|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 29 Mayıs 2012 (09:32), Konuya Son Cevap : 29 Mayıs 2012 (15:40). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
29 Mayıs 2012, 09:32 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj ATASOY MÜFTÜOĞLU İLE RÖPORTAJ Ömrünün tamamını okumaya ve yazmaya hasretmiş olmasının yanı sıra o, davası olan bir düşünürdür. Onu en iyi tanımlayacak olan ifade "dava adamı" oluşudur. Eskişehir'de Deneme Dergisi'yle başlayan yazı ve eylem serüveni Büyük Doğu, Yeni İstiklal, Diriliş, Edebiyat, Mavera çizgisinde devam etti. Yazı ve eylemlerine aynı heyecanla devam etmektedir. Yüreğinde en çok Müslüman adresi taşıyan insan olarak tarif eder Hasan Aycın onu. Rasim Özdenören bir yazısında “yalansız bir dil, dolansız bir üslup, gıybetsiz bir sözlük” der onun için. Aziz İslam ailesinin sorumlu bir üyesi gibi hareket etmeye özen gösteren Müftüoğlu, “Adamlarım, taraftarlarım yok, arkadaşlarım kardeşlerim var” der her daim. Atasoy Müftüoğlu hakikat adına gündeme ters düşmeyi göze alır. Ucuz gündelik beğenileri terk etmeyi yeğler. Statüko ile uzlaşan bir düşünce ve sanat hayatının olamayacağını yılmadan savunur. Modernizmin dayattığı bireyciliğin ve ırkçılığın her türlü yıkıcı etkisine karşı ısrarla ümmet olma bilincini vurgular. "Her tür konformizm, her tür statükoculuk, her tür muhafazakarlık bilincin düşmanıdır." diyerek, hepimizi, yapıp ettiklerimizi yeniden düşünmeye, bizi kendi zamanımıza özgü sorumluluklar almaya çağırır. O bozkırdaki bir çeşme gibi suyunu vermeye devam ediyor. Son zamanlarda değişik illerde konferanslarını sürdürüyor. İslami Düşünce: Öncelikle hoş geldiniz. Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Allah razı olsun. İnternette faaliyet gösteren İslami düşünce adıyla bir forumumuz var. Sorularımı islami düşünce adına soracağım. Öncelikle son zamanlarda Ortadoğu ile ilgili gündemimiz var. Suriye olayları, Arap Baharı ve değişik İslami ülkelerdeki durumlarla ilgili konuşalım isterseniz? Ortadoğu’da Arap Baharı diye bir rüzgar esiyor. Bu rüzgâra Müslümanların dahli nedir? Ne gibi bir fonksiyonları vardır? Bu hareketler dışardan güdümlü mü yoksa içerden mi? ATASOY MÜFTÜOĞLU: Bu Arap Baharı tanımı bize ait tanım değildir. Dışardan yapılmış bir tanımlama, aynı zamanda Arap Devrimi tanımı da bize ait bir tanım değildir. Bu tanımlar Arap dünyasında yaşanan gerçekliği yansıtmıyor. Olayların bütün boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Maalesef bütün boyutlarıyla değerlendirilmiyor. Biz olaylarla çok ilgileniyoruz ama olgularla ilgilenmiyoruz. Olaylarla ilgilenmek kolaydır, olayları takip etmek için herhangi bir yeteneğe ihtiyaç yoktur. Olguları takip etmek için ise konuyla ilgili yeterli bir birikime sahip olması gerekir, bir duyarlığa sahip olmak gerekir. Bizim yaşadığımız dünyanın, çağın, tarihin bütün dinamiklerine sahip olması gerekir. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Nasıl bir tarih sürecinde yaşıyoruz? Bu süreci belirleyen etkenler nelerdir? Bu süreç içerisinde İslami toplumlar etkin bir konumdalar mı? Dolayısıyla biz şunu söylemeliyiz: Olaylarla ilgilenmek yerine olgularla ilgilenmek gerekir. Çünkü olgularla ilgilenmiyoruz. Olaylara ilgili olarak bakanlar “Orada neler oluyor?” Sorusuna yanıt ararlar. Hâlbuki olgularla ilgilenenler “ Neden oluyor? ” sorusuna yanıt aramak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Neden oluyorun yanıtını bulmak için de şimdiye bakmak yerine, şimdinin öncesine gitmek gerekiyor. Evvela İslam toplumlarının elindeki bütün sınırlar yapay sınırlar, sömürgecilerin çıkarlarına hizmet etmek üzere, onların tayin ve tespit ettiği sınırlar ve onların tayin ve tespit ettiği yöntemlerdir. Bugün İslam dünyasında Avrupalı olmayan ama Avrupalıları temsi eden yöneticiler vardır. Yani bunların çıkarlarını temsil eden, bunların çıkarlarına hizmet eden yöneticiler vardır. Buradan hareketle bir durum değerlendirmesi yapmak gerekiyor. Kuşkusuz diktatörleri deviren her eylem mübarek eylem olarak kabul edilmelidir. Ama diktatörleri devirdikten