Gelenek ve Evlilik
Asrımızın acı gerçeklerinden biri olan erkek ve kadınların belli insanlık değerlerine uymayarak helal ve haram dairesinde bir yaşama ihtiyacı duymaksızın yozlaşmış aile ve birey yaşantıları sayesinde çarpık bir toplum zuhur etmiştir. Başlıca etkenleri ele alacak olursak İşsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk gibi nedenler bu yozlaşmayı etkileyen ve hızlandıran nedenler olarak görülebilir.
Lakin temel sorun bu değildir. Çünkü evlilik özünde zorluk, acı, keder, yoksulluk, mutluluk vs. hayatın içinde vukuu bulabilecek tüm nedenleri paylaşabilmeyi gerektirir. Bu yozlaşma sadece yoksul kesim içinde değil, belli bir bütçeye sahip olan veya maddi durumu çok iyi olan kesimler arasında da yaşanmaktadır.
Yozlaşmaların esas kaynağını irdelediğimizde evliliklerin hangi şartlarda ve hangi bakış açısı ile yapıldığı çıkmaktadır. Şimdi farklı bölgelere göre evlilik şartlarını ele alalım:
Asırlardan bu yana bir gelenek halini almış olan, Erkeğin kadına görücü gitmesi ve evlenme teklifinde bulunması Kadının izzet ve haysiyetini koruma adına yapılan çok güzel bir gelenektir. Konunun izahını yapacak olursak Erkek her daim talep eden, Kadın ise istenme ve sevilme duygusuna sahiptir, Erkek yaradılış gereği isteyen, Kadın ise naz cilve ile istenendir Bu iki durum neticesinde, Erkeğin fiziği gücü karşısında, Kadının fiziki zaafı böylece eşitlenmektedir.
Şöyle bir örnekleme yapalım: Kadını ele alalım Bir kadının erkek peşinden koşması kadının izzet ve haysiyetine aykırıdır. Erkeğin ise kadına görücü olarak gitmesi ve ondan ret cevabı alması ve devamın da bir başkasına görücü gitmesi ondan da ret cevabı alması ve neticede kendisi ile evlenecek bir kadını bulana kadar sürdürmesi erkeğin katlanabileceği bir iştir. Bunun tam aksine bir kadın için düşünecek olursak kadının bunu kaldırması yaradılışı gereği tabiatına aykırıdır.
Kadınlar erkeğin ilgisini çekmek için her daim bir adım öndedirler, Yalnız günümüzde sözüm ona Kadın haklarını savunma adına kadının en büyük avantajı olan, Çekicilik, Güzellik, Naz vs. şeref ve haysiyetini reklam adına şöhret adına para adına nasılda lekelemektedirler. Kadın bir araç değildir alınıp satılamaz, bizlere rabbin bir emanetidirler.
Bu yaradılış kanunu, İnsanlığa has bir durum değildir, hayvanlarda da aynıdır. Erkek karşı cinse (dişiye) daima muhtaç ve tutkundur. Dişiye verilen görev ise zarifliği çekiciliği ve güzelliğiyle, çekingen davranışlarıyla, kendisinin muhtaç olmadığını bildiren davranışları ile Erkeğin gönlünü kazanarak kendi hizmetine almaktadır.
Günümüz ismi ile ‘’Karşılıklı kız değiştirme ''Cahiliye asrında uygulanan ‘’Şiğar’’ nikâhı babanın kızları üzerindeki mutlak hiyerarşisinin bir örneği olarak uygulanmakta idi Uygulama şu şekilde yapılmakta idi: Yetişkin kızları olan iki kişi, bu kızları değiştiriyor, biri diğerinin kızı ile evleniyordu.
Bir tarafın verdiği kızın ‘’Mehri’’ aldığı kız sayılıyordu. İslam’ın Kadınlara vermiş olduğu üstünlük ile bu geleneğin batıl olduğu bildirilmiştir. Lakin halen bazı bölgelerde uygulanan bu tür evlendirme olayları ne yazık ki kendilerine Müslümanın diyenler yapmaktadır, Bu Nikâh şeklini incelediğimizde şöyle bir durum ile karşı karşıya kalıyoruz:
(Bu nikâhta damat, aynı zamanda kayınpederde olmakta, doğacak çocuğun babası, aynı zamanda bu çocuğun dedesi ve kendisinin kayınpederi sayılan şahsa kendi kızını nikâhlamaktadır. Gayri meşru bir aile ilişkisi doğuran bu evlenme usulü, İslam ile ortadan kalkmış oldu.)
