Durumu: Medine No : 12660 Üyelik T.:
08 Temmuz 2010 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:38 Mesaj:
26 Konular:
3 Beğenildi:2 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cellâdıma Reddiye… Cellâdıma Reddiye… Bir vakit, derme çatma bir vapurla Anadolu'nun azgın dalgalarını aşıp, Dağ Kapı meydanına ayak basıyordu Jan Valjan. Islahatın maslahatına ferman dizen milli şefler, kafa kafaya verip Jan Valjan'ın şerefine, sarıklı ve puşili yıldızları giyotinden geçmiş gecelerde, maskeli bir Noel balosu düzenliyordu Bingöl otelinin kıl palas bahçesinde. Dağ Kapı'da çam ağacı ne gezer, için için yanan bir meşe ağacının dallarından darağaçları kuruyorlardı kitapsız kahkahaların ortasına. Yüzünü yüzüne takan Ali adamlar, kandil diye darağaçlarında yirmi beşteki baharın çırasını yakıyorlardı. Ve diri diri asılan çocukcağıza sorulduğu zaman, Türkçe bilmemekten başka hangi suçtan dolayı öldürüldü? O vakit, Hitler ve arkadaşları Çankaya Köşkü'nün bahçesinde "Bir Tarladan Ayrık Otları Nasıl Yolunur " üzerine bir tez hazırlıyorlardı. Tandoğan meydanında valilere "andımızı" okutan devşirme paşalar, her on yılda bir, tekerine çomak sokuyorlardı balans ayarı bozulmuş kağnıların. Kağnılar ki yerli malı bir kan taşıyordu cepheye. "Türkmüşüm, doğruymuşum, kulmuşum… on yılda bozkurtlardan on milyon mankurt yaratılmışım demiri paslanmış ağlarla örülmüşüm, kırsal yüreklerin yüksek yerlerine kireçle yazılmışım, ulus yaratma uğruna heyhat, ne mutlu diyen koca bir yalanmışım..". O gün bu gündür, her Kürt zoraki şaki, her Türk komando doğuyor analarından. Ve sen, Tengri dağlarına taş atan çocuklara üç başlı asenaları salan sen, ithal makaslarla biçiyordun halkına Ergenekon ayetlerini. Şalvarı başına geçirilmiş premorfist heykeller, milli bir sanat uydurma aşkına yontuluyordu halkevlerinde. Sesi güzel celal gecelerde halkına küfreden uzun havalar çekiyordu hünermendler. Ve sen kanlı ellerinle alkış tutuyordun sıra gecelerinde. Bir vakit, ceset yığınları üzerinde sarı saçlı bir ermeni çocuğun hıçkırıkları dağılıyordu Diyarbekir ovasına. Gözbebekleri kınalı sarı gelinlerin, desmalı kirpiklerinden süngüleniyordu. Karalanmış amel defterlerine, sevabına fışkırıyorken komşu kanı, mayıs sabahları Erivan türküleri katlediliyordu şeytan derelerinde. " dido, dido nana, nabe dido nabe" Beyni bitlenmiş, giydiği üniforma göbeğine dar gelen muvazzaf piyonlar, cevherine kan sızmış Müslüman kayaçlardan, İT'e maşa dövüyordu beyaz eldivenleriyle. Ve sen, evcil akreplerini kucağında okşayan sen, tebessümünden zerk ediyordun zehrini kardeşliğimize. Biz, bir birimizi sokuyorduk öldüresiye. Kırmızı bayraklardan atılmış oklarla vuruluyordu Dersim'in esmer çocukları. Munzurun çığlıkları Kürdistan'a dökülüyordu. Avrupa'da eğitilmiş Türk kızları, iki gözü iki dere Zilan'ın kıyısında titreyen kelebeklere, bomba yağdırıyordu bir ibadet aşkıyla. Ve sen, yezidin köşklerinde kadeh tokuşturan sen, ıssız bir Kerbela susuzluğunda kırp geçiyordun Rızanın seyit sakallarını. …Way malino ezê çawa bikim? Fidel'in yaşlı gerillaları, yorgun argın dönerken kavgadan, Kürt gençleri çıkmaz bir patikada, gecikmiş demode bir başkaldırıya vurulup, Fis ovasından acının dağlarına çıkıyorlardı. Marx'ın sakallarında mastır yapıp ve Mao'nun çekik gözlerinde demlenen bu çocuklar, sosyalizm ateşi etrafında dağlarda halay çekiyordu. Demirci Kawa halay başında." omuzdan tutun beni, halaya katın beni, bu kavgada düşersem... Düştüm… Bir "düş"tüm..." Ve sen, narsist egonun esiri sen, yağlanmış geüçün tetik ucunda, sesine kibrit çaktığın gençlere kurşun sıkıyordun bir o yandan bir bu yandan. Ah korucular, kendini korumaya mecali olmayan korucular. Derin bir yanlışın Raskolnikov histerisinde baltayı kalbine indirmiş korucular. Köy dışında pusuya düşürülmüş vicdanlarının intihar saldırılarından korucuları kim koruyacak. Bir vakit, yaşlı bir operasyon dönüşü, tepeden tırnağa yalnızlık kokan koruculardan cizye vergisi alınmıyordu. Buna karşılık korucular da Cuma namazları kıldırıyorlardı köylülere. Seslerinin tahtadan gıcırtılarına basarak hutbeye çıkıyor, zabıtlara kazınmış resmi bir dinin kutsal teranelerini okuyorlardı minberden." Ji tera di bêjım söz konusu vatansa halême teferruattır." Abdestsiz üniformasıyla cemaate saf tutan devlet, septik gözleriyle âmin çekiyordu. "aamiiinn…" Ve sen, yedi yüzünü yedi suda yıkayan sen, hamaseti ajite edilmiş gül suyu kokan gençlere, devrim ilahileri dinletiyordun polis noktalarından. … Kendi çocuklarına recm edilir Taif gülleri ve surların yaralı yüzü dengbêjlerin dökülen dişlerinden restore edilir Hey sen! Sana söylüyorum, beni bana kırdıran celladım hey, bir çığ, bir sel, bir volkan taşıyor sesimin gizi …duyuyor musun? tuncay yerlikaya- ıslah haber sitesinden alıntıdır
__________________ şirkten boşanıp, şehadetle nişanlanmak. |