Hakkın Tarafını Tutabilmek
Doğru kimden gelirse gelsin, doğru bir eylemi kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin onu kabullenebilmek, ona taraftar olabilmek; aynı şekilde yanlış kimden gelirse gelsin, yanlış bir fiili kim yaparsa yapsın ona karşı çıkabilmek, cephe alabilmek ne büyük bir erdemdir!
Bizim tarafımızda, grubumuzda veya safımızda yer aldı mı münafığa rahmet okumak, muhalif olduğunda ise fazıl bir alime beddua etmek hangi insafın eseridir, hangi vicdanın gereğidir?
Bireysel, sosyal, siyasal hayatımızın neredeyse her alanında boy gösteren böyle kötü bir ahlak acaba hangi eğitimin eseridir, hangi mantığın kabulüdür?
Birbirimizin faziletleriyle, iyi huylarıyla iftihar etme erdeminin yerini alan böyle çirkin bir anlayış acaba hangi anlayışın neticesidir?
Kötülük ve yanlışlık onu yapana münhasır kalması gerekirken, onun yakınlarına, akrabalarına ve çevresine de kötü gözle bakmak acaba hangi ruhun marazıdır?
Ayrıca onca iyi huylarına ve eylemlerine rağmen bir kimseyi sırf bir yanlışı yüzünden defterden tamamen silmek, acaba hangi vicdanın kabulüdür?
Sözün özü: Gerçek pehlivan güreşte rakibini yenen değil, öfke halinde öfkesini yenebilendir.
Öfkeyle hareket etmeyip, akıl, mantık, insaf ve vicdanıyla barışık yaşayabilendir.
Hayatımızın her alanında eksikliğini en çok hissettiğimiz bu faziletimiz nereye kayboldu, neden bizi bırakıp gitti, yoksa biz mi onu terk ettik? Durup düşünelim, bütün bir toplum olarak bu cinnet halinden kurtulalım!
Daha güzel geleceklere..
Alıntıdır...