|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 18 Kasım 2007 (11:08), Konuya Son Cevap : 15 Ekim 2012 (13:33). Konuya 16 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Kasım 2007, 11:08 | Mesaj No:1 |
Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... BİZ SUÇLUYUZ! Söylediklerim acı, sivri ve inciticidir. Eğer görüşlerimde hakikat payı olduğuna inanıyorsanız, lütfen, bu acıtıcı sözlerimden dolayı beni affedin. Zira maslahata göre konuşmak, insanların hoşuna gider. Yalan, hile ve pohpohlama tatlı, hakikat ise acıdır. Ağrının olduğu yeri uyuşturmak ve hastalığın varlığını inkâr etmek hastayı sakinleştirir. Ancak biz, hasta ile karşı karşıyayız ve acı da olsa şu gerçeği açık ve net bir şekilde ona söylememiz gerekir: "Kanser, kanında, beynin derinliklerinde ve kalbinin merkezinde büyük hasarlara neden olmuştur. Hastalık ilerlemiş, zaman kısıtlı ve musibet ağırdır Bir kimse, yukarıda sözünü ettiğimiz geleneksel ve kapalı dinî muhitte dinin esaslarına inanır ve dindar olursa; İslâm, Şiilik ve Allah gibi dinî konulardan söz ederse, halkın teveccühünü kazanır, eli öpülür, geçimi temin edilir, saygı görür ve nur yüzlü, âlim ve manevî bir lider olarak telakki edilir. Hatta din yoluyla ve din adına bir servet de kazanır. Ben ve benim gibilerin yaşadığı ortamda ise tam tersine, dine inanmak büyük bir suçtur. Bir öğretim üyesi, bir öğrenci, bir mütercim, bir yazar, bir sanatçı, bir şair, bir düşünür, bir filozof, bir sosyolog ya da bir psikolog dinî bir eğilime sahip olursa, bu durum, onun için sosyal, ilmî ve fikrî bir zaaf olarak kabul edilir. Bizim yaşadığımız ortam, geleneksel dinî muhitin tam tersi bir özelliğe sahiptir. Zira geleneksel dinî muhitlerde bir kişi, dua edip farz namazları kaçırmıyorsa, hele hele bazen nafile namazlar da kılıyorsa, hem maddi hem de manevi hayatını temin etmiş olur. Oysa bizim camiada, iyi eğitim gören, çağdaş okulları tanıyan, çağın kültürünü ve dünyaya bakışını bilen bir ilim adamı dinî, İslâmî ve Şiî inançlara sahip ise fikrî ve ilmî bütün kariyerlerini kaybeder. Eğer ilmî kişiliği, inkâr edilemeyecek bir güçte ise bu sefer ahlakî ve sosyal bakımdan eleştiriye ve ithama maruz olur ve onun hakkında şöyle sözler sarf edilir: "Bilimi, dinin hizmetine sokuyor ve şunun bunun menfaati için kullanıyor; böylece de insana ve zamana zarar verip halkın duraklamasına ve gerilemesine neden oluyor!ster sosyolog, ister psikolog, ister felsefeci, isterse mütercim olsun Avrupa'dan gelen bir kişi, aydın olmanın sorumluluğunu taşıyıp ilerlemeden yana olur ve bilimsel değerleri savunursa; bunun sonucu olarak da J. P. Sartre ya da Bertolt Brecht gibi asrımızın aydın ve bilim adamlarından bir çeviri yaparsa toplumda evrensel bir şahsiyet ve ilerici bir aydın olarak kabul edilir. Eğer aynı kişi, dinî bir eser yayınlarsa, bu, onun için talihsizliğe atılmış olan ilk adım olur. Zira geleneksel dinî çevreler, onun kitabını dinî bir eser olarak telakki etmez ve onu anlayamazlar. Dolayısıyla kitabı okunmaz, sözü dinlenmez ve anlaşılmaz olur; böyle de kalmaz, küfür ve fasıklıkla itham edilir. Bu, işin bir yönü… Batı kültürü ile yetişen, o havayı teneffüs eden, günümüzdeki hakim ekollere ve düşüncelere göre düşünen ilerici ve yenilikçi aydınlar ise bu kişiyi şöyle eleştirirler: "Eski saplantılardan kurtulamayan, gerici ve marjinal bir kişi!" Nitekim bu tür aydınlardan biri 'Şirket-i Siham-i Âyende-gân' adlı gazetede benim hakkımda şöyle yazdı: "Bilgin biridir, ama beynindeki dinî kalıntılar, onun ilmî kişiliğini felç etmiştir ve aldığı ilk eğitim, onun, geri düşünceli olmasına neden olmuştur." Neden böyledir? Neden? Her zaman ki