Kürt olmak neden sorun oldu?
Kürt olmak neden sorun oldu? 18 Ağustos 2009 Salı
Türkiye’nin tarih yürüyüşünde belki de en ciddi ayak bağı olan Kürt meselesinin çözümü yolunda en önemli adımlar atılırken hâlâ “konu neydi” diye etrafa bakınanlar var. Belki de bu şaşkınlık Kürt meselesinden bile daha önemli bir mesele sayılmalı.
Baksanıza, Kürt sorunu hâlâ körlerin fil tarifi gibi bambaşka yönleri öne çıkarılarak tarif ediliyor. Hâlâ “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diyenler var. “Oradaki sorun ekonomiktir arkadaşlar, işsizliği çözersek her şey hallolur” diye fikir beyan edenler, “dış güçlerin tahriklerinden” dem vuranlar, “Mesele sosyolojiktir, feodalitenin çözülmesi vs. vs.” diye konuşanlar...
Herkes meselenin bir tarafını tarif ediyor. Oysa meselenin ekonomik boyutu, sosyolojik boyutundan ayrı değil ki! Terör sorunu da bunlardan büsbütün bağımsız bir vakıa değil.
***
Daha çok yakın zamanlara kadar etkili makamlardaki bazı insanlar bu sorunun çözüm yolu olarak Kuzey Irak’taki kampların vurulmasını gösteriyorlardı. “Bu yolla sorun çözülmez” diyenleri de vatan haini ilan ediyorlardı. O vakitler “Kandil’i vuralım, sorun çözülür” diye konuşanların bambaşka hesapları da olduğunu geçen zaman içinde öğrendik. (Bkz. Ergenekon iddianameleri.)
Neyse ki şimdilerde yetki ve sorumluluk sahibi makamlarda oturan hemen herkes sorunun ne olduğu ve nasıl çözüleceği noktasında fikir birliği içinde görünüyor. “Mesele terör meselesidir... terörü ezeriz, olur biter” diyen yok. En azından etkili konumdakiler arasında bunu söyleyen kalmadı.
Muhalefet hariç elbette. Türkiye’de muhalefet demek iktidar ne yaparsa yapsın karşı çıkmak ve
ne söylüyorsa tam aksini savunmak demek olduğu için bunu da doğal karşılamak gerekiyor. Ama “muhalefet olsun” diye değil, samimi kanaati gereği “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” gerekçesiyle bugünkü açılıma karşı çıkan birileri varsa, onlara “terör sorunu”nun tarihçesini hatırlatmak lazım:
***
Efendiler, sizin “terör sorunu” dediğiniz hadisenin ilk örnekleri Osmanlı’nın son döneminde görülüyor. Kürt aşiretlerinin gerçekleştirdiği isyan hareketlerinden bahsediyorum. Ama bu isyanlarla cumhuriyet dönemindeki Kürt isyanları arasında fark var. Çünkü cumhuriyet dönemindeki isyanların aşiret isyanı boyutunu aşan özellikleri var. Bu dönemde artık farklı aşiretlerin “Kürtlük” temelinde bir araya gelmeleri söz konusu. Daha önce sürekli birbiriyle çatışma halinde olan aşiretleri “Kürtlük” temelinde bir araya getiren faktörün ekonomik veya sosyolojik şartlar olduğunu söylemek gerçeği ıskalamak olur.
Dönemin politikalarına baktığınızda gerçeğin ıskalandığını ayan beyan görüyorsunuz. Iskalanan gerçek Kürtlerin Türkiye’de “ulus-devlet” inşası sürecinde kendilerini dışlanmış hissetmeleri.
Bu coğrafyada bin yıldır bir arada yaşayan toplulukların ortak kimliği olması gereken “Türk” kavramının etnik bir adlandırmaya indirgenmesiydi asıl sorun. Yoksa feodal düzen veya ekonomik şartlar buradaki ahalinin kendilerini “Millet”in bir parçası olarak hissetmelerine engel teşkil edebilir miydi?
“Ulus-devlet”in inşa sürecinde Kürtleri etnik kimliklerini de inkâr etmeden kucaklamak zor muydu peki? Evet zordu. Zira farklı etnisitelerin bir arada olmasının meşru bir gerekçesi bulunmalıydı. Ve bu gerekçe “din kardeşliği” olamazdı. Çünkü devletin laik karakteri zarar görürdü. “Anayasal vatandaşlık” söylemi de kimseyi tatmin etmezdi. Dolayısıyla “Kürtleri de Türkleştirmek” dışında bir çözüm yolu kalmamıştı devletin elinde.
Ne var ki “çözüm yolu” olarak görülen bu politika sorunun asıl kaynağı oldu.
STAR