Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Alimler(Rh)

Konu Kimliği: Konu Sahibi esracık,Açılış Tarihi:  09 Ocak 2010 (23:20), Konuya Son Cevap : 09 Ocak 2010 (23:49). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 09 Ocak 2010, 23:20   Mesaj No:1
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:esracık isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5414
Üyelik T.: 30 Kasım 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 122
Konular: 12
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yeryüzü Mescidinde Vatansız Bir Alim: Muhammed Hamidullah

Yeryüzü Mescidinde Vatansız Bir Alim: Muhammed Hamidullah

Sizi bilmem ama İhsan Süreyya Sırma onu mektupları üzerinden şöyle tanıtıyor bize: “Hayatı boyunca, dünyanın her yerinden kendisine danışan herkese yol gösteren, bu yolda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Hamidullah Hoca´nın bendenize yazmış olduğu mektuplardan muhafaza edebildiklerimi, onun insanlara hizmet yolundaki titizliğini, ilmi duyarlılığını, hakşinaslığını, centilmenliğini, Müslüman nesillere örnek olması için neşretmeyi uygun gördük. O hayatta olsaydı, buna müsaade eder miydi, bilmiyorum. Belki de müsaade etmezdi. İnşallah bu hareketimden dolayı bana incinmez, benle onun arasındaki bazı sırları başkalarına da açıklamış olmamdan ruhu muazzeb olmaz. Bu konuda gerçekten tereddüt geçirmedik değil, fakat tek arzumuz, bizden başkalarının da onun örnek yaşantısından istifade etmelerini sağlamaktır.”

Mektup yazan adam

Mektup yazan adam. İlim peşinde açıldıkça açılan adam. Okuma yazma tutkusu olan adam. Gözlerine göz uydurmuş, elleri yok denecek kadar zayıf kollarına bitişik nahif adam; ve en önemlisi de yurtsuz, yeryüzü mescidinde kendine yurtluklar uydurmuş adam. Rivayetleri uydurmamış has bir yazarın yapyalın portresini bir çırpıda böyle çizivermek mümkün mü bilemem ama bunlarsız da olmaz.

En güzel kitabı herkese göre değişir doğal olarak. Onu ve kitaplarını düşününce kimin yüreğini birden bire güvercinler sarmaz tüyleri değişik, biçimleri değişik, sesleri değişik? Üstelik esen yelleri bile başka başkayken. Düşününce işin içinden çıkamıyor insan: Kendi öyküsüyle kitaplarının öyküsü hep uç uca ya da iç içedir onunla da, onsuz da. Yeryüzü mescidinin çeşitli dillerine konuk olmuştur. Şimdilerde Kürtçe’ye konuk olmaya hazırlanmaktadır Kur’an Tarihi kitabıyla.

Kur’an Tarihi, İslam Peygamberi ve Hz. Peygamber’in Diplomatik Mektupları. Bu üç kitap kalmış belleğimde Muhammed Hamidullah’ı bana kazandıran, durmadan anımsatan.

Yurtsuz bir ömrün ardından, karşıtlarında bile saygı uyandıran kırçıl sakallı bu adam kimdir? Peki, ne zaman dünyaya geldi? Nasıl bir yere doğdu? Neler yaptı? Hangi sıkıntılara göğüs gerdi?

Haydarâbâd’dan Sorbonne’a

Muhammed Hamidullah 1908 yılında Hint yarımadasının güneyinde Haydarâbâd Nizamlığı`na bağlı Dekken bölgesindeki Haydarâbâd`da (bugün Hindistan`ın Andra Pradeş eyaletinin merkezi) dünyaya geldi. İlk dinî bilgileri köklü bir ilim geleneğine sahip ailesinden alan Hamidullah, ortaöğretim için devam ettiği Dârülulûm ve Câmia Nizâmiyye`de geleneksel İslami ilimlerin yanı sıra fen bilimlerini de tahsil etti.

Bu arada Arapça, Farsça ve İngilizce öğrendi. Yüksek öğrenimini Haydarâbad`daki Osmaniye Üniversitesi Hukuk Fakültesinde üstün başarı ile tamamladıktan sonra aynı fakültede devletler hukuku alanında mastır yaptı. Bu arada Mekke, Medine, Beyrut, Şam, Kahire ve İstanbul gibi tarihî merkezlere giderek buralardaki kütüphanelerde araştırmalarda bulundu, el yazmaları üzerinde çalıştı. Temin ettiği bir bursla Almanya`ya gitti ve 1933 yılında Bonn Üniversitesi`nde hazırladığı Die Neutralitat im Islamischen Wölkerrecht (Berlin 1935) adlı teziyle devletler umumi hukuku doktoru oldu.

