|
Konu Kimliği: Konu Sahibi NUR,Açılış Tarihi: 21 Mart 2008 (20:45), Konuya Son Cevap : 28 Ocak 2023 (18:45). Konuya 9 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Mart 2008, 20:45 | Mesaj No:1 |
Allah'ın varlığının delilleri nelerdir? Allah'ın varlığının delilleri nelerdir? Varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki; yok, hiçbir zaman ispat edilemez... Bir sarayın kapılarından 999'u açık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte inkarcı, devamlı surette kapalı olan o bir tek kapıyı nazara verip onu göstermek ister. Aslında o kapı da, onun ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların ruh dünyalarına kapalıdır. Mümin için kapalı kapı yoktur. Yeter ki gözlerini yummasın!... Zaten 999'u herkese açıktır. Hem de ardına kadar... İşte o kapı ve o delillerden birkaçı : İmkân Delili: İmkân, olmanın da olmama kadar eşit ihtimale sahip olması demektir. Günlük konuşmalarımızda da mümkün erken olabilirde olmayabilir de manasını kast ederiz. Yaratılmış olun her varlı bize şu gerçeği haykırır: Benim olmamla olmamam eşit idi. Şu ana ben varsam var olmamı yoklukta kalmama tercih eden biri var demektir. O ise Ancak Allahtır. [LEFT]Hudus delili: Hudus, sonradan olma demektir. Hudusun en büyük delili değişmedir. Bir varlıkta değişme varsa bu hareketin bir ilk noktası olacaktır. İşte o noktadan önce o şey varlık sahasına çıkmamıştı. Henüz yoklukta isen var olmayı kendi kendine irade edemeyeceğine ve buna güç yetiremeyeceğine göre bu var oluş Allahın yaratmasıyla gerçekleşmiş demektir. Maddenin termodinamik kanununa göre sürekli yokluğa doğru kayması, kainatın durmadan genişlemesi, güneşin süratle tükenişe doğru yol alması gibi vakıalar, bu varlık aleminin bir başlangıcı olduğunu gösteriyor. San'at: Atomdan insana, hücreden galaksilere kadar bütün kainatta, ince ve baş döndürücü bir sanat göze çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kainattaki her eser şu özelliklere sahiptir: • Büyük sanat değeri taşır. • Çok kıymetlidir. • Çok kısa zamanda ve çok kolay yapılmaktadır. • Çok sayıda olmaktadır. • Karışık ve çeşit çeşittir. • Devamlıdır. Halbuki, kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık yapılan işlerde san'at ve kıymet olmaması gerekir. Ancak yapan Allah (c.c.) olursa, o zaman her şey değişir ve zıtlar bir araya gelebilir!.. Devir ve Teselsülün Muhal olması: Devrin muhal olduğu şu misalle açıklanıyor. Bir yumurtayı tavuğun yaptığını iddia eden adama soruyorsunuz. Tavuğu kim yaptı? Buna karşılık onun çıktığı yumurtayı gösteriyor. Buna göre tavuğu aradan çıkardığımızda yumurta yumurtayı yapmış oluyor. Bu ise muhaldir. Teselsül ise bir şeyin silsile halinde ta ilk noktasına kadar gidip o ilk varlığı kimin yaptığını sormak suretiyle Allahın varlığını ispat metodudur. Yani bu meyveyi şu ağaç yaptı, o bir önceki meyveden oldu, o da bir önceki ağaçtan. Böylece ilk ağaca yahut ilk meyveye kadar varıyor ve soruyoruz : Bunu kim yarattı diye . Kur'an yolu devir ve teselsülden çok farklıdır. Yumurtayı kim yaptı? Yahut meyveyi kim yaptı? sorusunun cevabı, doğrudan doğruya, “Allah yarattı” diye cevap verilir. İlim, irade, şefkat, merhamet kavramlarından bir nasibi olmayan, insanı tanımayan, hikmetten, sanattan anlamayan bu sebeplerin (tavuğun ve ağacın) sonucun yaratılmasında hiçbir tesirleri olmadığı ispat edilir. Böylece devir yahut teselsül deliline gerek duyulmaz. Hikmet ve gaye delili: Her varlıkta kendisine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda takip edildiği göze çarpmakta ve hiçbir şeyde gayesizlik, manasızlık ve israf sayılacak herhangi bir durum müşahede edilmemektedir. Hâlbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanat dünyasında, ne de eşya ve hadiselerde şuur ve idrak mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin. Öyle ise, kainattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gayeleri ancak Allaha isnat etmekle makul bir yol tutmuş olabiliriz. Yardımlaşma delili: Yağmurun toprağın imdadını, güneşin gözlerin yardımına koşmalarından, ta havanın kanı temizlemesine kadar, bu alem bir yardımlaşma hareketiyle adeta dolup taşmaktadır. Bu yardımlaşmayı yapan taraflar birbirlerini tanımamakta, bilmemektedirler Öyle ise bu merhametli icraatı sebeplere vermek mümkün değildir. Temizlik: Kainattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delil olarak, bize Kuddüs ismiyle müsemma bir Zat'ı (c.c.) anlatmaktadır. Toprağı temizleyen bakteriler, böcekler, karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar; rüzgar, yağmur ve kar; denizlerde buzullar ve balıklar; fezamızda atmosfer, semada kara delikler; bünyemizde kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran manevi esintiler, hep Kuddüs isminden haber vermekte ve o ismin verasındaki Zat-ı