|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 20 Ekim 2013 (12:14), Konuya Son Cevap : 20 Ekim 2013 (12:19). Konuya 9 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20 Ekim 2013, 12:14 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 1 KUR’AN VE HADİS İLİMLERİ TEFSİR İLMİ Arapça da bir şeyin örtüsünü açmak anlamına gelen “fsr” kökünden gelir. Tanımı:Kur’an-ın indiği Arap dili bilgilerine ve ayetlerin indiği döneme ait bilgileri bize bildiren rivayetlere dayanarak, ayetlerin indiği zaman kastettiği anlamları açıklayan disiplineTEFSİR denir. Tefsirde; Ayetlerin geldiği zamanın şartlarını bilmemiz gerekir. Bunun için; 1.—Peygamberimizden, 2.—Sahabeden 3.—Tabiundan Gelen bilgilere ihtiyaç duyarız. Bunlar tefsir için bilgi kaynağıdır. - İmam Maturidi şöyle demiştir: “Eğer kesin bir delile dayanarak bir kelime ile Allah kesin olarak şu anlamı ifade etmiştir deniyorsa bu doğru bir tefsirdir denebilir. Tefsirin yöntemi müfessirin manaya etkisini azaltır. Müfessir ayetin tarihi ortamına dair rivayetlerden birini seçebilir. Tefsir sadece ayetlerin indiği zamandaki kastettiği anlamları bildirmek için olduğundan biz tefsirdeki bilgileri doğrudan hayatımıza aktaramayız. TE’VİL Ayetler birkaç anlam birden taşıyabilir ve hangi anlamın ayette kullanıldığı bilinemeyebilir. Bu durumda müfessir elindeki delilleri değerlendirir ve bunlar arasında seçimler yaparak bir yoruma gitmek durumunda kalabilir. Ancak bu yorumlar onu bir kesinliğe götürmez. İşte buna TE’VİL denir. İmam Maturidi’ye göre Te’vilde Allah kesin olarak şu anlamı kastetmiştir denemez demiştir.Tefsir sahabenin işi, Te’vilde âlimlerin işidir. TERCEME Tercüme genel olarak ya asıl metne bağlı kalarak ya da metnin ifade ettiği mana esas alınarak iki şekilde yapılabilir. Lâfzî Terceme: Asıl metindeki bütün kelimelere tercüme edilen dilde karşılık vermeye çalışır. Muciz bir kelam olan Kur’an-ın bu tür tercümesi nerdeyse, imkânsızdır. Tefsiri Terceme: Asıl metnin ifade ettiği mana esas alındığından bazı kelimeler atlanabilir ve mütercim tercüme ettiği dile kendi ifade tarzı ile aktarabilir. Ülkemizde genellikle meal kelimesi kullanılır. Meal Bir şeyin varacağı yer anlamına kullanılır. “ Bir sözün her yönüyle aynen değil de biraz noksanıyla ifade edilmesidir. Kur’an-ın Tercümesi Kur’an yerine geçmez. Batı dillerine yapılmış ilk tercümeler İslam’ın mesajını reddetmek amacıyla 1143 yılında Robertus Ketenensis ve Hermannus Damlata tarafından yapılmıştır. Tefsir ilminin amacı: Kur’an ayetlerinin ilk indiği anda kastettikleri anlamları sonraki kuşaklara aktarmaktır. Tefsir ilmini yöntemi; Kur’anı Kerim cümlelerini dil açısından çözümler. Bu konuda müfessir Arapçanın dil kurallarını ve Kur’andaki edebi sanatları bilmelidir.
Tefsir kural koyucu bir disiplin değildir. İşlevi sadece kuran ayetlerine açıklama getirmektir. Tefsirin ürettiği bilginin bir yaptırım sonucu bulunmamaktadır. Hüküm Koymak fıkhın işidir. TEFSİR İLMİNİN DİĞER TEMEL İSLAM BİLİMLERİYLE İLİŞKİSİ Tefsir ayetlere açıklama getirirken Hadis, tarih ve Dil bilimlerinden yararlanır. — Dil Bilimlerinden, Kuranın kelimelerine ve ayetlerine açıklama getirmek için yararlanır. —Tarihten ise Kur’anın indiği zamanı ile ilgili bilgiler için yararlanır. — Hadis rivayetleri, ayetlerin sebebi nüzül bilgilerini, ayetlerin iniş sıraları ile ilgili olarak nasih-mensuh bilgilerini, doğrudan ayetlere açıklama getiren bilgileri ve Kıraat bilgilerini bize verir. Tefsir Kur’anı kaynak edinen Kelam ve Fıkıh gibi diğer İslam bilim dallarına da bilgi malzemesi sunmuş olur. Tefsir için Kur’an bir konu iken, Kelam ve Fıkıh için Kur’an dört şer’i Kaynaktan biridir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 5 | 210 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 391 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 261 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1103 | 27 Nisan 2020 21:40 |
20 Ekim 2013, 12:15 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 2: KUR’AN İLİMLERİ VE TEFSİR’İN KULLANDIĞI İLİMLER “ulumu’l-kur’an” Kur’an ilimleri Arapça’da “ulumu’l-kur’an” olarak ifade edilmektedir. Ulumu’l-kur’an “inişi, tertibi, toplanması, yazılması, okunması, tefsiri, icâzı, nâsihi, mensuhu ve hakkındaki şüphelerin giderilmesi açısından Kur’an’la ilgili olan ilimlerdir.” Ulumu’l-Kur’an’ın temel konusu Kur’an’ ve özel inceleme alanına giren meselelerdir. Kavramın bütün ilimleri içermesi bakımından kullanılması Zerkeşi (794/1391)‘nin el- Burhan fi ulumi’l-kur’anadlı eseri ile olmuştur. Hz. Peygamberzamanında Kur’an ilimleri tedvin edilmemiş ve Kur’an ile ilgili bilgilerşifahi olarak aktarılmıştır. Ancak halifeler zamanında ve daha sonrakidönemlerde Kur’an’ın kitabeti, kıraati ve onun anlaşılmasını konuedinen ilim dalları tedvin edilmiştir. Ulumu’l-Kur’an’ın içine giren konuların sayısı hakkında bir ittifak yoktur. Bu konuda yazanlar farklı rakamlar ve alanlar zikretmişlerdir. Temel Ulumu’l-Kur’anKaynakları Hâris el-Muhasibi (243/857) el-Akl ve fehmu’l-Kur’an El-Hûfî (430/1038) el-Burhan fi ulumi’l-Kur’an, İbnu’l-Cevzi (597/1200) Fünunu’l-efnan, Et-Tûfî (716/1316) el-İksîr fi kavâidi ilmi’t-tefsir, İbn Teymiyye (728/1327) Mukaddime fi usûli’t-tefsir, Ez-Zerkeşî (794/1392) el-Burhan fi ulumi’l-Kur’an, El-Kâfiyecî (879/1478) et-Teysir fi kavâidi ilmi’t-tefsir, Es-Suyûtî (911/1505) el-İtkan fi ulumi’l-Kur’an, Ed-Dihlevi (1176/1764) el-Fevzu’l-kebir fi usûli’t-tefsir, Ez- Zerkâni (1367/1948) Menâhilu’l-irfan fi ulumi’l-Kur’an, Subhi es-Salih (1399/1978) Mebâhis fi ulumi’l-Kur’an. A-Garibül Kur’an: Kur’anın kullandığı yabancı kelimeleri ele alır. B-Vucuh ve Nezair: kur’andaki eş sesli- eş anlamlı kelimeleri ele alır. C- Sarf ve Nahiv: Ayetlerin gramer bakımından çözümlenmesi. D- Müşkilül Kur’an: Kur’andaki kapalı ve açık ifadeleri ele alır. E-Belağat: Meani, beyan ve bedii olmak üzere üç ilmi içermektedir. Haber ve inşa gibi farklı cümle şekillerini inceler, sözü açık ve fasih bir şekilde ifade etmeyi, sözlerdeki edebi sanatlarla ilgilenir. Tefsirin Kullandığı İlimler A-Klasik İlimler 1-Dil Bilimleri: Tefsir, ayetlerin açıklanmasında dil biliminden yararlanılır. 2-Sarf-İştikak: sarf (biçim bilgisi, morfoloji) kelimenin, istenilen manaya göre biçim değiştirmesini ele alır. İştikak kelimesi ise, bir şeyin yarısını almak anlamına gelir. Kuranın anlamlarını doğru bir şekilde bulabilmek için sarf ve iştikak kurallarını bilmek gerekir. 3-Nahiv: (sentaks) Sözlükte yön, yol ve kasıt anlamlarına gelir.kelimelerin cümle içindeki durumu, cümlenin kuruluşu ve kelime sonlarının cümle içindeki durumunu inceleyen ilimdir.İsim cümlesi fiil cümlesi ayırır. 4-Belagat; Dil üzerinde çalışan belagat, meânî, beyan ve bedi’i olmak üzere üç ilmi içermektedir. Meani haber ve inşa gibi farklı cümle şekillerini ve bunların doğru durumlar içinde kullanışlarını inceleyen bilimdir. Beyân sözü açık ve fasih bir şekilde ifade etmeyi konu edinir. Bedi’i ise sözü çok ince edebi sanatlarla süslemek ile ve sözdeki bu sanatları incelemek ile ilgilenir. ** Kur’an-ı Kerim’i edebi yönden incelemek ve onun i’cazını anlayabilmek için belagat ilmi bir gerekliliktir. Kur’an dilini incelemek ve onun inceliklerini bulabilmek için tarih içerisinde uzun yıllar belagatın ilkeleri ve metodları oluşturulmaya çalışılmıştır. Belegat üzerine Eserler; Sibeveyh (180/796)’in Kitâb ve Câhız’ın el-Beyân ve’t-tebyîn adlı eserleri belagat üzerinde yazılmış ilk dönem önemli eserlerdendir. Ferrâ (207/822)’nın Meâni’l-Kur’an, Ebu Ubeyde Ma’mer b. Müsenna (209/824) Mecazu’l-Kur’an, İbn Kuteybe (2767889)’nin Te’vilu Müşkili’l-Kur’an Ebu İshak ez-Zeccâc (311/923)’ın İ’rabu’l-Kur’an B-Nakli Bilimler 1- Hadis ilmi, Peygamberimizin Kur’an vahyi hayatını ele alan sîret, ayrıca tarih eserleri de benzer bir amaç için tefsirde kullanılabilecek olan gelişmiş ve tanımlanmış bilimlerdir. Çağdaş dönemde de dil, tarih ve yöntem konusunda geliştirilen semantik, semiyotik, antropoloji, arkeoloji ve hermeneutik gibi bazı ilimler de Kur’an üzerinde çalışan ilim adamlarının ve düşünürlerin dikkatini çekmiştir. Hadis, Kur'an'ın açıklanmasında dil bilimleri ve hem de tarih bilgi kaynakları açısından birinci derecede önemlidir. Çünkü Kur'an'ın indiği döneme ve âyetlerin hangi koşullarda indiğine ilişkin en yakın bilgileri hadis kaynaklarından öğrenmekteyiz. Ayrıca Kur'an'da bilinmeyen sözcükler ilk kez Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır. Ayetlerdeki Kur’an’ın nâzil olduğu şartlar ve durumlar, âyetlerin kastettiği anlamlar, kullanılankelimelerin mânaları hakkında en sağlıklı bilgileri verecek olan kaynak Hz. Peygamber’in sözleridir. Çünkü Rasûlullah ve onun ashabı Kur’an’ın indiği şartları Kur’an ile birlikte yaşamışlar, çok defa âyetlerin inmesine sebep olan olayların bizzat kahramanları olmuşlardır. Ancak müfessir, âyetlerin tefsirinde hadis ilminin hadis tenkidiyle ilgili çalışmalarına dikkat etmeli ve en sağlam kabul edilen rivâyetleri kullanmalıdır. 2-Siyer ilmi genel olarak Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı zamanı ve coğrafyayı muhtelif açılardan ele alan bir disiplindir. Bu bakımdan siyer ilmi, İslamiyet öncesi Arabistan’ın sosyal, kültürel, ekonomik yaşamını, dini inanç ve kabullerini, Peygamberlik öncesi ve sonrası Hz. Muhammed’in hayatını ve kişiliğini konu edinmektedir. Vahiy tecrübesini yaşayan Hz. Muhammed’in hayatı ile ilgili bilgiler vermesi bakımından Siyer ilmi tefsirin kullandığı ilimlerden biridir. Peygamberimizin hayatını bilmek, Kur’an’ın indiği şartları bilmek demektir diyebiliriz. Kur’an’ın nasıl bir topluma indiğine ilişkin bilgileri de siret ilminden öğrenebilmekteyiz. 3-Tarih; Tefsirde yani ayetleri açıklamak için yapılması gereken önemli bir işlem âyetlerin nâzil olduğu ortam ve şartlar hakkında bilgi edinmek, zaman ve mekân bağlamının olaylarını, bu olayları meydana getiren fertleri veya toplulukları doğru bir şekilde belirlemektir. Klasik Kur’an ilimleri içinde bulunan sebeb-i nüzûl bunu yapmaya çalışır. Ayetleri mekki ve medeni olarak sınıflandırmak için indikleri tarihleri bilmek gerekir.Bu konuda başta gelen kaynaklar İbn İshak ve İbn Hişam’ın eserleridir. C-Çağdaş Bilimler 1-Semantik (anlam Bilim): Dilin doğrudan anlam boyutunu ele alır. Dilin en küçük öğesi olan kök anlamından başlayarak dilde diğer kelimelerle oluşturduğu anlam ilişkisini ve zaman içerisinde geçirdiği değişimi inceler.Kısaca Semantik; anlamı ortaya koyma çabasıdır. Anlambilim, en genel ifadesiyle dilin en küçük öğesi olan kelimenin kök anlamından başlayarak onun dilde diğer kelimelerle oluşturduğu anlam ilişkisini (synchronic/eşsüremli) ve zaman içerisinde geçirdiği anlam değişmelerini (diachronic/artsüremli) ele alan ve inceleyen bir disiplindir. Bu bakımdan Kur’an ilimleri arasında bulunan, vücuh ve nezair, garibu’l-kur’an, vb. konu başlıkları ile örtüşen yanları bulunmaktadır. Ayrıca mecaz, istiare, kinaye gibi edebi sanatların kullanımı sırasında meydana gelen anlam değişmeleri de tefsir ve anlambilimde ortak olarak çalışma konusu yapılmaktadır. Bu bakımdan Kur’an üzerinde yürütülen semantik çalışmalar, esasen daha önce Kur’an üzerinde yapılmış çalışmaları farklı bir bilimin ışığında yeniden ele almaktadır. ** Semantiğin alanına bir dildeki anlam ile ilgili her şey girmektedir. Yani manası olan her şey semantiğin konusudur. Bu kavramı Kur’anın anlaşılması için kullanan ilk bilim adamı olan İZUTSU’ ya göre Kuranın kavram dünyası üç farklı zaman diliminden oluşmaktadır. a-Kur’andan önceki bedevi Arapların kullandıkları kavramlar. b-Mekke tüccarlarının kullandığı kavramlar. c-Arabistan yarımadasındaki Yahudi ve Hıristiyanların kullandıkları kavramlar. Bir kelimenin iki manası vardır. İzafi ve Esas mana. Semantik Kavramlara iki farklı açıdan bakmaktadır. 1-Art Zamanlı Semantik: Bu bakış açısı dile ait her öğede zaman unsurunun rolünü görmektedir.Kelimelerin zaman içerisinde geçirdiği anlam değişiklikleri, anlamlarının daralması ve anlam kaybetmesi veya genişleyerek yeni anlamlar kazanması incelenir. 2-Eş Zamanlı semantik: Kavramlara aynı zaman dilimi içerisindeki anlamları açısından yaklaşır. Bu araştırma ile kavramın aynı zaman içerisinde eş anlamlılar, zıt anlamlıları çağrışımları, benzetmeleri ve duygu değerleri ortaya çıkarılır. Semiyotik(Gösterge Bilim): iletişim amacıyla kullanılan her türlü işaret sistemini ele alan bilime denir. İnsanın etrafında anlam ifade eden her şeyin görünenin ötesinde bir anlamı olduğunu kabul ederek, bu anlamı çözmeye ve anlamaya çalışır. Semiyotik bu bakımdan üç kısma ayrılır. 1-Sentaks(sözdizimi Bilgisi)Konusu semboller ya da dilsel göstergeler arası ilişkidir. 2-Semantik(anlam Bilgisi): Sembollerin dil dışı karşılıkları arasındaki ilişkiyi inceler 3-Pragmatik(Kullanan Bilgisi): İlk Kelz John Locke tarafından kullanılmış Ferdinand de Saussure tarafından bağımsız bir bilim haline getirilmiştir. Antropoloji: İnsanlar ve Toplumlar arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri inceler. Kur’an açısından ise içine indiği kültürü, toplumu ve tarihsel şartları çözümlemeyi ve anlamayı ifade eder. Arkeoloji: İnsanın geçmişini maddi kalıntılar yoluyla araştırıp, yazılı kayıtlar öncesi dönemle ilgilenmektedir. Arapların İslam öncesi taptıkları putlar ile ilgili kalıntılar, İslam öncesi ve sonrası ile ilgili bazı kitabeler ortaya çıkarılmaktadır. Arapların İslamın ortaya çıktığı dönemlerde kullandıkları yazı malzemesi olan Hurma dallarının Yemende ortaya çıkarılması gibi. Kur’an kıssalarının geçtiği yerlerde yapılan kazılarda çıkan kalıntılar tefsirde kolaylık sağlamaktadır. Hermeneutik (anlama ve yorumlama sanatı) : En genel ifadesiyle “insan eylemlerinin, sözlerinin, insanın yarattığı ürünlerin ve kurumların anlamını kavrama; anlama ve yorumlama sanatına” hermeneutik adı verilmektedir. Hermeneutik terimi ilk kez Yunan mitolojisinde, tanrıların sözlerini insanlara iletirken bu sözleri açıklayıp ve yorumlayan tanrıların habercisi Hermes’in faaliyeti anlamında kullanılmıştır. Terim bu anlamını Ortaçağ’a kadar korumuş daha sonra Dilthey, F. Schleiermacher, Heidegger, Paul Ricoeur ve Gadamer’in etkileriyle felsefi bir anlam kazanmıştır. Hermeneutik konusunda tartışmalar bazı İslam bilginlerince Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması alanına taşınmıştır. Tarihin belli bir döneminde belli bir insan topluluğuna doğrudan hitab eden Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasında izlenen yollar, bu tartışmaların ışığında yeniden ele alınmıştır. Mesela, Kur’an metninin yapısı, onu okuyan ve anlayan öznenin, Kur’an’ın anlamlarını bulmada ne kadar belirleyici olabileceği gibi konular ele alınmış ve tartışılmıştır.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:16 | Mesaj No:3 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 3 KURANIN DİL ÖZELLİKLERİ Yedi Harf: Kuranı Kerimin yedi harf üzerine indirilmiş olması sahih hadislerle sabittir. Bir rivayette Hz.Peygamber Kuran yedi harf üzere indi binaenaleyh onlardan hangisi kolayınıza gelirse o harfi okuyunuz. buyurmuşlardır.Yedi harften maksat nedir.Kabul edilen görüşlerden birisi yedi harfin yedi arap lehçesi yani arap kabilelerinden yedisinin dili olmasıdır. Bunlar;Kureyş,Hüzeyl,temim,Ezd,Rabia,Hevazin ve Sad b. Bekir lehçeleridir.El-ahrufus seb’a terkibindeki yedinin bilinen yedi sayısı olmayıp çokluktan kinayedir. kUran ve kıraat Bizzat Hz.Peygamberin sağlığında Kureyş hattına göre yazdırılmış, Hz.Ebubekir döneminde yine aynı hatta göre Mushaf halinde cem edilmiş ve Hz.Osman döneminde istinsah edilen Mushaflardaki bir kelimenin yerine eş anlamlısı dahi olsa başka bir kelimenin yazılabileceğine cevaz veren bir durum yoktur. Resullullahtan her Ramazan ayında o ana kadar inen ayetleri Cebrail ile mukabele ederdi ki buna ARZA denir. Vefatından önceki son Ramazan ayında bu arza iki defa gerçekleşmişti ki buna da ARZAİ AHİRE denir. İlk defa kıraat imamları ve kıraatlerini sistemli bir şekilde tesbit eden kimdir? Ebu Bekir b.Mücahid –Kitabüs Seb’a eseriyle (324/935). Daha sonra aynı asırda yaşayan Ebubekir el İsbahani en Nisaburi de-el gaye fil Kıraatil Aşr eserinde bu yedi kıraate üç kıraat daha ilave ederek (ebu Cafer-Yakub-Haleful-Aşir) kıraatlerin sayısını ona tamamlamıştır. 