sonra yapılan nedir sorusu şu anda boşlukta bulunuyor. Diktatörler bir şekilde devrilmiştir ama yerine yeni bir düzen ikame edilememiştir. Yeni bir model ve program ortaya konulamamıştır. Ayaklanmacı kitleler ne istemediklerini söylemişlerdir ama ne istediklerini söylememişlerdir. Ayaklanmalarla ilgili kollektif bir liderlik söz konusu değildir. Ayaklanmalar hangi modeli gündeme getirmek gibi gündemle ortaya çıkmamışlardır. Kuşkusuz burada şunu belirtmek gerekir. Yani bu ayaklanmaları hafife almamak gerekir. Çünkü bu ayaklanmacılar aynı zamanda büyük bir risk alarak meydanları doldurmuşlardır. Ancak burada üzerinde durulması gereken şudur: Ayaklanmalar ne baharı getirmiş ne de devrimle sonuçlanmıştır. Çünkü hiçbir ülkede yapısal bir değişim söz konusu olmamıştır. Tunus Cumhurbaşkanı bundan birkaç hafta önce “ Ben sküler demokrasinin sözcüsüyüm” demiştir. Tunus Millet Meclisi Başkanı bundan birkaç hafta önce “ Hala Burguvistim” demiştir. Şu anda Nahda hareketinin lideri Raşid El Gannuşi yeni bir demokrasi havarisi gibi konuşmaktadır. Özellikle demokrasiyi bir kalkan ve maske olarak kullanarak sömürgeciliği bir şekilde devam ettirmektedir. Biz bunu fark etmiyoruz. Örneğin Raşid El Gannuşi kendi dönemlerinde kadınların bikiniyle denize girebileceklerini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Bu ayaklanmalarla ilgili herkes Batı kamuoyunu ikna edecek mesajlar vermek üzere adeta yarışmaktadırlar. Yani Batılılara ve İsraillilere zarar vermeyeceklerine ilişkin güvence veriyorlar. Buradan hareketle unu söylemek gerekiyor. Bu ayaklanmalarla ilgili altı çizilmesi gereken şey; ayaklanmalar ile ilgili yapısal bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Ayrıca yapısal bir değişim talebi gündeme getirilmemiştir. Yine dikkate alınması gereken başka bir nokta da şudur: Yerel diktatörlere karşı olan kitleler küresel diktatörler ve küresel diktatörlük hakkında herhangi bir açıklama yapmış değillerdir. Bu da dikkate değer bir olgu. Ayrıca ayaklanmalar diktatörleri devirmiş ancak bir istikrar sağlayamamıştır. Şu anda diktatörlerin devrildiği ülkelerde kitleler büyük istikrarsızlıkla, belirsizlikle karşı karşıyadırlar. Bunu aşmak için de hiç kimsenin bir önlemi yoktur. Ayrıca İhvan-ı Müslimin’in islami modeli hayata geçirmek gibi bir modeli yoktur. Çünkü günümüzde özellikle neo-liberal akım ve sermayenin aklı toplumlara vaziyet ediyor. Olayların arkasında herhangi bir askeri güç, militer güç aramak yerine toplumları şu anda dönüştüren neo-liberal bir dalga var. Özellikle genç kuşaklar neo-liberal dalgalardan doğrudan doğruya etkilenirler. Ancak bir taraftan da şu var; Tüm toplumlarda şimdiye kadar fark edilmeyen daha yeni fark edilen bir gerçeklik ortaya çıktı. O da şudur: Amerika’ da Ting Tang kuruluşu vardır. Bu Ting Tangların büyük bir bölümü Orta Doğu’nun zihinsel anlamda yeniden dönüştürülmesi için oralarda fail halindedirler. Geçtiğimiz günlerde, haftalarda Kahire’de Ting Tang temsilcilerinden 20 tanesi bir şekilde yakalandılar. O ana kadar bunların Kahire’de faaliyet gösterdiklerine ilişkin herhangi bir belirti yoktu. Dolayısı ile Generaller bu 20 kişiyle ilgili bir soruşturma ihtiyacı duydu. Ancak Amerika bu 20 kşinin derhal serbest bırakılması için ciddi bir ültimatom verdi. Bu ültimatom üzerine bu 20 kişiyi vermediler vermemekte ısrar ettiler. Daha sonra da müzakereler sürdü. Çünkü Generaller sürecin nasıl işlediğine ilişkin somut delillere ulaşacaklardı. Yani bu 20 Ting Tang kuruluşu ile ilgili olanlara genç kuşakları kitleleri nasıl harekete geçirdiklerini soracaklardı ve Generallerin elinde bir veri olacaktı. Amerika bu verilere Generaller sahip olmasın diye Amerika’da bulunan 100 kadar yasal tutukluyu Mısır’a iade ederek değiş tokuş önerisinde bulundular. Bu değiş tokuş önerisi Generallere cazip geldiği için o 20 kişi serbest bırakıldı. Bununla şunu söylemek istiyorum; Doğrudan dış etkiyi konuşmak yerine dolaylı dış etkiden bahsetmek gerekir. Dolaylı dış etkiden kastımız nedir? Küresel kültür artık bütün toplumları etkiliyor. Küresel