|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 05 Ağustos 2012 (23:18), Konuya Son Cevap : 05 Ağustos 2012 (23:29). Konuya 35 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
05 Ağustos 2012, 23:25 | Mesaj No:21 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN TOPRAKLARI Toprak, tarım yapılan veya geniş anlamda ü; tünde tarımsal ekonomik etkinliklerin görüldüğ köklerle kaplı yer kabuğunun birkaç santimlik ku mıdır. İç kuvvetlerin etkisiyle yeryüzüne çıkan t kayanın üzerine hem atmosferik hem de biyoloj etkenlerin etkisi olur. Yüzeye çıkan bu kaya, çeş li aşamalardan geçerek ayrışır ve değişime uğrar. Birinci aşamada, fiziksel parçalanmaya uğrayan kayaların içine suların girmesiyle hidratasyon başlar. Daha sonra kimyasal ayrışma, daha sonra karmaşık kimyasal olaylarla tamamen çözülmeye uğrar. Ortaya çıkan bu madde gerçekte toprak değil, ayrışmış yer kabuğu veya mantodur. Buna toprağın ana maddesi denilir. Çeşitli kimyasal maddeler içeren bu ayrışmış inorganik madde üzerinde mikroorganizmaların etkinliği başlar. İkinci aşamada bu madde üzerinde basitten başlayarak gelişmeye başlayan biyolojik yaşam sonucunda çeşitli bitkiler oluşur. Bunların, dal ve yapraklarının toprağa düşmesi, iklim faktörlerinin etkisi ve ayrışma sonucunda toprağın organik maddesi oluşur. Daha sonra bu iki madde çeşitli etkenlerin etkisiyle karışarak toprağı oluşturur. Ana horizonlar yukarıdan aşağıya doğru A, B , C, D harfleri ile gösterilir. A horizonu daha çok yıkanmayı gösterir. B horizonu ise genellikle birikme horizonu olup demir ve alüminyum oksitlerinin ve kilin biriktiği zondur. C ise çözülmeye uğramış, fakat gerçek toprak haline dönüşememiş ana kayayı gösterir. C horizonunun altında ise çözülmemiş ana kaya yer alır ki buna da D horizonu denir alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:25 | Mesaj No:22 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TOPRAKLARIN OLUŞUMU 1. iklim Faktörü Toprak oluşumunda özellikle sıcaklık ve yağış rejimleri gibi iklim elemanları doğrudan etkili olmaktadır. Toprakta periyodik olarak meydana gelen ısınma, soğuma, nemlilik ve kuraklık topraktaki fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkinliklerin şiddetlenmesinde veya azalmasında büyük ölçüde etkili olur. Ayrıca sıcaklık ve nemlilik, topraktaki mikroorganizmaların yaşam faaliyetleri ile bitki örtüsünün gelişmesinde de etkili olur. Ülkemizde çok çeşitli iklim tipleri görülmektedir. Bu da toprakların gelişiminde farklı özellikler görülmesine neden olmaktadır. Örneğin, yağışın fazla ve sıcaklığın da yeterli olduğu Karadeniz Bölge-si'nde, ana kayanın çözülmesi, toprakların yıkanması ve bitki ile diğer canlıların faaliyetleri en üst düzeye ulaşırken, yine bu bölgede olduğu gibi sıcaklığın fazla, yağışın yeterli olduğu Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz, Ege bölgeleri ve Güney Marmara kıyılarında toprak oluşumu oldukça fazladır. Karadeniz'in yüksek soğuk nemli kısımlarında yeterli su olmasına rağmen, sıcaklığın az olmasından dolayı organik maddenin ve anakayanın ayrışması yavaşlamakta ve karışım hızlı olmamaktadır. Bu nedenle bu kesimlerde toprak, Karadeniz'in aşağı kesimlerdeki kadar iyi gelişememiştir. Karasal iklimin hakim olduğu İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu gibi iç bölgelerimizde ise yağışların azlığı ve sıcaklığın yetersiz olduğu donlu kışların hüküm sürmesi, yaz kuraklıkları ayrışmayı azaltmaktadır. Bu da buradaki toprakların iyi gelişmesini engellemektedir. Ayrıca, yağışların yetersizliği ve yaz kuraklığı bu bölgelerde genelde bitki örtüsünün cılızlaştırmıştır. Bu bakımdan bu toprakların organik madde yönünden fakir olmasına neden olmuş, dolayısıyla inorganik ve organik maddelerin yeterince ayrışamayıp karışmaması toprakların da gelişiminde olumsuz etmen olmuştur. Buda toprağın humus bakımından fakir bir toprak örtüsüyne neden olmaktadır. 2. Ana Kaya Faktörü Toprak bilindiği üzere inorganik madde ile organik maddenin ayrışıp karışmasıyla oluşmaktadır. Toprağın inorganik maddesi de kayaların ayrışma-sıyla oluşur. Ana kayanın ayrışması ile birçok mineral açığa çıkmakta, daha sonra bunlar suyla eriyik hale geçerek bitki besin maddesinin esasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla ana kayanın içerdiği besin maddeleri bitkilerin yetişmesi ve gelişmesi açısından önem taşır. Oluşan besin maddelerin çeşitliliği ve zenginliği ise kayaların fiziksel ve kimyasal yapıları ile yakından ilgilidir. Ülkemiz gibi yarıkurak bölgelerde toprağın doku özelliğini anakaya büyük oranda belirler. Örneğin; ülkemiz gibi orta enlemlerin iklim tiplerinin hakim olduğu yarı kurak bölgelerde granitten oluşan topraklar kumlu, orta koyulukta serbest kuvarsın bulunmadığı siyenit, trakit, diorit gibi kayalar orta tekstürlü toprakları oluştururlar. İçinde feldspatlar-ca zengin olan heterojen kayalar ise genellikle killi toprakları verir. Ayrıca kalker ve kalkşist gibi Ca-C03 içeren homojen ve kireç bakımından zengin kayalar ise ayrıştıklarında kireçli killi ağır bünyeli toprakları verirler. 3. Biyolojik Faktörler Toprak oluşumunda özellikle organik maddeler açısından biyolojik faktörlerin rolü aşağıdaki dört grupta incelenebilir. 