|
Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi: 21 Aralık 2013 (20:09), Konuya Son Cevap : 07 Ekim 2016 (21:58). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Aralık 2013, 20:09 | Mesaj No:1 |
Eğitimde baba ve anne Eğitimde baba ve anne EĞİTİMDE BABA: İslâm, aile yönetiminin başına, normal durumlarda, babayı koyar. Yâni ailenin reisi babadır. (1) Bütün peygamberler aynı zamanda birer babadır. Peygamberler, çocuklarının putlara tapmaktan korunmasını; (2) salihlerden, (3)namazını dosdoğru kılan (4)Müslümanlardan (5)olmalarını ve onları tertemiz zürriyetler (6)yapmasını yüce Allah’tan istemişler ve şöyle yalvarmışlardır: “Ey bizim Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!'' (7) Bu duayı dilimizin virdi yapmalıyız. Allah’tan istediğimiz zaman işte böyle en büyüğünü, en çoğunu, en yükseğini istemeliyiz. Tarihe yön veren, toplumlara yol gösteren şahsiyetler ve imamlar da bizim gibi bir anne ve babanın çocuklarıydı. Onların çocuklarına bu sonucu nasip eden Allah, isterse ve hikmeti gerektirirse bizim çocuklarımıza da nasip eder. Etse de, etmese de biz yalvarmaya devam edelim. Çünkü eğitimin bir parçası da duadır. Allah katındaki değerimiz de duaya yani aczimizi itiraf etmeye ve Allah’a ihtiyaç duymamıza bağlıdır. EĞİTİMDE ANNE: İslâm, ailede anneye ne kendisinin, ne de bir başkasının geçim yükünü yüklememiştir. İslam anneden sadece küçük yaştaki çocukların terbiyesiyle meşgul olmasını istemiştir. Çocukların 7-8 yaşlarına kadarki terbiyesinden anne sorumludur ve bu sahada çocuğa bakma hakkı anneye aittir. Problemsiz bir gencin ebeveyni olmak isteyenler onu tâ küçük yaşlardan itibaren desteksiz, sahipsiz, şefkatsiz bırakmamalıdırlar. Çocuk, işten dönünceye kadar babasının yokluğuna tahammül edebilir, ama annenin yokluğuna dayanamaz. Çünkü annenin yerini kimse dolduramaz. Onun için eğitimciler ve psikologlar çoğunlukla 0-3 yaş arasında çocuğu olan annenin çalışmasına karşıdırlar.(8)Kültürlü, terbiyeli ve iyi yetişmiş bir annenin işi, çocuğuna bakmak olmalıdır.[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Çocuğu 12 yaşında olan ve çalışan bir annenin itirafı şöyle: “Ev sahibi oldum, ama çocuğumu kaybettim. Çünkü o beni anne olarak tanımıyor. Anneannesini anne olarak biliyor'' (9) ÇOCUKLAR KAMERA GİBİDİR Çocuklar iki yaşına kadar ki dönemde (0-2 yaş dönemi) dünya ile, çevre ile beş duyu vesilesiyle iletişim kurmaya başlar. Bu dönemde çocuk, 1-Annesinin sıcaklığından, ilgisinden veya ilgisizliğinden ciddi şekilde etkilenir. 2-Çevresindeki sesleri, görüntüleri, sevgi ve kavga davranışlarını bilinçaltına kaydeder. 3-Bu dönemde çocuk çevresinden yanlış ve aykırı sesler yerine, tatlı, hoş ve sevecen sesler duymalıdır. 4-Bu dönemde çocuk, sevgiyi-nefreti, cömertliği-cimriliği, uyum ve uyumsuzluğu, dürüstlük ve hilekârlığı kazanmaya başlar. 2-6 yaş arasındaki çocuk, 1-Bir şeyin kötü veya yanlış olduğunu öğretilmedikçe veya denemedikçe bilemez. 2-Her gördüğünü taklit etmeye çalışır. Büyüklerin yaptığı her davranışı doğru olarak algılar (10) Büyüklerin bu dönemde hareketlerine çok dikkat etmeleri gerekmektedir. 