|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 17 Ocak 2013 (13:42), Konuya Son Cevap : 09 Mart 2013 (22:04). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
17 Ocak 2013, 13:42 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Eleştiri Ahlakı... Eleştiri Ahlakı... Eleştiri Ahlakı... Çetin Çeçen Eleştiri; hem sorun hem de çözüm olan, hem geliştiren hem de tökezleten, hem ağlatan hem güldüren, hem değer kazandıran hem de geliştiren bir ifade biçimidir. Diğer bir tanımla eleştiri; “Bir düşüncenin, bir eserin, bir söylemin, bir yargının doğruluğunu ve yanlışlığını ortaya çıkartmak için gerçek değerini belirtmek için onu incelemek ve tenkit etmektir. Eleştiri, bazen bir ferdin veya topluluğun hakikati ve gerçeği görmesine de sebep olabilir. İki zıt kutba hizmet için kullanılan eleştiri, adabına uygun yapıldığında hem yapılan hem de yapan kişi için bir artı değer, bir kazanım haline dönüşür. Ama eleştiri, haksız ve edebine uygun şekilde yapılmazsa bazen birçok topluluğun o haksız eleştiriyle birlikte, kendisinde zulme, haksızlığa ve adaletsizliğe sürüklenmesine de sebep olabilir. Eleştiri unsurunda iki husus vardır. 1- Eleştiren İnsan 2- Eleştirilen Unsur Nasıl ki insana akıllı diyebilmek için bir takım vasıfları taşıması gerekiyorsa; benzer şekilde eleştirinin de ahlaklı olması için sahip olması gereken özellikler de vardır. Bu özelliklere sahip eleştiri ibadet niteliğindedir. Çirkin olanı düzeltme ve iyi olana yönlendirme gayreti ibadetin ta kendisidir. İslam geleneğinde eleştiri var mıdır? Elbette ki vardır ve İslam geleneğinde eleştiri bir çeşit sorumluluktur ve bir temizlenme eylemidir. Bir terim olarak “hata”, kasıt unsuru taşımayan bir söz veya bir fiil olup, asıl iradeye aykırı olarak vuku bulur. “Hata“ kelimesine bazen “yanlış”, ”suç/kabahat” ve “günah” manaları da yüklenmiştir. “Ey Rabbimiz! Unutacak veya hata yapacak olursak bizi sorumlu tutma…” 1 “Allah Teala ümmetimden hata, unutma ve yapmaya zorlanma(nın günahını) kaldırmıştır.2 İnsan elbette ki hatasız değildir. Allah Resulü “İnsanoğlu hata edicidir.” buyuruyor. İnsanların hatalarını düzeltirken izlenebilecek pek çok metod vardır ki bunlar aynı zamanda birer öğretim metodudur. Dolayısıyla hataların düzeltilmesi eğitimin bir parçasıdır. İnsanın pozitif ve negatif olmak üzere iki yönü vardır. İnsanoğlunun hatadan beri yani negatif yönünün sıfır seviyede olması mümkün değildir. Bakınız Allah Resulü (s.a.v) insanı ve hatayı nasıl tarif ediyor. “Sizin en hayırlınız, hata işleyenler içerisinde en hayırlınız, hatalarına karşı tövbe edenlerinizdir.” buyuruyor. Hataların düzeltilmesi konusu, vahyin ve Kur’an metodolojisinin de bir parçasını oluşturur. Kur’an emirleri, yasakları, razı olunanları, ikazları ve hataları düzeltme yollarını bildirmiştir. Hz. Peygamber’e yönelik olsa bile… Hz. Âdem (as) ile ilgili hatanın ayetlere konu edilmesi, Nuh (as), Yunus(as) gibi peygamberlerin de hatalarının Kur’an’da konu edilmesinin sebebi budur. Örneğin bir gün Hz. Peygamber, müşrik Mekke toplumunun en nüfuzlu kabile reisinden bir kısmı ile sohbete dalmıştı. Onları (ve onlar aracılığıyla geniş bir kesimi) mesajının doğruluğu konusunda ikna etmeyi ümit ediyordu. O sırada, ona tabi olanlardan birisi âmâ Abdullah b. Ümmü Mektûm kendisine yaklaştı ve Kur’an’ın ilk ayetlerinden bir kısmını kendisine tekrarlamasını veya açıklamasını istedi. Çok daha önemli gördüğü konuşmasının kesilmesinden rahatsız olan Hz. Peygamber, suratını astı ve âmâ’dan