Hidayet ve sapkınlık insanın özgür iradesi sonucudur/Mevlüt Hönül
Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz; eğer hayırlı bir iş varsa onu kat kat arttırır ve rahmetinden büyük bir ödül bahşeder.
(Nisa-40)
O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine kapılıp (sonunda) onları güzel gören biri (Şeytan'ın adamlarından başkası) olur mu? Kuşkusuz Allah, (doğru yoldan sapmak) isteyenin sapmasına izin verir, (aydınlığa ulaşmak) isteyeni de aydınlığa ulaştırır. O halde (ey müminler,) onlara üzülerek kendinizi perişan etmeyin: Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir!
(Fatır-8)
Çünkü, Allah dileseydi şüphesiz hepinizi bir tek ümmet yapardı; ama (sapmak) isteyeni saptırıp, (doğru yola ulaşmak) isteyeni de doğru yola yöneltiyor; Ve şüphesiz, yaptığınız her şeyden ötürü sorguya çekileceksiniz!
(Nahl-93)
Bakınız : (İbrahim-4=Müdessir-31= Şura 13 =Rad-27 )
Allah bu ayetlerinde ‘Kuşkusuz Allah, (doğru yoldan sapmak) isteyenin sapmasına izin verir, (aydınlığa ulaşmak) isteyeni de aydınlığa ulaştırır ‘’gibi kesin ifadelere dayanan ayetlerde ‘’sapma ve doğru yolun’’ Allah’ın belirmesiyle gerçekleştiği görüşünü benimseyen insanoğlu kendini kaderci bir anlayışı teslim etmiş gibi görünür.Ayetlere parçacı bir yaklaşım ile bakıldığında böyle bir sonuca varılması olağandır.Ancak bizler Kuran’a bir bütün olarak bakmalıyız ki en doğru olan sonuca ulaşmak için..
Kuran’i kerim bir bütündür ve bazı ayetlerin bazı ayetleri açıkladığı hususu Kuranda açıkça ifade edilmektedir. İşte Kuran ayetlerinden sonuçlar çıkarmaya çalışırken bu hususa mutlaka dikkat edilmesi gerekir.Şimdi sözünü ettiğimiz bütünlük içerisinde Allah'ın hidayete kavuşturduğu kişinin bizzat kendi özgür iradesi ile hidayeti seçtiği ve bu sebeple Allah'ın o kimseyi hidayete kavuşturduğu,gibi sapkınlık hususunda da durum aynıdır.Çünkü özgür iradenin seçmesi sonucu oluşan Kulun kendi fiilinin neticesidir.
Başka ayeti kerimelerde Sapma ile alakalı mutlak ifadeler kullanılmıştır.
Vaktiyle Musa, kavmine: "Size Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde neden beni üzüyorsunuz?" dedi(ğinde kasdettiği şey işte bu gerçekti). Böylece onlar doğru yoldan saptıklarında Allah da kalplerinin hakikatten sapmasına izin verdi: çünkü Allah günaha gömülüp gitmiş bir toplumu doğru yola çıkarmaz.
(Saff 5)
Hayır, onların kalpleri, yaptıkları (kötülükler) ile pas tutmuştur!
(Mutaffifin 14)
Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah ne demek istiyor acaba?" derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz. Onlar ki, (fıtratlarına) yerleştikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırır ve yeryüzünü fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.
(Bakara 26-27)
Ayeti kerimelerde Allah’ın vermiş olduğu misaller ile imana ermiş olanlar bunun bir hakikat olduğunu anlarlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şüphe ile baktıkları için, sapkınlığı tercihe yönelirler ve bu yöneliş sonucu fıtratlarındaki Allah’a verilen sözü unutarak fasıklar zümresine ilhak olurlar.Birlikteliğin emrettiği her hususta ayrılık ve fitne yayarak insanlar arasına nifakı saçarlar,bu saçtıkları nifak onları hüsrana götürecek yola zemin hazırlar.
Bu ve benzeri ayeti kerimelerden açıkça anlaşılan sapmanı ve hidayetin insanın kendi tavır ve davranışları sonucu olduğu hakikatidir.Tercih İnsanın özgür iradesine bırakılmıştır .Düşünün insanın özgür iradesi olmasa idi peygamberlerin hakka davetinin bir manası olmazdı,Özgür iradeye sahip olmamış olsa idik,Hakk olan davete icabet etmezdik..
Özgür irade olmamış olsa idi,yani iman etmeyi ve sapkınlığı tercihler önceden belirlenmiş olsa idi,gelmiş geçmiş tüm hakk davetçilerinin o kadar meşakkat zulüm zorbalık ve türlü eziyetlere katlanmalarına gerek kalmazdı.