gibi bu gece de karşınıza dinî bir konuşma, ilmî ve ahlakî bir konferans ile çıkmadım. Bir hoca, bir yazar, bir İslâm âlimi, bir sosyolog, bir vaiz, bir din adamı ya da bir mürşit olarak da huzurunuzda değilim. Zaten böyle bir iddiam da yoktur. Hâlbuki ben, beni eski kafalılık, gericilik, tutuculuk ve dincilikle itham eden kendi sınıfımın ve grubumun temsilcisi olarak karşınızdayım, onları savunuyorum, siz dindar ve inançlı insanlardan onların hakkını istiyorum, onlar adına size itiraz ediyorum ve sizi suçluyorum.Ben onlara bağlıyım. Ömrüm boyunca öğrenci ve öğretmen oldum. Şayet mütercim, yazar ve hatip olduysam da bu atmosferde ve bu ortamda oldum ve bu kültür ile büyüdüm. Bu insanlara mensubum, onların konuşmalarını anlıyorum ve onları tanıyorum. İlkokula gittim ve eğitimin bütün aşamalarından sınıf sınıf geçtim. Üniversitedeki fakir, köylü ve şehirli, her tabakadan insan ile gece gündüz ilişkim oldu ve onlarla hayatı paylaştım. Tam 18 yaşında iken öğretmenliğe başladım, bütün ömrümü öğretim ile geçirdim. Ömrüm boyunca hem öğrenci oldum hem de öğretmen. Hem eski medreselerde okudum hem de yeni okullarda. Hem İran'da bulundum hem de İran dışında. Köy ilkokulunun birinci sınıfından üniversitenin son sınıfına kadar okudum. Küçüklükten beri, çevremdeki olayların, toplumsal değişimlerin ve fikrî çalkantıların ortasında olmuşumdur. Aynı şekilde, günümüzün itikadî, manevî ve ideolojik tartışmalarını takip ediyor ve onları biliyorum. Gece gündüz elimden kitap ve kalem düşmez. Batı kültürünün saldırılarını ve egemenliğini, buna karşılık aydınların acz içindeki teslimiyetini ve dindarların bağnaz direncini anlamaya çalışıyorum. Din referanslı eski kültür ile medeniyet referanslı yeni kültür arasındaki geçişi düşünüyorum ve gelenekten modernizme doğru gerçekleşen bu geçiş sürecindeki toplumumuzu izliyorum. Bu süreçte hayat, ahlak ve düşüncede gerçekleşen ‘değerler’ deki değişime tanıklık ediyorum. Köye dayanan köklerim olduğu için 'halk'ın ne demek olduğunu iyi biliyorum. Aldığım dinî eğitim, beni toplumumun vicdanı, fıtratı ve maneviyatına derinden bağlıyor. Batılı tarzda eğitim gördüğüm için çağımı tanıyorum. Dünyanın gündeminde olan ve insanları etkileyen meselelerin içindeyim. Dindar toplumumuzun, günden güne artan, kök salan ve güçlenen Batı kültürü karşısındaki halini görüyorum. Geleneksel bir öze, atalardan kalma değerlere ve taklidî bir imana sahip olan toplumumuz, kendisini tanımıyor. Buna karşılık Batı kültürü, yaratıcılık ve yenilikçiliği, aklî değerleri, bilimsel inkârı, maddî bilinci, hayatta gerçekçiliği ve burjuvaziye ait bayağı arzuları öne çıkarmakta ve bu değerleri her tür ahlakî ve dinî bağdan kurtarma aracı olarak kullanmaktadır. Tüketim, güç, hareket ve maddî ilerlemeye dayalı bir yaşam biçimi önermekte ve dayatmaktadır. Anladım ki, sadece ailevî adetler ve toplumsal geleneklerle korunan mevcut din, taşlaşmış zihnî kalıplarla takdim edilmektedir. Yaşayan bu dinin bilgi ve düşünce kaynağı ise önceki nesillerin bilgisi ve ön kabullerdir. Uyanış, hareket, aklî ve ilmî yenilenme demek olan ve zamanın önünde giden İslâm’ın yolunu kesip tarihteki olaylara bağladılar ve peşlerinden sürüklemeye başladılar. Bu gün İslâm, kendi dağınık ve yönsüz mensupları arasında manevî kutsallar ve inançlardan ibaret hale getirilmiştir. Yaşayan kimi ameller ve semboller ise tahakküm ve köleleştirme aracı olarak kullanılmaktadır. İşte böyle bir ortamda, uzak ve bilinmeyen bir yerden yeni soluklu, uyanık, güçlü, egemen ve evrensel bir rakip, bilim, teknoloji, felsefe, edebiyat, sanat, büyük bir ekonomi, tecrübe ve tarihî başarılar ile dini, hayattan kovmak