10 Kıraat İmamı ve Ravileri Şunlardır. 1-Nafi:ravileri,Kalun ve Verş(Libya,Mısır vetunusun bir kısmında halen okunuyor.) 2-İbnü kesir:el Bezi ve Kunbul 3-Ebu Amr:ed Duri ve es Susi (sudanlıların bir bölümü tarafından okunmaktadır.) 4-İbnü Amir:Hişam ve İbnü Zekvan 5-Asım:Ebu Bekr Şube ve Hafs(Tür.Arabistan,Mısır,Suriye,Irak,İran,Pakis,Af gan.Şu an O.yor 6-Hamze:Halef ve Hallad 7-Kisai:Ebul Haris ve Ed Duri 8-Ebu Cafer:İsa b.Verdan ve Süleyman b.Cemmaz 9-Ya’kub:Ruveys ve Ravh 10-Halefül Âşir:İshak ve İdris. Ahad kıraat; Senedi sahih olmakla birlikte yazılış bakımından imam mushafına ve Arap dili gramerine uymayan kıraatlere denir. Müdrec Kıraat; Kuranın bazı ayetlerine tefsir maksadıyla yapılan ziyadelere denir. Uydurma (mevzu) kıraat: Tamamen asılsız olup hiçbir esasa dayanmayan kıraate denir. Kıraatlere güvenilmesinin İlmi Kıstasları Nelerdir? a-Kıraatin sahih senetle Rasulllaha nisbet edilmesi b-Takdiren de olsa Hz.Osmanın İmam mushafına uyması. c-Muteber vecihlerden bir vecihle arap dilinin kaidelerine uygun olması. Müslümanlar arasında günümüzde bizzat okunup tatbik edilen kıraatler 1-Asım kıraati Hafs riayeti; Müslümanların büyük çoğunluğunun kıraatidir. Türkiye, Arabistan, mısır, Suriye, ırak, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde okunmaktadır. 2-Nafi kıraati kalun rivayet; Libya ile mısır ve tunusun bir bölümünde okunmaktadır 3-Nafi kıraati Verş rivayeti; Mısır hariç kuzey afrikanın bazı bölgelerinde yaygındır. Cezayir, sudan, Moritanya, ve tunusun büyük bölümünde okunmaktadır. 4-Ebu Amr kıraati; Sudanlıların bir bölümünde okunmaktadır. Kuran üslubunun en önemli özellikleri şunlardır. a-Mevcut edebi türlerden farklı olması b-Kuranın ses nizamından ve lügavi güzelliklerinden kaynaklanan eşsiz bir ahenge sahip olması.c-Ayetlerde mana ve lafız dengesinin bulunması.d-Edebi türlerin hepsinde mükemmel oluşu.e-Aynı anda farklı seviyelere hitap etmesi.f-Muhtevasındaki farklı konuları hiçbir kitapta olmayan şekilde iç içe işlemesi.g-Tekrar keyfiyetinin bulunması.ğ-Beyan ve ifade tarzlarının çeşitliliği.h-İnsanın aklına ve duygularına dengeli bir şekilde hitabetmesi. Siyat-Sibak; Kuranın ayetlerinde siyak-sibak meselesi bir taraftan ayet ve surelerin tertibiyle diğer taraftan da söz konusu tertip gerçeğinin tabii bir sonucu olarak ortaya çıkan ayetler ve sureler arasındaki münasebet ilmiyle irtibatlı bir konudur. Umum(Genellik)-Husus(Özellik) Husus:Tek vaz ile bir tek manayı ifade etmek üzere konulmuş ve bir tek ferde delalet eden lafızdır. Umum:Tek vaz ile bir tek manayı ifade etmek üzere konulmuş bulunan ve muayyen bir miktarla sınırlı olmaksızın bu mananın kendisinde gerçekleştirdiği bütün fertleri kapsayan lafızlardır. Hususilik çeşitli Kısımlara Ayrılmaktadır. 1-Kullanıldığı mana bakımından harfler has lafızlardır.ör.vav,fa,sümme,lakinne,ev,hatte 2-Özel ve cins isimler has lafızlardır.3-Sayı isimleri has lafızlardır.ör,bir,on,yüz.4-Tesniyeler has lafızlardır.ör,Ebeveyn,sahibeyn.5-Çeşitli kiplerde(emir-nehiy)bulunan fiillerde has lafızlardır.Namaz kılın,emirdir.Yemeyin,haram kılındı gibi. Kuranda Umumiliği ifade eden kelimeler hangileridir? 1-Küll ve cemi(her,hepsi,bütün) kelimeleri umumilik ifade eder.Ör.Gul küllün.2-İsmi mevsuller(ilgi zamirleri,belirsiz zamirler) umumilik ifade eder.Ör.elleziine.3-Eyyu,ma ve men edatları umumilik ifade eder.Ör.femen şehide.4-İstiğrak ve kapsamlılık ifade eden harfi tarif ile belirli(muarref) hale getirilmiş çoğul isimler umumilik ifade eder.Eflehal mü’minun.5-Lamı tarif yada izafet yoluyla marife olan tekil isimler umumilik ifade eder.İnnel İnsane. Mübhematul Kuran; Mübhem, sözlükte algılanması ve anlaşılması zor olan, ayırıcı bir özelliği olman şey,kendisiyle ne kastedildiği açık ve belirli olmayan söz anlamına gelmektedir. Kurandaki bu mübhematı konu edinen ilem denir. Bu ilmin amacı; şahıs, grup, eşya, hayvan, coğrafi bölge adları, sayı ve miktar ile ilgili olan belirsizlikleri gidermeye çalışmaktır. ** Kuran, ifade zenginliği sağlamak, kendisinden söz edilen şahsı yüceltmek ve hoşa gitmeyen ve eksik bir vasıfla muhatabı tahkir etmek gibi sebeplerden dolayı mübhemata yer verilmiştir. Mübhematul kuranla ilgili eserler; a-es-Süheyli, et Tarif vel-i’lam b-İbn Cemaa Gurerrul beyan li Mubhematil Kuran c-Es-Suyuti Muhematul Ekran fi Mubhematil kuran Vücuh ve Nezâir(Eşsesli ve Eşanlamlılık) Vücuh:Aynı şekilde söylenen,ve yazılan fakat farklı anlamlara gelen sözcüklere Vücuh denir.Ör.Dolu.Hem boş olmayan,hemde yağan buz taneleri anlamlarına gelir.Kitap=Tevrat,Vahiy,Kuran,İncil,Amellerin yazıldığı defter.Nezair lafızlarda;vücuh ise manalardadır. Nezâir:Aynı anlama geldiği halde farklı sözcüklerle ifade edilen ve birbirine benzeyen kelimelere Nezair veya eş anlamlı sözcükler denir.Ör.Sakar,Nar,Hutame,Haviye,Cahim kelimeleri değişik yazıp söylendiği halde hepside=Cehennem demektir. Vücuh ve Nezair ile ilgili eserler 1-Mukatil b. Süleyman; el-Vücuh ven-Nezair 2-Ali b. Vafid, el-Vücuh ven Nezair 3-Yahya bi. Selam, et-Tesarif 4-el-Hakim et-Tirmizi, Tahsulu nezairil Kuranil Kerim 5-Ebu Ali el-Hasen el-Bağdadi, el-Vücuh ven Nezair 6-İbnul Cevzi, Nüzhetul a’yunil-Nevzair ilmil –vücuh ven-Nezair 7-İbnul imad, es-Serair fi Manal-Vccuh vel-Eşbah ven Nezair GARİBU’L KUR’AN(Kuranda Yabancı Kelimeler) Kuran Kureyş lehçesiyle nazil olmakla birlikte diğer arap lehçelerinden gelen veya yabancı dillerden alınıp Arapçalaşan kelimelerde içermektedir.Bu bakımdan tefsir alanında Kuranda ki bu tür kelimelerin açıklamasını konu edinen bir ilim doğmuştur bu ilme garibul Kur’an denilir. Bir kısım alimler Kuranda arap dili dışında bir sözcük bulunmadığını savunurlar. Delilleri;Şüphesiz biz onu Arapça bir kuran kıldık(zuhruf.3) Apaçık bir arap diliyle (şuara,195) Arab’a yabancı dilden kitap olurmu (fussilet.44). ** Kuran tefsiri ve garib kelimeler hakkında İbn Abbastan rivayet edilen en eski ve güvenilir haberler Sahifetu Ali b.Ebi Talha adlı eserde nakledilmektedir. ** Suyuti Kuranda Arapçalaşmış(muarreb)kelimelerin bulunduğunu savunur. Bir kısım alimde Kuranda arap dili dışında kelimeler bulunduğunu savunurlar. Endülüslü alim imamı Şatıbi bunlardan birisidir. el-eraik(tahtlar)—Habeşce/ esbat(kabileler)--İbranice / esfar(kitaplar)—Süryanice-nabatça ekvab(testiler)—Nabatça / rakim(levha-kitap)—Rumca/ fum(sarımsak)—İbranice Garibul Kuran ile İlgili Eserler Malik b.Enes-Tefsiru Garibil-Kuran/Muammer b.el Müsenna-Garibul Kuran Kasım b.Sellam-Garibul Kuran/ İbn Kuteybe-Garibul Kuran / Rağıb el Isfahani-el Müfredat fi KUR’AN VE İC’AZ İcaz kelimesi sözlükte; acze düşürmek,aciz bırakmak anlamındadır.Kuranın icazı ise onun, bütün insanları kendi benzerini getirmekten aciz bırakması anlamına gelmektedir.Dolayısıyle hiçbir beşer onun benzerini getirebilme gücüne sahip değildir.Kuranın eşsizliğini ifade eden bu ilme ise İ’cazül Kuran adı verilir. Kuranın mucize oluşunun üç temel delili vardır. Kuranın beşer üstü bir kitap oluşu Muhaliflerine meydan okuması Bir benzerinin getirilememesi. Kuranın i’cazı olduğu yönler a-Nazım ve telif yönünden icazı b-Dil ve üslub yönünden icazı. c-Beşeriyetin ihtiyacını karşılaması yönünden icazı d-Tabiat ilimleri açısından e-İlmi icazı f-Gaybi haberler içermesi. g-Geçmiş milletler ve peygamber kıssaları bulunması. h-Kuranın Hz..Peygamber tarafında değiştirilememesi yönünden icazı. İ’cazul Kuran ile ilgili Eserler Ebu Ubeyde-İcazul kuran / Osman el Cahız-Nazmul kuran / Er Rummani-en Nüket fi İcazil Kuran /El Hattabi Beyanu icazul kuran / El Bakıllani-İcazül kuran / El Cürcani-Delailul icaz Kuranda Hitaplar; a-Hz.Peygambere olan hususi hitaplar b-Hz.Peygamberden başkasına yapılan hitaplar c-Her ikisine birden olan hitaplar Kuranda Yeminler (Aksamul Kur’an) Kuranda yemin içeren ayetlerin çoğu Mekke döneminde inmiştir. Kurandaki yeminleri konu edinen ilme aksamul Kuran denilir. Yeminler söylenen sözün veya şiirin gücünü artırmak,muhatabın dikkatini söylenen söze çekmek için kullanılıyordu.Arapların sosyal hayatlarında yeminin çok büyük rolü vardı.Araplar bir sözün tekidini istediklerinde yemin ediyorlardı.Kuranda yer alan yeminlerde tekid maksatlıdır.Ayrıca üzerine yemin edilen varlığın kıymetini ve önemini göstermek için Kuranda yeminler bulunmaktadır.Kuranda yeminler vav yada la harfleriyle başlamaktadır. Aksamul kuran ile ilgili en önemli eser İbn.Kayyım el Cevziyyenin-et Tıbyennfi Aksamil Kuran adlı eseridir. Allah Kuranda nelere yemin etmiştir? Meleklere(saffat)-Feleke(buruc,Tarık)-Yıldıza(necm)-Fecre(fecr)-Güneşe(şems)-Geceye(leyl)-Kuşluk vaktine(duha)-Zamana(asr)-Havaya(zariyat,mürselat)-Tur dağına (tur)-İncire(tin)-İnsana veya melek topluluğuna (naziat) ve atlara (adiyat) yemin edilmiştir. KUR’ANDA MÜŞKİL(Müşkilul Kur’an) Müşkil:Kuranın bazı ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen hususlar demektir.Kuran ayetleri arasında ihtilaf ve tezat gibi görünen bu durumları inceleyen ilme Müşkilil Kuran adı verilir. Kuranda bir çok yönden ihtilaflar bulunmaktadır. 1-Bir olayın farklı biçimlerde ve şekillerde anlatılması yönünden ihtilaf.(Hz.Ademin topraktan yaratılması). 2-Konunun farklı biçimlerde yer alması yönünden ihtilaf(Tek eşle evlilik) 3-Fiilin isnadı yönünden ayette yer alan ihtilaf (Bedir savaşında konu edinen….) 4-Hakikat ve mecaz yönünden ihtilaf(İnsanları sarhoş görürsün) 5-Zıt anlamlığın bulunması yönünde ihtilaf(Kalpleri Allahı anmakla huzura kavuşur/titrer) Müşkilul Kuran ile ilgili eserler ; İbn Kuteybe, Tevilu Müşkilil Kuran,/ Mekki b. Ebi Talib, Müşkilatul Kuran/ Muhammed Abduh, Müşkilatul Kuranil Kerim. MUKATTA’A HARFLERİ 29 surenin başında yer alır , 27 Mekki, 2 medenidir. Mukatta harfleri hangi manalara gelir. a-Bu harfler surelerin isimleridir. b-Bu harflerin her biri Allahın isim ve sıfatlarına delalet eder(Allah,Latif,Mecd). c-Bu harflerin bazısı Allahı isimlerine bazısıda Allahtan başka isimlere delalet eder.(Allah,Cebrail,Muhammed.) d-Allahu teala bu harflerle yemin etmektedir. e-Bu harfler kuranın isimleridir. f-İnanmayanların dikkatini çekerek meydan okumaktadır. g-Duyanların ilgisini ve dikkatini çekmektedir. Kuranda Meseller (Emsalul Kuran): Kuranın muhataplarını hidayete, hakka, kemale, her türlü güzelliğe, gerçek insanlığa davet için kullandığı önemli birçok üsluplardan birisi de kuran ilimlerinde Emsalul Kuran adıyla bilinen üslup şeklidir. Mesel; Lügatte, bir şeyin benzeri, aynı şey, delil, hüccet, bir nesnenin sıfatı, ibret ve ölçü manalarına geldiği gibi kıssa, hadis ve destan manalarına da gelmektedir. ** Kuran ıstılahında ve tefsir usulü ilminde mesel veya meseller denilince hakikate vuku bulmayan ancak tezkir, vaz, teşkir, zecr, ibret, bir hareketi tasvib, kastedilen anlamın akla yakınlaştırılması, mananın hissedilir, şekilde tasviri gibi gayeler için kuranın getirdiği misaller akla gelmektedir. Kuranda Meseller üç gurupta toplanır. 1-Musarrah meseller ki açık ve sarih olan mesellerdir. Bu mesellerde mesel lafzı veya teşbihe delalet eden öğe açıkça ifade edilmiştir, bu tür meseller kuranın kerimde çoktur. Rad 17 2-Kamin, gizli ve imanlı meseller, bu tür mesellerde temsil, benzetme edatı zikredilmeden veciz bir şekilde parlak manaya delalet vardır. İsra 29. 3-Mürsel meseller ki bunlarda teşbih hazfı, benzetme yönü açıklanmayan mesellerdir. Fatır 43 Kuranda Münasebet; kelime olarak münasebet, ilgi, ilişki, uyum, uygunluk, benzerlik, yakınlık gibi anlamlara gelmektedir, Tefsir usulü ilminde münasebet deyince kuran ayetleri ve sureleri arasındaki mana ilişkisi, mana uyumu ve mana irtibatı gibi anlamlar akla gelmektedir. Münasebatul Kuran ilmi de ayet ve sureler arasında var olan gizli, açık ve iç içe anlam ilişkilerini, mana insicamını, mana bütünlüğünü inceleyen bir ilim dalıdır. Muhkem – Müteşabih; Muhkem; manası kolaylıkla anlaşılabilen herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayan ve tek anlamı olan ayetlerdir. Müteşabih; Birçok manaya ihtimali olup, bu manalardan birini belirlemek için harici bir delile ihtiyaç duyulan ayetler anlamına gelmektedir. Anlaşılması açısından müteşabih ayetlerin üç kısımda incelenmesi (Er-Ragıb el-İsfehani) 1-Bilinmesi mümkün olmayan müteşabihler ki bunları ancak Allah bilir. Bunlara mutlak müteşabihler de denilmektedir. Bu tür müteşabihlerin hakikat ve mahiyetlerinin bilinmesi insanlığın gücü dahilinde değildir. Mutlak müteşabihlerin başında sure başlarındaki mukatta harfleri gelmektedir. Allahın sıfatları, Ahiret halleri, Ruh, Sur, Dabbetul Arz, Arş; Kürsi, Kalem, Levhi Mahfuz, Sidrei Münteha ve Beyti Mamur gibi kavramlarda bu gurubun içine girmektedir. 2-İnsanoğlunun sebeplere tevessül ederek bilebileceği müteşabihlerdir. Garip kelimeler, muğlak kapalı ifade ve hükümler de bu gruba girer. 3- birinci ve ikincinin arasında kalan müteşabihlerder. Bunlar ilimde rüsuh sahibi olan alimlerin bilebileceği ve diğerlerinden gizli kalan müteşabih ayetlerdir. Kuranın kerimde müteşabih Ayetlerin bulunmasının hikmetleri: 1-Bu ayetler sayesinde insan fikri dondurulmamış, geniş bir fikir hürriyeti verilmiştir. İlmin gelişmesine önemil bir kapı açılmıştır. 2-İnsan için bir imtihan vesilesi olmuştur. Çünkü müteşabih ayetler insanın gayba imanı noktasında adeta bir ölçü olmuştur. 3-insan ne kadar bilgili olursa olsun Allah Tealanın her şeyi kuşatan ilmi karşısında acziyetini ve kulluğunu idrak etmiştir. 4-İslam dinini tek bir görüşten ibaret, monoton bir din olmaktan kurtarıp düşünce ve fikir zenginin bir din haline getirmiştir. 5-Kuranın kolay ezberlenmesine ve Kuranın muhafazasına vesile olmuştur. 6-Müslümanlar, müteşabih ayetlerle kastedilen manaya ulaşmak için fikir bir cehd ve gayret içine girmişlerdir. Kuranın Ebedi Dili 1-Hakikat; konulduğu ve tahsis edildiği manada kullanılan lafıza verilen addır. a-Lugavi hakikat; anlam dilde hangi mana için vaz edilmiş ise o manada kullanılan lafızlardır. Güneş, ay, yıldızların lafızları. b-Şeri hakikat; Yeni bir vaz ile şarinin lafzı lugavi hakiki anlamından şeri anlamına çevirmesidir. Yani lafzın şarini kastettiği manada kullanılmasıdır. Salat, hac, zekat c-Örfi Hakikat; lafzın manaya konulması, halkın örfü ve kullanması sonucu olmaktadır. 2-Mecaz 3- Teşbih; kapalı olan bir manayı açık hale getirmektir. 4-İstihare; sözlükte ödünç almak, istemek veya birinden iğreti bir şey alma anlamında olup mecazın teşbihle karışmasından meydana gelmektedir. Mecaz cinsindendir. Annenin çocuğuna çiçeğim demesi istiaredir. 5-Kinaye; bir fikri kapalı, dolaylı anlatan söz demektir. Kuranda kinayenin kullanılmasının sebepleri arasında Allahın kudretinin yüceliğini göstermek, bir kelimeyi, daha güzeliyle ifade etmek, açık bir şekilde ifade edildiğinde çirkin olan bir kelimeyi başka bir kelime ile kullanmak, belagat ve mübalağa kastetmek bulunmaktadır. 