Ardından Fransa`ya gitti ve 1934 yılında Paris Sorbonne Üniversitesinde ikinci doktora tezini tarih-edebiyat alanında tamamladı. Doktora çalışmaları sırasında Paul Kahle, Fritz Krenkow, Christiaan Snouck-Hurgronje, Maurice Gaudefroy-Demombynes ve Louis Massignon gibi ünlü oryantalistlerle tanıştı, onlardan istifade etti ve bilgi alışverişinde bulundu. Ayrıca Fransa ve Almanya`daki kütüphanelerin yanı sıra Kuzey Afrika ülkelerine giderek buradaki birçok tarihî kütüphanede el yazmalarını inceledi.

Bir Heimatlos

Batı`daki öğrenim ve araştırmalarından sonra memleketi Haydarâbâd`a dönen Hamidullah, 1936`dan sonra on yıl süreyle Osmaniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nde siyer ve devletler umumi hukuku öğretim üyeliği yaptı, lisans ve lisansüstü seviyesinde birçok öğrenci yetiştirdi.

Haydarâbâd Nizamlığı`nın Birleşmiş Milletler nezdinde temsilciliğini de yapan Muhammed Hamidullah 1948 yılında Paris`te bulunduğu sırada Haydarâbâd`ın Hindistan güçleri tarafından işgal edilmesi üzerine ülkesine dönmedi ve mülteci vizesi ile Fransa`ya yerleşti. Haydarâbâd`ın bağımsızlığı için yaptığı çalışmalar sebebiyle Hindistan hükümeti tarafından pasaportu iptal edilen, ülkesine ve İngiltere’ye giriş yasağı konulan Hamidullah, bundan sonra bir daha memleketine dönememiş, işgale karşı duyduğu tepki ve problemin bir gün halledileceğine dair beslediği ümit dolayısıyla ömür boyu hiçbir ülkenin vatandaşlığına girmeksizin "Heimatlos" (uyruksuz-vatansız) statüsünde yaşamayı tercih etmiştir.

Hamidullah Türkiye’de

Hayatının son elli yılına yakın kısmını Paris`te geçiren Hamidullah, burada İslam Kültür Merkezi`nin açılmasına katkıda bulundu ve France-Islam adlı aylık dergiyi uzun süre yayımladı. 1954-1978 yılları arasında Paris`teki Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi`nde (CNRS) araştırmacı olarak görev yaparken aynı zamanda Fransa, Mısır, Pakistan ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeye giderek çeşitli üniversitelerde dersler ve konferanslar verdi.

1932 yılında araştırmalar yapmak için geldiği Türkiye`ye, uzunca bir aradan sonra 1951`de tekrar gelerek İstanbul`da toplanan Uluslararası Müsteşrikler Kongresi`nde tebliğ sunan Hamidullah, kongre başkanı Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan`ın dikkatini çekmiş, onun teklifi üzerine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kuruluş çalışmaları devam eden İslam Araştırmaları Enstitüsü`ne sözleşmeli profesör olarak senede bir yarıyıl gelip ders vermeyi, araştırma ve yayımlar yapmayı kabul etmiştir.

17 Aralık 2002 Florida

1952`den itibaren 1977`ye kadar 25 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi`ndeki ilmî faaliyetlerine devam eden Hamidullah, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesine de davet edilmiş, burada çok verimli dersler ve konferanslar vermiş, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Ankara İlahiyat`a gelişi Tayyip Okiç’in tavsiyesi ile olmuştur. 1951`den beri İslam hukuku dersini okutan Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay`ın ayrılmasıyla boş kalan kürsüye hoca bulmak ihtiyacı doğunca, Fakülte idaresi Tayyib Okiç`in telkinleriyle Muhammed Hamidullah’ı öğretim kadrosuna kazandırmayı düşünüyor ve 1960 sonunda onu İslam hukuk profesörlüğüne tayin etme kararı alıyor.

Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi`ndeki görevinden emekli olduktan sonra da araştırmalarını sürdüren Hamidullah, yaşlılığına bağlı rahatsızlığının ilerlemesi üzerine 1996`da ABD`nin Pennsylvania eyaletine, bir süre sonra da Florida eyaletinin Jacksonville şehrindeki akrabalarının yanına yerleşti. 17 Aralık 2002 Salı günü bir ağabeyinin torunu olan Sedîde Atâullah`ın evinde sabah namazını kıldıktan sonra vefat etti. Ertesi gün öğrencilerinden Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı`nın kıldırdığı cenaze namazının ardından Jacksonville`deki Müslüman mezarlığında toprağa verildi.

