Durumu: Medine No : 5710 Üyelik T.:
18 Aralık 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:44 Mesaj:
326 Konular:
48 Beğenildi:14 Beğendi:0 Takdirleri:53 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Müslümanlarda İdeoloji Paradoksu/M.METİN ADIGÜZEL Müslümanlarda İdeoloji Paradoksu/M.METİN ADIGÜZEL . İdeolojilerin hemen hepsinin kaynağı batıdır. Tümünün vaadi dünya cennetidir. Yine tümü insanların duygularını kullanarak onları ortak dünyevi bir değere çağırıp hüküm altına almaya çalışırlar ve tümünün sonu gözyaşıdır. Neden mi? Çünkü ideolojiler birer dünyevi çıkar üzerine bina edilmişlerdir. Adil değillerdir ve insanları kolayca harcayabilirler.onlar için önemli olan insan değil, ideolojinin kendisidir. Özünde ideolojiler birer maskedir. Siyasi dünyanın beyinleri uyuşturup saltanat sürmeleri amacıyla tasarlamış oldukları oyunlardan başka bir şey değildirler. Peki, bu derece zarar içeren ideolojiler neden tercih edilmektedir? Çünkü ideolojiler süslüdürler, makyajları eksiksizdir. Çünkü insan sınırsızca cahil ve zalimdir. Müslümanlar batının vatancılık, ulusçuluk, komüncülük, yurtseverlik, ırkçılık, militancılık gibi yemlerine aldandılar. İslam diyarının parçalanmasının kaynağı ideolojilerin zamanında doğru okunamayışlarıdır. Bu doğru okuyamayış hala devam etmektedir. Müslümanlar vatancılık ve ulusçuluk ayıbından kurtulamamışlardır. İslam insanın mensup olduğu aileyi inkâr etmesini istemez, aynı şekilde yaşadığı toprağı da önemsemezlik etmesini istemez ama İslam ulusçuluk ve vatancılığı reddeder. Modern ideolojilerden öncesine gittiğimizde, hangi İslam âliminin hangi milletten olduğunu bilemiyoruz. Çünkü İslam tek bir diyardı ve her bir Müslüman Endülüs’te, Anadolu’da, Kuzey Afrika’da, Arap Yarımadasında, Balkanlarda, Kafkaslarda serbestçe dolaşabiliyordu. Kimse ona hangi ulustan, hangi vatandan olduğunu sormuyordu ve farklı dilleri konuşan insanlar birbirlerini anlayabiliyorlardı. Sonra ideolojiler türedi, dünya cenneti peşine düşen Müslümanlar hem dünya hem ahretlerini kaybettiler. Batı dünyası özellikle ulusçuluk, komüncülük ve vatancılık ideolojilerini İslam dünyasına saldı. Çünkü bir dinle mücadele etmek onlarca ideolojiyle mücadele etmekten çok daha zordur, birinin kaynağı manevi iken diğerininki dünyevidir. İdeoloji salgınından sonra irili ufaklı bir yığın Müslüman devletçikler oluştu. Hepside kendi ulusunu ve kendi vatanını kutsamaya koyuldu. Ne acıdır ki, hiç biri Avrupa’nın çizme parlatıcısı olmaktan ileri gidemedi. Ulusçuluk derken, insanın kendi akrabasını önemseyişini kastetmiyorum; İnsanın kendi soyuna tapınmasını kastediyorum. Vatancılık derken de yaşanan toprağın önemsenişinden söz etmiyorum; büyük bilmem ne ülkesinden söz ediyorum ve komüncülük derken insanların maddi paylaşımda bulunuşlarını değil maddi paylaşım adına zorbalığı tartışıyorum. İdeolojik olarak ulusçuluk atalar dinine iman etmektir. Amaç, cahil ve zalim olsalar da ataların dilini konuşmak, onların dinini, kültürünü, adetlerini devam ettirmektir. Vatancılık kendi ülkesinin diğer tüm ülkelerden üstün ve kutsal olduğu fikrine saplanmaktır. Komüncülük ise kapitalizmden pek farklı olmayıp, materyalizmin gölgesinde maddi zorbalığı konuşturmaktır. Bu gün İslam ülkelerinin birbirlerine karşı takındıkları tavır işte budur. İsrail dünya haritasında yeri gösterilemeyecek kadar küçük bir ülke ama bir din devleti olduğu içindir ki, tüm Müslüman âlemine meydan okuyabiliyor. Şu kesindir ki, Müslümanlar ulusçuluk ve vatancılık saçmalığını bırakmadan var olamazlar. Diyebilirsiniz ki, ideolojileri önemseyenler yöneticilerdir, halkın böyle bir takıntısı yoktur. Ben de derim ki, hangi hal üzereyseniz o şekilde idare olunursunuz emrini hiç duymadınız mı? İdeolojiler dinlerle baş edemez. Bu bir kanundur. Bu kanun hakkında her ne derseniz deyin ama din karşısında ideolojilerin hiçbir şansının olmadığını kabul etmekten başka şansınız yok. Suni teneffüsle yaşatılmaya çalışılan ideolojiler ölmeye mahkûmdur. Belli aralıklarla mezarlarından fırlasalar da acıdan başka bir şey vermeden mezara geri gömülürler. Peki, ne yapmalı? Yapılacak olan şey ideolojiler yerine Peygamber düşüncesine sarılmak olmalıdır. Müslümanlar için Hz. Muhammed sadece bir erdem öğreticisi değildir. O bir devlet başkanı, bir öğretmen, bir hâkim ve bir babadır. En önemlisi bir peygamberdir. Hangi konu olursa olsun peygamberlerin düşüncelerine başvurmak zorunluluğumuz vardır. Bu gün hayatımızın hiçbir kararında peygamberlerden, kurandan eser göremiyoruz. Eğitim, Hukuk, İdarecilikten tutun günlük hayatımızdaki tercihlerimize kadar hiçbir işimizde peygambere danışmıyoruz. Hangi ideoloji eğitim sistemini nasıl planlamıştır, hangi profesör bu konuda ne demiştir ve hangi uzman neyi nasıl değerlendirmiştir ile yetiniyoruz. İşte bunun için mağlubuz. Hz. Muhammed’in, Kuranın yaşamımız hakkında söyleyecekleri vardır. Hayatımıza yön verirken peygamberlere fikirlerini sormalıyız. Kâğıda döktüğümüz tercihlerin altında peygamber onayı olmak zorundadır. Aksi takdirde emperyalistlerin ayakkabılarını boyamayı bir yücelik sayacak ve bu hareketimizden utanmayı bile unutacağız. KARAKÖSE www.medineweb.net |