Doğru yola ulaş(mak istey)enlere gelince, Allah, onların (kendi) rehberliği(ne uyma arzu ve yetenekleri)ni çoğaltır ve Allah'a karşı sorumluluk bilinçlerinin derinleşmesini sağlar.
(Muhammed-17)
Ayeti kerime dikkatlice incelendiğinde, ‘’Doğru yola ulaşmak isteyenler’’ emri gereği kendi özgür iradeleri sonucu sorumluluk bilinci ile hareketleri neticesinde Allah’ın o istek sahiplerini doğruya ulaştırır.Sapmada ısrar ederek sorumluluk bilincini terk ederek başı boş olduklarını zannedenler ise kendi iradeleri ile yapıp ettiklerinin karşılığı olan Azabı hak ederler.Allah El Adl olandır kimseye zerre kadar haksızlık etmez.
Kaderci bir bakış açısı ile mazeret ileri sürenleri Kuran şiddetle reddetmektedir:
ALLAH’tan başka şeylere ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar, "Eğer Allah dileseydi Ondan başkasına ilahlık yakıştırmazdık; atalarımız da (öyle yapmazdı); ve (Onun izin verdiği) hiçbir şeyi de yasaklamazdık" derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da böyle yaparak hakikati yalanladılar, tâ ki azabımızı tadıncaya kadar! De ki: "Bize sunabileceğiniz (kesin) herhangi bir bilgiye sahip misiniz? Siz sadece (başka insanların) zanlarına uyuyorsunuz ve kendiniz tahminde bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz."
(En’am-148)
Ayeti kerime’de ‘’ Eğer Allah dileseydi Ondan başkasına ilahlık yakıştırmazdık; atalarımız da (öyle yapmazdı)’’ mazeretini öne sürenlere Allah kendilerinden önce hakikati yalanlayanların sonunun ne olacağı hususunda acı bir azab ile müjdeler,Zan ile hareket etmek yoktur ya hakktır ya batıldır bunun ortası olmaz..Kişinin kendi özgür iradesi ile yapıp etmelerinde Allah’ın herhangi bir dayatması yoktur,İnsana istediği tarafı seçme hakkını tanımıştır.
Kur’an genelde marufu Allah’a Münkeri insanlara nispet eder.Kur’anın bu yönteminde ana ilke marufu insana nispet etmemesinde şımarıklığı önlemek,münkerde ise sorumluluk bilincini yüklemek hedef alınmıştır,hakikatte insanın özgür iradesi ile olur hayır da şerde .....
Konuyu daha net anlamak için şu örneği ele alalım:
Çocuk annesinden izin isteyerek oynamak için dışarı çıkmıştır,bir müddet sonra çocuğun kaza haberi gelir,bu durumda böyle bir annenin acısını dindirecek kader inancıdır,çünkü hangi anne yada baba çocuğunun kaza geçireceğini bilerek onu dışarı bırakması düşünülemez hiç bir zaman,şimdi burda anneyi teselli etmek isteyenler şu sözü söylerler ‘’Allah’ın takdiridir,eceli gelmiştir,kim ister ki çocuğuna araba çarpsın ‘’vb sözler ile teselli verilmeye çalışılır..Şimdi biz bu olayı baz aldığımızda Kur’anın bazen kaderci bazen özgürlükçü ifadelerini daha iyi anlarız .
Böyle bir olay esnasında anneyi teselli etmek için tamami ile kaderci bir yaklaşım sergileriz,anneye babaya ‘’Allah’ın takdiridir kaderi bu imiş eceli gelmiş ‘’ gibi sözler ile teselli ederiz.
Ama kazaya sebep olan araç sahibine karşı aynı yaklaşım ile sen ona çarpmasa idin yine ölecekti diyemeyiz,neden dikkatli olmadın önüne bakmadın neden hızlı idin vb sorgulamalar ile onu cezalandırmaya ve suçlamaya başlarız işte birine teselli vermek için kaderci yaklaşırken birini cezalandırmak için özgürlükçü yaklaşmalar gibi Kur’an’da bu bağlamda anlaşılmaya çalışılmalıdır yani kader gibi görünen olay teselli amaçlı söylenmiştir yada özgürlükçü bir bakış için sorgulayıcı tarzda verilmiştir İnsan her zaman yapıp ettiğinin mahsulünü alır kendi yapıp etmeleriniz Allah’a mal etmek kaderci pasif bir yaklaşımdır …..