|
Konu Kimliği: Konu Sahibi İSRA,Açılış Tarihi: 14 Ekim 2008 (01:21), Konuya Son Cevap : 03 Ağustos 2014 (03:22). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
14 Ekim 2008, 01:21 | Mesaj No:1 |
misyonerler faliyette !!!! misyonerler faliyette !!!! ARAŞTIRMACI YAZAR AYTUNÇ ALTINDAL: “MİSYONER FAALİYETLERİ ARTIŞTA” Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ile özelde Türkiye’de, genelde dünyada gerçekleşen misyonerlik faaliyetleri hakkında bir röportaj yaptık. Altındal, özellikle müslümanların dikkatli olması gerektiği hususları zikrederken hoşgörünün sınırlarının kesinlikle çizilmesi gerektiğini belirtiyor. Türkiye’de ve İslam coğrafyasında misyonerlik faaliyetleri nelerdir? Türkiye’de ve İslam coğrafyasında misyonerlik faaliyetleri dört ayrı dalda ve alanda sürdürülmektedir. Geçen yıl 18.300 olan misyoner sayısı, Irak’ın ve Afganistan’ın işgalinden sonra 23.177’ye çıkmıştır. Tüm İslam coğrafyasında ise yaklaşık 100 bin kadar misyoner aktif olarak görev yapmaktadır. Türkiye’de misyonerlik faaliyetleri, tüm İslam coğrafyasında olduğu gibi 4 alanda yaygınlaşmış ve bu faaliyetlere yerel bazı İslami Cemaatler de ne yazık ki, alet edilmişlerdir. Bunları şöylece sıralayabiliriz: a) Dinlerarası dialog çalışmaları 1962-1965 yılları arasında başta Vatikan olmak üzere tüm hristiyan aleminde başlatılan bu girişim, özellikle 1993’de SSCB’nin tam olarak yıkılmasından sonra ivme kazanmıştır. Dinlerarası dialog konusunda 1960-1965 yılları arasında Türkiye, Suriye ve İran ile kısmen Irak’ta istihbarat ve demografik çalışmalar yürütmüş olan ‘Barış Gönüllüleri’ adlı misyonerler tarafından hazırlanmış olan raporlara dayandırılarak yürütülen bu faaliyetler, 1996’dan itibaren İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin girişimiyle hız kazanmıştır. 1960’ta Türkiye’de 1019 barış gönüllüsü misyoner, özellikle G. Doğu Anadolu’da faaliyet gösteriyordu. b) Ekümenizm Çalışmaları Ekümene; hristiyan dininin ve uygarlığının egemen olduğu coğrafi alan demektir. Bu nedenle ilk ‘ekümenik’ toplantılar, hristiyan mezhepleri arasında yürütülmüştür. Dünya Kiliseler Birliği, Protestan Kiliseleriyle Ortodoks ve Anglikan Kiliselerini bir araya getirmiştir.. Diğer yanda ise Katolik ve Doğu Kiliseleri yer almışlar ve giderek belirli konularda uzlaşmalar sağlamışlardır. Diğer dinlerle ‘ekümenikal’ ilişkiler kurulmasına 1990’larda hız verilmiştir. Ekümenik hareketin iki hedefi vardır: Birincisi, Türkiye’de Fener Rum Patriği’ni ‘Ekümenik Patrik’ ilan ettirmek ve böylece Lozan Antlaşmasını delmek ve Anayasayı değiştirmektir. İkincisi ise, misyonerlik faaliyetlerini yasal kılıflar altında sürdürmektir. 