Konu Başlıkları: CAHİL TALEBE CÜPPELİ'ye...
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Ağustos 2009, 13:38   Mesaj No:1

KayıpKentli

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:KayıpKentli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3725
Üyelik T.: 12 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 130
Konular: 22
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart CAHİL TALEBE CÜPPELİ'ye...

CAHİL TALEBE CÜPPELİ'ye...

Cahil talebe dedik diye herhalde Cübbelinin hayran kitlesi fena bozulmuş. Gelen maillerde, yorumlarda küfür kıyamet gidiyorlar. Bunların insan-ı kamil yolculuğunda olma iddialarını tabii ki suratlarına vurmayacağım. Küfür ve hakaretleriyle kendilerine yakışanı yapıyorlar, o kadar. Bir de böyle yapmakla cehaletlerinin kaç katmer ve katman olduğunu ispatlamaya çabalamış oluyorlar.

Fakat Cübbelinin Taliban’a (yani Afganistan’daki talebe hareketinin üyelerinin dini anlayışına) benzetilmesinden nasıl hakaret çıkardıklarını anlayamadık. Taliban, yani talebeler, cahillikleriyle meşhurdur. Bunu Şiiler falan söylemiyor. Lübnanlı, İranlı, Afganistanlı Ehl-i Sünnet ulemanın, Amerika veya Avrupa’da yaşayan çeşitli İslam ülkelerinden Sünni âlimlerin, entelektüellerin değerlendirmesi böyle. Taliban’ın İslam içindeki en geri, yüzeysel, zahiri akımın muasır temsilcisi olduğunu bilmeyen var mı? Haricilere benzetilmeleri de tekfirciliklerinden. O nedenle Afganistan’da sadece Şiileri kolayca öldürmüyorlar, Sünni ulemayı da, sıradan Ehl-i Sünnet Müslümanı da aynı şekilde kolayca tekfir edip katlediyorlar. Yıllardır yapıyorlar bunu. Yani tarihteki haricilerden hiç farkları yok. Hariciler hamile kadının karnını yarıp bebeği bile öldürüyor ve kafir ana babayla büyüseydi kafir olacağını, dolayısıyla onu cennete gönderip ödüllendirdiklerini düşünüyorlardı. Taliban da, el-Kaide de çoluk çocuk, yaşlı, kadın, namaz kılan cemaat demeden insanları topluca katlederken herhalde aynı şeyi düşünüyordur. Yoksa bir insan savaşçı olmayan bir insanı, hem de mesela camide nasıl öldürür? Peygamberimizin Mekke fethi sırasındaki ikazlarını (ağaçları kesmeyin, elinde kılıç olmayana dokunmayın, suları zehirlemeyin vs.) biliyorsa üstelik. Bilmiyorsa ayrı. Bilmemeleri daha akla yatkın, cahillikleriyle meşhurlar çünkü.

Bizim “sevimli” (bu lakabı, iltifatlar yağdırdığı Altaylı taktı ona, bizim bir dahlimiz yok yani) Taliban’ın cahillikleri ise saymakla bitmez. Hadis hadis diyerek naklettiği rivayetlere bakın yeter. İddiayla söylüyoruz (bildiklerimiz var, bilmediklerimiz için de iddia ediyoruz) hepsi ahad ve zayıf haber. Yani hadis ilminde ahad denilen, rivayet zinciri tek kişiye dayanan rivayetlerle yol alıyor. Bununla kalmıyor, hiç itibar görmeyen zayıf kategorisindeki rivayetlerle büyük görüşler inşa ediyor, hiç korkmadan, çekinmeden. Oysa eski hadis veya fıkıh alimleri görüş beyan ederken mümkün mertebe ahad haberden bile kaçardı. Hala da öyledir. Zayıf habere ise kimse dönüp bakmazdı. Hala da öyledir. Sadece muasır sosyologlar ahad ve zayıf haberleri dönemsel şartları gösteren malzeme olarak kullanıyor.

Bu çok teknik bir mesele, herkes bilemeyebilir tabii. Ama bilmediği halde “sevimli” Taliban’ın peşine düşüp bize yakası açılmadık küfürler yazmalarının manası nedir?

Hadis usülü çok detaylı bir mesele olduğu için bize küfür ederek kendini ifade etmeye çalışan cahillere genel bilgiler verelim, fazlasını anlamaları zor olacak, öyle anlaşılıyor.