1. Mikro organizmalar 2. Bitki örtüsü 3. Hayvanlar 4. İnsanlar Mikroorganizmalar grubunu özellikle bakteriler, mantarlar, aktinomeler, algler ve protozoalar oluşturur. Bu tür mikroorganizmalar bulundukları biyolojik etkinliklerle toprağa düşen bitki ve hayvan dokularının ayrışmasını sağlayarak toprak oluşumuna olumlu etki ederler. Bitki örtüsünün yaprak ve dal gibi artıkları organik maddeyi oluşturur. Ayrıca bitkilerin kök kısımları toprakların alt kısımlarına yayılarak kayaların havalanmasını ve gevşemelerini sağlar. Bu sırada çıkardıkları karbon dioksit ve çeşitli gazlarla toprakların ayrışmasına katkıda bulunurlar. Yurdumuzda özellikle bitki örtüsünün yoğun olduğu Doğu Karadeniz Bölümü'nde bu olay yaygın olarak meydana gelmektedir. Hayvanlar (solucan, yılan, tavşan vb.) gibi eşi-ci, kemirgen hayvanlar toprak yüzeyinde biriken organik maddeleri parçalarlar ve bunların karışımını kolaylaştırırlar. İnsanlar toprakların özellikle gelişim sürecinde oldukça etkin role sahiptirler. Tarım, inşaat vb. gibi alanlar açmak için yakılan ormanlar bitki örtüsünün, dolayısıyla organik maddenin yok olmasına neden olmaktadır. Ayrıca açılan bu sahalar savunmasız kaldığından erozyonun buralarda güçlenerek toprağın buralardan taşınması bu sahalardaki toprakların iyice bozulmasını sağlamıştır. 4. Yeryüzü Şekilleri Toprakların normal olarak gelişebilmeleri, her şeyden önce sahanın yüzey şekilleri ile yakından ilişkilidir. Örneğin; bir alanda, o alanın iklim koşullarına bağlı olarak toprakların oluşması için, topografyanın düz veya az eğimli olması ve topraktan sızan suların alt katlarda birikmeyip sızması gerekir. Ancak sahada eğim fazla ise sular yüzeyden hızlıca akacaklardır. Bu da topraklardaki aşındırmayı arttırarak toprağı yerinden koparıp taşıyacaktır ve buralarda toprakların gelişmesi hem yavaş olacak hem de özellikle üstündeki organik maddeler öncelikle taşındığı için kalan toprak verimsizleşecektir. Eğimli alanlarda azonal ve intrazonal topraklar daha baskın duruma geçerler. Ayrıca drenajı iyi olmayan sahalarda zeminde yıkanma ve ayrışma olayları geniş ölçüde engellendiğinden toprağı oluşturan katmanlar gelişemediği gibi, yerine göre çoraklaşma meydana gelmektedir. Yükseklik şartlarına bağlı olarak iklim elemanlarından sıcaklık ve yağışta meydana gelen değişimler, küçük alanlar içinde bile çeşitli toprak tiplerinin oluşmasını sağlamaktadır. Türkiye genellikle dağlık, eğimli sahaların fazla olduğu bir ülkedir. Dolayısıyla bu eğimli sahalarda yukarıda değinildiği gibi toprak örtüsü pek gelişememiştir. Ayrıca erozyon tehdidi de buna eklenince topraklarımızın önemli bir kesiminin başta dağların eğimi fazla olan yamaçlarında verimsiz topraklarır hakim olması kaçınılmazdır. Yalnızca Karadeniz Bölgesi'nde kıyıdaki dağların kuzeye bakan eğimir fazla olduğu yüksek kesimlerdeki yamaçlarında zengin bir bitki örtüsünün olması erozyon tehdidinin azalmasına ve yamaçlardaki toprakların gelişmesine imkan sağlamıştır. Böylece az eğimli sahalardaki topraklar daha iyi gelişmiştir. Akdeniz v« Marmara Bölgesi'nin denize bakan yamaçlarındc da Karadeniz'deki kadar olmasa da buna benze bir durum söz konusudur. Ancak bitki örtüsünün za yıf olduğu İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki ik lime bağlı kuraklık ve sellenmeler erozyon tehdidi ni arttırmış, eğimli alanlardaki toprakların verimir azaltmış ve hatta çoraklaştırmıştır. 5. Zaman Faktörü Bir toprak parçasının ana kaya üzerindeki kal manian 40-50 yıl içinde oluşabilir. Ancak olgun b toprağın oluşumu için binlerce hatta milyonlarc yıllık bir süreç gerekir. Buna paralel, uygun koşular altında birkaç yüzyıllık zamanda toprak oluşumu için yeterli olabilir. Toprakta gençlik, olgunluk ve yaşlılık evreleri vardır. Bir toprağın bu evreleri geçirme süreci alanın iklimine, yüzey şekillerine, ana kayanın özelliğine ve üzerindeki biyolojik etkilerin özelliğine göre bölgeden bölgeye değişiklik gösterebilir. Özellikle ülkemiz gibi henüz gençlik evresinde olup aşınma ve biriktirme etkinliklerinin çok etkin olduğu yerlerde toprak oluşma süresi oldukça uzundur. Dolayısıyla ülkemizde aşınmaya uğrayan yerlerin çokluğuna paralel gelişmemiş toprakları ve hatta taşlı, çakıllı çorak alanları görmek mümkündür. Şekil 10 : Toprağın katmanları Ülkemizdeki toprak oluşum süresine bir örnek verecek olursak, Kula Volkanı'nın yaklaşık 1 milyon yıl önce püskürttüğü bazaltlar üzerinde bugün ancak 40-50 cm kalınlığında bir toprak yer alır. Yaklaşık 10 bin yıl önce püskürttüğü bazaltlar üzerinde ise 2-3 cm'lik toprak yer alır. Bu da yer yer bazaltlarla kesintiye uğrar. Bu durum ülkemizdeki toprak oluşumunda oldukça uzun bir lar altında birkaç yüzyıllık zamanda toprak oluşumu için yeterli olabilir. Toprakta gençlik, olgunluk ve yaşlılık evreleri vardır. Bir toprağın bu evreleri geçirme süreci alanın iklimine, yüzey şekillerine, ana kayanın özelliğine ve üzerindeki biyolojik etkilerin özelliğine göre bölgeden bölgeye değişiklik gösterebilir. Özellikle ülkemiz gibi henüz gençlik evresinde olup aşınma ve biriktirme etkinliklerinin çok etkin olduğu yerlerde toprak oluşma süresi oldukça uzundur. Dolayısıyla ülkemizde aşınmaya uğrayan yerlerin çokluğuna paralel gelişmemiş toprakları ve hatta taşlı, çakıllı çorak alanları görmek mümkündür. alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:25 | Mesaj No:23 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TOPRAK TİPLERİ Ülkemizde gerek iklim koşullarının gerekse ana materyalin çok çeşitlilik göstermesinden dolayı pek çok toprak türünü görmek mümkündür. Bu toprakları oluşumlarına göre başlıca iki gruba ayırıp inceleyebiliriz. Yerli topraklar (ana kaya üzerinde oluşmuş topraklar) ve taşınmış topraklar 1. YERLİ (ANA KAYA ÜZERİNDE OLUŞMUŞ) TOPRAKLAR Bu topraklar adında da anlaşılacağı gibi, oldukları yerde iklim ve zemin özelliklerine göre oluşmuş topraklardır. Ülkemizde oldukça yaygın olan bu toprakların başlıca tipleri şunlardır: Kahverengi Orman toprakları Ülkemizde orman örtüsünün yaygın olduğu yerlerde gözlenir. Organik maddenin fazla olmasından dolayı toprağın rengi kahverengileşmiştir. Bu topraklar genellikle 1200-2200 m yükseltiler arasında görülmekle birlikte, lokal olarak Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde, Güneydoğu Toros-larda, iç Batı Anadolu ve Trakya'da görülmekte-dir.Genelde kil, mikaşist, gnays, kireçtaşı, andezit, fliş, killişist, bu