2. Vatikan Konsili'nden sonra diyalog olayı başladığında Dünya Kiliseler Birliği; ki bu birlik, 1919-20 yıllarında Fener Patrikhanesi'nin yazdığı mektuplarla başladı. Anglikan, Protestan, Ortodoks kiliselerinden ve bunların çeşitli değişik alt açılım kiliselerinden oluşuyor. Vatikan girmemişti. Şimdi o da bunun içinde. Bu hareketin adı ekümenizm hareketidir. Yani bu kiliselerin biraraya gelerek, birbirlerini şu veya bu şekilde bütünleştirerek, farkı tutup aralarındaki benzerlikleri öne çıkararak yaptıkları hareketin adına ekümenizm hareketi deniliyor. “Farklılıklarınızı saklayın, benzerliklerinizi öne çıkartın”; bu, ekümenizm hareketidir. Ekümenizm hareketinde dediler ki, “Bizim birinci vazifemiz misyonerliktir. Bu misyonerliği yaparken de bizim yapmamız gereken şudur: 'İllaki Katolik ol, illaki Ortodoks ol, illaki Anglikan ol' demeyelim. Ne diyelim? 'Hristiyan ol da hangi kiliseden olursan ol' diyelim. Bunun adına Evangelizasyon denir. Yani önce “Evangel” dediğimiz İncil'le tanış, İncil'i öğren. 'İncil'i bir oku. Ne çıkar?' 'Demek ki bu konuda bizim aramızda bir kavga yok. İster ben Rus Ortodoksu olayım, siz Katolik olun, öteki Protestan olsun, öteki Ermeni olsun' önemli değil. Bizim birinci meselemiz şudur: Biz, müslümanları önce İncil'le tanıştırmalıyız. Adam İncil'i okusun. Sorusu varsa gelsin bana sorsun. Ben kimim? Ben papazım. Bana gel sor. Beğenirsen katıl.” Dolayısıyladır ki Türkiye'de ve bütün dünyada ekümenizm, yani kiliseler arasında birlik, yani Vatikan Katolik Kilisesi, Anglikan Kilisesi, Ortodoks Kilisesi aralarında dediler ki, “Biz farklılıklarımızı koruyacağız. Benzerliklerimizi öne çıkartacağız. Nedir benzerliklerimiz? Hepimiz İncil okuyoruz. Öyleyse insanlara 'Katolik ol, Ortodoks ol' demektense 'hristiyan ol' demek gerekiyor. 'Gel hristiyan ol da hangimize katılırsan katıl c) Tolerans=Hoşgörü toplantıları Latince ‘tolare’ sözcüğünden gelen tolerans kavramı, Türkçe’ye ‘hoşgörü’ olarak çevrilmiştir ama sözcüğün Latince karşılığı, ‘Tahammül etmek, acıya katlanmaktır. Türkçe’de ‘müsamaha’ denilmesi uygundur. Tolerans toplantılarının amacı; Kiliseler’in kendi resmi yayınlarına göre, ‘Henüz İsa Mesih’i tanıyamamış olan kişilere onu tanıtmaktır’. Yoksa sanıldığı gibi İslam dininin hristiyanlarca öğrenilmesini sağlamak değildir. Kiliseler, İslam dininin ne olduğunu 1400 yıldır bilirler, şimdi mi akıllarına geldi ne olduğunu öğrenmek? Focolare teşkilatı özel bir yerleşim alanı, bir şehir kurdu. Bu şehrin adı Marianapolis'tir. Bu şehir, tam Papa'nın yazlık sarayının bulunduğu Castelgandolfo denilen yerde bu sarayı da içine alan bir yerdir. 1992 yılında ilk defa 130 kadarının Türk vatandaşı olduğu kabul edilen çeşitli ülkelerden 4.400 müslümana yönelik burada bir mektup yayınlandı. Bu mektupta dendi ki; “Biz, sizlerin İslami inançlarınız çerçevesinde bize nasıl baktığınızı görmek istiyoruz.” Bunun için de müslümanlardan bazı şahısları seçerek “Bizlerle diyalog kurun” çağrısını yaptılar. 