|
Konu Kimliği: Konu Sahibi su damlası,Açılış Tarihi: 24 Nisan 2017 (11:25), Konuya Son Cevap : 03Haziran 2017 (01:05). Konuya 94 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20 Mayıs 2017, 01:42 | Mesaj No:81 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
Resim derken anlayamadım mihrinaz kardeşim
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
20 Mayıs 2017, 02:11 | Mesaj No:82 | |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Alıntı:
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ | |
20 Mayıs 2017, 08:49 | Mesaj No:83 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
Ben resim görmüyorum burda
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
20 Mayıs 2017, 08:52 | Mesaj No:84 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Verdiğim.linkin üstüne tıklamayı denesen görebilirsin..neyse görebilirsen artık
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
24 Mayıs 2017, 10:23 | Mesaj No:85 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
Ramazan, zamanın mekâna hükmetmesidir. Kudsiyet iner Ramazan’da her köşeye. Mübarekleşir her köy. Mekkeleşir şehirler. Medine olur yaşadığımız yer. Her yüzde bir Kâbe komşuluğu okunur. Her gözde hasret ve vuslat gerilimi seyredilir. Ramazan’da insan niyetine göre yaşar, niyetini giyinir. Ameliyle değil, niyetiyle tartılır. Niyet görünmezdir, gösterilemez. Şu haliyle, Ramazan, olmayı önceler, görünmeyi sonraya bırakır. Bu da insan ruhunun aradığı bir huzur, insan kalbinin hasretini çektiği bir durulma halidir. Öyleyse, terk et görüntüne göre sana değer veren tüm köşeleri. Öyleyse, çekil niyetini görmeyen kör gözlerin gölgesinden.. Senai Demirci
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
24 Mayıs 2017, 10:24 | Mesaj No:86 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
Bir asâ-yı Mûsa'dır oruç. Dokunur dokunmaz, sihirleri bozdu, büyüleri yutuverdi. Sanırdın ki ekmek doyurur seni; doyuramazmış meğer; oruçla gördün işte. Çaresiz kaldı lokmaların cümlesi. Sanırdın ki su kandırır seni. Kandıramazmış meğer; sular yetişemezmiş dudağına. Oruçla işin aslını gördün şimdi. Su vazgeçti iddiasından. Sanırdın ki, dostlar giderebilir açlığını ve susuzluğunu; onlar da çaresiz şimdi. Ne etseler, ne yapsalar, ne kadar çırpınsalar, sana yardımcı olamıyorlar. "Kimsenin kimseye faydası yok; O izin vermedikçe." Elleri kolları bağlandı dostların, anne babanın, evladın. Sanırdın ki parasını verince hak ediyorsun sahip olmayı. Hayır; hiç de öyle değilmiş; oruç gösterdi sana. Elinin altındakiler senin değilmiş. Mutfağına koyduklarının, buzdolabında beklettiklerinin sahibi sen değilmişsin. O izin verdiği için sana indirilmiş her nimet. Sanırdın ki dudağın senin, dilin senin, damağın senin, gırtlağın senin, elin senin. Bak dokununca oruç, tıpkı asâ-yı Mûsa gibi, dağıldı sihir, bozuldu büyülü görüntü. Dudağına izinsiz dokunamıyor bir damla su bile. Sen sana ait değilmişsin. Sen değilmişsin bedeninin sahibi. Bıraktı Mûsa asâsını ve sona erdi gözbağlayıcılıkların hepsi. Gördün mü gerçeği? Ne mutlu sana ki oruç gözlüsün şimdi.. Senai Demirci
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
24 Mayıs 2017, 10:42 | Mesaj No:87 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
