|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Zeus,Açılış Tarihi: 25 Nisan 2014 (17:13), Konuya Son Cevap : 14 Ağustos 2014 (17:11). Konuya 68 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
25 Nisan 2014, 22:49 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 14876 Üyelik T.:
01 Aralık 2011 | Cevap: "Allah" sizi korusun Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. (YUNUS/37)
__________________ |
25 Nisan 2014, 23:06 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 14876 Üyelik T.:
01 Aralık 2011 | Cevap: "Allah" sizi korusun Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki takva mertebesine nâil olasınız." (Bakara/21) Kim hidayete ermişse sadece kendi nefsi için hidayete erer." (İsra-15)
__________________ |
25 Nisan 2014, 23:06 | Mesaj No:14 |
Cevap: "Allah" sizi korusun
Ihlâs Sûresi 1. De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” 2. “Allah Samed’dir.Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.” 3. Ondan çocuk olmamıştır Kimsenin babası değildir. Kendisi de doğmamıştır kimsenin çocuğu değildir.” 4. “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” | |
25 Nisan 2014, 23:09 | Mesaj No:15 |
Cevap: "Allah" sizi korusun
İradem senin elinde ise işlediğim günahların hesabı neden benden soruluyor ?
| |
25 Nisan 2014, 23:14 | Mesaj No:16 | |
Durumu: Medine No : 24048 Üyelik T.:
01 Ocak 2013 | Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Kitab-ı Mukaddes'in Üslûbu 1. Kitab-ı Mukaddes, bir homojen doktrin bütünlüğü taşıdığı için "Kitap adına lâyık bulunmaktadır. Gerçekte Kitab-ı Mukaddes, değişik dönemlerde yaşamış, farklı üslûplara sahip yazarlara ait kitaplardan meydana gelmektedir. Taşıdığı imzanın şöhret ve itibarından yararlanmayı isteyen birçok kişi, bazen belli bir yazarın adına birden fazla kitap yazmış bulunmaktadır, içerisinde tarihsel kitaplar, dinsel ve politik söylevler, saf dualar, hikmet kitapları, felsefî diyaloglar ve yasa metinleri yer almaktadır, ilhama mazhar tarihçi, "Musa" imzasını kullanmakta veya hiç imza kullanmamaktadır. Bilge bir kimse, "Süleyman" imzasını kullanmakta; kehanet sahibi biri, eğer kendi ilham damarında Büyük Işaya'yı hissediyorsa, gönüllü olarak "İşaya" imzasını atabilmektedir. Çok eski devirlerde yaşamış, kendi kitaplarını çok önemli sayan ve ayrıntılı bir rapor bırakmış birkaç yazar (Esdıas, Nehe-mie, Zorobabel) bir yana bırakılacak olursa, Kitab-ı Mukaddes yazarları, genellikle söyledikleri şeyin arkasına çekilerek kendilerini gölgede bırakmışlardır. Ancak Hz. Isa'nm tarzı farklıdır. Hz. Isa, yazmaz, sürekli konuşur. Her ne kadar peygamberler gibi sırf sembolik hareketler yapmasa da, bütün hareketlerine sembol değerini verir: Onun kişiliği görevinden ayrı görünmemektedir. 2. Kur'an'ın yazarı değil, sadece aktarıcısı olan Hz. Muham-med'in tarzı, İsrail peygamberlerinin tarzından çok Hz. İsa'nın tarzına yakındır. O Isa ki, aynı anda hem Musa, hem de Yeşu olarak görünmektedir. Fakat Kur'an'ın kendisi ne incil'e, ne de Eski Ahit'in herhangi bir kitabına benzer. Hz. Mu-hammed'in hayatının her aşamasında vahiy gelir. Vahyi, hemen o anda insanlara bildirmesi gerekiyordu. Çünkü, Allah tarafından herhangi bir yasa koymanın, belli bir tarihsel öyküyü hatırlatmanın, belli bir uyarıda bulunmanın, belli bir duanın yapılmasını istemenin tam zamanıdır. Hz. Peygamber de o ânı ne öne almalıdır, ne ertelemelidir, ne de inen mesajı ele alarak edebî bir metin haline getirmelidir. Bu, söz söyleme mantığı açısından çok kötüdür. Çünkü iç bağlantı, ancak bu şekilde daha iyi ortaya çıkar. Öyküler, ayrıntılı bir şekilde anlatılmamış, ancak, hemen özüne gelinecek şekilde hatırlatılmıştır. Hatta eğer bir cümlenin tamamlanması gerekmiyorsa, pekâlâ bu, olduğu gibi kalmıştır! Çünkü, zaman sınırlı ve ihtiyaç ivediydi. 