|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Efser,Açılış Tarihi: 07 Nisan 2010 (22:58), Konuya Son Cevap : 11 Mayıs 2012 (20:29). Konuya 5 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
07 Nisan 2010, 22:58 | Mesaj No:1 |
Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi? Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi? Zamanımızda kadınların gerçek görevlerini unuttuğu inkar edilmez bir gerçek. Erkeklerinise sonradan icat edilen sahte ihtiyaçları temin etmek için, 28 saat çalışma adı altında didinip durduğu görülmekte. Peki ya çocuk? Biran önce, uyutulup rahatça TV seyretmek, oyun oynamak gibi ana ihtiyaçları karşılamak için başından savılması gereken bir varlık! Kadınlar çamaşır, bulaşık vesaire derken akşamı zor ederek söylediğimiz ana görevlerini yapmakta olsunlar, erkeklerimiz 29. saatte eve geldiklerinde çocuklarının seslerine dayanamaz halde uzlete çekilmek için aldıkları bir iki parça oyuncak ile çocuklarını kandırmakta. Kendi haline bırakılan bu çocuk, hem yetim hem de öksüz. Anne baba yanı başlarında da olsa böyle çocuklar yetim ve öksüz. Yıkadığı tabakta, sildiği halıdaki zerre kadar kire, toza tahammül edemeyen anneler ve babalar, aynı titizliği çocuk eğitiminde göstermiyorlar. Öyle ya günlük gazetelerin resimlerinin altındaki yazıyı bile okumayan kadınımız ve erkeğimiz çocuğuna ne eğitim vereceğini nereden bilsin? Evini lüks eşya ile dolduranlar evlatlarının kafalarını neyle dolduracaklarına nasıl karar verecekler? Bizim insanımız psikoloji bilmez, sosyoloji mi yanına bile yanaşamaz. Kaç tane başarılı pedagogomuz var? Ama bizi sömüren batılı bu ilimleri çok iyi bildiği ve bizi çok kolay, yukarıda anlatmaya çalıştığımız hale getirdiği için ortada. Yani tamam, biz bilmiyelim bu ilimleri "nemize gerek bizim psikolojiymiş, misikolojiymiş, çocuk terbiyesiymiş" dediğimiz için işte halimiz. Baba hacı, oğlu marksist veya tümü ciddi alim birçok insan tanıyorum ki sosyal demokratlık veya Marks'ın dialektik mantığını savunan. Bu meseleyi sanki iman meselesiymiş gibi ağır ve hakaretvari bir üslupla yazmamız meselenin önemli olduğundandır. Aslında iman meselesidir de. Nasıl mı? Anlatalım. "Mesele çocuk büyütmek değil çocuk yetiştirmektir." Anne babalar çocuklarının oyuncaklarını dahi seçemiyorsa, hangi arkadaşla arkadaşlık yapması gerektiğini seçemiyorsa, boş, havai ve malayani konularla vakitlerini öldürdüklerinde, çeşitli sapıklıklara ve günahlara daldıklarında onları kurtarmak için çırpınmıyorlarsa işte onlar çocuklarının gerçek katilleridirler. Evladı sağlam ve sağlıklı bir inanç ve gerçek bir iman üzere ana-babadan başka, kim eğitip yetiştirebilir? Çocuğa peygamberi ahlâkı, edep ve eğitimi ana-babadan başka kim verebilir? Çocuğu selim bir akıl, selim bir vücud ve metin bir güç üzere ebeveynden başka kim yetiştirebilir? Çocuğa yararlı ilmî ve kültürü kim öğretebilir? Özetle çocuk bu güzel ahlâk ile nasıl yetişebilir ki anne boş vakit katili, baba havai olunca. Dedik ya, anneler ve babalar sorumluluklarını unutup sorumluluk gibi görünen, fakat gerçekte boş işlerle uğraşa dursunlar çocuklar "büyüyüp gidiyor" işte. İşte bir hadis-i şerif: "Erkek kendi evinde bir çobandır ve koruyup güttüğü şeylerden sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir koruyucu çobandır ve korumakla yükümlü bulunduğu şeylerden sorumludur." Mesela, büyükçe bir somun ekmek, bir tas su