toprakların ana materyalini oluşturur ve bu topraklar yıllık yağış ortalaması 700 mm olduğu, iklimin ılıman olduğu sıcak ve yağışlı sahalarda yayılırlar. Bu toprakların oluşmasında iklim ve ana kayanın yanı sıra eğim de önemli rol oynamaktadır. Bu topraklar genelde eğimin fazla olduğu yerlerde taşınmasına paralel kireçsiz orman toprakları oluşur. Ülkemizde bu topraklar Kuzey Anadolu Dağları ve Yıldız Dağları'nın Karadeniz'e bakan kuzey yamaçlarında yağışların fazla olmasına paralel oldukça yaygındır. Bir de yıkanmanın az olduğu yerlerde kireçli orman toprakları vardır ki, bu topraklarda yıkanmanın azlığı dolayısıyla karbonat ve bazı ele-mentler toprakta birikir. Bunlarda ülkemizde Kuzey Anadolu Dağları'nın güney yamaçlarında Güneydoğu Toroslar'ın kuzey yamaçlarında ve İç Anadolu'da yaygın olarak görülür. Kahverengi Topraklar Ülkemizde, yıllık ortalama yağış miktarının 400 mm altında olduğu, yıllık ortalama sıcaklığı 10oC civarında bulunduğu, yarı kurak, ılıman-serin iklim koşullarında görülür. Bunlar fazla kireç içeren, grimsi kahverengi ile kahverengi arasında olan topraklardır. Bu toprakların bitki örtüsü genellikle seyrek, kısa-orta boylu çayırların yayıldığı step alanlar oluşturur. Bu nedenle bu topraklara kahverengi step toprakları da denir. Bu topraklar genel olarak Anadolu'da yaygın olmakla birlikte İç Anadolu Bölgesi'nde, Güneydoğu Anadoluda ve Doğu Anadolu'daki depresyon alanlarında, yaygın olarak görülürler. Bu topraklarda genelde tahıl tarımı yapılmaktadır. Kireçsiz Kahverengi Topraklar Yıllık yağış ortalamasının 500-700 mm olduğu ılıman iklim sahalarında yaygın olmakla birlikte ülkemizde İç Anadolu'nun kuzey ve doğu kesiminde, İç Batı Anadolu'da ve en fazla Trakya'da görülmektedir. Yani kahverengi orman topraklarının bulunduğu sahalarda, yağışın biraz fazla olduğu yerlerde gözlenirler. Kireçsiz kahverengi topraklar, granit, silisli şist, andezit kayaları üzerinde gözlenirler. Ana kayanın kireçsiz oluşu, topraklarında genel yapısında etkili olmuştur. Genelde 1000-2000 metreler arasında yer alan bu topraklar üzerindeki bitki örtüsü, yayvan ve iğne yapraklı ağaçlar, çalılıklar ve otlardır. Bu topraklarda tahıl, baklagiller ayçiçeği gibi tarım ürünleri yetiştirilir. Kırmızı Renkli Akdeniz (Terra Rossa) Toprakları Ülkemizde bu topraklar, yıllık ortalama sıcaklığı 14oC 'nin üzerinde, yıllık ortalama yağışın 500 mm'nin üstünde seyrettiği, kışların yağışlı ve ılıman, yazların ise sıcak ve kurak olduğu Güney Marmara Bölümü ve Ege kıyılarını içeren Ege Bölümü ve Akdeniz Bölgesi'nde görülür. Bu topraklar genelde kil, kireç taşı konglomera, ****morfik şistler üzerine gelişmiş dahaçok kalker veya kireççe zengin materyalden oluşan kırmızı renkli topraklar dır. Bu topraklar oluşturdukları ana kayaya veyî alanın yapısına göre farklı şekillerde görülebilir. Örneğin, düz veya düze yakın sahalarda kireçli malze me üzerinde gelişen bu topraklar, eğimli alanlarda kireç taşlarının çatlakları boyunca yayılırlar. Ayrıca terra rossalar üzerinde organik madde birikmesi gö rülmektedir. Çünkü yazın kurak olan bölgede orga nik madde ayrışması yeterince olmakta ve bu maddeler hemen inorganik maddeye karışmaktadır. Bı topraklar üzerinde, bitki örtüsü olarak meşe, dişbu dak, çam, keçiboynuzu ve pek çok maki türü ve çayır otları yer almaktadır. Yüksek Dağ Çayırı Toprakları Bu topraklar yazların kısa, kışların uzun, kari kaplı gün sayısının fazla olduğu 1800 m'den yükse dağlık kesimlerde görülür. Doğal bitki örtüsü Alpi çayırları olan bu topraklar üzerinde genelde hayva otlatmacılığı yapılır. Üzerlerinde oldukça yaygı olan çayırlar nedeniyle toprakta organik madde bir kimi oldukça fazladır. Ülkemizde genel olarak o man sınırının üst kesiminde görülür. Lokal olarak I gaz, Kaçkar, Allahüekber, Mescit dağlarında bu top raklar yaygın olarak görülür. Kestane Renkli Topraklar Ülkemizde yıllık yağış miktarının 400-600 mı aralarında olduğu, yıllık ortalama sıcaklığın 8QC c duğu, ılıman veya serin iklim şartlarının, hakim c duğu genelde kalker, volkanik kayalar Neojen g çökelleri üzerinde oluşan koyu kahverengi ile grir si kahverengi arasında renk alabilen topraklard Bu topraklar Doğu Anadolu'da, İç Anadolu'nun pl toluk alanlarında, İç Batı Anadolu'da görülmekt dir. Bu toprakların üzerinde gelişen doğal bitki c tüsü genelde orta boylu çayırlardan oluşan st< çayırlarıdır. Bu topraklar üzerinde genelde tahıl 1 rımı yapılmaktadır. Yağışın fazla olduğu yerler nadasa gerek yoktur. Kestane renkli toprakla hemen hemen aynı şartlarda oluşan ancak bir daha fazla sıcaklık isteyen, sıcaklığa bağlı olar hafif kırmızı görünüm alan kırmızımsı kestane re gi topraklar da vardır. Ama bunların ülkemizde ) yılış alanı azdır. Çernozyomlar (Kara Topraklar) Dünyadaki en verimli toprakları oluşturmaktadırlar. Ülkemizde, yıllık ortalama sıcaklığın 5oC, yağışın ise 600 mm olduğu killi ve bazaltlardan oluşan sahalar üzerinde oldukça yaygındır. Bu topraklar, özellikler Erzurum-Kars Plâtosu'nda ortalama 1900 m'lerde yayılmıştır. Organik madde birikiminin yoğun olduğu bu topraklarının doğal bitki örtüsü uzun boylu çayırlarıdır. Ancak bu yükseltide sıcaklığın az oluşu, yazın kısa sürmesi tahıl üretiminde verimli kılmamaktadır. Dolayısıyla buralarda uzun boylu otların oldukça yaygın olması bu toprakların hayvan otlatmacılığı için elverişli kılmaktadır. Rendzina Bu topraklar genel olarak, ılıman, ve yağışlı iklim şartları altında kalker, marn, killi kireç taşı ana materyalinden, orta ve çok eğimli sahalarda oluşmuşlardır. Ülkemizde Trakya, Marmara'nın güneyi, Toroslarda, İç Anadolu, Ege ve Doğu Anadolu'da yaygın olarak görülmektedir. Kil ve organik maddenin karışmasından dolayı koyu renkli olan rend-zinalar, yüzeysel topraklar olup, oluşumlarında kalsifikasyon