Mesele şu: Zahiri mektebinin talebesi Cübbeli Ahmet, cennet cehennem, ahiret, a’raf, yaratılış, melekler, cinler vs. akla gelebilecek bütün gaybi konularda acaip detaylı bilgiler veriyor. Hepsi de Hz. Peygamber’e istinat eden rivayetler, ama hiçbirinin hadis usülündeki yerinden bahsetmiyor. Yani aktarılan rivayet ahad mı, zayıf mı, mütevatir mi bilmiyoruz. Tek bilebildiğimiz, Cübbeli’nin “Hadis yahu!” tanıklığı. “Hadis” dendi mi Rasul-i Ekrem’den (sav) rivayet edildiğini anlamak zorundayız. Ama acaba böyle mi? Hadis uleması o rivayetin Rasulullah’a dayanıp dayanmadığı konusunda acaba ne söylemiş?

Bir de, çok önemli meselelerden sözederken aktarıyor o rivayetleri. Öylesine mühim meselelerde sözgelimi ahad haberlerin makbul olmadığını bildiği (veya bilmediği!) halde. Mesela yaratılış gibi çok önemli bir konuda bir tek kişiden rivayet edilen hadis olur mu? Bunda bir tuhaflık yok mu? Yani iddiaya göre böylesine mühim bir konuda Hz. Peygamber bir tek sahabeye özel bir sohbette bu konuyu anlatmış, yüzlerce sahabeden hiçkimse o konuyu işitmemiş.

Önemli konular böyle ahad veya zayıf haberlerle dinde yer bulamaz kendisine. Nitekim namaz kılmanın şekli konusunda neden bu kadar çok kişiden gelen rivayet var. Neredeyse tevatür. Çünkü mühim bir mesele. Yahut oruç, ya da başka önemli bir konu. Hiç bu konularda bir tek sahabeden gelen rivayet gördünüz mü? Mesela rüku ya da sücuda dair rivayetlerde bir tek sahabeye ulaşan rivayet zinciri var mı? Ama Cübbeli’nin uzun metrajlı film gibi anlattığı cennet cehennem hallerinin en hayati ve mühim bilgileri ya zayıf rivayetler, ya da ahad.

Bir de Zahiri mektebinin bu cahil talebesinin takip ettiği hadis usülü konusunda ciddi sorunlar var. Mesela Hz. Ali’nin Nehcu’l-Belağa’da İslam tarihinin ilk dönemine dair değerlendirmelerini uydurma rivayet olarak nitelerken diyor ki, “Şiilere göre Hz. Ali çekindiği için Ömer ve Ebubekir’in halifeliklerine itiraz etmedi. Yahu Hz. Ali Allah’ın aslanı, kimden korkacak, eğer bir sözü olsaydı Ömer ve Ebubekir’e söylerdi.”

Yani talebeye göre hadis usülümüz bu: Ali korkusuz biriydi, sözü varsa söylerdi. Öyleyse Ali’nin ilk iki halifeye itirazı olduğunu iddia eden Şia’nın fikri batıldır. Bu konuda gelen bütün rivayetler de uydurmadır.

Bu tür bir akıl yürütme eğer talebenin tarih ya da hadis yöntemi ise bu yöntemi neden bütün aktardığı hadislere uygulamıyor, değil mi? Mesela sorulduğunda hemen, duraksamaksızın Nehcu’l-Belağa uydurma dedi. Pat diye, hiç düşünmeden. Oysa bugün Arap dünyasında ve İran’da en çok okunan Nehcu’l-Belağa nüshası ünlü Sünni İslam tarihçisi Subhi Salih’inki. Bu nüshanın girişinde de Subhi Salih, Nehcu’l-Belağa’nın sıhhatinden hiçbir alimin şüphe duymadığını örnekleri ve şahitleriyle uzun uzun anlatıyor. Eğer Nehcu’l-Belağa’dan kuşkulanmak için gerekçemiz “Ali’nin cesur olduğu, kimseden korkmadığı, sözü olsa söyleyeceği” şeklindeki akıl yürütme ise bir dolu konuda “hadis” diyerek naklettiği rivayetler için de aynı şeyi yapabiliriz demektir. Ama öyle yapmıyor, “hadis bunlar” diyor sadece, ya da “Buhari’de geçiyor kardeşim çocuk oyuncağı mı” diyor. Buhari hadislerine yapılmış yüzlerce tenkidi yoksayarak. Üstelik bu tenkitleri yapanlar Ehl-i Sünnet alimler.