5 Haziran 1993 Cumartesi günü Roma'da, Vatikan'ın verdiği paralarla Focolare teşkilatı bir toplantı düzenledi. Düzenlediği toplantıda “Bizim kendi kavramımız diyalog, Koinoia ve gizli vaftiz olayını bu sinodda tartışacağız. Bu sinoddan müslümanlarla birliktelik sağlayacak bazı kararlar da çıkartmamız lazım.” dedi. Buraya davetli olanlar arasında üç kişi çok önemli idi. Bunlardan birincisi İtalya Cumhurbaşkanı Oscar Luicis Calfaro idi. Calfaro mason, büyük bir üstad ve aynı zamanda Malta şövalyesiydi. İkincisi Egont Kleptch diye bir adamdı. Avrupa Parlamentosu Başkanıydı. Üçüncüsü Henry Sokovsky diye bir şahıstı. Bu şahıs da BM aileden sorumlu bakan düzeyinde bir adamdı. Bu üçü bir başka şahsı özel olarak buraya davet ettirmişlerdi. Focolare'nin bu toplantıdaki onur üyesi Patrik Bartholomeos idi. Patrik Bartholomeos bu toplantıya katıldı. Ve müslümanlarla diyalog kurulması meselesi kendisine söylendi. Türkiye'de bu işlere girmek isteyen kim vardı? 1993 yılından itibaren kimler olduğunu siz biliyorsunuz. d) İbrahimî Dinler toplantıları Vatikan tarafından yayınlanan ‘Kateşizm’ belgesinde müslümanların Hz. İbrahim’in ‘inancına’ bağlı kişiler oldukları, bu nedenle de İsa Mesih’in kurtarıcılığına ‘kısmen’ mazhar olacakları yazılıdır. Nedense, Hz. Muhammed’in ve Kur’an-ı Kerim’in adı bu kitapta yer almamaktadır. İbrahimî Dinler yutturmacası, ülkemizde 1955’ten bugüne ‘dönme’ ve/veya ‘Sabataycı’ diye bilinen gruplar tarafından, Büyük Mason Locaları aracılığıyla yönlendirilmekte olan bir faaliyettir. Nihai hedefi İslam Dini’nin ‘tek ve son din’ olduğu gerçeğini müslümanlara unutturmak ve üç dinin de aynı olduğunu, dolayısıyla hristiyan olunabileceğini vurgulamaktır. Kaldı ki, onların ‘patriark’ müslümanların ise ‘peygamber’ kabul ettikleri İbrahim (Abram/Abraham) bir ve aynı kişi değildir. Müslümanların Allah’ın dostu kabul ettikleri Hz. İbrahim çok farklı bir kişiliktir. İbrahimi din ne demektir? Teolojide İbrahimi din diye bir olay var mıdır? Yoktur. İbrahimi dinler diye bir kavram olsaydı, bu dinlerin hiçbiri ortaya çıkmazdı. Bu iş bir tek Yahudilik ve onun gelişmesi ile kalırdı. Demek ki İbrahimi din diye bir olaya biz kendi içinde çelişkili bir kavram diyoruz. İbrahimi din dediğiniz zaman “üç din de eşittir” demek istiyorsunuz. Bir babanın üç oğlu bile eşit değildir. Nasıl oluyor da bu üç din eşit oluyor. Bir de siz buna Müslüman kesimin içinden, Müslümanlar adına konuştuğunu söyleyen, televizyonlara çıkıp ağlayarak, sızlayarak İslamiyeti anlattığını söyleyenleri ve çevresindeki insanları katarsanız, onlar da “bütün dinler eşittir” derlerse artık bu kaymaklı ekmek kadayıfı durumundadır. Kimler için? Hristiyanlar için... Yahudiler bile bu tuzağa düşmezler. Nitekim de düşmüyorlar. Yahudilerin düşmediği bu tuzağa Türkiye'de belli bir çevre angaje olmuş durumda. Niçin angaje olmuş? O beni ilgilendirmiyor. Menfaat meselesi midir, başka bir şey midir? Bilmek de istemiyorum. İlgilenmiyorum da. Zaten bu olayı biraz da patetik buluyorum. Bu olay patetik bir olay. “Biz, hepimiz kardeşiz”, “Biz hepimiz İbrahimi dinin elemanlarıyız”; bu bir patetik olaydır. 