İslam’ın İnsana verdiği değeri anlayamayan toplumlarda, kadın ve erkek ilişkilerinin yozlaştığı, sevgiden, paylaşmadan uzak, çıkara dayalı kurulan ilişkilerde birçok sorun ve boşanma olaylarının yaşandığını görmekteyiz. Evlilikler yaşanan çevreler göre farklılıklar arz etmektedir.
Kendilerine Çağdaş ismini veren, Sosyete dünyası olarak bilinen zengin İnsanlıktan uzak çevrelerin evlilik anlayışları, yoksul geleneklere bağlı halklardan çok farklıdır. Sahip oldukları basın yayın araçları ile magazin dergileri şov programları ile sömürücü sınıfların şaşaalı yaşamlarını, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan evliliklerini, düğünlerini, partilerini ve pislik kokan yaşamlarını büyük bir meziyet diye vermektedirler. Sözde evlidirler ama bu evlilikler sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır, bu tür evliliklerin genelinde, saygı sevgi sadakat iffet vs. bağlılıktan ziyade, çıkar ve menfaatler üzere kurulmuş olan, maddi evlilik tarzı vardır.
Bu tür evliliklerine ‘’Çağdaşlık’’ adını vermekten de geri durmazlar. Halk arasında kullanılan şöyle bir deyim vardır ‘’Onların Mezhebi geniştir’’ bu kelimeyi açacak olursak birbirlerini aldatarak, sömürerek maddiyat üzere kurulu olan evliliklerine sözüm ona uygarlık adını vermekten de geri durmazlar. Bu tür evliliklerin geneli ‘’Burjuvazi’’ sömürgeci sınıfa mensup olan kesimler bir biri ile evlenirler.
Bu burjuvazi kesimin evlilik anlayışı ile halkın genelinin evlilik anlayışı bir birinden çok farklıdır. Evliliğe bir sözleşme olarak bakan ve hayatlarını birleştiren, Halkların geneli evliliklerine Ölüm ile birlikte son verirler. Evet, yetmiş seksen yıllık evlilikleri kendi toplumumuzda görmekteyiz. Bu tür evliliklerin sağlıklı bir şekilde sürmesinin en büyük sebebi İslam’ın kadına verdiği değeri anlayan toplumların hâkim olmasıdır, elbette bunun yanında geleneğin büyük bir etkisi vardır, Sevgi ve paylaşımın sonucudur.
Bölgelere göre değişiklik gösteren evlilik olayına başka bir bölgeden şöyle bir örnek verelim: Töre evliliği-Görücü Usulü evlilik: Bu tür evlilikler Erkek olsun Kadın olsun söz sahibi değildirler Aile büyüklerinin almış oldukları karar neticesinde Erkeğe ya da Kadına sorulmadan Görücü usulü ile evlendirme şeklidir. Bu tür evliliklerde çok da nadir olsa Erkeğin fikri bazen sorulabilmekte dir lakin Kadına bu tür bir seçme hakkı tanımayan evlilik neticesinde bir birlerini rüyalarda bile görmeyerek evliliğe adım atan Erkek ve Kadın acaba bir birine karşı nasıl bir sevgi saygı sadakat gösterecektir.
Bu tür evlilik olayları yaşanan bölgelerde, Aile büyüklerinin vermiş olduğu kararlar neticesinde Sevgisiz bir evliliğe adım atan Erkek ve Kadın arasında yaşanan en büyük sorun anlaşmazlıklardır, Erkek egemenliği altında olan bu tür evliliklerde her daim Kadın ezilen taraf olmaktadır. Çünkü gönülsüz zorlama bir evliliktir. Bu tür evliliklerin genelinde huzursuz ve Mutsuz bir yaşam hâkim olmaktadır. Boşanma hakkı olmayan bu evlilik sistemi, Çünkü bu bölgelerde Boşanma sonucu Erkeğin Yâda Kadının ölümü ile sonuçlanmaktadır. Gelenek ve Töreler hâkimdir İslam hâkim değildir bu anlayış ile yapılmış zorlama evliliklere.
Bölgelere göre farklılık gösteren bir başka olayı şöyle açalım: Erkek ve Kadının bir birini tanıması ve belli bir dönem Aşk yaşaması neticesinde evlilik planları yapılır ve Nefsani duyguları suistimale zemin hazırlayan bu tür ilişkiler neticesinde Erkek ve Kadın birlikteliği evlilik öncesinde nikâhsız bir yaşama dönüşmektedir. Evlilik planları ile oluşan bu tür tanışmalar daha sonrasında erkeğin kadını bir araç olarak görmeye başlaması ile başka bir boyuta geçmektedir.