kültür bir kimlik parçalanmalarına, kültürel erozyona, yeni melezleşmelere ve kozmopolitizme neden oluyor. Biz de Müslümanlar olarak kozmopolitizme uzak değiliz. Geçmişte İslam İmparatorluklarında farklı kültürler bir arada yaşadı yani bir tür kozmopolitizm vardı. Burada sorun şudur: Bu tür bir kozmopolitizm edilgen bir kozmopolitizm mi? Kozmopolitizm kültürü daha çok etkileyen bir kültür olduğu için ayaklanmalara biz eleştirel gözde bakıyoruz. Bir yapısal bir dönüşüm gerçekleştirmeyi başaramadı, yapısal değişim ve model önerisi yok. Türk model üzerinde konuşuluyor. Ama bu spekülatif bir konu. Türk modeli büyük ölçüde Batılılaşmayı ve seküler yapıları öneren bir dünya görüşüdür. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz. Arap dünyasındaki ayaklanmalar bir baharı ve devrimi yansıtmıyor. Ancak kitleler siyasal bir tavır ortaya koyuyorlar. Kitleler büyük bir risk alıyor. Bu önemlidir. Kitleler şimdiye kadar hiçbir şeye hayır demiyorlardı. Şimdi bir şeye hayır diyorlar. Bunların altı çizilebilir ama bir bahar olmadığını belirmek gerekiyor. -----------------devam edecek------------
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 70 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 101 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 84 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 100 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 117 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
29 Mayıs 2012, 10:35 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj İslami Düşünce: Suriye’deki duruma gelelim. Orada bir zulüm var. Atasoy Müftüoğlu: Kuşkusuz bir zulüm var. Önce Suriye ile ilgili olarak biz kendi aramızda konuşmayı başaramadık. İlk zaafımız bu. Biz herhangi bir sorun hakkında birbirimizle yardımlaşmayı, dayanışmayı başaramıyoruz. Burada bir sorun var. Taraf olmaya, mezhep farklılıkları bağlamında kışkırtılmaya müsaidiz. Bunlar bizim çok ciddi zihinsel bir problemle karşı karşıya olduğumuzu gösteren şeylerdir. Türkiye’de Müslümanlar Suriye konusunda birbirleriyle konuşmayı başaramamışlardır. Önce şunu belirtmek lazım. Biz Suriye’de olayları takip ediyoruz ama olguları takip etmiyoruz. Biz olguları takip etmiş olsaydık şayet 11 Eylül’den 10 gün sonra Suriye’nin istikrarlaştırılmasını, etkisizleştirilmesini, İran yörüngesine çekilmesini, direniş hareketlerinin Suriye’den sürgün edilmesi gibi pek çok boyutu içeren konuların gündeme getirilmiştir. Çünkü içinde bulunduğumuz dönemle NATO’nun yeni bir stratejisi vardır. Bu yeni strateji, İslam dünyasında hiçbir ülkenin tayin edici, belirleyici bir güç haline gelmesine izin vermemektir. Birincisi budur. İkincisi; Yine İslam dünyasından hiçbir ülkenin İsrail’i tehdit edecek bir noktaya gelmemesini sağlamaktır. Üçüncüsü; İslam dünyası toplumlarında İslam’ın bir siyasal, ekonomik bir model olarak ortaya çıkmasını sağlayacak bütün çalışmaları bertaraf etmektir. Yani NATO yalnızca askeri bir örgüt değil, aynı zamanda bir siyasal örgüt ve Emperyal sistem adına bu projeyi gerçekleştiriyor. 11 Eylül’den sonra Emperyal güçlerin Suriye’nin istikrarlaştırılmasına ilişkin planlara dair elimizde belgeler var. İsteyene, arzu edene her zaman o belgeleri açmaya hazırız. Bu belgeler doğrultusunda Amerika’dan, Fransa’dan ve İngiltere’den kimi kuruluşlar” bunlarda ne var, ne vadediyor ?”diye Suriye’ye giderek öncelikle İslami unsurlarla temas sağlıyorlar. Onların gücünü test ediyorlar. Suriye’deki İhvan-i Müslimin çok ağır yaralar aldığı için kitleselleşmeyi ve toplumsallaştırmayı gerçekleştirememiştir. Ve yeni bir model ortaya koyma noktasında da çok ciddi problemleri vardır. Amerika’daki düşünce kuruluşlarından biri (Brooklyn Enstitüsü) projeyi hazırlıyorlar ve rapor doğrultuşunsa Suriye’ye geliyorlar. Müslümanlara ve muhalif unsurlara aynen şöyle söylüyorlar: “Siz de Mısırlılar, Tunuslular gibi başarabilirsiniz.” Onları provoke ediyorlar. Bu sözünü ettiğim unsurlardan hiçbirisi hiçbir anlamda hazırlıklı değillerdi. Sonra pek çok yerde yaptıkları gibi bunlara silahlar ve stratejik yardımlar