3. Buna karşın, dikkati uyandırmak ve belleği korumak gerekir. Âyetler böylece oluşmuş ve her âyetin sonundaki ses uyumu veya ahenk meydana gelmiştir. 4.Yine bu nedenledir ki, Kur'an'ı, Kitab-ı Mukaddes'in, ne Yaratılış, ne de İşaya veya Yeremya bölümlerini okur gibi, okumayı düşünmemek gerekir. Çünkü Kur'an'da söylenen her söz, tam onu okuduğunuz anda sizi ilgilendirir. Onu işitme^duyu-su ile işitmek ve her cümle veya cümleciğin sonunda durmak gerekir ki, (bu duruşta okuyuş son hece üzerinde uzatılır) daha sonra gelen ara cümleyi düşünmeye zaman kalabilsin. Çünkü bu okuyuş, tıpkı bir dağ yolu gibi zikzaklı bir yoldur. 4. indilerin ise özel bir durumu vardır. Nitekim Hz. Isa, -tarihsel nedenlerden dolayı- mesajını bizzat kendi öğrencilerine dikte ettirmek istemedi veya buna imkan bulamadı. Ancak onun öğrencileri veya onların izleyicileri, kaybolmuş olan yol gösterici hakkında bir hatıra kaleme aldılar. Her incil aynı verilerin tekrarından meydana gelmiştir: Bunlar, Hz. Isa'nm biyografisidir. Bu biyografide Hz. isa'nın söyledikleri veya yaptıkları ile İncil yazarının başka kaynaklardan öğrendiği bilgiler yer almaktadır. Öyleyse incil, ne Kur'an'a benzer, ne de Hadis'e. Bir kısmı sahabe dönemine, bir kısmı ise daha sonraki dönemlere ait siyer kitaplarına veya Hz. Mu-hammed'in biyografilerine benzer, indilerin çok sayıda yaklaşık altmış adet- nüshası bulunmaktadır ki, bunlardan yalnızca dördü genel olarak Hristiyan toplumunca resmen kabul görmüştür. Diğerleri ise uydurma olarak ilan edilmiştir ki, bunlardan Barnabas İncil'i özel bir ilgi çeker. Değişik İndilerin yazılış ve korunma meselesine girmeden belirtmek gerekir ki, bunlar bilgelikle ve edebî açıklamalarla vs. dolu çok rahat okunabilen biyografi kitaplarıdır. 5. Fakat Kur'an böyle midir? Kur'an, çok tanrıcı düşmanlarının kendisi hakkındaki "Birbirinden bağlantısız parçalar" (15/Hicr, 91) şeklindeki kınamasından haberdardır. Bu kınamadan çok iyi haberdar olmasına karşın, kendi özel üslûbundan vazgeçmez. Bunun birçok nedenleri bulunabilir: 6. (1) Kur'an, birinci derecede ilk alıcı olan Hz. Muhammed'e gönderilir; onun toplumu ise, bu noktada ancak ikinci derecede gelir. Kral, elçi tayin ettiği kişiyle konuşur veya ona talimatlar verir. Bununla birlikte krallar, sıradan insanlar gibi konuşmazlar: Onlar kimi zaman açık, kimi zaman yalnızca işaret yollu ve kinayeli konuşurlar. Yine onlar, âni biçimde üslûplarım değiştirerek, "Ben diyorum ki", "Biz diyoruz ki", "Kral der ki" vs. (5/Mâide, 12) derler. Kralın yakınında bulunanlar tarafından her şey anlaşılır; diğerleri ise, zaten her şeyi bilmek ihtiyacında değillerdir. 7. (2) Kur'an'm tamamı, insanlara sunulmak üzere bir defada kaleme alınmış değildir. O, belli aralıklarla alınmış mesajların bir toplamıdır. Öyle parçalar var ki, Hz. Peygamber'in, kendisini dinleyenleri düşünceye yöneltmeye ve onların dinsel tutumlannı yeniden gözden geçirmeye davet için onları kullanmak zorundaydı. Diğer bir kısmı da, somut bir takım problemlerin ya da belirli bir takım anlaşmazlıkların çözümüne katkıda bulunmak için gönderilmişti. 8. (3) Daha önemli bir husus da, Kur'an'm özel olarak seslendiği Bedevinin psikolojik ihtiyacıdır. Kur'an'm dış şeklini değerlendirmek için bedevi insanın yaşadığı ortamı, mantığını, ihtiyaçlarını ve alışkanlıklarım göz önünde bulundurmak gerekir. Kur'an'da, okuma yazma bilmeyen sert bedevi ruhunu büyüleyen ritim ve kafiye vardır. Bildirilen şeyi dikkatle ve uyanıklık içinde izlemeye zorlamak için, ruhunu art arda şoklara tâbi tutacak âni üslûp değişikleri de yer alır; öyle ki, Kur'an'm şiirsel düzyazısı monoton kalmaz; onu dinleyen kişi anlamasa ve üzerinde düşünmese bile, ona hayranlık duyar. Kur'an anlatımında, bir olayın veya bir işaretin içinde geçen konuya dikkat çekmek için parantezler ve konu dışına çıkmalar yer alır. Gereksiz açıklama ve anlatımlardan kaçınmak için, herkes tarafından bilinen belli olaylara yalnızca göndermelerde bulunulur ve hatırlatmalar yapılır. Amaç yalnızca tarihsel bir olayı anlatmak değil, ama onu, ruhsal bir reformu gerçekleştirmek gibi yüce amaçlar için kullanmak, böylelikle de insanda, yalnızca doğmayı, yemeyi, içmeyi, uyumayı, üremeyi ve sonunda da ölmeyi bilen diğer canlılardan ve hayvanlardan kendini ayırabilme isteğim uyandırabilmektir. 