Vefatından sonra iki sempozyum

Hamidullah Hoca`nın vefatından sonra çok önemli etkinlikler yapıldı Türkiye`de. Bunlar içinde iki tane sempozyum da vardı. Bunlardan ilki Bursa`da, ikincisi İstanbul`da yapıldı. Bursa`da yapılan sempozyumun bildirilerini okudum. Güzel tebliğler var bu kitapta. Lakin çok tashih var. Kapağında ise fotoğraf makinesi ile arası iyi olmayan Hamidullah Hoca`nın silik bir resmi var. İki sempozyumu da yabana atmamak gerekir, ama ben hâlâ Beyan Yayınları`nın, İslam âleminin yetiştirdiği yakın dönemin en özgün âlimlerden biri olan Prof. Dr. Muhammed Hamidullah`ın vefatının 4. yıldönümünde Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma`nın koordinatörlüğünde İstanbul`da Cemal Reşit Rey Salonu`nda 16-17 Aralık 2006 tarihinde geniş katılımlı olarak düzenlediği sempozyumun niçin kitaplaştırılmadığını merak ediyorum.

Hamidullah`ın hayatı ve eserleri hakkında bilgi edinebileceğimiz en kapsamlı sempozyumdu oysa bu etkinlik. Ömrünü ilmî çalışmalara adayan Hamidullah Hoca`nın başyapıtı "İslam Peygamberi" başta olmak üzere, pek bilmediğimiz mücadeleci yönüne ve bundan dolayı yersiz yurtsuz olarak vefatına değin pek çok konuda önemli tebliğler sunulmuştu bu sempozyumda. Hayatını İslam`a hizmete adamış "mütefekkir alim" örneğinin bir sembolü olan Hamidullah Hoca`nın anlaşılmasına katkı sağlayacak bu sempozyum bildirileri bizlerin İslami meselelere daha etkin ve yetkin bir şekilde eğilmemize vesile olacak bir eser olacaktır. Aynı zamanda Hamidullah Hoca`nın kitaplarına bir giriş de olacaktır.

Vatan-ı gayrı me`luf

Biri ona, “Bu da geçer yahu” dese, ki demişlerdir çokça, o da, “ben de geçerim yahu” der, demiştir. Ama yazdıkları kalır sararıp solmadan, o geçip gitse de sessizce bu dünyadan. Hakkında anlatılanları okudukça, dinledikçe Muhammed Hamidullah’la birlikte olduğunuzu sanırsınız. Oturduğunu sanırsınız sizinle. Oysa o oturmaz, gezinir durmadan. Yanınızdayken de bir kitabın peşindeymiş ya da bir tarihi mekânın içine dalıp gitmiş gibi olurmuş. Ama konuşurmuş, tebessüm edermiş sizinle, karşı koyarmış alışıldık yanılgılara. Kendi buradaysa, aklı kim bilir neredeymiş! Yanınızda çalışmayan bir otomobili iten zayıf mı zayıf birini görürseniz işte oymuş Muhammed Hamidullah. Bir gölge gibiymiş dal gibi gövdesiyle.

Siyer ilmindeki, İslami literatürdeki büyük başarısını, yeryüzü mescidinin tüm bölgelerindeki büyük küçük kütüphanelerde yabancılık çekmemesine borçludur desek yanılmış olmayız. Mekân tuttuğu bütün yerler içinde kitapların olduğu yerler öncelikliymiş onun için. Bir eski Hindistanlıymış dünya içinde. Ama ne tuhaftır ki bir gün bile dünyalı olmamış. Mehmet Hatiboğlu`na yazdığı bir mektupta, yıllarca kaldığı Paris için vatan-ı gayrı me`luf (alışamadığım vatan) ifadesini kullandığı da bu arada hatırlanmalıdır.

Yabancı kalmayı başarmış, azınlık olmuş tek başına. Başka bir yeri de yurdu bilmemiş hiç yaşadığı mekânlar içinde. Onun yolculuğu yeryüzünü mescit bilen birinin yolculuğuymuş: Hiçbir şeye baş eğmeyen, karşı durmayı da çok öne çıkarmayan, aslında ya da işin gerçeği gideceği yeri bilen bir uzun mektupmuş o.