vaat ediyorlar. Türkiye’yi de aralarına almak suretiyle orada bu muhalif unsurlara strateji konusunda eğitim vermeye başlıyorlar. Amerika, Kanada, İngiltere ve Fransa’nın koordinatörlüğünde bu muhalif gruplar araçsallaştırılıyor. Burası önemli. Bunu bilerek söylüyorum, sorumluluğunu alarak söylüyorum. Bunu söylemek demek Esat rejimini destekliyoruz anlamına asla gelmez. Çünkü hiçbir Müslüman Mişel Eflak rejimini yani Baas rejimini desteklemek gibi bir sorumluluğu üstlenemez. Burada ölümler var. Ama karşı tarafta da ölümler var. Diyelim ki burada 10.000 kadar ölüm varsa (Her ölüm büyük ölçüde yıkıcıdır.) orada mezhebi bir unsura dayalı ölüm olduğu gibi, Sünniler’in Sünnileri öldürdüğü gibi bir gerçek de vardır. Dolayısıyla biz Suriye konusunda İran-Suriye yakınlığı bağlamında bir çözümleme yapamayız. Ama şunu hatırlamalıyız ki bugün Küresel Güçler İran’la ilgili olarak ortak bir zemin üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. Yine bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim .Olguları takip edenler şunun farkına varmışlardır. İran ile ilgili Emperyal kamuoyunun halen sürdürdüğü yalnızlaştırma, güçsüzleştirme, istikrarsızlaştırma ve savaş teknikleriyle ilgili olarak basının İran’ın nükleer hazırlıklarıyla ilgili tavır aldığı iddiaları tamamen büyük bir yalandan ibarettir. Bunun temelinde olan şey şudur: Batı İran’da devrim olduğunda “ Tarihin tezi sonunu “ ilan etmiştir. Bu şu demektir. Avrupa modeli nihai başarıya ulaştı. Yani liberalizm, sekülerizm ve demokrasi nihai başarı ulaştı. Dolayısı ile yeni bir model olmayacaktır. Tam o sırada İran’da devrim oldu. Batı’nın “ Artık yeni bir model olmayacak” iddiası boşlukta kaldı. Çünkü yeni bir model ortaya çıktı. Bu İslami bir modeldi. Batı o günden bu yana bu modelin çoğalmasından, tekrarından endişe ediyor. Dolayısı ile İran’dan bunun rövanşını almak istiyor. Zaten 33 seneden beri İslami modeli başarısızlığa ulaştırmak için elinden geleni yapıyor. İran şu anda kuşatılmış durumda. Kuşatılan herkes siz de olsanız ben de olsam, eğer bir çıkış kapısı varsa orasını tutmak ister. Suriye İran için bir çıkış kapısıdır. Bugün 16 Mayıs itibariyle Suriye konusunda altını çizerek söylemek zorunda olduğumuz gerçekleri ben size madde madde açıklayacağım: Birincisi şudur:Suriye’deki muhalefet icat edilmiştir ve imal edilmiştir.Yani emperyal güçler tarafından imal ve icat edilmiştir.Muhalefetin icat edildiği günden bu yana Muhalefet silahlandırılmış ve parayla desteklenmiştir.Kendilerine hala İngiliz, Fransız,Amerikan, Kanada güçleri ve Türkiye tarafından eğitim verilmektedir.O günden bugüne gelinceye kadar Muhalefet, muhalefeti Suriye geneline yayılacak şekilde yaygınlaştırmayı ve kitleselleştirmeyi başaramamıştır.Çünkü Muhalefet paramparçadır.Zaten öyle yola çıkılmıştır.Muhalefet arasında hiçbir koordinasyon yoktur.Bunu ısrarla ve bilerek söylüyorum.İstanbul’da ve Tunus’ta yapılan toplantılarda hiçbir sonuç elde edilememiştir.Ayrıca Muhalefetin önemli unsurları zaten Suriye’de değil Paris’te yaşamaktadır.Muhalif unsurlar arasında Amerikan ,Fransız ve İngiliz çıkarlarına öteden beri hizmet ede gelen maruf(bilinen) isimler vardır.Suriye’de yakın bir gelecekte Muhalefetin bir sonuç almasını beklemek kadar hayalperestlik olamaz.Suriye ile beklenti içinde olan herkes çok romantik bir beklenti içindedir. Bir sonuç çıkmayacaktır.Çünkü Esad rejimini, kitleselliğini ve toplumsallığını koruyor ve hala kitleler üzerinde bir kredi fizibiletisi var.Bütün bu söylediklerimiz Esad rejimini ve Baas rejimini desteklemek anlamına gelmez..Bütün bu söylediklerimiz İran ve Suriye arasındaki ilişkilerin mezhep yakınlığından kaynaklandığını iddia etmenin de keza boşlukta kalan bir iddia anlamına gelir.Çünkü İran’ın stratejik anlamda açık bir kapıya ihtiyacı var.Suriye bunu ona sağlıyor.Dolayısıyla Suriye’ye destek vermek zorundadır.