6-İcaz: Edebiyatta bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. İcaz, maksadı en az kelimeyle anlatma sanatıdır. İcazın karışı itnabdır, İtnab; edebiyatta sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatmaktır. İtnab, kasdedilen manayı daha çok kelime ile ifade etmektir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:16 | Mesaj No:4 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 4KU’AN VE TARİH BİLGİSİ Araplar soy olarak güney Arapları atası olan Kahtanın ile Kuzey Arapların atası olan Adnana dayanmaktadır. Asıl Araplar kahtanın soyundan gelenlerdir. Adnan soyundan gelenler ise sonrandan Araplaşmış(musta’rabe) olanlardır. Arapların dilerlide kökü Akkadçaya kadar giden sami diller topluluğunun bir üyesidir. Bu dil ailesi içerisin de Ugaritçe, İbranca, Fenikece, Aramca, Süryanice, Habeşçe dilleri sayılmaktadır. Kuranda Kıssalar: Kuranı kerim, insanlar gerçeği daha iyi anlasın, daha iyi ders ve ibret alsın, ilahi mesaj ve hidayet yolunu daha kolay kavrasın diye çeşitli beyan ve üslup şekillerini kullanmaktadır. Kıssa,anlatmak,haber vermek,bildirmek,rivayet etmek,sözü nakletmek,hikaye etmek,izlemek,iz takip etmek,kesmek anlamlarına gelir. Kasas; Kuranda önemli bir yekun teşkil eden tarihi olaylara denir. Kasas kıssaların, dini, edebi ve tarihi karakterini yansıtan en uygun bir isim olduğunu görmekteyiz. Kıssa kelimesinin kökünde var olan temel anlamlar: 1-İz sürmek, birini takip edip arkasından gitmek 2-Bir kimseye bir haber veya sözü bildirmek, açıklamak, anlatmak 3-Birşeyi makasla kesmek, kırkmak 4-Aynı kökün aslında isim olup mastar anlamında kullanılan kasas ve kass kelimelerine baktığımızda, gögüs, göğsün başı, ortası vs anlamlarına gelmektedir. ** Kuran, tarihi olayları, mesajı muhataplara ulaştırmak için araç olarak kullandığı bir gerçektir, diğer taraftan kuran bir tarih kitabı da değildir. Dolayısıyla tarihi, tarih için anlatmamıştır. Kuranın tarihi anlatma keyfiyeti, onun asıl hedefi olan dini gayeyi gerçekleştirecek miktarda ve ölçülerde gerçekleşmiştir. ** Kuran kıssalarının anlatım metodu muhatabın zihnini ve dikkatini dini gayeden uzaklaştıracak tarihi tafsilattan kaçınmayı gerektirmektedir. ** Kuranın kıssa üslübu, birinci derecede müminlerin ruhlarına, kalplerine, akıl ve vicdanlarına inanç esaslarını sağlam bir şekilde yerleştirmek için etkili bir araç olarak kullanılmıştır. ** Kuranın ilahi mesaj olma özelliğine paralel miktar ve ölçüde de olsa kıssalar üslubunda tarih de vardır, insanlar arasında yaygın olan tarih anlayışından farklı bir tarih anlayışı da şüphesiz sergilenmektedir. Kuranın anlatım,üslub ve metodu incelendiğinde üç temel mucizeli temayı görmekteyiz. 1-Dindir,dini mesajın verilmesidir. 2-Parlak bir edebi üslub ve belağatın hakim olmasıdır. 3-Kuranın temel gayesi ve çerçevesi ölçüsün de anlatılan tarihtir.Edebi üslub ve tarih,dini gayeyi gerçekleştirmede bir araç olarak kullanılmıştır. Kuran üçlü koruma ile tevatüren günümüze kadar gelmiştir. 1-Kuran hem kalblerde ezberden 2-Satırlarda yazıyla korunması 3-Dinlenerek ezberlenmesi. Diğer Kutsal kitaplar neden Kıyamete kadar korunmamıştır? Kuranın dışındaki kutsal kitaplar ebediyen geçerli kalmak üzere değil de belli zamanlarda geçerli olmak üzere gönderilmişlerdir.Kurana gelince kendisinden önce gönderilmiş bütün kutsal kitapları doğrulayıcı onları kollayıp gözetici tamamlayıcı olarak kıyamete kadar geçerli olmak üzere gönderilmiştir. Sebebi Nüzûl. Sahabe,tabiun ve tebei tabiinden olan müfessirler Kuranı esbabı nüzul ile tefsir etmişlerdir.Hatta başlangıçta tefsir ilmi sebebi nüzulü bilmekten ibarettir.denilmiştir. Tarifi:Nüzul ortamında gelen bir hadise veya Hz.Peygambere yöneltilmiş bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin hadiseyi /soruyu kapsayan nitelik ve özelliklerini içermek cevap vermek veya hükmününü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı tasvir eden rivayete sebebi nüzul denir. a-Esbabı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir.(Müsned-merfu olan rivayetler).Sahabenin icma ettiği nüzul ortamına ait bilgiler nüzul ortamını yansıttığı için hüccettir.Tabiundan gelen esbabı nüzul rivayetleri ise hadis usulünde mürsel olarak adlandırılmıştır.Nüzul ortamına ait durum sahabinin ismi anılmaksızın rivayet edilmişse bu da Ref(hadisi,Hz.Peygambere kadar ulaştırıp merfu olarak rivayet etmedir.)Ancak onların ref etmeleri mürsel hükmünü almaktadır. Esbabı nüzul rivayetlerinin sigaları iki guruba ayrılır. 1-Sebeb ifade etmede nass olan kalıplar(rivayetler): Bu kalıpla(Sebebu nüzilil ayeti keza;fe enzelallah;hadese keza fenezalet;suile an keza fenezelet) rivayet edilmiş bir haberin başka bir unsura ihtiyaç olmadan ayetin gerçekten inmesine neden olan hadiseyi anlattığı anlaşılabilir. 2-Sebeb ifade etmede nass olmayan kalıplar(rivayetler);Bu kalıpla(Nezelet hezihil ayetü fi keza;ahsibü hazihil ayeti nezeleh fi keza;muradullahi min hezihil ayeti keza tedullul ayetu ala keza) rivayet edilmiş bir haber söz konusu ayetin gerçek sebi nüzulünü ifade etmez;yani nüzul dönemine ilişkin bir resim tasvir etmez. Kuranı Kerimi anlama çabasında Esbabı nüzulden yararlanmanın sınırlarını belirleyen ilkeler. Genel ilkeler: a-Esbabı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir. b-Esbabı nüzulü bilmeden de Kuranı anlamak mümkündür. Özel ilkeler: a-Sebebi nüzulü bilmenin muktezayı hali(durumun gerektirdiğini,gereğini)bilmek gibi olduğu hallerde esbabı nüzul bilinmelidir. b-Sebebi nüzulü bilmenin Kuranın zahir naslarını mücmel naslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde esbabı nüzul bilinmelidir. c-Kuranın anlaşılmasında sebebi nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kuran belirlemelidir. Kuranı Kerimin anlaşılmasında esbabı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra bu ilkeleri tamamlayan ilkelerde şunlardır. 1-Sebebi nüzul rivayetleri hadis usulü açısından tenkide tabi tutulmalıdır. 2-Sebebi nüzul rivayetleri tasnif edilmelidir. 3-Kuranın bütünlüğü dikkate alınmalıdır. 4-Siyak-sibak göz önünde bulundurulmalıdır. Esbabı Nüzul Kaynakları 1-İbni Şihab ez Zühri-Tenzilatül Kuran / 2-Ali b.El Medini –Esbabün Nüzul / 3-El Vahidi-Esbabün Nüzul /4- İbni Teymiye-Et tibyan fi nüzülil kuran / 5-Es-suyuti-Lübabün Nükul fi esbabin nüzul /6- Abdulfettah el Kadi,Sahabe müfessirlere göre esbabı nüzül. Mekki-Medenî Mekki sureler ve ayetler genellikle kısadır. Ana konu akide, inaç, tevhid ve ahlak merkezlidir. Ayet ve sureler kısa, ifadeler vecizdir, Ayetlerdeki üslub canlı,hareketli,vurgulu,şiirsel ve vicdanları etkileyici, duyguları,düşünce ve tefekkürü harekete geçiren özelliklere sahiptir. Medeni sureler ise ayet ve sureler uzundur.Medeni ayetlere hukiki hükümleri vazaden fert,aile,millet,ve milletlerarası düzeni sağlayıcı prensibleri tafsilatlı bir şekilde anlatan sakin bir nesir üslubu hakimdir.İman ve tevhid mekki olsun medeni olsun bütün Kuranın ana konusudur.Hicretten önce nazil olanların mekki hicretten sonra nazil olanların da medeni olarak kabulü meşhur olan görüştür Hicretten sonra mekkede bile inse yinede medenidir.Mekke ve civarın da inenler mekki,Medine ve civarında inenler de medenidir. Mekki ve Medeniyi Bilmenin Faydaları 1-Kuranı tefsir etmede kolaylık sağlar. 2-Kuranın beliğ üslublarından zevk almaya ve davet üslubu olarak yararlanmaya yardım eder. 3-Kuranın teşri tarihi bilinir ve davet metodu anlaşılır. 4-Kuranın ne derece sağlam ve güvenilir bir şekilde bize kadar geldiği gerçeği ortaya çıkar. 5-Hz.Peygamberin hayatını öğrenmeye vesile olur. Mekki Surelerin Özellikleri 1-İçinde secde olan her ayet mekkidir.2-Kella lafzının geçtiği her sure mekkidir.3-Ya Eyyühan-Nas hitabının bulunduğu,ya eyyühellezine emenu hitabının bulunmadığı her sure mekkidir.Hac suresi hariç.4-Bakara suresi hariç içinde peygamberler ve geçmiş milletlerin kıssalarının anlatıldığı her sure mekkidir.5-Bakara hariç içinde Adem ve iblis kıssalarının anlatıldığı her sure mekkidir.6-Bakara ve Ali İmran sureleri hariç hece harfleri (hurufu Mukatta) bulunan sureler.mekkidir. Medeni Surelerin Özellikleri 1-Hadler(hukuki cezalar) ve miras payları bulunan sureler medenidir.2-Ankebut suresi hariç münafıkların zikredildiği sureler medenidir.(ankebut ilk 11 ayet medenidir)3-Cihada izin ve cihad hükümleri ihtiva eden sureler medenidir.4-Ehli kitaptan bahseden sureler medenidir. Nâsih-Mensûh Nesh:Şeri bir hükmün daha sonra gelen şeri bir hükümle yürürlükten kaldırılmasına nesh denir.Buna göre önceki şeri hükmü yürürlükten kaldıran yeni hükme Nasih,hükmü ilga edilen önceki hükme Mensuh,bu olayada Nesh denilmektedir. Beda ve Tahsis kavramları bazen neshle karıştırılır.Beda;gizlilikten sonra açıklık,önceden var olmayan bir görüşün ortaya çıkmasıdır.Ancak ilmiyle her şeyi kuşatan Yüce Allah için hiçbir şey gizli olmayacağı için Beda Allah için muhaldir. Tahsis ise umumi olan bir hükmün bazı fertlere tahsis edilmesi demektir,veya genel bir hükmün bazı fertlere hasredilmesidir.Neshi inkar edip tahsisi kabul eden kişi mutezili müfessir Ebu Müslim el-İsfehani dir.Türkiyede merhum Ömer Rıza Doğrul da neshi kabul etmez. Muhammed el Cebride neshin vukuunu reddeder. Süleyman ateş te neshin vukuunu kabul etmeyip sonradan gelen ayetlerin yazılmamış ve peygambere unutturulan ayetler olduğunu iddia eder. Muhammed Abduhda Hz.Peygamberin masuniyetine ve kuranın korunması ilkesine aykırı düşeceği için bu fikre karşı çıkar. Kuranda asıl olan nesh değil,ihkamdır,yani normal olarak ayetler mensuh değil,muhkemdir. Asrımızda Mısırlı alim Mustafa Zeyd nesh le ilgili en-Nesh fil Kuranil Kerim adlı bir eseri vardır. NOT:Nesh inanç ve temel ahlaki değerlerle ilg,ili ayetlerde değilde emir,yasak ve muamelatla ilgili hükümlerde olabilir.Subhi es-Salihin deği gibi Nesh olgusunu davetmetodu,teşri metodu,tedricilik,veya aşama aşama tebliğ ve eğitim metodu olarak çelişkileri ortadan kaldıracaktır.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:17 | Mesaj No:5 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 5 ** ilk dönem tefsir peygamberimizin getirdiği açıklamalarla başlamıştır. Hz. Peygamberin Tefsirinden örnekler 1-Bakara 238. “saltul vusta “ kelimesinin ilkindi namazı olarak açıklamıştır. 2-Bakara 196 hac esnasında fidye meselesinde fidye miktarı fidye miktarı ifade edilmemiştir. Hz. Peygamber tarafından bu miktar üç gün oruç veya altı fakiri doyurmak şeklinde belirtmiştir. 3-bakara 143 “vasa” kelimesinin “adl “ olarak açıklamıştır. 4-Ali İmran 97 “sebil” kelimesini “azık ve dişi binek devesi” olarak açıklamıştır. 5-İsra 79 “makam” kelimesini “şefaat” olarak açıklamıştır. Sahabe dönemi tefsiri Sahabenin tefsirini temelde iki kategoride görmek mümkündür. 1-müşahedelerine dayalı açıklamaları 2-kişisel bilgi ve kavrayışlarına göre yaptıkları açıklamalar İsrailiyat; Sahabiler kuran kıssalarının açıklanmasında Yahudi ve Hıristiyan kültüründen de yararlanıyorlardı. Bu yararlanma sonucu oluşan bilgilere ve yorumlara Tefsir terminolojisinde israiliyat denir. ** İbn Abbas ve öğrencileri rey tefsirine öncülük etmişlerdir, daha ileri noktalara götüren İbn Abbasın öğrencisi Mucahid dir. Sahabilerin Kuran Tefsiri kaynakları; Hz.Peygamber, Arap Dili ve Edebiyatı, Kendi müşahedeleri, ve Elhli Kitap alimleri olarak sayılabilir. Sahabeler arasında Tefsir alanında şöhret bulmuş isimler; Abdullah ibn Abbas, Abdullah ibn Mesud, Ali b.Ebi Talib, Ubey b. Kab, Ebu Musa el-eşari, zeyd b. Sabit, Ebu Hureyre, Abdullah b. Zubeyr. Abdullah b. Abbasa Tercumanul Kuran adı verilmiştir. Sahabe Tefsirinden örnekler. 1-Şura 23. “kurba” kelimesini İbn Abbas “sizinle aramızdaki yakınlığa riayet edin” olarak açıklamıştır. 2-Enfal 22 ayeti İbn Abbasın tefsiri ** Rivayet Tefsirlerinin gövdesini, büyük ölçüde tabiilerin görüş ve açıklamaları oluşturur. Tabiun dönemi tefsirinin özellikleri: 1-Tabiun döneminde kelime ve kavramların açıklamaları daha ayrıntılı bir görünüm arzeder. 2-Müşkil ve mübhem kelimelerin izahı yanında geniş fıkhi izahlar yapılmıştır ve ayetlerden çeşitli hükümler çıkarılmıştır. 3-Ahirete dair gayb alemine ilişkin açıklamalar da bu dönemin özelliklerinden biridir. 4-Kelimelerin ve ifadelerin açıklanmasında şiirlerden delil getirilir, garib kelimeler biraz daha geniş bir biçimde açıklanırdı. 5- İsraili rivayetlerin yoğun olarak Kuran tefsirine girişi tabiun dönemine rastlar. 6-Sistematik olarak Kuranın bütününü tefsire konu eden anlayışa bırakmıştı. Tabiun Tefsirinin kaynakları: Sahabe, Ehli Kitap, Kendi bilgi ve kayrayışlarıdır. Tefsirin Tedvini: kaynaklardaki bilgiler ışığında bakıldığında Kuran Tefsirine ilişkin yazılı belgelerin İbn Abbas la başladığı söylemek yerinde olacaktır. ** Mukatil b. Süleyman ‘ın tefsiri Kuranın tamamının tefsiri mahiyetindedir. ** Kitabut-Tefsir; ilk dönemlerde müsnedlerde karışık bir biçimde yer alan haberler, sonraları çeşitli musannaflarda, camilerde ve sünnetlerde kitabut tefsir başlığı altında aynı bir bölümde yer almışlardır. Tefsir Tarihine baktığımızda iki temel tercihle karşılaşırız 1-Kuran tefsirini, Hz. Peygamber ve ilk iki neslin açıklamalarından ibaret gören anlayış, 2-Bu malzemenin yanında kişisel bilgi ve tecrübeye dayalı akıl yürütmeyi, kişisel anlama, değerlendirme, açıklama ve yorumlamayı esas alan anlayıştır. 3-İçe doğuş, keşf, ilham ve sezgi gibi diğer insani kuvvetlerin anlama ve yorumlamada etkin kılınmasını öngören anlayışa işaret etmektedir. Tefsirde esas alınan üç araç; Öncekilerin görüşleri, akli çaba, ilham Rivayet Tefsiri; Ayetlerin tefsirine ilişkin Hz.Peygamberden sahabeden ve tabiundan nakledilen rivayetleri bünyesinde toplayan tefsirlerdir. Akli tefsirde denir. Çağdaş Ulumul kuran ve Tefsir usulü çalışmalarında rivayet tefsirinin kaynakları; Kuran, Sünnet, Sahabe ve tabiun görüşleri. ** Kuranın kuranla tefsiri, müfessirlerin Kuranı kendi bütünlüğü içinde anlayıp açıklaması demektir. Rivayet Tefsirleri; İbn Cerir et Taberinin Camiul beyan an Te’vilil Kuran, İbn Ebi Hatim Tefsirul Kuranil Azim, Ebul Leys es Semerkandinin Tefsiri, El Vahidi nin el –Veciz fi tefsiril Kuranil Azimi, el Bağavi nin, Mealimut Tenzili, El Atiye nin el-Muharrerul Veciz fi Tefsiri Kitabil Azizi, İbn Kesir in Tefsirul Kuranil Azimi, Celaluddin es Suyuti nin ed-Durrul Mensur fit Tefsir bil Mesuru, Cemaluddin el Kasiminin Mehasinut Te’vili Rivayet Tefsiri 3 noktada tenkit edilmiştir. 1-Uydurma haberlerin çokluğu 2-İsrailiyyata yer verilmesi 3-İsnadların hazfedilmesidir. DİRAYET TEFSİRİ; (rey) Bu tefsirde, müfessirler ayetleri açıklarken Arap dili ve edebiyatı, tarih dinler tarihi, felsefe, tabii bilimler, tıp, matematik, astronomi gibi pek çok disiplinin verilerinden yararlanmıştır. Tefsir yapanın Kendi bilgi biriminin öne çıktığı tefsirdir. a-Çok yönlü Dirayet Tefsirleri, Söz konusu tefsirlerde hepsi hakkında genel konuşursak dilbilimsel analizler, edebi sanatlar bağlamında açıklamalar, kıraate ilişkin açıklamalar, kelami, fıkhi, ahlaki,felsefi yorumlar ve tahliller, doğa bilimleri çerçevesinde değerlendirmeler, tıbbi vb. izahlar yer alır. ** Hud b. Mukakkem el –Huvvarinin Tefsiru Kitabillahil Azimi Haricilerin ibadi koluna mensuptur. b-Tek yönlü Dirayet Tefsirleri; yalnızca daha çok ilgi duydukları alanlarla sınırlı kalmayıp diğer alanlara da ilgi göstermişlerdir. Tefsir tarihi çerçevesinde karşımıza çıkan bir başka olgu da müfessirlerin özellikle bir konuş bir disiplin ve bir ilgi noktasından yola çıkarak Kuranın belirli bölümleri üzerine yoğunlaşmalarıdır. 1-Dilbilimsel (filolojik)tefsir; fetihlerden sonra çeşitli ırklar, kültürlere, dinlere, dillere ve medeniyetlere mensup insanlar, islama girmesiyle bu yönde yapılan tefsirlerdir. Kuranı dilbilimsel ağırlıklı bir biçimde tefsir edenler, eserlerine, Meanil Kuran, Garibul Kuran veya Mecazul Kuran isimleri vermişlerdir. 2-Fıkhi Tefsir; Kuranın ibadet ve hukukla amelle ilgili ayetlerini açıklamayı ve onlardan hükümler çıkarmayı amaç edinirler. Çoğunlukla ahkamla ilgili ayet üzerinde durulmuştur. Bu tefsirler yaygın olarak Ahkamul Kuran diye adlandırılmıştır, müfessirler, ahkam ayetlerini, kedi mezheplerinin ilkelerine ve kabullerine bağlı kalarak yorumlamaya çalışmışlardır. İmam eş-Şafii nin Ahkamul Kuranı, etTahaviy Ebu Cafer,Ahmet b. Muhammed in Ahkamul Kuranı, Cessas ın Ahkamul Kuranı, Ebubekr ibnul Arabi nin Ahkamul Kuranı,. 3-İlmi Tefsir; Kuranda çeşitli ilimlere, ilmi keşiflere, icadlara ve sonuçlara işaretler bulunduğu düşüncesinden doğmuştur. Dolayısıyla bu düşünceye dayalı tefsirde kuranın bazı ayetlerinin doğa bilimleri alanındaki gelişmeler ışığında yorumlanması söz konusudur. İlmi tefsir hareketleri Gazaliyle başlamıştır. İhyasında ve Cevahirul Kuranında bu kabil açıklamalara yer vermiştir. İlmi tefsir, kuranı bir bilimler ansiklopedisi gibi algılamaya yol açtığı için eleştirilmiştir. Batının meydan okumaları karışında siyasi, askeri, iktisadi, ilmi, fikri vb alanlarda güçsüzlüğünü yoğun bir biçimde hisseden İslam dünyasının kuranda bilimsel unsurlar arama çabasının bu tefsire hareketlilik kazandırmıştır. 