|
Konu Kimliği: Konu Sahibi medinelii,Açılış Tarihi: 22 Ağustos 2008 (16:42), Konuya Son Cevap : 16 Ekim 2009 (17:33). Konuya 12 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
22 Eylül 2008, 21:59 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Katı Yürekli Zengin Katı Yürekli Zengin Ayna ayna, güzel ayna Ayna ayna, şeker ayna Ayna ayna, cici ayna; kim neler yaşamış anlat bana Ve sevgili aynacık gece mavisinde başlamış anlatmaya Güzel bir ilkbahar sabahında, henüz kimsecikler yatağında doğrulmamışken, kuşlar o dal senin bu dal benim uçuşmaya başlamışlar bile. Yeni yeşermiş ağaçlar rengarenk çiçekleriyle yeryüzüne yeni bir hayat sunuyorlarmış. Önce gök aydınlanmış, sonra güneş hafifçe başını çıkarmış saklandığı yerden. Güller, karanfiller, zambaklar, papatyalar, küstümçiçekleri, menekşeler, sünbüller birbiriyle yarışır gibi açıyorlarmış. İşte böylesine güzel bir bahar sabahında, insanlar uyanmak için hiç de zorlanmazlarmış. Gözlerini açar-açmaz çiçeklerin süslediği bahçelerine koşarlar, o mis kokulu havayı ciğerlerine doldururlarmış. Günleri sevinç ve neşe içinde geçermiş. İlkbaharın, tüm güzelliğini hediye ettiği bu memlekette herkes güleryüzlü, merhametli, konuksever ve iyi kalpliymiş. Bir karıncayı bile incitmekten korkarlarmış. Kazandıklarının bir kısmını fakir olanlara hediye ederler, onların sıkıntılarını azaltmaya çalışırlarmış. Fakat bu memlekette kese kese altınları, elmasları, gümüşleri, sandık sandık incileri olan bir adam yaşarmış ki; bir kez olsun güldüğünü gören olmamış. Kapısını kim çalsa en ağır sözlerle onu evinden kovarmış. Hiçkimseden hoşlanmadığı için hiçkimse de ondan hoşlanmazmış. Birgün elbiseleri yıpranmış, açlıktan benzi solmuş bir adam bu katı yüreklinin evine varmış, kapısını çalmış. Kapıyı açan hizmetçi, karşısında bir dilenci görünce onu uyarmak istemiş ve demiş ki; - Bu evin sahibi çok katı yüreklidir. Sana hiçbir şey vermez. Ondan ağır bir söz işitmeden gitsen iyi olur. Yoksa kalbini kırar. Hizmetçi dilenciye bu sözleri söylerken evin sahibi çıkagelmiş. Gür sesiyle evi inleterek; - Kimdir beni rahatsız etmekten çekinmeyen, diye sormuş. Dilenci elini uzatarak; - Efendim, ben çok açım. Bir parça ekmek vererek iyilikte bulunmak istemez misiniz, demiş. Adam öfkeden ne yapacağını şaşırarak dilenciye haykırmış: - Sor bakalım, bu memlekette benim evimden bir dilenciye, bir lokma ekmek çıkmış mı? Var git yoluna. Ekmeğini başka kapılarda ara. Ne diye sana yardım edeyim! Bu sözleri işiten zavallı dilencinin kalbi kırılmış. Usulca elini çekmiş, tek kelime etmeden dönmüş gitmiş. Fakat adamın o halini merak etmemek mümkün mü? Dilenci de merak etmiş tabiî. Kendi kendine konuşmuş durmuş: - Ben fakirim, hiç gülmesem “niye gülmüyorsun†diye soran olmaz. Peki bu adamın derdi ne? Aç değil, açıkta değil. Memleketi satın alacak kadar parası var. Ama güldüğü hiç görülmemiş. Yazık, ne kadar yazık. Bu hayattan zevk almasını öğrenememiş. İnsanlardan köşe-bucak kaçıyor. Bereket mi kalır o evde! Bu olayın üzerinden yıllar geçmiş. Belki on yıl, belki on-beş Ölen ölmüş, kalan kalmış. Kimi zaman zor günler yaşanmış, kimi zaman sevinç sarmış her yanı. Zengin adamın başına bir felaket gelmiş. O servet sanki toz olmuş uçmuş. Daha ne olup bittiğini anlamadan, adam kendisini sokakta buluvermiş. Kapı kapı dolaşıp bir parça ekmek için el açmaya başlamış. Birgün şehrin sokaklarında böyle dolaşırken, ihtişamlı bir evin karşısında durmuş. Ve ona bakmaya başlamış. Eski günleri, o çok zengin olduğu günleri hatırından geçirir gibi uzun uzun bakmış eve. Sonra da gidip kapısını çalmış. Kapıyı açan hizmetçi