Mevlânâ’nın yedi öğüdünü gerçekleştirir oruç Tatlı bir nehirdir oruç. Kudsi dağ yamaçlarından kopup geliyor. İçine akıyor. İçinde saklı cömertlik tohumunu uyandırıyor. Diğergamlığın, yardımseverliğin filizleniyor, dal budak veriyor. Sende senden fazlasını ortaya çıkarıyor. Bir nehir ol, şimdi. Ak, akabildiğince. Hesapsızca sevinçler taşı kıyılarına. Yamaçları, vadileri, ovaları neşelendir. Suya kandır kurak yürekleri. Cömertlikte nehir gibi eyledi seni oruç. Sıcacık güneştir oruç. Kalbine doğuyor. Bencillik gölgelerini siliyor; bak. İçindeki yabanilikleri kaldırıyor. Tanıdık ediyor seni âleme. Aynı sancının altında beklerken, kardeş oluyorsun herkesle. Aynı hasreti çeke çeke için ısınıyor açlara, muhtaçlara. Eriyor buz gibi bencilliklerin. Akışkanlık kazanıyor merhametin. Kimseyi kimseden ayırmadan gün ışığı diye dokun şimdi herkese. Merhamette güneş gibi eyledi seni oruç. Gecedir oruç. Başkalarının ayıplarını arayan gözlerini kapatıyor. Perde çekiyor zanlarına, tecessüslerine. Kendi ayıplarının derdine düştün şimdi. Kimsede ayıp aramaz oluyorsun. Dilin uzanamıyor başkasını incitmeye. Dudağına közlü sözler değmiyor. Ayıpları örtmekte gece gibi eyledi seni oruç. Ölümdür oruç. Ansızın geliyor. Alıyor elinden yetkileri. Kudretini yok ediyor. Çare olamıyorsun en sevdiğine bile. Doyuramıyor seni dostların. Kapatıyorsun gözlerini dünyaya. Dünya sana küsüyor. Değerini kaybediyor herşey. Servetin çare olmuyor. Paran geçmiyor artık. Hırsların devriliyor açlığın eşiğinde. Hiddetin ve öfken tükeniyor. Teslim oluyorsun Rabbine. Rabbinin dilemesine göre biçimleniyorsun. Teslim oluyorsun. Öfkede ölü gibi eyledi seni oruç. Topraktır oruç. Aslına döndürür seni. Ayrıcalıklarını yıkar. Ne kadar yürürsen yürü, düşeceğin yeri hatırlatır. Dünyanın albenisinden vazgeçirir seni. Eşitler seni herkesle. Bini bir eder. Siler ayrılık gayrılıkları. Geri alır emanetleri. Elini boşaltır. Hemhâl olursun çaresizlerle. Yıkılır iktidarın. Geçersizleşir tercihlerin. Kaybedersin iddialarını. Tevazuda toprak gibi eyledi seni oruç. Denizdir oruç. Kıyısında buldun kendini. Sonsuz genişlikte ümitler verdi sana. Sığ sandığın lezzetleri derinleştirdi. Eline inci mercan veriyor, bak. Kirli paslı ne varsa, kokuşmuş ve çürümüş ne varsa, yutuverdi. Temizledi seni günah ve kusurlardan ama kirlenmedi, kokuşmadı. Kendisine kirli gireni yıkayıp da çıkardı oruç; temizledi. Deniz gibi çamurlu nehirleri kabul etti ama o nehirlere duru damlalar armağan etti. Hoş eyledi nahoşları. Bak, sen de deniz gibisin işte. Hoşgörmede deniz gibi eyledi seni oruç. Niyettir oruç. Sadece niyet. Niyet seni kendinle buluşturur. Vicdanını buldurur sana. Seni vicdanınla eşitler. Olmayı hatırlatır sana; görünmeyi unutturur. Gösterişli yapmaz seni oruç. Gösterilebilir değildir oruç. Orucun fotoğrafı çekilmez. Görüntüsü olmaz. Kimsenin gözünde yer edinemezsin orucunla. Orucun riyası olmaz. Olduğundan fazla görünmene izin vermez. Belki de ilk defa, eyleminle değil niyetinle var olursun Ramazan’da. İçini dışına eşitler. Sözünü özüne eşitler. Eylediğini söylediğini bir eyler. Olduğun gibi görünür eyledi seni oruç ya da göründüğün gibi oldurdu.. Senai Demirci
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
24 Mayıs 2017, 11:59 | Mesaj No:88 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 |
