Konu Başlıkları: BEN NE ZAMAN BÜYÜDÜM ANNE..
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01 Ekim 2009, 11:55   Mesaj No:1

NİLGÜN YAZAR

Medineweb Üyesi
NİLGÜN YAZAR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:NİLGÜN YAZAR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 8150
Üyelik T.: 15 Mayıs 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 120
Konular: 37
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart BEN NE ZAMAN BÜYÜDÜM ANNE..

BEN NE ZAMAN BÜYÜDÜM ANNE..

Yolun yarısını geçtim artık anne. Takvime baktım da, bugün tam 14 yıl olmuş sen gideli. Sen de 14 yıl, ben diyeyim 14 asır.

O zaman, bu zaman tek başıma gidiyorum işte bu uzun yolda. Neler yaşanmadı ki sensiz geçen onca yılda! Kanatlarının altında olmak istediğim zamanlar o kadar çok oldu ki. Sadece hayaline sığınmakla yetinebildim. Bir kaç soluk fotoğraf, yarım yamalak hatırlanan bir iki de anı. Hepsi bu. Senin sıcaklığını bana bir parça da olsa hissettirebilecek birkaç avuntu işte. Allahın takdiriydi gidişin ama benim sitemim oldu.
Sen gittikten sonra ne çok şey yaşandı bir bilsen. Ama sen yanımda olsaydın, eminim ki her şey bambaşka olurdu. O nefes, o an sonsuzluğa karışmasaydı tarihim ve kaderim baştan yazılırdı belki de. Kimbilir!.



Daha ben hayata dair hiç bir şey öğrenememişken, sen çekip gittin. Kara kızın kurtlara yem olmaz sandın belki. Senin kızın elbette güçlüydü. Evelallah altından kalkamayacağı hiçbir şey olmazdı. Olmadı da. Kolum kanadım kırıldığında bile asla pes etmedim. Hatta en yitik hallerimde bile tutunamayanların tutar dalı olmayı bildim.



Yalnız çok şey öğrendim sen gittikten sonra. Hatta sen gidene kadar neredeyse hayat hakkında hiçbir şey bilmezmişim. Sen varken zaten gam yokmuş ki! Çünkü annelik evladının önüne bend olmakmış. Dağ gibi durmuşsun önümde. Bilememişim. Sen gidince ama, ne dağ kaldı ortada, ne de bend. An geldi yüreğimi sel aldı, an geldi yüreğim kök saldı.



İlkokula başladığımda öğretmenim ne demişti sana hatırlar mısın anne? Ben unutmadım, halen aklımda. “Bu kızı ne yap, et, okut. Yaman kız. İyi avukat olur bundan.”demişti. Benimle ne gurur duymuştun o zamanlar değil mi?

Belki bugün bir avukat olamadım ama için rahat olsun annem! Haklarımı hep en iyi şekilde savunmayı bildim. Karşımdaki babam dahi olsa haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmadım. E iyi kötü elim ekmek de tuttu. Bu da fena bir durum sayılmaz hem.

Zaman zaman koyuveriyorum kendimi ama anne. Şu an, öyle bir an işte. İstiyorum ki herkes sussun ve sadece senin o billur sesin adımı zikretsin. Bu sese o kadar çok ihtiyacım var ki. Gözlerimi kapattım bak şimdi. Yüzünü anımsamaya çalışıyorum. Zorlanır oldum gayrı. Yüzün de, sesin de zamana karşı koyamıyor artık. Puslu bir aynadan zar zor seçebiliyorum hayalini.