yüzünü çevirdi. Ve hemen o anda Abese Suresi’nin ilk on ayeti nazil oldu. “O, âmâ’nın kendisine gelmesinden ötürü suratını astı ve yüz çevirdi. Nereden bilebilirsin (Ey Muhammed), belki de o arınacaktı. Yahut (hakikat) hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. Ama kendini her şeye yeterli görene (ilahi rehberliğe ihtiyaç duymayana) gelince, sen bütün ilgiyi ona gösterdin. Hâlbuki onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin. Ama sen büyük bir istekle geleni ve (Allah) korkusu ile (yaklaşanı) sen görmezden geldin.”3 Hz. Peygamber (s.a.v), daha sonraki yıllarda İbn-i Ümmü Mektûm’u çoğu zaman şu tevazu sözleriyle karşıladı. “Hoş geldin, Rabbimin kendisi yüzünden beni azarladığı adam” Kur’an-ı Kerim’de sahabe hayatındaki kimi hata örnekleri de verilmiştir. Abdullah bin Zübeyr (ra) şöyle rivayet etmiştir. Beni temim kabilesinden binekli bir grup Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanına geldiler. Ebu Bekir: “Ya Resulullah, Ka’ka b. Ma’bed’i bunlara emir tayin et” dedi. Ömer ise “Hayır, onu değil, Akra b.Habis’i emir tayin et” dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer’e çıkıştı ve: “Sen bana muhalefet etmek istiyorsun” dedi. Ömer “asla sana muhalefet etmeyi düşünmedim” dedi. Aralarında ithamlaşma oldu ve sesleri yükseldi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulü’nün huzurunda (sözde ve işte) öne geçmeyin. Allah’tan sakının, şüphesiz Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi ona sözle bağırıp-söylemeyin. Yoksa siz farkında değilken amelleriniz boşa gidiverir”4 Kur’an’da bahsi geçen daha pek çok örnek hataların karşısında sessiz kalınmamasının ve düzeltilmesinin gerektiğini vurgulamaktadır. Hz. Peygamber’in insanların hatalarının düzeltirken izlediği metodolojiyi anlamak büyük önem taşımaktadır. Çünkü O (s.a.v), Allah Teala tarafından eğitilmiştir. O’nun tüm sözleri vahye istinad etmektedir, gerektiğinde yine vahiy ile onaylanmış ya da düzeltilmiştir. O’nun yöntemleri oldukça kapsamlı ve etkileyicidir. İnsanlara ulaşmak ve olumlu neticeler almak için O’nun yöntemlerini kullanmak en iyi yoldur. Diğer insanlara rehberlik etme konumunda olan bir kimse, eğer bu metod ve yaklaşımları da benimsemişse, çabaları mutlaka başarıya ulşacaktır. Hz. Peygamber’in yöntem ve yaklaşımlarını uygulamak, O’nun bizim hayatımızdaki en önemli ve en iyi örnek şahsiyet olduğu gerçeğini de gösterecektir. Bu ise bize, Allah Teala’nın rızasını kazanmada dâhi yardımcı olacaktır. HATA DÜZELTİMİNİN İLKELERİ 1- İYİ NİYET TAŞIYAN ELEŞTİRİ ALLAH’A KARŞI SAMİMİYETİ GELİŞTİRİR İnsanların hatalarını düzeltirken niyetin “Allah’ın rızasını kazanmak” olması gerekmektedir. Eğer niyet üstünlük sağlamak, öfke gösterisi veya başkalarını etkilemeye çalışmak ise, asıl amaca ulaşılamayacaktır. Zira bizzat kişinin kendisi bir hatanın içerisindedir. İyi niyet taşıyan her söz, her davranış hem sahibine hem de muhatabına katkı sağlayan bir manevi güçtür. Bu desteği alarak eleştiride bulunulduğunda karşı tarafın, savunmaya geçme, duymazdan gelme, kızıp öfkelenme, tartışmaya girme gibi tavırlarının en aza indirgenmesi sağlanmış olur. Sözlerinizin iyi niyet taşıdığından emin olan kişi, sizinle tartışmak yerine dinlemeyi, savunma yapmak yerine analiz etmeyi, kızıp öfkelenmek yerine belki teşekkür etmeyi tercih edecektir. O halde eleştirmeden önce, mutlaka eleştirinizin iyi niyetini tespit edin ki, yıkıcı değil yapıcı, zararlı değil yararlı, öfkelendiren değil gülümseten ve samimiyeti arttıran eleştiri olsun. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; “Din nasihattir”. Sahabe (ra) soruyor; “Kime karşı ya Resulullah?” Efendimiz buyuruyor ki; “Allah’a karşı, Peygamberine karşı ve Mü’minlere karşı” Eğer kişinin öğüt vermedeki niyeti samimi ise sevap kazanacak ve Allah’ın izniyle öğüdü kabul görecek ve tesir edecektir. 2- ELEŞTİRİ KİŞİLİĞİ KORUMALIDIR ÇÜNKÜ HATA İŞLEME İNSAN TABİATININ BİR ÖZELLİĞİDİR Eleştirinin hedef tespitini yaparken çok dikkatli olmak gerekir. Kişiliğin korunması esastır. Bu anlamda eleştiriniz kişiliğe değil, davranışlara yönelik olmalıdır. İnsan değerli ve onurlu bir varlıktır. Yaratıcının verdiği bu değeri yok saymak, muhatabını değersizleştirmek veya değersizmiş gibi konuşmak insanın haddini aşmasıdır. Hz. Peygamber(s.a.v) buyuruyor ki; “Her Âdemoğlu hata yapar. Ancak hatakârların en hayırlısı tevbekâr olanlardır.”5 Bu gerçeği benimsemek insanların hatalarına karşı uygun bir bakış açısı kazanmayı sağlayacak böylece eğitimci ve tebliğci muhataplarının mükemmel ve hatasız olmasını beklemeyecek; kendi düşüncesine birebir uymamaları yüzünden onları yargılamayacaktır. Ayrıca muhatapları bir yanlışı/günahı sürekli tekrarlıyor olsalar da, onları tamamen kaybettiğini, günahta boğulup helak olduklarını düşünmeyecektir. Hatakâr insanlarda, “cehalet”, “gaflet”, “ihmalkârlık”, “nefsi arzular” ve unutkanlık gibi özelliklerin bulunabileceğinin bilincinde olarak onlarla ilişki içerisine girecektir. Başkasının yaptığı hatayı eleştirirken empati kurarak kendimizi de onun yerine koymamız lazımdır. “Ben kendim bu hatayı yaptığım zaman başkasının bana nasıl davranmasını isterdim” diye düşünerek hareket etmem lazımdır. İmam Şafi(ra) bu konuda şöyle buyuruyor; “Sizin hatanızı toplum içerisinde sizi rencide edecek bir şekilde yüzünüze vuran insanlar konusunda şunu hiçbir zaman unutmayın ki, bunlar sizin düşmanınızdır. Ama hatayı hedef alan gizli bir şekilde hatayı düzeltme noktasında usulüne ve adabına uygun bir şekilde sizi eleştirenler ise sizin dostunuzdur.” Şahsa değil hataya nişan almamız lazım. Eğer hataya nişan alırsak kardeşimizi içinde bulunduğu yanlışlıktan dolayı temizlemiş oluruz. Ama şahsa nişan alırsak hatayla birlikte o şahsı da ortadan kaldırmış oluruz. Allah Resulüne dikkat edelim. Hataları eleştirdiği zaman isim vermiyor. “Ey sen şöyle yapma”, “filan sen böyle söyleme” demiyor. “Sizden biriniz bunu yapmasın”, “Sizden biri böyle söylemesin” diyor. Genel bir ifade kullanıyor. Ve yine sahabeden biri bedevinin biri anlatıyor: Müslümanlar içerisine yeni gelmiştir. Namaz içerisinde konuşulmasının yasak olduğunu bilmiyor. Safa girdiği zaman etrafındaki birkaç kişiye bir şeyler sormak istiyor. Kızgın tavırlarla karşılaşıyor. Hatta konuşması Allah Resulü(s.a.v)’in kulağına kadar gidiyor. Resulullah(s.a.v) selam verdikten sonra bana kızacak zannettim. “Anam babam sana feda olsun” diyor. Ben Allah Resulünden daha güzel eleştiren başka bir insan daha görmedim.” Sadece döndü ve; “Namazda konuşmak yasaktır.” dedi. “Çünkü namaz; tekbir, kıraat ve dua’dır” dedi. 3-HATA KARŞISINDAKİ ELEŞTİRİDE, ELEŞTİRİ İLKELERE VE DELİLLERE DAYANMALIDIR Yapılan eleştirinin hedefi doğru tespit edilmezse taraflı amaçlara hizmet eder. Yaptığınız eleştiri muhatabınızı ilkeli olmaya yöneltiyorsa yararlı, değilse kayırıcıdır. Kendi doğrularınıza uydurmak için, örf adet için, toplumun genel yargıları için vb. yapılan eleştiri; muhataba, kişiliğine, değerlerine, önceliklerine