Şehir Kuran Kadınlar
Şehir Kuran Kadınlar
“Öyle ise Allah, bize yeter o bizi zayi etmez, himayesiz bırakmaz.”
Hz. Hacer
Yapmak her zaman için yıkmaktan daha zor ve güç gerektirir. Bir şeyleri düzeltmek, ıslahı için uğraşmak bozmaktan daha çok gayret gerektirir. İlk adımların bedeli her zaman son adımlardan daha meşakkatlidir. Öncü olmak her zaman için daha çok cesaret istemiştir…
Ağlayan minik bir beden, rahmanın emanetine bırakılmış bir kadın. Uçsuz bucaksız bir çöl.. Ne gelenin ne gidenin olmadığı bir mekân. “kime bırakıyorsun bizi” sorusuna alınan cevapla mutmain olmuş bir kalp. Ama ağlayan minik yavrusu için çölden daha kızgın yanan bir yürek. Telâşe ayaklar, görülen serapla birlikte koşuşturmalar.
Ya susuzluktan ölürse bebesi, yo yo bu olmamalı tekrar tekrar koşmalı, aramalı, oturmamalı… Gayret etmeli, bir şeyler yapmalı, buna göz yummamalı… Ve say eden bir beden ecrini alır, fışkırır hiç umulmadık yerden zem zem… Fışkırır rahmet yalnız değilsiniz mesajı verilir tevekkülü doğru merciye yapıp etekleri tutuşan yüreğe…
Evet, Hacerdir, bu şehir kuran kadın diye anılır. Bir aile kurmayı beceremeyen bizlere haykırır hacer tarih sayfalarının en derin yerinden.. Ve yaralar bizi en derin yerimizden. Issız, kuş uçmaz çölü şenlendiren kadın. Bir İsmail’i için her şeye katlanan. Sabrın, tevekkülün, sayın timsali kaldığı yeri yaşanır kılan… Kendi acizliğine yakınıp kurda kuşa yem olmaktansa tüm hücreleriyle yaratıcısına teslim olup çıkış yolunu ondan bekleyen kutlu kadın.
Evet, Hacerdir bu çocuklarımıza gelişi güzel taktığımız ismin annesi. Ama evlerimize çok yaklaştırmadığımız onun o övülen hasletlerini, örnekliğini almaya yanaşmadığımız ve anlayamadığımız kadın. Evlerimizi, mahallelerimizi ve şehirlerimizi viraneye çevirip kendimize yaşama alanı bırakmadığımız bu çağda nede çok anlamaya ihtiyacımız var Haceri…
Güzellik salonlarından, defile yerlerini dönen oturmalardan ağlamasın diye ellerine tutuşturulan bir kumanda ile nasıl anlarız Haceri ve İsmail’i?
Sıkıştırıldığımız yerden nasıl bir çıkış buluruz hakka doğru? Okuduğumuzu zannedip, anlamaya, yaşatmaya çokta yanaşmadığımız ayetlerle nasıl yön verebiliriz geleceğimize? Kime güveniriz en çok ve kime güvenmeyiz daha çok?
Öğrendiğimiz İslam, neden arttırmaz selametimizi bir uçurum kenarında durur gibi yaşarız. En çok sevdiklerimiz neden en az koruma ihtiyacı hissettiklerimizdir? Onların selameti için hangi çölü sulandırıp yeşertiriz?
Onların hakkın yolunda güvenle yürümeleri için kaç şer sokağını temizlemeye adayız? Kaç kere tutuştu eteklerimiz onlar için?
Sahi biz anlarmıyız haceri, tüm meziyetlerimizi toprak altı yapmaya çalışırken; yürümeye değil kalkmaya mecalimiz yokken biz anlarmıyız haceri?
Bunca yağ bağlayan, hastalıkları toplayan bedenimizle say edebilir miyiz? Bir evin selametini sağlamak için çalışmayan bizler nasıl kurarız şehirleri? Nasıl yön veririz nesillere?
Her gün binlerce kadın şiddete maruz kalırken, kendi evine, barkına çocuğuna sahiplenmekten uzaklaşırken; kendi ayaklarının üstünde durmayı beceremezken, gelişi güzel bir hayatı yaşamaya aday iken; etrafında hep koltuk değnekleri mesabesinde ki insanlarla yaşamaya alışmışken nasıl bozar bu alışkanlığı; nasıl anlar bir başına ıssız bir mekânda çocuğu ile birlikte hakka sığınmayı…
Sahi hakka sığınmayı hangi zamana erteleriz. Sığındığımız beşeri kalelerden aldığımız darbeleri saklayarak daha ne kadar kamufle edeceğiz hareketlerimizi?
Ne olursa olsun rabbini destek bilip yılmamayı… Ne ümitsiz bir tablo sergileyip kendini harap etmeyi, nede sabrediyorum diye yerinde saymayı… bir çözüm bulmak için koşuşturmayı, içindeki darlıktan feraha çıkmak için doğru yolu adımlayıp, doğru kapıları çalmayı; sahi sizce anlatabilir miyiz, kendi şahsiyetini yitirip, başkasının gölgesi olmayı kabullenen benliklerimize…
Kendini, evine, eşine çocuğuna adıyorum deyip adaması gereken merciden uzaklaşan kadınlara, analara… Fedakârlığı hep kendinden taviz vermek olarak algılayan zihinlere nasıl anlatırız Hacer gibi dimdik olmayı…
Olumsuz hayat şartlarına karşın hakkın şemsiyesine sığınmayı bırakıp, ekranlara malzeme olan kadınlara nasıl anlatılır Hacer olmak…
Toplumu doğuran ve yön veren kadınlar; bir toplumun üçte birini oluştururken, üçte ikisini de onların yetiştirdiklerinin oluşturduğunun farkındalar mı? Ne kadar çok değerli ve önemli olduklarının fevkinde olmaları gerekirken onların hala şaşkın şaşkın “yerimiz neresi” sorusunun cevabını aramaları ve bir medarı hayatı böyle harcamaları hem kendilerine hemde toplumlarına zulümdür. Ve zulüm, insanın kendi değerini bilmemesi değil midir?.. İnsan değerinin hiçe sayıldığı bir dönemde kadına çok büyük görevler düşüyor. O bir yandan İbrahim’lere eş olurken öte yandan İsmaillere kol kanat gerecek.
Hem evini hem şehrini korumaya çalışacak. Onun dişiliğini öne çıkarıp, kadın ve anne olmaktan uzaklaştıran tüm menfur güçlere karşı teyakkuzda olacak.
Eğer bir eliyle İsmail’i diğer eliyle de içinde bulunduğu ortamı güzelleştirmeye çalışmazsa; hem İsmail’ini hem ibrahim’ini, hem de kendini yitirecektir.
Yuvaları, aileleri dağıtan, şehirleri yıkmak için çalışan kadınların karşısında mutlaka şehirleri imar eden geleceğin kuruyup çöle dönmemesi için say eden Hacer’lere ihtiyaç var… Hacerlerin Hanne’lerin olduğu şehirler münkerlerin karşısında yıkılıp, çaresiz kalır mı?
Yasemin Şüheda Nida Dergisi