|
Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi: 12 Kasım 2013 (18:28), Konuya Son Cevap : 08 Ocak 2014 (03:51). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
12 Kasım 2013, 18:28 | Mesaj No:1 |
Aslanlar yaralıyken saldırır Aslanlar yaralıyken saldırır Geçen günlerde Diyarbakır’da bir leopar iki kişiye saldırdı. Yanlarında silah bulunan bu kişilerden biri leoparı vurdu. Leopar öldü. Leopar psikolojisi nedir bilmem ama konu üzerinde yorum yapan uzmanları dinledikçe içim acıdı. Bir uzman, “Leoparlar, ancak kendini veya yavrularını tehlikede hissederse saldırır.” derken; bir başkası “Keşke leopar beni ısırsaydı da yaşasaydı.” dedi. Asil varlıklar öyledir, onlar saldırgan değildir, saldırganlıkları ancak kendilerini savunma çabasıdır. İnsan da öyle, insanın saldırganlığı ancak kendini savunma ihtiyacındandır… Bir belgeselde izlemiştim, avcıların kurduğu kapana bir aslan ayağını kaptırmış, kuytu bir köşede inliyordu. Bir grup uzman bu aslanı fark etti. Uzmanlar kendi aralarında görüşüp aslanı tedavi etmeye karar verdiler. Belgeseldeki ses, “Yaralı bir aslan oldukça tehlikelidir. Ona yaklaşabilmek için güvenini kazanmak şart.” diyordu… Dakikalar gergince ilerledikçe, aslana yardım etmek isteyenlerin çok itinalı ve duyarlı yaklaşımları ekrana yansımaya başladı… Eğer aslan kendine iyilik etmek için çalışan bu kişilere karşı az bir güvensizlik hissetse saldıracaktı… Ama olmadı… Uzun uğraşlar sonunda aslanın güvenini kazandılar… Aslan bir kedi gibi kendini öylece bıraktı, başının okşanmasına razı oldu… Belgesel ekibi, büyük bir sevinçle birbirlerine sarıldılar… Bu görüntü beni çok etkilemişti… Bir yaralı aslanı tedavi etmek için kendi ölümleri pahasına çalışan, onun, kendini “güvende” hissetmesi için saatlerce uğraş veren bu insanların çabalarını çok takdir etmiştim… Önceki gün gazetelere bir haber yansıdı, bilmem takip edebildiniz mi? “14 yaşında bir lise öğrencisi, öğretmenini dövdü…” Başka sınıfta öğrenci olan bir çocuk, arkadaşlarının sınıfına girmiş, orada gürültü yapıyor, sınıf düzenini bozuyor… Sınıfın öğretmeninin “gürültü yapmayın” ikazını umursamıyor. Öğretmen, zaten kendi öğrencisi olmayan bu öğrenciyi kolundan tutup dışarı çıkartmaya çalışırken, çocuk direniyor ve birdenbire saldırıp öğretmeni yumrukluyor… Sonuç? Maalesef “şiddeti şiddet ile çözmeyi marifet zanneden” bir toplum olarak çözümümüz de hemen hazır: “Öğretmenini döven bu çocuk en ağır şekilde cezalandırılıp okuldan uzaklaştırılmalıdır…” Hâlbuki böylesi çocuklar zaten ta çocukluklarından beri mağdurdur… Okuyun çocuğun yaşam öyküsünü, ne anne sevgisi ne de baba şefkatini doyasıya alabilmiş, zaten baskı ve zorlamalarla terbiye edilmeye çalışılmış henüz 14 yaşındaki bir yaralı aslanın hikâyesini bulacaksınız… Bu yaşta öğretmenini döven bir çocuğun utancı, o çocuğa değil, şiddeti bir yaşam tarzı hâline getirmiş ve 14 yaşındaki bir çocuğu saldırganlaştırmış bu toplumun içindeki yetişkinlere aittir. Daha da ötesinde, bir öğretmeni, yaralı bir aslana nasıl yaklaşılacağı becerisini kazandıramamış, sınıf düzenini bozan bir çocuğu kolundan tutup dışarı çıkartmak ile sorunun çözüleceği yanılgısına düşürmüş eğitim sistemimize ait… Tamam, çocuğu okuldan uzaklaştırdınız ve okul bu çocuktan kurtularak kendi sorununu çözdü, ya biz? Bu sokaklarda