İslam'in binasi su bes direk üstüne kurulmuştur: "Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruc, Namaz." Allah' a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oructur! Sen, orucu, sasilacak acaip meziyetleri bulunan bir sey olarak bil! Oruc, insana can bagislar. Gönül lütfeder. Sen, sasilacak bir sey görmek istersen, oruca sas! Sen, göklere cikmak, Mi'rac etmek sevdasindaysan, sunu bil ki, oruc, senin önüne getirilmis bir Arap atidir. Oruc, can gözünün acilmasi için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kildigin namazlar, yaptigin ibadetler sana o aydinligi vermiyor, hakikati göstermiyor. Oruc, insan seklindeki hayvanin hayvanligini giderir. Bu yüzdendir ki oruc, insanin insanligini olgunlastirmaya mahsustur. Asiklarin hayati, beden matbahi yüzünden kararmisti. Iste oruc, o matbahlari aydinlatmak icin cikti geldi. Dünyada seytanin karnini desen bir bicaga benzeyen oructan daha fazla seytan öldürücü, nefsin kanini dökücü bir sey var mi? Padisahlar padisahinin kapisinda kendisine gizli, özel bir vazife verilmis, cabucak faydali olan, kar bagislayan kim var? Kim olacak? Oruc! Oruc, özlem cekenlerin gönüllerini, canlarini öyle tazelestirir ki, zavalli baligi bile su o kadar tazelestiremez. Nefis ile savasa girisen mücahidin, gönül maksadina ulasma yolunda oruç, yüz binlerce yardimci canin yasayisindan daha da iyidir. İslam'in binasi su bes direk üstüne kurulmuştur: "Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruc, Namaz." Allah' a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oructur! Cenabi Hakk, bu bes diregin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemistir. Zaten oruc kadir gecesi gibi gizlidir. Midesine düskün olan, cok mide agrisi ceker, sizlanir durur. Zaten midesine düskün olanlarin talihlerinde oruc yoktur. Oruc, Allah'in has kullarina Hz-Süleyman'in saltanatini bagislayan bir yüzüktür, yahut da tactir. Onu ancak seckin kullarinin baslarina giydirir. Oruclunun gülüsü, orucsuzun secdedeki halinden iyidir. Cünkü oruc, o Rahman'in sofrasina oturtacaktir. Sen farkinda degilsin ama, yemek yedigin vakit, icn pislikle dolar. Oruc hamama benzer. Seni maddi ve manevi kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler. Sen, hic bilgi nuruyla nurlanmis bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandir. Hayvanin ardina düsüp de orucu birakma! Sen vahdet denizinden ayri düsmüş bir damla gibisin. Sen aslina nasil ulasacaksin? Iste oruc, sel gibi, yagmur gibi seni alir, denize ulastirir. Nefsinle savasa girisince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!" diye kendini yere at, ellerini cirp, ayaklarini vur, diret! Nefsin gönlüne musallat olmus bir Rüstem'dir ama, oruc, onu gül yapragi gibi tir tir titretir. İcinde ab-i hayatın gizlendigi bir karanliktan bahsederler. Akli basinda olanlara o karanlik, oructur. Sen, caninin icinde Kur'an nurunu istiyorsan, sunu bil ki, oruc bütün Kur'an'in tertemiz nurunun sirridir. Gök sofralarinin, ruha mahsus sofralarin basina tertemiz kisiler oturturlar. İste oruc, sana, onlarla bir kaptan yedirir. Oruc seni gün gibi gönlü aydin, cani saf bir hale kor. Sonra da padisahla bulusma bayram gününde varligini kurban eder, seni varliktan ve benlikten kurtarir. Oruc ayına girdigin zaman, o aya kavustugun icin Hakk'a sükrederek, sevinerek, neseli olarak gir! Cünkü Ramazanin gelisinden üzülenlere, gamlilara oruc haramdır. Onlar, oruca layik degillerdir.