olumsuz müdahaledir. Bir insanın hatalı ve haksız olduğunu söyleyebilmek için, kesinlikle şer-i bir delile ve tutarlı bir mantığa dayandırmamız gerekir. Muhammed b.el-Münkedir (ra) şöyle rivayet etmiştir; “Cabir (ra) bir gün mescide giriyor ve üzerindeki giyecekleri çıkarıyor, sadece izar’la namaz kıldı. (İzar; Peştemal gibi belden doğru sarılan dar, kısa giysi) Bu şekilde namaz kılınca, bedevilerden biri diyor ki: “Sen bu şekilde mi namaz kılıyorsun?” Onun bu itirazına karşı “evet” diyor “ben senin gibi cahiller beni bu şekilde namaz kılarken görsünler diye, bu şekilde kılıyorum. Allah Resulü (s.a.v) zamanında giyecek iki tane elbisemiz mi vardı? Peygamber (s.a.v) döneminde biz bu şekilde namaz kılıyorduk.” O yüzden yaptığımız eleştirileri kesinlikle bir delile dayandırmak zorundayız. Hakikate yönelik bir dayanağı olmalıdır ki; eleştirimiz hakikaten hatayı hedef alsın. Zaten eleştirinin konusu ve hedefi hatadır, hata olmalıdır. 4- ELEŞTİRİ NET İFADELER İÇERMELİDİR, GENEL VE ESNEK OLMALIDIR Eleştiri yaparken kullanılan ifade biçimi vermek istediğimiz mesajın doğru adrese ulaşmasını sağlayan veya sağlamayan en önemli etkendir. Olumsuz, yargılayan, küçümseyen, alaycı ifadeler muhatabın mesajı doğru algılamasından çok ifadelere takılıp, cevaplandırma, savunma yapma gayreti ile cevap bulur. Bu mesajın ne gönderene, ne de alana hiçbir faydası olmamış, bilakis iletişimde soruna neden olmuştur. Niyetiniz iyi, amacınız ilkeyi hatırlatmak olsa dâhi kullandığımız üslubun olumsuzluğu nedeniyle davranışınız amacına hizmet etmemiştir. O HALDE İFADELENDİRİRKEN NEYE DİKKAT EDECEĞİZ? Model insan Peygamber (s.a.v) nasıl davranmış ve nasıl söylemiş ise o bizim ölçümüz olmalıdır, ona bakacağız. Efendimiz(s.a.v) rahatsız edici bir durumla karşılaştığında muhatabını sen dili ile uyarmamış hatta bazı meselelerde ben dili ile olaya müdahale etmiştir. Sen dili ile başlayan eleştiri suçlayıcı olurken, ben dili ile kurulan ifadeler hem düşündürür, hem bilgilendirir. Bir hitap kullanacak olsa direk şahsa yönelmeden, isim vermeden, bazıları vb. gibi genel ifadeler kullanmıştır. Böyle genel ifadelerden herkes payına düşeni alır. Sen diyerek şahsı muhatap almak yerine, davranışa vurgu yaparak, bu tavrın yerine daha iyisinin veya iyilerinin neler olabileceğini ifade etmek esası oluşturur. İfadelerin genel ve esnek olması; sen dilinden korunması hem ilişkinin, hem de mesajın korunmasını sağlar. 5- HATANIN CİDDİYETİ VE ÖNEMİNE GÖRE ONU DÜZELTMEK İÇİN ÇABA VE TAVIR DA ONA GÖRE OLACAKTIR İtikadî hataları düzeltmek ile görgü kuralları ile ilgili hataları düzeltmek için harcanan çaba bir değildir, bir olamaz. İtikadî hataları düzeltmek için daha fazla çaba gösterilmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) yoğun bir şekilde “şirk”in bütün yönleriyle ilgileniyor ve bu yöndeki hataları düzeltiyordu. Çünkü Müslümanlar için her dönemin en büyük meselesi budur. Muğire b.Şu’be (ra) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber(s.a.v)’in küçük oğlu İbrahim’in vefat ettiği günde güneş tutulması oldu. İnsanlar; “İbrahim’in ölümünden dolayı güneş tutuldu” dediler. Resulullah (s.a.v) buyurdu ki; “Güneş de, ay da Allah’ın nizamının birer parçasıdır. Onlar, bir insanın ölümü veya doğumu için tutulmazlar. Eğer böyle bir durum (tutulma) görürseniz, geçene kadar Allah’tan af dileyin ve namaz kılın”6 İbn-i Ömer (ra) rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v) Ömer’in (ra) babasının adı üzerine yemin ettiğini