Müslümanların Gündemini Vahiy Belirlemiştir
Kur’an eğitim öğretimi, Kur’an’ı anlama ve anlatma alanında yeterince gündem oluşturabilmiş ve toplumun geneline yayabilmiş değildirler. Dinsel misyon ve amaçla yayın yapması beklenen medyaları bile toplumda İslamı gündem yapmak ve insanları onunla buluşturmak yerine, kendilerinin gün be gün batıcı medyaya benzediği ve bu değirmene su taşır hale geldiği görülmektedir. Kur’anı toplumun gündemine sokmak ve özgün bir İslam anlayışı oluşturmak yerine, programları, reklamları, anlatımları ve konuşturduklarıyla ya halkın din anlayışını hurafelere boğmak, ya modernleştirip sekülerleştirmek veya statüko ile entegre olmasını sağlamaktan öteye geçmediği görülmektedir. Onun için Müslümanların dini öğrenme, öğretme, anlama ve anlatma konusunda vahyin tabiatı ve yöntemi ile çatışmayan özgün, modern ve kuşatıcı bir yöntem belirlemeleri gerekir.
Müslümanların toplumda olup bitenlerle ilgilenmesinin veya olaylara müdahale etmesinin doğal olduğunu söylerken, maçın kurallarını rakiplerin belirlemesi, hakemleri onların seçmesi, maçın deplasmanda oynanması ve sonucun başkalarının hanesine yazılması oyununa gelmemeğe dikkat etmek gerekir. Çünkü kurallarını rakiplerin belirlediği, hakemlerini onların seçtiği, yerini onların tespit ettiği ve sonucu kendi hanelerine yazacakları bir maçı kazanmanın mümkün olmadığı, bütün peygamberlerin davette izledikleri yol ve yöntemden anlaşılmaktadır. Nitekim birilerinin şerefine oynanan yahut jübilesi yapılan bir maç kazanılmış görünse bile getirisi sözkonusu kurumun kasasına gitmektedir. Onun için Müslümanların kendi gündemlerini kendilerinin belirlemesi, kimlik ve kişiliklerini korumanın gereğidir. Aksi halde yaptıkları iş, temizliğine dikkat edilmeyen yerde namaz kılmaya benzer. Böyle bir yerde namaz kılınmış olur ama temizlik şartı yerine gelmediğinden namaz yerini bulmamış olur. Kaldı ki zarar bununla da sınırlı olmayıp namaz kılanın üstü başı da necis olup kir pas içinde kalabilir.
Onun için maçın oynanacağı saha yahut namazın kılınabileceği temiz yere ihtiyaç vardır. Müslümanlar bunu oluşturması gerekir. Bu da vahyin aydınlığında yürümek ve onu insanlara götürmenin yollarını ve imkanlarını hazırlamakla olur. Yani Müslümanların bu doğrultuda özgün bir gündemlerinin olması gerekir. Bunun için Müslümanların vahyi öğrenmeyi, öğretmeyi, yaşamayı, yaşatmayı ve başkalarına götürmeyi günlük gündem maddelerinin başına almaları gerekir. Bu da günlük yaşamdan bir zaman, maddi gücünden ayırabildiği bir miktar ayırmakla olur. Her müslümanın günlük vahiyden okuyabileceği kadar okumayı, öğrenebileceği kadar öğrenmeyi, okutup öğretebileceği kadar kişiye götürmeyi ve toplumun vahyin aydınlığıyla aydınlanmasını sağlamayı bir farzı ayn olarak görmesi, bunun için insan, kuruluş ve ortam oluşturması, gerekli imkanları sağlaması ile mümkün olur. Bu da dini önemsemenin veya ciddiye almanın gereğidir. Çünkü İslamoğlu hocanın dediği gibi, donlarının kumaşına, rengine, dikişine değer verdikleri kadar dinlerine değer vermeyenlerin Müslümanlığı laftan öteye geçmez. Dindarlığı laftan öteye geçmeyen toplumun özgün bir din eğitim ve öğretim programı, özgün bir İslam gündemi de olmaz. Olmadığı için de Şekil-A’da görüldüğü gibi başka bir hayatın içinde asimile olmaktan kurtulamaz.
Müslümanlar başkalarının önlerine koyduğu ve onları bu görevden alıkoyan gümdemlerle oyalanmamalı, onların bundan alıkoymasına meydan verilmemelidir. Bunun kolay olmadığını biliyoruz. Çünkü bunun doğru bir vahiy kültürü, büyük bir direnç, büyük bir fedakarlık, büyük bir azim ve kararlılık, büyük bir amaç ve ideal gerektirdiği bir gerçektir. Rahmetli Mehmet Akif’in dediği gibi bunun Allaha güvenmeyi, çok çalışmayı ve bilgi ile donanmayı gerektirdiğini bildiğimiz kadar, bundan başka çıkar yol olmadığını da biliyoruz. Bu vahyin ışığında Müslümanlar Kur’an eğitim ve öğretimi başta olmak üzere izleyecekleri politikayı görüşerek, anlaşarak, uzlaşarak, yardımlaşarak yoluna koyabilir, gündemlerini belirleyip kimliklerini oluşturabilir ve varlıklarını geliştirebilirler. Değilse, “Biz, kendilerine haksızlık yapan nice kentleri kırıp geçirdik de arkalarından yerlerine başka topluluklar getirdik”(21 Enbiya/11) ayetinin belirttiği gibi sünnetullah bozulmadan ve sapmadan işlemektedir.
Prof.Dr.İbrahim Sarmış - Nida dergisi