4-Felsefi Tefsir; Müslüman filozoflar kuranı baştan sona tefsir etmemişlerdir, ancak kuranın bazı ifadelerini ve kelimeleri hakkında fikir yürütmüşlerdir. Lafza bağlı kalmamışlardır. Mesela; ibn sina vahyi insanlara verilen üst seviyedeki bir sezgi kuvveti olarak görür. 5-Tasavvufi Tefsir; Sufi müfessirlerin, alimlerin, kuran ayetlerinin lafzi/zahiri anlamlarının dışında başka manalar aramaları sonucu ortaya çıkmış bir tefsir tarzıdır. Tasavvufi eserler; Sehl b. Abdullah et-Tusterinin Tefsirul Kuranil Azim, Ebu Abdirrahman es-Süleminin Hakaikut Tefsiri, Kuşeyrinin Letaiful işarat bi Tefsiril Kuranı, İsmail Hakkı Bursevinin Ruhul beyanı, Yenilikçi Tefsir Çalışmaları; Bu yaklaşım geçmişteki tefsir geleneğine eleştirini vurgulu bir şekilde yaparak ortaya çıkmıştır. Kuranın bir hidayet kitabı olduğu ve hayata yön vermesi gerektiği belirtilmiştir. Öncelikle Cemalettin Afgani tarafından dile getirilmiştir. Buna göre Müslümanların geri kalış nedeni olarak İslam geleneğidir ve bu durumdan çıkmak için kuranın yeniden okunması ve yorumlanması gerekmektedir, Reşit Rıza ; Tefsirul Menar isimli tefsir vardır, bu eser yenilikçileri etkilemiştir. İlk defa çağdaş düşüncenin gerekleri doğrultusunda tefsir örneklerinin yapıldığını görürüz. Muhammed İzzet Derveze; et-Tefsirul Hadis adında bir tefsir yazmıştır. Bu tefsirde gittikçe gelişen olan tarihsel-eleştirel tutumun etkisini görmekteyiz, derveze tefsirinde mushafta takip edilen sure sıralamasını değil, surelerin tarihi olarak iniş sırasını esas almıştır. Bu tefsir tarihinde ilk uygulamadır ve Kuranın tefsiri için en uygun yoldur. Cemalettin Kasımi; Mehasinut Te’vil , bu tefsirde bir yandan islamın ilk ve saf kaynağına dönüş şeklinde bir tutum görmekteyiz, bu yeni bir tür selefilik olarak görülebilir. Bu tutumda bir yandan da çağdaş dönemde batıda ortaya çıkan düşünce kalıplarının Kuran tefsirinde uygulamaya başlandığını görüyoruz. Onlara göre, İslam geçmişteki bidatlerden temizlenmeli ve Kuran yeni yaklaşımlarla yeniden yorumlanmalıdır. İlmi Tefsir Çalışmaları; Tefsirde bu yaklaşım kuranın çeşitli ilimlere, bilimsel buluşlara bazı atıflar bulunduğu düşüncesinden ortaya çıkmıştır. Gazali ni Cevahirul Kuran, Fadreddin er-Razi nin yazdığı tefsir bu tefsire örnektir. İlmi tefsirde görülen çaba, kuranın bugünkü bilim ile çelişmediği ortaya koyarak onun bilim karşısındaki durumunun bir savunmasını yapmak şeklinde ortaya çıkmıştır. El-İskenderani Keşfül israrin Nuraniye, Gazi Ahmet Muhtar Paşa(Serrairul Kuran), Tantavi Cevheri (cevahirul kuran) İdeolojik Tefsir Çalışmaları: Bütün dünyada ideolojilerin gündeme gelmesi ve İslam dünyasının çeşitli bölgelerinin sömürge yönetimleri altında kalması sonucunda çağdaş bir tutum olarak ortaya çıkmıştır. Bu yorumlarda İslam ve kuranın getirdiği mesajın özgürleştirici siyasal bir ideoloji olarak algılanışını görürüz. Etkili isimlerden birisi, Ebul Ala el-Mevdudidir, Tefhimul kuran adında tefsir vardır. Bir diğer tefsirci; Seyyid Kutub tur. Kuranı anlama çabası, onun indiği döneminin kültürel ve fikri ortamından çok, kuranın indiği ortamdaki mücadele ortamını kavramaktan geçmektedir, ona göre kuranın anlamak için ilk Müslümanların verdiği mücadeleyi örnek almak gerekir, bu bakımdan onun bu yaklaşımını romantik-ideolojik selefilik olarak adlandırılmak mümkündür. Tarihsel Tenkitçi Tefsir Çalışmaları: Kuranı doğru anlamak için inmiş olduğu zaman dilimini, tarih dilimini, Sosyal,dini, ekonomik vb durumları iyi değerlendirmek lazımdır. Bu tefsirde etkili olan isimler; 1-Emin el-Huli,; Kuran tefsirinde öncelikle aynı konu birliğine sahip ayetlerin bir araya getirilmesi gerektiğini belirtir. Huli konulu tefsir çalışmasının geliştiren kişi olmuştur. 2- Aişe Abdurrahman,;Nassın içerisinde meydana geldiği ortamı dikkate almayan eski müfessirleri, tenkid etmiştir, o semantik yöntemi de uygulayarak kuranın çeşitli iniş aşamalarında sözcüklerin kazandıkları anlamları tespit etmeye çalışmıştır. Arap dili edebiyatına ilişkin önemi vurgulamıştır. 3-Ahmet Halefullah, ;bu yöntemi Kuranın kıssalarına uygulamış ve onları kuranda söyledikleri zaman dilimi bağlamında değerlendirmek gerektiğini ileri sürmüştür. Kuranda anlatılan kıssalar aslında psikolojik amaçlı olarak kullandığı unsurlardandır. Ve diğerleri Ebu Zeyd, Fazlur Rahman, Muhammed Arkoun, Hasan Hanefi,
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:17 | Mesaj No:6 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 6:TEFSİR TARİHİ Mukâtil b. Süleyman, 80/699 tarihinde Belh’te doğmuş, 150/767 senesinde de vefat etmiştir. Mukâtil, çeşitli biyografik ve bibliyografik eserlerde, siyasî ve kelâmî fikirleri yönünden tenkide uğramışsa da Tefsir İlmi sahasında, Kur’ân dilinin lügat, nahiv ve belâğat inceliklerine vâkıf oluşu ve bunun yanında başarılı aklî terkip ve tahlillerde bulunuşu sebebiyle muteber şahsiyetler tarafından takdir edilmiştir. Müfessirin pek çok eseri yanında ilk fıkhî tefsirlerden birisi olan Tefsîru’l-Hamsi Mieti Âyetin mine’l-Kur’ân adlı eseri ile birlikte Kur’ân kelime bilgisi açısından önem arz eden el-Vücûh ve’n-Nezâir adlı eserini zikredebiliriz. Mukâtil’in tefsiri, et-Tefsîru’l-Kebîr, Tefsîru Mukâtildiye de anılır. Kur’ân’ın tamâmını âyet sırasına göre içine alan bir tefsirdir. Bu özelliği ile bize kadar ulaşan ilk tefsir olarak kabul edilmektedir. Eserde muğlâk kelimelerin izahları yapılmakta, vücûh ve nezâir üzerinde durulmaktadır. -Muğlak kelimelerin izahları yapılmaktadır -Vücuh ve nezair üzerinde durulmakta -Ehli kitabı tasvir eden ayetler izah edilirken veya sebebi nüzülleri verilirken bol bol şahıs adları zikredilmektedir. -Kuran kıssaları ile ilgili lüzumsuz ayrıntılara girilmektedir -Tefsirde yer yer israili haberlere ve tarihi hadiselere yer verilmektedir -Eserde herhangi bir mezhep mücadelesine rastlanılmaz -Eserde hemen hemen isnad yok gibidir, nadir olarak bazı ayetlerin tefsirinde isnad bulunur. El-Ferrâ144/761-62’de Kûfe’de doğdu. Çocukluğu ve ilk tahsil yılları Kufe’de geçti. 207/823 yılında hacc ziyareti dönüşünde vefat etmiştir. Meâni’l-Kur’ânadıyla meşhur olmuş eserin asıl adı Tefsîru Muşkili İ’râbi’l-Kur’ân ve Meânîhi’dir. Ferrâ tefsirini mevcut Kur’an tertibi üzerine yazmıştır. Fakat her âyet üzerinde durmamış, kendisine göre ihtiyaç duyulabilecek ayetler üzerinde durmuştur. Tefsirin hedefi Kur’ân metninin anlaşılmasında karşılaşılan dil problemlerine ışık tutmaktır. Bu sebeple Ferra, önce ele aldığı âyette izaha ihtiyaç duyulan irabı üzerinde durmakta ve kendi irab tercihine uygun olarak âyetin mânâsını vermektedir. Ferrâ gerektiği yerde de Kur’an’da geçen bir kelimenin Arap dilindeki kullanılış şekillerini göstererek bu konuda kendilerinden öncekilerinin de görüşlerine yer verir. Bundan başka Ferrâ tefsirinde kırâat meselelerine de temas eder. Ferrâ eserinde arap şiirine başvurur. Ferra gerektiği yerde sebeb-i nüzûl rivâyetlerinden de yararlanır. İbn Kuteybe, 213/828 yılında Kufe’de doğmuştur. 276/889’da 63 yaşında Bağdat’ta vefat etmiştir. İbn Kuteybe döneminin en seçkin âlimlerinden ders alarak yetişmiştir. İlk derslerini babasından aldıktan sonra Bağdat’ta Câhız’ın öğrencisi olmuştur. Hadis, Tefsir, Fıkıh, Tarih, Kelam gibi ilimlerle uğraşan İbn Kuteybe, Dil, Edebiyat ve Şiir alanında derinleşerek, Kur’ân’ı kendi inançlarına göre yorumlayanların görüşlerini filolojik delillerle çürütüp Tefsir İlmine de önemli katkılarda bulunmuştur. İbnu Kuteybe’nin Tefsirde günümüze kadar ulaşan iki eseri Te’vîlu Muşkilu’l-Kur’ân ile Ğarîbu’l-Kur’ân’dır. İbn Kuteybe, Ğaribu’l-Kur’ân’ını çok muhtasar tutmuş, gereksiz açıklamalardan özellikle kaçınmıştır. Bu sebeple, kelimelerle ilgili olarak fazla detaya inmemiş, hadis ve isnad zikretmekten kaçınmıştır. Garip kelimeleri açıklarken önce yine Kur’ân’a başvurmuş daha sonra müfessir ve lügatçıların ifâdelerine müracaat ederek en fasih olanları seçmiş ve genelde onların verdiği mânâlardan ayrılmamaya gayret etmiştir. Et-Taberi, Taberistan'ın Mul şehrinde 224/838 yılı sonlarında dünyaya geldi. Eserin tam adı, Câmiu'l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân’dır. Rivâyet tefsirlerinin ilklerinden ve en önemlilerinden birisidir. Ayetleri tefsire başlarken de aynı isimlendirmeyi sürdürür ve "el-kavlu fî te'vili kavlihî Teâlâ" diyerek ayeti zikrettikten sonra o ayetin tefsirine girişir. Ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendine ulaşan muhtelif rivâyetlerden birbirini destekleyenleri, aynı anlamda olan veya birbirini tamamlayan rivâyetleri ve peş peşe senedlerini de zikreder. Taberi, ihtiyaç duyduğu yerde âyetlerin gramer tahlillerine ve âyetlerden çıkarılacak fıkhî hükümlere, bu fıkhî hükümlerin dayandığı delillere temas eder, bu hükümlerden tercih ettiklerine ve tercihine sebep olan delillere işaret eder. Eserde yer yer kırâatlere, bunlardan şâz olanlarına da işaret edilir. Kırâat farklılıklarına göre âyetlerin kazandığı anlamlar da verilir. Taberî’nin tefsirinde yer yer İsrâiliyyât'a da rastlanır. Taberî, özellikle kelime izahlarında, garib lafızların tefsirinde eski Arap şiirinden de büyük ölçüde istifade etmiş, izahlarına cahiliye devri şiirinden çokça deliller getirmiştir. İbn Ebî Hâtim, 240/854 yılında Rey’de doğmuş ve yine aynı yerde 85 yaşında iken 327/939’da vefat etmiştir. Tefsîrin tam adı, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm Müsneden ‘anRasûlillâhi (s.a.v) ve’s-Sahâbeti ve’t-Tâbiîn’dir. Tefsîrin yaklaşık yarısı kayıptır. Mevcut yazmalar, 1-13 ile 23-29. sûreleri ihtiva etmektedir. İbn Ebî Hatim’in bu eseri yazmaktaki hedefi, tefsirin isminden de anlaşılabileceği gibi sadece Hz.Peygamber’den, (s.a.v) sahâbeden ve tâbiînden gelen tefsir rivayetlerini bir muhaddis titizliği içinde derlemektir. İbn Ebî Hâtim rivayetleri derlerken öncelikle bir âyetin tefsiriile ilgili olarak bizzat Hz.Peygamber’den bir rivayet varsa onunla yetinmiş, aynı görüşü belirten sahabiyi zikretmemiştir. Sahabeden bir tefsir bulduğunda ise eğer sahabe görüş birliği içinde ise, bu görüşü en sağlam isnadlarla, derece bakımından en yüksek olandan zikretmiş, aynı görüşü paylaşan sahabilerin ise sadece isimlerini zikrederek bırakmıştır. Fakat ashab arasında farklı görüşler varsa, her rivayeti kendi isnadı ile ayrı ayrı vermiştir. Bu arada aynı görüşteki sahabilerin de sadece isimlerini zikretmiştir. Tabiûn, Tebe-i tâbiîn ve sonrakilerden gelen rivayetlerde de aynı usûlü takip etmiştir. İbn Ebî Hâtim tefsirinde –birkaç sayılı örnek dışında- ne kendi görüşünü belirtir, ne de rivayetler arasında bir tercih yapmıştır. Zemahşerî, Melikşah devrinde Harezm kasabalarından Zemahşer'de 467/1075 yılında dünyaya geldi. Mu'tezile oluşundan dolayı çok tenkid edilmiş ve bu yüzden çok muhalif kazanmıştır. Eserin tam adı, el-Keşşâf an Hakâikı't-Tenzîl ve Uyûni'l-Ekâvîl fî Vücühi't-Te'vîl’dir. Zemahşerî'nin bütün İslâm âleminde tanınmasını sağlayan bu tefsiridir. Zemahşerî'nin bu tefsiri daha ziyade dil ve belâğat bakımından önemlidir. Çünkü o bu eseriyle belâğat yönünden Kur'ân'ın mucizeliğini ortaya koymaya çalışmıştır. Eserdekırâat farklılıklarına büyük ölçüde işaret edilir. Keşşâf'ın en çok tenkide uğrayan yönlerinden biri de şâz kırâatlara yer vermesi ve bunları tefsirde delil kabul etmesidir. Öte yandan az da olsa isrâiliyyâta ve zayıf, hatta uydurma hadislere de eserde yer verilmiştir. Tefsirde genellikle soru cevap -eğer şöyle dersen ben de derim ki- şeklinde bir muhavere metodu dikkat çekmektedir. Kurtubi, Kurtuba’da doğdu. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte hicri 600, miladî 1200 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Kurtubî'nin tefsirinin tam adı eserin mukaddimesinde belirtildiği üzere "el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân ve'l Mübeyyinlimâ Tedammenehû mine's-Sünneti ve Âyi'l-Furkân"’dır. Eser, ahkâm ağırlıklı olduğu için tefsiri Ahkâmu'l-Kur'ân’lar içinde sayanlar da olmuştur. Ama eser, bütün Kur'ân'ın baştan sona kadar tefsirini ihtiva etmektedir. Kurtubî, rivayete ağırlık verirken tefsirine giriştiği âyetin açıklaması ile ilgili hadis bulmuşsa bununla yetinmiş, hadis bulamadığı takdirde Sahabe, Tabiun ve daha sonra gelen âlimlerin görüşlerine yer vermiş, bu görüşlerin değişik olması halinde aralarında tercihler de yapmıştır. Râzî, 543/1149 senesinin Ramazan ayında Rey şehrinde doğdu. Tefsirin asıl adı Mefâtîhu’l-Ğayb’dır. Hacmi ve çeşitli ilim dallarını ihtivâ etmesi sebebi ile et-Tefsîru’l-Kebîr, yazarı itibariyle de Tefsîru’r-Râzî de denmiştir. Müfessir eserini yazmaktan maksadınının akıl prensipleri ve istidlal yolları ışığında Kur’ân’a yöneltilen hücumları çürütmek, İslâm inanç esaslarını savunmak ve bu konularda ileri sürülen karşı fikirleri geçersiz bırakmak olduğunu belirtmiştir. Eserde her sure bir kitap niteliğinde olup, kitaplar bölümlere, bablar meselelere bölünmüştür. Meseleler de mukaddime, hüccet, latîfe, hüküm ve vecih şeklinde alt başlıklara ayrılmıştır. Razi ayetlerin tefsîrine, bazen sebeb-i nüzûlü ile, bazen kelime tahlilleri ile, bazen de farklı kırâatları zikretmekle, çoğunlukla da ayetler arasındaki münâsebeti kurarak başlar. Bir âyeti tefsir ederken genellikle önce onu açıklayan başka âyet veya âyetlere işâret eder. Bu arada ilgili hadis ve rivâyetlere de yer verir. Sonunda âyetten çıkarılabilecek neticeleri sıralar. İbn Kesir, 701/1301 veya 1302’de Şam Bölgesinin Busra şehrinin Müceydilülkarye köyünde dünyaya geldi. Tefsirinin adı, Tesîru’l-Kur’âni’l-Azîm’dir. Tefsîru İbni Kesîr ismi ile meşhur olmuştur. İbn Kesir, eserinde önce tefsir edeceği âyeti verir. Onu, kolay ve özet bir ifadeyle açıkladıktan sonra varsa konu ile ilgili diğer âyetleri sıralar. Bu nedenle onun bu tefsiri, Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinde haklı bir şöhret yapmıştır. Daha sonra da konu ile ilgili hadisleri verir. Bundan sonra da diğer rivâyetlere geçip sahâbe, tâbiîn, ve tebe-i tâbiîn ve kendisine kadar diğer âlimlerin kavillerini verir. Ebussuûd, 896/1490 yılında İstanbul yakınlarındaki Müderris şimdiki adıyla Metris Köyünde doğdu. Tefsirinin tam adı, İrşâdü’l’Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kur’âni’l-Kerîm’dir. Tefsîru Ebissuûd ismi ile meşhur olmuştur.Osmanlı döneminde yetişen tefsir âlimlerinin çoğu Kur’ân’ın tamâmını tefsir etmeyip daha önce yazılan tefsirlere hâşiye ve ta’lik yazmakla yetinmişlerdir. Ebussuûd, bunlar arasında Kur’ân’ın tamâmını tefsir edenlerin başında yer alır. Eserin en önemli özelliği, Kur’ân âyetlerinin fesâhat ve belâğatı ile yapmış olduğu tesbitlerdir. Cümlelerin taşıdığı ince ve gizli anlamlarla ilgili dikkat çekici tesbitleri vardır. Bu konuda bazen şiirlerden de yararlanır. Kıraat farklılıklarından da faydalanır. Gerekli gördüğünde gramerle ilgili açıklamalara da girer. Ayetler arasındaki münasebet de onun önem verdiği hususlardan birisidir. Tefsirinde işârî yorumlara çok az rastlanır. İsmâil Hakkı Bursevi, 1060 /1652’de bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos'ta doğmuştur. Eserin tam adı, Rûhu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân’dır. Kısaca Rûhu’l-Beyân ismi ile anılır. Osmanlı döneminde ve İşârî tefsir ekolünde yazılmış önemli tefsirlerden birisidir. Tefsir yazılmadan önce Bursa Ulu Cami kürsüsünden halka vaaz olarak sunulması sebebiyle mev’iza ağırlıklıdır. Tefsirde hem rivayet, hem de dirâyet metodu birlikte kullanılmış ve müellifin tasavvufî yorumlarıyla zenginleştirilmiştir. Âyetler yine öncelikle ayetlerle ve hadîs-i şeriflerle açıklanmıştır. Bu arada manayı açmak için gramer ve kelime tahlillerine de girmiş, gerektiğinde belâgatla ilgili bilgilere de başvurmuştur. İsmail Hakkı’nın tefsirinde İslam’ın itikat esasları ile ters düşen tesbitleri de bulunmaktadır. Muhammed Abduh, 1265/1849’da Mısır’ın Buhayre’ye bağlı Mahalletunnasr köyünde doğdu. Tefsirin asıl adı, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Hakîm’dir. Fakat Tefsîru’l-Menâr ismi ile meşhur olmuştur. Eseri, hocasının el-Ezher’deki tefsir derslerinde aldığı notlarla kaleme alan Muhammed Reşid Rıdâ’dır (ö.1935). Abduh, Nisâ sûresinin 126. ayetini tefsir ettikten sonra vefat ettiği için kalan kısmı M. Reşid Rıdâ onun metodu üzerine kendisi tamamlamaya çalışmış; fakat onun ömrü de eseri bitirmeye yetmemiş ve eser Yusuf sûresinin 52. âyetinde kalmıştır. Eser, kitap olarak yayınlanmadan önce el-Menar dergisinde bölümler hâlinde yayınlanmış; daha sonra müstakil olarak muhtelif baskıları yapılmıştır. Tefsirin, Tefsîru’l-Menâr ismi ile meşhur olması da bu sebepten olsa gerektir. Abduh, tefsirin gayesinin kuru ve teknik bilgiler vermek yerine insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak doğru bir itikat ve sağlam bir yaşayış programı sunmak olduğunu belirtir. Bu sebeple klasik müfessirleri Kur’ân’daki hidâyet ve irşadı ihmal edip sarf, nahiv, belâğat vb. ve fıkhî ihtilaflarla uğraşmakla itham eder. Abduh, âyetleri nâzil olduğu dönemle sınırlandırmayıp günümüze de getirip günümüz olayları ile de irtibat kurma taraftarıdır. Muhammed İzzet Derveze, 21 Haziran 1888’de Filistin’in Nablus şehrinde doğdu. Tefsîrin adı, et-Tefsîru’l-Hadîs’tir. Tefsîrin en önemli özelliği, sûrelerin nüzul sıralarına tefsir edilmiş olmasıdır. Ayetleri sırayla ele alıp tefsir etme yerine, aynı konuyla ilgili olanları gruplandırarak işlemektedir. Bu bazen bir âyet, bazen birkaç âyet bazen de daha fazla olabilmektedir. Ayetlerin tefsirinde siyer bilgilerini önemli bir veri olarak kullanmıştır. Kur’ân’a bir bütün olarak bakmış ve onun ana ilke ve prensiplerini tesbit etmeye çalışmıştır. Eserini sade bir üslupla ve kolay anlaşılır bir şekilde yazmıştır. Nahiv ve Kelamla ilgi derin konulara girmemiştir. İlmî tefsîre şiddetle karşı çıkmıştır. Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır'ın Asyut kasabasında, dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Fî-Zılâli’l-Kur’ânisimli tefsiri, 20.yüzyılda yazılan içtimâî-edebî tefsirlerin en çok ilgi toplayan örneklerinden birisidir. Yazarın tefsîrini yazmaktan gayesi, Kur’ân’ın kendisinden yola çıkarak yeni ve ideal bir insan, hayat, toplum ve insanlık modeli oluşturmaktır. Tefsiri, Kur'an-ı Kerim'i günümüzde yaşananlarla irtibatlı bir şekilde anlama ve yorumlama konusunda önemli tesbitleri ihtiva etmektedir. Kutup, ayetleri teker teker ele almak yerine konu bütünlüğünü nazarı itibara alarak guruplar halinde ele alıp işler. Gerek sureler ve gerek âyetler arasında tenâsüp ve irtibâta yeri geldikçe temas eder. Eserde Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirine sık sık başvurulur. Hadisle tefsirine ise çok az yer verilmiştir. Fıkhî ve kelâmî konularda mezhepler arasındaki ihtilaflara çok az yer verir bu konularda fazla ayrıntıya girmez. Bunun yerine özellikle İslâm inanç ve düşüncesinin ve bilhassa da tevhid esasının tesbiti ve kökleştirilmesi üzerinde durur. Kur’ân’ın fert, âile ve toplum hayatıyla ilgili emir ve yasaklarının hikmetlerini ve sırlarını gözler önüne sermeye çalışır. Zaman zaman sosyalizm, komünizm, kapitalizm gibi çeşitli görüşler, doktrinler, fikir akımları ve sistemlerini çürüten tenkit ve açıklamalarda bulunur. İbn Âşûr, Tunus’ta 1879’da doğmuştur. Tefsirinin adı, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr’dir. Tunus’ta 1978-1984 yılları arasında 30 cilt halinde yayımlanmıştır. Âyetlerin tefsirinde yine âyetlere başvurmuş, gerektiğinde Hz. Peygamberin tefsirinden ve seleften gelen görüşlerden de istifâde etmiştir. Âyetlerin tefsîrinde ince belağat konularına, lügavî ve gramer inceliklerine de girmiştir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:18 | Mesaj No:7 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 7:HADİS TARİHİ Onbeş asırlık süreci başından bugüne kadar kapsayan bir ‘Hadis Tarihi’ henüz yazılmış değildir. Ülkemizde 20. yüzyılda gerçekleştirilen ve bu dönemin zihnî rengine de ışık tutan dört çalışma ‘Hadis Tarihi’ bağlamında oldukça önemlidir. Bu çalışmalardan ilki, Daru’l-Fünûn İlâhiyat Fakültesi hocalarından Zakir Kadirî Ugan’ın (ö.1954) kaleme aldığı ‘Dînî ve Gayr-ı Dînî Rivâyetler’ (1926) isimli makaledir. Diğeri, Prof. Dr. Fuad Sezgin’in ‘Buhârî’nin Kaynakları’ (1956) isimli tetkikidir. Üçüncü çalışma, Prof. Dr. M. Said Hatiboğlu’nun ‘İslâmî Tenkid Zihniyetinin Doğuşu ve Hadis Tenkidçiliği’ (1963) başlıklı doktora tezidir. Dördüncü eser ise, Prof. Dr. Talat Koçyiğit’in ‘Hadis Tarihi’ (1977) dir. Talat Koçyiğit’in eseri, dini, siyasî, fikrî ve içtimai hadiselerle irtibatlandırarak hadis ilminin ilk üç asırdaki gelişimini konu edinmiştir. Buna karşın, kapsamlı bir hadis tarihine duyulan ihtiyaç hala devam etmektedir. Hadis ilminin siyasi kronolojisi ; 1- hz peygamber ve hulefai raşidin, 2- emeviler, 3- Endülüs emevileri, 4- Abbasiler, 5- Müslüman Türkler (karahanlı, gazneli) 6- Selçuklular, 7-zengi/eyyubiler, 8- memlukler, 9-osmanlılar, 10- modern dönem. Hadis Tarihine Genel Bir Bakış Hadis tarihini çeşitli yönlerden ele alıp incelemek mümkündür. Kısaca ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i râşidîn dönemi, hadis tarihinin en erken dönemini teşkil eder. Bu zaman zarfında hadisler teşekkül etmiş ve fetihlerle birlikte İslam topraklarının her tarafına ulaşmıştır. Emeviler döneminde hadis tarihinde hangi gelişmeler olmuştur? hadis rivayetinin yaygınlaştığı, hadis kitabeti de denilen hadislerin yazılması faliyetinin yoğunlaştığı, bir dönemdir. Fazla miktarda hadisin uydurulduğu, uydurmacılık faliyetlerine karşı önlem alındığı, isnat sisteminin geliştirilmeye başlandığı, resmi girişlerle hadislerin toplanıp tedvin edilmeye başlandığı dönemdir. Endülüs emevileri döneminde hadis ilminde hangi gelişmeler olmuştur? ilk zamanlar hadis ilmine gereken ağırlığı verememişler. Ancak 3. asırda hadis faaliyetleri ivme kazanmış ve sonrasında da parmakla gösterilecek simalar yetişmiştir. Abbasiler döneminde hadis ilminde hangi gelişmeler yaşandı?;hadis ilminin her bakımdan yükseldiği, teşvik gördüğü bir dönemdir. Hadislerin tasnifi muhtelif türden hadis kitaplarının yazıldığı, hadisçiliğin fıkhi ve kelami bir düşünce ekolüne dönüşümü, klasik hadis kaynaklarının yazımı, hadis meclisleri, hadis okulları ve benzeri çok yönlü gelişmeler Abbasiler döneminde gerçekleşmiştir . ** Suriye ve mısır bölgesinde çok sayıda Darul hadis Nurettin zengi ile eyyubiler devrinde açıldı. ** Hadis ilmi açısından 2. silkiniş memluklular döneminde olmuştur, Hadisi tarihi bölgeler açısından sıralanması; 1- arap yarımadası, Suriye bölgesi, ırak bölgesi, iran bölgesi, horasan/ maveraünnehir bölgesi, mısır/ mağrip bölgesi, Endülüs bölgesi, hint bölgesi, Anadolu, batı ** H. Raşidin, sahabeler, emeviler döneminde hadisler Suriye, ırak, İran, horasan, mısır, Hint bölgesi bölgede yayıldı ** kurumsal hadisçilik Osmanlılarla birlikte zirveye ulaştı Modern zamanda hadisle ilgili hangi husus yaşandı?; Endülüs emevi dışarıda tutulacak olursa batı muhitlerinde hadis e yoğun ilgi duyulması ve hadisin bilimsel tetkiklere konu edilmesi. Hadis tarihinde nasıl bir dönelendirme yapılır? oluşum, gelişim, açılım, daralma, dönüşüm/yeni I. Oluşum Dönemi Bu dönem, ilk bakışta hemen anlaşılacağı üzere İslam’ın zuhuruyla başlayan ve yaklaşık hicri ilk iki asırlık zamanı kaplayan bir dönemdir. Hadisler ve hadis ilmi vücut bulduğu, çeşitli hadis eserleri ve hadis anlayışları şekillenmeye başladığı için bu döneme oluşum dönemi denilmiştir. Hz. peygamber döneminde kayda geçen yazılar nelerdir? veda hutbesi, islama davet mektupları, Medine anlaşması, hudeybiye anlaşması, yemen e gönderilen vergi düzenlemesi Hz. Peygamber ve Sahabe Hadis varlığını Hz. Peygamberden alır. Ancak, Hz. Peygamber’in hayatında Kur’an’ın dışındaki söz ve davranışları, sistematik ve kapsamlı biçimde yazıya geçirilmemiştir. Zaten bunun yapılabilmesi için ne tarihi ve sosyal şartlar müsaittir ne de bu çapta bir edebi, bilimsel faaliyete imkan verecek insan kaynağı ve materyal mevcuttur. Bu nedenle Hz. Peygamberin hayatında hadisler kısmen ve imkanlar ölçüsünde kayda geçirilmiştir. Kuşkusuz Hz. Peygamber’in hayatı ona inanan ilk Müslüman nesil tarafından zihinlere nakşedilmiştir. Hz. Peygamber’in ashabını yetiştirmek için mescidde tertiplediği özel sohbetler, çeşitli heyetlerle gerçekleştirilen görüşmelerdeki beyanlar, ev ziyaretlerinde dile getirdiği hakikatler, savaşa gidip gelirken ve savaş alanlarında sarfettiği sözler herkesin huzurunda gerçekleşmiştir. Çeşitli vesilelerle özel olarak konuştuğu kimseler de bu görüşmelerde dile getirdiklerini mutlaka arkadaşlarıyla paylaşmışlardır. Böylece o, herkesin gözleri önünde ve herkese hitap eden bir Peygamber olarak yaşamış, asla kimseye gizli saklı bir bildirimde bulunmamıştır. Sahabe’nin Hz. Peygamberin sağlığında Hicaz yarımadasının muhtelif bölgelerine görevli olarak gönderilmeleri ve Hicaz yarımadasının çeştili bölgelerinden Müslüman olmak için gelen heyetlerde bulunanlar, zaman zaman da kişisel olarak gelip Hz. Peygamber ile görüştükten, ondan bazı bilgileri alıp kabilesine ve yöresine dönenler aracılığıyla Hz. Peygamber’in hadisleri yarımadanın her bölgesine yayılmıştır. Vefatının ardından İslam fetihleriyle birlikte İslam mesajı ve Hz. Peygamberin hadisleri fethedilen bütün bölgelere ulaşmıştır. Hz. Ömer devrinde hadislerin toplanılması düşünülmüş, ancak çeşitli mülahazalarla bundan vazgeçilmiştir. Halife Ömer, Kufe’ye Abdullah b. Mesud, Basra’ya Ebu Musa el- Eşari, Ebu’d-Derda, Filistin bölgesine Muaz b. Cebel ve benzeri sahabileri muallim olarak göndermiş, onlar da insanlara Kur’an’ı, Hz. Peygamber’in hayatını, Siret ve Sünnetini, hadislerini öğretmişlerdir. Bu bölgelerde her bir sahabinin talebeleri yetişmiş, ekoller oluşmuş ve Tabiun kuşağından çok sayıda hadis ravisi yetişmiştir. Sahabe ve Hadis Rivâyeti ** El isabe adlı eser neden bahseder? en fazla sahabe biyografisi içeren kitaptır. Hadis sahifesi olduğu belirtilen sahabeler ; ali b ebi talip, semure b cündep, ebu hureyre, Abdullah b amr, Abdullah b Abbas, Abdullah b ömer, Cabir b Abdullah. Sahabeler hadis rivayeti bakımından nasıl isimlendirilir; çok hadis rivayet edenler manasında muksirun, az hadis rivayet edenler manasında mukıllun. muksirun sahabeler kimlerdir?; muksirun olarak nitelendirilen ve 1000 in üzerinde hadis rivayet eden 7 sahabe vardır bunlar; ebu hureyre, Abdullah b ömer, enes b malik, z aişe, Abdullah b Abbas, Cabir b Abdullah, ebu said el hudri. ** Er Rıhle fi talebil hadis ne demektir? hadisleri ilk kaynağımdan öğrenmek için yapılan seyahatler. hadisin oluşum döneminde hangi devreler vardır;hıfz, kitabet, tedvin ve tasnif. Bu devrelen en nazik devrelerdir. Hadis uydurmacılığı **ilk devirlerde hz ali ve ailesine aşırı sempati duyan çevreler, yoğun miktarda hadis icat etmişlerdir. bilinçli ve sistemli hadis uydurmacılığı hz Osman ın katledilmesiyle başlayan fitne hadisleri aynı zamanda bilinçli ve sistemli biçimde hadis uydurma faaliyetlerinin başlangıcı olmuştur.emevi iktidarına yakın olan kimi cahil kimseler, kabile ve soy taassubu içinde bulunanlar, dünyaya ve dünya işlerine karşı menfi tavır takınan ve uzlet hayatını tercih eden zahitler, halkı iyilik ve hayra ibadet ve taate teşvik etmek isteyen iyi niyetli cahil vaizler hadis üretmiştir. **ilk hicret asrında Müslümanların kanlı savaş ve iç çatışma yaşamaları neye yol açmıştır? fiten ve melahim denilen kıyamet senaryoları anlamında rivayetlerin tedavüle çıkmasına yol açmıştır. isnat tatbiki ve tenkidine hangi olaylar yol açmıştır?;İslam karşıtlarının İslam ı ve Müslümanları küçük düşürmek maksadıyla uydurdukları hadislerle, yeteneksiz kimselerin hadis ilmiyle meşgul olmaları sonucu ortaya çıkan asılsız haberlerin çoğalması. Tedvin faliyetlerini hangi emevi halifesi resmi olarak girişimle başlatmıştır?, ömer b Abdülaziz resmi girişimle başlatmış ve başta ibn şihab ezzühri olmak üzere hadis rivayetleriyle meşgul olan alimler tedvin faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir. Nakledildiğine göre h. 1. asrda dörtyüzün üzerinde yazılı hadis vesikası olmuştur. İlk hadis kaynakları ** 2. Abbasi halifesi ebu Cafer el mensur imam malik e hadis kitabı yazmasını teklif etmiştir. Fakat imam malik ilk başta bunu reddetmiştir. Sonra ise kendi isteğiyle el muvatta adlı eserini yazmıştır. 2. asırda Abbasiler döneminin hadis çalışmalarına örnekler; malik in muvattasının yanı sıra hemmam b münebbih’in essahifesi, zeyd b ali nin mecmu u, mamer b raşid in el cami si, rabi b Habib in el musned i şeybaninin el muvattası el hucce ve el asar ı, imam şafinin el um, errisale, cimaul ilm, i sahabe kuşağından sonra bu dönemin gözde hadisçileri şunlardır; hemma b münebbih, ibn şirin, şube b el haccac, malik b enes, Abdullah b mübarek, veki b el cerrah, ibn uyeyne, abdurrahman b mehdi. Gelişim dönemi Bu dönem, hicri takvime göre ikinci iki asırlık periyodu içermektedir. (Miladi IX ve X. asırlar). Bu dönem, yoğun olarak İdeolojik kamplaşmaların belirdiği ve hadisçileri derinden etkilediği bir dönemdir. Mihne olayı gibi bir trajedi ile başlayan III. asır, İdeolojik Hadisçilik denilen bir anlayışa da vücut vermiştir. Başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere çok sayıda hadisçi şiddetli baskılara maruz kalmış, bu baskılar karşısındaki tutumları sebebiyle hadisçiler arasında dahi ciddi kamplaşmalar meydana gelmiştir. Bu dönemde yaşananların izleri hadis tarihinin gelecek asırlarını ve hatta hadisçilerin hayatlarına tahsis edilen biyoğrafi kaynaklarını etkilemiştir. Üçüncü hicrî asır, hadis’in altın çağıolarak kabul edilir ki, bu şüphesiz doğrudur. Zira hadis literatürünün klasik eserleri bu asırda yazılmıştır. Kütüb-ü sitte olarak bilinen altı hadis klasiği Buhari ve Müslim’in Sahih adlı eserleri ile, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, Nesai’nin Sünenleri bu asırda derlenmiştir. Öte yandan, bu asır gerçekten bir gelişim çağıdır. Fıkıh ve kelam ekolleri oluşumunu tamamlama ve yaygınlaşma sürecine girmiştir. Sünni fıkıh mezhepleri Hanefilik, Malikilik, Şafiilik ve Hanbelilik İslam toplumunun çoğunluğunu temsil ederken, bağımsız fakihlerin düşünce ekolleri de az da olsa taraftar bulmuş; Eşarilik ve Maturidilik başta olmak üzere itikadi mezhepler sistemleşme yoluna girmiştir. İkinci asırda başlayan Reycilerle Hadisçiler arasındaki tartışmalar ve yine Mutezile ile Hadisçiler arasındaki fikri mücadeleler artarak devam etmiştir. Ehl-i Re’y ve Ehl-i Eser kamplaşması bu dönemde de etkisini hissettirmiş; tabakat, biyografi, menakıb, cerh ve tadil gibi eserlerin ilk örnekleri bu zaman zarfında verilmiştir. Ahmet b hanbel mihne olaylarında ne yapmıştır?;Şöhret bakımında mihne olaylarında emsallerini geride bırakmıştır. Mihne öncesinde iyi bir hadisçiydi. Mihneyle birlikte hadisçilere imam, din e yardımcı, sünnet in savunucusu ve mihneye göğüs geren oldu. Bu olaylardan sonra hz ebubekirle kıyaslandı. Ridde de ebubekir, mihne de Ahmet b hanbel dini kurtarmıştır.Ahmet b hanbel in Er Red Ale-z Zanadıka Vel Cehmiyye isimli bir eser de vardır. ** cehmiyyenin görüşlerine karşı çıkan ünlü türk İbrahim b tahman dır. ** Ahmet b hanbel kimlerin hadislerinin terk edilmesini istemiştir? lafziye olarak nitelenen kerabisi, ibn küllab, ebu sevr, Davut zahiri, İmamı Buhari;adı ebu Abdullah Muhammet b İsmail 194/810 eseri; tarihi kebir, el edebül müfred, halku efalül ibad adlı eserleri vardır: ama en önemli eseri ; el camiüssahih tir. Mükerrer rivayetlerle 7275 hadis vardır. Hadis tarihinin üzerinde en çok çalışma yapılan eseridir. En güvenilir hadis kaynağı olarak görülür. Müslim;Adı nişaburlu ebu Hüseyin Müslim b el haccac 206/821,eseri; camiüssahih 7581 rivayeti içerir. Ebu davud;adı Süleyman b eşas b ishak 202/818, eserinin adı;sünen dir 5274 rivayet