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
31 Mayıs 2017, 00:39 | Mesaj No:89 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
💖💖 Oruç vefa duygusunun tezahür ettiği en güzel ibadet... Oruç Allah ile kul arası da yapılmıs bir Ahid...💖💖 [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
31 Mayıs 2017, 01:01 | Mesaj No:90 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 | Allahı Arayan Peygamber Hz.İbrahim “Nemrut gibi adam…” benzetmesini duymuşsunuzdur... Gaddar, acımasız, zalim kimseler için söylenir. Nemrut, Hz. İbrahim’in mücadele ettiği kralın adıdır. Hz. İbrahim ile pek çok olayları olmuştur. Her şey Hz. İbrahim henüz çocukken başladı… Küçük İbrahim günlerinin çoğunu amcası Azer’in atölyesinde geçirirdi. Bu atölyeye dağlardan kocaman kütükler getirilir, amcası, elindeki keser, testere keski gibi araçlarla kütüklere şekiller verirdi. Kimini yırtıcı kuşlar, kimini yarı hayvan yarı insan, kimini de… artık aklına ne gelirse bir şekle sokar, sonra onları müşterilere gösterir, bazısını bereket tanrısı, bazısını zafer tanrısı, bazısını ateş tanrısı… diye pazarlardı. Azer, söylediği sözler üzerinde pek düşünmez, sadece babalarından duyduklarını tekrar eder, işine, sanatına bakardı. Bu nedenle İbrahim ile pek anlaşamıyordu. Çünkü İbrahim, sorgulayan, doğruyu yanlışı bulmaya çalışan biriydi. Pek çok kez amcasına: “Bu kütükleri yontup heykeller yapıyorsun… Sonra onları ilah diye satıyorsun. İnsanlar bu heykellerin kendilerine yarar sağlayacağını sanıyor, onların önünde tapınıyor.” diye itirazlarda bulunur ama amcası her defasında: “-Bak İbrahim, bizim toplumumuzun adetleri böyle… Bunları biz değiştiremeyiz. İnsanlarla iyi geçinmek istiyorsan, onlar ne yapıyorsa sen de aynısını yapmalısın” diyerek öğütler verirdi. Bu öğütler İbrahim’in isyanını daha da körükler, öfkesini tanrı sanılan heykellere boşaltırdı. Amcası ona, irili ufaklı heykeller yükler ve bunları götürüp pazarda satmasını isterdi. O biraz uzaklaştığında heykellerin boyunlarına ipler geçirir, pazara kadar yerde sürükleyerek götürürdü. Kimse İbrahim’den put almazdı. Nasıl alsın ki; satarken: “–Bu cansız putlar, çok ucuuuz… Beş para etmeeez… Hayrı da dokunmaz şerri deee...!” diye bağırır; etrafına toplanan insanlarla münakaşa ederdi. İbrahim’in aklı tahtadan heykellerin yaratıcı olmayacağına yetiyordu… Bu ahşap maddeler ilah olamazdı. Peki ama gerçek yaratıcı kimdi? İşte bunu çözemiyordu. Bir gün yine düşüncelere dalmıştı… Her şeyi yeni baştan düşünüyordu: Etrafındaki ağaçlara, çiçeklere, uzayıp giden vadiye, dağlara baktı. Sonra başını gökyüzüne çevirdi… Küme küme bulutları izledi. “Bütün bunların sahibi kim? Bunları kim var etti?” diye kendine sordu. Her zaman olduğu gibi sorusu cevapsız kalıyor, bir şey bulamıyordu. İbrahim derin düşüncelerle akşamı etmiş, hava kararmaya başlamıştı. Artık gökyüzünde yıldızlar seçiliyordu. Onlar ne kadar yüksekte ve ne kadar güzel görünüyorlardı..! İbrahim’in yüreği sevgiyle doldu, hayranlıkla: “–Herhalde yaratıcımız bunlardır” dedi. Sonra düşünmeye devam etti. Peki bunlar yaratıcı ise; gündüzleri nereye savuşup gidiyorlardı? İbrahim, yıldızların yaratıcı olabileceği düşüncesini kafasından çabucak attı. Sonra gecenin ortasında parlayan dolunayı düşündü. “Yoksa rabbim bu mu?” diye içinden geçirdi. Bu düşüncesini de beğenmedi… Bir cevap bulamamak onu çıldırtıyordu: “–Ey benim ve şu