Meselenin bir boyutu da hangi sahabeden hadis alınacağı meselesi. Hadis ve fıkıh alimlerinin bu konuda tercihleri var. Mesela İmam-ı Azam Abdullah ibn Mesud’dan rivayet almayı tercih eder, çünkü İbn Mesud iyi bir fakih ve iyi bir müfessirdir. Abdullah İbn Abbas da öyle. Enes b. Malik’i çoğunlukla tercih edenlerin başında İmam Malik gelir vs. Bu durumda hadis usülü, aynı zamanda fıkıh mekteplerinin de biçimlenmesine yolaçmıştır. İlk okuma seviyesindeki bir fıkıh tarihi kitabında bile bu temel bilgiler bulunabilir. Zaten burada dikkat çektiğimiz noktalar herkesin bildiği, bilebileceği temel ve basit bilgilerden başkası değil.

Eğer bir araştırmacı önündeki tarihi malzemenin tamamını bir bütün olarak görürse sahih bir anlayışa sahip olmakta zorluk çekmez. Orada ihtilafları da, kavgaları da, gerilim ve çekişmeleri de, parlak çözümleri de, zayıf içtihatları da görür ve hepsini birbirinden başarıyla ayırt edebilir.

Ama kendisini asr-ı saadetin çok sonrasına, mesela 15. yüzyılın şartlarında ortaya çıkmış doktriner tutum ve tavırlara hapseden biri iflah olmaz. Bu çağda yazılmış bir metni “fırka-i naciye”, kurtuluş fırkasının itikat manifestosu olarak ezberler ve ezberlettirirse çok fazla çelişkiyle yüzyüze gelir. Öyle çelişkiler ki, mesela Sünnilik adı altında toparlamaya çalıştığı havuzun içinde birbirine uzaklığı Şiilik ile Sünnilikten daha fazla olan nice fırka bulabilir. Hani denir ya, Caferilik ile Hanefilik arasındaki yakınlık, iki Sünni mezhep olarak ilan edilen Şafilikle Hanefilik arasındaki ihtilaftan çok daha fazladır. Yahut mesela İmam Malik’in Maliki mezhebinde namaz kılmanın şekli ile Oniki İmam Şiasınınki aynıdır (ikisi de namazda ellerini bağlamaz), ama Hanefilikle Malikilik namaz kılmada birbirine hiç benzemeyen iki ayrı mezheptir.

İslam tarihini orasından burasından cımbızlamadan kendi doğal akışı içinde okumak ve değerlendirmek lazımdır. O akış içinde Ebu Hureyre Hz. Peygamber’in en yakınındaki ender hadis talebelerinden biriyken Hz. Ömer’in halifeliği sırasında rivayet uyduruyor diye öldüresiye dayak yiyebilmiştir. Ya Hz. Aişe’nin kadınlarla ilgili yarım yamalak aktardığı rivayet nedeniyle öfkelenmesi ve onu ağır bir şekilde itham etmesine ne demeli? Şimdi bir mezhep, ya da fıkıh okulu, Ebu Hureyre’yi yeterince fakih bulmayıp ondan rivayet almama kriterini kendisi için benimsese kim ne diyebilir? Hiç karşımıza “ashabım yıldızlar gibidir” rivayeti çıkarılmasın, o rivayetin ne manaya geldiğini anlayabileceğimiz olay ve ortam yine aynı kitaplarda yazılı çünkü.

Bunlar usül meseleleridir ve bu bahiste İmam-ı Azam, kendi görüşüyle Tabiinden birinin rivayeti çeliştiğinde kendi görüşünde ısrar etmiş ve “onlar adamsa biz de adamız” diyebilmiştir.

Peki Şiilik Sünnilik meselesi olmazdan önce, mesela Hz. Ali’nin halifeliği dönemindeki durumlara ne diyeceğiz. Ali’nin yanındaki sahabeler, karşı taraftaki sahabeleri küfürle bile itham etmediler mi? Tarih kitapları bu savaşların ve gerilimlerini detaylarını aktaran kuvvetli rivayetlerin örnekleriyle dolu. Peki, Sünnilik adına yapılan tek şey, “onlar bir ümmetti geldi geçti, onların kazandıkları kendilerine sizinki size” ayetine sarılmak olmuyor mu hep? İyi de hadis veya fıkıh dediğiniz zaman usül buradan çıkmıyor mu? Ali’nin yanında savaşan sahabe ile Ali’ye isyan etmiş sahabe arasında tercih kullanmak neden suç olsun o zaman? “Hepsi sahabe, olur böyle şeyler” gibi bir izah olur mu? İmam-ı Azam, İmam Şafii gibi İslam akaid ve fıkhının zirve şahsiyetleri ehl-i beyt muhabbeti yüzünden canlarını vermişler, bu uğurda ölmüşler ve sultanlara biat etmemişlerken bu böylece geçiştirilecek bir mesele mi? Öyle olsaydı usulen biat eder, konuyu kapatır ve işlerine bakmazlar mıydı? Yapmadılar, çünkü bu, dinle ilgili mühim bir mesele.

