06 Ekim 2009, 13:39
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 9822 Üyelik T.:
20 Ağustos 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
196 Konular:
26 Beğenildi:2 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Bir ayet ve düşündürdükleri Bir ayet ve düşündürdükleri BİR AYET VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Abdullah almaz Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (ali İmran 159) Uhud Savaşı münasebeti ile inen bu ayeti kerimeden almamız gereken çok önemli dersler vardır. Hele ki günümüz dünyasında ilişkilerin çeşitlendiği/karmaşıklaştığı ve hak adaletin çokça ihlal edildiği bir süreçten geçmekteyiz. Dolayısıyla bu ayeti kerimeyi sürekli yüreğimizde, hafızamızda canlı tutmak ve gerekliğini yerine getirmeyi ihmal etmemek durumundayız.
Çünkü islam’ın amacı insanlara insanca bir hayat yaşama konusunda ilkeler belirlemektir. Bu ilkelere uyulması durumunda hem bu dünyada hem de ahrette huzurlu ve insanca bir yaşamın olacağını da yine kurandan öğreniyoruz. İslam dini her şeyden evvel her insanı, insan olması hasebiyle yaratılanların en şereflisi olarak belirlemiştir. Dolayısıyla bizlerin ister inansın ister inanmasın her insanı insan olması nedeniyle değerli ve şerefli olarak kabul etmemiz ve ona muamelemizde bunu asla unutmamamız gerekir.
İnsanlara yüce yaratıcı tarafından verilen temel özellik isimlendirebilme yetisidir. Bunun anlamı insanın anlama, anladığını değerlendirme, ona karşı özgür bir şekilde tavır/yaklaşım belirleme yetisine sahip olduğudur. Dolayısıyla her insan kendi düşünce yapısına göre olayları anlamaya anladığını değerlendirmeye ve ona karşı bir tavır / yaklaşım geliştirmeye çalışıyor. Bu süreç her insanda sahip olduğu düşünce sistemi çerçevesinde gelişir.
İnsanların düşünce dünyası ise sadece sahip oldukları kelime ve kavramların sayısı ile sınırlıdır. Buradan her insanın bilgi birikimine bağlı olarak olayları, olguları farklı değerlendirebileceği sonucunu çıkarmak zor olmamalıdır.
Yukarıdaki ayeti kerimeye tekrar dönecek olursak, yüce yaratıcı birkaç özelliğe özellikle vurgu yapmaktadır. İlk başta ifade edilen yumuşak davranmadır. Yumuşak davranmadan ne anlamalıyız? İslam’ın amacı insanların insanca yaşamasını sağlamak olduğundan insan onurunu rencide edici hiçbir söz /eylem ve davranışa olumlu yaklaşılmamaktadır. Öyle ki yüce yaratıcı kuranı kerimde Musa kıssasını anlatırken firavuna tebliğini/davetini nasıl yapması gerektiğini bize şöyle ifade etmektedir. 'Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar' (Taha:44).
Yüce yaratıcı yaşadığı dönemin en azgın kişisine –ki firavun Rabblık iddiasındadır.- bile yumuşak söz ile gidilmesini emrediyorsa, acaba bizlerin çevresindeki, sahip oldukları ve doğrudur diye bildikleri bilgilerle İslam’ı yaşamaya çalışan veya insanca bir yaşam isteyen insanlara karşı nasıl bir yaklaşım içinde olmamız gerekiyor? Kanaatimce bu soru çok önemli ve üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir sorudur.
Yumuşak davranmanın ne olmadığını yine bize aynı ayet açıklıyor. Kaba olmak ve katı yürekli olmak. Evet eğer bir kişi katı yürekli ve kaba bir kişilik sergiliyorsa bu davranışın yumuşak davranmamak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim sosyal hayatta hepimizin farklı alanlarda ve farklı statülerde meşgaleleri bulunmakta ve bu çerçevede sayısız insanla bir şekilde ilişki içinde olabilmekteyiz. Tabii ki şunu ifade etmeliyim ki yumuşak davranma sadece tebliğ ve davet esnasında uyulacak, ancak sosyal hayatta önemsenmeyecek bir kural değildir. Bu kuralın hayatın her alanında evde, işte, yolda, toplu yaşam alanlarında ve aklınıza gelebilecek her alanda uyulması gereken bir kural olduğunu unutmamalıyız.
Peki, bu kurala uymazsak ne olur? Cevabı yine ayeti kerime bize veriyor. ‘’…onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi…’’ Değil mi ama… Çevremizde kaba olan katı yürekli insanların çevrelerinde pek kimsenin fazla kalmadığını/ kalmak istemediğini kaç kez yaşamadık ki… Bu anlamda esas olan insanları kırmak, dışlamak, atmak değil aksine onların elinden tutup daha sahih/sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmak bizlerin temel sorumluluğudur.
İnsanın en önemli özelliklerinden birinin de hata/yanlış yapma, günah işleme potansiyelini özünde taşımasıdır. Dolayısıyla İslam’ın da en önemli özelliklerinde biri tevbe imkanının insanlığa sunulmasıdır. İnsanlar yaptıkları hata/yanlışlardan, işledikleri günahlardan sonra eğer tevbe ederlerse yüce yaratıcı onları affeder. Nitekim yukarıdaki ayette de yüce yaratıcı ‘’…Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile…’’ buyurmaktadır. Sadece affetmek değil aynı zamanda onlar için Allah’tan bağışlanma dilemekte bizim sorumluluğumuz.
Tabii ki sorumluluğumuz bitmedi… Hepimiz insanız ve hata yapabiliriz. Dolayısıyla hata yapanı hayattan tamamen tecrit etmek ve onları tabiri caizse yaşamdan dışlamak yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. Nitekim ayetin devamında da Rabbimiz bu duruma açıklık getirmekte ve ‘’…İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven)…’’ buyurarak insanları hata/yanlış yapmış ve günah işlemişlerse bile iş (onları da ilgilendiren) konusunda gerektiğinde onlarla meşveret edilmesini önemle belirtmektedir.
Ve ayetin sonu ‘’…Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.’’ Yüce yaratıcı bize toplumsal yaşamda (insanca yaşam konusunda) bu çok önemli ve ciddi açıklamaları yaptıktan sonra bize hitaben adeta siz bunlara uyun sonrası için ise ALLAH’A tevekkül edin buyurmaktadır.
Allah en iyisini bilir. 06/10/2009
(alıntı)
|
| |