|
Konu Kimliği: Konu Sahibi medinelii,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2008 (15:30), Konuya Son Cevap : 31 Aralık 2023 (18:48). Konuya 61 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
10 Temmuz 2008, 00:08 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? Tasavvufun babası derler kendisine Genç yaşta Ebû Zerr hazretleri bir gün, birdenbire değişerek mesleğini bırakıp haniflerden oldu. İslâm'ın henüz zuhur etmediği bir zamanda Allah yolunu tuttu. Öyle ki, etrafındakilere, "Allah'tan başkasına ibadet edilmez. Putlara tapmayınız, onlardan hiçbir şey istemeyiniz!" demeye başladı. Böylece hak yolunu bulmuş ve lebbeyk demişti. Bu husustaki ifadesine göre, müslüman olmadan üç yıl evveline kadar kendine mahsus bir şekilde Allah'a ibadet ettiğini ifade etmiştir.]Benden sonra, Hz. Ömer gelsin |
10 Temmuz 2008, 00:13 | Mesaj No:12 |
Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? O Hz. Ömer'ki Adaletini Severim. Heybetini Severim. Hey Gidi Peygamber Efendimiz(S.A.S)Öldürmeye Gidecekken Nasıl Bir Müslüman Oldu. Ben Hz.Ömerin Kendisini Severim. Allah Ondan Razı Olsun! _______________ küçük harf kullanalım..!! yönetim | |
10 Temmuz 2008, 10:37 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? yağmurumdan sonra MUAZ BİN CEBEL (Radıyallahü Anh). hazretlerının hangı yonunu sevdigimizi söyleyelım? |
11 Temmuz 2008, 13:40 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? Adi, Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir.On sekiz yasinda müslüman olmustur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaslara katilmistir. Rasûlüllah (s.a.s) onu Muhâcirînden Abdullah b. Mes'ud ile kardes yapmisti. Muhammed b. Sa'd: "Muaz, uzun boylu, beyaz tenli, güzel disli, iri gözlü, çatik kasli ve kivircik saçliydi" diye tanimlamistir. efendımızı "ey muaz seni seviyorum" hitabına mazhar olan buyuk zatın en cok ince düşünme yetenegini seviyorum, bu ben ıcok etkılemıstır.. benden sonra gelen MUS'AB Ibn UMEYR (r.a) nın hangı özellgını sevdıgını söylesın |
11 Temmuz 2008, 19:12 | Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? Ah ah... Okursanız eğer o muhteşem sahabinin hikayesini anlatayım sizlere... Öyle ki gözünüz, gönlünüz dolu dolu olsun... Adımlarıyla yangın çıkartan gencin, kömürden pencerelerinin önünden ne zaman geçeceğini merak ediyor Mekkeli kızlar. Asaletin, ince hattıyla resmettiği yüzünü ne zaman çerçeveleyeceğini sokaklarının. Kokusunu taşıyan rüzgârın bölüşülemediği pazarlarda fiyatlar yükselip duruyor hep. Hep alışverişe gitmeye hazırlanıyor Mus’ab. Hep alışverişten dönüyor. Sahip olduklarıyla sahip olmadıklarını satın alıyor hep. Üzerine titreyen zengin bir anne babaya sahip olmak, sahip olduğu şeyleri çoğaltıyor: Kervancılar en iyi kumaşlarını, en güzel kokularını, en nadir yemişlerini onun için taşıyorlar. Hadremut, onun ayaklarına bir çift ayakkabı yapabilmek için onlarca ceylanı çölden koparmaya hazır. Mus’ab’a yalnız ailesi değil kader de cömertliğini esirgemiyor: Güzel bir yüz, biçimli bir beden, gür ve kıvırcık saçlar, zekâ, akıl, hitabet ve bu harikulade harmanı koruyan soyluluk… Aklı, taşlara tanrı rolü verilmesini yadırgıyor. Taşlar yerli yerine oturunca da bir boşluk çıkıyor ortaya; neyle dolduracağını bilmediği. “Görün bana hakikat!”dese de her gün, hakikat komutla ortaya çıkmıyor. O günlerde “arayanlar”ın yolu ise mutlaka Erkam’ın Evi’ne çıkıyor. Zira Mekke’nin bu esrarengiz evi bir mücevher mahfazası gibi saklıyor hakikati. Kapıyı bir kölenin açması doğal, peki köleyle efendinin birbirlerine sarılıp ağlaşmaları! Eski bir köle Habbab bin el-Eret, yeni bir kul Mus’ab bin Umeyr! Çünkü açılan