Mukaddes'i göstermektedir. Simalar: Herhangi bir insanın siması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine kat'iyen benzememektedir. Bu kaide, kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. Bir cihette birbirinin aynı, diğer cihette birbirinden ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması mümkün, milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten Cenab-ı Hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilandır. Fıtrat ve Vicdan Delili: Allahı tanımanın sayılamayacak kadar çok delil ve işaretleri insanın yaratılışında, fıtratında mevcuttur. Bunlardan sadece örnek: İnsan fıtratı ve vicdanı her nimetin mutlaka şükür istediğini bilir. Bir peygambere kavuşmuş ve hidayete ermişse şükrünü Allaha yapar. Aksi hale batıl mabutlara tapar. Bu tapma insan vicdanın insanı zorlamasıyla gerçekleşir. Güzelliği takdir hissi de insan fıtratında mevcuttur. Sergiler, fuarlar bu his ile gerçekleşir. İnsan bu yaratılışının gereği olarak, şu sema yüzünde sergilenen yıldızları, zemin yüzünde boy gösteren çiçekleri, ağaçları, ormanları dolduran ceylanları, aslanları, denizlerde kaynaşan balıkları seyretmek ve onlardaki İlâhî sanatın mükemmelliğini takdir etmek durumundadır. Tarih: Dinler tarihi şahittir ki, beşeriyet hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir. Batıl, hatta gülünç dahi olsa, hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir. İnsan fıtratına bu Allah koymuştur ve insan ona inanmakla mükelleftir. Kur'an: Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah olduğunu ispat eden bütün deliller, aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın varlığını da ispat eder durumdadır. Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna dair yüzlerce delil vardır ve bunlar, o mevzu ile alakalı İslam kaynaklarında en ince teferruatına kadar mevcuttur. Bütün bu deliller, kendilerine mahsus dilleriyle "Allah vardır" derler. Peygamberler: Peygamberlerin ve bilhassa Peygamberler Efendisi İki Cihan Serveri'nin (s.a.v.) peygamberliğini ispat eden bütün deliller de, yine Cenab-ı Hakk'ı anlatan delillere dahil edilmelidir. Zira Peygamberlerin varlıklarının gayesi, Tevhid; yani Allah'ın varlık ve birliğini ilan etmektir. Öyleyse, her peygamberin kendi peygamberliğini ispat eden bütün delilleri, aynı zamanda, Cenab-ı Hakk'ın varlığına da delil olmaktadır. Bir peygamberin hak nebi olduğunu ifade eden bütün deliller, aynı kuvvetle, hatta daha da öte bir kuvvetle "Allah vardır ve birdir" demektedir. ( Mehmet Kırkıncı )
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
Konu Sahibi NUR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hadîsi anlamak için nelere dikkat etmeli | Hadis-i Şerif | NUR | 0 | 2585 | 10 Ağustos 2009 21:09 |
Allah Rızası İçin Hadis Uyduranlar/Medineweb | Hadis-i Şerif | Mihrinaz | 1 | 2992 | 10 Ağustos 2009 21:07 |
18.HAFTANIN KONUSU:Çocuklar Dünya Hayatının Süsü... | Hafta'nın Konusu | NUR | 1 | 2990 | 10 Ağustos 2009 00:05 |
35.Haftanın Misafiri Elifzişan | Hafta'nın Misafiri | kurtmehmet | 11 | 6800 | 09 Ağustos 2009 23:35 |
Çocuklar Ümmetin Geleceğidir! | Çocuk ve Aile Sağlığı | NUR | 0 | 2598 | 07 Ağustos 2009 23:03 |
21 Mart 2008, 23:37 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Allah'ın varlığının delilleri nelerdir? Allah’ın varlığının delilleri [LEFT][B]Rabb’imizin varlığı delil gerektirmeyecek kadar açıktır. Ne var ki, varlığı her şeyden açık olan O yüce Yaratıcı, Zatı itibarıyla gözlerin bizzat göremeyeceği, idrak edemeyeceği kadar da yüce ve eşsiz bir varlıktır. Bu itibarla yüce Yaratıcı kendisini bize, Zat’ıyla değil, yaratmış olduğu eserler ve göndermiş olduğu rehberlerle tanıtmak istemektedir. O’nu bize anlatan veya bizi O’na götüren deliller sayısızdır. Bu delillerin en büyükleri şunlardır: 1. Kâinat 2. Kur’an-ı Kerim 3. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 1. Kâinat önemli bir delil Muhteşem bir sanat eseri olan kâinat, insandaki aklî ve hissî bütün duyguları fazlasıyla uyaracak inceliklere, güzelliklere ve sırlara sahiptir. Bu âlemde, görebilen gözler için her şey, şüpheye yer bırakmayacak şekilde O’nun varlığını haykırmaktadır. Nitekim “Hiç gökleri ve yeri yaratan yüce Yaratıcı hakkında şüphe edilebilir mi?” ayet-i kerimesi bu hakikati dile getirmektedir. İnkâra şartlanmamış her bir akıl, kâinatın göz kamaştıran mimarisi ve baş döndüren düzenli işleyişinden hareketle, kâinattan objektif veriler elde edebilir ve onu âdeta bir kitap gibi sayfa sayfa okuyabilir. Zaten kâinatı büyük bir kitap olarak kabul edebiliriz. Bu kitabın her kelimesi, hatta her harfi öyle mucizeli bir şekilde yaratılmıştır ki, en küçük bir zerresini dahi tam yerinde yaratabilmek için, bütün kâinatı yaratabilecek sonsuz bir kudret lazımdır. Allah’ın dışında, bütün