Çünkü İran dünya çapında bir şey ile karşı karşıyadır.Müslümanların mezhepçi mülahazalarla NATO’nıun ,Amerika’nın ya da bugünkü kürele iradenin yanında yer alarak olayı mezhepçi sınırlar içerisine sokması kadar üzüntü verici bı durum olamaz.Başka bir sözcük kullanacaktım ama kullanmak istemiyorum.Ama ben Türkiye’de Müslümanların olayları bütün boyutlarıyla takip etmediklerini, bütün boyutlarıyla analiz etmediklerini,bütün unsurlarıyla tahkik etmediklerini düşünüyorum.Suriye konusunda, Libya konusunda Türkiye’de değerlendirmeler yapan,benim aleyhimde değerlendirmeler yapan Müslümanları aradım.Onlara şunu sordum:Dedim ki: benim Suriye konusunda, Libya konusunda, Tunus ve Mısır konusunda yazdıklarımla yazdıklarım ile ilgili müstenidatım yani dayanaklarım var dedim.Sizin de dayanaklarınız var mı diye sordum. Onlar bana aynen şöyle yanıt verdiler: “Biz gelen gidenle görüşüyoruz.” Bu yanıtlar ikna edici yanıtlar değil. 1-Gelen gidenle görüşüyoruz demek ikna edici yanıt değildir. 2-Maalesef hepimiz evimizde, dükkanımızda , ofisimizde, büromuzda medya uyuşturucusu alıyoruz.Medya uyuşturucusu almak kadar feci bir şey olamaz.Yani bir nükleer sızıntıya maruz kalmak gibi bir şeydir.Nükleer sızıntı sizi ne yapar?.Fiziksel olarak sizi ma’lul bırakır.Medya uyuşturucusu ise sizi zihinsel ma’lul bırakır.Zihinsel bir ma’luliyet yaşıyoruz.Yakın bir gelecekte bütün bu söylediklerimiz ile ilgili ,yazdıklarımızla ilgi çok büyük mahcubiyet duyacağız.Ben bundan korkuyorum.Yani Suriye, Libya,Arap Baharı konusunda yanılmayı çok arzu ederim.Şimdi bizi zaman zaman Mısır’dan arayarak tavrımızı bilen arkadaşlarımız var.”Peki Üstat, Araplar devrim yapamaz mı?” diyorlar. Yani şunu söylemek istiyorlar: Yani devrimi sadece İranlılar mı yapar?.Burda bir ironi var.Onlar bizi İran yörüngesinde görüyorlar.Hayır, hayır dedim “Bu yanlış, Tarihin en büyük devrimini Araplar Peygamber a.s’ın öncülüğünde yaptılar. Dolayısıyla Araplar devrim yapabilirler ama şimdi devrim yapmadılar.Bunu söylerken demin de arz ettiğim gibi dünyada bir dönüşüm yaşanıyor ve bu dönüşüm neo liberal aklın toplumların bütün katmanlarına nüfuz etmesi yani sermaye aklının mesela bugün Müslüman bu duruma nasıl geldiler,”Ekonomik durumunuz iyi olsun da ahlaki durumunuz iyi olmazsa olmasın, İslami bağlılıklarımnız iyi olmazsa olmasın.”Öncelik ekonomik duruma göre belirleniyor. Bu ne demektir; neo liberal aklın , sermaye aklının sonucudur.Biz her gün medya uyuşturucular yoluyla küresel etkilere maruz kalıyoruz.Büyük kültürler küçük kültürleri yutuyor.Bizi artık ne sakalımız ifade ediyor, ne başörtümüz ifade ediyor.Çünkü hayatın içindeki rollerimiz çok farklı,biz hayatın içinde çok farklı kesitler yaşıyoruz.Bunu itiraf etmeliyiz.Bir an geliyor ki müslümanız,bir an geliyor ki kapitalistiz,bir an geliyor ki liberaliz,bir an geliyor pragmatikiz,bir an geliyor sküler laikiz, ve çelişkilerimiz var.Bu çelişkileri niçin göz ardı ediyoruz?.Yani bununla şunu söylemek istiyorum,bizi dönüştüren bir şeyle karşı karşıyayız.Direnemiyoruz, tutunamıyoruz,biz savruluyoruz.Dolayısıyla bütünü içine alan bir değerlendirme yapmak zorundayız.Bu küresel kasırga karşısında biz ne yapmalıyız?. Asıl konuşulması gereken bu. ------------devam edecek-------------
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
29 Mayıs 2012, 14:53 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj İslami Düşünce:İran şu anda bizim açmazımız.Belki de anlayamadığımız nokta şurası: Fukayama’nın İran devriminden sonra “Dünya tarihin sonu” demesinden sonra , İran ‘da bir devriminin olması ,başka bir modeli ortaya koydu dediniz. Batı şimdi bununla mücadele diyor dediniz. Sizin de yazılarınız da belirttiğiniz gibi bir ideal politikten bahsediyorsunuz bir de reel politikten bahsediyorsunuz. Şimdi İran’ın Hafız Esad rejimi ile işbirliği içerisinde görünür gibi olup bir çıkış noktası araması ideal politikten ziyade “ulus devlet” aklıyla ve biraz da reel bir politikle açıklanabilir bir şekilde gördüğü için Müslüman muhayyilesinde pek sağlıklı algılanamıyor. Belki de bu bizim açmazımız .Bunu nasıl anlayacağız? ATASOY MÜFTÜOĞLU:Şimdi İran ve Suriye ilişkileri tamamen pragmatizme dayalı bir ilişkidir. Bana göre onun arka planı yok. Çünkü İran şuan bir “ulus devlet” refleksi gösteriyor.Ayrıca yeni bir modelin hayata geçirilmesi derken yeni bir parantez açarak acaba bu model bir başarıya ulaştı mı da bu ayrı bir tartışma konusudur.Ama İran kimi zaman “ulus devlet” refleksi kimi zaman da mezhepçi refleksler gösteriyor.Niçin gösteriyor?.