aç bir adamı doyurur. Ama kimse bu adamın beslendiğini söyleyemez. Beslenmek vücudun yağ, protein, karbonhidrat ve diğer tüm ihtiyaçlarının yerli yerince alınması demektir. İnsanın zahiri beslenmesi bu, ya manevî ve ruhî beslenmesi? Çocuğa, yukarıda anlattığımız gibi davranan ailenin ona manevî bir somun ekmek verdiği ve manevî protein, karbonhidrat ve yağlardan onu esirgediği ortadadır. Gerçi aileler ne yapsın? Onlarda bu manada beslenemediler, doymadılar ki çocuklarına yardımcı olsunlar. Ama İslâmın her emri, her meselesinin artık rahatça tartışıldığı bu zamanda sanıyoruz, mesuller. Bu meseleye yeterli önemi veren genç kızlarımızın, genç erkeklerimizin nasıl bir yük altına girdiklerinin bilincine vararak davranması arzumuz. Şunu söyleyelim ki bunların psikoloji, pedagoji bilmeleri de gerekmez. Çoğu âyet ve hadislerin her biri, psikolojik, sosyolojik ve pedagojik bir mesajdır zaten. Çocuğunu eğitmek gibi önemli bir konuya eğilen gençlerimiz bu meyanda kendilerini de eğitmiş olacaklar. Çocuklarını eğitmekte ve yönetmekte zorluk çekenlerin kitleleri eğitmeye, yönetmeye kalkması çok komik olmaz mı? Peygamberimizin çocuk eğitimi konusundaki sözlerini detaylı şekilde açıklayıp konuyu uzatmayalım. Ancak bize anne ve babamızdan daha yakın Resulullah'ın bizi yani ümmetini eğitmemesi veya bu konuda harikulade metodlar önermemesi düşünülemez ya. Kimmiş batılı psikologlar, pedagoglar? Onların, kendilerinin erişemediği güzellikleri hayal olarak gösterdikleri, böylece basit hayvani duyguları ön plana çıkaran eğitim mi bizi iyi insan yapacak? Evlenen genç kız ve genç erkeklerin, evlenmeden önce doğacak çocuğunun kime dayı diyeceğini, kime hala, kime anneanne veya babaanne diyeceğini hesaba katarak; burun, kaş ve dudak güzellik ölçülerinden gerekirse taviz de vererek karı ve koca adayının nasıl bir şahsiyete sahip olduğunu nazarı dikkate alarak evlenmelerini ayrıca tavsiye ediyoruz. Dünyada hiç bir psikolog, pedagog veya sosyolog, çocuğun, hatta yetişkin insanın diğer insanlardan etkileşimini inkar edemez. Zaten bu etkidir ki insanları birbirine yaklaştırır, kaynaştırır, sevdirir. Şimdi donunu bile yıkayamayan bir fasık delikanlıdan etkilenip ona aşık olan genç bir kız aslında, paranın ve lüksün tuzağına düşmüştür. İmanlı bir kızı yada erkeği ancak imanlı gençlerin etkileyebileceği de ilmi bir gerçek. Evet evet ilmi, çünkü gösterin bana bir psikolog ki insanlar birbirlerinden etkilenmez desin. O zaman sadede gelelim: Evlenmekten maksat, çocuk yetiştirmektir. Bu konuda çok fazla hadis-i şerif vardır. Tabii cinsi tatmin ikinci plandadır. Çocuk yetiştirmede de bir müslüman olarak ilk planda "iman" konusu gelir. Neden mi? "Her çocuk fıtrat (yani Allah'a imân ve dinî duygu) mayası üzerine doğar. Sonra ana babası ya onu yahudileştirir ya hristiyanlaştırır ya da mecusileştirir." hadis-i şerifini biliyoruz. Dolayısıyla gençlerin zamanlarını geçirme şekillerine baktığımızda ailelerininde yaşayış şekillerindeki bozuklukların aynen çocuklara yansıdığını ve bununda "iman" konusuna yeterli ve gerekli önemin verilmediğinden kaynaklandığını açıkça görüyoruz. Anne ve babaların vermesi gereken "iman" şuurunu bile veremediği için suçlamıyoruz ama çocuklarına ayıracak zamanları olduğunda iman esaslarını vermelerinin önemini anlatıyoruz. Nihayetinde, müslümanların çoğu zaten, taklidi iman durumundadır. Çocuklarının gerçek, tahkiki imana ulaşması için alim ve evliyaları sevdirici hikayeler anlatmaları, gerçek iman sahiplerinin var olduğunu onlara anlatmalarını istiyoruz. Ve bu yolla da yaşasın Marks, Lenin veya en büyük Fenerbahçe, yok yok Galatasaray daha büyük sloganlarıyla kafamızı ve kalbimizi sıkan evlatların yetişmesine mani oluruz. Allah bizi doğru anlayan, doğru yaşayan, doğru yaşatanlardan etsin. Amin. alıntı.. | |