tabiî sebeplerin, sözgelimi iradeye ve güce sahip olsalar dahi bu kitabın bir harfini bile yaratmaları mümkün değildir. Çünkü bu harf, özellikle canlı bir mevcut olsa, kâinat kitabının bütün kelimeleri ile doğrudan ilgilidir. Kâinat kitabının bütün harfleri ve hatta noktaları, tek tek veya birleşmiş halleriyle yani kelime, cümle, paragraf oluşturmuş şekilleriyle yüce bir Zat’ın varlığına ve birliğine şahitlik etmekte ve “O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” hakikatini haykırmaktadırlar. Çünkü kâinat, İlâhî sanatın sergisi ve Allah’ın varlığını ilan ve ispat eden en büyük delildir. Kâinattaki varlıklar ise Allah’a ayna olan İlâhî birer memur, anlamlı birer harf, birer sanat mucizesi ve nihayetsiz kudret sahibi bir sanatkârın mukaddes isimlerinin tecellileridir. Rahmetin bütün mahlukatı kuşatması, hayattaki mucizenin zuhur etmesi, bütün kâinatın nihayetsiz ihtiyaçlarıyla her an yoktan yaratılması ve durmadan değişmesi, varlık âleminin zerrelerinden her bir zerresinde tecelli eden öldürme ve hayat verme kanununun her an görülmesi, her bir şeyin hal ve söz diliyle tesbihatta bulunmaları yüce bir Yaratıcı’nın varlığına işaret etmektedir. İşte kâinattaki bu muhteşem düzen, bu düzeni idare eden bir düzenleyicinin varlığını, birliğini, sınırsız bir kudret, ilim ve iradeye sahip olduğunu göstermektedir ki, bu varlık Allahu Teala’dır. 2. Kur’an-ı Kerim Kur’an, Allah’ın varlığını ispat eden diğer bir delildir. Şu muazzam kâinattaki var olan her şey, bir yaratılış ayetidir ve Kur’an ayetleri bu yaratılış ayetlerini okuyarak, insanların anlayabileceği bir dile tercüme etmektedir. Yaratıcı’nın güzel isimlerinin, yaratılıştaki düzenin gereği olan sebepler ağının gerisinde gizlenmiş manevi hazinelerini keşfedip insanların istifadesine sunmaktadır. Kur’an, İlâhî takdirin birbiri ardı sıra dizdiği hâdiseler zincirinin oluşturduğu şu kâinat kitabının satırları arasında gizlenmiş, Yaratıcı’yı tanımaya vesile olan gerçekleri açan bir anahtardır. Kur’an’ın lafızları ise; hidayet cevherinin birer parlak ışığı, iman hakikatlerinin kaynağı ve İslam esaslarının madeni, kelimeleri; hoş mânâların definelerine birer anahtar, ayetleri ise bir mücevher sandığı ve kemal hazinesinin ve ilim definesinin anahtarıdır. 3. Peygamber Efendimiz Risalet semasının güneşi, bütün peygamberlerin efendisi, Kur’an’ın tercümanı, şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber ve en mükemmel üstad olan Efendimiz, her söz ve hareketiyle Cenab-ı Hakk’ın varlığını ispat etmektedir. O, getirdiği Kitap ve o Kitap’a göre ortaya koyup uyguladığı hayat (temsil) ve gösterdiği hedeflerle Allah’ı tanıtan canlı bir örnektir. Çöl ikliminde yaşayan bedevi kabilelerden asırlara hitap edecek medeniyetler kuran bir toplum vücuda getirmesi güçlü bir delildir. Ali Demirel |
02 Ağustos 2008, 14:28 | Mesaj No:3 |
Allah ın varlığının akli delilleri nelerdir? 1-Hudûs (sonradan varolma) delilleriyle Allah'ın varlığını ispat. Bu âlem, yok iken sonradan var olmuştur. O halde, başlangıcı olmayan bir var ediciye muhtaçtır. Varlığı ve yokluğu kendinden olmayan bu âlemin, varlığını yokluğuna tercih eden bir mucide ihtiyacı vardır. O mucidin de varlığının kendinden olması; Vâcibu'l-vücud olması gerekir. Bir başka yaratıcıya muhtaç olmadan varlığı kendinden olan tek varlık ise Allah Teâlâ'dır. bu halde bu âlem vâcibu'l vücud olan bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu delîli de iki maddede inceleyebiliriz: a) Cisimlerin sonradan yaratılması esasına dayanan delil. Kelâm âlimleri bu delîli şöyle açıklarlar: Bu âlem, suretiyle ve maddesiyle hâdistir (sonradan varolmuştur). Her hâdis (sonradan varolan) mutlaka bir muhdise (mucide) muhtaçtır. O halde bu âlem de bir muhdise muhtaçtır. O da yüce Allah'tır. Bu âlemin sonradan yaratıldığı gözlem ve aklî delillerle ispat edilmiştir. Şöyle ki: Âlem; (Evren) cevher ve arazlardan meydana gelmiştir. Ârâz, cisimlere ârız olan hareket, sükûn, ictima (birleşme), iftirâk (ayrılma) hâlleridir. Bu hâllere "ekvân-ı erbaa (dört oluş) denir. Ekvân-ı erbaa, cisimlere değişik hâl ve şekiller veren sıfatlardır. Bu sıfatların hepsi sonradan varolmuştur. Sükûndan sonra hareket, karanlıktan sonra aydınlık, beyazlıktan sonra siyahlık hâllerinin oluştuğu gibi. Bu ârâzlar yok olduktan sonra görülmezler. Görülmemeleri hâdis olduklarının, yani sonradan yaratıldıklarının delilidir. Hâdis olmasaydılar, vacip (varlığı kendinden) olmaları gerekirdi. Vacip olsaydılar bu defa da, zıdlarının gelmesiyle yok olmamaları gerekirdi. Halbuki zıdları gelince yok oluyorlar. O halde vacip değil, hâdistirler. Hâdis oldukları sabit olan ârâzlar, kendileriyle birleştikleri cevherlerin de hâdis olduklarının delilidir. Çünkü hâdis, ancak kendisi gibi hâdis olan cisimle birlikte