ve yok etmek için saldırmaktadır. Üstelik bu rakip, İslâm’a karşı ezelî kini olan Batı sömürgeciliği ile el ele çalışmaktadır. Bu rakip, İslâm toplumlarına ulaşmak ve oraya yerleşebilmek için, kapıda duran ve yolunu kesen İslâm dinini ortadan kaldırmak için çaba göstermektedir. Zira İslâm’ı tanıyan, onun tarihini bilen herkes ve son iki yüz yıldaki Batı sömürgeciliğini araştıran, İslâm’ın, tarih boyunca uyuyan ve duraksayan toplumları harekete geçirdiğini, zillet ve zaaf içine düşenlere izzet ve güç verdiğini bilir. Aynı şekilde İslâm’ın, sadece dinî bir duygu ve kalbin tasdik ettiği bir iman değil, ‘zengin, köklü ve yenilenen bir kültür’ ve sömürgeciliğe karşı en büyük engel olduğunu da bilir. Yani gelişmiş devletleri etkisiz hale getirecek ve fikrî sömürgecilik, tahakküm, fakirlik ve kimlik kaybına karşı mücadele vermesi gereken aydınlarımıza insanî duyguyu ve özgürlüğü bahşeden ve onları kimliksiz hale gelmekten koruyacak en önemli faktör İslâm’dır.Ben, bu tesbitleri, bir entelektüel olarak şiir, tiyatro ve ebebî kitaplardan ya da entelektüel mahfillere mahsus araştırma ve tartışmalardan hareketle değil, sıradan halkımın bir ferdi olmam hasebiyle yapıyorum. Zira ben pek çok bağ ile bu halka bağlıyım. Aydınların, yazarların, ilim adamlarının ve ideologların, düşündüklerini ve anladıklarını ben, vicdanımın derinliklerinde hissettim. Onlar için bilimsel, zihnî ve nazarî olan gerçekleri ben, tenim ve etimle duyumsadım. Bu toplumsal geçekler ve dönüşümlerin aynısını yaşadım. Burada olup bitenler hakkında dolaysız bilgiye sahip oldum. Bu günün kültürü ile dünün dini arasındaki çatışmada hazır bulundum. Mevcut gelenek ile kültürel sömürgecilik, toplumsal dönüşüm, maddeci tahakküm ve burjuvazi arasındaki ilişkiler ile geleneğin saldırılara nasıl karşılık verdiğini biliyorum. İşte bütün bunları, böyle biliyorum! Eğitimli tabakası, yeni nesil ve aydınlarımızın, ne zamandan beri, neden, nasıl ve hangi güç ve çevrelerin etkisi ile dinden, özellikle de İslâm’dan uzaklaştıklarını, hatta nefret ve düşmanlık ile ondan kaçtıklarını ve nihayetinde nereye varacaklarını, kime sığınacaklarını ve hangi tuzağa düşeceklerini de biliyorum. Sadece bu sebepler, dinin toplumdaki durumu, kültürel sömürgecilik, dindar toplumun esaslarını sarsan durumlar ve toplumun dinden uzaklaşmasının nedenleri üzerinde durma hakkını bana vermiyor; bununla birlikte, eğitim, ilmî araştırma teknikleri hatta eğitim müfredatları hakkında sahip olduğum ihtisas da, bana bu konuda konuşma hakkını veriyor. Medeniyet tarihi, sosyoloji, dinler tarihi, fikrî uyanışlar, toplumsal ayaklanmalar, üçüncü dünyanın emperyalizme karşı ayaklanışı, çağdaş ideolojilerin tanınması, İslâm tarihi, sömürgecilik tarihi, İslâm toplumlarındaki değişim-dönüşümler ve halk tabakasında ortaya çıkan pek çok fikrî, siyasî ve toplumsal hareket, bize, aydınlarımızın, sosyologların topluma bakışları ve dine özellikle de İslâm’a olan yaklaşımları hakkında değerlendirme yapma hakkını veriyor. Siz de bana böyle bir hak verin ki, bir din uzmanı -ki o, sizin imanınızdır- ve bir mektepli olarak içinde yaşadığınız, kendisinden sorumlu olduğunuz ve hakkında doğru bilgiye sahip olmanız gereken toplum konusunda konuşayım, tecrübelerimi ve okumalarımın neticelerini takiyyesiz, riyasız ve herhangi bir çıkar ummadan size arz edeyim. İşte bütün bu şartlar ve durumlar, çığlık atmamı, nasihatte bulunmamı, acı, iç yakıcı ve akıllıca uyarılarda bulunmamı gerektiriyor. Bu arada şunu da söyleyeyim ki, “Herkes memnun olacak şekilde konuşmalı!” sözüne bir anlam veremiyorum. Beni dinleyin, diyorum fakat söylediğim her şeyi kabul edin demiyorum. Sadece