işitmiştir.” Allah Teala, sizleri babanızı zikrederek yemin etmekten nehy etti. “Öyleyse kim yemin edecekse Allah’a yemin etsin veya sussun.” buyurdu.7 İbn-i Abbas (ra) şöyle rivayet etmiştir: Bir adam dedi ki: ”Ey Allah’ın Resulü, Allah ve Sen dilersen olur.” Resulullah (s.a.v); “Sen beni Allah ile bir mi tutuyorsun? Bunun yerine; “Allah her şeyi yalnız kendisi diler de.” dedi.8 Hata ne kadar ciddiyse o hataya karşı gösterdiğimiz veya göstereceğimiz çaba da o oranda olmalıdır. Hukuki olarak bunu söylemek gerekirse esastan yapılan hatalara, usulden gösterilen eleştiri haksız bir eleştiridir. Veya usulden yapılan bir hataya esastan yapılan bir eleştiri de haksız bir eleştiridir. Allah Resulü’nün tavrına baktığımızda Efendimiz(s.a.v) hatalara karşı getirdiği eleştirilerin dozuna baktığımız zaman bunu açık bir şekilde görüyoruz. 6- İÇTİHADİ OLARAK DÜŞÜNÜLEN HATALAR İLE BİLEREK, KASITLI, İHMALDEN DOLAYI YAPILAN HATALAR BİR DEĞİLDİR. ELEŞTİRİLERİN ÖZELLİĞİ VE DOZU DA BİR DEĞİLDİR Cahil bir insanın “öğretilmeye” ihtiyacı vardır. Şüpheleri olan bir kişinin “açıklama” yapılmaya ihtiyacı vardır. İhmalkâr bir kişide “hatırlatılmaya” ihtiyaç duyar. Bilerek hatada ısrar eden kişinin uyarılması gerekir. İnsanları uyarırken kuralları bilen birisiyle, hiç bilmeyen, cahil birine aynı şekilde davranmak doğru değildir. Cahil insana karşı sert davranışta bulunmak, onu sadece uzaklaştıracak ve nasihatin reddedilmesine yol açacaktır. Ona, bilgece ve nazikçe yaklaşarak öğretmek gerekir. Çünkü hata ettiğinin farkında değildir. Bu “üzerime saldırmadan önce, neden bana öğretmeyi denemiyorsun?” demeye benzer. Tekrar ifade edecek olursak, farkında olmadan hata yapan birisi, kendisinin doğru yaptığını düşünebilir. Çünkü insanoğlu kendini yeterli görür. Bu yüzden eleştiriye kapalıdır. Böyle bir kişiyle nazikçe, anlayışlı bir şekilde diyalog kurmalıyız. İçtihadi olarak düşülen hatalar ile bilerek, kasıtlı, ihmalden dolayı düşülen hatalar arasında ayırım yapabilmeliyiz. Dikkat edildiğinde Allah Resulü (s.a.v) ne diyor. “Hâkim içtihad eder ve isabet ederse, kendisine iki ücret(sevap) verilir. Eğer ictihad eder ve hata ederse ona bir ücret vardır.”9 Çünkü ortada kasıt yoktur. Ortada ihmalkârlık yoktur. Amaç Allah’ın bir ayetini anlamaktır. Amaç insanın kapalı olan bir meselesini, toplumun anlaması için açmaktır. Ama onun dışında ihmalkârlıktan dolayı yapılan hatalar böyle değildir ve kesinlikle bunlar eleştiriye muhtaçtırlar. Cabir (ra) şöyle rivayet etmiştir: Bir yolculuğa çıkmıştık. Bizimle beraber olan arkadaşlardan biri başından yaralandı ve başı kanamaya başladı. Daha sonra o kişi uyudu. Kalktığında ise cünüp olmuştu ve gusül abdesti alması gerekiyordu. Arkadaşlarına “teyemmüm etsem olmaz mı?” diye sordu. (Başı yaralı olduğu için suyun zarar vermesinden korkmuştu.) Onlar da “Zannetmiyoruz, bunun için bir sebep yok çünkü yeterince su var” dediler. Böylece o kişi gusül abdesti aldı ve bilahare öldü. O’nun haberi Resulullah(s.a.v)’e ulaşmıştı. Şöyle buyurdular; “O’nu öldürmüşler; Allah da onların canını alsın. Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin şifası sualdir. O’na teyemmüm yeterliydi. Yarasına bir bez sarmalı ve üzerinden meshetmeli, sonra da bedeninin kalan kısmı yıkanmalıydı”.10 Resulullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kadı üçtür; biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip, hükmünde (bile bile) adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka cahilâne hükmünde bulunan da cehennemliktir.”11 İnsanların hatalarını uyarırken dikkat edilmesi gereken bir husus da, hatanın ortaya çıktığı sosyal çevredir. Sünnete riayet edilen bir çevre mi? Yoksa bid’atlerin yaygın olduğu bir çevre mi? Ciddiyetsiz, umursamaz insanlar var da onların peşinden mi? gidiliyor. Fetva verme, her şeye ruhsat verilebilir bir niteliğe mi sahip? 