olur. Cevherler (cisimler) de mutlaka bu dört durumdan birisiyle birliktedirler. O halde cevher ve ârâzlardan ibaret olan bu evren hâdistir sonradan yaratılmıştır. Her hadisin de bir muhdise ihtiyacı vardır. O muhdis ise; bu âlem cinsinden olmayan varlığı zatının icabı, yani Vâcibu'l-Vücud olan mutlak kemâl sahibi Allah Tebârek ve Teâlâ'dır. Bu âlemi yaratan varlık; Vâcibu'l Vücud değilse Mümkiniu'l-Vücud'tur. Yani vücudu sonradan yaratılmıştır. O hâlde o da, varlığında başka bir yaratıcıya muhtaçtır. Şayet o yaratıcı da bu mucit gibi başka bir yaratıcıya muhtaç ise; yaratıcılar zincirinin böylece sonsuzluğa doğru silsile hâlinde devam edip gitmesi gerekir. Böyle bir teselsül ise batıldır, mümkün değildir. Varlığı farzedilen bu yaratıcılar silsilesinin bir noktada durması ve başkasına muhtaç olmayan, her bakımdan mükemmel, varlığı zâtının gereği olan bir yaratıcıya dayanması şarttır. Bu varlık, âlemin yaratıcısı olan Allah'tır. b) İhtirâ (İcat Etme) delîli. Gökler ve yer, bitki ve hayvanlar yoktan var edilmiştir. Her yoktan var olunana da bir var edici gerekir. Bu âlemin de bir var edicisi vardır. O da Allah'tır. Âlemde gördüğümüz herhangi bir bitki veya hayvan sonradan varolmuştur. Her birinin varlığının bir başlangıcı vardır. Cisimlerde zamanla hayat idrak, akıl gibi hâller icat olunuyor. İlliyet kanununa göre her icat olunan şeye bir icat eden gerekir. Çünkü hayat, idrawek ve akıl gibi durumlar kendiliğinden var olmazlar. Mutlaka bir yaratıcıya muhtaçtırlar. O da, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, herşeyi bilen ve herşeye güç yetiren Allah 'tır c) Terkip delili. Bu âlem mürekkep (parçaları bir araya getirilmiş olan) bir varlıktır. Terkip olunan her varlık, kendinden önce varolan bir terkip ediciye muhtaçtır. Terkip olunan varlık, parçalardan meydana gelir. Parçalar, bütününden önce vardır ve ondan ayrı şeylerdir. O halde, terkip bulunan varlık yok iken, daha sonra parçalarının birleştirilmesiyle sonradan yaratılmıştır. Her sonradan yaratılan gibi o da bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu yaratıcı, terkip edilen ve kendinden başkasına muhtaç olan bu âlem cinsinden olamaz. Aksi halde yaratıcıların teselsülü gerekir. Teselsül ise batıldır. O hâlde bu yaratıcı, varlığında başkasına muhtaç olmayan ezelî bir varlıktır. O da, Vâcibu'l-Vücud olan Allah'tır. 2-İmkân Delîli a) Bu âlem, varlığı da, yokluğu da mümkün olan bir varlıktır. Her mümkün, varlığını yokluğuna tercih eden bir kuvvete muhtaçtır. Bu âlem de, var olabilmek için böyle bir müessir kuvvete muhtaçtır. O kuvvet de bu âlemin dışında, vücudu zatından olan bir varlıktır. O da Allah'tır. b) Hakîkatta bir mevcut vardır. Bu mevcut, ya varlığı zatındandır ya da varlığı ve yokluğu mümkün olandır. Varlığı zatından ise; bu özelliğe sahip olan yalnız Allah'tır. Bu mevcut, varlığı mümkün olan ise; mümkün olan varlığın mevcûdiyeti zatının icabı olmadığından, var olabilmesi için, varlığını yokluğuna tercih eden bir müreccihe-yaratıcıya ihtiyaç vardır. O yaratıcı-müreccih ise Allah'tır. c) Âlemde görülen madde daima hareket hâlindedir. Maddenin hareket hâlinde olması ilmen ispat edilmiştir. Madde ve maddedeki hareketin mucidi kimdir? Maddeciler, madde ve ondaki hareketin ezelî olduğunu söylerler. Oysa maddedeki bu hareket, bir evvelki hareketin neticesidir. O da bir evvelkinin... Bu hareketler silsilesi sonsuzluğa doğru devam edip gidemez. Bu hareket silsileşinin bir noktada durması ve ilk hareketin, vücûdu vâcip olan bir illete, bir hareket ettiriciye dayanması zarûrîdir. O da herşeyin yaratıcısı olan Allah'tır. 3- İbdâ' ve İllet-i Gâiyye Delîli. içinde bulunduğumuz âleme dikkatle bakacak olursak, onun çok güzel ve çok mükemmel olarak ve daha önce bir benzeri olmadan vücuda getirildiğini görürüz. Gökyüzü, güneş, ay, hülâsa canlı-cansız her varlık bir amaç için yaratılmıştır. Âlemde varolan hiçbir eşya faydasız, maksatsız ve boş yere yaratılmamıştır. Bu âlem bir güzellik, gaye ve vesîleler toplumudur. Âlemde en değerli varlık olan insan, rastgele vücuda gelmiş, sebepsiz ve gayesiz bir varlık değildir. Her azasıyla güzel, mükemmel, faydalı ve maksatlıdır. İnsanın yaratılışı güzel ve mükemmel olduğu gibi, yaratılış gayesi de Allah'ı bilmek, tanımak ve O'na ibadet etmektir. İnsanın olduğu gibi, canlı-cansız her mevcudun da varlığının bir gayesi, hikmet ve faydası vardır. İşte âlemde görülen canlı ve cansız varlıklardaki ibdâ ve gayeler manzumesi; bütün bunları icat edip yaratan bir yaratıcının varlığını, aynı zamanda o varlığın ilim ve kudret sahibi bir ilâh olduğunu isbat eder. Her şeyi bir maksada göre yaratan bu varlık, Vâcibu'l-Vücud olan Yüce Allah'tır. Kur'an-ı Kerîm'de bu delîli dile getiren bir çok ayet vardır. (Bakara, 2/22, Nebe', 78/6-16, ....) Netice olarak diyebiliriz ki; inat ve garazdan uzak her sâlim akıl sahibi, Allah'ın kendisine lûtfettiği aklı kullanarak esere bakıp müessiri, binaya bakıp bânîsini, yaratılmışlara bakıp yaratıcısını keşfedebilir. Bunun için Allah, Kur'an'ın bir çok yerinde, zatının varlığına delil olabilecek eserlere bakmalarını, onun üzerinde düşünmelerini, akletmelerini istemektedir.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