Konu Sahibi Efser 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Anlamsızlığı Anlamsızlıkla Dolduranlar | Makale ve Köşe Yazıları | Efser | 0 | 1504 | 14 Nisan 2010 22:54 |
Evlilikler Enkaza Dönmesin:( | Evlilik-Nikah Konuları | Esma_Nur | 5 | 2514 | 14 Nisan 2010 22:52 |
Sevgiyi Paylaşmayı Bilenlere | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Yitiksevda | 1 | 1822 | 11 Nisan 2010 23:32 |
Kalbura Dönen Eğitim | Çocuk ve Aile Sağlığı | Efser | 0 | 1811 | 11 Nisan 2010 21:11 |
Menfaatsiz İyilik Enayilik Mi | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 1 | 2495 | 10 Nisan 2010 22:15 |
08 Nisan 2010, 00:15 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | RE: Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi?
marifet doğurmak,büyütmekse onu ormandaki ana maymunda başarıyor ,ahırdaki inekde başarıyor. Yetiştirmek asıl meseledir. ama nasıl yetiştirmek ? hoppa züppemi...? küppeli zibidimi...? şımarık saygısız mı..? ebeveynin aynasıdır çocuk.ve çocuk ailesinin karnesidir. islama göre yetiştirmek ana karnında başlar hatta daha öncesinde anasını seçmekte başlar.. 0-15 yaşa kadar islamın atmosferinde yetişen çocuktan kimse sokak zibidisi olacağı beklentisine girmesin... 0-15 yaşa kadar islamdan bihaber yetişen çocuktan kimse kaliteli kişilik beklemesin... not; istisnalar kaideyı bozmaz... |
18 Nisan 2011, 00:09 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 5446 Üyelik T.:
30 Kasım 2008 | Cevap: Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi?
ebeveynin aynasıdır çocuk.ve çocuk ailesinin karnesidir. islama göre yetiştirmek ana karnında başlar hatta daha öncesinde anasını seçmekte başlar
__________________ DÜNYA mü,minin (ahiretteki ebedi nimetlere göre)zindanı Kafirin de (ahiretteki azabına göre) cennetidir. hadis |
15 Şubat 2012, 15:10 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi? Çocuğunuzun, hem okul hayatında hem de hayat okulunda başarılı olmasını, toplum içinde kendini rahat ifade edebilmesini ister misiniz? Cevabınız evet ise 12 adımda çocuğunuza özgüven kazandırabilirsiniz. Öğrenme Terapisti Psikolog İnci Özkoray; okula başlama yaşının gittikçe azaldığını, aileler açısından başarısızlıkların olumlu karşılanmadığını, dolayısıyla çocukların bu tempoya ayak uydurabilmesi için güçlü sinirlere, kalıcı bir özgüvene ihtiyaçları olduğunu vurguluyor. Özgüvenin çocukta, ait olma hissi, kendi bildiğine inanma, takdir edildiğini görme gibi duyumlarla başladığını, gelecekte ise bir hayat öpücüğü kadar önem taşıdığının altını çiziyor. Güçlü bir öz farkındalık ve özgüvenin temel yapı taşlarının ise aile içinde yerleştiğini belirtiyor. Özgüven Nasıl Gelişiyor? Öğrenme Terapisti Psikolog İnci Özkoray; çocuğun ilk derin ilişkisini anne ve baba ile kurduğunu, ilk muhatabı olan bu kişilerle sorunlar yaşadığında, bocaladığında zorlandığını vurguluyor. Ailenin sorunlara yaklaşım biçimleri çocuk için çok önemli bir rol model oluyor. Çevresindeki olaylara nasıl yaklaşması gerektiğini, çatışma ve zorluklarla nasıl ustaca baş edebileceğini işte bu rol model belirliyor. Çocuk ancak ailesinin desteği ile yüksek bir özgüvene sahip olma şansını yakalayabiliyor. 