1943 senesinde Focolare, “yeni din anlayışı getirmeliyiz” diye yazılar hazırlıyordu. Focolare'nin “yeni din anlayışı” dediği işte budur. Misyoner sayısındaki artış neyin ifadesidir? Devlet ve halk, bunların yasadışı çalışmalarını nasıl durudurabilir? Misyoner sayısı giderek daha da artacak ve Türkiye’de belki de yüzlerce kilise açılacaktır. Bu, AB stratejisinin kaçınılmaz sonucudur. Devlet, misyonerlik faaliyetlerini önlemeye yönelik hiçbir ciddi girişimde bulunmamaktadır. Günümüzde devletler arası inanç savaşı yaşıyor muyuz? ABD ve Avrupa devletlerinin, özelde Ortadoğu, genelde İslam ülkelerini yeniden şekillendirme gayretleri misyonerlik planlarının bir gereği midir? Evet, gerçekte örtülü bir inanç savaşı var. Bunun görünen yüzünde ekonomik faaliyetler var. Ancak arka planda İsrail’in güvenliği ve Siyonist-Methodist dayanışması var. ABD’nin en yetkili kişilerinden John Aschcroft‘un deyişiyle söylersek; “İslam Dini’nde insan evladını kurban eder. Hristiyanlıkta ise Tanrı kendi evladını insanlar için kurban etmiştir. Fark buradadır. Her müslüman potansiyel bir ‘kitle imha silahıdır.’ Bu sözler, 21. yüzyıla şekil ve yön vermek isteyen ABD’nin en güçlü beş yöneticisinden birine aittir. Daha fazla söze gerek yok sanırım. Ekümenlik nedir? Ekümenik, evrensel demektir. İstanbul Fener Rum Patriği, ABD ve AB tarafından tüm dünya Ortodokslarının (yaklaşık 320 milyon) “lideri” yapılmak istenmektedir. Bu nedenle de İstanbul’daki Patrikhane’ye ‘Vatikan tipi’ bir devlet statüsü verilmeye çalışılmaktadır. Patrik, ekümenik sıfatını alırsa, bu kez de AB ve ABD, ‘tazminat ve toprak’ taleplerini gündeme getirecektir. İstanbul Rum Patrikhanesi’nin ekümenlik maksadı var mıdır? Varsa faaliyetleri nelerdir? Evet vardır ve yıllardır bu konuda başta Rahmi Koç olmak üzere Türkiye’deki ‘iştirakçi’ çevrenin tam desteğini almıştır. Halen AB’nin doğrudan koruması altındadır. Bilindiği gibi siyonizm, ilk resmi toplantısını 29 Ağustos 1897’de Basel’de gerçekleştirdi. O günden bugüne siyonizmin geldiği nokta nedir? O günden bu yana Siyonizm çok mesafe katetmiş ve/fakat kendi içinde de bölünmeler yaşamıştır. Günümüzde Siyonizm dört parçadır. Bunların arasında en etkili olan kesim ABD Yahudileri’nin çoğunluğu tarafından desteklenen “Jews for Christ” (Mesih için yahudiler) adıyla bilinen ‘ırkçı siyonist’ harekettir. alıntı | |
Konu Sahibi İSRA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Dişimize dost 10 besin maddesi | Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp | Tuba_ | 1 | 2299 | 19 Ekim 2008 20:24 |
misyonerler faliyette !!!! | Bilgi Dağarcığı | Tuba_ | 1 | 1725 | 14 Ekim 2008 01:21 |
Cvp: nurullah genç**(1960-**) | Şiirler ve Şairler | İSRA | 1 | 1600 | 28 Temmuz 2008 15:27 |
colaya rengini veren böcekkk | Serbest Kürsü | ali70 | 21 | 9207 | 05Haziran 2008 16:53 |
pkk mağarasındaki yazı | Serbest Kürsü | Tuba_ | 9 | 2794 | 13 Mayıs 2008 13:40 |