etkili olmuştur. Bu topraklar üzerindeki doğal bitki örtüsü çayırlar, bodur çalılar ve fundalıklardır. Ayrıca bu topraklarda tahıl, ayçiçeği ve baklagiller gibi yoğun tarım faaliyeti yapılmaktadır. Rendzinalar toprak yapıları nedeniyle erozyon etkisini fazlaca yaşayan topraklardandır. Podzolik Topraklar Yıllık yağış miktarı 1000 mm'nin üstünde olduğu yıllık sıcaklık ortalamasının 7°C'nin altında olduğu, soğuk ve serin iklim koşullarında görülen topraklardır. Bu topraklar, yağışın fazlalığı dolayısıyla fazla yıkanmış ve asitik özellik kazanmıştır. Genelde gri-kahverengi ve kırmızı renginde görülen bu topraklar ülkemizde Karadeniz Bölgesi'nde dağların yüksek kesimlerinde, Uludağ'da ve Akdeniz Bölgesi'nde görülmektedir. Sıcaklığın az olmasından dolayı ayrışma azdır. Bu nedenle organik madde birikimi fazladır. Bu topraklarda sebze, meyve, fındık, tütün, mısır, pamuk, üzüm yetiştirilmektedir. Doğal bitki örtüsü geniş ve iğne yapraklı ağaçları ile fundalıklardır. Gri Çöl Toprakları (Sierozem) Ülkemizde yarıkurak bölgelerde, yıllık ortalama yağışın 250 mm olduğu iklim koşullarının hüküm sürdüğü yerlerde görülür. Genelde düz ve az eğimli sahalarda, kireçli alüvyal malzeme, kalker ve kalker kabuk (kaliş) üzerinde oluşan kalsiyum karbonat bakımından zengin, organik madde bakımından fakir, açık renkli topraklardır. Bu topraklar, ülkemizde özellikle Orta Anadolu'nun güneyinde, Konya Ovası'nın doğu kesiminde bulunmaktadır. Doğal bitki örtüsü, çöl tipi çalı ve otsu bitkileridir. Sulama yapıldığı yerlerde, genelde üzerinde tahıl tarımı yapılmaktadır. Vertisol (Gromusol) Bu topraklar koyu renkli, killi, çokça kireç içeren, yaz kuraklığında ortalama 4 cm genişliğinde, 1 m uzunluğunda çatlayan, yağışların bol olduğu kış aylarında suya doyunca şişen topraklardır. Bu şişme neticesinde hafif engebeli bir alan oluşabilir. Bu topraklar daha çok yıllık ortalama yağışın 600 mm olduğu, sıcak-ılıman iklim şartlarında yazların kurak ve sıcak geçtiği iklim koşullarında görülür. Genelde düz ve az-orta eğimli arazilerde yer alan bu toprakların ana materyalini genelde kireçli kil, marn, şist, kalker oluşturur. Verimli olan bu topraklarda daha çok tahıl ve ayçiçeği tarımı yapılırken bu toprağın doğal bitki örtüsünü meşe, çalılar, bodur ağaçlar ve çayır otları oluşturur. Ülkemizde genel olarak Trakya, Ergene Havzası, Marmara Böl-gesi'nin güneyinde görülürler. Ayrıca Muş Ovası, Çukurova, Konya Havzasında, Bafra Ovası'nın güneyindeki yüksek kesimlerde, Ceyhan Ovasında vertisol topraklar bulunur. Çorak (Halomorfik) Topraklar Bu topraklar yağışın az, buharlaşmanın fazla olduğu kapalı havzalarda, taban arazilerde, deniz suyunun etkisindeki delta sahalarında görülmektedir. Yüksek oranda çözünebilir tuz ve sodyum içeren bu toprakların, doğal bitki örtüsü oldukça cılız, tuzlara dayanabilen çorakçıl otlar ve çalılardır. Bu topraklar doğal olarak oluşabilecekleri gibi aşırı sulanan alanlarda oluşabilirler ve içlerindeki tuz ve sodyum oranlarına ve reaksiyon değerlerine göre üç gruba ayrılırlar: 1. Tuzlu topraklar 2. Alkali (Sodik) topraklar 3. Tuzlu-alkali topraklar Çorak topraklar ülkemizde genel olarak Konya Havza'sında, Tuz Gölü'nün güneyinde, Erzurum Ovası'nın bazı kesimlerinde görülmektedir. İçindeki tuz ve sodyumun fazlalığı dolayısıyla tarımsal etkinliğe uygun değildir. 2. TAŞINMIŞ TOPRAKLAR Bu topraklar, eğimli ve bitki örtüsünün zayıf olduğu alanlarda anakayadan kopartılan malzemenin dış etmenlerle taşınıp bir yerde biriktirmesi ile oluşan topraklardır. Bu toprak tipleri şunlardır: Alüvyal Topraklar Alüvyal topraklar, akarsuların geçtiği yerlerde yataklarından aşındırdıkları malzemeleri, eğimin azaldığı yerde taşıma gücünün azalması ile yayarak biriktirmesi sonucunda oluşan genç topraklardır. Bu topraklar genel olarak, birikinti koni ve yelpazeleri üzerinde, taşkın sahalarında, eski akarsu yataklarında, dağların arasındaki alüvyal topraklarda görülebilir. Bu toprakların yapısını, aşındırıp kopardıkları alanın materyali belirler. Örneğin; ana materyal kireçli ise alüvyon kireçli, ana materyal killi ise alüvyon da killi olur. Aynı şekilde ana materyal koyu renkli ise alüvyon koyu renkli olur. Akdeniz Bölgesi'nde kireç taşları üzerindeki akarsuların alüvyonları, hem kireçli hem de kırmızı renktedir. Alüvyonlar, çeşitli iklim koşulu altında gözlenebilir. Örneğin; bu topraklar Karadeniz kıyılarında Sakarya, Bafra, Çarşamba, Ege'de; Bakırçay, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes, Akdeniz'de; Çukurova, Asi, Göksu, Köyceğiz, Seyhan ve Ceyhan delta ovalarında yaygın olarak görünürler. İç kesimlerde ise Erzurum, Harran, Erbaa-Niksar, Muş, Erzincan, Konya, Düzce ovalarında görülmektedir. Bu topraklar, içlerinde pek çok yararlı elementleri içerirler. Bu nedenle bunlar ülkemizin en verimli topraklarıdır. Sulu ve kuru tarımın yaygın olarak yapıldığı topraklarda genelde tahıl, sebze, meyve ve çapa bitkileri yetiştirilir. Alüvyonların doğal bitki örtüsü ise iklim koşullarına göre orman, çalı, çayır olabilir. Kolüvyal Topraklar Dağların yamaçlarında, gerek yağmur sularının etkisiyle taşınan, gerekse yerçekimi etkisiyle kopan malzemeler yamaçların eteklerinde toplanır. Bu malzemeye genel olarak yamaç deposu, bunun üstündeki toprağa da kolüvyal toprak ya da yamaç toprağı denir. Bu depolarda, çeşitli boyuttaki çakıllar, kum ve toprak yer almaktadır. Yamaçlar da aşındırmanın şiddetli olduğu dönemlerde iri unsurlu malzemeler, aşındırmanın az olduğu dönemlerde ince unsurlu malzemeler dikkat çeker. Yamaçtaki aşınma devam ettiği sürece deponun yüzeyindeki malzeme birikimi süreceğinden depc üzerindeki toprak olgunlaşma olanağı bulamaz Ancak aşınmanın durduğu veya azaldığı dönemlerde depo üzerindeki toprak gelişmeye başlar. Ör neğin; buna benzer toprak tipleri Bozdağların etek lerinde, Kuzey Anadolu Dağları'nın güneyinde, To ros dağlarında görmek mümkündür. Bu toprakla genelde çakıllı olup, tarımsal etkinlik için uygun dur. Üzerinde orman, üzüm ve meyve bahçeleri ol dukça yaygındır. Torosların eteklerinde yamaç top raklarında yetiştirilen turunçgiller, Ege'deki gra benlerin kenarında yetiştirilen zeytin, incir, tütün bı topraklar üzerinde yapılan tarımsal etkinliklerin en güzel örnekleridir. |