Çünkü İran her an büyük bir tehdit ile karşı karşıyadır.Küresel bir tehditle karşı karşıya ve bu küresel tehditin nedeni İslami bir tercihte bulunuyor olmasıdır. Dolayısıyla bizler Müslümanlar olarak küresel bütün tehditlere karşı ve İslamı temsil ediyor olması hasebiyle İran’a karşı bir yakınlık duyuyor olmamız gerekir. Mezhepçi mülahazalarla , emperlalist konumlar içinde olmamamız lazımdır.Böyle bir ilkesel duruşa sahip olmamız lazım geliyor.İran ile ilgili de bir öz eleştiri kullanılabilir.Fakat bu farklı bir değerlendirmenin konusudur.Yani zaman zaman ulus devlet refleksi gösteriyor.Zaman zaman mezhepçi refleksi gösteriyor.Ama İran ile ilgili şu anki kuşatmanın temelinde kesinlikle İran’ın nükleer çalışmaları yok. İran’ın İslami bir modeli hayata geçiriyor olmasından kaynaklanan ve bu modelin ihraç edileceği, bu modeli örnek alarak ortaya çıkacak yeni İslami unsurların olabileceğinin endişeleri var ve en büyük korku İran’ın bölgede nüfuz sahibi olmasını engellemeye yöneliktir.Yani olayın pek çok boyutu var.Mesela biz bugün bu değerlendirmeleri yaparken Uluslar arası stratejilerin raporlarını, analizlerini falan takip etmiyoruz.Sizi temin ederim daha çok entelektüel dünyanın takip ettiği bu küresel çapta analiz üreten strateji ensitülerinin hiç birisi İran ile ilgili kampanyanın nükleer silahlarla ilgili olduğunu asla ve kat’a var saymıyorlar. Tamamen bunlar bölgede İran’ın İslami bir model ihraç edebilecekleri üzerinde duruyorlar ama şu anda İran’ı böyle bir noktada görmüyorlar.Ama böyle bir beklenti içinde olanlara cesaret verebileceği görüşündeler.Nitekim NATO’nun yeni stratejisi sadece Ortadoğu’da değil dünyanın hiçbir ülkesinde İslami bir modeli ,siyasi, ekonomik, pratik anlamda hayata geçirmeye izin vermeyeceğini belirtiyor.Açık , çok açık.Buna izin vermeyeceğiz diyorlar.İslam bir folklor olarak kalabilir, bir kültür olarak kalabilir, bir maneviyatçı bir din olarak kalabilir. Bakınız ilginç bir şey söyleyim: Türkiye’de son 1-2 senede çok ciddi bir şekilde İslami yayınevleri tasavvufi metinleri yayınlama konusunda çok yoğun bir şekilde girişimde bulundular. Artık Şeriat, İslam gündemimizden çıktı.Kimse İslamı talep etmiyor, herkes demokrasi talep ediyor.Herkes hikmetten şundan bundan bahsediyor, hiç kimse hukuktan bahsetmiyor.Daha vahimini size söyleyeyim;Artık İslam referans kaynağı değil, bundan daha vahim bir durum olabilir mi?.Olamaz. Şimdi tek referans ( haşa) demokrasidir. Şu anda öyle bir noktaya geldik, öyle bir noktada bulunuyoruz. İslami Düşünce:Şu anda Hükümet Küresel Gücün İran’a karşı yaptırımın neresindedir? ATASOY MÜFTÜOĞLU:Şimdi Amerika , Ortadoğu’da ya da İran’da seçimler, ekonomik kriz, savaşlardan kaynaklanan yorgunluklar , bunalımlar gibi vs nedenlerle Amerika fiziksel güç olarak İran’da veya Orta Doğunun herhangi bir ülkesinde bulunmak istemiyor.Bunu müttefikleri aracılığı ile gerçekleştirmek istiyor.Müttefiklerinden birisi Türkiye’dir, diğeri de Suudi Arabistan’dır.Mesela Amerika, Türkiye’yi İran’dan petrol alma konusunda ikna etmiştir.Boykota katılmasını istemiştir ve Enerji Bakanı İran’dan alınacak petroldan indirim yapıldığını yani daha az petrol alınacağını ve bundan sonra Libya’dan alınacağını bizzat açıklamıştır.Çünkü Libya’da yeni bir ganimet paylaşımı var.Türkiye’de bunun içindedir.Ayrıca Türkiye’nin bağımsız bir ülke olduğunu iddiası tamamen spekülatif, tamamen politiktir.Türkiye bağımsız bir ülke değildir.Türkiye bağımsız bir ülke olsaydı Kürecik’teki Nato Savunma Sistemine ev sahipliği yapmayacaktı. İslami Düşünce: 1980 yılların radikal İslamcı dediğimiz kimseler bugün sistemle uzlaşmış vaziyette. Bunu neye bağlıyorsunuz?. Yani AK Parti iktidarından önceki düşünceler ile AK Parti iktidarından sonraki düşünceler arasında ne gibi değişikler oldu?. ATASOY MÜFTÜOĞLU:Önce şunu belirtmemiz gerekiyor;Evvela 1980 yılların radikalizminin içi boş bir radikalizm olduğu anlaşılıyor.Bu radikal kesimlerin sadece ve sadece radikalizmi bir retorik olarak kullandıklarını ve bunun gereçeye tekabül etmediklerini belirtmek gerekiyor.Sempati duyanlar olabilir fakat bunlar, bu radikal akımlara sempati duyanlar, küresel etkiler karşısında çözülmüşlerdir.Hatta ve hatta bir çürüme yaşanmaktadır.