03 Ağustos 2014, 03:22 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 20781 Üyelik T.:
10 Ekim 2012 | Cevap: misyonerler faliyette !!!!
Misyonerler ile Terör Örgütü PKK Elele * * Araştırmacı -Yazar Aytunç ALTINDAL terör örgütü PKK ile bölücülerin arkasındaki destekçilerin başında kiliseler olduğuna dikkat çekti. * Türkiye'nin tek Oksidantalisti (Batı Bilimcisi) olan araştırmacı – yazar Aytunç Altındal, misyonerliğin ‘dini' değil, ‘siyasi faaliyetler' olduğunu söyledi. Altındal, Türkiye'de faaliyet gösteren misyonerlerin, terör örgütü ve yandaşlarının destekçisi olduğunu da kaydetti. Malatya'da Nisan 2007'de yaşanan, üç kişinin öldürüldüğü misyoner vahşetine de dikkat çeken Altındal, ‘her şeyden önce işlenen cinayetleri kınıyorum. Ancak bu cinayetleri kınamak, faaliyetlerin niteliğini görmezden gelmeyi öngörmez. Dolayısıyla bu cinayetler, dini değil siyasidirler.' dedi. * Dini Değil, Siyasi… * Her siyasi cinayetin menfur bir saldırı olduğunu kaydeden Altındal, “misyonerlik faaliyetleri siyasi nitelikli olduğu için, korkarım ki, Türkiye'deki bu tür patlamalar bundan sonra da devam edecektir. Onun için buradan bir uyarı yapmamız gerekir; Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini yönetenler öncelikle siyasi faaliyetlerden bulunmaktan vazgeçmelidirler. Yapacaklar ise bunu, uluslar arası hukuk çerçevesinde kabul edilmiş olan dini tebliğ görevini yerine getirsinler ve bunun dışına da çıkmasınlar” diye konuştu. * ABD Bu Hale Getirdi * Türkiye'nin kendi coğrafyasına hapsedildiğini Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın da dile getirdiğini anlatan Aytunç Altındal şöyle devam etti: “Bundan dolayı büyük bir sıkıntı ve patlama yaşanıyor. Türkiye adeta kıstırılmış durumda. Bir taraftan AB tarafından aldatılmak, diğer taraftan ABD'nin Türkiye'yi hiçbir şehidinin intikamını alamayacak duruma getirmesi Türk insanını gerdi.” * Türkiye İkiye Bölünür * Türk halkının, Peşmerge Barzani'nin iç siyasetine müdahale etmesini ve başımıza geçirilmiş olan bu onursuzluk çuvalını hiçbir reaksiyon göstermeden karşılamasının mümkün olmadığını savunan Altındal, “Bunun da tek sorumlusu AKP iktidarıdır. Çünkü Türkiye'de yaşayan insanlar, vatanının bütünlüğünü, devletin bölünmezliğini, bayrağın kutsallığını savunur ve buna içtenlikle bağlıdır. İçimizdeki bir avuç işbirlikçi ve azınlığın, Türkiye'deki çoğunluğun üzerindeki bu tahakküme seyirci kalınamaz. Bunun sonucunda Türkiye ikiye bölünür ve iç savaşa kadar gidebilir” şeklinde konuştu. * Boğaziçi Deklarasyonu * 1965'te II.Vatikan Konseyi'nin sone erdiğini, bunlar arasında üç kavramın dünya çapında yaygınlaştırılmasının kararlaştırıldığını ifade eden Altındal, bu kavramların “ekümenizm”, “diyalog” ve “hoşgörü” olduğu vurgulandı. Altındal, şunları söyledi: “Ekümenizm, özellikle tüm kiliseleri bir araya getirmeye yönelik bir girişimdi. Bunun sonucu olarak Katolik ve Ortodoks kiliseleri ortak bir yönetmelik hazırladılar ve bir ortak eylem planı yaptılar.” * Diyalog Tplantıları * Diyalog ve hoşgörü toplantılarını düzenleme işinin ilk kez 1960'ta gündeme geldiğini ifade eden Altındal, “Taraflar, Amerika'da Standing Conference of Canonical Ortodox Bishops of America (SCOBA) adı altında daimi bir konferans örgütü kurmuşlardı. Yılar süren çabalar sonucu