9. a (4) Daha önce belirttiğimiz gibi, Kur'an asla bir şiir değildir. Ama tam düzyazı olmasına rağmen, mûsikinin bütün niteliklerine sahip bulunmaktadır. Öyle ki, bir tek kelimesinin bir tek harfi bile kaldırılsa, artık onu tecvidli okumak mümkün olmaz. Tıpkı, bir şiirin düzensiz ve ahenksiz okunmasının mümkün olmadığı gibi. İşte böyle bir metnin ihtiyaçları da düz bir metnin ihtiyaçlarından farklı olacaktır. 10. Şu gerçeği özellikle vurgulamak yerinde olur: Hz. Muham- med'in kendisi, o dönemin en büyük ve memleketin en zengin Arap şehirlerinden birinde oturmasına karşın, Kur'an insanların en yoksullarına yanı göçerlere, bedevilere seslenmeyi yeğlemiştir. Onu kutlamalıyız... Cennet, Kur'an'da, çölün bu en yoksul insanlarının arzu duyacağı özellikleri taşıyacak şekilde tasvir edilmiştir: Sürekli gölgeler, belli mevsimde kurumayan ve yerin yüzeyinde akan tatlı sular, bol miktarda meyveler ve her türlü yiyecekler. Daha elverişli iklimlerde yaşayan insanlar, Allah'a daha çok şükür borçludurlar. Çünkü, eğer inanıp, Rab'ierine karşı şükür içinde bulunuyorlarsa, şu anda sahip bulundukları ayrıcalıkları, onların âhiret-teki paylarını eksiltmez. [17] Kur'an'ın İçeriği 11. Okuyuculardan pek azı, Kur'an'ın metninin tamamını okuma imkanı bulur. Onu birkaç kez ve dikkatlice okuyanların sayısı ise daha da azdır. Kur'an, insan hayatının tamamında, bütün memleketlerde, maddî, bireysel ve toplumsal hayatın her alanında ve her zaman kendini bir yol gösterici olarak takdim eder! Devlet başkanından ve başkomutandan, en sade vatandaşa ve sokaktaki insana kadar herkes onda kendisini ilgilendiren bir şey bulur. Bunu kavramak ve kabul edebilmek için, şunu hatırlatmak yeterli olacaktır: Yasa olarak Kur'an, birkaç ezilmiş kimseden oluşmuş bir dönemden tutun, Atlantik Ok-yanusu'ndan Pasifik Okyanusu'na ya da yakınlarına kadar uzanan bir alanda, tek ve dev bir imparatorluk olarak hüküm sürdüğü döneme kadar, islam toplumunun ihtiyaçlarına yetmiştir. Bu toplum, onda kendi inanç esasları, ibadetleri, sosyal yaşantısı, yasaları ve diğer bütün ihtiyaçları için gerekli her şeyi buldu. 12. Haklı olarak denilmiştir ki, Kur'an'ın birinci sûresi kitabın bütününün özetidir, özüdür ve yine bu sûre şu yedi hususu içermektedir: İlâhîler, dualar, yasalar, bildiriler, uyanlar, me- seller ve Öyküler. Bu sûre, ana hatlarıyla Kur'an'ın içerdiği bütün konulan temsil etmektedir. 13. Şu gerçeğin de altını çizmek gerekir ki, Kur'an sırf inanmış olmak için inanmayı istemez. Aksine sürekli olarak şunu tekrar eder: Düşünün, derin düşünün, tefekkür edin, akıl yürütün, düşünce üretin, araştırın! Bu uyarılar, duyularımız ötesinde ve akılla kavramlamaz olan Allah'ın varlığı, âhiret ve öldükten sonra diriliş gibi inanç konusunda bile yapılmaktadır. 14. Kur'an'ın ana konusu, doğal olarak, saf bir tevhid inancıdır; ortağı olmayan, resmedilemeyen ve hiçbir maddi araç ile temsil edilemeyen bir Allah'a inanç. 