kapıdan girdi içeriye ve O’na götürüldü. Çünkü O’nun yüzünü gördü ve dudaklarındaki her kelimenin, hakikatin nadide parçaları olduğunu fark etti birden. Mus’ab hayatının en büyük alışverişini işte o gün gerçekleştirdi. Erkam’ın evinden çıkarken her şeyini bıraktı orada. Bütün elbiseleri eskimiş, bütün ayakkabıları delinmiş, bütün yemişleri çürümüştü. Bütün sevgililere sevgilerini, bütün çiçeklere kokularını geri vermişti. Erkam’ın evinden çıkarken yanında yalnız kalbi vardı. Bir bahar temizliğinin ardından Son Peygamber’in kelimeleriyle boyanan kalbi. Vücutta öyle bir parça vardı ki o değiştiğinde her şey değişirdi. Böyle diyordu Nebî. O değişti. Her şey değişti Mus’ab’ın hayatında. Öncelikleri göz açıp kapayıncaya kadar yerlerini terk ettiler. Hz. Peygamber’in(sas) yanında olma, namaz ve İslâm’a dâvet doldurdu boşalan yerleri. Osman bin Talha onu çarşılarda ararken namazda bulunca dehşetle koştu ailesine. Annesi Hamne’ye, “Oğlun namaz kılıyor!” dedi büyüyen gözlerle. “Demek namaz kılıyor!” dedi anne bir belaya uğramışçasına. Üzerine titrediği, kendi elleriyle giydirip, güzel kokular sürdüğü oğlu namaz kılıyordu ha! Sözle ikna edilemeyince dininden dönmeye, baba evinin mahzenine hapsedildi Mus’ab. Annesinin ve babasının gardiyanlığında günlerce aç susuz kaldı. Habeşistan yolu görünmüştü kapı aralandığında. İki kez Habeşistan’a hicret etti; zira değişmemişti Mekke. Yumuşamamıştı siyah kayalar. Fakat güvende olmak da neydi Habeşistan’da, Mekke’deyken Peygamber. Sonunda dayanamayıp döndü yurduna. Burada sözü bırakalım Hz. Ali’nin dudaklarına: “Rasûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Yamalı bir elbise vardı üzerinde. Bu manzara karşısında gözyaşları hücum etti mübarek gözlerine Rasûlullah’ın ve dilinden şu kelimeler döküldü: ‘Kalbini yüce Allah’ın aydınlattığı şu adama bakın! Anne ve babası en iyi yiyecekleri ve içecekleri sunuyordu ona. O Allah için her şeyi terk etti. Allah ve Rasûlü’nün sevgisidir onu bu hale getiren!’”. Sevgi insana neler yaptırmaz ki! Bütün dünyayı karşısına almak pahasına “Seni kendi nefsimizden üstün tutacağız!” dedirtir insana. İlk Akabe Bîatı’nda Medine’den gelen on iki kişinin bağlılık yeminlerinin ilk cümlesidir bu. Bu bir avuç müslüman, inançlarını kesin sözlerle mühürledikten sonra “Ensar” yani “Yardımcılar” olma şerefini elde etmişler, bununla beraber İslâm’ı öğretecek bir “Yardımcı” daha istemişlerdir Son Peygamber’den. İşte Allah’ın Elçisi’nin gönderdiği elçidir Mus’ab bin Umeyr. Elçiler gönderildiği makamı temsil ederler. Mus’ab, güleryüzü, nezaketi, tatlı dili ve güzel ahlâkıyla efendisini temsil etmeye gider Medine’ye. Es’ad bin Zürâre’nin evini bir Kur’an okuluna dönüştürür. Medinelilere tebessümüyle tatlandırarak anlatır İslâm’ı. Namaz kılacakları zaman imamları, ihtilaf ettikleri zaman hakemleri olur. Hz. Peygamber’in izniyle İslâm tarihinin ilk Cuma namazını kıldırır Sa’d bin Hayseme’nin evinde. Ve sonunda Medine’nin bütün evleri tek tek aydınlanmaya başlar. Bu durumdan endişelenenler de vardır; değişimle birlikte toplum içindeki yerlerini kaybedeceklerini düşünenler… Kabile reislerinden Useyd bin Hudayr da onlardandır. Mızrağıyla dalar Mus’ab’ın hitap ettiği topluluğun içine ve gürler: “Buraya zayıf akıllıları aldatmak için mi geldiniz! Canınızdan olmak istemiyorsanız terk edin burayı!” Mus’ab savrulan tehdidi güler yüzüyle savuşturmuş, “Biraz soluklanıp sözüme kulak verir misiniz? Hoşunuza gitmezse söylenenler, derhal ayrılırız yanınızdan,” diyerek İslâm’ın ne anlama geldiğini tatlı tatlı anlatmış, Kur’ân’dan âyetler okumuştur. Useyd mızrağını yere saplamış ve “Ne güzel! Ne güzel!”diye haykırmıştır