12 Adımda Özgüven 1- Şartsız Sevmek Çocuğunuzu şartsız sevin. 2- Güvenmek Ona güvenin. Sorumluluk alıp başarı hissini yakalamasına yardımcı olun. 3- Dikkatli Dinlemek Çocuğunuzun anlattıklarını dikkatli ve kesintisiz dinleyebilmek için zaman ayırın ve onu göz teması kurarak dinleyin. 4- Sınırlar Koymak Bazı kuralları koymanız gerekecektir. Uyarılarınızı tekrar etmekten kaçınmayın. Kararlı ve açık bir şekilde uyarın ve kendisinin doğru davranacağına güvendiğinizi hissettirin. 5- Sınırlı riskler almasını desteklemek. Çocuğunuzun değişik yemekleri denemek, yeni bir arkadaş edinmek, bisiklete binmek gibi yeni deneyimlerde bulunmasını destekleyin. 6- Yanlışlara Geçiş Serbestliği Risk almaya başlayınca tabii ki yanlışlar da eşlik edecektir. Bunlar onun özgüveni için değerli yaşantılardır. Yanlışlarını bağışlamanız çocuğunuzun kendi hataları ile daha kolay baş edebilmesini sağlayacaktır. 7- Pozitifi Yüceltmek Her çocuk cesaret bekliyor. Onun iyi başardığı şeyleri övmeniz ve bunu onun duyması yeterli olacaktır. 8- Kıyaslamalardan Kaçınmak “Neden kız kardeşin gibi uslu olamıyorsun?”, “Neden Ali gibi çalışmıyorsun?” gibi örnekler çocuğunuza başarısız olduğu şeyleri hatırlatacak, utanç duyma, kıskanma gibi olumsuz hislerle kendi öz değerlerini indirgemesine sebep olacaktır. 9- Seçici olmak, her şeyi kabullenmemek Her şeyi beğenmeyiniz! 10- Hislerinizi açık yaşayın Hislerinizi gösterin, gizlemeye çalışmayın. Kızmak, kavga etmek, üzülmek ve sevinmek her ailede olabilecek ruh halleridir ve normaldir. Sakinleştiğinizde ve neşeniz yerine geldiğinde çocuğunuz da bu ruh hallerini aynen hissedecektir. Bu da özgüveni güçlendiren bir örnektir. 11- Empati Çocuğunuz kendisini başkaları ya da kardeşi ile kıyasladığı zaman ona yakınlık gösterin ve artı özelliklerini övün. 12- Cesaret Vermek Cesaret vermek ilerlemeyi takdir etmektir, sadece başarıyı değil. Övgü ile cesaretlendirmek arasında fark vardır. Birincisi yapılan işi ödüllendirirken diğeri kişiyi ödüllendirir. Moral Haber
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
06 Mart 2012, 00:25 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi? Bir annenin evlatlarına yazdığı duygusal satırlar Sevgili Oğlum, Sen benim ilk evladımsın. Annelik duygularımı tüm coşkunluğuyla yaşadığım ilk sarhoşluğumsun. Kollarımın arasında bana kendini öylece teslim edivermiş halindeki sıcaklığı hâlâ duyuyorum koynumda… Belki sen bana sığınıyordun, ama ben de bunu fırsat bilip sana sığınıyordum ruhumun yorgunluklarından, yaralarından… Belki bu yüzdendi, seni içimin her derdine derman ilan edivermiş olmam… Birden bire minicik bedeninle geliverdiğin hayatın daha başındayken beklentilerimin girdabına sürükleyiverdim seni… Önce boyunu, kilonu yarıştırdım başkalarıyla… Sonra konuştuğun kelime sayısını, saydığın sayıları… Sonra aldığın notları, kazandığın okulları... Benim yapamadıklarımın yapıcısı olacaktın sen çünkü… Benim ulaşamadıklarıma sen ulaşacaktın. Bunu aslında senin (!) için istiyordum. Sen de bir gün yapamadıklarından, başaramadıklarından dolayı benim hissettiklerimi yaşamayasın diye istiyordum. İnan oğlum, hiç mi hiç farkında değildim o sırada seni içine tıkmakta olduğum parmaklıkların… Olduğun