Yaş deri gibi çekilen cümleler

O yüzden birisi değil Biridir o. Müslümanların ilim ehli arkadaşlarından biri. Yıllarca ambargoya tabi tutularak birisi konumuna mahkûm edilmeye çalışılmıştır. Tam tanımadıklarından birisi gibi görülmüştür muhafazakârlar tarafından. Çünkü birisi birinden daha uzaktır. Eserleri karşısında İstanbul`da bazı çevrelerden dil uzatmalar bir süre sonra Erzurum`a da yansır. Üniversite mescidinin kapılarında aleyhinde broşürler dağıtılır. Bu yazılar arasında öyleleri vardır ki hocanın cümlelerini yaş deri gibi bir tarafa çekip tekfir etmeye kadar vardırmıştır cüretini, dolayısıyla cehaletini.

Necip Fazıl Türkiye`nin Manzarası kitabında İslam Peygamberi adlandırması konusunda, aşinası olduğumuz o muhafazakâr sağcılığın diliyle şunları yazabiliyordu: "Her şeyden evvel eserine İslam Peygamberi adını koymakla, bütün zaman ve mekânın ve topyekûn kâinatın Efendisine, tek peygamberine âdeta mahdut bir saha, muayyen bir daire çizen, O`nu birdenbire göze çarpmayacak şekilde dar bir tefrik ve tahsis çemberi içine alan ve böylece en azılı İslam düşmanlarından Hollandalı müsteşrik Doktor Duzi ağzıyla konuşan…" Oysa bildiğini iyi bilen biri olmasaydı Muhammed Hamidullah, onca bilgi/belge arasından sahih olanları nasıl çıkarırdı karanlıkları yırta yırta aydınlığa?

Varla yok arası

Kalabalıklardan ziyade yalnızlığa yakındır. Çünkü yalnızlığın ta kendisidir yerden göğe dek. Yalnızlığını sever, başkası değildir çünkü. Onu tanıyanlar için buluşmalarda Muhammed Hamidullah’ın geldiği günler gelmemiş gibiymiş. Varla yok arası yani. Gelmediği günler de gelmiş gibiymiş hep. Yokla var arası yani. . . Kendini silmeyi iyi becerenlerdenmiş o da. Kendini anlatma derdine düşmüş çenesi düşüklerin, gösteriş budalalarının, övünecek hiçbir şeyi olmayanların övüne övüne şişinip durduğu bir ortamda Muhammed Hamidullah, kendini görünmez kılmayı ustalıkla başarırmış kendi içine dalıp giderek. Bu bir farklılıktır elbette, bir ayrıcalık mı deseydim yoksa?

Onu tanıyanların ortak yazgısı gibidir şu saptama: Sanki bütün sözlerinde, bütün davranışlarında bir arkası yarınlık varmış. Bunu biraz daha açıklayalım: Bitişik ayrılıklar da diyebiliriz buna. Yani ne bitişiktiler ne ayrılıktaydılar. Bedeni gibi ince bir yazıdır Muhammed Hamidullah. Neresinden başlarsanız orasından başlayan. Sanki günlük/günü geçmeyen bir gazete. Yıllarca saklayıp sonradan sonradan okuduğumuz ve hiç bıkmadığımız.

Resmimi gören kitaplarımı okumaz!

Kendi resimlerini sevmeyen bir âlimdir Muhammed Hamidullah. Kendi fotoğraflarına dayanamadığından ya da öğleden önceki haliyle öğleden sonraki durumu birbiriyle hiç barışık olmayışından, iki bölümdeki kişilikten kaynaklanan iki bilinmeyenli denklem gibi olmasından değildir bu. Daha köklü bir tedirginlikten kaynaklanır. Bu durumun sebebi sorulduğunda bir defasında şöyle cevap vermiştir: Korkarım ki resimlerimi görürlerse kitaplarımı okumazlar.

Aynı soruya bir başka defasında ise, Buda’yı örnek vererek cevap vermiştir. Çünkü Buda hayatı boyunca putçuluğa karşı mücadele etmiş fakat Buda’yı seven bir kişi onun bir kere heykelini yapmış, sonrasında ise bugün Hindistan’ın her tarafı Buda heykelleri ile dolmuştur. Gece gündüz gibi buluşmaz, belki de barışmaz biridir zorunluluklar dışında fotoğraflarla. O yüzden hiç bakmaz fotoğraf makinesine. Bunun nedeni şu olabilir mi acaba? Belki de yinelemek istemiyordu kendini. Yaşlanmamak istemiyordu belki de. Belki de ebedileş-tiril-meye, şu fani dünyada suretini arkasında bırakmaya karşı çekincesini koymaktaydı ortaya.

