Sineye Saplanmış Hançer: Sigara
Soru: Küçük görülen bazı günahların toplumda daha fazla yaygınlaşıp önü alınamaz hâle gelmesi gibi sigara da, hükmünde tereddütler görüldüğü için, içki ve uyuşturucu türünden zararlı alışkanlıklara nispeten toplumumuzda çok daha yaygın. Selef ulemasının sigara hakkında haram fetvası vermemesinin sebepleri neler olabilir? Şu anki ilmî neticeler ışığında sigara meselesinin tahlilini lütfeder misiniz?
Cevap Her şeyden önce sigara gibi kesinlikle küçük görülemeyecek, zararlı, çirkin, –bunu ıstılahtaki kubh karşılığı kullanıyorum– insanın rengini sarartan hatta zamanla karartan bir alışkanlığın hiçbir insana, hele hele prensip ve irade insanı olması gereken bir mü’mine asla yakışmadığını/yakışmayacağını ifade etmeliyim. Çünkü mü’min hayatını denge ve ölçü içerisinde sürdüren insan demektir. Bu sebeple o, bağımlılık ve tiryakilik oluşturabilecek her türlü alışkanlık ve itiyattan mutlaka uzak durur; durur ve hürriyetini asla bu tür zincirlerle kayıt altına almaz. Çünkü alışkanlıkların ağına düşen bir insan, içinde bulunduğu şartlar azıcık değiştiğinde –ki bu her zaman mukadderdir– hayatın çok hafif yüklerini bile kaldıramaz hâle gelir ve âdeta mahvolmuş, eli kolu bağlanmış, hiçbir şey yapamaz duruma düşmüş gibi bir halet-i ruhiye içine girer. Hâlbuki inanmış bir insan, lüzumsuz yere kendisini bir kısım alışkanlıkların içine salmaz, geniş dünyasını daraltmaz ve kendi kendine tuzak kurmaz. Aksine o her zaman ve her türlü şart altında, insan olmanın gereğini, Allah’a olan kulluk borcunu ifa edecek şekilde hayatını tanzim eder.
Zehirli Hançerin Tarihçesi
Bizim tarihimiz itibarıyla sigaranın Osmanlı toplumu içine ne zaman girdiğini tam olarak bilemiyorum. Fakat 4. Murad cennetmekan bu konuda zecrî bir kısım tedbirlere başvurduğu ve sigara içen insanları cezalandırdığına göre demek ki daha on yedinci asırda sigara yaygınca kullanılmaktaydı. Zannediyorum o devirdeki Batılı devletler sigaranın zararlarını anlayıp fark ettiklerinde onun doğuda yaygınlaşması için bir kısım gayret ve faaliyetlerin içine girdiler. İhtimal cennetmekan Sultan 4. Murad’ın, meselenin bu ölçüde üzerine gitme sebebi de, onun gibi bir dâhinin batı dünyasının bu gizli emellerini sezmiş olmasıydı. İşin arkasındaki sâik her ne olursa olsun, denilebilir ki, dünya tarihinde tütün mamullerinin yasaklanması istikametinde kanun koyan ilk devlet adamı Sultan 4. Murad’dır. Ayrıca onun gibi İslâmî ölçülere milimi milimine riayet etme kararlılığında olan bir Allah dostunun, böyle bir yasak uygulamasında, devrindeki fakihlerden en azından bazılarının konuyla alâkalı fetvalarını arkasına almış olduğu kanaatindeyim.
Zararlarının Bilinmediği Dönemler ve Sigaranın Keraheti
Meseleye böyle bir giriş yaptıktan sonra tekrar sorunuza dönebiliriz.
Sigaranın hükmü ile alâkalı olarak Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde sarîh bir nassın bulunmaması tabiidir. Zira Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselam) yaşamış olduğu dönemde insanlar tütün ve tütün ürünlerini kullanmıyorlardı. Dolayısıyla konuyla ilgili sarih hükmün Kur’ân ve Sünnet dışındaki delillerde aranması, özellikle de müteahhirûn dediğimiz son dönem fıkıhçılarının içtihatlarına bakılması gerekmektedir.