7- HATAYI DÜZELTECEK OLAN KİŞİNİN KONUMU DA ÖNEMLİDİR Kimi insanların nasihati, kimilerinkinden daha kolay kabul görebilir. Çünkü onlar statü sahibidirler ya da hata işleyen kişinin üzerinde otoriteye sahiptirler. Mesela, çoğunun üzerinde bir baba, öğrencisinin üzerinde öğretmen, devlet memurunun üzerinde amiri vs. Yine yaşça daha büyük olan, genç olandan; akraba olan, yabancıdan; otorite sahibi bir kişi de otoritesi olmayandan etki açısından daha farklıdır. Bu farklılıkları anlamak, eğitimciye isabetli bir bakış açısı kazandıracaktır. Böylelikle, bir ikaz veya azarlama, daha büyük bir kötülüğe yol açmayacaktır. İkaz eden kişinin durumu ve hatayı yapan kişinin ona olan güveni, ikazın sertlik-yumuşaklık derecesini belirleyecektir. Buradan iki şey öğreniyoruz: Birincisi; Allah tarafından kendisine belli bir statü veya otorite verilmiş olan kişi, bunları öncelikle insanları iyiliğe çağırıp kötülüklerden men etmek için kullanmalıdır. Yüklendiği sorumluluğun büyüklüğünü, her türlü söz ve fiilin insanları etkileyeceğini bilmelidir. İkincisi; iyiliği emredip kötülükten sakındıran kişi (tebliğci), konumunu yanlış tayin edip de, kendisini olduğundan daha yüksek bir mevkide görmemeli ve sahip olmadığı özellikler sanki kendisinde varmış gibi davranmamalıdır. Bu sadece insanları kaybetmesine yol açacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v), insanlara bir şeyler tebliğ ettiği veya kızdığı zaman, Allah’ın kendisine verdiği saygınlığın bilincindeydi ve onu muhafaza ediyordu. O, herhangi birisi tarafından yapılan uygunsuz davranışını düzeltirdi. Aşağıdaki misallerde olduğu gibi: Yâ’iş b.Tafha (ra), babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v)’ın evinde misafirdim. Fakir birisi geldi; ona da ev sahipliği yaptı. Resululllah (s.a.v) gece boyunca misafirlerinin durumunu kontrol için geliyordu. Beni yüzükoyun yatarken görünce dürttü ve şöyle dedi; “Bu şekilde yatma! Zira bu, Allah’ın hoşlanmadığı bir yatıştır. Diğer bir rivayete göre ise, bu yatış cehennem ehlinin yatışıdır!” buyurdu.12 Belli bir misyona ve statüye sahip Hz. Peygamber (s.a.v) için uygun olan bu tip bir ikaz (veya azarlama), sıradan insanlar için uygun değildir. Yüzükoyun yatan bir insanı -uyarmak için- dürterek uyandırmak ve sonra yanlış yaptığını söyleyip de bunu kabul etmesini, teşekkür etmesini beklemek, sıradan bir kişi için mümkün değildir. Aynı şey, hata yapan bir kişiye çakıl taşı fırlatma hadisesi için de geçerlidir. Seleften bazılarının bunu yapmış olması, onların belli bir konumda olmasına bağlanmaktadır. Aşağıda, bu durumla ilgili bazı hadiseler kaydedilmiştir: Süleyman b.Yesar(ra) şöyle rivayet etmiştir: Sabig adlı bir adam Medine’ye geldi ve Kur’an’ın müteşabih ayetleriyle ilgili sorular sormaya başladı. Ömer (ra) onu dövmek için birkaç sopa hazırladı. Ömer (ra): “Sen kimsin? diye sordu. Adam: “Ben Allah’ın kulu Sabig’im” dedi. Ömer (ra), sopalardan birini alıp: “Ben de Allah’ın kulu Ömer!” diyerek vurdu. Başı kanayıncaya kadar ona vurmaya devam etti. Sonunda adam dedi ki: “Ey mü’minlerin emiri, ne olur yeter! Aklımdaki tüm kötü fikirler gitti, yeter.”13 Kinde’nin