birden. Sonra sormuştur heyecanla Mus’ab’a: “Bu dine nasıl girilir!” Mus’ab yalnız bu dine nasıl girileceğini değil, bu dinin nasıl yaşanacağını da göstermiştir insanlara. İkinci Akabe Bîatı’na Medine’den katılan ve Son Peygamber’in “Kanınız kanımdır… Affınız affımdır… Ben sizdenim, siz benden!” sözleriyle onurlanan yetmiş beş kişinin başındadır o. Medine’yi efendisinin teşrifine hazırlayandır o, Bedir’de sancağını yükselten… Ve nihayet Uhud’ta bir kez daha taşıma şerefi bahşedilen mübarek sancağı. Son Peygamber sanılarak önce sağ kolu kesilen, sancağı sol eline alınca sol koluna kılıç indirilen. İki kesik kolla sancağı göğsüne bastırıp “Muhammed ancak rasûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler geçmiştir” âyetini okuyarak Hz. Peygamber’e siper olmaya devam eden. Sonunda İbn Kâmia’nın mızrağıyla şehadet makamına yükselen… Son Peygamber’in şehit olduğundan habersiz “İleri ey Mus’ab! İleri!” diye bağırdığı arkasından. Mus’ab suretinde sancağı taşıyan meleğin, “Ben Mus’ab değilim!” dediği an. İşte o an! Nebî’nin yine gözlerinin dolduğunu görüyor Hz. Ali. Ahzab Sûresi’nden okuduğu âyetlere kulak kesiliyor, nâşının başucunda: “Müminlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler ... Benden sonra, Hz. Fatıma r.aleyha teşrif etsin inşaallah... |
11 Temmuz 2008, 19:22 | Mesaj No:16 |
Durumu: Medine No : 2004 Üyelik T.:
25 Mayıs 2008 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? Hz. Fâtıma, Hicret’ten 11 yıl önce, Cemaziyelahir’in 20. gününde, Mekke’de dünyaya gelmişlerdir. Hz. Fâtıma; Hz.Peygamber’in, Hz.Hatice’tül Kübra’dan doğan ikisi erkek, dördü kız olan çocuklarından, hayatta kalan tek kızlarıdır. Diğer evlâtları, kendi zamanlarında genç yaşlarda âhiret âlemine göç etmişlerdir. Bu nedenle Hz.Peygamber’in nesli, Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ’dan yürümüştür. Hz.Peygamber’de bu konu da şöyle buyurmuşlardır: “Gerçekten de Allah her Peygamber’in soyunu o Peygamber’den yürüttü; benim soyumu ise Ebû Tâlib oğlu Ali’den izhâr etti” Hz.Fâtıma’nın künyeleri; Ümm’ül Hasan, Ümm’ül Hüseyin ve Ümm’ül Muhsin’dir. Mübarek lâkabları ise; Sıddıyka (Gerçekleyen, özü-sözü tam gerçek olan), Mübâreke (Kutlanmış, kutlu olmuş), Tâhire (Tertemiz), Zekiyye (Arınmış), Râdıyye (Allah’tan râzı olmuş), Mardıyye (Allah râzılığını kazanmış), Muhaddise (Allah ilhâmiyle söz söyleyen), Betül (Arınmış), Zehrâ (Parıl parıl parlayan), Seyyide (Kadri yüce ve ulu) ve Meryem’ül Kübra’dır (Ulu Meryem). Hz.Fâtıma söz ve söyleyiş bakımından, Hz.Resûl-ü Ekrem’e pek benzerlerdi. Hadîs kitapları, Hz.Peygamber’in; “Fâtıma bendendir, onu kızdıran, beni kızdırmıştır.”, “O, benim kızımdır; vücudumdan bir parçadır; onu inciten beni incitmiştir.” buyurduklarını yazarlar. Hz.Resûlullah’a, en çok kimi severlerdi diye sorduklarında; ”Fâtıma’yı” derdi. Erkeklerden kimi severlerdi sorusuna da; “Ali’yi” diye cevap verirdi. Hz.Hatice’tül Kübra, Hz.Muhammed’in Peygamberliğinin 10. yılında, Hicretten 2 yıl önce (Milâdi 620) Mekke-i Mükerreme’de Hak’ka kavuşmuştur. Esasen büyük ruhlu yaratılmış olan Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ, Hz.Peygamber’e, âdeta koruyucu bir melek kesilmişti. Bu yüzden de Hz.Muhammed, Hz.Fâtıma’ya; “Ümmi Ebîhâ”(Babasının anası) lâkabını vermişlerdi. Hz.Peygamber’in sevgili kızları Hz.Fâtıma’yı almak, bu şerefe ulaşmak isteyenler çoktu; fakat Hz.Resûl-ü Ekrem, her isteyene, Allah’ın emrini beklediklerini söylüyorlardı. Hz.Ali’de Hz.Fâtıma’yı istemeyi kurmakta; fakat bunu, bir türlü açamamaktaydı. Nihayet sahâbenin teşvikiyle durumu Hz.Resûlullah’a arzetti. Hz.Resûl, bu isteği ilâhi emre uygun bulup Hz.Fâtıma’ya