o yaralı aslanla yaşamak zorunda kalan bizlerin sokakta uğrayacağı zararlar? Okuldan uzaklaştırılan bu çocuğun elinden kim tutacak? Dersleri aksadıkça kim yardımcı olacak? Bu çocuğu topluma yeniden kazandırmak için kim “ben varım” diyecek? Polis mi, belediye mi, valilikler mi? Bütün bunları düşünmek ne kadar üzücü… Ve dershaneler geldi aklıma…Bir toplumsal rehabilitasyon merkezi gibi işlev gören ülkemizdeki dershaneleri kapatma çabaları içimi bir kez daha acıttı… Ve gözlerimi kapatıp “Ailesinden, çevresinden, okuldan ihmale uğrayan, baskı ve zorlamalar görerek değersizlik hissi ile yaralı aslanlara dönüşen böylesi gençlere bir abi şefkati ile yaklaşan ve onlara rehberlik ederek toplumla barışık yaşamasını sağlayan bu kurumların yok edilmeye çalışılması ne büyük sorumsuzluk” diye düşündüm... alıntıdır adem güneş | |
Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 6343 | 14 Temmuz 2015 13:14 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 4207 | 14 Temmuz 2015 13:06 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 5086 | 14 Temmuz 2015 13:00 |
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları | Çocuk ve Aile Sağlığı | Mihrinaz | 2 | 2833 | 14 Temmuz 2015 12:23 |
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? | Çocuk ve Aile Sağlığı | EyMeN&TaLhA | 0 | 2531 | 14 Temmuz 2015 12:03 |
12 Kasım 2013, 18:37 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13867 Üyelik T.:
24 Mayıs 2011 | Cevap: Aslanlar yaralıyken saldırır Hayvana merhamet etmeyen insan olamaz.cevremde görüyorum ki, bir sinegi dahi öldürme zevkine eren budalalar var.o sinek ki Allahın bir mucizesi.ve insana hizmet için varolan bir canlı.onun canını alan insan insan olamaz.hayavana ve yaratılan tüm canlılara merhamet etmeliyiz.her canlıda bir ayet var unutmayalım vesselam
__________________ |
12 Kasım 2013, 18:51 | Mesaj No:3 |
Cevap: Aslanlar yaralıyken saldırır
Hayvanlara kötü muamele dendiğinde, aklıma iki hatıram gelir. Bunlardan ilki, arabaya koştuğu atları büyük bir öfke ve hınçla kamçılayan Hasan Dayı’dır. Araba yokuşa sarmaya görsün, atların sırtında ardı ardına şaklayan kamçıların haddi hesabı yoktu. Ağır yükün altındaki zavallı hayvanlar kamçılandıkça, çocuk yüreğim parçalanırdı. İkincisi de, bir bahar günü, beş yaşlarındaki çocuklarının karınca yoluna oturup karıncaları taşla ezmesine ses çıkarmayan ebeveyndir. İlâhî bir emanet olarak hizmetimize verilmiş hayvanlara muamelemiz onları incitecek tarzda olmamalıdır. Hayvanların da, insan ve bitkiler gibi tabiatta önemli bir yeri vardır. Üzerinde Esma-i İlâhî’nin bin bir tecellisi müşahede edilen her hayvan ve bitki türü, ekolojik dengede mühim vazifeler yapmaktadır. Bu halkalardan biri koparıldığında tabiatta tamiri zor hasarlar meydana gelebilmektedir. Bazı hayvanlar bizlere yardımcı, bazıları da rızık olarak yaratılmıştır. İnsana, bitki ve hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi verilmiş olmakla beraber, onlara zulmetme hakkı tanınmamıştır. Hayvanlara şefkat gösterme ve onların haklarını gözetme, ancak bozulmamış bir vicdan ile mümkündür. Bütün varlığı İlâhî bir sanat eseri olarak gören Bediüzzaman Hazretleri, hayvanlara da son derece şefkat ve merhametle muamele etmiştir. Van’daki talebelerinden Molla Hamid’in bir kertenkeleyi öldürmesi