05 Ağustos 2012, 23:26 | Mesaj No:24 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 1.Türkiye'nin Nüfusu 2. Türkiye'de Yerleşme 3. Türkiye'de Tarım 4. Türkiye'de Hayvancılık 5. Türkiye'de Ormancılık 6. Türkiye'nin Madenleri 7. Türkiye'nin Enerji Kaynakları 8. Türkiye'de Sanayi 9. Türkiye'de Ulaşım 10. Türkiye'de Turizm 11. Türkiye'nin Ticareti 12. Türkiye'nin Çevre Sorunları alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:26 | Mesaj No:25 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN NÜFUSU Ülkelerin siyasî, askerî ve ekonomik gücü insaı unsuruna bağlıdır. Ülkelerin nüfusu belirli periyol larla yapılan nüfus sayımları ile belirlenir. Nüfu sayımı, bir ülkede belirli bir günde yaşayan insar ların sayılmasıdır. Genel nüfus sayımları ülkemizdeki insan sayu ile belirlenir. Nüfus sayımı ülkemizde Devlet iste tistik Enstitüsü (DİE) tarafından yapılır. Türkiye'de ilk nüfus sayımı, Cumhuriyetimizi kuruluşundan 4 yıl sonra 1927 yılınd (28.10.1927) yapılmıştır. İkinci nüfus sayımı is bundan 8 yıl sonra 1935'te yapılmıştır. Bu tarihte itibaren 1990'a kadar ülkemizde her beş yılda b nüfus sayımı yapılmıştır.yAncak 1990'dan sont alınan bir kararla her on yılda bir yapılmasına karar verilmiş, son nüfus sayımı 2000 yılında yapılmıştır (Tablo 3). 73 yıl içinde ülkemizin nüfusu ve km^ye düşen nüfus yoğunluğu yaklaşık 5 kat artmıştır. Nüfus artış hızımız 1935-1940 ve 1940-1945 yılları arasında savaş yılları dolayısıyla erkek nüfusun askerde bulunuşu nedeniyle en azdır. 1945-1950 yıllarında nüfus artış hızı tekrardan hızlanmıştır. Bunun nedenleri arasında II. Dünya Sa-vaşı'nın etkilerinin azalması ve son bulması, tıptaki yeni buluşlar ve sağlık hizmetlerinin ülkemizde artması, yaşam koşullarının iyileşmesi ve Balkan göçmenlerinin ülkemize gelip yerleşmeleri sayılabilir. 1950-1955'den sonra ülkemiz nüfusunda patlama olmuş, doğumlar artmış, insan ömrünün uzaması ile ölümler azalmıştır. 1970-1975 yıllarında arasında bir azalma görülür. Bunun nedenleri arasında eğitim, aile plânlaması, şehirleşme, dış göçlerde artış, kadının kent yaşamında iş yaşamına katılarak ailede söz sahibi olması ve ailenin bakabileceği ve yeterli çocuk sahibi olma arzusu ile bu konuda kadının da söz sahibi olmasıdır. 1980-1985 yılları arasında nüfus artış oranında bir artış bulunur. Ancak daha sonra gerek 1985-1990, gerekse 1990-2000 arasındaki yıllarda artış oranı azalarak sürer. Sayım Yılı 1927 1935 1940 1845 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000 Nüfusu 13 648 270 16 158 018 17 820 950 18 790 174 20 947 188 24 064 763 27 754 820 31 391 421 35 605 176 40 347 719 44 736 957 51 664 458 56 473 035 67 853 315 Artış oranı (binde) - 21.10 19.59 10.59 21.73 27.75 28.53 24.62 25.29 25.00 20.65 24.88 21.71 18.35 Nüfus yoğunluğu (km2ye düşen kişi sayısı) 18 21 23 24 27 31 36 41 46 52 58 66 73 88 Tablo 3: 1927-2000 döneminde Türkiye'de nüfusun değişimi Hızlı nüfus artışının ülkemizde oluşturduğu bazı sorunlar arasında; kentlere göç, konut sorunu, işsizlik, gecekondulaşma, kalkınma hızının azalması, alt yapı hizmetlerinin aksaması, trafik sorunu, beslenme sorunu, çevre sorunları, iç ve dış göçlerin çoğalması sayılabilir. Nüfus yoğunluğu ülkemizin her yerinde aynı değildir. Türkiye'de nüfusun dağılışını etkileyen faktörler ise, her yerde toprağın tarıma elverişli olmaması, yerşekillerinin farklılık sunması, farklı morfokli-matik alanların varlığı, su kaynaklarının zenginliği ya da yer bakımından fakirlik ve buna dayalı kuraklığın varlığı, yer altı zenginliklerinin varlığı, bitki örtüsünün farklı özellikler sunması, iç ve dış göçlerin artışı, turizmin gelirlerinin artışı ve bölgelere göre coğrafi konumun farklılıklar sunmasıdır. 2000 yılında yapılan son nüfus sayımına göre; nüfus artış hızı ve nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgemiz Marmara Bölgesi'dir. Bunun nedenleri arasında İstanbul, Bursa, İzmit gibi büyük kentlerin bölgedeki varlığı, sanayinin ağırlıklı olarak bu bölgemizde toplanması, üniversitelerin çoğunlukla burada yer almasıdır. Buna karşın nüfus artış hızının en az olduğu bölgemiz fazla göç vermesi nedeniyle Karadeniz Bölgesi'dir. Nüfus yoğunluğu en az olan bölgemiz ise iklim ve yeryüzü şekillerinin olumsuz yansımalarına dayalı olarak Doğu Anadolu Bölgesi'dir (Tablo 4). Nüfus Artış Hızı (binde) Nüfus Yoğunluğu Marmara Bölgesi 26.63 236 Güneydoğu Anadolu Bölgesi 24.86 96 Akdeniz Bölgesi 21.56 66 Ege Bölgesi 16.42 89 İç Anadolu Bölgesi 16.02 64 Doğu Anadolu Bölgesi 13.84 36 Karadeniz Bölgesi 3.65 58 Tablo 4: Bölgelerimize göre yıllık nüfus artış hızı ve nüfus yoğunluğu (2000) alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:26 | Mesaj No:26 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE YERLEŞME Anadolu'da eski yerleşmeler günümüzden 11 000-12 000 yıl öncesine tarihlenmektedir. Bunda ılıman iklim, zengin bitki örtüsü ve su kaynakları, coğrafî konum, çeşitli toprak tiplerinin varlığı, geniş kumsallar ile koy, körfez ve kıyıların varlığı etkili olmuştur. Paleolitik devrinde ilk yerleşmeler Kara-in (Antalya), Yarımburgaz (Küçük Çekmece) gibi mağaralarda olmuştur. Neolitik'te Anadolu'da yerleşik yaşamın ve buna dayalı olarak tarımın başladığı da görülür. Anadolu Lidyalılar, Hititler, Yunanlılar, Romalılar, Persler, Selçuklular, Osmanlıların yerleşim alanı olmuştur. Bu medeniyetlerin