cvardır. Tirmizinin;adı Muhammed b isa b sevre 209/827,eseri; cami üsssahih tir. 3956 hadis vardır. ibn mace; adı kazvinli ebu Abdullah Muhammet b yezid 209/824,eseri esünen dir. 4341 hadisi vardır. Nesai;adı ebu abdurrahman Ahmet b şuayb 215/830, eseri essünen dir. 5765 hadis içermektedir. III. Açılım Dönemi Bu dönem, rivâyet dönemlerinin sona erdiği hicri beşinci asırdan onuncu asra kadar geçen yaklaşık beş asırlık zaman dilimini kapsar. (Miladi XI ila XV asırlar arası). Siyasal olarak Endülüs Emevileri, Abbasiler, Fatımiler, Selçuklu, Zengi ve Eyyubi devletleri yanında uzunca bir süre Memluklu egemenliğine denk düşer Bu dönem, düzenli şekilde hadis eğitim ve öğretim merkezlerinin kurulduğu, fıkhî ve kelâmî ekollerin kendi anlayışlarını iyiden iyiye sisteme oturttuğu bir dönemdir. Bu süreç çeşitli düşünce ve inanç ekollerinin birbirlerini eleştirdikleri ve karşılıklı polemiklerin yoğunlaştığı bir zaman dilimidir. Bilhassa hadis kaynaklarını açıklama çabalarının bir sonucu olarak dördüncü asırda kaleme alınmaya başlanan Şerh edebiyatının, Hattâbî’den (388/998) İbn Hacer’e (852/1448) kadar en seçkin örneklerinin verildiği bir dönemdir. Hadis Usûlü’nün sistematik olarak tamamlandığı; seçme hadis kitaplarının oluşturulduğu, şehir tarihleri, tabakat ve biyografi kaynaklarının artarak çoğaldığı bir dönemdir. Hadis ilminin en temel özelliği ; nakil-rivayet ilmi olmasıdır. Hadis metodolojisi ve kavramlarına dair yazılan ilk eser hangisidir? h 4. asrın ortalarında kadı hasan er ramehurmuzi nin kendi ifadesiyle hadis i ve hadis ehlini savunmak amacıyla yazdığı el muhaddisul fasıl beynerravi vel vai adlı eseridir. ** En yaygın hadis okulları olan Darul hadisler Nureddin Zengi devrinde ne zaman açıldı ** Hadis ilmi açısından 2. altın dönemi Memluklular zamanıdır. IV. Daralma Dönemi Yaklaşık olarak dört asrı içeren bu dönem, miladi XVI. Asırdan XIX. Asrın sonlarına kadar geçen süreyi kapsar. bu dönem hadis ilmi açısından genel olarak geçmiş birikimin tekrar edildiği bir dönemdir. Bu döneme literatür olarak Nazm, Haşiye, Muhtasar ve Şerhler rengini verir. Onikinci asırda Emîr es-San‘ânî’nin (1182/1768) Tavdîhu’l-Efkar’ı hadîs usulü ve ıstılahları konusunda bir hadîs ansiklopedisi vucuda getirme girişimi gibidir. Hind-Pakistan merkezli hadis çabaları, dönemin durağanlığını sarsma çabasıdır. Bilhassa Şah Veliyyullah ed-Dehlevi ile başlayan süreç dönemin farklı yönünü oluşturur. Bu dönem’in hemen bütünüyle Osmanlı dönemine denk düşmesi, ayrıca üzerinde ayrıntılı olarak durulması gereken bir noktadır. **Osmanlıda ilk medrese ne zaman açılmıştır?; Orhan gazi zamanında iznikte bu medresenin başına da davudi kayseri getirilmiştir Osmanlı’da Hadis Osmanlı döneminde Anadoluda Hadis, eğitim kurumlarında yerini “Daru’l-hadis”lerin kurulmasıyla alır. İlk Osmanlı Daru’l-hadis’inin I. Murad devrinde (792/1389) İznik’te yaptırılır. Bu, İslam dünyasında bilinen en eski Daru’l-hadis’in kurulmasından yaklaşık ikibuçuk asır sonraya rastlar. Yavuz Selim (1512-1520) dönemi, kuşkusuz Osmanlı Anadolu coğrafyasında bir dönüm noktası teşkil eder. Mısır’ın Osmanlı yönetimine katılması, sadece siyasal bir açılım değil, aynı zamanda bilimsel, kültürel ve sanatsal bir kazanım da olmuştur. Süleymaniye Daru’l-hadisi’nin banisi Kanuni’nin devri (974/1566) her bakımdan Türk kültür ve edebiyatının şahsiyetini kazandığı bir kemal devresidir. Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesine yaklaşık çeyrek asır kaldığı sırada, geleneksel hadis birikimini bir sonraki kuşağa aktaranlardan birisi Hafız Ahmed Şakir’dir (1315/1897). Ahmed Şakir, aralarında Kevseri’nin hocaları Eğinli İbrahim Hakkı ve Alasonyalı Zeynelabidin’in de bulunduğu yaklaşık beşyüz alim yetiştirmiştir. Talebelerinden Erzurumlu Musa Kazım ile Muhammed Nuri daha sonra Şeyhu’l-İslam olmuşlar; Mahmud Esad, bakanlık yapmıştır. İzmirli İsmail Hakkı ise, Hadis de dahil pek çok sahada Osmanlı birikimini Daru’l-fünûn/Üniversite’ye taşımıştır. ** İslam dünyasında bilinen ilk darul hadis hangisidir?; h 6.asırda sultan Nurettin Mahmut un 1173 dımeşkte kurduğu nuriyye darul hadisi. ** 2. murat zamanında darul hadislere başka ülkelerden hangi âlimler getirtilmiştir?; mola gürani, alauddin ettusi, alaaddin essemerkandi ** Osmanlıda resmi ilk darul hadis hocası Fahrettin acemi.dir 2 bayazıt ve kanuni zamanında açılan darul hadisler?; 2 Beyazıt amasyada kurulan Abdullah paşa darul hadis i kanuni devrinde ise Süleymaniye darul hadis i Abdurrauf el münavi, Yavuz selim zamanı Osmanlı dönemi mısırın mümtaz hadisçilerindendir ** 1. Abdülhamit ZEBİDİ nin hadis kitaplarından icazet almak istemiştir Osmanlı darul hadislerinde hangi kaynaklar okutulmuştur; Buhari, Müslim, bağavinin mesahıbüssünnesi, essağaninin meşerikulş envarı ** 18. asırda önemli Osmanlı hadisçileri? Amasyalı Yusuf Efendi zade abdullahtır. ** osm anadolusunda hadis sahasındaki eser çeşitliliği neden azdır? hadis geleneğinin Suriye, mısır, hint gibi bölgelere nisbeten anadoluya daha geç bir zamanda gelmiş olması. Osm alimler üzerindeki idari motivasyon diğer ülkelere göre çok daha güçlüdür Anadoludaki hadis geleneği hangi sufi hadisçilere dayanır? gayti, acluni, ve ervadi gibi sufi hadisçilere dayanır. Osm hadisle meşgul olanlar? Fahrettin acemi, mola gürani, mola Lütfi, ibn kemal paşa, Mehmet efendi birgivi, ibn melek, rudani Süleyman, Yusuf efendizade, Ahmet ziyaeddin. V. Yeni Dönem-Dönüşüm Dönemi Bu dönem gerek mantığı, gerekse çalışma alanı bakımından geride kalan tüm zamanlardan farklıdır. Bu dönemin önemi, müslümanların kendi kültürleriyle yüzleşme dönemi olmasında; buna bağlı olarak nev-i şahsına munhasır olmasındadır. Yeni dönem hadisçiliğinin geri planındaki mantığı ele vermesi bakımından 1 Nisan 1924 tarihli İstanbul Dâru’l-fünûn talimatnamesiyle, daha evvel İlâhiyat programlarında ‘Hadis-i Şerif’ olan dersin yerini ‘Hadis Tarihi’nin aldığını görmek yeterlidir. Daha evvel medreselerin programlarında Hadis Tarihine dair bir derse rastlanmadığı gibi, bu isimde, yahut bu ismi çağrıştıran bir esere de rastlamak mümkün değildir. Bu isimde bir eserin ilk defa İzmirli tarafından (1924) kaleme alınmış olması, hadis sahasında tarihsel perspektifin yavaş yavaş farkedilmeye başlanması şeklinde yorumlanabilir. Bu dönemde dikkat çeken en önemli olaylardan birisi hadis sünnet merkezli tartışmaların başlamasıdır. Bu dönemin bir diğer özelliği ise, daha önceki hiç bir dönemde görülmeyen yeni bir unsurun ortaya çıkmasıdır. Bu yeni unsur, yaklaşık bir buçuk asırdır hummalı bir biçimde ‘Hadis’ sahasında ürün veren oryantalistik çabadır. Klasik hadis kaynaklarımızın önemli bir kısmının neşrini ve hemen hiçbir hadisçinin kullanmadan edemeyeceği pek çok temel kaynağı meydana getiren bu çaba, yeni döneme özgü bir fenomendir. Oryantalizm ve Hadis Oryantalizm yeni dönem hadis faaliyetleri açısından oldukça önemlidir. Hadis alanında çalışan muhtelif milletlerden çok sayıda ilim adamı, oldukça ciddi miktarda klasik hadis eserini neşretmiş ve o nisbette özgün çalışma ortaya koymuştur. Hadisleri değerlendirmede tarihi tenkit metodunu uygulamalı olarak ortaya koyan I. Goldziher (1850-1921) ve hadisleri kaynaklarından bulmayı kolaylaştırmak için hazırladığı Concardanceile Arent Jan Wensinck (851-1939) oryantalist hadis tetkiklerinde önemli bir aşamayı temsil etmektedirler. Joseph Schacht (1902-1969) Goldziher’in yaklaşımını fıkhi hadislere tatbik etmenin yanında isnad araştırmalarında da da batı muhitleri için için önemli çalışmalar ortaya koymuştur. Schacht’ın görüşleri, hemen hemen bütün oryantalistleri etkisi altına almıştır. Bunlar arasında Enderson, Rhobson, Fizgerald, Coulson ve Bozires gibi zatlar zikredilebilir. Schacht’tan sonra oryantalist muhitlerde hem nicelik hem de nitelik olarak en yoğun çalışmalara imza atan kişi G.H.A. Juynboll’dur. Nabia Abbot ve Harald Motzki’nin çalışmaları oryantalist gelenek içerisinde farklı bir yaklaşımı temsil etmektedir. Fuad Sezgin ve Mustafa el-Azami oryantalist çalışmalarda ileri sürülen görüşlere muhalif iddia ve eserleriyle dikkat çekmektedirler ve oryantalist çalışmalara karşı reddiye yazmışlardır. oryantalizm tarihinde hangi eser önemlidir? barthelemy d herbelot un eseri bibliothegue orientale (şark kütüphanesi) adlı eseri öenmli bir yer tutar. Oryantalist muhitlerde hadisle ilgili ilk bilgilerin bulunduğu eser de budur. D herbelot bu eserinde hz peyg, hadis ve sünnet konularında açıklamalara yer verir. Hadislerin büyük bölümünün talmut dan alındığını ileri süren herbelod, hz peygamberi de dante vb batılılar gibi görür. Alois sprenger ;hadisin tarihi bakımından güvenilirliği konusuyla yakından ilgilenmiştir. H 5. asırdan itibaren sadece hadis kaynaklarına değil müelleiflerin tenkidinden geçmeden istinsah edildikleri için yazılan hiçbir esere güvenilmeyeceğini söyler. Hadisle ilgilenen diğer oryantalistler kimlerdir? William muır, reinhart dozy, snouck hurgronje, leona ceatani, Arthur john arbery, hamilton ar gibb, Hadis Tarihinde Hanımlar Hadis tarihinde en dikkat çeken hususlardan birisi de hanımların hadis faaliyetlerindeki yeridir. Kadınların Hz. Peygamber’in sağlığında ve vefatından sonra, gerek içtimai olaylarda gerekse entelektüel alanda, bilhassa hadis ilmi sahasında mühim roller üstlendiği bilinmektedir. Hadis tarihi boyunca da hanımların hadise olan ilgisi devam etmiş kimi asırlarda oldukça yoğunlaşmıştır. Hadis tarihinde hanımların o dönemlerin, kendi şartlarında fevkalâde bir düzeye ulaştığı söylenebilir. Bu bakımdan Sahâvî kimi hanımlardan bahsederken onların ailelerine atıfta bulunarak; ‘min beyti ilmin ve rivâyetin- ilim ve rivâyetle meşhur bir aileden’ demek suretiyle bu geleneğin altını çizmektedir. Fakat sonraki asırlarda bu gelenek maalesef sürdürülememiştir. Kadınlara biyogarfisinde cilt ayıran; ibn i sad ın et tabakatında. Önemli kadın hadisçiler; hz aişe, huceyme binti huyey,tabiun el müsyyib in kızı, malik b enesin kızı,h 3. asırad deniye, seyyid nefise daha sonra ide ümmü ömer essalafiyye, abbase binti fadl, Hatice ümmü Muhammet, meymune binti akra. Ümmül kiram hadis hafızıdır. 6. asırda şühde b eliberi, Atike binti ebilala, ümmül fazl hacer binti şerufiddin. Şia ve Hadis Hadis tarihinde kendine özgü anlayış ve literatürle dikkat çeken unsurlardan birisi de Şia’dır. İmamiyye Şiasına göre hadis, Hz. Peygamber ile onun gibi masum kabul ettikleri on iki imamın söz, fiil ve takrirleridir. Şia’ya göre Hz. Peygamber sağlığında hadislerinin yazılmasını yasaklamamış, aksine Hz. Ali başta olmak üzere bazı sahabeler hadisleri yazmışlardır. Şia nezdinde hadis alanında muteber olan dört eser (Kütüb-ü erbaa) vardır. Şianın hadis ricali konusunda da kitapları vardır. Şia’nın isnad sistemi ve hadis usulü alanındaki çalışmaları oldukça geç dönemlerde şekillenmiştir. Şiiler arasında hadis konusundaki genel anlayış bakımından Ahbârî ve Usûli olmak üzere iki ekol ortaya çıkmıştır. Bu iki ekolün tesirleri bugün dahi Şii topluluklar üzerinde görülmektedir. Genel Şii uleması ve kitleleri üzerinde belirgin biçimde tesirli olan anlayış Ahbârîliktir. şianın hadisteki ilk musannifleri kimlerdir? selamnı Farisi kitabul hadis caselik, ebu zer gifari kitabul hutbe, . hz ali, ammar b yasir, asbağ b nübate, ubeydullah b ebu rafi, ilk musanniflerdendir. şia nezdinde hadis nezdinde muteber olan 4 eser hangileridir? (kütübü Erbaa) küleyninin el kafisi, ibn babaveyh el kumminin men la yahduruhul fakih i, ebu Cafer ettusi nin tehzibul ahkam ı ve el istıbsar ı, Hadis Tartışmaları Tarihi boyunca hadis etrafında çeşitli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaların üzerinde cereyan ettiği konuların bir kısmı tarihte kalırken önemli bir kısmı klasik tartışma konuları olarak her devride farklı düzeyde de olsa gündemdeki yerini korumuştur. Zamanla yeni tartışma konuları da ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamberin sağlığını da içine alan ve sahabe kuşağını meşgul eden temel tartışma konusu hadislerin yazımı konusudur. Hicri ikinci asırda yoğun olarak tartışılan konuların başında hadislerin hücciyeti konusu gelmektedir. İkinci asırda ortaya çıkan tartışma konuları arasında hadislerin bilgi değerine ilişkin tartışmalar gelmektedir. Bilhassa hadis ve fıkıh çevreleri ile kelam çevreleri arasındaki bu tartışmalar çok ileri boyutlara ulaşmıştır. Mutezili düşünürlerin rivayetlere içerik açısından ve mantıki olarak yönelttikleri tenkitlere hadisçiler çok ağır karşılıklar vermişlerdir. İlk iki asırda ortaya çıkan tartışma konularından birisi de hadislerin nasıl anlaşılacağı ve sünnetin ne olduğu konusudur. Zamanla sıfatlar konusunu işleyen haberlerin mahiyeti ve anlaşılması, hadislerin yorumu, zayıf hadislerle amel konusu gibi konular temel tartışma konuları olarak hadis tarihindeki yerini almıştır. Hadis tarihinin en çok dikkat çeken tartışmaları arasında Endülüs bölgesinde hicri beşinci asırda cereyan eden İbn Abdilber, Ebu’l-velid el-Baci ve İbn Hazm arasındaki Maliki Zahiri tartışmalarını; hicri sekizinci asırda Suriye-Mısır bölgesinde başını İbn Teymiyye ve İbnu’l-kayyım el- Cevziyye’nin çektiği Hanbeli, Şafii, Hanefi ve diğer fırkalar arasındaki tartışmaları anmak gerekir. Ondokuzuncu asırda Hind bölgesinde Seyyid Ahmed Han, Çerağ Ali ve benzeri simalarla hadislerin sübutunun ve bilgi değerinin bütünüyle reddedilmesi yeni bir tartışma süreci başlatmıştır. Kendilerine ehl-i Kur’an adı veren bir zümre hadislerin tamamını red görüşünü dillendirmiştir. Hind yarımadasındaki bu tartışmalar, Mısır’a intikal etmiş ve orada farklı bir mahiyet kazanmıştır. Geçtiğimiz asırda oryantalist çevrelerin başta Goldziher, Caetâni, Dozy, Schacht gibi klasik oryantalistlerin hadisle ilgili ileri sürdükleri iddialar da İslam dünyasında yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Şimdilerde hadislerle ilgili kadim tartışma konularının yanı sıra, hadislerin aktüel değeri, hadislerin anlaşılmasında yöntem, bir kültür mirası olarak hadislerin değerlendirilmesi ve benzeri konular akademik ve düşünsel düzeyde tartışılmaktadır. ** hadis yazmanın hafızayı zayıflatacağını kim söylemiştir? tabiunun ileri gelenlerinden bazıları. ** imam şeybani nin el hucce ale ehlil Medine adlı eseri ırak bölgesindeki Hanefi anlayışın hicaz bölgesindeki hadisçi anlayışa eleştirilerini içermektedir. İmam şafinin errisle si ihtilaful hadis i, cimaul ilmi, ve el ümm ün son bölümleri onun ırak ve hicaz bölgesindeki kimi anlayışlara yönelttiği tenkitleri kapsar. ** İlk 2 asırda tartışılan konulardan biriside; hadislerin nasıl anlaşılacağı ve sünnetin ne olduğu konusudur. Bu konu bugün de tazeliğini korur. Not: Tevfik sıdkı isimli bir doktorun İslam kurandan ibarettir başlıklı yazısı mısırda hararetli münakaşalara sebep olmuştur. ** Osmanlının son döneminde İzmirli İsmail hakkı ile şeyh saffet efendi arasında tasavvufi içerikli hadisler konusundaki tartışmlar vardır. ** Geçtiğimiz asırda oryantalist çevrelerin başta goldziher, caetani, dozy, schacht gibi klasik oryantalistlerin hadisle ilgili ileri sürdükleri iddialarda İslam dünyasında yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Hadis İlimleri Hadîs ilmi daha çok iki kısımda ele alınır. Bunlardan biri İlmu rivâyet’l-hadîs, diğeri ise İlmu dirâyeti’l-hadîs’tir. İlmu rivâyeti’l-hadîs: Hz.Peygamber’e, sahâbe ve tâbiîn’e nisbet edilen söz, fiil, takrir ve sıfatlardan ibaret olan haberlerin naklini konu alan hadîs dalıdır. İlmu dirâyeti’l-hadîs: Buna Hadîs usûlü veya Mustalahu’l-hadîs de denilir. Bir manada Hadîs metodolojisi ilmidir. dirayet ilminin kapsamındaki ilimler; 1- cerh ve tadil ilmi (ilmul cerh vettadil) ravileri dini ahlaki karakterleri ile hafıza kapesiteleri ve zihni yetileri açısından inceler. Hadisl ilminin belkemiğidir. Bu raviler adalet ve zabt yönünden tetkike tabi tutulurlar bu tetkikte baz alınan kriterler matainu aşara cerh nedeni olan 10 sebep diye ifade edilir. On sebepten 5i adalet-, 5i de zabt ile ilgilidir.