15. Kur'an'm tezi şudur: Allah, iyilikseverlik ve kayrasından, insana, diğer iyilikler arasında yol gösterici ve peygamberler göndermiştir. Bunlar, Rabb'in mesajım insanlara iletmişlerdir. Bu mesaj, her zaman ve hiç değişmeksizin, Allah'ın birliği, öldükten sonraki hayatın varlığı ve bu dünyada âhiret için hazırlık yapmak olmuştur. Tanrısal mesajın, savaşlar nedeniyle veya vahye mazhar bir peygamberin vefatından sonraki dinsel sapmalar vs. sonucu insanlık hayatından kaybolduğu her defasında, Allah tükenmez merhametinden mesajım yenilemiş ve yeni bir peygamber görevlendirmiştir. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar peygamberler kesintisiz olarak birbirlerini izlemişlerdir. Bunlar değişik memleketlere gönderilmişlerdir. Hz. Muhammed, o sonsuz ve öncesiz mesajın yenileyicisi ve pekiştiricisidir. Allah, her topluma peygamber göndermiştir. Kur'an bunlardan yalnızca birkaç tanesinin adını belirtmiş, daha başkalarının da bulunduğunu ifade etmiştir. Kur'an, Israiloğulları'mn kendi dönemlerinde Allah'ın seçkin kulları olduklarını ve onlara bütün insanlardan üstünlük vasfı verildiğini, daha önce başka toplumlara da benzer üstünlükler verildiğini söyleyecektir. Yine Kur'an, Hz. İsa'nın babasız, ama lekesiz bir doğum sonucu dünyaya geldiğini söyleyecektir. Kur'an, bazı kitaplarda yazılı bulanan, eski peygamberlerin biyografilerini, onlara isnat edilmiş bir takım ahlâksızlık ve inançsızlık iftiralanndan temizleyecektir. Bu son noktayla ilgili olarak, Jeroboam, Nebuc-hodonosor, Titus vs. zamanlarında Israiloğulları'm parçalayan savaşlar ve ihtilaflar sonucunda kaybolmuş kutsal kitapların birkaç dâhi şahsiyetin belleğinden yeniden yazıldığı dönemler göz önünde bulundurulduğunda, en basit bir sağduyu, ünlü ve büyük peygamberlerin sıradan bir dindarın sürdüğü erdemli ve yapıcı bir hayattan daha az erdemlisini sürdüğüne inanmaktansa, Kur'an'm bu konudaki tezine hak verecektir. Hz. Davud ve izleyicileri zamanında ortaya çıkan isyancılar, bu ailenin bireylerine karşı isyankârlık ruhundan doğan bir takım suçlamalar yöneltebilmişlerdir. Eğer peygamberler de iyi birer model değil idiyseler, insanlık için artık bir umut olmazdı. İsraillilere Göndermeler 16. Kur'an'ın içeriğinin bir görünümü vardır ki, okuyucunun dikkatini çeker. Bu da onlarca defa İsraillilere seslenip onları konu edinmesidir. Acaba neden? 17. Kuşkucu biri, bir zaman, Araplar daha önce bir kutsal kitaba ve vahyedilmiş bir dine sahip olmadıkları için Hz. Muhammed'in Yahudiler karşısında bir aşağılık kompleksine sahip olduğunu söylemişti. Bunun için Hz. Muhammed, Kur'an'ı kaleme almış ve içindeki her şeyi bu saplantının etkisiyle uydurmuştu. Oysa, "Sahtekarlık bir inancın ikiyüzlülüğüdür. İkiyüzlülüğün asla inanç gücü yoktur. Tıpkı yalanın, gerçeğin gücüne sahip olmadığı gibi. Eğer mekanik ilminde atma gücü, itme gücünün tam bir ölçüsü ise, tarihte de aksiyon, kuvvetli ilham gücünün ölçüsüdür. Çok yükseğe, çok ileriye götüren ve çok uzun zaman devam eden bir düşünce, çok güçlü bir düşüncedir. Çok güçlü olmak için, çok samimi ve iyice ikna edici olmak gerekir." (Lamartin) 18. Öyleyse, bu tür iddialar için daha az sevimsiz başka açıklama biçimleri aranmalıdır. 19. Hz. Muhammed'in, görevini yerine getirdiği dönemde, dünya her çeşit topluma sahipti: Tanrıtanımaz, puta tapan-çok tanrıcı, budist, büyücü-zerdüştçü, brahman, yıldızlara tapan ve Yahudi-Hristiyan. Kur'an'm, tanrıtanımazlık ve çok tanrıcılığa ne kadar şiddetle karşı çıktığı biliniyor; diğer dinlere karşı olduğundan çok daha güçlü bir karşı çıkıştır bu. 20. Budistlere gelince, özelllikle bunların bir tek Allah'a inanma ihtiyacını duymayan mezhebi, zaten tanrıtanımazlığa karşı başlatılan mücâdele içindedir. Bir inziva hayatını öğütleyen mezheplerinkini ise Kur'an, gerçek bir rakip olarak görmez. Çünkü, bu inanış, bir avuç insan dışında geniş halk yığınlarım kendine çekme gücüne sahip değildir. 