3-Çocuk bu dönemde ya şiddeti, kötülüğü ve kötü sözü öğrenecek ya da, hilmi, iyiliği ve iyi sözü. Çocuk 0-6 yaş arasında adeta bir kamera gibidir. 4-Bu dönemde çocuk, Allah, namaz, cami, ezan gibi kavramları görüp işitebilir. Ancak Allah’ın zatı, melekler, ahiret, cennet ve cehennem gibi meseleler çocukların anlayabileceği şekilde verilmemelidir. TORUNUM ÖMER FARUK SORDU: -Büyük baba Allah nasıl oldu? Ben de ona: -Önce sen kendinin nasıl olduğunu bir anlat bakalım, dedim. -Annemden oldum, dedi. -Annenden önce nerde idin? Dedim. Ömer sustu. Tekrar sözü ben aldım: -Bu meseleyi sen ilerde anlayacaksın oğlum, deyince Ömer yine ilk sualine döndü: -Allah’ın nasıl olduğunu mu? -Hayır, Allah’ın nasıl olduğunu anlayamayacağını anlayacaksın, dedim. Neden? -Çünkü Allah’ın zatı bu akılla anlaşılmaz. Bu akılla ancak Allah’ın sıfatlarını ve isimlerinin tecellilerini anlayabiliriz. -Neden Allah’ın zatını anlayamayız? -Çünkü Allah bizim cinsimizden değil. Allah’ın bizim yaşadığımız ve gördüğümüz alemde benzeri yok ki şunun gibi diyelim de anlatalım veya anlayalım. Akıl bize Allah’ı anlamak ve ihata edebilmek için değil, Allah’a inanmak için verilmiştir. -Peki öyleyse nasıl inanacağız? -Eserlerine bakarak. Mesela bir kuş Onun eseridir. Öğretmenin tahtaya çizdiği kuş resmi nasıl onun bir çizeni olduğunu gösteriyorsa; gerçek bir kuş da onun bir yapanı ve yaratanı olduğunu göstermektedir. O da Allah’tır. Onun için Üstad Bediüzzaman, “bir iğne ustasız olmaz ve bir harf yazarsız yazılamaz.” demiştir. Bu âlem ve bu âlemin içinde olan her şey, biz de dahil kendi kendine olmadı, rasgele olmadı, doğa yapmadı. Bunların hepsinin sahibi, sanatkârı, yapanı ve yaratanı Allah’tır. Parmağa takılan bir yüzüğün ustası olur da parmağın ustası olmaz mı? Gözlüğün ustası olur da, gözün ustası olmaz mı? Şimdi ben sana sorayım Ömer: -Aklımız var mı? -Var. -Nerededir, nasıl bir şeydir? …. Ömer yine sustu. Ben son noktayı koydum: -Bak, dedim Ömer, biz daha aklımızı anlayamaz ve inkâr edemezken, aklın sanatkârını nasıl anlar ve nasıl inkâr ederiz? Yani Allah vardır. O, hem başımızın, bedenimizin, hem de başımızdaki aklımızın ve bedenimizdeki ruhumuzun yaratıcısıdır. Onun gücünü kendi gücümüzle kıyaslamayalım. Çünkü bizim gücümüz sınırlı. Onun gücü sınırsızdır. Sınırsız güce sahip olan elbette her şeyi çok kolay yapar. -Büyük baba, çok güzel örnekler verdin. Ama yine sorularım var, şimdi arkadaşım Mirza bekliyor. Sonra görüşürüz büyük baba, dedi Ömer ve gitti. 5-Allah’ı anlatırken bazı hususlar peyderpey verilmelidir. Veyahut zamana bırakılmalıdır. Mesela: Allah, hep haydır, diridir, ölmez. Her yerde, her an vardır, hazırdır; ama hiçbir yerde olmaz, yani mekân tutmaz. Her yerde nazırdır, bizi görmektedir. Her işi, her şeyi, o yapar, o yaratır. Onun faaliyetinde hiçbir iş diğerine engel olmaz. Her şeye her şeyden yakındır, her şeyi, her an o yönetir. Hiç yorulmaz. Abes iş yapmaz. Bütün işleri hikmetlidir. Bu söylediklerimizin hepsi doğrudur. Ancak bunları isbat edebileceksek söyleyelim, böyle bir imkânımız yoksa, yani isbat ve ikna edemeyeceksek onu bir sonraki zamanlara bırakalım veya çocuklarımızı alıp bu meselelerin izahını yapabilecek ilim erbabına, uzman şahsiyetlere götürelim, ya da onları davet edelim, çocuklarımızla beraber onları dinleyelim. En az haftada bir onlarla beraber tahkiki iman derslerine katılalım. Ne yapıp yapıp çocuklarımızın imanını, iman hırsızlarından koruyalım, kurtaralım. 