* fahşul galat: (hatası çok) ravini rivayetlerinde çok fazla hata yapmasıdır. *fartul gaflet: ravinin gaflet de olması ve dikkatsiz olması. * muhalefetüssikat: ravinin rivayetinde güvenilir ravilerle ters düşmesi * vehm: ravinin çok yanılması. *- suul hıfz: yanlış ezber. 2- rical ilmi: hadis ravilerini hadis rivayeti bakımından tetkik eden anlamındadır. 3- muhtelefül hadis ilmi: birbiriyle çelişkili gibi görünen hadilsri inceleyen ilim. 4- ilelul hadis ilmi: hadislerin sıhhatini zedeleyen gizli kusurların tetkik edildiği bir sahadır. Bu gizli kusurlar; munkatı hadis i mevsul, mebkuf hadisi merfu göstermek; bir hadisi diğer hadislerle karıştırmak gibi kusurlardır. 5- garibul hadis ilmi: hadis metinlerinde yer alan ancak hem lügat hem de dini tabir olarak ne anlama geldiği veya nasıl yorumlanacağı bilinemeyen, mübhem kelimeleri konu edinen bilgi alanı. 6-vurud sebepleri ilmi: hadislerin hangi sebeplere binaen ortaya çıktığını ele alır. 7- nesih mensuh ilmi Hadis Literatürü Hadîs tarihi boyunca, gerek hadîslerin senedlerini meydana getiren râvîlerle, gerekse hadîs metinleriyle ilgili çok çeşitli eserler yazılmıştır. Bunların hepsine birden Hadîs Literatürü denilmektedir. hadis literatürü 4 dönemde ele alınır 1- hıfz: ezberle nakledilmesidir hadislerin 2- kitabet: hadislerin yaygın biçimde yazıldığı ancak sistematik bir düzenin bulunmadığı devri ifade eder. Bu dönemde sahabenin kaleme aldığı sahifeler vardır. 3- tedvin: dağınık biçimde çeşitli malzemelerde yazılı bulunan yahut ezberde tutulan hadisleri herhangi bir sistem gözetmeksizin bir araya toplama işlemine denir. H 1. asrın sonu ve h2. asrın ortalarına kadar sürer. 4- tasnif: hadislerin belirli bir sisteme göre tertip edilerek kaydedilmesidir. Bu dönemde hadis eserleri ya ravilerine göre (alerrical) veya konularına göre (alelebvab) meydana getirmişlerdir. ravilerine göre hadisler nasıl yazılır? 1- müsned: ravilerin rivayet ettikleri hadisleri kendi simi altında bir araya getiren eser türüdür. Genellikle sahabi ve tabii ravilerine göre düzenlenir.Ahmet b hanbel in müsned i gibi. 2- mucem: hadislerin ilk ravileri ( sahabi) veya son ravileri (müellerin hocaları) yahut ravilerin memleketleri harf sırasına göre yaplır. Taberaninin el mucemül kebiri. Konularına göre yazılan hadis türleri nelerdir? musarnef: hadisleri konularına göre tertip edilerek içeren eser türleridir. Bu eserler iman ahkam adab rikak-zuhd tefsir mağazi şemail ve menakip bölümlerini İçerir. Malik b enesin muvattası, abdürraazzak es sananinin el musannefi, ebu Bekir b ebi şeybenin el musannefi örnektir. Cami: hadisleri iman ahkam rikak-zühd, adab etıme veya eşribe tefsir mağazi siyer veya cihat menakim fiten melahim bölümleri halinde bir araya getiren eserlerdir. Buharinin müslimin ve tirmizinin.camiüsshih i Sünen: fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş ahkam hadislerini içeren eser türleridir. Ebu Davut, nesai, ibn mace sünenleri gibi. Asar: fıkıh konularına göre hadisleri bir araya getiren eserlerdir.Ebu Yusuf ile şeybaninin asarları örnek verilir. Munteka: hadisleri fıkıh bablarına göre ve azami derecede merfu rivayetleri seçerek bir araya getiren eser türüdür. İbnul cerud un el müntekası, kasım b esbağ ın el münteka fil asarı ve ibni seken in essahih el müntekası örnek verilebilir. Müstehrec: herhangibir hadis kitabındaki hadislerin başka senetlerle yeni bir kitapta tyoplamak suretiyle oluışturulan eser türüdür. Rivayetlerdeki farklılıkları tesbit bakımından oldukça mühim eserelrdir.. ebu nuaym el isfahani in buhari ve müslimin sahihleri üzerine yazdığı el müstehreci ile İsmail in buhari üzerine yazdığı el müstehraci örnektir. Müstedrek: bir hadis müellifinin kendi şartlarına uydukları halde kitabına almadıkları hadisine başka bri müellifin bir araya getirmek suretiyle tasnif ettiği eser türüdür.hakim ennneyseburi el müstedrek alessahihayn. Bunun örneğidir. Zevaid: herhangi bir eserin diğer herhangi bir esere nisbetle ihtiva ettiği farklı hadislerini bir araya getiren eser türüdür. 9. hicri asıradan itibaren yazılmaya başlanan bu nevi eserlere örnek olarak Nurettin el hayseminin mecmeuuzzevaid ve menbaül fevaid i örnek verilebilir. Hadis lügatları Hadislerde geçen gerib lafızları açıklamaya tahsis edilmiş eserlerdir. Şerhler Hadislerin açıklaması ve yorumuna tahsis edilmiş eserlerdir. Hadis ravilerine ilşkin eserler Tabakat ve biyografi türü eserler.Hadis ravilerinin tanıtımı amacıyla kaleme alınmışlardır.Atraf kitapları, miftah ve fihristler Bu eserler kaynaklarda mevcut olan herhangi bir hadisi bulmada kolaylık sağlamak için kaleme alınmışlardır.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:18 | Mesaj No:8 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 8 ANA KONULARIYLA HADİS Takyid-kitabet; Hadisler Hz.Peygamberin sağlığında yazıya geçirildi, hadislerin yazıya geçirilmesine denir. Konularına göre (alel ebvab) ilk hadis yazanlar kimlerdir; rebi b sahih, said b arube, halid b cemil, mamer b Raşit, ibn cüreyc, sufyan essevri, hammad b seleme. İlk dönemlerde hadisler nasıl tasnif ediliyordu; aler rical (ravilerine) göre, alel ebvab-konularına göre tasnif ediliyordu. Müsned; Hadisin ilk ravisi olan sahabe esas alınarak hazırlanan hadis eserlerine denir, En meşhuru, Ahmed b.Hanbelin Müsnedidir. Mucem: Müellifin şeyhi olan ravi esas alınarak alfabetik olarak hazırlanan eserlere de genellikle mucem denir. Taberaninin el-Mucemul kebir, el-Mucemul Evsat ve El Mucemus Sağir örnek olarak verilebilir. hadislerin tasnifi hangi önemli çabaları gerektirir? 1- hadislerin konularına veya ravilerine göre sınıflandırılması 2- yazılan eserlerin sahih hadislerden oluşturulmasına özen gösterilmesi. sakim ne demektir? sahih olan hadislerin sahih olmayanlardan ayrılması. hadislerin konularına göre tasnifi hangi kriterler esas alınarak yapılmıştır? 1-öncelikle fıkıh konularına göre başlıklandırıldıkları anlaşılmaktadır. Fıkhın hadis eserleri üzerindeki etkisini daha çok ibadet ve müamelat kısmında görmekteyiz. 2-İçinde bulunan çağın siyasi, fikri ve kültürel bağlamıdır. 3-İtikad-kelami ekollerin yarattığı tartışma alanlarını hadis eserlerine eklenmesidir. 4- Beşeri ihtiyaçlardır. hadisler neden konuşlarına göre tasnif edilmiştir? Elde mevcut rivayet yığınları arasından araştırılan meseleyle ilgili olanları kolayca bulup çıkarmak için. hadis eserleri genel olarak hangi ana konuları içermektedir.iman, temizlik, ibadet, ticaret, hukuk, ahlak, kıyamet-ahiret. Temizlik bölümünde hangi konular vardır? sular ve hükümleri, abdest, gusül, hayız, teyemmüm. hadis eserlerinde verilen ana ticari konular nelerdir? ticaretler, alım, satım, selem, şuf’a, ücret, havale, kefalet, vekalet, çiftçilik, ziraat, sulama sularının kullanımı, borçlanma, iflas, şirket. selem ne demektir?; bedel peşin, mal veresiye olarak yapılan iş. Hukuk bölümündeki hadislerde hangi konular ağırlıklı olarak işlenmiştir? iflas, uyuşmazlık davaları, zulüm ve gasb, hibe, şahitlik, cizye.bireysel ve devletler arası hukuk Hz peygamber insanları yargılarken onlara ne yaptırmıştır. bazen taraflara yemin ettirerek, bazen şahitlerin tanıklığıyla, bazen hem tanıklığa baş vurmuş hem de yemin ettirerek hüküm vermiştir. Hadis alimleri ahlaki konuları nasıl başlıklarla anlatmışlardır? Bazen edeb ahlak gibi başlıklar altında toplanmış, bazen de yemek adabı, iyilik, akrabayı ziyaret, giyim ve süsleme, selamlaşma, su içme adabı gibi. Ahlak konusu içinde bulunan diğer hadisler nelerdir? Akraba ziyaretleri, anne babaya iyi davranma, Hadis kitaplarında kıyametle ilgili hadisler hangi adlarla anılır? fiten, eşratussaa, alametüssaa, Fiten ne demektir? imtihan sınama gibi anlamlara gelir. Kişinin mezardaki imtihanından toplumsal kargaşa ortamına ve kıyamet öncesi karışıklıklara kadar bir çok konuyu içine alır. ** Hadis eserleri incelendiğinde kıyametle ilgili konuların bir toplumun inkırazı anlamında toplumsal kıyamet, evrenin son bulması anlamında büyük kıyamet şeklinde tasnif edilir. Ahiretle ilgili hadisler hangi bölümleri içermektedir? Ölüm anı ve ölüm, kabir hayatı ve kabir azabı, öbür dünyada yargılanma, cennet ve cehennem. ** kütübü sitte yazarlarından hangisi be dul hak (yaratılışın başlangıcı) adlı bölüm açmıştır. buhari
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:19 | Mesaj No:9 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 9 HADİS VE SÜNNETLE İLGİLİ TEMEL PROBLEMLER ** Hadis ve sünnetin dindeki yeri, hadis ve sünnet aynı mı yoksa ayrı mı, hadis ve sünnetin kaynağı/vahiy olup olmadığı gibi konular tartışılmıştır. hadis: hz peygambere nisbet edilen söz fiil ve takrirlerin sözlü ve yazılı bir şekilde ifade edilmesidir. Sünnet: peygamberin Müslümanlar için örnek teşkil eden davranışları. ** Hadis siret, meğazi, tefsir, fıkıh gibi ilimlere kaynaklık etmiştir. Hadis ve sünnetle ilgili sorunlar bir bütün olarak hangi başlıklar altında ele alınır? 1-Hadis ve sünnetin mahiyeti sorunu 2-Hadis ve sünnetin hücciyeti sorunu 3-Hadis ve sünnetin subutu sorunu 4-Hadis ve sünnetin delaleti sorunu 5-Hadis ve sünnetle amel sorunu Hadis ve sünnetin mahiyeti sorunundan kasıt; hadisin ne olduğu veya ne olarak görüldüğü hususudur. Hadisin anlamı, ilim adamları tarifi; kimisi hadisi peygamberimize nispet edilen söz, fiil ve olaylar olarak görürken, kimileri buna Hz peygamberin ahlaki ve fıtri vasıflarını ilave etmişlerdir. Bazıları hadisi sadece merfu rivayetler için kullanırken bazıları onu sahabe ve tabiundan nakledilen rivayetler için de kullanır. Ebu Hanife ve imam şafiye göre hadis ne anlama gelir? Ebu Hanife ve onun kuşağındaki talebeleri genel olarak hadisi ilk nesillerden nakledilen rivayet anlamında algılarken, imam şafiye göre ise hadis sünnettir. Ve bir hadisin sünet olması için sübutu yeterlidir. Not: hadisçilerin arasında yaygın olan görüşe göre hadis, Rasulullahın peygamberliğinden önceki hayatını da kapsamaktadır. Oysa sünnet, peygamberlik öncesi için söz konusu değildir.Bir şeyin özlü olarak hikaye edilmesi demek de olan hadis, özü itibariyle sünnet kelimesinden çok farklıdır. Her şeyden evvel o yeni ve şifahi olanı ifade eder. Halbuki sünnet, sözlük anlamı itibariyle davranış ve davranışa özgü olandır. Sünnet’in anlamı Arapça olarak sünnet ne anlama gelmektedir?Yol güzergah,adet, gidişat, yaşam ve davranış tarzı anlamlarına gelir. Fiil olarak ise yeni bir şekil vermek, yeni bir şeyi ortaya koymak, iyi veya kötü çığır açmak, bir yola girip yürümek, bir durumu belirlemek, toplum için kural koymak anlamına gelir. Arapçada sünneti bir kavmin adeti, atalarının geleneği anlamında kullanılmıştır Sünnet kelimesi kur’anda Allahın değişmez tavrı anlamında sünnetullah, sünnetül evvelin şeklinde kullanılmıştır. Sünnet ilk yıllarda hz peygamberin ameli/fiili/kavli, ‘hedy’, ‘fıtrat’ ve sünnet gibi çeşitli kelimelerle ifade edilmiştir Not: peygamber ve onun ilk müritleri tarafından yapılmış olduklarını gösterilebilen her şey sünnet olarak kabul olunuyordu. J.schacht ; oryantalistler arasında sünnetle en çok ilgilenen kişidir. schacht a göre sünneti peygamberin örnek davranışı olarak ilk tarif eden imam şafidir Peygamberimiz sünneti kaç değişik şekilde kullanmıştır? öncekilerin sünneti ve cahillerin sünneti şeklinde olumsuz; peygamberlerin sünneti, ibrahimin sünneti şeklinde de olumlu manada kullanmıştır. Ayrıca peygamberimiz sünneti benim sünnetim veya sünnetimiz şeklinde de kullanmıştır. Hangi sahabeler sünneti ıstılahi olarak kullanmışlardır?- hz ömer, ibn mesud, hz ali. Not: dört büyük halife ve akranlarından sonra hz aişe, ibn Abbas, ve ibn ömer gibi genç sahabelerde sünnet tabirini çokça kullanmışlardır. Sünnet kelimesinin kavramlaşması yukarıda yazdığımız genç sahabeler vasıtasıyla tekamül ve tahakkuk etmiştir. Bu ise yaklaşık olarak h.40-70 yılları arasına tekamül etmektedir. Sünneti nasıl formüle edebiliriz? fikri--eylem--isim--kavram Not: sonuç olarak sünnet tabiri az da olsa peygamberimiz tarafından kullanılmış, büyük sahabeler kavramlaşma sürecinde temeli oluşturmuş, genç sahabeler ise süreci tamamlamıştır. Hadisçiler sünneti nasıl tanımlamışlardır: şeri bir hüküm ifade etsin ya da etmesin Hz peygamberin bütün söz, davranış, onay ve hayatına dair bilgiler. Fıkıhçılara göre sünnet: farz ve vacipler dışında hz peygamberden gelen hükümler Usul-i fıkıhçılara göre : kuran dışında hz peygamberin şeri bir hüküm teşkil eden söz davranıl ve onayları. Kelamcılara göre: bid at kavramının karşıtı olarak tarif ederler. Not: şunu yapmak sünnettir; cumhurun kanaatine göre sahabenin bu sözünden Rasulullahın sünneti kasdedilmektedir. Yine sahabe mutlak olarak essünne dediklerinde de bununla hz peygamberin sünnetini kasdediyorlardı. Zira arasında sünnet denildiğinde hem asıl olan hem ilk akla gelen hz peygamberin sünnetidir. Dolayısıyla sahabenin bu ilk ifadeleri cumhura göre merfu hükmündedir. Ancak bazı usulcülerimize göre onunla bir beldenin yada yöneticilerin özelliklede Raşit halifelerin sünnetinin de kasdedilmiş olması ihtimal dahilindedir ve bu sebeple merfu addedilemez. Hanefiler ebu hasan el kerhi, serahsi, pezdevi şafilerden kadi ebu Bekir essayrafi, cüveyni,zahilerden ibn hazm cumhurun bu kanaatine katılmayan usulcülerdendedir. Sünnet kavramının farklı kullanımları üzerine İmam malik muvatta da sünnetle ilgili ne demiştir?Essünneti ındena (bizim nezdimizde sünnet), essünnetü fi zalik ( bu hususta sünnet) el amelu ındene ( bizim nezdimizde uygulama) madat essünnetü( sünnet bu şekilde cerayan etti) vb ifadelerdeki kullanımlarından kasdedilen doğrudan hz peygamberin sünneti değildir. Essnünnetül marufe tabirini eserlerinde kim kullanmıştır? Ebu Yusuf. Bu tabir hadisin yanında onu da içine alan fakat ondan ayrı ve daha kapsamlı bir kavramdır. O sünnet ile hz peygamberin uygulamalarından başlayarak sahabe ve daha sonraki uzmanların süre gelen uygulamalarını kasdetmiş olmalıdır. Not: Sünni anlayışın eski öncülerinden olan şafiye göre sünnetin, sahih, muteber, kati ve gerçek temeli peygambere kadar ulaşan hadistir. Ebu Hanife ve malik ekolüne göre sünnet sadece hadis üzerine bina edilmez. O aynı zamanda müslümanların uygulamaları ile de sürdürülmüş olmalıdır. Sünnet vahiy ilişkisinde üç farklı yaklaşım vardır; 1-sünnet de kuran gibi vahiy mahsulüdür. Tıpkı kuran gibi Allah tarafından korunmuştur. 2-Sünnetin bir kısmı vahiy mahsulü, bir kısmı ise hz peygamberin içtihadının ürünüdür. 3-Sünnet, hz peygamberin kendi çevresinde elde ettiği bilgi birikiminin akıl ve tecrübesinin ve bunlara dayanarak kuranı yorumlanmasının bir ürünüdür. Dolayısıyla sünnette vahiy unsuru hiçbir şey yoktur. Not: subhi essalih meşhur eseri ulumül hadisinde şöyle demektedir: Biz–vahy nokta nazarundan- hz peygamberin kalbine kuranın indirilmesiyle söyleyeceği bazı hadislerin ona ilham edilmesini kesinlikle birbirinden ayırmaya taraftarız. Sonra da bu ayrım sebebiyle- mebahis fi ulumil kuran adlı kitabımızda izah ettiğimiz üzere vahy olgusunun yalnızca kur’an a has olduğu kanaatindeyiz. Peygamberin bilgi ve tasarruflarının kaynağı üçlü tasnife tabi tutulur 1-Kitaba dayalı olanlar ki, bu bazen kuranın bir ayetinden, bazende bütününden hareketle ortaya koyduğu kurani çıkarımlardır. Bu bazen herkesin anlayacağı açıklıkta veya kurana paralel ifadeler şeklinde olabileceği gibi, bazende kurandaki aslı ile irtibatın kurulmasında güçlük çekebilecek nitelikte olabilir. 2-Hikmete dayalı olanlar ki bu bazen onun kalbine ilka ve ilham bazen Cebrail vasıtasıyla bazen de ona rüyada gösterimler şeklinde tecelli eden bilgilerdir. 3-İctihat ve tecrübesine dayalı olanlarki onun akıl kıyas, zan, tahmin, zevk, mizac tarihi ve sosyal tecrübe, istişare vs gibi hususlara müstenib olan öğretileridir. Sünnette uzunluk derinlik ve genişlik ne kasdedilir ? Uzunlukal insanın ceninlik döneminden ölüm sonrasına varıncaya kadar bütün hayatı; genişlikle evde, çarşıda, mescitte, yolda, iş hayatında, Allah ile insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle olan ilişkisini varıncaya kadar hayatın her alanı; derinlikle de insan hayatının iç yapısındaki vücut, akıl, ruh zahir ve batın söz amel ve niyeti de içine alan derinlik kasdedilmektedir. Ahat haberleri itikat ve akaidde kabul eden ve etmeyenler kimlerdir? zahiriye mezhebinden ibn hazm Hanbelilerden bazıları ve ehli hadis sahih hadislerin kati ilim ifade ettiği gerekçesiyle bunu kabul ederken cumhur uleme subutu kati olmadığı için ahat haberlerin akaidde delil olamayacağını savunmaktadırlar. Not: ahat haberlerin kati ilim değil de zan ifade etmesi hükümler konusunda herhangi bir engel teşkil etmezken, itikatta delil olarak yeterli görülmemiştir. Fıkıh alanında mezhepler hadisleri nasıl değerlendirir? sünnet ve hadisin fıkıh alanında delil olması meselesinde mezhepler arsında herhangi bir ihtilaf yoktur. Hadis inkarcılığı ile ilgili görüşler nasıldır? hadis inkarcılığı hind alt kıtasında bir süre gündem oluşturmuş ancak fazla tutunamamış, mısırda kısmen tartışılmış ama ilim ehlince ciddiye alınmamıştır. Günümüzde –hz peygamberin otoritesini kabul etmekle birlikte hadislere güvenilmeyeceğini söyleyen bazıları sadece kuran la yetinilmesi gerektiğini ileri sürerek hadis ve sünnetin hücciyetini toptan reddetmişlerdir. Hadis hangi kültür alanlarıyla doğrudan yada dolaylı olarak ilgilidir? zihniyet, davranış, estetik, örf, adet, sanat, edebiyat, hukuk siyaset vb kültür alanlarıyla doğrudan yada dolaylı olarak ilgilidir. Fakihler sünneti nasıl isimlendirmişlerdir? sünneti huda, sünneti zevid, veya sünneti müekkede, sünneti ğayri müekkede yahut, sünnet ve müstehap gibi isimlendirmişlerdir. Peygamberimizin peygamber sıfatıyla söyleyip yaptıkları ile lider vasfıyla söyleyip yaptıkları birbirinden nasıl ayırd edilir? bunun ancak belli karinelerin bilinmesiyle ayırd edilebileceğini söyleyen Yusuf el kardavi bu konuda şu iki noktaya işaret eder; 1-hadisin konusunun, devletin siyasi, iktisadi askeri veya idari işleriyle alakalı maslahata dayalı bir iş olması. 2-Söz konusu nassın ( delil/hadis) yanı sıra aynı konuda başka bir nassın hatta ona muhalif nasların bulunması ki bu iki ihtilafın yer zaman ve hal faklıolığından kaynaklandığı ve bununla genel ebedi bir yasama kasdedilmeyip özel ve geçici bir maslahata riayet edildiği anlaşılacaktır. Bu iki hususa şunları da ilave edebiliriz. 3-Genel olarak hz peygamberin ashabıyla istişare ettiği konular olması. 4-Hz peygamberin herhangi bir kanaat ve kararı karşısında sahabenin öneri ve altarnatifler sunabileceği konular olması. 5-Hz peygamberin talimat veya tatbikatı olmasına rağmen sahabi halifenin farklı uygulamaklar yaptığı konular olması. Özellikle bu sonuncusu belki de en belirleyici olan kriter addedilebilir. Hadis ve sünnetin subutu sorunu Subuttan kasıt nedir? özelde herhangi bir hadis veya sünnetin genelde ise rivayetlerin sabit olup olmaması meselesidir. Hadis yada sünnetin subutunu hangi sorular oluşturur.acaba hadis veya sünentin subutu için sahabeden itibaren ortaya konulan gayretler, muhaddislerin çabaları yeterli olmuşmudur. Bir hadis veya sünnetin sabit olması için gerekli olan yöntem ve kriterler nelerdir. 