konuyu açtılar. Hz.Fâtıma, utançlarından hiçbir söz söylemediler. Hz.Fâtıma’nın sükûtunu ikrâr sayan Hz.Resûl-ü Ekrem, bu durum üzerine nikâh hutbesini ve akid sigasını, ashâbın topluluğunda okudular, evlilik hazırlıklarına başladılar. Hz.Muhammed daha sonra sevgili kızı Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ’yı, Hz.Ali’nin evlerine, gösterişsiz bir düğün alayıyla, fakat ilâhi bir sevinçle gönderdiler. Kendileri de gidip her ikisine hayır duâ da bulundular; böylece nûr nûra kavuştu. Hz.Fâtıma’nın, Hz.Ali ile Hicret’in 2. yılının son ayı olan Zilhicce ayında olan bu evliliklerinden; Hz.İmâm Hasan, Hz.İmâm Hüseyin ile doğmadan düşen ve adı Hz.Peygamber tarafından konulan Muhsin ile Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya gelmişlerdir. Bu evlilik için Hz.Peygamber şöyle demiştir: “Ey Fâtıma, seni ilim bakımından en yüksek, ahlâk bakımından en ileri, Müslümanlığı kabul bakımından en önde gelen biriyle evlendirdim.” Hz.Fâtıma’nın tüm yaşamı zorluklarla, güçlüklerle doludur. Çocukluğu İslâmiyetin ilk yıllarına rastlar. Hz.Fâtımâ’nın İslâm Peygamberi’nin kızı oluşu ve Hz.Ali gibi yüksek erdemlerle dolu bir insanın eşi oluşu, gerekse İslâmiyetin doğuşu ve gelişmesine en yakından şahit oluşu, kendisine derin bir kavrama ve sezme yeteneği ile anlayış kazandırmıştır. Hz.Fâtıma da, güçlüklerle dolu zor bir yaşam sürdüren insanlara özge, bir zeka ve kavrayış vardı. Hz.Muhammed; “Ali olmasaydı” buyurmuşlardı; “Fatıma’ya lâyık bir eş bulunamazdı.” Hz.Peygamber, Hz.Fâtıma hakkında: “Hz.Fâtıma’nın cennet kadınlarının, inanan kadınların, Muhammed ümmetinden olan kadınların, yani bütün kadınların en üstünü ve ulusu olduğunu“ bildirmişlerdir ki; bu husustaki hadîsleri, bütün hadîs, ricâl sahipleri tarafından tefsir edilmiş ve tarih kitaplarında yazılmıştır. Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ, anneleri Hz.Hatice’tül Kübra’dan kalan mirası, tamamıyla İslâm uğruna Hz.Peygamber’e vermişler ve bu uğurda harcamışlardır. Kendileri de bütün hayatı boyunca geçim sıkıntılarına tahammül etmişlerdir. Hz.Muhammed’in Hak’ka kavuşmasından sonra, Hz.Fâtıma’nın hiçbir zaman gülmediği ve gönlünden hiçbir sûretle üzüntüsünün gitmediği bir gerçektir. O kadar ki, bir gün Medine halkı ağlayıp inlemelerinden teessür duyarak dediler ki; -Ey Resûlullah’ın kızı, ya gündüz ağla gece dinlen, ya gece ağla gündüz acıya dayan. Böylece halk biraz rahat yüzü görsün. Hz.Fâtıma, halkın ricâsını kabul etti. Geceleri ağladı, gündüzleri sabır dağı ile yüreğini dağlayıp tahammül gösterdi. Hz.Peygamber’in, Hak’ka kavuşmasından hemen sonra yaşanılan ve gelişen olaylar Hz.Ali ve Hz.Fâtıma için bir o kadar da üzüntü kaynağı olmuştur. Daha Hz.Peygamber’in naaşı yıkanmadan halîfelik kavgalarının başlaması, Hz.Ali’ye vasiyyet edilmiş olan halîfeliğin, çeşitli hile ve aldatmalarla nasıl alınacağının hesaplarının yapılmış olması, yüreklerinden hiçbir zaman dünyevi ihtirâslarını çıkartmayan insanların, bu kadar çabuk arsızlaşmaları, her ikisini de derin bir üzüntüye boğmuştu. Nitekim kendi aralarında toplanıp, halîfe seçtikleri Ebû Bekir; halîfeliğini kuvvetlendirdikten hemen sonra, Hz.Peygamber’in sağlığında iken kızı Hz.Fâtıma’ya ve “Ehl-i Beyt”e vermiş olduğu Fedek hurmalığından, Hz.Fâtıma’nın adamlarını çıkartmış ve araziyi beyt’ül-mâl (devlet malı) adına zabdetmişti. Hz.Peygamber Fedek Hurmalığını; Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerde belirtilen emir üzerine, en yakını olan kızı Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ’ya vermişlerdi. Burası Hayber fethinde, kendi hisselerine düşmüştü. Bu konudaki âyetler de şunlardır: “Hısımlara (akrabalara), yoksullara, yolda kalmışlara, haklarını ver, malını ulu orta saçıp dağıtma.” (İsrâ 26. âyet) “Hısıma (akrabaya), yoksula, yolcuya haklarını ver, bu hâl Allah’ı hoşnut etmek isteyenler için daha iyidir, umduklarına erenler de onlardır.” (Rûm 38. âyet) Hz.Fâtıma, Fedek hurmalığının hasılatını yoksullara verirdi. Hz.Fâtıma’nın Ebû Bekir’e müraacatları; Hz.Ali, Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin ile Ümmü Eymen’in şahitliklerinin kabul edilmeyişi, hadîs ve tarih kitaplarının yazdıklarından anlaşılmaktadır. Hz.Fâtıma, Fedek hurmalığının zabtı dolayısıyla Mescid-i Nebevî’ye gelmişler, orada pek dokunaklı, pek beliğ bir hutbe îrâd buyurmuşlardı: “Önce Allah’a hamd-ü senâ, Resûl’üne ve «Ehl-i Beyt»ine salât-ü selâmdan, Allah’ın lûtuflarını, nimetlerini bildirip, Resûl’ünün ve «Ehl-i Beyt»inin fazîletlerini beyân buyurduktan sonra İslâmın esaslarını, imânın, namazın, zekâtın, orucun, ihlâsın, haccın, adâletin, imâmetin, cihâdın, sabrın, ma’rufu buyurmanın, münkeri nehyetmenin , anaya-babaya itâatta bulunup onları gözetmenin, yakınlarla buluşup onları korumanın, kıssâsın, nezre ve vefâda bulunmanın, ölçeği, teraziyi doğru tartmanın, farzların ve haramların teşri’i hikmetlerini açıkladıktan sonra” şöyle devam etmişlerdi: “Bilin ki ben Fâtıma’yım; babam Muhammed. Ne söylüyorsam yanlış değil; ne yapıyorsam yersiz değil. Muhammed’i üstün tutuyorsanız, onu tanıyorsanız, bilmeniz gerek ki; O sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amcamın oğlunun kardeşidir. Putları o kırdı; küfrün, şirkin sergerdelerini o yüz üstü serdi. Sonunda toplum bozguna uğradı; ardını dönüp kaçtı. Gece, sabahtan sıyrılıp gizlendi, âlem aydınlandı; Hak ve hidâyet, zulmetten kurtuldu, ışıyıp göründü; âlemi ışıttı. Din önderi söze geldi; yol kesenlerin dilleri kesildi; sustular; şeytanlar lâl oldular, sözden kaldılar; nifaka uyanlar, helâk olup gittiler; küfrün, azgınlığın düğümleri çözüldü; siz de ibâdetten, oruçtan karınları aç, yüzleri ak olanlarla beraber ihlâs sözünü söyler oldunuz.” Hastalıklarında, kendilerini ziyarete gelen kadınlara hitabeleri de belâgate bir numunedir. Onun da bir kısım çevirisini sunuyoruz: “Dünyadan usanarak sabahı ettim; adamlarınızdan, erkeklerinizden ikrâh ederek bugüne yettim. Sınadım da attım, uzaklaştırdım kendimden onları; denedim de vazgeçtim onlardan, kötü buldum onları. Ne de çirkin şeydir kılıcın keskin yüzünün gedilmesi; gerçekten sonra olmayacak oyuna gidilmesi; mızrakların kırılması; yanlış düşüncelere sapılması; insanın, hevâ ve hevese kapılması. Gel de kulak ver, dinle: Yaşadıkça zaman, sana ne şaşılacak şeyler gösterecek; şaşmak istersen, onların sözleridir ancak seni şaşırtacak, ömrüme yemin ederim ki bu yaptığınız işler gebedîr; bekleyin bırakacağı anı; sonra da tutun tâze kanla, zehirle, öldüren sitemle dopdolu kâseyi, o kâsedeki kanı. «Allah’ın azap hakkındaki fermanı gelince işler doğrulukla biter (doğrular kurtulur, doğru olmayanlar azâba duçar olurlar), bâtıla sülûk edenler (bâtıl yolunu tutanlar), işte o zaman ziyana uğrayacaklar.» ( Mü’min 78. âyet) Sonra gelenler ise, işi önce kurup düzenlerin ne yaptıklarını, sonunda anlarlar, bilirler. Bundan böyle rahatça oturun, tam inançla fitneyi bekleyin durun. Müjde olsun size; kesip biçen kılıç geliyor; zâlimlerin her yanı kaplayan hükümleri yürüyor. Hakkınızı çarpıp almadalar; toplumunuzu darma-dağan etmedeler. Size son pişmanlık gelip çatar; nice olur hâliniz o zaman ki şimdi görmedikleriniz meydana çıkar. «Nûh dedi ki: Ey kavmim! Ne dersiniz? Rabbim tarafından açık bir mucizem olsa, tarafından bana bir de nübüvvet ihsân etse, bu husus ise size kapalı kalsa siz