Kadının duygularını suistimal eden Erkekler evlilik planları ile başlattıkları bu ilişkileri sonuçsuz bırakarak İffeti ile oynadıkları kadınları bir kenara iterek sonu gelmez başka tür olayların başlangıcına sebebiyet vermektedirler. Bu hususta Erkeğin hatası kadar Kadının ’da hatası vardır yalnız duygusu sömürülen kesim kadındır çıkılmaz bir sonuç ile sonlana bu tür ilişkiler Kadını yanlış yollara düşürmektedir.
Milliyet ve yörelere göre değişiklik gösteren evliliklerin genelinde ‘’Feodal’ ’bir yapı hâkimdir. Evliliklere genel itibari ile aile büyükleri karar verir, çok az görülse bile daha önceden tanışmış olan gençlerin dahi evliliğine aile büyükleri karar verir. Ya çocukluktan tanışıyorlardır ya okuldan, ya bir düğünde, tanışmışlardır.
Örneğin başka bir bölgede, erkek çocukları 16 yaşından sonra komşu kızları ile arkadaşlık yapamazlar Kızlar ise 13 yaşından sonra erkeklerin bulunduğu yerlerde, komşu çocuklarıyla bile iç içe bulunamaz Bu yaştan sonra genellikle örtünmeleri sağlanır. Evlenmek isteyenler için öncelikle aracılar bulunur Erkek tarafı önce bir tanıdığı aracılığı ile kızın gönlü olup olmadığını öğrenmeye çalışır, eğer kızdan olumlu bir cevap alırsa gizli bir görüşme sağlanır ve bu görüşme neticesinde anlaşma sağlanırsa erkek ailesine evlenmek isteğini iletir ve aile kızın kendilerine uygun olup olmadığını araştırır uygun bulunur ise istenmeye gidilir uygun bulunmaz ise erkek ve kızın anlaşması göz önüne dahi alınmadan vazgeçilir. Aynı durum kız tarafı içinde geçerlidir.
Kürt ve Laz geleneklerinde olan bir evlilik ‘’Beşik Kertmesi ‘’ yani ailelerin daha bebeklikten erkek ve kızın büyüdüklerinde evlenmelerine karar kılınır ve halen bu tür evlilik olayları görülmektedir. Bir başka evlilik örneği yine bu iki toplumda şöyle olmaktadır. Eşi ölen dul kadının aile fertlerinden yaşının küçük veya büyük olması önemsenmeden bekâr biri ile evlendirilmesi hatta ailede bekâr yok ise evli olan biri ile evlendirilir. Bunu yaparken gözetilen amaç kadını kendi namusları olarak görmeleri ve başka yabancı bir kişi ile evli olarak görmek istemeyişleri ana etkenlerdendir. Âmâ bu evlilik o insanları ne kadar mutlu edebilir?
Çerkez toplumunda bulunan kızlar diğer toplumlara nazaran daha serbest olmalarına rağmen, anne baba ya da ağabeylerinden birinin karşı çıktığı bir evliliği yapamaz. Doğu ve güneydoğuda ve daha birçok toplumda evliliğe ilk adım olarak atılan geleneklerden en önemli yeri işgal eden ‘’Başlık Parası ‘’Gelmektedir. Ama özellikle doğu ve güneydoğuda evliliklerde esas belirleyici husus başlık parasıdır. Erkek tarafının görücü olarak gittiği ailede, kız tarafının belirlemiş olduğu parayı verene erkek tarafına verilir. Bu tür evliliklerde anlaşarak mutlu bir hayat sürdürme olayından ziyade geleneklerin zorunlu kıldığı bir yaşam tarzı hâkim olmaktadır.
Lakin örneklemeye çalıştığım bu feodal evlilik çeşitleri, azalmış olsa da bu evliliklerin oluşturmuş olduğu sağlıksız hayat şartlarının ortaya çıkarmış olduğu sorunların ötesinde günümüzde değer yargılarına önem vermeyerek yapılan evlilikler bitmez tükenmez sorunları ortaya çıkarmıştır. Çünkü bu tür feodal evliliklerde gönülsüz olsa dahi, çıkar ilişkilerine değer verilmemekteydi. Bu tür evliliklerde boşanma olayları toplumsal geleneklerin baskısı nedeniyle kolay kolay olmaz ve ahlaki yozlaşma bu kadar yaşanmazdı.
Mevlüt Hönül
Malazgirt
25.01.2010