Cahil talebenin söylediği özetle şudur: “Konuyu kapat benim istediğim gibi din anlayışına sahip ol” Kusura bakma talebe kardeşim, böyle değil. Sen bilmiyor olabilirsin, hevesliysen gider öğrenirsin, kütüphanende binlerce cilt kitap varmış, onların aralarında bu bahisleri bulabileceğin kitaplar mutlaka vardır, aç oku. Bir dindarın içeri girer girmez “benim burda ne işim var” hissine kapılacağı, çünkü vaazlarında ağzını açıp gözünü yumduğun türden sosyetenin yaşadığı Acarlar villasındaki havuzlu evini, “Peygamberimiz de Ebubekir’le yüzme yarışması yapardı, ne var bunda, yüzmek teşvik edilmişse havuz da yapılabilir” diye tuhaf içtihatlarla meşrulaştıracağına sağlam bir dini hassasiyet ve bir tarih yorumu, usül edin kendine.

Peygamberimizin Ebubekir’le yüzme yarışması yaptığını iddia ettiği “havuz”u Acarlar sitesinde evinin önündeki özel villa havuzuyla karşılaştıran cahil Taliban kendisinin onbinlerce dolarlık havuzuyla peygamberimizin girdiği su birikintisini aynı şey sayarken yaptığı mukayese ve çağdaşlaştırma yöntemini neden kılık kıyafetinde uygulamıyor? Sakalı ve cüppeyi sünnet diyerek aynen taklit ediyorsa havuzunu da peygamberimizin girdiği su birikintisine benzetse ya! Ya da bindiği pahalı arabayı mesela!

Sitedeki yazımıza yorum gönderen cahiller anlamamışlar sanırız. Oysa dinde usül tartışması bakımından İmam Malik’in “Medine’nin ameli” delilini hiç yabana atmamak gerek. İmam Malik, İslam’ın ocağında yaşanan dini, başka coğrafyalardaki tecrübelerin üstünde tuttu. Bunun manası budur. Bu onun din anlayışıydı bir açıdan, ama başka açıdan da dinin korunması için gördüğü lüzumdu. Bu nedenle İmam Malik, Bağdat’ta İmam Azam’ın “istihsan”ı yöntem olarak kullandığını işitince “kafasından din uyduruyor” demişti. Medine’nin ameli ona göre dinin ta kendisiydi. Çünkü Hz. Peygamber 13 yıl burada yaşamıştı, sahabelerini burada eğitmiş, vahyin çoğu burada gelmişti. Sahabelerin çoğu uzun süre burada yaşamış ve Medine halkı dini kaynağından alarak bir gelenek oluşturmuştu.

Bütün bunlara rağmen şimdi bir Maliki’ye de aynı şeyi mi söyleyeceğiz: Sen dinin çoğunu sildin attın!

Mesela İmam Malik, Medine’de kılınan namazın el bağlamadan olduğunu düşünüyor. Birileri de diyor ki Peygamberimiz öyle de böyle de kıldı, el de bağladı, bağlamadı da. Eğer Medine’deki gelenek yaşıyorsa yani ortada tevatür varsa ve diğer kılma şekilleri birtakım ahad rivayetlere dayanıyorsa fıkhen hangisi ercehtir. (tercihe şayandır)

Şunun adını doğru koyalım: 15. yüzyılda bir dil bilgini olan Taftazani Sünnilik diye bir doktrin tedvin etti ve orada Şia’dan hangi özelliklerle ayrılmamız gerektiğini tarif etti: Ebubebir ve Ömer’i kabul ederiz, sahabeye ta’n etmeyiz, mestlere meshederiz.

Ona göre Şiiler çıplak ayağa meshediyor, sahabeye tan ediyor ve Ebubekir ve Ömer’i kabul etmiyor.