Başına namaz örtünü sarmışsın. Bembeyaz. Kar gibi. Yüreğin gibi. Elinde tespihin, dilinde duanla. Bak işte dualarında bile ben varım yine. Namazını bitirmişsin. Aminlerin ayyuka çıkmış, sarmış sarmalamış beni. Her namazdan sonraki alışkanlığını bu defa da atlamadın gördün mü? “Ver elini” diye seslendin bana. “Uzat elini de salavatlaşalım” dedin. Her seferinde bıkmadan usanmadan nasıl bir teslimiyetle yapardın bunu? Ben neden senin kadar masum olamıyorum ki? Nasıl bu denli kirlendim bilemedim. O’na da uzak kaldım epeydir biliyor musun anne? Hani çocukken bir suç işlediğimde koşa koşa yanına gelir ve “Allah günah yazmaz değil mi anne?” diye yarı korku, yarı umutla sorardım ya sana! Sen de niyeyse artık önce halime güler, saçlarımı okşar sonra da “Yazmaz kara kızım, yazmaz?” derdin hani! Nasıl da hafiflerdim o an. Keşke şimdi de her şey o günlerdeki kadar kolay olabilse. Olmuyor ama. N’apalım. Yazılsın bakalım, kara yazgımız gibi.



Keşke beni o denli sevmeseydin be anne! Ne vardı o kadar sevecek? İyi mi oldu bak! Bir zamanlar doldurduğun o çukur bomboş şimdi. Koca bir göktaşı çarpmış gibi açtığın oyuk. Ne gerek vardı o kadar koruyup kollamana sanki. Koskoca kız olmuştum halen geceleri uyandırıp süt içirirdin bana. Sahi ne katardın o süte sen? Şimdi içtiğim sütlerin hiç birinde o tat yok niyeyse.



Karşı komşumuz vardı hani. Kızlarına ne de kötü davranırdı kadın hatırlar mısın? Kızları da bana gıptayla bakar dururlardı. Gidip gelip “ Ne şanslısın sen ya!” derlerdi. Onların ahını aldım belki de. Kimileri, kimilerinin mutluluklarını hazmedemezmiş ya. Bu yüzden de ahh ederlermiş. Ne bileyim ben.



Sen de bazı anneler gibi azıcık bencillik etseydin keşke. Hayatın nefret dolu, sevgisiz, hain ve puşt yüzünü az biraz öğretseydin ya bana. Hiç mi bilmezdin yaşamın öteki yüzünü? Neden hiç ötekilerden bahsetmedin ki? İnsanların nasıl bencil olabildiklerinden, kendi çıkarları için gerektiğinde gözlerini bile kırpmadan insanı satıverebileceklerinden, sırtını döndüğünde birilerinin, bıçak elinde arkanda bekleyebileceklerinden azıcık dem vuraydın keşke. Sen de mi bilmezdin yoksa bunları?



Ya sen? Sen bir ömür nasıl korudun kendini ötekilerden? Niye ben hiç görmedim senin gözyaşlarını? Çok mu güçlüydün, yoksa çok mu farkındasızdın? Ya da ben uyuyunca bir köşeye çekilip, gizli gizli mi ağlardın?



Benim çocuklarım annelerinin gözyaşlarına şahit olurlar anne. Sence yanlış mı yapıyorum ben. Yoksa, anneler de insandır, onlar da mutlu olunca kahkahalar atar, canları yanınca acılarını göz yaşlarıyla yıkarlar diye bilsinler mi? Onlara, gözyaşlarıyla ıslanmayan gönüllerde gökkuşağı olmayacağını öğretmekle kötü mü ediyorum sence? Bıraktım be anne. Bıraktım artık, bildiği gibi gelsin hayat.



Resimlere baktım bugün. Çocukluğuma ait bir resim geçti elime. Siyah- beyaz çekilmiş. Konu komşu hep birlikte şehrin parkındayız. Belli ki resim çektirmek istememişim gene. Şimdi de hiç sevmiyorum biliyor musun? Eş dost resim istediğinde ayıp olmasın diye yıllar sonra ilk kez dün sabah bir tane çektirdim. Görmelisin ama. Nasıl da tuhaf durmuşum. Tıpkı hayata karşı duruşumu ölümsüzleştirmek istercesine olmuş. Eğreti. Elimi kolumu koyacak yer bulamamışım o karede. Kendimle yüzleşmekten mi kaçıyorum sence? Gözlerimle göz göze gelmemek için mi bu korkulu kaçış?