karşısında bir dilenci görünce konuşmadan içeri girmiş. Kısa bir süre sonra geri döndüğünde elinde bir sepet yiyecek varmış. Sepeti dilenciye uzatırken hayretle bağırmış: - Olamaz! Siz, siz böyle ne hallere düştünüz. Hizmetçinin sesine gelen evin sahibi, merakla sormuş: - Ne var, ne oluyor? Hizmetçi, eskiden yanında çalıştığı beyin şimdi bir dilenci olduğunu, buna çok üzüldüğünü söylemiş. Ev sahibi ise dilenciyi tanıyınca bu duruma pek şaşırmamış: - Ben, bir zamanlar onun kapısını çalan yoksuldum. Fakat o, beni evinden kovdu ve benim kalbimi kırdı. Öyle zengindi ki, gözü hiçkimseyi görmezdi. Demek ki, ondan alınan bana verilmiş. Üzülme, onu içeri al. İstediği kadar yesin içsin. Dilenci içeri alınmış, krallara layık bir şekilde ağırlanmış. Adam yaptığı hatayı anlayarak; - Hakkınızı helâl edin efendim, demiş. Şükürler olsun ki, henüz yaşıyorken sizinle karşılaştım. Yoksa bu hakkı nasıl ödeyebilirdim. Bu iki insan uzun seneler beraber, o evde yaşamışlar. Ve adam gülmeyi; insanlara yardım etmenin ne kadar zevkli olduğunu, insana ne kadar güzel bir huzur verdiğini öğrenmiş masaldinle.com |
22 Eylül 2008, 22:00 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Gürültücü Çocuk Gürültücü Çocuk Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi. Bir gün annesi gürültücü çocuğu ekmek almaya gönderdi. Gürültücü doğru fırına gidip bağırdı: - Bir tane ekmek istiyorum! Öyle bağırdı ki arabasında uyumakta olan minik bebek ağlamaya başladı. Bebeğin annesi gürültücüye dönerek “Ne düşüncesiz çocuksun ! Biraz yavaş konuşamaz mısın sen?” diye söylendi. Ama bizim gürültücü çocuk hiç akıllanmadı. Eve dönerken başladı gülmeye. Kahkahaları her yeri çınlatıyordu. Pencereden genç bir hanım başını uzatıp gürültücüye seslendi: - Neden bu kadar hızlı gülüyorsun? Çocuğum hasta ve başı çok ağrıyor. Sesin onu rahatsız etti. Haydi git buradan! Gürültücü çocuk daha da çok gülmeye , gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı. Artık ona bir ders vermenin zamanı gelmişti. Bütün mahalle halkı toplanıp konuştular. Ertesi gün gürültücü çocuk ekmek almak için fırına girdi. Her zamanki gibi bağırmaya başladı : - Bir tane ekmek istiyorum. Ama fırıncı hiç oralı olmadı; duymamış gibi davrandı. Gürültücü çocuk daha da bağırdı: - Bir tane ekmek istiyorum dedim! Fırıncı yine ses çıkarmadı. Gürültücü çocuk çaresiz fırından çıktı. Yürürken “takır tukur”sesler çıkarıyor, ıslık çalıyordu. Evin önünden geçerken biri pencereyi açtı ve gürültücü çocuğun başına bir kova soğuk su döktü. Gürültücü titremekten hiç ses çıkaramaz oldu. Sonra doğruca evine gidip olanları düşündü. Çevresine ne kadar saygısızca davrandığını anladı. O gün bu gündür gürültücü çocuk bir daha hiç gürültü yapmadı. |
16 Ekim 2009, 17:33 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | RE: medineweb masal köşemiz....(ilk masal bana ait) ah ahh... okul zamanı ne ugrastık su masallarla yahu... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ramazana dair bir masal... | TÜRKcan | Cuma-Bayram-Kandiller | 1 | 12 Nisan 2023 10:16 |
En Sevilen Fon & Bana Bir Masal Anlat Baba | Kara Kartal | Fon Müzikleri | 3 | 04 Ocak 2022 21:48 |
Şarkıcı Bülbül - Sesli Masal - TRT Radyo Masal Kutusu Programı | Serdar102 | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 18 Eylül 2021 22:18 |
Gerçek Bir Masal | enderhafızım | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 27 Aralık 2012 13:19 |
Okul öncesi çocuklara masal anlatmayın! | sessiz23 | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 12 Nisan 2009 13:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|