onu istemediğiniz halde ben sizi ona zorlayabilir miyim? » (Hûd 28. âyet) Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a, onun salâvatı, Peygamberlerin sonuncusu, gönderilenlerin ulusu Muhammed’e.” Hz.Fâtıma’tüz Zehrâ, “Ehl-i Beyt”ten gelen rivâyetlere göre; Hz.Peygamber’in Hak’ka kavuşmalarından 6 ay sonra, Hicret’in 11.yılı (Milâdi 632) Cemaziyelahir ayının 13. gününde Hak’ka kavuşmuş ve bu fânî dünyadan ebedî âlem olan âhiret yurduna göç etmişlerdir. Hz.Fâtıma, Hak’ka vuslat ettiklerinde 22 yaşında idi. Hastalıklarında kendilerini ziyarete gelen, Ebû Bekir ve Ömer’e dargınlıklarını bildirmişler ve Hz.Ali’ye, cenazelerini gizlice defnetmelerini vasiyyet buyurmuşlardır. Hz.Ali de, kendilerini geceleyin defnederek vasiyyetlerini yerine getirmişlerdir. Defnedildikleri yer Medine’deki Baki Mezarlığı’dır. En doğrusunu Allah bilir.
__________________ Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur. |
11 Temmuz 2008, 19:38 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 2004 Üyelik T.:
25 Mayıs 2008 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü?
ŞİMDİDE mus ab bin ümeyri anlatsın biri rica etsek:::::
__________________ Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur. |
13 Temmuz 2008, 16:18 | Mesaj No:18 | ||
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü? Alıntı:
Alıntı:
benden sonra Hz. Abdurrahman b. Avf hazretlerının hangı yonunu cok sevdıgını soyle bakalım | ||
14 Temmuz 2008, 02:30 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 9 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü?
Rasûlullah'in hayatta iken Cennetle müjdeledigi on sahâbîden ve Ilk müslümanlardan biri. Kureys* kabîlesinin Zühreogullarindan Hâris'in oglu olup Câhiliyye* devrinde asil adi Abdulkâ'be veya baska bir görüse göre Abdu Amr idi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Erkam'in evindeki faaliyetlerine basladigi günlerde Islâm'a giren Abdurrahman'a bu ismi Rasûlullah vermistir. Ebû Muhammed künyesi ile taninan Abdurrahman'in annesi Sifâ binti Avf b. Adi'l-Hâris b. Zühre b. Kilâb idi. Rivâyete göre Abdurrahman 'Fil Olayi'ndan yaklasik yirmi yil sonra dünyaya gelmisti. Abdurrahman b. Avf (r.a.) Ilk müslümanlardan olmasindan dolayi Kureys'in zâlim tutumuna dayanamayan ashâb ile birlikte Habesistan'a yapilan Iki hicrete de katIlmisti. Nihayet Rasûlullah, ashâbi Medine'ye hicret etmeye tesvik edince, o da diger ashâb ile birlikte hicret etmisti. Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine'de Ensâr ile Muhâcirler arasinda kardeslikler ilân edince Abdurrahman b. Avf ile Ensâr'dan Sa'd b. Rabî'i kardes ilân etmisti Ensâr'in ileri gelenlerinden Sa'd b. Rabî' 'Din kardesi' Abdurrahman'a sunlari söylemisti: "Benim bir hayli malim vardir. Bunun yarisini sana veriyorum. Ayrica Iki esim vardir. Bunlardan birini bosayacagim, iddeti bitince onu nikâhlarsin." Bu büyük âlicenaplik karsisinda Abdurrahman b. Avf kardesine sunlari söylüyordu: "Cenâb-i Allah malini ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranisina karsi Allah ecrini versin. Sen yalniz bana çarsinin yolunu göster, benim için yeterlidir." Abdurrahman b. Avf (r.a.) ticaret hayatini çok iyi bilen Kureys içinde büyüdügü için bu isin tam bir uzmani olarak Medine çarsisinda alisverise baslamis ve Allah ona büyük servet vermisti. Abdurrahman bu ticârî hayatini söyle anlatir: "Cenâb-i Allah bana öyle bir nimet verdi ki, bir tasi bile bir yerden kaldirip baska yere koydugumda sanki altin oluveriyordu." Abdurrahman b. Avf (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bütün gazvelerine katIlmis ve Ilk Islâm cihad hareketinden en güzel sekilde nasibini