Güz Sancısı
Hava şartları Güz habercisi… Yaprak dökümü başladı. Yağışlar kimi yerlerde afete yol açıyor.
Havada Güz sancısı başlayınca, sancı her şeye sirayet ediyor.
Güz sancısını, toprak kadar, su kadar, hava kadar insan da hissediyor veya hissetmeli.
Nazım Hikmet “Günler gitgide kısalıyor, /yağmurlar başlamak üzre. /Kapım ardına kadar açık bekledi seni. /Niye böyle geç kaldın?” diye dile getiriyor duygularını…
Cahit Külebi “Sonbahar geliyor serçe /Yuvanı ne yapacaksın?/Ayva çiçek açmadan önce./Meyvelerin içi geçecek/Rüzgâr başka çeşit esecek /Yağmurlarla ıslanacaksın. / Hâlbuki ne kadar sıcaksın!” diyor.
Sonbahar diyorlar ayrıca…
Hayatı bir şiir gibi düşünmek zor, çünkü şiir hem yoğun duygu hem yoğun düşünce işi, hayat bazen hiç düşünmeden yaşanıyor. Bir anda çöküveriyor dumanı gökyüzünün hayatın üzerine…
Hayatın gökgürültüleri daha bir şiddetli oluyor.
Saçlara düşen aklar ve dökülen saçlar insanın güz sancısını yansıtıyor.
Yüzlerde belirginleşen çizgiler, giderek farklılaşan göz çukurları…
Güz gelince, ısınma, kışlık yiyecek, giyecek telaşına düşüyor insan. Bu kaygı orada kalıyor. Hayatın kendisini ilgilendiren, hesabı alakadar eden güz sancısı fazla dert edinilmiyor.
Elbette, her hayatın güz sancısı farklı karşılanır. Kimi insan ilgilidir gelinen aşamayla, kimi insan; “bugüne kadar nasıl gelmişse öyle gider” diyor.
Her Sonbahar aslında farklı bir mesajdır insana… Toprağa düşen her şiddetli yağmur damlacığı, dalını terk eden her bir yaprak, yeşilin giderek turuncuya dönüşmesi anlayan için, anlamayı dert edinen için farklı bir mesajdır.
Her insanda bir Güz sancısı olmalı.
Hazırlıklar ne âlemde diye düşünmeli.
Uykuya çekilip bahara hazırlanacak toprağa bakıp tefekkür etmeli.
Kısalan günler, gözyüzünde daha az kalan güneş düşündürmeli insanı.
Hadi toprak uykuya çekilip bahara hazırlanacak, ben neye hazırlanacağım? Kısalan günler ve uzayan geceleri nasıl değerlendirmem iyi olur?
Bir anda çıkan rüzgâr, sağlı-sollu gelen esintiler, toz bulutları, yağmur bulutları bana ne anlatmak istiyor?
İnsan Güz sancısını hayatın her anına taşımalı.
Göyüzünde kayan bir yıldızı gösterip, bir dilek tut diyen insan, o kayan yıldızın sönen bir hayat olduğunu unutmamalı. Bunun gibi, ağacın düşen her yaprağının biten bir hayat olduğunu…
Birgün bütün hayatların böyle kayacağını unutmamalı…
Ve her hayatın aslında bir gölge olduğunu…
“Dün bir gölge vardı./Şehrin yollarında,/ Güneşi batınca kayboldu./ Güneşi batan gitti./ Hep birlikte doğacaklar,/ Bütün gölgeler kaybolunca…” şiirinde söylenmek isteneni her insan tefekkür etmeli.
Aslında biten her bir gün için yapılmalı bu tefekkür.
Kimse ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Kurulduğu makamların bir ağaç yaprağı veya ışığı yok olup kayacak bir yıldız olduğunu, o yıldızın ilelebet parlamayacağını düşünerek hareket etmeli.
Ve bu nedenle, hayatın her anını bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeli. Her geçen gün fırsatın kayma sürecinin başladığını…
Çok mu duygusal bu sözler?
Duygusuz aklı ve akılsız duyguyu neyleyeyim!
Evet, havalar yeni bir sürecin habercisi, her insan hayatını kıymetlendirmek için insanlığa hizmet eksenli düşünmeli. Çıkar putları anlık alkışlarla göz boyar, sonra bir kuru yaprak düşer gibi düşürür insanı.
Ve birgün insanlar, sizi gösterirler, makamlarınızla birlikte kayarken ve haydi bir dilek tutun derler.
En büyük dileğimiz, insanlığın onuru bir anlayış içre insanlığın değer sayfalarında yer almak olmalıdır. Bak şu adama, geldi ve gitti, oysa ne hevesler beslenmişti onun için…
Böyle olmamalı!
Necip Cengil