şu kadarını bilmenizi istiyorum: 1- Ortaya koyduğum deliller ve sahip olduğum bilgi, ehliyet ve uzmanlık, bana böyle konuşma hakkını veriyor 2- Ben hiçbir maslahat ve çekinceyi dikkate almadan konuşuyorum, beni bağlayan tek şey hakikattir. Görüşlerimde yanlışlık var ise de, niyetimde hiçbir kötülük yoktur. Feryat ve figanımın tek nedeni, sorumluluk hissim ve dertli olmamdır. Sözlerimi, Kur'an'ın şu ölçüsü ile dinleyin: "Sözü dinleyip en güzeline tabi olan kullarımı müjdele! İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir! İşte tek akıl sahibi onlardır!" [Zümer,18] Ben, dinden uzak tahsilli kesimin bir üyesi olarak karşınızdayım. Her tür düşünce, ekol ve felsefeden haberdar olan bu kesim, dinden o kadar ürkmüş ki, sadece sizin dininizden ve din anlayışınızdan değil, dinle alakası olan her şeyden uzak kalmıştır. Onların temsilcisi sıfatıyla, dininizden, imanınızdan, çağınızdan, ailenizden ve toplumunuzdan sorumlu kişiler olarak size şunu soruyorum: Neden benim grubum ve arkadaşlarım, sizden rahatsız ve habersizdir? Neden onlar hakkında bilginiz yoktur ve onlarla bir kelime bile konuşamaz durumdasınız? Annelere soruyorum, neden kızlarınız sizinle konuşamıyor ve siz onlarla konuşamıyorsunuz? Neden iki ayrı dil konuşuyorsunuz ve iki ayrı dünyada yaşıyorsunuz? Ne kızınız sizi dinleyip size itaat ediyor, ne de siz onunla mantıklı bir şekilde konuşup onu yanınıza çekebiliyorsunuz. Babalar! Çocuklarınız, ahlaksız oldukları için değil, fikrî ve itikadî düşüncelerinden dolayı sizden kaçmakta ve uzak durmaktadır. İslâm’a mensup olan kimseler olarak bu dinsizlik ve inançsızlık çağında imanınızı koruma iddiasında bulunup o istikamette davranmaya çalışıyorsunuz. Öyleyse Müslümanlıktan ve dindar olmaktan sorumlusunuz. Kur'an'ın açık ifadesi ile kendinizin, ailenizin ve çocuklarınızın kurtuluşu için çalışmanız gerekir. İşte haykırarak söylüyorum, Allah Teâla şöyle buyuruyor: "Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun" [Tahrim, 6] Evet, ben, düşüncenizi ve imanınızı saran ateşi size haber vermeye geldim. Şunu söylemek için geldim: Neden dininiz ve imanınızın temelleri sarsıntıya uğradı? Niçin onları korumanız bu kadar zorlaştı? Neden her an ve her yeni nesilde daha yalnız ve daha zayıf hale geliyorsunuz? Bu asrın düşünce ve özünün saldırıları karşısında geri çekiliyor ve kendinizi acz içinde hissediyorsunuz! Bu asrın ve neslin ıslahı için duadan başka bir çare de aklınıza gelmiyor. aliseriati.com. | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2876 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3621 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3266 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7699 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7199 | 02 Ekim 2012 21:16 |
18 Kasım 2007, 21:38 | Mesaj No:2 |
Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
yorumsuz . Üstadım Ali’dir. Ali, korkusuz, zaafsız ve sabır dolu bir insandır. Rehberim özgür insan ve özgürlük için yetmiş yıl inleyen Musaddık’tır. Her ne yaparlarsa yapsınlar kesinlikle senin havandan başkasını soluyamayacağım. Ama benim seni tanımaya ihtiyacım var. Bunu benden esirgeme. Hadi, her an neredesin, ne yapıyorsun söyle. Söyle ki, bende nerede olmam ve ne yapmam gerektiğini bileyim... | |
18 Kasım 2007, 21:43 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Ebu Zer, Mevlânâ, Cemaleddin Afgâni, Muhammed İkbal ve Frantz Fanon gibi büyük dehaların Şeriati’nin üzerindeki etkisi büyüktür. Bunlardan başka babası Muhammed Taki kendini etkileyenler arasında sayılacak başlıca isimlerdir.Bunu kendi yazılarında açıkça görebiliyoruz...