kadar olmanın, olduğun gibi olmanın hafifliğini ve özgürlüğünü sana yaşatmadığımı fark etmem için 30 senenin geçmesine gerek var mıydı? Bilemiyorum… Seninle gurur duymak istiyordum, bunun için can atıyordum. Ve koltuklarımı kabartamadığın her durumda bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Sürekli beni utandıracağın endişesini taşıyordum. Gittiğimiz bir evde, çıktığımız alışverişte, evimize gelen misafirlerin yanında, beni utandıracağın kaygısıyla tedbirler alarak yaşıyordum hayatı. Bir yere çay dökülecek, birisinin çocuğuyla kavga edip ağlatacaksın, birinin bir eşyasına senden bir zarar geliverecek diye sürekli tetikte geziyordum peşinde. Ah birilerinin bir şeyleri kırılsaydı, bana çocuğunu yetiştirmeyi becerememiş anne deselerdi de, şimdi otuzlu yaşlarda bir baba olan oğlum, gelip dizlerime başını bir koyuverseydi, saçlarını okşasaydım, sırtını sıvazlasaydım… Ama dizlerimi baş konulmaz hale getirmekle geçirmişim o yıllarımızı… Hırçınlaştığın zamanları hatırlıyorum. Beceriksiz anne damgasını yeme kaygısı, çocuğumu hırçınlaştırmayı nasıl becerebildiğimi görmeme perde oluyordu. Hatta duyduğum mahcubiyeti örtebilmek için harcıyordum duygularımı, seni hissetmeye harcayacağım yerde… Bugün karşımda iki çocuk babası bir beyefendi olarak oturan halinin hayali o günlerde gözlerimin önünden birazcık geçseydi, bilmiyorum o seni hizaya getirmeye çalışan bakışlarla bakabilir miydim? Sevgili Kızım, Dünyaya geldiğin ilk günlerde, bir çocuğun sorumluluğunu üstlenmeyi becerememiş bir anne olarak, ikinci çocuğumla bu vazifeyi nasıl kotaracağım kaygısını taşıyordum. Belki kucağımda sadece seni taşıyordum ama sırtımda kocaman bir yük vardı taşımakta zorlandığım. Kendi kendime hayatı nasıl da yük haline getirdiğimi, o yıllara hayalen yolculuk ettiğimde izliyorum. Harika bir anne, maharetli bir ev hanımı, ideal bir eş üçgeni arasında can çekişmekteyken hiç birini de tam yapamıyor olmanın verdiği ıstırabı yaşıyordum içimde… Halbuki, hayatımın en fazla beş-altı senesini kaplayacak bir zaman diliminde, kendimi sadece size bırakmayı seçseydim, hem sırtımdaki gereksiz yüklerden kurtulmanın hafifliği, hem de doyasıya anneliğimi yaşamanın keyfiyle o dönemleri geçirebilirdim belki... Siz de sürekli bir şeyleri yetiştirmesi gereken bir anneye ayak uydurma çabası içinde, hayatın tadına varmaktan mahrum kalmazdınız… Mesela ağabeyinle birbirinize su atabilseydiniz… Yağmurdan sonra sokaktaki su birikintilerinde doyasıya zıplasaydınız… Yemeklerin tuzunu, biberini, çayımın şekerini hep siz katsaydınız… Bir defasında da sizin için bir köpüklü su yapsaydım da, ellerinizi kaplamış köpüklerin şeffaf topçukları içinde yüzen bakışlarınızı ben de uzaktan seyredebilseydim. Televizyonu izlediğim ilgi ve merakla sizi dinleseydim de, bana da içinizi açsaydınız… Hayal dünyanızın zenginliğiyle harmanlanmış dopdolu duygu dünyanızdan nasiplenseydim ben de… Şimdi hiç olmazsa torunlarıma bunları yaşatayım diye kendimi bir anneanne olmaya bıraktığım her anda, doyasıya yaşamanıza izin vermediğim her an için içim tekrar sızım sızım sızlıyor. O sırada, bir gün, evlatlarının annesi, eşinin hayat arkadaşı bir hanımefendiye emanetçilik ediyor olduğumun farkında olsaydım, o hanımefendinin hayatın her anını sükûnet içinde doyasıya soluklaması için her işimi bırakır, tüm telaşlarımdan kendimi arındırırdım sanıyorum. Sevgili yavrularım, Biliyor