Çocukluktan kalma resmimden bahsediyordum sana en son. Muhtemelen “poz ver” demişsiniz hep bir ağızdan. Huysuzluk bakii ya bende, tutmuş o gün de şirretliğim. Beni bilmez misin anne? Biri bi şeyi “yap” deyince inadına yapmazdım eskiden de. Halen öyleyim. Hiç değişmemişim. Aynı resimde komşumuzun kızı da var. Azime’ydi adı. Nisan Teyze’nin kızı. On beşinde ipsiz sapsız bir herife kaçmıştı hani. Kızcağız, tutmuş kolumdan resmin içine çekmeye çalışıyor beni ha bire. Daha beş yaşındayken oturmuş bak kişiliğim. Uzmanlar haklı yani. Derler ya hani, çocuğun kişiliği beş yaşına kadar tamamdır diye. Yalan da değil bak. Bilememişler demek bu kıza istemediği şeyi kimse yaptıramaz diye. Koskoca kadın oldum, halen bunu öğrenemeyenler var, onlara ne demeli ya?

Resim diyordum. O siyah beyaz olanı. Resimde ciyak ciyak bağırdığım besbelli. Suratsız, şer bir çocuk. Bir gün bile çekilmez derdi. “Gelmeyin üstüme!” demişim ama kime ne! Basmışlar deklanşöre!



Ne cazgırdım çocukken halen hatırlarım. Ağlaya zırlaya her istediğimi yaptırırdım sana da. Benim küçük kızı bir tanısan ahh!.Aynı ben. Bazen babası “Bu kız kime çekmiş böyle?” dese de, ani bir manevrayla konuyu nasıl değiştirdiğimi görmen lazım. Kimseye vermezdim de oyuncaklarımı hatırlar mısın? Ama hayat öyle değilmiş anne. Söke söke alıyorlar insanın elinden oyuncaklarını. Kırıp dökmeden oynayıp geri verseler, yine sesim çıkmayacak. Bu senin değil diyorlar. Benim olana bile. Bunu büyüyünce anlıyor insan.

Ben ne zaman mı büyüdüm anne? Senin gitmenle büyümem bir olmuştu aslında. Sen giderken ne çok şeyi götürmüşsün bilmeden. Ben de sonradan fark ettim. Ne masum masallarımı bırakmışsın geride, ne köklü hayallerimi, ne de uzun soluklu mutluluklarımı. Çıkınlayıp götürmüşsün meğer hepsini. Bir de kefenin cebi yok derler. Hikaye! Kimi kandırıyorlar? Geriye kalansa sessizlik olmuş sadece.



Bakma sen şu halime anne! Söyleniyorum kendi kendime. Gam çöktü yine içime. Gurbette olunca, hele de ay hüzün mevsimiyse, hazan olup gidiyor her şey. Aldım kalemi gene, dönüp duruyor işte elimde. Öylesine. Bırak dönsün kendi kendine, dünya döndükçe.



Böyle bir eylüldü seni kara toprağa emanet ettiğimde. Bu eylülde de yanında olamadım bak. Orda olsam şimdi yanına gelir, mezarlık çocuklarına birer ibrik de olsa su döktürürdüm güneşten kavrulup, çatlamış toprağına. Bilirim çünkü, bu aylarda bir damla yağmur yağmaz bizim oralara. Hem yüreğime bir avuç su serpilirdi, hem de o çocuklar üç beş kuruş yollarını bulurlardı. Fena mı olurdu?



Mezarında yaban otları türemiştir gene. Ama ben de yaban ellerdeyim anne. Gelemedim bak yine.



Toparlarım, sen merak etme.

Şu güz bir geçsin hele.

Yine kalkarım ayağa.

Eylülde isyan adettendir bizde.

Niye mi ağlıyorum öyleyse? Aman annee..

Niye olacak, gözüme toz kaçtı, anla işte.



Aysel Aslanyürek’e ithafen…
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi NİLGÜN YAZAR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Baba(sız)lar günü Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1826 25 Kasım 2011 21:06
Insan insanın zehrini alır Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1769 25 Kasım 2011 21:04
Birinci kadının, ikinci kadına teşekkürü Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1478 25 Kasım 2011 20:57
Yoruldum Makale ve Köşe Yazıları NİLGÜN YAZAR 0 1512 25 Kasım 2011 20:56
Eller ve izler Makale ve Köşe Yazıları su damlası 1 1857 25 Kasım 2011 20:52