|
18 Kasım 2007, 21:57 | Mesaj No:4 |
Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
şia yanlısı islami yazarlarının tarih boyunca ülkemiz gençliği üzerinde etkisi malumdur .sonuçta bu etki iyi mi olmuştur kötü mü olmuştur herkes kendi penceresinden baktığında farklı yorumar elbette ama şiiliğin temsilcisi iran ile osmanlı arasında hoş olmayan sonuçların vuku bulduğu bir gerçektir .saygılar sunarım başlık yazarı editör arkadaşa bu uzun yazısı için.
| |
18 Kasım 2007, 22:09 | Mesaj No:5 | |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... Alıntı:
EyvAllah sağolun. Kendisi şiidir.Yorumlarını şii yorumu şeklinde yapmasını gayet normaldir sanırım. Kısa ömrüne faydalı işler sığdırarak ve faydalı eserleri olduğunu düşünüyorum. Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya. Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi. ‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız...(Ali Şeriati) | |
18 Kasım 2007, 22:25 | Mesaj No:6 |
Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... Hem doğudur ülkemiz, hem batı.. Hem Muhammed’dir önderimiz, hem İsa, hem Spartaküstür yüreğimiz, hem Ali... Hem Che Guevara’dır kahramanımız, hem Malcolm X, hem İzzetbegoviç’tir, hem Dudayev. Biz bütün şiirlerden tek bir şiir, bütün bestelerden tek bir senfoni yapar, hayatı tek bir film karesine sığdırırız. Ne Amerika anlar bizi, ne Patagonya. Biz sadece birbirimize tutunur, birlikte yanarız. Ateşimiz suyumuzu yakar, nefesimiz ateşi. ‘Biz, Allah’tan başka sahibi olmayanlarız... tamamına katılmak mümkün değil ama düşüncedeki nöans farkıdır belki ayrıldığımız nokta ben böyle bir cümle asla kurmam görsemde sergilemem bu düşünce beni bağlar tabiki farklı düşünceyle bir başkası da bu cümleyi savunabilir .herkes aynı düşünmek zorunda değil . | |
18 Kasım 2007, 22:49 | Mesaj No:7 | |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... Alıntı:
Haklısınız elbette bunların hepsine katılmak mümkün değil , Lakin burda vurgulanmak istenen nokta dikkat ederseniz sözünün sonunda belirtilmiş "Biz Allahtan başka sahibi olmayanlarız."Düşüncesi sanırım günümüzde devam eden savaşın din ile dinsizliğin savaşı olmadığını. Din tam tersi dine karşı bir savaş vermesini savunuyor bu yazdıklarım onu savunduğum manasına gelmesin sadece belirttiğim gibi eserleri güzel ve okunmaya değer... | |
19 Kasım 2007, 00:00 | Mesaj No:8 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz.... 1-ali şeriatinin, bazı yaklaşımları İslam dünyası için gerçekten de oldukça yenidir. 2- Adem'in Cennetten düşüşü ve Habil'le kabil'in kavgalarına olan yaklaşımı geleneksel anlayışlar açısından oldukça provakatör bir üslup ortaya koyar. 3-Hıristiyan, Marksist ve Varoluşçu literatürden yararlanarak ortaya konulan yorumlar oldukça sarsıcıdır ve yanlış anlamalara müsaittir. 4-Freud, Marks, Massignon, Delacroix, Mozart, Talmud, Mani, Buda, Maeterlinck... isimleri, onun üslubunda serbestçe dolaşırlar. 5-Bu alışılmadık tarzıyla Şeriati, İslam'ın yerel, kültürel, tarihsel bir din olarak anlaşılmaması gerektiğini ısrarla vurgular. 