11 Şubat 2010, 16:44
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 8150 Üyelik T.:
15 Mayıs 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
120 Konular:
37 Beğenildi:6 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | BABAM ÖLDÜ ÖĞRETMENİM! BABAM ÖLDÜ ÖĞRETMENİM! Daha dokuz yaşında İsmail’im. Küçücük bedeniyle koskoca bir elemle tanıştı birkaç gün önce. Şu an arkadaşları ile oyun oynamanın derdinde. Uzak geleceği tanımaz ki çocuk dediğin. Nerden bilecek yarının yalnızlıklarını, kaygılarını.
Uzun zamandır babasının amansız hastalığını duyardı. Fakat yetim kalmanın ne demek olduğunu bilmezdi. İsmail de bir yetim çocuktu artık. Öğrenecekti o da yetimliği. Her yetim gibi. Her yarım gibi.
Babası daha kırkında bile değildi. Nefes sayılıdır sözü tek teselli oldu geride kalanlara.
Bu sabah dersin ilk saatlerinde İsmail’in ıslak gözlerinde yakalandım yağmura. Bir gün evvel okula gelmemişti. “Dün okula neden gelmedin İsmail?”diye sordum:
-Babam öldü öğretmenim! Demesiyle sarsıldım. Kalakalmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Tüm kelimeler küsüverdi. O bana baktı, ben ona.. Herkes sustu. Kollarıma aldım onu. Birlikte ağladık dakikalarca.
Oysa düne kadar hasta da olsa bir babası vardı İsmail’in.
Okuldan eve döndüğünde yatağından da olsa onu yanına çağırır, sarılır “hoş gelmiş benim paşa oğlum!” derdi. Bir köşede bir nefesti, ama bir babası vardı. Okul dönüşü eve vardığında babasının yanına oturur, okulda neler yaptığını tek tek anlatırdı. Babası da coşkuyla dinler, sızılarını saklar “Okuyacak benim oğlum, büyük adam olacak” derdi.
Artık yoktu. Sevgi dolu gözlerle bakacak, şefkatli kollarla saracak bir babası miadını doldurmuştu fani dünyada. İsmail “Babam öldü öğretmenim!” derken bunları mı demek istemişti bana?
Hayat, dokuz yaşındaki İsmail’e en zor cümlelerden birini belletmişti şimdi. Olanca soğuğuyla kış, sadece yaşadığı coğrafyaya değil, İsmail’in yüreğine de bastırmıştı.
Sadece bir baba değil, bir dağ göçtü, gitti. Yaşamın ayazlarından kim koruyacaktı şimdi onu. Zaten zar zor bir geçimleri vardı. Evleri kira olmasa yine bir küçücük avuntu olacaktı yüreklere.
Off Allahım!! Sen güç ver bize. Dayanma gücü ver. Merhametlilerin en merhametlisisin Sen. Her gün gözümün önündeki bu acıya nasıl dayanırım şimdi!
Alışır mıyım ki? Hissizleşebilecek kadar kanıksar mıyım? Gün gelir, İsmail’in acılarına merhem süremeyecek kadar duvarlaşır, yaşayan ölüler kervanına katılanlardan olur muyum ki?
Çok varlıklı insan olmayı sadece bu zamanlarda dilemişimdir. Öyle olsa bile ben asla çok varlıklı bir insan olarak kalamazdım. Elimdekini avucumdakini dağıtmaktan kalamazdım. Varken vermek daha zor diyor bilenler. Bildiklerinden mi? “Veren el, alan elden üstündür” şiarını bilemediklerinden mi?
Kimileri markalı arabalarını bir üst modele taşımayı, lüks evlerinin 2010 tasarımını, tek taşlarını düşünedursun, İsmail ve annesi; çöl ortasında kalan Hâcer ve İsmail timsalindeki gibi birbirlerine daha sıkı kenetlenmeyi öğrenecekler.
İsmail, annesinin kanatları altında bugün. Ama bir mucize olsa, bir vicdan sahibi çıkıverse -bir Müslüman, bir Hıristiyan, bir Ateist, bir Mecusi demiyorum-sadece bir vicdan sahibi çıksa ve İsmail’in derdiyle dertlense, gönülleri ferahlatsa fena mı olurdu?
Mucizeler çok mu uzak yoksa?
İnsanlık, kardeşlik, adalet yerini atalete bırakmamalı. Şu an sadece ümit etmek istiyorum.
İsmail ve annesi tam karşımızda birbirlerine umutla tutunmaya çalışırken, onlara kol kanat olmamak, İsmail’in çocuk karası gülüşüne gölge düşmesine göz yummak; insanlığa sığar mı? Sığar mı İsmail, sığar mı Burak, sığar mı Atalay? |
| |