5-Çocuk değil, davranış yargılanmalı Çocuk hata yapabilir. Onun hatalarına: “Dilini tut”, “Terbiyeli konuş”, “Ayıptır”, “Günahtır”, “Çarpılırsın”, “Tövbe de” ”, “Saygılı ol”, “Haddini bil” gibi ifadelerle otoriter bir anne-baba rolü takınmak yerine, “Yavrucuğum, aslında sen çok iyi bir çocuksun, yanlış olan senin sergilediğin bu davranıştır.” demeli, şefkat ve tevazu ile sokulup çocuğu o yanlıştan kurtarmalıdır 6-Model davranış sunulmalı, çocuk büyüklerinden yalanı öğrenmemeli Çocuğun dürüst, çalışkan, cömert ve yardımsever olmasını isteyen büyüklerin kendilerinin de öyle olmaları gerekir. “Ayakkabını kaça aldığımızı babana söyleme”, “telefon çalarsa babam evde yoktur” de, gibi basit sanılan davranışlar, dürüstlüğe giden yolu kapatır, yalana kapıları açmış olur. 7-Çocuğa arkadaş ve akranları değil, tarihî ve dinî şahsiyetler örnek gösterilmeli. “Bak Selim ne kadar akıllı, ne kadar terbiyeli bir çocuk.”, “Sen de Ahmet kadar başarılı olsan başka bir şey istemem.”, “Nuri’yi kendine örnek al, o çok sorumluluk sahibi, bilinçli bir çocuk.” gibi sözlerin ve kıyaslamaların çocuğa hiçbir faydası yoktur. Üstelik çocuk bu tür örneklemelerden asla hoşlanmaz. Eğer örnek vermek gerekiyorsa geçmişte yaşamış ve çok değerli dersler ve izler bırakmış saygın kişilerin kıssaları, menkıbeleri anlatılmalıdır. Peygamberimizden, Peygamberlerden, sahabeden, din ve devlet büyüklerinden misaller verilmelidir. 8-Allah’ın korkulacak bir zat olmaktan çok, sonsuz sevilmeye layık bir zat olduğu anlatılmalı. -Neden? -Çünkü Onun bizim üzerimizdeki hakkı sınırsız, ama bizim Allah üzerindeki hakkımız sıfır. Böyle iken o üzerine hakmış gibi bizim ihtiyaçlarımızı karşılamada hiç bir kusur etmiyor. Üstelik “kendisine şirk koşmayan samimi inanç sahiplerinin bütün günahlarını bağışlayabileceğini bildiriyor. (11) O, sadece kendi yaptıklarının sonucu hak edenlere dilerse cezasını verir ve asla kimseye en küçük bir haksızlık yapmaz.(12[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Neden Allah sonsuz sevilmeye layıktır? -Çünkü O sonsuz ihtiyaçlarımızı karşılıyor da ondan. Çünkü O, hiçbir sevgilinin hiçbir sevgiliye veremeyeceği hediyeleri vermiş, takıları takmış da ondan. Şimdi düşünelim: Göz veren mi, gözlük veren mi? İşitme cihazı veren mi, kulak veren mi? Kalbinize sitent takan mı, sinenize kalb takan mı? Parmağınıza yüzük takan mı, elinize parmak takan mı? Bileğinize bilezik takan mı, kolunuza bilek takan mı? Hangisi daha büyük takı takmıştır? Hangisi daha çok sevilmeye layıktır? Ne kadar az şükrediyorsunuz? Yakında yayınladığım makalemin başlığı şu idi: “Seni hiç unutmayan Sevgili’yi sen nasıl unutursun?” 