediklerimden sonra `özel bir anne` profili oluştu zihnimde…
Bu yazıda her anneyi değil işte bu özel anne’yi mevzu edeceğim…
Sıra dışı bir ‘anne’ yazısı olacak yani… Onun için hazır olmayan lütfen okumasın…
Okuyup da beğenen, `ben bu anne`yi bir yerden tanıyorum` diyen ise çıktıyı alsın ve o hangi anne ise bir sabah başucuna koysun…
…
Doğumu 1950-1970 arası bir sene… Yani 40-60, en fazla 65 yaşlarında bir anne…
Anadolu Kadını veya İstanbul Hanımefendisi olması çok önemli değil…
Yaşadıkları ve yaşattırdıkları hemen aynı…
Anne dindar… Çoğunlukla örtülü veya örtü düşmanı falan değil…
Kızı örtündü diye önüne dekolte elbiseleri atanı, lise arkadaşlarını çağırıp parti vermeye çalışanı, ‘bizim ailemizden kimse örtünemez! çıkaracaksın!’ diyeni de biliyorum ama konu etmiyorum…
Bu anne dindar olsun…
‘Dindar’ derken Din diye bir şey yaşıyor, sorarsanız adına İslam diyor, namazını kılmaya çalışıyor, muhakkak mevlitleri, yedileri, kırkları, kandilleri, Yasin’leri okuyor, kaçırmıyor yani…
Din dediğimiz o din…
...
Geçmişte ekonomik olarak büyük sıkıntılar yaşamış… Darlıklar, fakirlikler görmüş…
Eşiyle beraber -veya istisnai olsa da ayrı- türlü zorluklara göğüs germiş…
...
Bu annemiz tek parti ülkesinde, İnönü’nün milli şef yönetimini bilmiş,
Dünya savaşına girmemek için türlü siyasetler izlenen memlekette içerideki sınıfsal sessiz savaşın tanığı olmuş,
Menderes’in yaptıklarının karşılığına bakmış, ağlamış,
Devlete asla kafa tutulamayacağını anlamış,
’70 darbesini idrak etmiş,
’80 öncesindeki kavgalar sırasında sindikçe sinen bir evin kadını olmuş,
Herhangi bir fikriyata ait olmayı riskli, herhangi bir yere üye olmayı ise ateşten gömlek zannetmiş,
’80 darbesini seyretmiş, Özal’ı sevmiş, Demirel’e zaman zaman kanı ısınmış,
Ama eninde sonunda her şeyden önemlisinin yastık altındaki, bankadaki cukka’nın sağlamlığı olduğunun,
Kötü günde kimsenin yanında olmayacağının,
Kardeşliğin, Kur’an İslamı’nın falan masal, insanın yapması gereken en önemli şeyin ise Aile milliyetçiliği ve şahsi hesapların yüceliğinin bilinmesi olduğunu kafasına koymuş birisi…
...
Anlatacağınız her türlü şeyi ‘bunlar bizim kitaplarda yok, okumadık, biz başka türlü okuduk, onu yaşarız’ diyerek geçiştirecek denli cahil ve içine dönük yaşayan bir anne…
Onun için hayatın gerçekleri sadece onun yaşadıkları, edinimleridir!
...
Sünneti falan sık dillendirir bu annemiz zira Din sandığı diğer duygu yoğunlukları ve ritüeller gibi Hazreti Muhammed’i sevmenin de cennet için olmazsa olmaz olduğunu düşünmektedir.
Daha doyurucu bir ifade ile söylersek,
Namazı, orucu, sünnet algılaması, peygamber sevgisi, Kur’an saygısı hep mahşerdeki olası rezalette afişe olmamak, cennetten bir miktar arsa ipoteklemek içindir aslında…
...
Ve bu annemize bir gün tam da uzmanlık alanından bir sınav isabet eder…
Bir gün bu anne’nin kızı/oğlu evlenmek ister…
Esasen şu yazının konusu bu anne’nin o beklenen ama bir o kadar da sıra dışı durumda yani evlilik öncesinde takındığı tavırlarla alakalı…
…
Şimdi siz gittiniz ve bu anne’mize evlenmek istediğinizi, bir talib olduğunu, sizin de bu kişiyi sevdiğinizi, istediğinizi söylediniz…
Yandınız!
Bir defa siz bunu nasıl söylersiniz, o bulamadı mı ki?
Zımnen tahkir ve tahfif bu sizinki!
Büyük bir had bilmezlik!
Bu bir…
İkincisi zaten siz birisini bulduysanız bu kişi otomatikman yanlış kişidir!
Çünkü siz buldunuz!
Sonra, sizin doğru bir tercih yapmanız söz konusu ise ona o anneye ne gerek var ki!
Bu son şıktan dolayı zaten ‘otomatik baltalama’ süreci başlatılacaktır!
Yıpratma Politikaları’nın ucu bucağı yoktur!
Evden çıkış yasakları koymakla başlayan süreç, evde zorla tutulan kul’un beyninin olmayacak evhamlarla ve vesveselerle yıkanmaya çalışılmasıyla tam bir işkence halini alacaktır!...
Ama bu daha ne ki?
Bir önceki cümledeki ‘kul’ kelimesini tek hece diye hızlı geçmeyesiniz sakın…
Siz bu anne’nin kızı/oğlu değil kulusunuz!
Vallahi de billahi de mecaz değil, hakikaten kulusunuzdur!
O öyle sanar…
Ona sorsanız ‘töööbe estaaafirullah o ne demek öööle ya’ diyecektir…
Ama diğer yandan ortada ‘telafi edilemez’ hiçbir sorun yokken sırf ‘ilk intiba eksiklikleri’ veya ‘hayalindeki geline/damad’a uymayan yönleri veya ‘kendi istediği adayın kaale alınmaması’ gibi onlarca geçersiz sebepten birkaçını seçecek,
ve bir süre önce eşiyle olan münasebetinden olan evladını, bu biyolojik münasebetin icabetini hiçe sayarak veya unutarak ‘Kul’ veya ‘Mal’ yerine koyacak, yeni bir hayata başlama hakkını ve hukukunu tanımayacaktır!