14 asırdır yapılagelen sübut çalışmaları yeterlimidir.elde mevcut olan hadis kaynakları ve içerdiği hadisler güvenilirmidir. Hadis koleksiyonları otantikmidir. Hadisin subutu nasıl tespit edilir; bu konuda yaygın kanaat hadisçilerin genel olarak isnat tenkidini kullandıkları ve hadislerin sıhhat ve subutunu tespit ederken ravilerle ilgili cerh-tadil kurallarına başvurdukları ve hadisin aslını oluşturan metin ve muhtevayı fazla dikkate almadıklarım şeklindedir. Not: ehli hadis nezdinde sened daha fazla belirleyici olmuş ise de bu durum metnin tamamen ihmal edildiği anlamına gelmez. Bunun tamamen farkında olan ali b medini hadisin manaları üzerine tefakkuh ilmin yarısı ricalin (ravilerin) bilinmesi de (diğer) yarısıdır. Tespitini yapmıştır. Süfyan essevriye hadisin tefsiri (yorumu) hadisten daha hayırlıdır. (önemlidir) dedirten de aynı mantık olmalıdır. Not: fuad sezgin bu muallak hadisleri alması sebebiyle buhariyi isnadın otaritesini ilk sarsan kimse olarak takdim etmiştir. Hadisin subutu için alınan tedbirler Rivayet geleneğinde geliştirilen şu hususların rolü çok büyüktür. 1-Bir kitabın herhangi bir muhaddis tarafın rivayet edilebilmesi için bizzat hocadan işitilmesi veya ona arz edilmesi neticesinde hoca tarafından verilen bir tür diploma olan icazet sözkonusudur. Aksi takdirde bir kimse bulma satın alma gibi şekilde kitaba sahip olsa bile rivayet hakkını elde edememişse onu nakledemez. 2-Kitabın müellifi, musannifi ile müstensihi arasında bir rivayet zincirinin olması yani eserin sağlam bir isnat ile gelmiş olamsı gerekmektedir. Aksi takdirde o kitabın çalınmış olabileceği her türlü müdahaleye maruz kalabileceği ihtimalinin taşıyacağı için muteber görülemez. 3-Özellikle meşhur kitaplar hıfzın çok yaygın olduğu İslam geleniğinde ezberlenmiştir. Ezbercilik de muteber hadis kaynaklarının aynen muhafazasını sağlamıştır. 4-İslam ilim ahlakı, eserler konusunda da azami dürüstlüğü titizliği gerektirmiş, yapılan ittibasların da, o dönemlerin şartlarına göre son derece hassasiyet gösterilmiştir. Hadisin hz peygambere aidiyeti problemi; hadisin subut problemini isnat kritiğinde cerh- tadil edebiyatında değil daha öncesinde yani tedvin öncesi 80/100 senelik şifahi döneminde aramak gerekir. Sahabe ve zabt problemi; H.Aişenin çoğu sahabeden kısmen de tabiundan bazı kimselerin rivayet ve fetvalarına yönelik olarak yapmış olduğu istidrakler düzeltmeler öteden beri bazı alimlerimizin dikkatini çekmiştir. İslam kültür tarihimizin çeşitli dönemlerinde kurana sünnete ve muhakemesine dayalı mütalalarıyla meşhur olan Hz Aişenin böylesi itiraz ve düzeltmeleri hakkında bazı alimler tarafın müstakil eserler kaleme alınmıştır. Bu hususta en geniş eser ise Türk asıllı mısırlı alim bedrüttin ez-zerkeşinin el icabe lil iradi mestedrekethu aişe alessahabe adlı eseridir. Hadisin subut ve sıhhatini tespit edebilmek için hadis imamları da boş durmamış ve bir çok yollara başvurmuşlardır. Bu yollar nelerdir? -güvenilen kimselerden bilinen hadislerin alınması. -Önce tesebbüt ardından da isnat tatbikinin başlatılması -Resmi ve özel gayretlerle hadislerin yazılmaya, tedvine başlanamsı. -Ravilerin güvenilirliği ile ilgili cerh- tadil ilminin başlaması -Hadislerin kabul edilmesi için musanniflerce bazı şartların belirlenmesi. -Belli yöntemler ve şartlar dahilinde hadislerin seçilerek tasnif edilmesi. -Hadis eğitiminin ve kitapların rivayetinin belli yöntemlerle verilmesi. -Hocanın talebelerine icazet ve rivayet hakkı vermsi. -Hadislerin nasıl rivayet edileceğimne dair usul kitaplartının telif edilmesi. -Hadis ilimleri denilen çeşitli dallara dair eserlerin telif edilmesi -Asırlarca hadislerin ezberlenmesi, hadis hafızlarının yetiştirilmesi. -Metin ve muhtevaya yönelik tahlil ve tenkit yapılması. Hadislerin anlaşılmasında fıkıh usulünün rolü Hadislerin anlaşılmasında genellikle usuli fıkhın anlama yöntemine başvurulmuştur. Zira İslami ilimler içinde İslam filozoflarının bürhan (delil) İslam mutasavvıfları nın irfan ı ( sezgi ve kavrayış) esas alan metodları bir yana bırakılırsa müstakil bir anlama yöntemi geliştiren tek anlam yöntemi usulü fıkıhtır. Usulsü fıkıh her hadisi müstakil, dini bir metin-nas olarak görmüş ve söz konusu dini metni de bir kanun metni gibi yorumlamaya tabi tutmuştur Pezdevi usulü fıkhın alanını nasıl belirlemiştir.? sadece şeri hükümlere taaluk eden meselelerde diye bir kayıt getirmiş, onu şerh eden Abdülaziz el buharide bu kaydı şu şekilde açıklamıştır. Pezdevinin bu kaydım ile dini metinlerde yer alan kıssalar meseller ve hikmetli sözlerin anlaşılması usul ü fıkhın alanı dışında kalmaktadır. Not: günah veya mutluluğa götürecek hareketlerin tespiti yanlış olursa ahlaka temel teşkil eden değerler zedelenir. Bunların zedelenmesi ise ahlaki yanılgılara yol açar. İslam toplumlarımda dine dayalı ahlakın, ahlaka dayalı dindarlık doğurmamasının sebebi budur. Not: Allah ın dünya semasına inişi meselesi müstakil eserlere vücut vermiş ibn teymiyye gibi bir alim bunu imanın temel prensiplerine dahil etmiştir. (/Allah ın sıfatlarını yoksaymaya ) yol açmış bazı insanlarıda teşbih, tecsim fikrine götürmüştür. Sahabenin sünneti değişik yaklaşımlarla anlamsına yol açan önemli nedenler nelerdir? Zabt hafıza kavrayış muhakeme gücü mizac zevk karakter hz peygamberle beraberlik süresi yaş dil kültür ve çevre farklılığı sünneti direkt veya vasıtalı alam bilgi birikimi yorum ve değerlendirme farklılığı vb hususlar sahabenin değişik yaklaşımlarına yol açan önemli faktörlerdir. sahabelerin sünnet anlayışında zahiri fıhhi ve ictihadi olmak üzere üç farklı yaklaşım vardır bu yaklaşımlar nelerdir? - Hz peygamberin talimatı nı lafzi, tatbikatını ise şekli olarak anlayan sahabelerin eğilimlerinde duygusal anlam egemendir ve bu sahabeler için Hz peygamberin ne dediği ile ne yaptığı ona harfiyen uymak için yeterlidir. Özellikle ibni ömer in hazreti peygamberden gördüğü her şeyi taklit etme eğilimi onun fillerini canlandırarak aktarmaya yönelik olup o yaptığı bu tür davranışların hepsini sünnet olarak görmemektedir. -Hz peygamberin ne demek istediğini neyi amaçladığını tespit etmeye çalışan fakih sahabeler ise sünnetlerin kaynağını bağlayıcı olup olmadığını gözetlemişler, Hz peygamberin beşeri, nebevi ve idari uygulamalarını dikkate almışlar gözettiği illet (gerekçe) ve maksatlara önem vermişler, sünnet süreklilik ilişkisine itibar etmişler, hadislerin cereyan ettiği ortam ve bağlam içerisinde değerlendirmişlerdir. Hz aişe ümmü seleme ibn Abbas, zeyd b sabit ve ibn mesut gibi fakih sahabiler sünneti anlama yönteminin temellerini atarak sonraki nesillere önderlik etmişlerdir. -Hz peygamberin çeşitli talimat ve tatbikatına rağmen bazı müctehit sahabiler farklı icraat ve ictihatlar sergileyebilmişlerdir
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
20 Ekim 2013, 12:19 | Mesaj No:10 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: ANKARA İLİTAM Kuran ve Hadis İlimleri Özetleri ÜNİTE 10 HADİS İLMİ VE TENKİDİNİN GELİŞMESİNDEKİ ETKENLER 1- Hz.Peygamberin Maneve otoritesini Devam ettirme arzusu 2-Dönemin Hakim sözlü (şifahi) geleneği 3-Hz.Peygamber sonrası ortaya çıkan siyasi-itikadi tartışmalar. Hadis Tenkidinin Amaçları 1-Bir rivayetin sübutunu tespite çalışmak 2-Aynı rivayetin farklı tariklerini karşılaştırma 3-Rivayetteki idracı ilaveyi ortaya çıkarmak 4-Sahabenin hadislere ilişkin farklı yorumlarını araştırmak Hadis Taklidinin Gelişimini Teşvik eden unsurlar nelerdir. 1-Ehli kitapla yakın kültürel ilişki 2-İslam dünyasında yaşanan siyasi çatılmalar 3-Hadisin gücünden farklı amaçlarla yararlanma isteği 4-İnsan hafızasına bağlı nedenlerle ortaya çıkan rivayet farklılıkları. Bilgi parçalarının kaynağını gösterme zarureti üzerine geliştirilen sistem, üç amacın gerçekleşmesine yardım etmiştir. 1-Bir sözün, düşüncenin sahibini, ilk menşeini ortaya koyabilmek, 2-Bir söz, düşünce veya fiilin, aslına, özüne uygun olarak onun sahibinden sonraki dönemlere nasıl aktarıldığını ve aktarılma aşamalarını, yollarını gözlemleyebilmek, 3-Her isteyenin istediği bir sözü, düşünceyi istediği herhangi bir kişiye kolayca nispet etmesinin önünü kesmeye çalışmaktır. Rivayet; Bir sözün, düşüncenin veya olayın ilk kaynağına doğru, onu bir içerik, metin olarak aktaran şahıs/ravi halkalarının düzenli zikredilmesiyle oluşan bir isnad/rivayet zincirine dayanarak nakledilmesidir. İsnad; Geriye doğru tarihi takip zihniyeti olarak tanımlamak mümkündür, rivayetlerin tarihi süreç içinde kendileriyle ilerlediği kişiler raviler üzerinde yapılmaktadır. Zabt; rivayeti algı ve muhafaza yetenekleri, Sika (güvenilir); karşılaşılabilecek farklı durumlar, la be’se bih(sakıncasız), da’if(zayıf), metruk(rivayeti terkedilmiş), kezzab(yalancı), leyse bi kaviy (sağlam değil) Hadisi Tarihi: Hadisin mahiyeti ile İslam inanç ve kültüründeki yeri üzerinde durur, hadis edebiyatı ve hadisin sosyal hadiselerle alakası hakkında bilgi verir. Hadis Usulü; Bir rivayetin ve içeriğinin metninin sağlamlığına veya güvenirliğine hükmedilmektedir, bu yaklaşım ve detaylarını konu edinen ilim dalına denir. İsnadın durumunu ve onu oluşturan ravilerin hallerini ele alarak, rivayetlerin nasıl sınıflandırıldığını, bu aşamalarda hangi temel kavramların kullanıldığını inceler. Hadis Tenkidi: Bir rivayetin sübut ve sıhhatinin araştırılması, metninin anlaşılması ve yorumlanması gibi müstakil alanları kapsayan bir çalışma alanını ifade eder. Hadis tenkidi, özellikle peygamber efendimize nispet edilen bir söz ve fiilin gerçekten ona ait olup olmadığını, farklı rivayet tarikleri ve metinleri arasından hangilerinin muteber addedileceği ve bu rivayetlerin nasıl anlaşılacağı üzerinde durmaktadır. Arz/karşılaştırma; Bir rivayetin hem bir başka delil veya pasajla, hem bir temel ilke ve amaçla karşılaştırılmasına günümüz hadis çalışmalarında arz denir. Metin tenkidi, İçerik karşılaştırması/arzı başlığı altında incelediğimiz bu konu bazı günümüz eserlerinde, genel bir ifade ile, metin tenkidi şeklinde tanımlanır. 1-Hadislerin kurana Arzı; bununla kastedilen, söz konusu hadislerin içeriğinin kuranı bir ayeti veya geneliyle karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırmadan beklenen, her hadisin doğrudan Kuranda bir teyidinin bulunması değil, arz edilen hadisin Kurana (bir ayetine, bir ilkesine) muhalif olmaması veya kurana uygun olmasıdır. Mevzuat kitapları bu türe örnek olabilecek bir hayli rivayeti muhafaza etmektedir. **Kurana arz, anlama ağırlıklı bir yöntemdir, bu nedenle bu yönteme daha sık başvuranlar reye önem verenler olmuş, kuran ve sünnet gibi dini kaynaklara lafızcı bir yaklaşımla ayrı ayrı otorite ve bağlayıcılık atfedenler ise böyle bir uygulamaya olumlu bakmamışlardır. ** Hz.Aişe içerik karşılaştırmasında kurana arz uygulamasıyla yaptığı eleştirileriyle, bir çok rivayetteki ravi yanılgılarını tespit etmiş, eksiklikleri düzeltmiş ve böylece kendisinden sonra gelenlere güzel bir örnek teşkil etmiştir. 2-Hadislerin sünnete Arzı: İçerik karşılaştırmasında bir diğer kaynak da sarih sünnettir. Nakledilen bir haber veya hadisin, açık bir şekilde sarih sünnete muhalif olmaması beklenir, Hz.Peygamberin davranış ve uygulamaları anlamına gelen sünnet, bir yandan rivayetler yoluyla gelmiş olsada, diğer yandan pek çok kişinin gözlem ve tatbikatıyla nesilden nesile aktarılan pratik uygulamalar olduğundan, salt sözlü nakillerden daha güvenilir sayılmıştır. 3-Hadislerin Hadise Arzı; İçerik değerlendirmesinde en fazla karşılaştığımız uygulama, bir rivayetin bir diğeri ile karşılaştırılmasıdır. ** Ahad rivayetlerin birbiriyle karşılaştırılması esnasında, idrac (hadis metnini açıklamak için eklediği ilave söz), izdırap, kalb, tashif ve tahrif, ziyadetus-sikat gibi kavramlar ifade edilen durumlarla karşılaşılabilir. 4-Hadislerin Tarihi verilere Arzı;Bir hadisin rivayetin, içeriğini oluşturan vuku bulmuş bir olay, aynı zamanda tarihin araştırma konusu olmaktadır. Hadiste geçen verilerle tarihteki verilerin örtüşmesi beklenir. Bu nedenle hadis münekkitlerinin metinleri değerlendirmede en başarılı oldukları alanlardan birinin, hadisleri tarih alanının verileriyle karşılaştırmaları, özellikle zaman ve mekan belirten rivayetleri bu çerçevede tahlil etmeleri olduğu söylenebilir. Bu metot sayesinde bir takım hadislerin tamamen asılsız olduğu, bir kısmındaki bazı bilgilerin ise tarihi gerçeklere muhalif olduğu ortaya konulmuştur. Hz.Peygamber sonrası siyasal, sosyal ve kültürel gelişmeleri tasvir eden hadis kitapları,; Fiten, melahim,eşratus-saa, fedali,menakib,zühd ve rekaik 5-Hadislerin Akla Arzı: Rivayetlerin içeriklerinin değerlendirmede başvuracağımız bir diğer çerçeve de aklı selim, akli birikim ve tutarlı düşüncedir. Hadislerin bu çerçevede değerlendirirken sübjektif ölçüler yerine objektif ölçüleri kullanmak gerekir. Hadisçiler de bir hadisin akla aykırılığını zayıflık nedeni sayarken kastektikleri, yönlendirilmemiş bedihi/külli akıldır. Gözlem ve tecrübe ile elde edilebilecek verilere aykırı rivayetlerin de sahih olmadıklarına hükmedilir. 6-Hadislerin Dile, örfe Arzı; Bir rivayetin içeriğinin anlatımda basitlik, ifadede tutarsızlık ve dengesizlik içermesi onun zayıflığı yönünde bir ipucu olarak kullanılmaktadır. Zira Hz.Peygamber az, öz ve fasih konuşup lüzumsuz beyanlarda bulunmaması ile tanınmaktadır. Rivayetlerin dil ve üslup bakımından incelenmesi sadece onların zayıf olup olmadıklarının değil, aynı zamanda bazı mecazi anlatımların ortaya konmasına da yardım etmektedir. Rekaket; Rivayetlerde karşılaşılan ifade ve anlam bozukluğuna, dildeki rekaket adı verilir. Kelam Bağlamında (Kelam ve Hadis); Hadis tenkidinin yoğun biçimde görüldüğü sahalardan birisi de kelamdır. Kader konusu başta olmak üzere bazı kelami konular tartışılmaya başlanmıştır. Hicri 2. asırdan itibaren Allahın sıfatları ile ilgili rivayetler, çeşitli inanç konularını içeren rivayetler tenkide konu yapılmıştır. ** Hadisçilerle kelamcılar arasında Allahın sıfatları konu edinen rivayetlerde tartışmalar yaşanmıştır ve karşılıklı kitaplar yazılmıştır. İbn Huzeyme nin Kitabut-tevhid en meşhur eserlerden biridir. Herevinin Zemmul Kelam, Muhammed b.Eb-hasen b. Furekin Muşkilul Hadis ve beyanuhu, vs…. Ebu hanifenin sahip olduğu hadisleri kritik ölçütlerini genel olarak şöyle sıralayabilir. 1- Rivayetlere külli bir perspektiften bakılmakta,harfi tahlillere gidilmemektedir. 2-Rivayet metinleri manaya delaletleri bakımından kategorik bir sınıflamaya tabi tutulmamaktadır. 3-Rivayetlerin muhteva kritiğinde islamın genel ilkelerine referans yapılmaktadır. Umra; kişinin, bir araziyi, evi vs. yaşadığın süre için sana veriyorum demesidir. Kaydı hayata bağlamasıdır. ** İmam Ebu Yusuf,Ebu Hanife haberleri hem şekil açısından hem de içirik açısından kritiğe tabi tutmuşlardır. Bilhassa içerik açısından analiz yaparken rivayetlerin kurana arz edilmesi prensibine Ebu Yusuf vurgu yapmıştır. ** Ebu Cafer et-Tahavi Şerhu maanil asar adıl eseri en önemli eseridir. Haberlerin içeriğini tahlil etmekte, rivayetlerdeki içi tutarlılığı aramaktadır. Rivayetleri bütün versiyonlarıyla naklettikten sonra tarikun nazar demek suretiyle yaptığı yorumlar genellikle bu kriterin uygulamasına yönelik yorumlardır. Şafinin hadis kritiğinde sahip olduğu prensipler; 1-Hadis, sünnet, sünnet de hadistir. 2-Hadisin sünnet olması için sübutu yeterlidir. 3-Sabit olan hadis bizatihi sünnettir. Başka bir delile ihtiyacı yoktur 4-Hadis-sünnet, yerel uygulamalar ve icma iddialarıyla tenkit edilmez 5-Hadis-sünnet, kıyasa dayanılarak tenkit edilemez. Ebu İshak eş-Şirazinin el-Lüma fi usulil fıkhı da kaydettiği prensipler; 1-Hadis, aklın icaplarıyla çelişirse batıldır 2-hadis, kitabın ve mütevatir sünnetin nassıyla çelişirse aslı yok demektir veya mensuhtur 3-hadis, icma ile çelişirse ya mensuhtur, yada aslı yoktur 4-herkesin haberdar olup, nakletmesi gereken bir şeyi, bir kişi naklederse o rivayet asılsızdır. 5-Adeten tevatür sayısına ulaşmış kitlelerin nakletmesi gereken bir haberi, bir kişi naklediyorsa bu haber asılsızdır. ** Hadislerin tenkidinde önemli hususlardan birisi de haberlerin birbirleriyle mukayesesidir. Bu durum hadislerin tercih kriterlerinin geliştirilmesine yol açmıştır. Şirazi bu konuda genel prensipleri şöyle sıralamıştır. 1-Ravilerden yetişkin olanın hadisi tercih edilir. 2-Fakih olan ravinin hadisi alınır. 3-Hz.Peygambere daha yakın olanın haberi öncelenir. 4-Haber verilen olaya tanık olanın yahut olayla ilgisi bulunanın haberi tercih edilir. 5-Ravileri daha fala olan hadis tercih edilir. 6-Hz.Peygambere daha uzun süre arkadaş olanın hadisi tercih edilir. 7-Hadisi daha kapsamlı aktaranın haberi tercih edilir. 8-Daha geç Müslüman olanın hadisi tercih edilir, zira en son durumu nakletmiş olma ihtimali yüksektir. 9-Daha titiz ve ihtiyatlı olanın haberi tercih edilir. 10-Lafızlarından tereddüt olmayan hadis tercih edilir. 11-medineli olan ravilerin haberi tercih edilir. 12-hadisinde ihtilaf edilmeyen ravinin haberi tercih edilir. Dil ve Kültür bağlamında (dil-kültür ve hadis) ; Basra ve Kufede teşekkül eden iki dil okulu, her şeyden evvel Arabın anlam dünyasını teşkil eden varlık ve eşyaya dair eserler vücuda getirmişlerdir. Basralılar daha çok soyut durumu esas alıp fasih bedevilerin dil ve edebiyat malzemesini baz alarak, ona kıyas yolunu benimserken, kufeliler fiili durumu da ihmal etmeyerek, seyrek de olsa, şaz ve nadir kullanımlara itibar ediyorlardı. Şafinin fıkıhtaki tavrı, Basralıların dildeki eğilimlerinin yansıtırken, Ebu Hanifenin fıkhi tavrı Kufe dil telakkisini aksettirmektedir. Günümüz İslam Dünyasında Hadis Tenkidi: Geçmişin klasik yöntemi ve birikimi çerçevesinde ele almaya çalışmaları, keza bu alandaki asli değerlendirmelerin, öncenin yetkin alimleri tarafından yapıldığı kanaatinden hareket etmeleri şaşırtıcı değildir. ** Türkiyede yapılan bazı tezlerde bir rivayet veya belli bir konuya dair rivayet grubu eleştirel incelenmeye tabi tutulurken, çalışmaların bir bölümde rivayetlerin isnadı üzerinde durulmakta,diğer bölümlerde rivayetlerin tarikleri ve içerikleri kendi aralarında karşılaştırılmakta, müteakiben arz yöntemi çerçevesinde bir içerik değerlendirmesi yapılmaktadır. Batılı Hadis Tenkidi-Şekil ve içerik yaklaşımı; Batılı hadis araştırmacılarını amaç ve yöntemi Müslüman hadis araştırmacılardan farklıdır. Batılı araştırmacılar için hadisler, rehberliğine müracaat edilen bağlayıcı metinler değil, Müslüman toplumların inançları, tarihleri ve toplum hayatlarına dair araştırmalarda yararlanılacak malzemedir. Bu yaklaşım dolayısıyla onların bu malzemeye yönelttiği öncelikli soru, bu malzemenin güvenilir olup olmadığı veya ne kadar güvenilir olduğu, ne gibi yapısal özellikler taşıdığıdır. ** En genel anlamda tarihi tenkit metodu, filolojik metot gibi yöntem ve yaklaşımlar olduğunu söyleyebiliriz. J.Schacht; İslam hukuku alanında araştırma yapmış, hukuk içerikli rivayetleri değerlendirmeye çalışmıştır. Harald Motzki; Mekke Hukuk ekolünün ilk iki hicri asırdaki gelişimine dair isnadlardaki ravilerin rivayet oranları ile gerek rivayet siğalarındaki lafızlar gerekse metinlerin içeriği ve özelliklerini tümevarımcı bir yaklaşımda ele aldığı çalışma .. Juynlboll: Sadakai Fıtr hadisini araştırmıştır. J.Van Ess; hadisle kelam arasında adlı yoğun fikri bir kurguya sahip eseri vardır.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
1. SINIF Mantık özetleri(ANKARA İLİTAM ) | Medine-web | ANKARA İlitam | 0 | 22 Aralık 2013 21:19 |
Kuran Ve Hadis İLimleri Ünite 7-8-9-10 | Medine-web | Kur'an ve Hadis İlimleri | 3 | 20 Aralık 2013 07:32 |
Kuran ve Hadis İlimleri Ünite 4-5-6 | Medine-web | Kur'an ve Hadis İlimleri | 2 | 20 Aralık 2013 07:28 |
ANKARA İLİTAM Din Bilimleri II. Özetleri | Medine-web | ANKARA İlitam | 7 | 21 Kasım 2013 18:02 |
ANKARA İLİTAM Din ve Ahlak Felsefesi Özetleri | Medine-web | ANKARA İlitam | 9 | 20 Ekim 2013 13:02 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|