üzerine söylediği aşağıdaki sözler, onun bu husustaki hassasiyetini net olarak ortaya koyar: - O hayvan sana taarruz etti mi? - Hayır. - O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun? - Hayır. - Sen mi yarattın? - Hayır. - Bu hayvanların niçin yaratıldıklarını, yani fıtrî vazifelerini biliyor musun? - …. - Bu hayvanı yaratan Hâlık senin öldürmen için mi yaratmış? Sana kim dedi öldür? Bu hayvanların yaratılışında binlerle hikmet var. Bu hikmetler saymakla bitmez.1 Bediüzzaman Hazretleri yine bir gün talebeleriyle Erek Dağı’nda gezerken, yaban elmalarıyla karşılaşırlar; talebeler, yaban elmalarını yemek istediklerinde, onlara mâni olur: - Bizim hissemiz bağ ve bahçelerdedir. Bizim rızkımızı Cenab-ı Hak oralarda tayin etmiştir. Bu yabanî meyveler, yabanî hayvanların rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız lâzımdır. Bediüzzaman Hazretleri, çocukluk döneminde inzivaya çekildiği türbede çorbasının suyunu kendisi içer, tanelerini ise karıncalara verirdi. ‘Cumhuriyetçi’ olarak vasıflandırdığı karıncalara ekmek, bulgur ve şeker atar; neden şeker attığını sorduklarında da: “Bu da onların çayı olsun.” diye lâtife ederdi. O, kesilen hayvanların işkembe, ciğerve bağırsaklarını hayvanların yemesi için bıraktırır; Barla’da yaşadığı evi kedilerle paylaşır; onların mırmırlarıyla “Yâ Rahîm, Yâ Rahîm” zikri çektiklerini, rızık için insanlara minnet etmediklerini, rızkı, Rezzâk-ı Hakikî ve Rahîm olan Allah’tan beklediklerini, onlarla kendi rızkının da bereketlendiğini söylerdi: “Benim yakın dostlarım bilirler ki, iki üç sene evvel her gün yarım ekmek -o köyün ekmeği küçüktü- muayyen bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldi. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı.” Onun çevresindeki emniyet ve güven atmosferinde sadece insanlar değil, bütün canlılar huzurla yaşardı. Tesbihat yapmaya çıktığı ağacın diğer dalları; onlarca, yüzlerce kuşla dolardı. Haremeyn-i Şerifeyn olarak bilinen Mekke ve Medine’de mi’kat sınırları dâhilinde insanların ihramlı iken otları koparamadıkları, ağaçları kesemedikleri, canlıları öldüremedikleri gibi Bediüzzaman Hazretleri’nin etrafı da âdeta bir harem bölgesi hâline gelmişti. Orada köpeklere taş atılmıyor, atan olduğunda da ayıplanıyordu. Yılan öldürülmüyor, öldürmek istendiğinde o, engel oluyordu. Bir gün dağda talebeleriyle dolaşırken gördükleri bir yılan karşısında o: “Gelsin dokunmaz, sürünsün, taş vurmak yok. Biz ufacık bir karıncayı öldüremeyiz, çok ufak bir mahlûk bile öldüremeyiz. Bize canlıları öldürmeye müsaade yok” demiştir. Onun nazarında, hayvanlara şefkat ve saygı Yüce Yaratıcı’ya iman ve sevgi nispetindeydi ve hayvanlar da şahsiyet sahibi, değerli varlıklardı. Nezafet (temizlik) memuru olarak vasıflandırdığı sineklere, ‘kuşçuklar’ hattâ ‘benim kuşçuklarım’ der; onların öldürülmelerine izin vermez, “Sadece odadan çıkarın, yeter.” derdi. Köpeği sadakatinden dolayı överdi. İstanbul’da kaldığı dönemde, yoğurt almaktan dönerken peşine takılan bir köpeğe “Hişt, birader!” şeklinde hitap etmiştir. Herkesin ‘eşek’ dediği hayvana o ‘işlek’ der; böylece o hayvanın çalışkanlığını ve gayretini öne çıkarırdı. Yine onun dilinde öküzün ismi, öküz efendiydi. İnsanlar için kullanılan ve karşıdakine değer verildiğini gösteren ‘efendi’ unvanını o, bir hayvan için kullanmakta beis görmezdi. 