Önce içimizden kaynaklanan bir problem var, sonra dışımızdan kaynaklanan bir problem var.Deminde söylediğimiz gibi hayatın içindeki bütün şeyleri temsil ediyoruz.Hem Müslüman , hem radikal, hem teslimiyetçi,hem uzlaşmacı,hem pragmatist,hem sküler vs.vs.. Yani burada da küresel etkilerin toplumlar üzerindeki tahribatı hakkında araştırmalar yapmak gerekiyor.Yani bir sorunu dışarıdan bakarak çözümleyemeyiz. En büyük problemimiz olayları takip etmememizdir.Bu hepimizi mahvu perişan ediyor.Bir yerde bir olay oluyor, kamera kaytediyor.Olayı kamera görüyor ama olgulara kamera görmez.Şimdi onun derinlikleri var,arka planı var.Ben bir seneden beri Ortadoğudaki daha doğrusu İslam Dünyasındaki hareketliliklerle ilgili yani hepimizi ilgilendiren değişim ve dönüşüm hareketleri ile ilgili 80’e yakın kitap okudum.Şimdi bu önümüzdeki dönemde yaz için imkan bulursak Türkiye genelinde öğrencilere bir önerimiz olacak.Türkiye genelinde Haziran-Temmuz-Ağustos’ta 400 öğrenciye Ortadoğu’daki gelişmelerin tarihsel arka planına nüfuz etmelerini sağlayacak,yardımcı iklim sağlayacak 6 tane temel kitap okutmayı planlıyoruz.Bunu öğrencilerin yüzeysel değerlendirmeler yapmamaları için, yaptıkları değerlendirmelerinin yarın kendilerini mahcup etmemelerini sağlamak için, ucuz yorumlara tevessül etmemeleri için, ütopyacı beklentilere girmemeleri için , hastalıklı umutları temsil etmemeleri için bunu yapıyoruz. Şimdi zaman zaman bize diyorlar ki; “Bizim umutlarımızı kırıyorsunuz”. Diyorum ki: Umuda ancak ve ancak bilinçli bir hareketin istihkakı var. Sürülerin umuda hakkı yok.Eğer umutlanmak istiyorsak; 1-Çok çaba harcıyacağız. 2-Çok bilinçli olacağız.Yani Dünyada ne olup bittiğine ilişkin çözümlemelerimiz olacak.Bizim çözümlemelerimiz yok maalesef.Sonra bir başka şey, aynen medya unsuru gibi tehlikeli olan hizip uyuşturuculuğu var.Birinci adamlar var, birinci adam bir şey söylüyor. İslam Dünyasındaki en temel sorunlardan birisi “kişi kültü” yani putudur.Yani fikirlerimiz olmadığı için putlarımız var, bu açık.Fikirlerimiz olsaydı putlarımız olmayacaktı, putlara ihtiyaç duymayacaktık.Şimdi putlara ihtiyacımız var, putlara ihtiyaç duymadan konuşamıyoruz.Dolayısıyla hizip uyuşturucusu alıyoruz.Kimisi mezhep uyuşturucusu alıyor.Onun için özgür değiliz, bağımlıyız, bütün bunlara mahkumuz.Buradan hareketle bir değerlendirme yapmak durumdayız. Şimdi gelirken yeni elime geçti;İtalyan araştırma ensitüsünün bir şeyini gördüm.Onu size arzediyim.Bu çok yeni gördüğüm bir rapor.”29 Mart 2012 tarihinde Ricardino, İran Petrolu için artık karar verin diyor.Amerikan elçisi Enerji Bakanı Taner Yıldızı uyarıyor.İrandan alımın azaltılarak Libya’dan petrol alımı yapılacağını belirtiyor.Bunun üzerine Türkiye 30 Mart 2012 tarihi itibariyle İran’dan petrol alımını %20 azalttı. Başka bir şey; İtalya’da çok büyük yankıları olan İran özel sayısı olarak çıkan dergide ilk sayfalarında özetle şunları söylüyor:”Dünya kaygıyla çoktan başlamış bir savaşı bekliyor.İsrail, ABD, İngiltere ve bu ülkelerin yanında muğlak bir biçimde saf tutan körfezdeki Arap krallıkları, suikastlar, siber saldırılar, sızmalar ve çok net anlaşılmayan karşılıklı manevralar yoluyla tüm yerküreyi kapsayan bir bahis üzerinden İran ile görülmeyen bir savaşı fitillediler.