Gül olmak vardı...
GÜL OLMAK VARDI .............
Bahçede gül olmak vardı ya.. Zaten hatalıyım. Bir nevi dikenli.( dikenleri dilinde taşıdığımı biliyorum.) Bu dikenleri heba etmemek, güle hasretmek ve dikenli de olsa bir gül olmak... Seveni çok olmasına rağmen gülün ömrü azdır bilirim. Bunlar zaten cezbetmiyor beni. O, en güzel bahçede bir bahçıvanın gözdesi de olabilir; papatyaların, krizantemlerin hatta maydanozların arasında da gül olabilir. Bu işte!! Gül her yerde, her mekânda, her çağda güldür. Değerini hiçbir şey düşüremez. Her zaman incelik, temizlik, güzellik, zerafet, letafet ve aşkın sembolüdür. Dostluğa, sevdalara, vefalara adanmış güller... Üç-beş saatlik yaşamlarının olması; onların dünyaya en güzel kokuları yaymalarını engellemiyor. Kısacık hayatlarında çirkinlik adına hiçbir şey taşımazlar. İncecik bellerinin üzerinde prenses edasının verdiği nazeninlikle salınışları beni mest eyleyen manzaradır.
Sarışın gül güneşe gülümser, pembe yanaklı gül rüzgârla dans eder, ayyüzlü beyaz gül bulutlarla selamlaşır, utangaç yüzlü al gül âşıklarla sohbet eder, kuşlarla dertleşir. Hem kendileri ile hem de yaratılan her şeyle barışık yaşarlar. Küsmeyi bilmezler. Küsselerdi bana küserlerdi. Onları çok sevip onlar gibi olamadığım ve onlara bağlanıp onlardan ayrı kaldığım için. Her gece ve gündüz onları yâd eylediğim halde, düşüncelerimi gülleştiremediğim için! Onlar her renk ve her cinste çiçekle barış içinde yaşamaktan onur duyarken, ben aralarında fark gözetip kırmızı gülleri seçtiğim için. Ama hayır! Hâlâ gülümsemeye ve bana baharları vadetmeye devam ediyorlar. Küsselerdi rüzgârlara küserlerdi. Daha hayatlarının baharında yapraklarını alıp kimbilir hangi kuytu köşelere fırlattığı, goncalarının belini kırdığı için; hem de böceklerle oyun oynamadan, yıldızlarla yarını söyleşmeden...
Ama hayır! Teşekkür bile ediyorlar rüzgâra; köklerini her zaman kendilerinde bıraktığı için.
Korkaklık, ürkeklik değil bu. Teslimiyet! Düzene, Yaradan?ın emrine teslimiyet. Ne güneşe itirazları var, ne de fırtınaya. Hatta kaba ellerin hoyratça kendilerini incitmelerine dahi itiraz etmiyorlar. Acziyetlerinden değil, faziletlerinden. Kendilerine verilen nimetleri herkesin, her şeyin istifadesine sunabilme gayretlerinden, tevazularından. Hasırlı gönüllere dokunan kadife yapraklarının oralarda ıtır kokusu bırakabilme arzularından... Benden daha gafil değillerdir. Sabahın o lahuti zamanında; hor gördüğümüz o dikenleriyle beraber Yaradan?ı zikre başlarlar. Onlar O?nu(celle celaluhu) sever, O(celle celaluhu) onları ve O(celle.celaluhu), onları herkese sevdirir.
Evet, gül olabilmek. Güneşle uyanıp, fırtınayı selamlayabilmek; yıldızlara göz kırpıp, ayla sohbet edebilmek; yağmurun, toprağın kokusu ile yoğrulabilmek; her yerde her zaman gül kalabilmek... Kaktüslere gül kokusunu neşredip, kargalara dahi aşkı öğretebilmek!..
ALINTI