almisti. Ashâbtan Mugîre b. Su'be (r.a.)' den rivâyet edildigine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) çiktigi gazvelerin birinde yolda konaklamisken Ashâb'in bulundugu yerden biraz uzak bir noktaya çekilip hâcetini defederek abdest alip döndü. Rasûlullah ashâbinin yanina vardiginda ashâb Abdurrahman b. Avf'in arkasinda namaza durmustu. Mugîre hemen gidip Abdurrahman'a Rasûlullah'in geldigini haber vermek Istediyse de Rasûlullah buna engel olmus ve Abdurrahman'in arkasinda namazini kIlmisti. Böylece Hz. Peygamber'in Ilk defa arkasinda namaz kildigi kisi Abdurrahman b. Avf olmustur. Daha sonra da bilindigi gibi Rasûlullah hastaligi sirasinda Hz. Ebu Bekr'in arkasinda namaz kIlmisti. Ibn Sa'd Tabakâtu'l-Kübrâ adli eserinde bu seferin Tebük seferi oldugunu kaydetmektedir (Ibn Sa'd Tabakât, 111, 129). Rasûlullah (s.a.s.) Abdurrahman b. Avf'i ashâbtan yediyüz kisilik bir askerî kuvvetle H. 6 (M. 628) yili Sa'ban ayinda Dûmetu'l-Cendel'e* göndermisti. Abdurrahman, Hristiyanlarin hüküm sürdügü bu bölgeye gelip onlari Islâm'a davet etmis, büyük bir kismi buna yanasmadigi halde bölgenin ileri gelen kabile reIsleri nden el-Asbag b. Amr el-Kelbî Hristiyanken Islâm'a girmisti. Abdurrahman da el-Asbag'in kizi Tumâzar ile evlenmis ve ondan oglu Ebû Seleme dünyaya gelmisti. Yine Ibn Sa'd'in ifâdesine göre Hz. Peygamber ashâb içinde ipek giymeyi yalniz Abdurrahman'a müsaade etmisti. Zira Abdurrahman b. Avf'in vücudunda bir kasinti (cüzzam olma ihtimali) vardi. Hz. Peygamber'in vefatindan sonra bir gün Medine'de bir heyecan ve kalabalik meydana gelmisti. Bunun sebebini soran Hz. Âise (r.an)'ya Abdurrahman b. Avf'in kervaninin sehre yaklastigi söylenince Hz. Âise söyle demisti: "Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustu: "Abdurrahman sirattan geçerken düser gibi oldu ama düsmedi." Hz. Âise'nin bu sözlerini haber alan Abdurrahman besyüz deve oldugu söylenen bu kervanini sirtindaki yüklerle birlikte tamamen Allah rizasi için bagIslâmisti. Develerin sirtindaki mallarin develerden çok daha degerli oldugu kaydedIlmektedir. Ashâbin en cömertlerinden biri oldugu bilinen Abdurrahman b. Avf'in birçok gazvede ve özellikle Tebük gazvesinde Allah yolunda büyük infâklarda bulundugu bilinmektedir. Ayrica Hz. Peygamber'in vefatindan sonra Nâdirogullari* mahallesinde sahip oldugu arazisini kirkbin dinâra satarak Rasûlullah'in zevcelerine dagitmisti. Hz. Âise'ye payi getirildiginde bunu kimin gönderdigini sormus, Abdurrahman b. Avf'in gönderdigi söylenince söyle demisti: "Hz. Peygamber (s.a.s.), "Benden sonra Allah'in sabirli kullari size karsi sefkatli davranacaktir. Allah, Abdurrahman b. Avf'a Cennet pinarlarindan kana kana içmeyi nasip etsin" buyurmustu." Hz. Ebû Bekir vefatindan önce hilâfete Ömer b. el-Hattab'in geçmesi hususunda Abdurrahman'in görüsünü sormus o da söyle demisti: "Ömer senin düsündügünden daha iyidir. Fakat otoriterligi fazladir." Hz. Ebû Bekir de söyle karsilik vermisti: "Ömer'in sertligi benim yumusakligimdan kaynaklaniyor. Isleri üzerine alirsa bu sertligi kaybolur. Bir gün ben adamin birine çok kizmistim. Ömer ise çok yumusak davranmisti. Ben yumusak davransam o çok sertlesiyor." Hz. Ömer'in hilâfeti sirasinda büyüyen devlet ve genisleyen sinirlar karsisinda Isleri n daha rahat çözülmesi için olusturulan devlet sûrâsinda Abdurrahman b. Avf'in önemli bir yer aldigini görüyoruz. Yeni fethedilen Irak arazisinin gaziler arasinda paylasIlmasi veya devlete birakIlmasi hususunda ortaya çikan Iki görüs vardi. Hz. Ömer ashâbin diger ileri gelenleriyle birlikte bu topraklarin paylasIlmamasindan yana iken Abdurrahman b. Avf, Bilâl-i