21. Mazdek doktrinim tatbik eden Büyücüler de bir problem oluşturmuyorladı: Sağduyu sahibi hiçbir insan, her şeyi mubah gören böylesi bir hayatı kabul edemezdi. Zerdüştçülük, ateşi ve düalizmi kutsama inancıyla birlikte, zaten daha önce bizzat kendi memleketinde Hristiyanlığm yayılması karşısında erimeye devam etmekteydi. Dolayısıyla onunla da fazla uğraşmaya gerek yoktu. 22. Kast ve dokunulmazlık sistemiyle Brahmanizm'in dağılıp yok olması için, eşitlik ve kardeşliği sağlayan dinlerle temasa geçmeye ihtiyacı vardı. Dinini yayma gayreti taşımayan ve insanlara içinde doğdukları bir alt kasttan kurtulma imkanı tanımayan bir aile dininden endişe etmeye gerek yoktu. 23. Yıldızlara tapan Sabitler de, zaten kaybolmak üzereydiler ve bütünüyle sona ermek için küçük bir darbeye bile ihtiyaç yoktu. 24. Geniş insan kitleleri arasında, sadece Kitab-ı Mukaddes'e inanan insanlar, Yahudi ve Hristiyanlar, her yeni dini gereksiz kılacak donanıma sahiptiler: Vahyediîmiş kitapları vardı. Tanrıcı, hatta tektanrıcı bir dinleri vardı. Birçok bilimleri geliştirmişler ve devletler kurmuşlardı. Kısaca onlar, iki dünyanın da nimeti diye adlandırılabilecek şeye sahip bulunuyorlardı. Bu durumda, Kur'an'm, kendisine katılma yollarını arayacağı başka hangi dinsel topluluk olabilirdi ki? Unutmayalım ki, tıpkı bugün olduğu gibi, Hz. Muhammed döneminde de dünyayı, Yahudilerden oluşan en sefil bir avuç insan yönetiyordu. Olağanüstü bir uyum yeteneğine sahip olan bu halk, Hristiyan olan veya olmayan yöneticiler aracılığıyla, ülkeleri yönetiyorlardı. Bunlar, İslam'ı kabul etmeye nasıl davet edilmeliydiler? Şundan başka yol yoktu: Bizzat sizin Kutsal Kitap'ımz, son peygamberin, amca oğullarınız arasından gönderileceğini önceden haber vermiştir! Bu büyük Yahudi halkı, hayatta kalabilmek için binlerce yıllık kahramanca savaş gelenekleriyle, elbette ki, bu hayranlığı ve birleşme arzusunu uyandıracak şeye sahipti. Kur'an'm Hayat Anlayışı 25. Hiçbir din, ahlâksızlığı öğretmez. Yine hiçbir din, yardımseverlik ve iyiliği mensuplarının kafasına yerleştirmekten geri durmaz. Fakat İslam'ın öğretimi, kendi bütünlüğü içinde birçok noktadan diğerlerinden farklılık gösterir, işte bu noktalardan birkaçı, belki de en esaslı olanları: 26. (1) Bütün hâlinde bir hayat ve bu hayatın çok çeşitli yönleri arasındaki ortak uyumdur. Nitekim Kur'an, (a) Sadece belli bir evin çocuklarına özel olarak geldiğini ve yalnızca onlara ait bulunduğunu söylemeyecek, aksine o, bütün insan ve cin topluluklarına gönderildiğim söyleyecektir. (b) Yine Kur'an, Sezar'a ait olan ne varsa, Sezar'a bırakmayı söylemeyecek; ama, hem Allah ile insanlar arasındaki ilişkiler, hem de bizzat insanların kendi aralarındaki kişisel ve sosyal ilişkiler onda tam bir yol gösterme ve bir yönerge bulur. Uzmanlıklara ve yetkilere göre kuvvetler dağılımı asla yasaklanmış değildir. Ama bunların birbirinden koparılmasına izin verilmemiştir: İslam'da imamet, camide namaz kıldırmayı ifade ettiği gibi, devlet başkanlığını da ifade eder. Çünkü, camide cemaatle namaz kıldırmak devlet başkanının en önemli ayrıcalıklarındam biridir. Bunun bir sonucu olarak, hem beden, hem de ruhtan oluşan insan hayatının ruh ya da beden şeklindeki görünüşleri, ister beden, ister ruh olsun, diğer görünüşünün zararına olarak gelişip mutluluğa ulaşamaz. Ama her ikisi kendi aralarında uyumlu bir denge ve verimli bir ahenk içinde gelişmelidir ki Kur'an buna, "Bu dünya huzuru ve âhiret huturu" adını vermektedir. Kur'an, ibadet ve ahlâk gibi, hukuku da yönetecektir. 