10-Çocuğa: “Allah belanı verir, Allah cezanı versin, Allah çarpar, Allah taş yapar, Allah cehennemine atar.” ifadeleriyle çocuğun zihninde hâşâ zalim, gaddar bir Allah tasavvuru oluşturmamalıdır. Böyle bir Allah tasavvuru İslam’da yanlış olduğu gibi, aynı zamanda çocuğu korkutup Allah’tan da uzaklaştırıcı olabilir. Allah hiç bela vermemiş midir, vermez mi? Verirse niçin verir? Bütün bunlar münasip yaştakilere, münasip üslupla anlatılmalıdır. (devam edecek) (13[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Nisa, 4 / 34 (1) İbrahim, 14 / 35 (2) Saffat, 37 / 100 (3) İbrahim, 14 / 40 (4) Bakara, 2 / 128 (5) Al-i İmran, 3 / 38 (6) Furkan, 25 / 74 (7) Bayraktar, M. F., a.g.m, 127 (8) Bayraktar, M. F., a.g.m, 128 (9) Cebeci, a.e,101 (10) Nisa, 4/48,116 (11) Bkz.Yasin, 36/54 (12) Geniş bilgi için bkz. KARAKAŞ, Vehbi, Nasıl Bir Din Eğitimi, Hayat Yayınları, 2012 (13) alıntıdır Vehbi KARAKAŞ | |
Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 6343 | 14 Temmuz 2015 13:14 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 4207 | 14 Temmuz 2015 13:06 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 5086 | 14 Temmuz 2015 13:00 |
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları | Çocuk ve Aile Sağlığı | Mihrinaz | 2 | 2833 | 14 Temmuz 2015 12:23 |
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? | Çocuk ve Aile Sağlığı | EyMeN&TaLhA | 0 | 2531 | 14 Temmuz 2015 12:03 |
23 Aralık 2013, 02:35 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: Eğitimde baba ve anne
çok güzel paylaşım emeğine sağlık çoğu kez çocuğa yaptığı hareketin yanlış olduğunu güzel dille anlatsan bile ne yazık ki dinlemiyor çocuk ve anne arasında gergin bir ortam oluşuyor inşallah ufak tefek hatalarımızdan kurtulup daha iyi anne baba olabilmeyi allah nasip eder |
23 Aralık 2013, 13:47 | Mesaj No:3 |
Cevap: Eğitimde baba ve anne
bir annenin sağlıklı bi anne olabilmesi için geçmişten gelen ağır yüklerinden kurtulması şart bence. geçmişte anne babasıyla sağlıklı bi çocukluk dönemi geçirmeyen,şiddet ile harmanlanmış,manevi değerlerden uzak yetişmiş bir anne-baba ile sorunsuz,manevi bi ortamda,sevgi saygı atmosferinde çocukluk evresini tamamlamış bi anne babanın,kendi çocuklarına karşı uyguladıkları tutumlar aynı olmuyor yazıkki. biz şuan geleceğin annelerini ve babalarını yetiştiriyoruz.ona göre davranmalıyız kanımca. anne çocuğuna karşı olumsuz hal ve tavırlarından çocuğu sorumlu tutuyor.''benim oğlum çok yaramaz,çok yalan söylüyor,hiperaktif...'' gibi klişe sözlerle çok karşılaşıyoruz günümüzde.yazık ki faturayı çocuğa keserek kendi hatalarımızdan sıyrılıyoruz. çocuk bi şey istiyor bizden.hemen istediği şeyle ilgili gerçek dışı bahaneler sunuyoruz.oysa çocuğun fıtrat ını gözardı etmek,çocuğun bize karşı güvenini zedelemektir.sizin bahanenizin gerçekdışı olduğunu algılayan çocuk,güvenli bağlanma kriterinde sorun yaşıyor.oysaki istediği şeyin verilmeme gerekçesini, çocuğa anlatsak,karşımızda bi filozof var gibi davransak çok şey kazanacağız. baba yada anne çarşıya markete veya işe gittiği zaman türlü türlü yalanlar söylüyor.ne gerek var bunlara.bi kere dürüst davransanız emin olun ki o çocuk saatlerce ağlamayacak. bu gibi yüzlerce madde sıralayabilirim size. bir anne baba ileride çocuğunun nasıl bi karektere sahip olmasını istiyorsa ona göre davransın. ve dürüst davranalım çocuklarımıza.bence çocuk eğitiminde ilk ilke anne babanın öncelikle kendi problemlerini çözmesi.sonrası zaten kendiliğinden gelir. selam ve dua ile.. | |