çeşitli kalıntıları halen varlık ve izlerini sürdürürler. Bir yerin köy ya da kent olmasında etkili olan faktörler; o yerin nüfusu, konut sayısı, yönetim yapısı, tarım, sanayi, ticaret gibi ekonomik etkinlik ve belirgin bir iş bölümünün yapılmasıdır. Bir yerleşim merkezinin gelişmesinde; eğitim ve sağlık hizmetleri, yer altı kaynakları, yönetim yapısı, turizm, tarım, ulaşım, ticaret etkili olan faktörlerdir. Türkiye'de yerleşmeler kırsal ve kentsel yerleşmeler olarak ikiye ayrılır. Bu yerleşme birimlerini birbirinden ayıran önemli farklar nüfus, geçim kaynakları ve iş bölümüdür. Kırsal yerleşmeler: Kır yerleşmelerinde nüfus, geçimini tarımsal ve hayvansal ürünlerden sağlar. Hayat tarzı olarak konargöçerlik ve yaylacılık gibi yarı yerleşik biçim ile beraber sürekli yerleşik yaşam daha etkindir. Kırsal yerleşmeler; suyun az olduğu alanlarda toplanmadan dolayı İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen toplu yerleşme şeklinde olduğu gibi, suyun ve eğimin fazla olduğu Karadeniz Bölgesi'nde dağınık yerleşmeler olarak görülür. Köy altı yerleşmeleri (çiftlik, mezra, kom, divan, yayla, oba), köyler, beldeler, ilçeler kırsal yerleşme çeşitlerini oluştururlar. Köy, nüfusu 2000'den az olan yerlerdir. Mahallelerin gelişmiş olduğu sosyo-ekonomik yerleşim birimleridir. 1927'de ülkemizde köylerde yaşayanların sayısı 10.3 milyon ve nüfusun %75'i iken, 2000 nüfus sayımına göre köylerde yaşayanların sayısı 23.7 milyon ve nüfusun %35'i olmuştur Ekonomik etkinliklerine göre ülkemizde; tarımla uğraşan köyler, hayvancılıkla uğraşan köyler, sebze, meyve ve sanayi bitkileri yetiştiren köyler, orman köyleri, balıkçı köyleri, el sanatları ve imalat faaliyetleri ile uğraşan köyler bulunur. Köyler coğrafi konuma göre; ova köyleri, tepe ve yamaç köyleri, orman kenarı ya da orman içi köyleri olmak üzere farklılık da gösterirler. Kentsel yerleşmeler (şehirler): Kentler, köylere göre on binlerce nüfusu barındırır ve iş kolları çok çeşitlidir. Kentlerdeki yaşam standardı köylere göre çok yüksektir. Kentler nüfus yapılarına göre beşe ayrılır (2000 yılı nüfus sayımına göre örnek-lendirilmiştir): *Çok küçük kentler (kasaba) (nüfusu 10 000-25 000 arasında olan yerler: Şile, Hereke...) *Küçük kentler (nüfusu 25 001-50 000 arası olan yerler: Bayburt, Bartın, Ardahan...) *Orta boyutlu kentler (nüfusu 50 001-100 000 arasında olan yerler: Kilis, Tunceli, Yalova, Gümüşhane, Artvin...) *Büyük kentler (nüfusu 100 001-500 000 arasında olan yerler: Tokat, Kütahya, Zonguldak, Elâzığ, Erzincan...) *Çok büyük kentler ya da metropolitan kentler (Nüfusu 500 001'den fazla yerler: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Gazi Antep, Mersin, Samsun, Erzurum...) Ülkemizde kentler, nüfuslarının yanı sıra fonksiyonlarına göre tarım, ticaret, liman, askerî, üniversite, turizm, idarî ve sanayi kentleri olarak da ayrılabilir. Türkiye'de meskenler dört ayrı tipte görülür: Bunlar ormanların bol bulunduğu Karadeniz Bölgesi'nde ahşap meskenler, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde ormandan ve ev yapımı için elverişli taşların varlığından uzak olduğu için kerpiç meskenler, yörede mevcut olan taşlara göre örneğin Akdeniz Bölgesi'nde kalkerlerden, Ege Bölgesi'nde şistlerden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bazaltlardan yapılma taş meskenler ve mimarî bir plan dahilinde betonun içine demirin konulmasıyla çok katlı binalar biçiminde yapılan betonarme meskenlerdir. |
05 Ağustos 2012, 23:27 | Mesaj No:27 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE TARIM Ülkemiz Tarımının Genel özellikleri Ülkemiz 1980'li yılların başlarına kadar bir tarım ülkesiydi. Ancak bu tarihten sonra tarım dışındaki diğer etkinliklerden, özellikle sanayi ve hizmet faaliyetleri ön plâna geçmiştir. Buna rağmen halen çalışan nüfusun yarısından fazlası tarımla uğraşmaktadır. Bunun yanı sıra tarıma ayrılan toprakların dağılışında az da olsa önemli gelişmeler olmuştur. Verimli tarım arazileri ve alüvyal taban toprakları, sanayi ve yeni yerleşmelerin istilâsına uğrarken, tarıma uygun olmayan alanlardan meralar ve orman olması gereken alanlar tarıma açılmıştır. İklim (yağış miktarı ve sıcaklık), yükselti ve denizden uzaklık gibi coğrafî faktörlerin yanı sıra Türkiye'de tarım; toprak cinsi, toprağın işlenmesi ve bakımı, sulama, gübreleme, tohum kalitesi ve ıslahı, makineleşme, tarımı destekleyen kuruluşlar, ulaşım ve pazarlama gibi bazı faktörlerin de etkisindedir. Tarımsal alanların dağılışı Dağlık, arızalı ve eğimli bir özellik sunan ülkemiz arazisinin arazi kullanma kabiliyet sınıflarına göre %34,6'sı tarıma elverişli araziler (I, II, III, IV. Sınıf araziler), geriye kalan %65,4'ü tarıma elverişli olmayan araziler (V, VI, VII, VIII. Sınıf arazilerden meydana gelir. Tarıma uygun olan I. ve II. sınıf araziler genellikle sorunsuz ve her çeşit ürünün ekilip, dikilmesine ve yetişmesine elverişlidir. Ülke arazisinin %15,3'ünü oluşturur. III ve IV. sınıf araziler ise, taşlık, eğim, erozyon gibi problemleri olan ancak sürekli olarak bazı toprak koruma ve ıslah önlemleri ile tarıma elverişli olan arazilerdir. Ülke arazisinin %19,3'ünü oluşturur. Tarıma uygun olmayan arazilerden V. sınıf araziler taşkına da uğra-yabilen ancak meyve bahçesi olarak tarıma ayrılan alanlardır. %0,2 ile ülke arazisinde en az yer kaplayan arazileridir. VI. sınıf araziler genellikle mera ve otlak olarak kullanılmaya elverişli arazilerdir (%13.4). VII. sınıf araziler çoğu kez orman arazileri ya da orman kapsamında bulunan arazilerdir (%47.6). VIII. sınıf araziler ise, ülke arazisinin %4,2'sini oluşturulan tarımsal değeri olmayan bataklık, kayalık, tuzlu alanları ifade eden işe yaramayan arazilerdir Tarımsal alanların coğrafî dağılışı Ülkemizde kuru tarım İç ve Güneydoğu Anadolu ile Trakya'da