22 Eylül 2008, 15:30 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 2893 Üyelik T.:
03 Ağustos 2008 | Allah ın varlığının akli delilleri Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için (Allah"ın varlığını ispat eden) birçok ayetler (deliller) vardır.(Câsiye:3) Kâinat içinde, eğer Dünya bir saraya benzetilirse, Ay bizim gece lambamız, Güneş hem sobamız hem de aydınlık saçan ışığımızdır; diğer yıldızlar ise gök kubbemizi süsleyen yaldızlı, süslü kandillerimizdir. İnsan, herhangi bir resim gördüğünde nasıl ki muhakkak o resmi yapan bir ressamın var olduğunu kabulleniyorsa, aynı şekilde kâinattaki resimlere de baktığında kâinattaki varlıkların da bir yaratıcısının (ressamının) olduğunu kabullenmesi gerekmez mi? Evrimciler, yamuk bakan yamuk görür misali, yüz yıllardan beri, insanların maymunlardan evrimleşme sonucu meydana gelmiş olabileceği tezini “vahiyden habersiz yaşayan” insanlara yutturmak için, maymunların kafatasını, insanların vücut iskeletiyle birleştirip, güya iddialarını kanıtlama yoluna gitmişlerdir. Bir an için böyle olduğunu kabul etsek bile, yine de “ilk maymunun veya ilk canlının kendiliğinden var olduğunun bilimsel ispatı nedir” diye sorulmaz mı? İnsanoğlu, bilinen en basit bir iğnenin dahi kendiliğinden var olabileceğini mümkün görmezken, nasıl oluyor da trilyonlarca yıldızın, Güneş"in, Ay"ın ve bütün canlıların yaşayabilmesi için ihtiyacı karşılayan her tür madde ve cisimlerin kendiliğinden var olabileceğini mümkün görebilir? “Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? Veya kendi kendilerini mi yarattılar?” (Tur suresi:35) Bir an için yeryüzünde geri kalmış bir ülkenin en ücra bir köyüne gittiğimizi düşünelim ve hayatları boyunca televizyon görmemiş bu insanlara uzaktan kumandalı bir televizyonu beraberimizde götürelim. Köydeki zeki insanları toplayıp, seküler bilimin determinist yaklaşımını anlatalım; daha sonra da televizyonun bilimsel olarak nasıl çalıştığına ilişkin bir teori geliştirmelerini isteyelim. İçlerinde zeki olan biri şöyle bilimsel bir teoriyle gelsin: “Televizyon dediğiniz, ekran kutusunda gördüğümüz görüntünün nedeni uzaktan kumandadır. Denemek için tezimizi test edebilirsiniz… Kumandaya her bastığınızda ekranda görüntü çıkıyor ve tekrar basınca görüntü kayboluyor. O halde bu görüntüyü sağlayan kumandadır.” Böyle bir kanıya varıldığında birçok insanın bu teoriyi kabul edebileceği muhtemeldir. Ancak televizyondaki programların çok yüksek bilgi, teknik ve yetenek gerektirdiğini görenler bu teoriyi kabul etmekte zorlanacaklardır. Bu misalde olduğu gibi, aklıselim sahipleri olarak düşündüğümüzde; kâinatta, canlılarda veya bitkilerde zuhur eden oluşumların, birebir kendiliğinden olmadığı görülür. O halde televizyondaki görüntüler uydu, yayın alıcı ve vericileriyle bir stüdyodan geldiği gibi, kâinat televizyonunda bize görünen her şey de başka bir âlemden geliyor. Televizyon programları hayat, ilim, akıl, yüksek teknik ve yetenek sahibi insanların eseri olduğu gibi, kâinattaki hakiki görüntüler de sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir"inin eserleridir. Aklı başında olan insan, televizyondaki görüntüyü kumandaya mal etmediği gibi, kâinattaki yaşanan mucizevî oluşumları da sebeplere mal edemez. Allah"ın elçisi Muhammed (s.a.v): “Dünya"nın kâinat içindeki yeri, çöle atılmış bir yüzüğe benzer” diye buyurur. Kur"ân beyan eder: “(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı” (Nâhl Suresi:3)“O, geceyi, gündüzü, Güneş"i ve Ay"ı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah"ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” (Nâhl Suresi:12). “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve âlim olan Allah"ın takdiridir” (Yasin Suresi.38). Son ayet, Güneş"in dönüşüne işaret eder. Astronomi bilimi Güneş"in döndüğünü 20 yüzyılda keşfetmesine rağmen, okuma yazması olmayan Muhammed"in (s.a.v), Allah"ın emriyle bunu bin dört yüz yıl öncesinden haber vermesi, Kur"ân"ın ilahi bir kitap, Muhammed"in (s.a.v) ise Allah"ın elçisi olduğunun aşikâr bir delilidir. Modern astronomiye göre, Güneş saniyede 255 km dakikada 13 500 ve saatte 810 000 km hızla hareket eder En donanımlı uçakların bile saatte kaç km hız yapabileceğini düşünürsek, Güneş"in en hızlı uçaktan yüzlerce kat daha hızlı hareket ettiğini anlayacağız. 