Şimdi mesh meselesi fıkhi bir konuyken nasıl oluyor da kelamın ve itikadın konusu haline geliveriyor. İkincisi, İslam’da suçun bireyselliği sözkonusuyken nasıl oluyor da Şiiler diye tüm şiileri kapsamına alan bir genellemeyle kollektif suç isnat ediliyor ve bu kollektif suçun içine kendisini Ali’nin şiası gören herkes giriyor. Dolayısıyla da camilere bile saldırıp çoluk çocuk katletmek caiz oluveriyor! Üçüncüsü, Hz. Ebubekir ve Ömer’in halifeliğini kabul edip etmemek bir bakışaçısı. Tarih yorumu. İtikat konusunda ne işi var? Saad b. Ubade Ebubekir’in halifeliğini kabul etmeyince onu itikattan sapmış mı (o vakitler varolmayan Sünnilikten çıkmış ve helak olmuş mu) kabul etti diğer sahabe. Hiç mi tarih okumamış bunlar. Halifelik sıralamasından itikat konusu çıkarmak acaip görünmüyor mu bunlara?

Elinde geleneğe dayalı sağlam bir usül olmayınca neler söylemiyor ki. Mesela Kur’an’da Ebubekir’den mağaradaki ikinci kişi diye bahsediliyormuş dolayısıyla onu tenkit etmek küfre götürürmüş! Yok efendim Şiiler "ifk" olayı nedeniyle Hz. Aişe'ye iftira ediyorlarmış, Hz. Aişe Kur'an ayetiyle aklandığı için bunu söylemek küfürmüş. İyi de Şiilerin hangisi bunu söylüyor? Gulat Şiadan birilerinin söylediğini nasıl olur da tüm Şia'ya maledersin?

Uyuz köpeğe ayakkabısından su içirdi diye hayatı boyunca dinle imanla alakası olmamış bir fahişeyi baştacı edip cennete uçuran cahil talebe, Hz. Hz. Ebubekir’i tenkit etti diye suyunun suyu bir yorumla dindar veya âlim bir şiiyi (ya da sünniyi) cehenneme yetiştirmek için çırpınıyor adeta.

İsimlerin önüne “hz” kısaltmasını yazmamız da alışkanlıktan malum. Bunu yazmasak hakaretten bize de cehennem biletini keserler muhtemelen. Nasıl olsa bu işleri Allah’ın yerine bu dünyada onlar yapıyor! Halbuki “Hazret” (sayın) şeklindeki hitap asr-ı saadette hiç kullanılmadı. Sonrasında da. İran Müslüman olduktan sonra çıktı ortaya bu saygı ifadesi. Şiilere ağız dolusu küfredenler onların bu saygı kelimesini alıp tepe tepe istifade ediyorlar, üstelik bu kelimeyi kullanmayanları tekfir dahi edebiliyorlar. Tıpkı sahabe nesli ve sonrasındaki Müslümanlar gibi Ömer, Ebubekir, Ali desek hemen lafı yapıştırıyorlar “ne biçim konuşuyorsun, onlar senin asker arkadaşın mı” Desen ki, “İyi de kardeşim İslam tarihi boyunca ve bütün kitaplarda böyle zikrediliyor bu sahabeler, isimlerinin başına hazret getirilmesi çok sonraki iş ve Arap olmayan Müslümanların icat ettiği bir şey” Nafile! Anlamıyor, anlamaz.

Tabii ki niyetimiz “Ben bilmez merkez bilir” cehaletiyle din tartışması yapmak değil. Tedris! Sadece tedris! Onları karşımıza oturtmuş derslerini veriyoruz ki etsinler ezber. Yok eğer tedris kaçkını olup bildikleri yolda, burunlarının dikine gitmek istiyorlar keyifleri bilir.

fikritakip.com
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi KayıpKentli 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
HALK HALKA AĞLASIN (dersim katlimı üzerine) Serbest Kürsü Esma_Nur 5 2506 09 Nisan 2010 21:41
Behra Hêşin Şiirler ve Şairler serpil 3 2019 15 Kasım 2009 16:11
1 KASIM 2009 GÜNÜ SABİT TELEFONLARI SUSTURUYORUZ. Serbest Kürsü Kürt_Mücahide 1 1688 28 Ekim 2009 21:12
İşçiler TABUT MİNİBÜSLE...Patron SON MODEL... Makale ve Köşe Yazıları KARAKÖSE 2 1748 10 Eylül 2009 19:32
sadece Türkçüler okusun bu şiiri!!!KÜRTLER... Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 97 37125 02 Eylül 2009 19:11