musunuz, belki yaptığım en doğru şey, tüm bunlardan duyduğum pişmanlıktan dolayı sizden helallik istediğim, gözyaşları içinde özür dilediğim gün yaptığım şeydi. Belki hayatımda en olmadığım kadar olduğum gibiydim o sırada. Kendi ruhumun yaralarını sizinle sarmaya çalışırken, sizin içinizde büyüttüğüm yaralar, oluşturduğum yoksunluklar, artık gözyaşlarıyla onarılabilecek cinsten değildi ama gene de af diliyordum sizi bana Emanet Eden’den… Başka yapacak bir şeyim yoktu çünkü… Şimdi çok iyi anlıyorum ki yapmam gereken sizi “terbiye” etmek yerine kendimi “terbiye” etmekmiş. Sizi “yetiştirmek” yerine önce kendimi “yetiştirmeliymişim”. Eğer önce ben kendimi terbiye edebilmiş ve yetiştirebilmiş olsaydım şimdi yüreğimi yakan hataları yapmayacaktım. Bilseydim hiç yapar mıydım? Eğer sizinle tepeden bakarak konuşmanın yanlış olduğunu bilebilseydim hiç yapar mıydım bunu? Bir çocukla iletişim kurabilmenin en iyi yanının onunla göz teması kurmak olduğunu bilseydim hiç bunu yapmaz mıydım? Eğer okul başarısının sadece not olmadığını bilseydim karnenizi getirdiğinizde size kızar, azarlar mıydım? Matematik dersinden dört aldığın için kızarken senin asıl yeteneğin olan resim dersinden aldığın beş notunu küçümser miydim hiç? Çocukları başka çocuklarla kıyaslamanın yanlış olduğunu bilseydim seni hiç başkalarıyla kıyaslar mıydım? Sana başka çocukları örnek göstermenin doğru olduğunu sandığım için yaptım bunu ama büyük bir yanlış yapmışım. Yanlış olduğunu bilsem yapar mıydım hiç? Ağladığın zaman “ağlar ağlar, alışır susar” demenin ne kadar yanlış olduğunu bilseydim, ağladığınız zaman yanınıza koşup gelmenin ne kadar önemli olduğunu bilseydim hiç ağlamalarınıza kayıtsız kalır mıydım? Yanınıza koşup geldiğimde içinizin güven duygusuyla dolduğunu bilseydim hiç sizi yalnız bırakır mıydım? “Aman sakın dokunma, kırarsın” demenin içinizdeki merak duygusunu öldürdüğünü bilseydim hiç etrafınızı cam vazolarla, kırılacak eşyalarla donatır mıydım? Etrafınızı keşfetmek için dokunmaya ihtiyacınız olduğunu bilseydim eşyalarım kırılacak diye size engel olur muydum hiç? Şimdi birer yetişkin olarak hayatlarınızı izlerken, hâlâ aynı yavrularım olduğunuzu hissetmek ve belki sizi olduğunuz gibi, her halinizle sevebiliyor olduğumu yeni yeni keşfetmenin heyecanıyla yazıyorum bu satırları. Karşılıksızca, beklentisizce sevebiliyor olmanın coşkusuyla yazıyorum. Hakkınızı helal ediniz. Birer yetişkin olarak sizden tek isteğim, annenize bir duanızdır. Yaptığım hatalar aklınıza her düştüğünde, bu hataların izleriyle her karşılaşmanızda, acizliğimi hatırlayarak tekrar dua ediniz. Muhabbetle kucaklıyorum. ALINTI
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
11 Mayıs 2012, 20:29 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Çocuğu Büyütmek Mi Önemli Yoksa Yetiştirmek Mi? Bir annenin terbiye metodu! Bu bir masal değil... Hayatın içinden aslında çok da yabancı olmadığımız bir sahne... Ne dersiniz, bu sahne sizin evinize de uğradı mı? Pencerenin önündeki masaya oturmuş dışarıyı izliyordum. Nisan yağmurlarının kışkırttığı toprak, haşri ispatlayan gösterisine başlamıştı. Tabiata uzun zamandır hâkim olan kahverengi yerini yeşile bırakırken, her yerde çiçekler açıyor, kuşlar baharın gelişini müjdelercesine hiç durmadan ötüşüyordu. İnançsız biri sırf tabiata bakarak, yeniden diriliş mu'cizesine şahit olup imana gelebilir, diye düşündüm. İman, ele