28. (2) Bu asla, yasaların ve kurumların geçersizliği anlamına gelmez. Çünkü, ilk olarak, Kur'an sürekli şunu tekrarlamaktadır: Herkes tarafından iyi kabul edilen şeyleri yapın ve yine herkes tarafından kötü kabul edilen şeylerden de sakının. işte belirlenmiş şu veya bu husus değil, üzerinde birleşilmiş veya en azından genelleştirilmiş kamuoyu, yasa olarak kabul edilmiştir, ikinci olarak, -öncekinden daha az önemli değildir- şu gerçek gelir ki; o da iyilik ve kötülükle ilgili söz konusu prensibin temeline dayanarak ve Kur'an'm çeşitli açıklamaları içinde, insanın fiilierinin şu bölümlere ayrıldığı, diğer bir deyişle Kur'an yasalarının beş sınıfa ayrıldığıdır: a) Yalnızca iyi özelliğe sahip eylemler: Zorunlu görevler. b) Yalnızca kötü özelliğe sahip eylemler: Zorunlu yasaklar. c) İçinde iyiliğin ağırlıkta bulunduğu eylemler: Yapılması tavsiye edilenler. d) içinde kötülüğün ağırlıkla bulunduğu eylemler: Yapılmaması öğütlenenler. e) İçinde ne iyiliğin, ne de kötülüğün ağırlıklı olarak bulunmadığı, diğer bir deyişle ikisinin eşit ağırlıkta bulunduğu eylem ve davranışlar: Bunlar da, yasanın ilgi alanına girmeyen ve kişilerin kendi seçimlerine bırakılmış eylemlerdir. 29. Kur'an ve Hadis'teki açıklamalar, her şeyin sadece ilk iki kategoriye dahil edilmesini, yani mutlak iyi veya mutlak kötü olarak tasnif edilmesini içermezler. Aksine, kanun koyucunun bizzat kendisi, bu esnekliği irade etmiştir: Örneğin, sadaka vermek, zekât vermekle aynı değerde değildir. Adam öldürme veya zina yasağı, erkeklerin saç ve sakallarını ka-dınlarınkine benzetme yasağıyla aynı ağırlık ve değerde değildir. Aynı şekilde, yaptırımlar da farklılıklar gösterir: Adam öldürme hâlinde kısas uygulanır veya kan bedeli ödenir; zina edene yüz değnek vurulur, alkollü içki içene ise tazir cezası verilir vs. 30. Ayrıca, vahiyler Hz. Peygamber'in vefatıyla sona ermişti. Ama, yeni hukuki problemler son bulmadı. Bizzat Hz. Peygamber tarafından gösterilen uygulama, uzman ve hukukçuların düşünsel bir çaba göstermesini ve dinin temel kaynaklarından yasa çıkarmasını gerektirir. Özgürlük ve eşitlik herkes için ve her zaman için sağlanmış olduğundan, bireysel bir içtihat, başka bir bireysel içtihat tarafından değiştirilebilir durumdadır. Aynı şekilde kollektif bir içtihat (icma) da daha sonraki nesillerce aynı türden bir içtihatla değiştirilebilir. Meşhur, "İçtihat kapısı kapanmıştır" sözünden iki şey anlaşılabilir: 31. (a) Ya yeni bir şey getirmek imkansızdır. Tarih öncesi insanlarda da iki kere iki dört ediyordu. Biz bugün bu kuralı kaldırıp yerine başkasını koyma imkanına sahip değiliz. 32. (b) Ya da uzman olmayanlara görüş belirtme hakkı tanımak imkânsızdır. Bir hasta, tedavi için doktora baş vurur, isterse o doktor, henüz mezun olup diplomasını yeni almış olsun. Fakat böyle bir hasta, bir roman yazarına baş vurmaz. O romancı Nobel ödülü kazanmış olsa bile. Eğer tıp, mimarlık, fizik vs. uzun öğrenim dönemi gerektiren birer uzmanlık alanları ise, din ve hukuk da aynı şekildedir. Dolayısıyla bu alanlarda da ne maceracılara, ne de amatörlere yetki tanınmaz. 33. (3) Kur'an ve Hadis, hayatın üç yönünü bize öğretir: 34. (a) îman: Bir tek Allah'a, kitaplarına, melek elçilerine, insan elçilerine, öldükten sonra yeniden dirilmeye ve âhirete, iyi ve kötü her şeyin Allah tarafından belirlendiğine inanmaktır. 35. (b) İslam; Allah'ın emirlerine boyun eğmek. Bu da şu hususları yerine getirmekle olur: Günde beş vakit namaz ve haftada bir defa Cuma namazı kılmak, Ramazan ayını oruçlu geçirmek, Mekke'deki Allah'ın Evi'ni ömürde bir kez ziyaret etmek, asgari geçimi için gerekli olanın dışında kalan tarım ürünleri, çıkarılan madenler, deniz ürünleri, petrol, ticaret malları, sanayi, küçük ve büyük baş hayvanlar, develer, biriktirilmiş altın ve gümüş gibi mallardan zekat vermek. Burada belirtelim ki, Kur'an'da zekatla namaz aynı kategoride zikredilmişlerdir. Buna göre, ne ruh, beden hesabına savsaklanmış, ne de tersi yapılmıştır. Namaz kılmak, Allah'a beden ile tapmaktır, zekat vermek ise Allah'a mal ile tapmaktır. 