|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Seher Yeli,Açılış Tarihi: 21 Aralık 2008 (03:43), Konuya Son Cevap : 22 Aralık 2008 (20:55). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Aralık 2008, 03:43 | Mesaj No:1 |
Ben Okumayacağım Ben Okumayacağım Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu. Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe yaramadığını gördükçe telaşım artıyordu. Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğimden çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba geri zekalı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum. O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı da tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup, silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok gibi ilerliyordu. Sessizliği bozan ben oldum. "Neden? Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin veriyorsun?" Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşlediğim biricik kızım, benim, ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye bağırıyordu. Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim. "Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız bırakıp işe gitmeyeceğim. Çalışmayacağım. Ben sadece anne olacağım." Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım söylüyordu. "İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" diye düşündüm. Sanki birden, gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi hatırladım. 12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı. Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun'a, anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, -"Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula getirmeye başladı. Burası çocuk yuvası değil ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede battaniyenin altında büzüşmüş buluşum. -"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, -"Korktum, ağladım, ağladım, yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma sarılışı. Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu gelmiyordu. Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak zorunda kalmıştım. O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı. Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben annenim, aç kapıyı" dedikçe o; "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim. Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde yavrum feryat figan ağlıyordu. Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna ulaştım. Ben,153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni yukarı çekti. Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece; "Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim. Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu. Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim. "Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi böylesine hırpalamamıştı. Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl? Bu allak bullak beyinle nasıl? Öylece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü bulabildim. "Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak, okursan,bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda değilsin ki. Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum. Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten saklamıştı. Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik. Emine Özgenç
__________________ Şu an yaptığınız hiçbirrr iş, Kılınmayı bekleyen vakit namazından daha önemli değildir!! | |
Konu Sahibi Seher Yeli 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
20 kuruş (Bir İmamın İmtihanı) | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | maşuk | 3 | 2716 | 18 Nisan 2009 13:08 |
pc leşmiş insanlar | Serbest Kürsü | Seher Yeli | 0 | 1951 | 17 Nisan 2009 16:34 |
İmanın tadına varmak için… | Adap-Edep-Ahlak | Seher Yeli | 0 | 2076 | 15 Nisan 2009 19:45 |
Tüm kötülüklerden Allah’a sığınmanın sırları! | Adap-Edep-Ahlak | İLAHİ AŞK | 1 | 2060 | 15 Nisan 2009 19:43 |
Allah’la aramızı nasıl düzeltiriz? | Adap-Edep-Ahlak | Kara Kartal | 5 | 2264 | 15 Nisan 2009 19:37 |
22 Aralık 2008, 20:39 | Mesaj No:2 |
Cvp: Ben Okumayacağım Çocuktan ustaca bir tokat olmuş anneye. Bende de var öyle çocuklar ısrarla okuma geçemeyen ve bu konuda istekli olmayan..Acaba onlarda bu kız gibi okumayı söktülerde numara mı yapıyorlar
__________________ Dünyayı Güzellik Kurtaracak. Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey... | |
22 Aralık 2008, 20:41 | Mesaj No:3 | |
Cvp: Ben Okumayacağım Alıntı:
Çalışan annelerin dramı bence.... Seleme peki bak bakalım o çocugun anneside çalışıyormu? Çalışan anneler sevgi eksikligini gidermek için çok fazla hediyelere boğuyor çocugu sencede öylemi?
__________________ Şu an yaptığınız hiçbirrr iş, Kılınmayı bekleyen vakit namazından daha önemli değildir!! | ||
22 Aralık 2008, 20:55 | Mesaj No:4 |
Cvp: Ben Okumayacağım
Hayır benim bahsettiğim çocuğun annesi ev hanımı ama pek evde durmuyor devamlı biyerlede oldukça sosyal bir bayan giyinip süslenip sinema,tiyatro,hanım günleri derken haftanın yedi gününü dolu dolu geçiriyor.Çocuğun bu durumda olmasına da pek aldırdığı yok.Zamanla olur acele ediyorsunuz diyor bana.Benim kadar çocuğunu düşünmüyor.Parayla her kapı açılır düşüncesi tek dayanakları. Başka bir öğrencimse ailenin prensesi öyle yetişmiş sıkıya gelemiyor üzerine gidince çocuk öksürük krizine giriyor.Ya sabır diyorum içimden ailesine söylediğimde aman sıkıştırmayın zamanla olur diyorlar.
__________________ Dünyayı Güzellik Kurtaracak. Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey... | |