Habesi* ile birlikte buna muhalif olup fethedilen yerlerin paylasIlmasindan yana idiler. Hz. Ömer sehid edildiginde yarim kalan namazin tamamlanmasi için Abdurrahman görevlendirIlmisti. Nihayet Hz. Ömer'in tedâvî edIlmesinin zor oldugu ve ecelinin yaklastigi anlasilinca yeni seçilecek halîfenin belirlenmesi için kurulan 'sûrâ'da Abdurrahman b. Avf da yer almisti. Sûrâda bulunanlardan Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Sa'd b. Ebi Vakkas haklarindan ferâgât edince Sûrâda halîfe adayi olarak üç kisi kalmisti. Hz. Ali, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf. Abdurrahman da bu husustaki hakkindan ferâgât edince adaylar Ikiye düsmüstü. Abdurrahman bu hususta ashâbin ileri gelenleriyle uzun görüsmeler yapmis ve Hz. Ali ve Hz. Osman'dan karara uyacaklarina dair kesin söz aldiktan sonra bu konudaki kanaat ve karan Hz. Osman'a bey'atin yararli olacagi hususunda toplaninca, hilâfete Hz. Osman getirIlmisti. Abdurrahman b. Avf (r.a.) artik bir hayli yaslaninca Hz. Osman devrinde çok sâkin bir hayat yasamis ve nihayet hicretin 32. yilinda Medine'de vefat etmisti. Cenaze namazini Hz. Osman kildirmis, onu kabrine götürürken Hz. Ali söyle demisti: "Ey Avf'in oglu! Güle güle ebedî hayata git. Sen bu fânî hayatin en güzel günlerini gördün. Bu revnakli hayat bulanmadan Âhirete göçüyorsun" Sa'd b. Ebi Vakkâs da onun cenazesini tasirken: "Ey koca dag" diyerek Abdurrahman'in seciyesindeki saglamlik ve metâneti ifâde etmisti. Abdurrahman, el-Bakî'de medfundur. Medine'de vefat ettigi kesin olarak bilindigi halde Siirt ili Pervari ilçesi yakininda bir mezarin ona izafet edIlmesi halkin yakistirmasindan baska bir sey degildir. Abdurrahman b Avf Hz. Peygamber (s.a.s.)'den çok hadis duymus fakat titizliginden dolayi bunlarin hepsini nakletmekten çekinmistir. Hadis mecmualarinda ondan altmisbes kadar hadis nakledIlmektedir. Hz. Peygamber'in vefatindan sonra söz konusu olan mirasinin mirasçilara taksim edilemeyecegine dair Hz. Ebû Bekir'in rivâyet ettigi hadisi kendisi de aynen rivâyet etmisti. Ayni sekilde Suriye ve civarinda çikan vebâ hastaligi ile ilgili alinan 'tedbir'e dair hadisi Abdurrahman (r.a.) rivâyet etmisti: "Bir yerde vebâ oldugunu haber alirsaniz oraya gitmeyin. Vebâ sizin bulundugunuz yerde olursa ondan kaçmak için de oradan baska yere gitmeyiniz. " (Buharî, Tip 3, Müslim, Selâm, 92, 93, 98, 100). (gözü tokluğunu) Ahmed AGIRAKÇA benden sonra... Hz. Ebu Ubeyde Bin Cerrah |
14 Temmuz 2008, 04:33 | Mesaj No:20 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cvp: hangi sahabe? hangi yönü?
cennetle müjedelenen on kişiden biri olma şerefine ermiş sahabe. asıl adı amir b. abdullah b. el-cerrâh'tır. hz. muhammed tarafından ümmetinin en emîni lakabını kazanmış... peygamber efendimiz[SUP] sav [/SUP]onun için: ''her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini ebû ubeyde b. el-cerrah'tır' buyurmuştur ([Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...], vii, 127) benden sonra; Evsahibi Erkam gelsin |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Öldükten sonra ne duymak isterdiniz? | TÜRKcan | Anket'ler-Röportaj'lar | 15 | 06 Kasım 2022 19:40 |
Şu an nerede olmak isterdiniz? | Esma_Nur | Anket'ler-Röportaj'lar | 41 | 06 Kasım 2022 12:01 |
Medineweb Siz Hangi Ayda Doğdunuz ? | su damlası | Anket'ler-Röportaj'lar | 11 | 27 Temmuz 2022 21:22 |
Hangi Ashabtan Olmak İstersiniz? | FECR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 6 | 22 Mart 2022 13:45 |
Zaman Makinası Olsa Tarihte yaşamayı isterdiniz? | Esma_Nur | Anket'ler-Röportaj'lar | 10 | 31 Aralık 2013 08:30 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|