29 Eylül 2015, 16:24 | Mesaj No:4 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: Eğitimde baba ve anne EĞİTİMDE BABA FAKTÖRÜ... Fatih Sultan Mehmet Han çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi. Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murat’a anlatamıyordu. Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi. Bunun üzerine destur dileyip II. Murat’ın huzuruna çıktı. “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi. Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya. Padişahım oğlunuz, ciğerpareniz Mehmet çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor deyince II. Murat Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar. II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin çok şaşırdı. Bu ne plandı, mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi. Ertesi gün yine derste Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı. Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası tokat yemişti. Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahçup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem bir şekilde işlemişti. O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı. Eğitimin ne olduğunu II.Murat kadar olamasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara süreklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Unutmayalım, Çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı,maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır..... alıntıdır..
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
28 Mayıs 2016, 09:37 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 |
Bilimsel araştırmalardaki deneylerde temele dayanır.bir deney başarısızı bile olsa o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir..bu bilgilerin farkında olan ebeveyn çocuguna destek ile bilim adamı yetiştirebilir.. .şayet sizlerde çocugunuza bu şekılde davranmazsanız çocugunuz malesef bilim adamı değil film adamı olur!
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
05 Ekim 2016, 12:14 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 32854 Üyelik T.:
30 Ekim 2013 |
Sanki hiç çocuk olmamışız gibi kızıyoruz çocuğumuzun çocukluklarına. Hiç yemek yerken yere dökmemiş, bardağı tutamayıp suyu devirmemiş, annemizin yeni sildiği halıda çay lekesi bırakmamışız gibi ‘sakar çocuk’ diyoruz. ‘Ne kadar beceriksizsin, kime çektin böyle’ deyip, ‘yetersizlik’ madalyası takıyoruz evladımızın yüreğine. Hiç elimizi yıkamadan yemeğe oturmamış, odamızı darmadağın bırakmamış, burnumuz akınca kazağımızın kolunu sümük yapmamış gibi ‘pis çocuk’ diyoruz. ‘Hadi git yıka şu elini, hemen sil şu burnunu’ diye azarlarken çocuğumuzu, bir de ‘değersizlik’ madalyası verdiğimizin farkında bile olmuyoruz. Sanki biz hiç kardeşimize vurmamış, vazoyu biz kırdığımız halde suçu başkasına atmamış, sınavlarda kopya çekmeye yeltenmemiş, okulu kırıp ailemize ‘okuldaydım’ dememiş, zıplayıp hoplayarak alt komşunun başını şişirmemiş gibi ‘sen ne yaramaz çocuksun’ deyiveriyoruz yavrumuza. Dedektif gibi çocuğumuzun hatalarını bulurken, tüm yanlışları kendimizden değil de çocuğumuzdan sorarken yakasına ‘suçluluk’ madalyası taktığımızı göremiyoruz. Sahi biz çocuk olmayı nasıl bir şey sanıyoruz? ‘Sorun büyümemizde değil, büyürken unuttuğumuz çocukluğumuzda…’ HATİCE KÜBRA TONGAR