ilk uluslar arası diyalog ve hoşgörü toplantısı düzenlendi. Bu karar, Temmuz 1993'te Lübnan'daki Balamand Manastırı'nda düzenlenen çok gizli bir toplantıda alındı ve ilk Hoşgörü ve Diyalog Konferansının sembolik önemi de dikkate alınarak İstanbul'da yapılmasına karar verildi. Fener Rum Patriği Bartholomeus'un girişimleriyle bu ilk toplantı, kutsal ‘St. Andrew' günü, 30 Kasım 1993'te İstanbul'da yapıldı. Ve ünlü Boğaziçi Deklarasyonu toplantının ardından yayımlandı.” * Türk Düşmanı Papaz * Katolik ve Ortodoks kiliselerini birbirlerine bağlayan kişinin, Suriye Ortodoks Kilisesi'nin başı Mar Athanasius Yeshue Samuel olduğunu anlatan Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, Türk düşmanı bu papaz hakkında şunları söyledi: “Bu kişi ile ondan önceki papaz Gabriel Abdülsaid bu uğurda çok çalışmışlardı. Mar Athanasius, namlı bir Türk düşmanıydı. Suriye'deki Nusayrilerle de çok sıkı ilişkiler içindeydi. Nitekim 1989 ve 1991 yıllarında bu kilise iki kez Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne şikâyet etti. Kilisenin şikayet mektubunda, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri, Güneydoğu Anadolu'daki Kürt ve Süryanileri öldürmekte, evlerini yıkmakta ve onlara işkence uygulamaktadır. Kürtler ve Süryaniler TSK'nin ve Müslümanların boyunduruğundan kurtarılmalıdırlar' ifadesi kullanılmıştı.” * * * Teröristleri Vatikan Besliyor * Vatikan, bölgedeki vatandaşların, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından vahşice katledildiği iftirasını da attı * * * Misyonerlik ile ilgili yaptığı analizde, “PKK-Vatikan-Apo” ilişkisinin iç yüzü hakkında da önemli ip uçları veren Aytunç Altındal, “Ortadoğu'daki kilise İslami harici fraksiyonlar çok uzun zamandır bir ittifak içindeler” uyarısında bulundu. Kiliselerin 1965'ten bu yana Ortadoğu'daki Kürtçülük hareketleri ve 1983'ten sonra ise PKK ile yakından ilgilendiğini ifade eden Altındal, bu konuda şunları söyledi: * * Karalama Kampanyası * ‘ Güneydoğu Anadolu'daki ilk gizli ve örgütlü etnik ve dinsel ayrımcılığı esas alan istihbarat faaliyetlerini 1962'de Barış Gönüllüleri adıyla bölgeye gönderilen, çoğunluğu Katolik ve Anglikan kiliselerine kayıtlı Amerikalı uzmanlar başlatmışlardı. Bunlar üç yıl süreyle bu bölgede yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundular. Bir çok vatandaşımıza din değiştirme telkinleri yaptılar, inanılmaz faaliyetlerde bulundular. Vatikan, PKK'yı savunan yayınlara başladı. Dünyadaki 900 milyon Katolik için yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basında TSK'nın ve Türkler'in Kürtleri vahşice yok etmekte oldukları yazılmaya başlandı. The World Catholic Report Mayıs-Haziran 1995 tarihli yayımlarında tam 8 sayfa, Türkiye'yi iğrenç bir şekilde karalayan yayınlar yaptılar. PKK'ya destek olmaları çağrısında bulundular.' * * Papaz Mar Athanasius Yeshue Samuel'in başında olduğu kilise, 1989 ve 1991 yıllarında Türkiye'yi ilk kez Avrupa Birliği'ne şikayet etmişti. Şikayet mektubunda, Kürt ve Süryanilerin TSK'NIN boyunduruğundan kurtarılması istenmişti. Alıntı |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Diyanet Personeli Siyasi Faliyette Bulunamayacak | Mihrinaz | Diyanetten Duyurular/Haberler | 2 | 14 Aralık 2017 20:14 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|