varlıkların yaratıcısı Rabbim…! Her kim isen, seni bulmama yardım et…!” diye bitkin bir halde yalvardı. Gökyüzünde sabahın habercisi ince bir çizgi belirdi, çizgi sonra genişledi, genişledi. Uzaklardan horozların ötüşleri geliyordu. Havanın karanlığı laciverde, daha sonra maviye dönüştü; derken dağların tepelerinden, parıltısıyla gözleri alan pırıl pırıl bir güneş yükselmeye başladı. “Galiba, yaratıcım bu..” dedi, İbrahim. Fakat biraz düşününce güneş de içine sinmedi: “Bunun diğerlerinden ne farkı var? O da aynı bütünün bir parçası… Yaratıcımız daha başka biri… ama kim, kim…?” Yüce Allah, İbrahim’in arayışını karşılıksız bırakmadı. Onun kalbine kendi bilgisini ilham etti. Doğruyu bulan İbrahim: “–Benim Rabbim, yeri, gökleri ve bütün varlıkları yaratan Allah’tır.” dedi. Artık kalbi huzura kavuşmuştu. İbrahim’in yaşadığı dönemde insanlar bahar geldiğinde kırlara çıkar, putlarını da götürür, orada hem geleneksel tapınmalarını yapar, hem de eğlenirlerdi. İbrahim putlardan dolayı, bu törenlerden nefret ediyordu. O yıl bahar geldiğinde, bir akşam, amcası Azer, tören hazırlıklarına yardım etmesi için İbrahim’i uyardı. İbrahim’in bir bahaneyle bu iğrenç törenden kurtulması gerekiyordu. İbrahim sanki bir anlam çıkarıyormuş gibi yıldızlara uzun uzun bakıp: “–Ben” dedi, “Gelemem… ben galiba rahatsızlanıyorum.” Amcası onu tanıdığı için üstelemedi. Hatta memnun bile oldu. Oraya gelse bile, –İbrahim bu!– rahat durmaz, putlara ileri geri laf eder, huzurlarını kaçırırdı. Tören günü geldiğinde putunu, yemeğini, çöreğini alan kırlara çıktı. Şehir boşalmıştı. Şimdi insanlar, putların önüne dikilecek, yeni yılın bereket getirmesi için kestikleri hayvanların kanlarını onlara sürecekti. Putların önlerine yemekler, meyveler koyacak, putlara gereken saygıyı göstermeleri konusunda birbirlerini uyaracaklardı. İnsanların putlara tapınması en çok Nemrut’un işine yarıyordu. Çünkü bu sayede onları hakimiyeti altında tutuyor, sorun çıkaranları, “Sen putlarımıza ve geleneklerimize saygısızlık ettin” diyerek öldürtüyor veya zindana attırıyordu. İbrahim bunları düşündükçe putlara öfkesi kabardı. Amcasının baltasını kaptığı gibi tapınağa gitti. Etrafta kimse yoktu. İçerde loş ışıkta putlar, odun sessizliğinde dikiliyorlardı. İbrahim ilk gördüğü puttan başladı. Önüne gelene daldı… heykelleri paramparça etti. Öfkesi dinmişti. Bir müddet yerde yatan heykellere baktı, sonra baltayı en yüksekte duran büyük putun boynuna astı. Hiçbir şey olmamış gibi evine döndü. Aradan zaman geçti, insanlar kırdan döndüler. Dönmeleriyle birlikte şehirde skandal patladı. Tanrı diye önlerinde diz çöktükleri putlar, paramparça olmuş yerlerde yatıyordu. “Bu saygısızlığı yapmaya kim cüret edebilir?” diye sormadılar; çünkü İbrahim’in yaptığına adları gibi emindiler. Yerden put parçalarını kapıp doğrudan Azer’in evine yığıldılar. Kapıyı onlara İbrahim açtı. Kalabalık öfkeyle sordu: “–İbrahim, bunu kim yaptı, söyle…!?” İbrahim umursamaz bir şekilde: “–Bana neden soruyorsunuz, gidin büyük tanrınıza sorun… O hepsini cezalandırdı…!” Kalabalık daha da öfkelendi. Meseleyi Nemrut’a taşıdılar. Nemrut, olan olaya çok kızdı… Bir gencin putları reddetmesi demek, onu reddetmesi demekti. Derhal onu yakalatıp huzuruna çıkarttı. Nemrut’un huzuruna çıkan İbrahim’e, eğilmesi, yeri öpmesi gerektiği söylenmesine rağmen o eğilmedi. Nemrut, karşısında dimdik duran gence bakarak, alaylı