(Yani İran şu anda fiili bir savaş altında). Körfezden Batıya ve Asya’ya yönelen enerji hatları, atom silahlarının kontrolü , Pasifik -Hint Okyanusu, Akdenize uzanan stratejik konuların denetimi büyük Orta Doğunun güçler dengesi Süveyş’ten Hindikuş Dağlarına ,Afrikadan Arap denizine uzanan ve ortasında da İran’ın bulunduğu büyük bir dengesizliğine uzanan büyük bir bahis bu.” Diye devam ediyor. Yani olayın nükleer ile alakası yok. Bizim en büyük eksikliğimiz , arzettiğim gibi olaylar bağlamından dünyayı takip etmek, medya yoluyla takip etmek,fizik ufkundan takip etmek,tek adam ufkundan takip etmek. Tek akıl üzerinden yani Üstat nasıl düşünüyorsa öyle takip etmek,yani bir cemaata bağlı iseniz birinci adam nasıl düşünüyorsa öyle düşünüyorsunuz.Hizip nasıl düşünüyorsa öyle düşünmek, parti nasıl düşünüyorsa öyle düşünmek. Halbuki Bunların sınırlarını aşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız.NATO’nun çok açık, çok ciddi bir projesi var, şu an bu proje uygulamadadır.Biz burada otururken NATO masum sivil insanları katlediyor. Düşünün ki Guantanamo’ya götürülen kimselerin arasında 12 yaşında masum çocuklar, 18 yaşında masum kızlar var.Bunlar bizim çocuklarımız.24 kez onlar İncirlik’te alıkonuldular ve işkence edildiler. Türkiye’nin hangi bağımsızlığından söz ediyoruz? Hangi sıfır sorun politikasından söz ediyoruz? Şimdi herkesle sorun, herkesle sorun. İslami Düşünce: Hocam şimdi Türkiye’de tam tersi, İslam hakim olmuş, her taraf Kur’an kursu, camiyle dolmuş. Bütün bunlar olurken İslam aziz değil ama İslam hadım edilmiş vaziyette. ATASOY MÜFTÜOĞLU: Şu anda Lale devri yaşanıyor. Türkiye’nin 75 milyon insanı, kadın erkek, çoluk çocuk hepimiz , camileri 5 kez değil 10 kez dolduruyor olsak , her sokakta bir tane Kur’an kursu açmış olsak,,her sokakta bir tane molla yetiştirmiş olsak,değil mi ki İslam referans kaynağı olmaktan çıktı, bu hiçbir şeyi değiştirmez. İslami Düşünce: Müslümanlar şu anda sistemden rahatsız değiller Atasoy Müftüoğlu: Değiller İslami Düşünce: Şu anda Müslümanların modernizmin etkisinde olduğunu görüyoruz. Yani bir konforizm var. Bu iktidarından sonra Müslümanlar artık parayla sınanıyor ama bunda maalesef bunda başarısız oldular.İdealler kayboldu. Atasoy Müftüoğlu:Müslümanlar para kazanmak için yola çıktılar,sonra paranın kendisi oldular. İslami Düşünce: Şu anda atalar dini yani gelenekle Müslümanların arası nasıl? Uzlaşma mı var? Bir taraftan gelenek var, bir taraftan modernizm var. Atasoy Müftüoğlu:Müslümanlar bir taraftan gelenek görenek tarafından, bir taraftan modernite tarafından sıkıştırılmış durumdalar.Müslümanlar hem geleneği temsi etme, hem de moderniteyi temsil etme noktasında . bu iki baskıcı durumu kendi bünyelerinde mecz etmişlerdir. Yani bir birine katmışlardır.Hem geleneği yaşıyorlar hem de moderniteyi yaşıyorlar.Moderneiteyi şekilsel olarak yaşıyorlar. Yoksa moderniteyi zihinsel bir inşadan söz edemeyiz.Modernitenin de kendine özgü düşünsel temelleri var.Bu anlamda yaşamıyor, moderniteyi biçimsel olarak, konformist olarak yaşıyor. Geleneği ise hatıra, atalara, İslama saygı bağlamında yaşıyor. İslam eşittir gelenek, görenek haline gelmiş. Orda yaşıyor. Dolayısıyla İslami bilincin hem geleneğe hem de moderniteye yönelik sorgulama yapması gerekiyor. Bunu yapmıyor, moderniteye ilişkin sorgulama yapamıyor, buna güç yetiremiyor. Çünkü zihinsel bakımdan felçliler. Gelenek-göreneği de sorgulamak istemiyor. Çünkü Kamuoyu gelenekten,görenekten yana olduğu için “Kamuoyu ne der?” düşünüyor. İslami Düşünce: İslami Düşünce Forum olarak bu söyleşi için teşekkür ediyoruz. KAYNAK: islamidüşünce.net
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
29 Mayıs 2012, 15:40 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj
Allah razı olsun bu güzel düşünceleri bizimle paylaştığınız için
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
medineweb kurucusu ile röportaj | servetim | Anket'ler-Röportaj'lar | 1 | 14 Kasım 2021 00:55 |
Bir röportaj (Başörütsüyle alakalı) | martin | Anket'ler-Röportaj'lar | 3 | 15 Ocak 2015 10:25 |
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj | AŞK'ÜL İSLAM | Anket'ler-Röportaj'lar | 1 | 15 Ocak 2015 10:21 |
Hatim İhsan Atasoy Sesinden Meal | MERVE DEMİR | Sesli-Görüntülü-Dinle | 10 | 14 Mayıs 2014 08:34 |
Abdurrahman Arslan İle Röportaj | FECR | Anket'ler-Röportaj'lar | 3 | 02Haziran 2012 19:07 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|