6-Sadece Müslümanların değil, batıcıların da ezberlerini bozar. Şaşkınlığa uğratır insanları. 7-Bir Şii olmasına rağmen Şiiliğe karşı da keskin ve radikal eleştiriler getirir. Kurumsal ve otoriter dini anlayışları sevmez. 8-Mistik, anarşist, aşk dolu bir dünyanın heyecanıyla, bu heyecana uygun kişilikler etrafında yeni bir dünya kurar. 9-Bu dünyanın gerçekliklerden kopukluğu umurunda değildir. Zaten sevmediği bir atmosferde yaşamaktadır. 10-Ve zaman zaman başka dünyalara kaçar: kim bilir, ölümü de, belki de artık bu kadar bilmez, nobran, hedonist, dünyaperest, maddeci, çıkarcı, sinsi, yüreksiz, aşksız, kibirli, akılsız, izansız, kaba insanların dünyasından ayrılma dileğinin (duasının) bir kabulüdür.. ]11-Şeriati kimi kez Marksist, solcu, saplantılı bir Şii, kimi zaman varoluşçu, ve batı hayranı olarak anlaşılmaktan kurtulamamıştır. Ama Cemil Meriç'in deyimiyle o, Göller Bölgesi'nde bir adadır. Ve Şii olmasına rağmen Şiiliğe karşı radikal eleştiriler getirir. 12-Devrimci, mistik, özgürlükçü, Şii (Muhammed ve Ali sevdalısı anlamında) bir entelektüel; sorumlu ve mücahit bir aydın. ŞERİATİYİ BİLMEYENLERE KISA BİR ANEKNOD... |
19 Kasım 2007, 09:38 | Mesaj No:9 |
Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
abdulmelik editörümüzün izahı yazarımızın tastiki ile tahmin edile anlayış hasıl olmuzşur.zaten olması beklenen de budur elbette kardeşler aynı düşünürler .farklı olsa kardeş olunmaz dimi yani.tüm kardeşlere baki selem ve hürmetmer bizden .
| |
19 Kasım 2007, 12:46 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Dr. Ali Şeriati -Biz Suçluyuz....
Bir İftar Yemeğinde Hicazi anlatıyo Şahın askerleri tarafından şehit edilmiş bir kişinin, Tahran’daki evinde, ailesi tarafından bir iftar yemeği daveti verilmişti. Düşünür ve yazar çevresinden bazı kişiler de oradaydı.Onlardan bazıları Dr.Şeriati’yi hesaba çekmeye başladılar. Dr.Şeriati’ye-Sen nasıl bir sosyologsun ki; kendi toplumunu bile yeteri kadar tanımıyorsun. Biraz yavaş ol! Bu kadar hızlı olma! Hali hazırda hazır bir toplum mevcut değil! Dediler Dr.Şeriati kendini tutamadı ve bir anda göz yaşları dökülmeye başladı. Kendinden emin, istikamet üzere bir kişi edasıyla, ağlayarak Zaman geçip gidiyor. Gençler hareketsiz bir vaziyette oturuyorlar. Bozuk ideolojiler gençlerimizin inanç ve itikatlarını talan ediyorlar. Şu an hayatta iken, bırakında bir şeyler yapayım. Dedi. Şaban Ali Lamui’, Hikayethay-i ez Zindigiy-i Doktor Şeriati, Kalem yay. Tahran, H. Ş. 1377./ M.1998, s.310 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ali Şeriati'ye ithafen | Esma_Nur | Şiirler ve Şairler | 1 | 03 Mart 2014 01:31 |
Ali şeriati/Ey özgürlük | Esma_Nur | Videolar/Slaytlar | 0 | 30 Nisan 2013 22:53 |
Anne Baba: “biz suçluyuz” | enderhafızım | Videolar/Slaytlar | 0 | 15 Kasım 2012 17:37 |
ebu zer -ali şeriati | hattaboğlu | Alimler(Rh) | 13 | 16 Ekim 2012 18:16 |
Ali şeriati | MERVE DEMİR | Alimler(Rh) | 18 | 08 Ocak 2011 01:44 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|