kapılarında iki adam girdiler. Ebu Mes’ud el Ensâri bir halka içerisinde oturuyordu. O iki adam şöyle dedi: “Aramızda adaletle hüküm verebilecek birisi var mı?” Halkanın içinden bir adam: “Ben varım!”dedi. Ebu Mes’ud, eline bir avuç taş aldı ve adama doğru fırlatıp şöyle dedi: “Sus! Yargılamak/fetva vermek için böyle acele etmek hiç de hoş bir şey değil!”14 Şu hususa da dikkat gerekir ki, Hz. Peygamber’in, yakınındaki iki sahabesini ikazı, bir bedeviyi ikazına nispetle daha serttir. Elbette bunlar olaya göre de değişmektedir. Önemli olan ikazın türünü ve dozajını hikmetli bir şekilde belirlemektir. 8- ELEŞTİRİYİ YAPAN KİŞİ ADALETLİ OLMALI VE HATA YAPAN KİŞİLERİ DÜZELTİRKEN TARAF TUTMAMALI Allah Teala şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuz zaman –yakınınız dahi olsa-adil olun”15 “İnsanlar arsında hüküm verecek olursanız adaletle hükmedin”16 Nitekim Resulullah (s.a.v), bir peygamber aşığı olmasına rağmen Üsame b.Zeyd’i (ra), Allah’ın çizmiş olduğu hudutları çiğneyen birisine aracılık yaptığı için azarlamıştır. Hz. Aişe (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kuryşlileri fazlasıyla üzdü. “Bu kadın hakkında Resulullah (s.a.v) nezdinde kim müessir bir şefaatte bulunabilir? diye adam aradılar.” Bu işe sadece Resullullah’ın (s.a.v) çok sevdiği Üsame b.Zeyd(ra) cür’et edebilir” dediler. Üsame (huzura çıkarak) Resulullah’a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz: “Allah’ın hududundan bir hadd hususunda şefaat mi talep ediyorsun?” diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu: “Sizden öncekileri helak eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terk edip (ceza vermezlerdi) aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah’a yemin olsun, Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim!”17 Hz. Peygamber’in Üsame’ye gösterdiği tutum, O’nun ne kadar adil ve hakkın yanında olduğunu ve O’nun gözünde İslam’ın, tüm insanların sevgisinden daha önce geldiğini göstermektedir. 9- ELEŞTİRİ YAPAN KİŞİ, BİR HATAYI DÜZELTİRKEN, KİŞİNİN DAHA BÜYÜK BİR HATAYA DÜŞMEMESİNE DİKKAT ETMELİDİR İslam, daha büyük bir kötülüğü def etmek için daha küçük bir kötülüğün yapılmasına ruhsat vermiştir. Böylece bir âlim, daha ciddi bir hataya neden olmasın diye, bir şeyi söylemektense sessiz kalmayı tercih edebilir. Hz. Peygamber (s.a.v) Müslüman’mış gibi görünen münafıklar hakkında, küfürleri yüksek boyuta varmasın diye sessiz kalmıştır. Onların kimliğini ifşa etmemiş ve sözlerine sabırla dayanmıştır ki, insanlar “Muhammed arkadaşlarını öldürüyor” demesinler.18 Çünkü insanlar onların gerçek yüzlerini bilmiyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v), İbrahim (as)’in kurduğu temellere dayanan Kâbe’yi yeniden inşa etmek amacıyla yıkmamıştır. Zira Kureyş’in İslam’ı henüz yeni tanıdığı ve daha önceki cahiliye adetlerinin kalıntılarını hâlâ taşıdıklarını biliyordu. Bunun (Kâbe’yi yıkmanın) onlar için çok kötü olacağından korkmuştu. Kâbe’nin sadece eksik, yıkık yerlerini tamir ettirdi. Allah(cc), Müslümanlara şöyle emretmiştir: “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.”19 10- HATA YAPAN BİR ÇOCUK, YAŞINA UYGUN (PEDAGOJİK ESASLARA AYKIRI OLMAYACAK) BİR ŞEKİLDE UYARILMALIDIR Ebu Hureyre (ra) rivayet etmiştir; Hasan b.Ali (ra) zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resullullah (s.a.v): “Hişt hişt at onu! Bilmiyor musun biz zekât yemiyoruz!” diye müdahale etti.20 Zeynep b.Ebi Seleme (ra) şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v) gusül