İşte bahsedilen bu içtihatlara baktığımızda, sigaranın tahrimen mekruh olduğunu söyleyenler olduğu gibi, mubah olduğu istikametinde görüş serdedenlerin de bulunduğunu görüyoruz. Kanaatimce, sigaranın mubah olduğuna dair fikir ortaya koyan âlimler, o günkü şartlar altında, onun değişik pek çok zararı hakkında malumat sahibi değillerdi. İhtimal onu çay ya da kahve gibi mahzuru olmayan meşru bir şey zannediyorlardı. Kur’ân ve Sünnet’te konuyla alâkalı sarih bir şekilde yasaklayıcı bir âyet ya da hadis olmadığını da ifade ederek, “Eşyada aslolan ibahadır.” prensibinden hareket etmiş ve neticede kendi dönemleri itibarıyla, sigaranın ne kadar zararlı bir alışkanlık olduğunu bilmedikleri/bilemedikleri için bu istikamette bir kanaat izhar etmişlerdir. Hâlbuki bugün sigaranın binlerce zehir ihtiva ettiği, insan sağlığı üzerinde çok büyük tahribatlara sebebiyet verdiği bütün açıklığıyla anlaşılmıştır. Bundan dolayı çok rahatlıkla diyebiliriz ki, şayet geçmişte sigaraya mubah diyen o âlimler, sigaranın bugün bilinen o dehşet verici zararlarına muttali olsalardı aynı hükmü vermezlerdi.
Fakihlerden diğer bazıları da sigaraya haram diyebilmek için yeteri kadar delil olmadığını düşünmüş, dolayısıyla haramlığının şüpheli olduğunu söyleyerek mekruh olduğu kanaatine varmışlardır. Yine bunlar sigaranın kokusundaki keraheti, hadis-i şerifte zikredilen soğan, sarımsak ve pırasanın kokusundaki kerahete kıyas ederek onun da mekruh kabul edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Malum olduğu üzere Allah Resûlü (aleyhi ekmelüttehâyâ) bir hadis-i şeriflerinde,
[size=large]
مَنْ أَكَلَ الْبَصَلَ وَالثُّومَ وَالْكُرَّاثَ فَلَا يَقْرَبَنَّ مَسْجِدَنَا فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَتَأَذَّى مِمَّا يَتَأَذَّى مِنْهُ بَنُو آدَمَ [/size]
“Her kim soğan, sarımsak ve pırasa yerse –onların kokusu gidinceye kadar– mescidimize yaklaşmasın. Zira melekler de insanların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olurlar.” (Buhârî, Et’ime, 49; Müslim, Mesâcid, 73) buyurmuştur.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tertemiz fıtratıyla, biraz da umum temiz fıtratlar adına bu nahoş kokulu şeyleri yiyenlerin –koku gidene kadar– mescide gelmemelerini emretmiştir. Zira bu kokular çevredeki insanları bazen öyle rahatsız eder ki insanın içini bile bulandırabilir. Sigaradan kaynaklanan koku da böyledir, belki daha da kötüdür. Belki siz de yaşamışsınızdır: Muhatap olup yüz yüze konuştuğunuz kimse böyle bir durumdaysa, kimi zaman dayanamaz hâle gelir ve yüzünüzü başka tarafa çevirmek mecburiyetinde kalırsınız. Hâlbuki hiç kimsenin bir başkasına bu şekilde rahatsızlık vermeye, insanlara, melek-misal mü’minlere ve meleklere eziyet etmeye hakkı yoktur. Eğer meleklerin bulunduğunuz ortamları şereflendirmesini istiyor, onların size enîs ve celîs olmalarını arzu ediyorsanız, o zaman bulunduğunuz atmosferi temiz ve nezih tutmanız gerekir. Her an camiye gidebilecek ölçüde temiz ve nezih olmalı maddî-mânevî yapınız. Aksi durum bir ihmal, saygısızlık ve hatta açık bir hak ihlalidir. Her haksızlığın bir zulüm olduğu ve zulmün her çeşidinin de dinimiz tarafından yasaklandığı da hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Bu hususta görüş ortaya koyan İslâm âlimlerinden bazıları da sigara kullanmanın tahrimen mekruh olduğunu söylemiş; fakat –usûl-i fıkha âşina olanların bileceği üzere– bununla haram olduğunu kastetmişlerdir. Bu durum, onların usûlde gözettikleri bir prensipten kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, onlar kıyasa göre haram olan, fakat Kur’ân-ı Mübîn’de ve Sünnet-i Sahîha’da açıkça haram olduğu belirtilmeyen hususlarda “haram” yerine “tahrimen mekruh” ifadesini kullanmanın daha münasip olacağını düşünmüşlerdir. Netice itibarıyla denilebilir ki, onlar bu ifadeleriyle sigaranın haram olduğuna hükmetmiş olmaktadırlar. Ayrıca “Hükmü mekruh olan bir fiil ısrarla işlenmeye devam edilirse haram hükmünü alır.” kaidesinden hareketle sigara kullanmanın kat’iyen tecviz edilemeyeceğini söyleyen âlimler de vardır. Bu kaide, daha önce de değişik vesilelerle ifade edilen, “Israrla devam edilen küçük günahlar büyük günah sayılır.” prensibini hatırlatmaktadır