bir şekilde: “–Sen benden korkmuyor musun?” diye sordu. İbrahim: “–Ben yalnızca Allah’ın huzurunda eğilirim” dedi. Nemrut öfkeden kıpkırmızı oldu. “–Allah da kim?” diye gürledi. İbrahim: “–O yaşatan ve öldürendir.” dedi. Nemrut tiz bir kahkaha patlattı. “–Bunu ben de yaparım” dedi. Parmağıyla iki köleye işaret etti. Onlar bir adım öne çıktılar. Arkada bekleyen cellatlara bir işaret çaktı; kölelerden biri anında cansız yere serildi. Nemrut gururdan boğulurcasına konuştu: “–Gördün mü? Birini öldürdüm, birine hayat verdim!” Herkes buz kesmişti sanki… İbrahim tane tane konuştu: “–Benim Rabbim güneşi doğudan çıkarır; gücün yetiyorsa sen onu batıdan çıkar…!” Nemrut afalladı, ne diyeceğini şaşırdı. Öfkeden divaneye döndü. “-Çabuk” dedi “Meydana çok büyük, kocaman bir ateş yakın…!” Nemrut’un ateş çukuru meşhurdu. Genişçe bir meydanın ortasına kazılmış çukurda ateş yakılır, cezalılar çığlık çığlığa onun içine atılır, bu manzara zorla halka seyrettirilirdi. Yine öyle yaptılar… Çukurda her zamankinden daha büyük bir ateş yaktılar. Herkes toplandı. Nemrut da önceden hazırlanmış tahtına kuruldu. Cellatlar Hz. İbrahim’in ellerini ayaklarını bağlayarak mancınığa oturttular ve Nemrut’un işaretini beklemeye başladılar. Nemrut ayağa kalktı. Ağır hareketlerle bir adım öne çıktı ve sağ elini, havayı biçerek hızla aşağı indirdi. Onun elinin inmesiyle birlikte cellatlardan biri keskin bir palayla gergin ipi kesti. İpten boşalan mancınık İbrahim’i ateşin tam ortasına düşecek şekilde havalandırdı. Allah her şeyden haberdardır. İbrahim’e bu zor anda yetişti. Homurtularla yanmakta olan ateşe: “–Serin ol, zararsız ol!” diye vahyetti. O anda bir mucize gerçekleşti; gürültülerle yanan ateşin ortası açıldı. Tam ortaya düşen İbrahim, ateşten hiçbir zarar görmedi; güller arasında öylece duruyordu. Nemrut dahil herkes şaşkına dönmüştü. Kendisini derhal saraya götürmelerini emretti. Ateşten kurtulan İbrahim, Allah’ın emriyle şehirden çıkma kararı aldı. Eşi Sare ve kardeşinin oğlu Lût ile birlikte Mısır’a doğru hareket ettiler. Şehirden çıkmışlardı ki, bir sivrisinek sürüsünün kara bulutlar gibi şehre yöneldiğini gördüler. Sivrisinekler çok geçmeden bütün şehri kapladı. İnsanları telef etti. Sivrisineklerden biri de Nemrut’un burnundan içeri girdi, beynine doğru ilerledi ve içeride kemirmeye, sokmaya başladı. Nemrut’un acısı dayanılmazdı. Develer gibi böğürüyor, sürekli kafasına tokmakla vurulmasını istiyordu. Köleler vurdukça, yavaş davrandıkları için onlara kızıyor, daha hızlı vurmalarını emrediyordu. Nemrut sonunda acıya ve tokmakların darbelerine dayanamayıp öldü.
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
Konuyu Toplam 8 Kişi okuyor. (0 Üye ve 8 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ey "İnsanlıktan" istifa eden "İnsanlık! "/Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | 23 | 21 Eylül 2023 08:37 |
""Evlenince Bir Çift Ayakkabı mı Olacağız?"" | su damlası | Gönülden Dökülen Nağmeler | 3 | 15 Nisan 2023 15:55 |
"Ecir" olmakla " esir" olmak arasında sıkışan insan | suhtem | Makale ve Köşe Yazıları | 10 | 03 Ekim 2021 16:14 |
EŞİNİ "EV"E BAĞLAYAN ve Evi "Mutluluk Yuvası" Yapmayı Başaran Kadınlar | KuM TaNeSi | Evlilik-Nikah Konuları | 17 | 28 Ocak 2020 15:05 |
""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 9 | 14 Mart 2014 00:27 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|