Aramaların adamı

Bir an için elinizde bir zaman makinesi olduğunu hayal edin. Geçmişten biriyle görüşme olanağınız olsa kiminle görüşmek isterdiniz? Gözlerinizi birkaç saniyeliğine kapatıp düşünün. Tarihin tozlu sayfaları arasında gezinirken yüzlerini, siste ufak bir ışık kadar anımsadığımız kişiliklerden hangisini ziyaret etmek istersiniz. Belleğinizi zorladınız ve bir değil birkaç isimle görüşmek istediğinizi fark ettiniz öyle mi? Vereceğiniz kararın vaktinizi fazla çalmaması için alanı biraz daraltmakta yarar var. Bu kişi ya da kişiler İslami ilimler dünyasından olsun. Siz kiminle görüşmek isterdiniz bilemem, ama benim elime böyle bir fırsat geçti ve ben en sevdiğim İslam âlimlerinden biriyle görüşmek istedim.

Çünkü Muhammed Hamidullah aramaların adamıdır. Kitap, belge, fotokopi, bilgi arayan ama ülke aramayan biri. En çok da kendisine dönük eleştiriler ararmış başka şeyleri tararken gözleri. Hamidullah Hoca`nın ilk mütercimlerinden eczacı Said Mutlu, her sene Sandıklı`dan ziyarete gittiğinde kendisini, o sene içinde gazetelerde Hamidullah`ın kitapları hakkında çıkan yazıların kupürlerini de yanında getirirmiş. Yazıların çoğu övgü babında olduğu için Hoca`nın tepkisi şöyle olurmuş: "Bırak onları! Tenkit var mı tenkit, onlara bakalım."

Düş Gibi Bir Yaşam

Bir de arkadaş arıyor muydu, onu bilemem. İlim, aslında bir arkadaşı gibidir onu bütün benliğiyle sarıp sarmalayan. İşte o bilgilerin her biri onun can dostudur. Güneş gibi bilgilerin yüreğine sokulmuştur ömrü boyunca. Soy âlimler dünyaya nesnel bir tutumla ama dikkatle bakmasını bilenler değil midir zaten? Tümüyle kendini ele vermeyen bir yazardır yine de. Hep yarım dolaşır, gizler öteki yarısını. Bu yüzden kendine kaçarmış durmadan. İçindeki bilgilerle, aramalarla söyleşiyormuş da ondan. İçinde birikenleri anlatıyormuş donanımlı yazılarıyla. Sonra da onların elinden tutup kitaplarının başına oturuyormuş çok zengin bir adam gibi. Onun yoksulluğu kimin umurunda, kitaplarındaki zengin bilgilere düşüyor okurun yoksul gönlü. Düş gibi aslında, ya da düşte, düş gibi bir yaşam…
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi esracık 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Tesettürlü Erkek Aranıyor Serbest Kürsü Mihrinaz 10 3904 23 Nisan 2010 23:44
Dini - Siyasete, Siyaseti- Ticarete... Serbest Kürsü esracık 0 1239 07 Nisan 2010 21:55
Suriye Zindanlarında Bakın Neler Olmuş ... Serbest Kürsü ibrahim73 6 2103 02 Nisan 2010 16:27
ERGENEKON ALLAHIN İZNİ İLE KURULDU Serbest Kürsü esracık 0 2039 26 Mart 2010 18:37
SEYYİD KUTUP ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ Anket'ler-Röportaj'lar Kara Kartal 6 3061 26 Mart 2010 14:32

Alt 09 Ocak 2010, 23:49   Mesaj No:2
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:esracık isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5414
Üyelik T.: 30 Kasım 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 122
Konular: 12
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Yeryüzü Mescidinde Vatansız Bir Alim: Muhammed Hamidullah

http://urun.gittigidiyor.com/MS-MUHAMMED-HAMIDULLAH-HOCAM-DAN-MEKTUPLAR-IHSA_W0QQidZZ21034770




KESİNLİKLE ALMANIZI TAVSİYE EDERİM....
Bir alimin mektupları, onun hayatının yansımasıdır
Ve,
Sizin de hayatınızın nasıl olması / yaşanması gerektiğinin yansıması belki de...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yeryüzü Sofrası'na Saldırı Mihrinaz Gündem/ Manşetler 1 07 Mayıs 2019 15:01
15 Temmuz Gazisi :Ayaksız Yaşanır Ama Vatansız Asla / Medineweb nurşen35 15 Temmuz 0 19 Şubat 2018 21:09
Yeryüzü Halifesi Hz. Âdem (bakara 30-39 ) Medineweb Kur'ân-ı Kerim Genel 0 04 Mayıs 2011 20:48
Kuran'da Yeryüzü Belgin Kur'ân-ı Kerim Genel 0 09 Nisan 2008 19:46
Yeryüzü Kendilerine Dar Gelen Üç Sahabi CaferTayar Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler 0 06 Mart 2008 11:31

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.