1925’te Van’dan Batı Anadolu’ya sürgün edilmişti. Yolda kızakları çeken öküzlerden birinin ayağı kanamıştı. Bunun üzerine Bediüzzaman Hazretleri, herkesi şaşırtacak şu sözü gayet fıtrî bir şekilde söylemişti: “Beyler, inelim, öküz efendinin ayağı kanıyor!” Arkadaşı: “Hocam biz para verdik bunların sahiplerine...” deyince Bediüzzaman: “Oğlum, onlar bu hayvanların sahibi değil; ancak mutasarrıfıdırlar.” cevabını vermişti.5 O, hayvanların avlanmasını, keyfî şekilde öldürülmesini hoş karşılamaz, ziyaretine gelen avcıları bundan vazgeçirirdi. Rahmet sıfatına mazhar olduğundan, onun şefkat ve merhamet hisleri son derece kuvvetliydi. Talebelerinden birine ne işle uğraştığını sormuş, o da avcılık yaptığını söylemişti. Bediüzzaman Hazretleri bunun üzerine, av için ne kadar masraf yaptıklarını sormuş, karşılığında da elli lira harcadıkları cevabını almıştı. Bu cevap karşısında Bediüzzaman: “O parayla ehlî hayvanlardan alsanız da, onu yeseniz daha iyi olmaz mı?” demişti. Barla’da, avdan elinde bir keklikle dönen avcıyı, Bediüzzaman: “Sen bunu eşinden ayırdın, dişisi yalnız kaldı. Şimdi ağlıyor, sızlıyor.” diyerek avcılıktan vazgeçirmişti.7 Dünyanın dört bir yanında savaşların devam ettiği bir devirde, canlı-cansız bütün varlığa şefkat ve merhamet nazarıyla yaklaşan insanlara, diğer bir ifadeyle ‘Bediüzzaman (ra) gönlü’ne ne kadar çok ihtiyaç var! Dipnotlar 1. Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 113. 2. Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 113. 3. Bediüzzaman Said Nursi, 21. Mektup. 4. Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 400. 5. Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 138. 6. Şahiner, Son Şahitler, c. 4, s. 169. 7. Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 164. alıntıdır Abdullah Çelikkanat Hayvanlara Şefkatte Bir Örnek Bediüzzaman Hazretleri | |
12 Kasım 2013, 19:19 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13867 Üyelik T.:
24 Mayıs 2011 | Cevap: Aslanlar yaralıyken saldırır İnsanlıktan nasibini almayanların hazin sonunu merak ediyorum.Allah insana iman merhamet ve şefkat vermiş.bunlardan biri eksik olursa insanlıktan çıkar ve hayvandan aşagılık olur insanoglu Öncelik insana merhamet.sonra Allahın yarattıgı tüm canlılara merhamet. Ben önümden gecen bir hayvana dahi saygı duyuyorum.çünkü Rabbimin sanatı şaheseri önümden geçio.nasıl saygı duymam nasıl merhamet etmem.her insan kendi vicdanının muhasebesini yapmak zorunda. ben diye başlayan sözcüklerden nefret ediorum.sözümü alıyor ve aynen şöyle tekrarlamak istiyorum.bizler önümüzden gecen hayvanalara dahi saygılı olmalıyız.onlarda Allahın o büyük sanatı ve şaheseri var. vesselam
__________________ |
08 Ocak 2014, 03:46 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 33823 Üyelik T.:
14 Kasım 2013 | Cevap: Aslanlar yaralıyken saldırır
Allah cc En'âm suresinin 38.ayeti kerimesinde mealen ßuyuruyor ki: { Yer yüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık nihayet hepsi toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir..}
|
08 Ocak 2014, 03:51 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: Aslanlar yaralıyken saldırır
adam öldüren kişilerin geçmişine bakıldığında çoğunlukla küçüklüğünde hayvanları öldüren kişiler oluyor
|