avuca sığmaz, kolay kolay elde edilemez. İnanmak deyince işin içine kalp, akıl, ruh giriyor. Kalbin itminan olduğu yerde ruh yükselirken, dil tasdik ediyor, akıl kabulleniyor. Daha da önemlisi Yaratıcıya olan inancımızın şekillenmesinde esrarengiz etkenler var; çoğu zaman farkına bile varamadığımız. İçeriden gelen canhıraş bir bağırtı düşüncelerimden kopardı attı beni. Fakülte arkadaşımın evine, bebeğini görmek için ziyarete gelmiştim. Annesi uykusundan uyanan bebeğin çığlıkları arasından çıkıp geldi yanıma; elindeki servis tabağını önüme koydu, çaylarımızı doldurdu. Karşıma geçip masadaki yerini aldı. “Bera Nur ağlıyor” dedim endişeyle… “Bırak, ağlasın, alıştırmamaya çalışıyorum. Sonra hep kucak isteyecek.” “Kızım sen ne biçim annesin” diye şakayla karışık çıkıştım. “Nasıl dayanıyor yüreğin?” “Çocuk eğitiminin bir parçası bu. Sen ne anlarsın ki?” Şaşkın gözlerle arkadaşımı incelemeye koyuldum. Yavrucağızın sesi ümitsizlikle kısılıyor, arada bir tekrar canlanıyor, evin içi adeta inliyordu. Sonra yavaş yavaş sesi kesildi. Arada minik bebeğin iç çekişleri duyuluyordu. Arkadaşımın yüzünde hiçbir merhamet, şefkat, acıma hissi olmadığı gibi açıkça belli olan bir vurdumduymazlık görülüyordu. Başımı pencereden yana çevirdim. Bir yandan çayımı yudumluyor bir yandan anneliğin 21. yüzyılın eğitim modelleri arasında parçalanışını izliyordum. Ne zamandan beri eğitim, çocuğu güvensiz, çaresiz, kucaksız bırakmak olmuştu. Gülerken ısırılıyorduk; hümanist insanın kör kalbiyle, maddeci aklıyla eğitim adına sıraladığı lâfügüzaftı hepsi. Psikanalitik kuramın duayenlerinden Erik Erikson’un ilginç tesbiti geldi aklıma. Kendisi dine önyargısız yaklaşımıyla tanınır. Ona göre çocuğa bakımla verilen güven, çocukta daha sonra gelişecek olan dindarlığın temel taşı pozisyonundadır. Dini inanç, ebeveynin sevgi ve koruması sayesinde çocuklarda gelişmiş olan güven üzerine bina edilmiştir. Bu yüzden anne ilgisini hisseden çocuklar ileride Yaratıcıya karşı daha bağlı, inançlı oluyorlar. Yuvalarda büyüyen çocukları hatırlayın; özgüvenleri düşük, çevresindekilere karşı itimatsızlar. Kendilerini emniyetsiz, aciz en çokta yalnız hissediyorlar. Ağladıklarında yanlarına gelmeyen, onları koyunlarına almayan bir anne, sesini duyuramayacağı bir Allah inancı aşılıyor çocuğa. Çayımı masaya bırakıp, Bera Nur’un yanına gittim. Yanaklarında kuruyan gözyaşlarını öpe öpe kucağımda salladım onu. Özür dilerim annen için, diye fısıldadım kulağına. Özür dilerim… Saliha Ferşadoğlu Bir çocuğu ancak üç beş yıl kucağınıza alabilirsiniz ondan sonra siz istesenizde o oturmaz zaten. Hytı geriye sardıramıyacağımıza göre anın tadını çıkaralım.
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
gül yetiştirmek için toprak olmak lazım | Muhteşem | Şiirler ve Şairler | 11 | 05 Temmuz 2023 09:48 |
'MUTLU ÇOCUKLAR Yetiştirmek İsteyen Ailelere Formüller(Şimdi Her kes Evde) | Mihrinaz | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 0 | 12 Nisan 2020 04:14 |
Kız çocuğu nasıl yetiştirilir? | Medine-web | Çocuk ve Aile Sağlığı | 18 | 10Haziran 2014 00:00 |
ÇaLışaN Annenin Çocuğu | Nesli_Nur | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 19 Şubat 2013 20:43 |
Çocuklara Hırsızlığın Haram Olduğu Bilinciyle Yetiştirmek | İmamHüseyin | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 14 Nisan 2009 00:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|