Durumu: Medine No : 8150 Üyelik T.:
15 Mayıs 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
120 Konular:
37 Beğenildi:6 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | SİNCAPLAR VE PARADİGMA SİNCAPLAR VE PARADİGMA SİNCAPLAR VE PARADİGMA
Çocukluğumun unutulmazları ne saymakla ne de yazmakla biteceğe benzer. İlkokuldayken en sevdiğim iş, Türkçe ders kitabını kaptığım bir köşeye çekilip o renkli sayfalar arasında kendimi unutmaktı. Dönüp dönüp aynı hikâyeleri defalarca okur, resimlerine aynı heyecanla bakardım.
Şimdi ise, ne heyecanlar o sayfalardaki kadar coşkulu, ne de acılar o çocuğun dizlerindeki yara berelerle sınırlı. Bazen bir eşik ötesi kadar yakınlaşır o günler bana. Beyaz yakalı, siyah önlüklü, saçları iki yanından örgülü sek sek oynayan küçük bir kız çocuğu, eşiğin bir o yanına bir bu yanına zıplar durur.
O sayfalardan zihnimde asılı kalmış bir hikâye, alakalı alakasız zamanlarda yoklar beni niyeyse.
Köyde yaşayan bir çocuğun öyküsüydü hatırladığım. Sokaktan beri gelmeyen bu çocuk, bir gün yine dışarıda oyun oynarken daha önce hiç fark etmediği bir şey görür. Uzaklarda bir tepeye çakılır kalır bakışları. Ertesi gün, daha dikkatle bakar oraya. O uzak tepede dikkatini çeken şey; öyle ışıltılıdır ki bu parlaklıktan bir türlü gözlerini alamaz. Altından pencereleri olan bir evdir bu. Pencereleri bile altın olan bir evin, kimbilir içi nasıldır diye günlerce düşünür çocuk aklıyla.
Gün geçtikçe merakı daha da artar. Fakat altın pencereli bu ev, kendi evine çok uzak bir tepededir. Uzak olması korkularını katlar önce. Çocuk bir yandan tedirginlikleri ile boğuşurken, öte yandan da içinde gün be gün büyüyen merakına karşı koyamaz hale gelmektedir.
Pırıl pırıl parlayan bu evi yakından görme isteğine yenik düşer günün birinde. Bedeli ne olursa olsun, kendisine çok uzak olan bu evin yanına gidecektir. Bu göz alıcı ihtişamı yakından görecektir. Bunun hazzını düşünmek bile heyecanlandırır onu. Çocuk her gece bunun hayaliyle yatar, bunun rüyasıyla uyanır.
Bir gün evden çıkar ve ardına bile bakmadan tüm gücüyle koşmaya başlar. Bir an bile düşünmeden, saatlerce koşar. Başını kaldırıp hedefine tekrar bakar. Oradadır. Ulaşmayı arzu ettiği altın pencereli ev, tüm cazibesiyle karşısında durmuş, onun gelmesini beklemektedir. Çok mutludur. Umudu azmini daha da kamçılar. Daha çok koşması gerektiğinin ayrımına varır. Kan ter içinde kalıncaya dek koşmaya devam eder.
Tepeye ulaşır. Başını kaldırıp baktığında gördüklerine inanamaz.
Gördüğü şey; şimdiye kadar gördüklerinden zerre farklı değildir. Alelâde bir evin, alelâde camlarıdır karşısında duran. Güneş batmak üzeredir. Soluk soluğa vardığı yerde durup geriye baktığında, güneşin altın sarısı şavkından gözleri kamaşır. Sonra anlar ki; uzaklarda gördüğü şey sadece güneşin cama yansımasıdır. Ortada ne altın vardır, ne gümüş, ne de yakut. Gerçek olan tek şey, ağır bedelli bir yanılsamadır.
Albenisine kapıldığımız çoğu şeyin yakınına vardığımızda, avuçlarımıza bırakılan bir tutam yorgunlukla beraber hayal kırıklığıdır.
Tıpkı hikâyedeki çocuğun yanılsaması gibi. Veya aşk gibi, şöhret gibi, para, evlilik, insan, din, cemaat gibi vs vs.. şeklinde sonsuza dek uzar gider bu liste....
Örnekler, hayata yüklediğiniz mânâya göre azalır veya çoğalır. Bazen hepimiz bu algı yanılmasının dibinde buluruz kendimizi.
Hayatın çok da ciddiye alınır bir yanı olmadığını öğreneli çok oldu. Hele de zorlandığım rampalarda, her şeyi bir toz bulutuna çeviren, yeni keşfettiğim bir frekansla acayip keyiflenir oldum.
Son birkaç yıldır yaz tatillerimi muhteşem Toros yaylalarının birinde, son derece otantik bir mekanda geçiriyorum. Çatısı çinkodan, komple ahşap yapılı, mütevazı bir ev. Gün içinde evin koca bahçesinde gölgelenirken ceviz ağaçlarındaki sincaplarla sık sık göz göze geliriz. Öyle sevimliler ki, yaptıkları yaramazlıklara bile kızamıyor insan.
Bakmayın siz o hınzırların öyle şirinlik muskası gibi durmalarına. Sabahın köründe tüm ekip toplanır evin hemen yanındaki ceviz ağacına tırmanırlar. Ardından da el ele tutuşup biir ikii üüçç! diye sayarak bizim çinkodan derme çatıya atlamaları yok mu? Eminim ki her gün sırf bu coşkuyu yaşamak için güneşin doğmasını iple çekiyorlardır.
Her ne kadar o an sinirlerimi fena halde zıplatmış olsalar da, yıl boyunca bu hadiseye gülümsemekten kendimi alamıyorum. O ânı düşünmenin keyfini, uzaktan parıldayan hiçbir ışıltıya değişmem artık.
Üstâdın dediği gibi yaşamak böyle bir şey olsa gerek:
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
Bir sincap gibi mesela
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak!
N.H.R yazarın diğer yazıları için: www.kadinnews.com
|