36. (c) İhsan: Uygulamanın güzelleştirilmesidir. Bu da şeklen değil ruhen yapılmalıdır. Hz. Muhammed, ihsanı şu şekilde tanımlamıştır: "Allah'a O'nu görür gibi kuliuk et; her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O kuşkusuz seni görmektedir." 37. (4) Başkalarını da, kendinizi düşündüğünüz kadar düşünün. Zekat vermenin amacı, inançsızlık ve bilgisizliğe karşı yürütülen sürekli mücadeleye kişisel olarak katılma buyruğunun amacı ve iyilik ve ihsana ısrarla davet etmenin amacı budur. Bununla birlikte islam, hoşgörülüdür: Dinde zorlama yoktur! Allah, Hz. Âdem'den, Hz. Muhammed'e kadar bütün toplumlara peygamberler göndermiştir. Son Peygamber, yalnızca sonsuz tanrısal mesajı hatırlatmak için gelmiştir. Diller ve renkler bize yalnız Allah'ın kudretini gösterir; çünkü Allah katında en değerli kişi, en takvâlı olandır. Ne soy sop, ne de zenginlik bu konuda hiçbir değer ifade etmez. 38. (5) Kur'an, insan ile Allah arasında net bir ayırım yapar. Kulun kendi bedeni içinde Allah ile birleşmesi (communion) söz konusu değildir. Kul, Allah'a doğru bir yükselme gerçekleştirir; fakat bu kendini O'nda eritip yok saymak için değildir. Allah'ın işleri ile insanın işleri arasında da bir ayırım bulunmaktadır: Allah en güzel isimlere, en yetkin niteliklere sahiptir. Bizi O yaratır ve besler. Her şeyi bilen, her şeyi gözetleyen ve olup bitecekleri önceden bilip kaydetmek dahil her şeye güç yetiren ancak O'dur. İnsan ise, gökleri ve yeri kendi hizmetine veren Allah'ın iyilikleriyle kuşatılmıştır. Allah'ın kendisi için yarattıklarından nasıl yararlanacağı konusunda çaba harcayıp onu bulmak insana düşmektedir. Kısacası, her şey insan içindir, ama insan da Allah içindir. Yoksa kendi kendisi için değildir... Kader ve irade özgürlüğü problemi bir Müslüman için sorun oluşturmaz. îşte bu şekilde tanrısal şeylerle beşeri şeylerin birbirinden ayrılması ilk Müslümanlara, o bilinen atılım gücünü vermiştir: Hz. Pey-gamber'in vefatından sadece 15 yıl sonra, Müslümanlar, İspanya'nın bir kısmının da içinde bulunduğu üç kıta üzerinde egemen oldular ve daha sonraki kuşaklar da başka bölgeleri de bu alana kattılar. Yine aynı ayırım sayesindedir ki, şimdiki hayat, onlar için yarın ahirete doğru gerçekleştirilecek yolculuğa gerekli azığın temin edileceği bir konaklama yeri idi. Hayata yalnızca önem vermemekle kalmıyorlardı, ama mümkün olan en erken zamanda Rabb'e kavuşmak için bu hayata daha az önem verme konusunda çok istekliydiler. 39 (6) Kur'an, Hz. Âdem ve Havva'nın çocuklarını yeniden birleştirmek için çareler aramaktadır. O, içinde herkes için gerekli asgari ihtiyaçların bulunduğu, ama dileyen herkesin de daha fazlasını yerine getirme serbestliğiyle temel bir din önermektedir. Yalnızca yeni bir yönlendirmeyle her şey uzİaştırılabilir ve uzlaştırılmış olur. Allah, IsrailoğuÜan'na diğer dünyalar üzerinde bir üstünlük vermişti; ama bu, misyon ve edimler yönündendi; yoksa mensup bulundukları soydan dolayı değildi. (Peygamberlerin çocukları ve hanımları bile, inanmış değillerse Cehennem'e giderler.) Hz. Isa, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. (Ona, çok alışılmış bir deyim olan Allah'ın "oğlu" demekten sakınmak gerekir. Allah, birdir, aşkın varlıktır, ne çocuğu, ne anne babası, ne de eşi vardır.) Hz. isa'nın babasız yaratılması, Hz. Âdem'i, hem annesiz, hem de babasız yaratan Allah'ın tanrısal gücünün küçük bir göstergesinden başka bir şey değildir. Ayrıca göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılmasından çok daha şaşırtıcıdır. Peygamberlere tapmayın, ibadetlerinizi hiçbir zaman çok tanrıcılar gibi yapmayın; aksine Allah'a kulluk edin ve bu peygamberlerin tarzında olsun: Onlardan hiçbiri kendini Allah'ın kulu olarak hissetmekten ve bunu belirtmekten utanç duymazdı. Bu dünyadan payınızı unutmayın: Allah'ın iyilik ve kayrasını hor görmemek gerekir.