__________________ Beni almadan gidiyor ömrüm... |
07 Ekim 2016, 21:58 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 32854 Üyelik T.:
30 Ekim 2013 |
Şişştt… Amca Kızıyor…!" diye çocuk büyütülmez! "Şişştt… Amca Kızıyor…!" diye çocuk büyütülmez! Herkese sevgiler ve selamlar göndererek başlamak istiyorum yazıma. Ailenin çocuk yetiştirme usulleri hakkında yazı yazmam istenince, ne yapılmaması gerekmiyorsa o konuda yazayım istedim ve geçtim bilgisayarımın başına. Çocuk yetiştirmek zor ama bilmeden yanlış yöntemler uyguluyorsanız daha da zor. Ki bizim amacımız iç denetim mekanizmasını kullanabilen, otokontrolü çalışan çocuklar yetiştirmek olmalı. Ülkemizde amcalar, teyzeler, ablalar hiç bitmez… her yerde vardırlar… sürekli de kızarlar zaten… Çünkü bir çocuk ne zaman yaramazlık yapsa, annesi veya babası, o kaçınılmaz cümleyi söyler: “Şişşştttt… Dur yapma kızım… Bak amca kızıyor…” Amcanın kızması bir şey değil de, keşke her şey sadece amcanın kızmasıyla sınırlı kalsa…! Amca kızar… çocuk bildiğini okur… Teyze kızar… çocuk bildiğini okur… Abi kızar… çocuk yine bildiğini okur… Peki bu kadar çok kızan insana rağmen, niçin çocuklarımız bir türlü istediğimiz gibi davranmaz? Anne-babalar, çocuklarıyla baş etmek için üretmiş aslında bu yöntemi… ama tamamen yanlış bir uygulama… Bir anne, çocuğuyla yolda yürürken, alışveriş yaparken, parkta oyun oynatırken, yapılan yanlışlığı durdurmak için, çevredeki insanlardan yardım almaya kalkınca, işler yolunda gitmiyor. Çocuklarımızın kafasını karıştırıyoruz farkında olmadan sevgili anne ve babalar… Misafirliğe gittiğimizde, oğlumuz koltuğa çıktığında: “Şişşşt yapma yavrum… bak Fatma teyze kızar şimdi sana…” dediğinizde, aslında oğlunuza ne demiş oluyorsunuz biliyor musunuz…? “Bak yavrum, koltuğa bastığında Fatma teyzen kızıyor… Fatma teyze yanımızdayken koltuğa basma… odadançıktığında veya onun görmeyeceği yerlerde koltuğa basabilirsin…” Evet… aynen böyle anlıyor hem de… Çocuğu vazgeçirtmek için söylediğimiz bu cümlenin sonuçlarını tek tek gözden geçirelim isterseniz… Öncelikle bu cümle, çocuğun “otokontrol” mekanizmasını alt üst eder. Hani şu halk arasındaki söylemimizle “İrade” dediğimiz mekanizma. Çünkü çocuğa, Ayşe Teyze, Ahmet Amca gibi kişiler işaret edildiğinde, ister istemez kişilere göre hareket etmeye başlayacaktır. Özdenetim, otokontrol, irade, kendini tutma…vb. gibi çeşitli isimlerle adlandırdığımız sistem çöküyor böylece… hatta adı ne olursa olsun fark etmez aslında… önemli olan çocuğun kişiye odaklı davranmayı huy edinmesidir. Doğru,eşya ve nesne kullanımını işaret eden uyarılardır… yani: “Hiii… benim tatlı oğlum… koltuğa basılmaz… koltuktaoturulur… yerde yürünür… hadi hemen in aşağıya… koltuğa zarar vermeyelim oldu mu… aferin benim yakışıklı oğluma…” gibi bir ifade kullanmak… Markettesiniz… yiyeceklere saldırıyor… “Şişşttt… yapma kızım… bak görevli amca kızıyor… dokunma bakayım onlara…” değil… “Tatlı kızım… dokunursan raftakiler dökülür… bak ne kadar güzel sıralamışlar… hem de bizim için… biz