abdesti alırken yanına girdim. Bir avuç su aldı ve: “Çabuk git, yaramaz kız!” diyerek yüzüme su attı.21 Anlaşılacağı üzere; bir çocuğun küçük olması, onun hatalarının düzeltilemeyeceği anlamına gelmez. Çünkü çocuğun bir hatasının düzeltilmesi, onun hafızasına kazınacak ve ileride kendisine faydalı olacaktır. Birinci hadiste, çocuğa Allah korkusunun nasıl verildiği ve kendini nasıl sakındırması gerektiği gösterilmektedir. İkinci hadiste ise, iyi davranışların nasıl öğretildiğini, özel mekânlara girilmeden önce nasıl izin alınması gerektiğini ve başkalarının avret mahalline bakmanın yasak olduğunu göstermektedir. Çocukların hatalarının düzeltilmesi konusundaki bir diğer güzel örnek de, genç delikanlı Ömer b.Ebi Seleme(ra)nin kıssasıdır: Resullullah (s.a.v)ın terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Resullullah (s.a.v) beni ikaz etti: “Evlat! Allah’ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!” Ben o günden sonra hep böyle yedim.22 Dikkat edilirse Hz. Peygamber (s.a.v), elini yemeğin her tarafına sürme hatasını yapan delikanlıya öğüt verirken, kısa ve açık kelimeleri seçmiştir ki, çocuğun hatırlaması ve anlaması kolaylaşsın. Nitekim bunun çocuk kalbinde meydana getirdiği etki bir ömür boyunca sürmüştür. “O günden beri hep böyle yedim.” ÖZETLE, ELEŞTİRİ YAPARKEN; Eleştirinizin iyi niyetini tespit edin, bu sayede olumsuz durumu hem kendi hem de muhatabınızın lehine çevirme imkânına sahip olun. Eleştirinizi neye yönelttiğinize dikkat edin. Kişilik bozukluğuna, bir hayrın engellenmesine, bir yeteneğin ortaya çıkmasına, vb. engel olacaksa bir ifade kuracaksanız, susmayı tercih edin. Eleştiriniz mutlaka çözüm içermeli, alternatifler sunmalı. Seçeneklerin güvenilir kaynaklara dayandırılması daha da etkili olacaktır. Önder insanlardan, tecrübelerinizden, okuduğunuz kitaplardan, dinlediğiniz eğitimlerden, vb. kaynaklarla destekleyin. Eleştiri yaparken mutlaka sen dilinden sakının. Sen ile başlayan eleştiri suçlayıcı bir üslup içerir ve karşı tarafın savunma yapmasına neden olur. Muhatabınız savunmaya başlamışsa, mesajınız ulaşmamış demektir. Eleştirilerinizi, kendi veya toplumun değer yargılarına göre değil ilkeye ve vahye göre yapın. Hangi konuda olacaksa eleştiriniz öncelikle o konuya ait ilkeleri anımsamaya çalışın. Eleştirilerinizi ibadet hassasiyeti ile yapın. |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 168 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2551 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2080 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2807 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2397 | 23 Kasım 2016 11:10 |
09 Mart 2013, 22:04 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Eleştiri Ahlakı...
Kısacası eleştiriye açık olmamız lazımdır.Seviyeli bir eleştiri kişiyi mutlu bile edebilir.Esas olan hakaret ile eleştiriyi karıştırmamakdır.
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Hz Salih'in üstün ahlakı | İmamHüseyin | Adap-Edep-Ahlak | 1 | 30 Ocak 2023 19:08 |
AHLAKİ Bİ DAVA,AHLAKİ Bİ DİL /Zülküf Arslan | ZÜLKÜF ARSLAN | Zülküf Arslan | 0 | 29 Ekim 2014 14:33 |
Eleştirme Ahlâkı | Esma_Nur | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 25 Temmuz 2013 02:59 |
Sorularla İslam Ahlakı | iklimya | Soru Cevap Arşivi | 0 | 12 Şubat 2013 23:35 |
Kur'an'daki Toplum Ahlâkı | Verda_Naz | Tesettür Konuları | 0 | 11 Nisan 2009 00:08 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|