__________________ O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır; O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır. | |
25 Nisan 2014, 23:34 | Mesaj No:17 | |
Durumu: Medine No : 14876 Üyelik T.:
01 Aralık 2011 | Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (Şems suresi1-10) Ey huzura eren nefis, sen Allah'tan ve O da senden razı olarak Rabb'ine dön!... (lyi) Kullarımın arasına gir!.. Cennetime gir!.. " (el-Fecr, /27, 28, 29, 30). Her ne kadar sadece ayet istiyorsanız da ,soruyu sorma şeklinize bakarak şunu söylemek lazım.Yukardaki ayetlere göre ,Allahu teala ''iyilik ve kötülüğü içine yerleştirdim.Ama sen iyiliği seçmelisin ki cennetime giren bahtiyar kullarım arasına katılabilesin '' diyor.Eğer iyilik ve kötülüğü kul murad etmeden daha önce yazsa idi cehenneme giden kullara haksızlık olmazmıydı? Halbu ki ''Allah'ın acıması, merhameti sonsuzdur.[Furkan 70]
__________________ | |
25 Nisan 2014, 23:53 | Mesaj No:18 | |
Durumu: Medine No : 14876 Üyelik T.:
01 Aralık 2011 | Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. (İsra /15) (Ey Resûlüm! De ki'(Ben) ancak, (Allah’ın) haram (ve emîn) kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum; herşey ise O’nundur. Ve (ben)Müslümanlardan olmakla, hem (size) Kur’ân okumakla emrolundum.' O hâlde kim hidâyete gelirse, artık ancak kendisi için hidâyete gelmiş olur. Kim de dalâlete düşerse, o takdirde (onlara) de ki: 'Ben ancak (Allah’ın azâbını haber vermekle) korkutucu olanlardanım.' Neml (91-92)
__________________ | |
26 Nisan 2014, 00:43 | Mesaj No:20 | |
Cevap: "Allah" sizi korusun Alıntı:
(Not: Nereye varmak istiyorsun anlamadım Zeus. Yalnız sen de bize kendi düşünceni söylesen de, biz de sana soru sorsak. Ne dersin? Cevap verir misin? Yoksa korkuyor musun kendi düşüncelerini açıklamaya? Görüyorum ki sadece kısır bir döngü içinde sorular sorup cevap istiyorsun? Biz sadece Kur'an'ı duymamış, bilmemiş, tanımak isteyen birinin sorularına cevap verdiğimizi sanıyoruz. Gerçekten öyle misin? Yoksa Kuranda açık aramaya mı çalışıyorsun? Halbuki Kur'an'ı açıp okusan, bizi yormamış olursun, bütün cevaplarını alırsın. Sanki buradaki kişileri imtihan eder gibi bir düşüncen var gibi. Bu kadar iyi niyetli insanların iyi niyetini kötüye kullanma. Şunu unutmamanı tavsiye ederim: Cevaplarını sadece Kur'andan istiyorsun ve açıklama istemiyorsun. Sana bu konuda dünyanın en geniş kütüphaneleri bile yetmeyebilir unutma. Kur'an bazı konuları ana tema olarak açıklamış. Her şeyin inceliğine kadar inmemiş ve ''Hiç de mi aklınızı kullanmazsınız'' diye de hatırlatmalar yapmış. Ha, ne dersin? Senin niyetin ne?)
__________________ Hay'dan gelir, Hu'ya gideriz. | ||
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
"Ecir" olmakla " esir" olmak arasında sıkışan insan | suhtem | Makale ve Köşe Yazıları | 10 | 03 Ekim 2021 16:14 |
EŞİNİ "EV"E BAĞLAYAN ve Evi "Mutluluk Yuvası" Yapmayı Başaran Kadınlar | KuM TaNeSi | Evlilik-Nikah Konuları | 17 | 28 Ocak 2020 15:05 |
"ALLAH rahatlık vermesin Aziz'im .."/Beytül Ahzan | Beytül Ahzan | Makale ve Köşe Yazıları | 4 | 29 Kasım 2019 18:32 |
Sen Yeter ki "ALLAH" de,Açar Bahçende Güller.. | su damlası | Allah(c.c) | 1 | 02 Kasım 2014 17:23 |
""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 9 | 14 Mart 2014 00:27 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|