2005 yılında bir Yunan yolcu uçağı seyahat halindeyken soğuk hava tertibatı bozulduğu için iki pilotu da donarak ölmüş ve uçak birkaç dakika içinde dağa çakılmıştı. O halde bizim uçaklarımızdan milyarlarca kat daha büyük ve binlerce kat daha hızlı, trilyonlarca gezegen ve yıldız pilotsuz oldukları halde nasıl çarpışmadan ve düşmeden hareket edebiliyorlar? İnsan yapımı uçaklar veya uzay gemileri ile yıldızları ve gezegenleri kıyasladığımızda anlayacağız ki ancak sonsuz ilim, sonsuz kudret ve sonsuz hikmet sahibi Bir"i gökyüzündeki bütün bunları yaratmış ve her an kontrolünde tutup tedbir ve idaresini görmektedir. Bu sırdandır ki Kur"ân “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. And olsun ki eğer; onların nizamı bir bozulursa, Allah"tan başka hiç kimse onları tutamaz” (Fatır: 41) Hiç düşündünüz mü gökyüzünde kaç yıldız olduğunu? Şimdiye kadar bu soruya cevap bulmak için çok teşebbüs olmasına rağmen, net bir sonuç alınamamıştır. 2003 yılında, Avustralya Ulusal Üniversitesi"ndeki bir grup araştırmacı, en son teknolojik aletleri kullanarak bir tahmin yapmışlardır; buldukları sayı: 70 000 000 000 000 000 000 000 dir. Aynı dalda çalışan bilim adamlarına göre ise bu sayı 10 katından daha fazladır. Uzay ölçeğinde düşününce, bizim yeryüzündeki hâkimiyet kavgamız, çocukların bir kum tanesini paylaşmama kavgasına benziyor. Sonuçta bütün dünyanın hâkimi dahi olsak, elde edeceğimiz, uzay ölçeğinde, bir kumun onda biri kadar bile değildir. Peki, bu kadar yıldız ve sayısını bilemediğimiz kadar gezegen bize neyi ifade ediyor? Allah, bizim dikkatimizi onlara çevirerek, onların nasıl var olduğunu ve böyle muntazam bir sistem dâhilinde nasıl hareket ettiğini düşünmemizi istiyor. İnsan yapımı olan bir şeyle bu gök cisimlerini mukayese ederek, onların nasıl var olduklarını anlayabiliriz. İnsan, henüz bir yıldız yapamadı; ancak bütün ülkeler güçlerini birleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu adını verdikleri bir “minyatür gezegen” yapmaya çalışıyor. O halde yıldızların ve gezegenlerin nasıl var olduklarını, insan yapımı minyatür gezegene bakarak bir derece anlayabiliriz. Minyatür demekle insanoğlunun en muhteşem eserlerinden birini küçümsediğimi sanmayın. Doğrusu, bir ömür dahi harcasam, nasıl yaptıklarını anlamaktan mahrum kalacağım bu şaheserden dolayı, insanlık adına onur duyuyorum. Dünya, diğer gezegenlerle kıyaslandığında “minyatür” olduğu söylenebilir. Buradaki insanlar ikinci bir uzay istasyonu yapmaya kalkışsa, hiç kuşkusuz muvaffak olamayacaklardır; çünkü bunun için gerekli olan yüzlerce, binlerce bilim adamı ve mühendisimiz yok. Gerekli aletleri üretecek fabrikalarımız yok. Demek ki, minyatür gezegeni yapmak için fizik, kimya, matematik, mühendislik gibi birçok bilim alanında ileri derecede bilgi sahibi olmak gerekir. Aynı zamanda, bu bilgiyi uygulamak için kas ve makine gücüne ihtiyaç var. Kısacası, minyatür gezegenimiz yüksek bir ilim ve büyük bir gücün eseridir. O halde, Uluslararası Uzay İstasyonu"ndan çok daha büyük ve çok daha muhteşem olan trilyonlarca yıldız ve gezegen, sonsuz ilim ve sonsuz kudret sahibinin eseridir. Atmosferdeki su, karbondioksit, oksijen ve azotun devredilmesindeki ahengi, nizam ve intizamı bildiğimiz için, yağmur yerine “kezzap” adını verdiğimiz “nitrik asit”in yağabileceği aklımıza dahi gelmez, değil mi? Oysaki atmosferin % 80"ini teşkil eden azot gazı, yıldırım ve şimşeklerin tesiri altında oksijenle birleşir. Bu oksitlenme sonucunda, nitratların meydana gelmesine yarayan azot oksitleri teşekkül eder. Yani ilmen, havadaki her elektriklenmede, nitrik asit yağmurunun meydana gelmesi için bütün şartlar hazırdır... Ancak şimşek çaktığında, damla damla merhamet ve rahmet yağar. Üzerimize her an kezzap yağabilmesinin mümkün olduğunu bilen kimya bilgini Prof. Dr. Arthur Macomb bu konuda şunları söyler: “Ne zaman şimşek çakıp gök gürlese, semadan yağmur yerine nitrik asit yağacak diye soluğum kesilir, rengim kaçar, sığınacak bir yer ararım. Çünkü havada nitrik asit teşekkülü için bütün şartlar hazırdır. Kur"an"daki şu ayet aklı başındaki insanları bu gafletten uyandırıp kendi yaratılış mucizesini görmeye ve özü olan fıtrata dönmeye teşvik eder: “Görmedi mi o insan; Biz onu bir damla sudan yarattık da sonra o, Bize apaçık bir düşman kesiliverdi?” (Yasin: 77). İnsanın bir damla sudan yaratılışı, ancak sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir"inin eseri olabilir. Aksini iddia eden varsa bir damla sudan bir insan yaparak veya insanın tek bir hücresini yaparak iddiasını ispat edebilir. Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın tümü bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. (Hac: 73) İnsanın yaratılışı mucize olduğu gibi, doğduktan hemen sonra, ona annesinin memelerinden “anne sütünün” ikramı da ayrı bir “rahmet mucizesi”dir. Birçoğumuz bunu sıradan görüyoruz. Şöyle bir düşünün, annelerin memelerinden süt değil de “portakal suyu” gelseydi ne yapardık! Herhalde, hayret eder ve herkesle paylaşırdık. Eminim, televizyon kanallarında birinci haber haline gelirdi! Oysa annelerin memelerinden “portakal suyu” yerine “süt” gelmesi, binlerce kat daha harika ve hayret edilmesi gereken bir şeydir. Bilim adamları henüz “anne sütünün” yerini tam olarak tutacak hiçbir şey bulamadıkları için annelere çocuklarını emzirmelerini tavsiye ediyorlar. Anne sütü örneğinde olduğu gibi, birçok şey, belki de her şey, aslında harikulade ve mucize olmasına rağmen sürekli gördüğümüz için onları sıradan bir şey gibi algılıyoruz. “Akıl gözünü” dikkatle açanlar, “sıradanlık perdesini” aralayarak her şeyin arkasındaki mucize fiilleri ve onların Faili"ni görebilir. İnkar edenler nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimin ne olduğunu kavramadan mı yalan saydınız? Değil ise yaptığınız neydi? (Neml: 84) Bununla beraber her şeyin Allah"ı gösterdiğini görmek için seküler bilimin bize taktığı “tabiat ve tesadüf gözlüğünü” çıkarmamız gerekir. Onun yerine, her şeyin hakikatini gösteren“ Vahiy"in gözlüğünü” takmamız lazım. Determinist bilim, her şeyi, sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklayarak sıradanlaştırıyor. Kur"ân ise, görünürdeki sebepler perdesini aralayarak her şeyin harikulade olduğunu gösteriyor. Einstein"ın ifade ettiği gibi: “Hayatınızı yalnızca iki şekilde yaşayabilirsiniz: Birincisi, her şeyin sıradan olduğunu düşünerek; ikincisi, her şeyin olağanüstü veya mucize olduğunu görerek”. İlahi öğüt, bize ikinci yolu gösteriyor. İçinde yaşadığımız âlemde “her şey”in harikulade ve mucize olduğunu söylüyor. Dünyamız kendi etrafında dönmek suretiyle günler, Güneş"in etrafında dönmek suretiyle de mevsimler meydana gelmekte ve yıl oluşmaktadır. Eğer Dünyamız Güneş"e biraz daha yakın dönseydi, aşırı sıcaklıktan dolayı tüm canlıların yaşaması ve bitkilerin yeşermesi mümkün olmazdı, dolayısıyla yanardı. Biraz daha uzak dönseydi aşırı soğuktan donacaktı ve canlılar yine yaşayamazdı. Dünyanın kendi etrafında dönmesini hangi güç, enerji veya kaynak sağlamaktadır? İnsanlar, teknolojinin zirvesinde olduğu halde, hem ısıtan, hem de aydınlatan bir makineyi keşfedip üretememişlerdir. Yaşadığımız yüzyılda, gelişmiş ülkeler, Güneş ışınlarıyla çalışan pek çok araba, araç, gereç ve enerji üreten tesisleri keşfedip üretmişlerdir. Karadaki (tren), sudaki(gemi) ve havadaki (uçak) ulaşım araçları yakıtsız çalışmazken, belki de milyonlarca yıldır Güneş, Ay ve yıldızlar Dünya"yı ısıtıp aydınlattığı halde enerjilerinin bitip tükenmemesi nasıl açıklanabilir? Bilim adamlarına göre Dünya"daki petrol, kömür, doğal gaz vb. tüm yakıtlar dahi Dünya"nın bir saat bile kendi etrafında dönmesine yetmez. Beşer eseri olan füzelere karşı savunma sistemi geliştirmemize rağmen gökyüzünden üzerimize yağacak “semavi füzeleri” seyretmekten öte bir şey yapamıyoruz. Aynı şekilde depremlere engel olamazken, tedbir almak için ne zaman olacağını da kestiremiyoruz. Eğer bir gün Güneş, bir saat geç doğup veya iki saat erken batarsa, bu durumda insanlar nasıl bir ruh haline girecek? Veya sünnetullah (Allah"ın yarattıklarının tabiatına koyduğu kanunlar) gereği, filtre işini görüp, havayı temizleyen bitkiler (fotosentez olayı), fonksiyonunu yitirirse... O halde tüm canlıların sağlık durumu tehlikeye girerek, ekolojik denge bozulmaz mı? Mesela küresel ısınmayı, Güneşten gelen ısı dengesinin zayıflaması ve dünyanın sonuna doğru attığı adımlar olarak görmek gerektiği kanısındayım. Bu da mutlak derecede Dünya"nın sonunun olduğuna ve sonu olan bir varlığın muhakkak bir başlangıcının da var olduğuna (yaratılmış olduğuna) işaret eder. İnsanların büyük bir çoğunluğu, Allah"ın, Hâlık sıfatıyla varlığının ve rahman sıfatıyla da yaşayabildiğinin mucizeliğini unutarak, sanki gökten zembille inmiş bir robot misali, gafil ve nankör bir şekilde yaşıyor. İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür (Âdiyât 6) Rabbimiz kâinatı muhteşem bir kitap haline getirip, ondan yazdığı sayısız canlı ve cansız varlıkların kelimeleriyle (delilleriyle) kendini bize tanıtmıştır. Kâinatın sırrını ve yaratılış gayesini ( anti virüs) ilahi kitapla zikretmiş ve elçisi Muhammed (s.a.v) gibi “evrensel model” olan, mübarek ve şerefli bir şahsiyetle, bütün (virüslü) düşüncelere karşı, nasıl kavrayıp yaşayacağımızı fıtrata formatlamıştır. Bu sırdandır ki, Kur"ân, ısrarla, “düşünmez misiniz!”, “akletmez misiniz!”, “akıl sahipleri için şüphesiz bunda ibretler vardır!” manasındaki ayetlerle insanı, kâinatın mucizelerini ve yaratıcısını idrak etmeye teşvik eder.(alıntı) |
23Haziran 2011, 19:55 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13867 Üyelik T.:
24 Mayıs 2011 | Allahın varlığının delilleri..
ALLAHIN VARLIĞININ DELİLLERİ.. Ehli sünnet icma etmiştirki kişiye ilk vacip olan tevhid Uluhyet tevhididir yani başka değişle ibadet tevhididir Allahın varlığını Hz ademden kıyamete kadar bilmeyen hiç kimse yoktur Konu ile alakalı araf suresindeki Galu bela hadisesinin rivayet tefsirlerine ve ehli sünnet mamlarının görüşüne bakabilirsiniz Kişiye ilk vacip ibadet tevhdidir çünkü her doğan kişi rabbini bilir işte bu yüzden resulullah a.s şöyle buyuruyor Çocuk baliğ olduğu zaman ona namazı emredin eğer kılmazsa hafif bir şekilde (okşayın) tabi beş kardeşle Başka bir hadiste resulullah a.s Her doğan kişi fıtrat üzere doğar yani Musluman fıtratı üzere sonra onu ailesi ya hristiyanlaştırır yahut mecusileştirir . deliller hayli kabarık aklıma geldikçe yazıyorum Allah c.c Kuranda bizim ihtiyacımız olan her kıssayı haber vermiştir bu haberlerden biride velegat baesnahu diye başlayan ayetlerdir Allah c.c buyuruyorki biz her ümmete bir resul gönderdikki Allaha ibadete çağırsınlar ve tağuttan menetsinler hiç bir resul Allahın varlığını ispat için gelmemiştir gelmiştir diyen delil getirsin Başka bir ayette Allah c.c şöyle buyuruyor veme erselna min gabliki diye başlayan ayette biz senden önce hiç bir resul göndermedikki muhakkak Allaha ibadete çağırmış ve tağuttan menetmiştir İşte peygamberlerin geliş sebebi Kuranın iniş sebebi hep uluhiyet tevhidi üzeredir çünkü Allahın varlığını inkar eden (yalan söyleyen ateistler hariç)kimse yoktur Bu mesela çok uzun meseledir.sapık fırka Mutezile buna karşı çıkmış insana ilk vacip olan şey rububiyet tevhididir demiş konu uzun onun için yazmayacam NOT:hZ iBRAHİMİN güneşe aya ve yıldızlara bakarak Rabbini bulduğu meselesi tam bir fiyaskodur zira böyle bir sözü söyleyen kafir olur 1)Allah c.c o muşiklerden değildi diyr Hz ibrahim için 2)peygamberler peygamberlik gelmeden öncede şirk işlemezler 3)Hz ibrahim o sözlri söylediğinde zaten bir Resuldu vahyolunuyordu Bunun delili kıssanın başındadır Allah c.c kıssaya başlamadan önceBiz ibrahme yerin ve göğün melekutunu verdik buyuruyor Ona ilim verildiğinden bahsediyor SONUÇ)aRAŞTIRAN görecektirki ehli sünnet imamlamrının tefsirlerinde Hz İbrahimin orada TİYATRO yaptığını yazmışlardır Yani Hz ibrahim sesli düşünerek İnsanları düşünmeye sevk ediyor güzeşin battığını söylüyor ayın söndüğünü söylüyor buna benzer tiyatroyu Putları kırınca büyük putun ütüne astığı balta meselesinde yapmıştır Bu putlarımıza ne oldu diyenlere BÜYÜK olana sorun demiştirBüyük olanın konuşamayacağını zaten oda biliyordu, Yada bu işi işte şu büyük olanı yapmışır diyor neyse ellerim yoruldu ellerime sağlık.. |
23Haziran 2011, 20:53 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 13055 Üyelik T.:
18 Aralık 2010 | Cevap: Allahın varlığının delilleri..
Ellerin dert görmesin Bencede dinlen biraz yüregine sağlık.. ALLAH(CC) Razı olsun kardeşim....
__________________ "Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα... Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα... Â'râftα..... Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..." |
23Haziran 2011, 21:49 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: Allahın varlığının delilleri.. Yaşuha bu sitede mutezile fikrini taşıyan arkadaşlar haberin ola. Tevhid Allah'ın zatında sıfatlarında ve fiillerinde birlemektir. Uluhiyet tevhidi Rububiyet tevbhidi Ubudiyet tevhidi Bunlardan herahngi biri eksik olursa iman geçerli olmaz. Bu tevhidlerin birlenmesi TAĞUT'un reddine bağlanmaıştır. Mekke putperestleri ALLAH'ın rububiyet tevhidini kabul ediyorlardı fakat cenabbi ALLAH onların imanlarını geçrli kabul etmemiştir. Gelmiş geçmiş tüm toplumların hastalığı gebelde ULUHİYET tevhidi olmuştur. ULUHİYET tevhidinin kısa ve öz açıklaması şöyledir. İbadetlerin tamamının ALLAH'a has kılınması ve ŞERİAT (kanun koyuculuk) koyma yetkisi ona tahsis edilmesi kabulüdür.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
28 Ocak 2023, 18:45 | Mesaj No:10 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
O’nu bize anlatan veya bizi O’na götüren deliller sayısızdır. Bu delillerin en büyükleri şunlardır: 1. Kâinat 2. Kur’an-ı Kerim 3. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Boşanma Sebepleri Nelerdir? En Sık Yaşanan Sorunlar Nelerdir? | dinalemidrn | İslamda Kadın ve Erkek | 6 | 09 Ocak 2024 14:48 |
Nakşi Hafi Zikri’nin Delilleri | aslıı | Tasavvuf-Tarikat | 31 | 06 Mayıs 2012 01:34 |
Sünnetin Delil Oluşunun Delilleri Nelerdir | Esadullah | Hz.Muhammed(s.a.v) | 1 | 12 Nisan 2012 19:10 |
Allah Yarattıklarından Aşkındır, Yücedir, Allah’ın el-Müteâlî İsmi/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 10 Kasım 2011 19:15 |
Allah'ın varlığının evvelinin ve sonunun olmaması ve samed ismi ne demektir? | Belgin | Soru Cevap Arşivi | 0 | 13 Nisan 2009 11:02 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|