yaygındır. İç ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ülkemizin tahıl ambarıdır. Belli başlı tarım arazilerini, Doğu Anadolu'da Malazgirt, Ağrı, İğdır, Muş, Erzurum, Erzincan, Elâzığ, Malatya ovaları; Akdeniz Bölgesi'nde Antalya ve Çukurova; Ege Bölgesi'nde Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovaları; Marmara'da Erge-ne'nin yanısıra Güney Marmara Bölümü'ndeki Gönen, Karacabey, Bursa, İnegöl ovaları; Karadeniz Bölgesi'nde Bafra, Çarşamba delta ovaları ile Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya gibi büyük akarsuların geniş taban arazilerinde ve Suşehri, Tokat, Erbaa, Niksar, Merzifon, Tosya ovaları oluşturur. Başlıca Tarımsal Ürünlerimiz: 1. Tahıllar: 1950'li yıllarda Türkiye'de ekili-diki-li arazilerin %80'ninde tahıl tarımı yapılmakta idi. Son yıllarda tarımın ana karakteri değişmemekle beraber, tarım alanlarının sanayi alanlarına dönüşmesi ile bazı değişmeler yaşanmaktadır. Belli başlı tahıl ürünlerimiz arasında buğday, arpa, mısır, pirinç; ayrıca çavdar, yulaf, darı üretimi sayılabilir. Buğday: Çimlenme döneminde yağış, olgunlaşma ve hasatta sıcaklık ve kuraklık ister. Halkın temel besin maddesi olan ekmeğin hammaddesini oluşturan buğday, ülkemizdeki tahıl arazilerinin %70'ini oluşturur. Doğu Karadeniz Bölümü'nde yazların yağışlı geçmesi ve Kuzeydoğu Anadolu'da sıcaklığın çok düşük olduğu yüksek alanlar dışında kalan ovalarda buğday yetişir. Özellikle Orta Anadolu'da ekilir. Bunun nedenleri arasında buğdayın bozkır (step) alanlarındaki iklim koşullarında yetişmesinin uygun olmasıdır. İlkbahar mevsiminin yağışlı olması gerekir. Bu mevsim kurak geçerse, buğday üretimi düşer. Türkiye, dünya buğday üretiminde Rusya, ABD, Kanada, Hindistan ve Fransa'dan sonra altıncı sıradadır. Arpa: Buğdaya göre daha soğuk ve kurak koşullarda yetişir. Buğdaydan sonra en çok üretilen tahıldır. Ülkemizde Doğu Karadeniz Bölümü dışında, özellikle İç Anadolu Bölgesi'nde yetişir. Bira sanayinin ham maddesidir. Ayrıca hayvan yemi ola-rakta kullanılır. Mısır: ilkbahar ve yaz mevsiminin yağışlı ve toprağın yeterince nemli olması nedeniyle Karadeniz kıyılarında mısır tarımı doğal olarak yetişebilir. Yaz sıcaklıklarının yüksek olduğu Akdeniz Bölge-si'nin sulanabilen kesimlerinde de mısır yetişir. Yıllık 3 milyon ton civarında mısır üretiminin %50'sini Akdeniz bölgesi karşılakmaktadır. Çeltik (pirinç): Sürekli su ve yaz sıcaklığı isteyen çeltik, ülkemizde 1000 m'nin altındaki akarsu boyu ovalarında yetişir. Kızılırmak'ın kollarından Devrez ve Gökırmak vadileri boyunca, Bafra ve Çarşamba ovalarında özellikle Terme-Çarşamba arasında, Çoruh vadisinde, Sakarya vadisi boyunca, Amik ovası ile Meriç deltası (Enez'de) ve taşkın vadisi boyuna pirinç tarlaları görülür. Yıllık üretim 200.000 tondur. Marmara toplam pirinç üretiminin yarıdan fazlasını karşılar. 2. Baklagiller: Baklagillerden fasulye, nohut, mercimek ülkemizde yetiştirilir. Fasulye: Ülkemizin temel besinlerinden birisidir. Yüksekliği 1200 m'yi aşmayan ve yaz mevsiminde sulanabilen kıyı ovalarımızda yetiştirilir. Nohut ve Mercimek: Genel olarak İç ve Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilir. Şanlı Urfa mercimek üretimi bakımından önde gelen illerimizden-dir. Üretilen nohut ve mercimek ancak ülke gereksinimini karşılar. Yeşil mercimekte iç anadolu, kırmızı mercimekte G. D. Anadolu ilk sırada gelmektedir. 3. Sebze ve meyveler: Uygun iklim koşulları ve farklı yeryüzü şekilleri nedeniyle ülkemizde çok çeşitli sebze ve meyve üretilir. Özellikle son yıllarda sebze üretiminde Akdeniz Bölge'sinde belirgin bir gelişme söz konusudur. Meyvelerimiz arasında ise, Bursa'nın şeftalisi, Malatya'nın kayısısı, İzmit (Yarımca), İzmir (Kemalpaşa), İsparta (Senirkent-Uluborlu) kirazı, Ankara'nın armudu, Anamur'un muzu,Amasya'nın elması yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da pazar bulmaktadır. Ülkemizde seracılığın da gelişmesi ile her çeşit sebzeyi her mevsim bulmak mümkün olmaktadır. Turunçgiller: Mandalina, portakal, limon ve greyfurt ülkemizde en çok üretilenleridir. Kışların ılıman, yazların ise sıcak geçtiği ve sulamanın yeterli olduğu arazilerde yetişir. Akdeniz Bölgesi'nde Antalya, Mersin, Adana ve Hatay, Ege'de İzmir, Muğla ve Aydın illeri ile Doğu Karadeniz'de kısmen Rize çevresi başlıca üretim alanlarıdır. Fındık: Ana vatanı Türkiye'dir. Kıyıdan 60 km içerilere, 700-750 m yükseltilere kadar çıkan ve yıllık ortalama yağışın 1000-2000 mm olduğu sahalarda yetişen fındık, Karadeniz Bölgesi'nde kıyı şeridinde dar bir alanda yetişir. Üretimin %75'ini ihraç ettiğimiz bu ürünün, %80'i Karadeniz, %20'i Marmara Bölgesi'nde yetişir. Türkiye, dünya fındık üretiminin %80'ini sağlar. Türkiye'yi italya ve ispanya izler. incir: Akdeniz ve Ege bölgelerimizde kıyıya yakın kesimlerde yetişen incir, soğuk ve dondan etkilenir. Ege Bölgesi'nde Aydın çevresinde yetiştiriler incir, ülkemiz üretiminin 2/3'ü kadar olup bu üretimle dünyada ilk sırayı alır ve bir tekel durumundadır. Üzüm ve bağcılık: Türkiye'nin önemli bir tarımsal potansiyeli de bağcılıktır. Soğuğa dayanıkl olan bağlar, dikili alanlarımızın %17'sini oluşturur Hemen her bölgemizde yetişmekle birlikte, ekono mik olarak bağcılık en yaygın Ege Bölgesi'nde ya pıtır. Bu bölgede yetişen çekirdeksiz üzümler dün yaca ünlüdür. Aydın, Denizli, Manisa, İzmir, Muğlc bağcılığın en fazla görüldüğü illerdir. Ege Bölge sinden sonra, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde özellikle Gazi Antep, Mardin, Diyarbakır ve Adıya man illerinde yetiştirilir. İç Anadolu, Akdeniz, Mar mara bölgeleri onları izler. Üzümler, hem yaş hen de kuru olarak tüketilir. Kuru üzüm üretiminde dün yada ilk sırayı ülkemiz alır. İç Anadolu'da Ürgüp Nevşehir üzümlerinin bir bölümü ise şarap üreti minde kullanılır. 