güzel görelim diye… şimdi dokunup dökersek üzülürler… yazıkolur… uzaktan bakalım oldu mu? Merak ettiklerini söyle, ben sana veririm… “ vb. gibi duruma uygun bir ifade ile… Böylece evladımızın zihinsel süreçlerine önemli bir katkıda bulunmuş oluruz. Kişiye göre değil, nesneye göre hareket etmeyi öğretmiş oluruz. Muhakeme yeteneklerinin gelişmesini sağlamış oluruz. Benzer durumlarda, benzer sonuçlar çıkararak, kendiliklerinden zarar vermemeyi öğrenmelerine vesile olmuş oluruz. Ayrıca…. Bence en önemlisi… BİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENMİŞ olur çocuğumuz… Siz sürekli amca kızar, teyze kızar dedikçe, kızınızın ve oğlunuzun size olan güvenini yitirdiğini biliyor muydunuz….? Aynen şöyle düşünmeye başlıyorlar: “Anneciğim, senin yanında olduğum halde herkes bana kızıyor… beni hiç korumuyorsun… kendimi yalnız ve korumasız hissediyorum…” …ve böylece ya saldırgan bir yapı geliştiriyorlar… ya da içe kapanık bir yapı… Çocuğun doğruyu/yanlışı öğrenme yetisi, kendi ruhsal bünyesinden yola çıkmalıdır. Yani kendinden yola çıkarak, iyi ve güzele ulaşmalıdır. Kendinden yola çıkmazsa, kendisi dışındaki nesnelere yönelirse, iç denetim mekanizması gelişmez. Sağlıklı bir yetişme süreci için, ebeveynin, çocuğunun iç denetim mekanizmasını harekete geçirmesi gerekir. Karar verme, olayları değerlendirip sonuca varma iradesi, çocuğa ait olmalı… çocuk bir şeyin doğru mu/yanlış mı olduğunu, muhakeme yeteneğini kullanarak ayırt edebilmeli… aksi halde hep başkalarına endeksli bir yaşam sürmeye başlar. Anneler ve babalar, biraz daha zaman harcayıp, biraz daha emek vermemek için, kestirme yöntemler kullanmayı seviyorlar. Ya da doğrunun ne olduğunu bilmeden de yapabiliyorlar… Adına da ister tabiat kanunu deyin –ki ben bu duruma sünnetullah demeyi tercih ediyorum- ister kaçınılmaz son, gerekçeleriniz ne kadar insani ve sevgi dolu olursa olsun, psikolojik süreçler açısından zarar verici bir davranış uyguluyorsanız, çocuklarınızla iyi bir iletişim kurmakta zorlanacaksınız demektir. …iyi bir birliktelik, iyi bir ruhsal/duygusal paylaşım sizden çok uzaklara gider böyle durumlarda… …ve bir gün uzun uzun düşünmek zorunda kalırsınız.. “Ben nerede hata yaptım…” diye… .... Çocuklarımız bize emanet ve bu emanete uygun olarak yetiştirmek zorundasınız. Elinizden geldiğince doğru yöntemlerle, karakter ve kişilik yapılarını güçlendirerek, adalet duygusu taşıyan, kaliteli insanlar olmasını istiyorsanız doğru yol ve yöntemler öğrenmenizde fayda var sevgili anne babalar! Sevgiler... Alıntı..
__________________ Beni almadan gidiyor ömrüm... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Çocuk mu yaramaz, anne-baba mı? | SONSUZNUR | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 1 | 22 Ocak 2022 19:42 |
Anne-Baba Türleri | enderhafızım | İslamda Kadın ve Erkek | 8 | 25 Nisan 2014 13:10 |
Vaaz: Anne Baba Hakkı | iklimya | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 4 | 08 Mart 2013 22:05 |
Anne Baba: “biz suçluyuz” | enderhafızım | Videolar/Slaytlar | 0 | 15 Kasım 2012 17:37 |
of anne of baba | MescidiAksa | Serbest Kürsü | 3 | 02 Ekim 2012 18:22 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|