4. Sanayi Bitkileri Pamuk: Tekstil sanayinin ham maddesi ola pamuk yazı sıcak ve kurak, ekildikten sonra sulc manın yapıldığı ovalarda yetiştirilir. Akdeniz v Ege bölgelerinin sulanabilen alüvyal ovalarında uygun yetişme ortamı bulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Güney Marmara Bölümü'nde de yetişir. Pamuk üretiminde ülkemiz dünyada 5. sıradadır. Şeker pancarı: 1926'da Uşak ve Alpullu fabrikalarında şeker üretiminin başlaması ve bu fabrikaların artışıyla ülkedeki şeker pancarı üretimi de tüm ülkeye yayılmıştır. Yetişme alanı deniz seviyesinden itibaren ve 1900 m'lere kadar ulaşabilir. Doğal yetişme ortamında iklim nemli ve ılımandır. Ülkemiz ekili-dikili alanlarının %2'sinde şeker pancarı yetiştirilir. Tütün: Önemli ihraç ürünlerimizden biri olan ve ekim alanları devlet denetiminde olan tütün deniz seviyesinden başlayarak, Doğu Anadolu'da 1500 m'lere kadar yetişebilir. Karadeniz Bölgesi'nde Bafra ve Çarşamba ovalarında, Karadeniz gerisinde Erbaa-Niksar ve Taşova çevrelerinde, Güney Marmara ovalarında, Trakya'da, Ege Bölgesinde özellikle Akhisar ve Bakırçay ovalarında, Doğu Anadolu Bölgesi'nde ise, Muş, Bitlis, Malatya ve Elazığ illeri önemli tütün alanlarıdır. Türkiye tütün üretiminde dünyada 5. sıradadır. Tütün üretiminde en fazla yetiştiren bölgemiz Ege bölgesidir. (% 59'u) Ayçiçeği: Sıvı yağ tüketimi bakımından ayçiçeği tohumlarından elde edilen yağ, önemli bir besin maddesidir. Sıcağı ve nemi sever, çapa ve bakım ister. En çok Marmara Bölgesi'nde özellikle de Trakya'da Edirne, Tekirdağ illerinde yetiştirilir. Bu yöre, ülke üretiminin 3/4'üne karşılık gelir. Ayrıca Akdeniz, Ege ve Batı Karadeniz'deki alüvyal ovalarda da yetişir. Çay: Yetişmesi için bol yağış ve sıcaklık ister. Kışların ılıman geçmesi de önemlidir. Yıllık ortalama yağışın 1600-2400 mm arasında olması çayın uygun yetişme ortamıdır. Çay bahçelerinin yükseltisi en çok 600-700 m'lere kadar çıkabilir. Doğal ekim alanı Doğu Karadeniz Bölümü sahilimizde Giresun'dan Gürcistan sınırına kadar olan saha-dır.1940'larda ülkemize Kafkasya'dan getirilmiştir. En fazla Rize'de yetişir. Üretimin %80'i bu ilden karşılanır. Birçok ülkeye ihraç edilir. Zeytin: Akdeniz ikliminin önemli ağaçlarından biri olan zeytin, ülkemizde çok geniş yayılış alanına sahiptir. Yıllık ortalama yağışın 1000-1200 mm, yıllık sıcaklık ortalamasının 15-20°C olduğu alanlarda ve 800 m'yi aşmayan yükseltilerde yetişir. Sıcaklığın 0°C'nin altına düşmesi ile zeytin ağaçları zarar görür. Trabzon-Samsun arasındaki Doğu Karadeniz kıyılarımızda, Artvin-Yusufeli arasında Çoruh vadisinde, Güney Marmara kıyı ovalarımızdan başlamak üzere Ege ve Akdeniz sahillerini izleyerek İskenderun Körfezine kadar olan arazilerde zeytin yetiştirilir. Sofralık zeytin, zeytinyağı ve sabun üretiminde kullanılır. Zeytin üretiminde ülkemiz dünyada dördüncü sıradadır. alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:27 | Mesaj No:28 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE HAYVANCILIK Yüksek hayvancılık potansiyeline sahip olan ülkemizin ekonomisi 1980'li yıllara kadar tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. Ülkemizde iklim koşullarına bağlı olarak yapılan hayvancılığa mera hayvancılığı (ekstansif hayvancılık), modern yöntemlerle yapılan hayvancılığa da ahır ya da besi hayvancılığı (intansif hayvancılık) denir. İklim ve yerşekillerinin etkisinin yanı sıra, hayvan soylarının ıslahı, otlakların ıslahı, kredi sorunu, erken kesim ülkemizdeki hayvancılığı etkileyen faktörlerdir. Yıllık millî gelirimizin %20'si hayvancılıktan sağlanır. Küçükbaş hayvancılık: Ülkemizde, Kuzeydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölümü dışında kalan alanlarda, küçükbaş hayvancılık yapılır. Bitki örtüsüne bağlı olarak küçükbaş hayvancılık ülkemizde yaygındır. Küçükbaş hayvanlar bozkır (step) hayvanlarıdır. Türkiye'de bozkırlar geniş yer tuttuğundan bu hayvanların yetişme alanı oldukça geniştir. Küçükbaş hayvanlar arasında en çok koyun yetiştirilir. Bunun yanısıra, eğimli arazilerde yetişen kıl keçisi de bulunur. ABD'den sonra ikinci sırada olduğumuz tiftik keçisi yetiştiriciliği de önemlidir. Büyükbaş hayvancılık: Ülkemiz arazisinin engebeli olması büyükbaş hayvancılığı olumsuz etkiler. Ülkemizde Kuzeydoğu Anadolu'da ve Doğu Karadeniz Bölümü'nde büyükbaş hayvancılık yaygındır. Buralarda yaz mevsiminin yağışlı ve serin geçmesi, yüksek boylu çayırların yetişmesini sağlar. Büyükbaş hayvanlar arasında en çok sığır yetiştirilir. Besi hayvancılığı yaygınlaşmaktadır. Bunun yanı sıra yetiştirilen büyükbaş hayvanlar arasında manda, at, eşek, katır, deve de bulunur. Kümes hayvancılığı: Ülkemizde etinden ve yumurtasından yararlanılan kümes hayvanları arasında tavuk, horoz, hindi, kaz, ördek, tavşan yetiştirilir. Sağlığa yararlı beyaz etin tüketiminin fazla olduğu büyük kentlerimizden İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara'da büyük ve modern tavuk çiftlikleri kurulmuştur. Bunun nedenleri arasında ulaşım kolaylığı ve kentlerdeki fazla tüketim gelir. Bunların ya-nısıra kırsal kesim kendi gereksinimini karşılayacak kadar kümes hayvanı yetiştirilir. Arıcılık: Ülkemizin hemen her yöresinde arıcılık yapılır. Ancak bazı alanlarda arıcılıkta ilerlemeler kaydedilmiştir. Marmara Bölgesinde Balıkesir, Ege Bölgesinde Muğla ve Marmaris, Doğu Anadolu'da Erzurum, Kars, Bitlis, Hakkari Karadeniz'de Rize, Trabzon ve Artvin çevrelerinde arıcılık yoğun olarak yapılır. Ülkemizde arı kovanı sayısı 3,3 milyon, yıllık bal üretimi ise 35 bin tondur. ipek böcekçiliği: Anavatanı uzakdoğu ülkeleri olan ipek böcekçiliği, Cumhuriyetimizin kurulmasıyla başta Bursa olmak üzere Balıkesir, Denizli, Elâzığ, Ankara, Amasya, Diyarbakır ve İstanbul'da ipek böcekçiliği yaygınlaşmıştır. İpek, dut yaprağı ile beslenen ipek böceğinden elde edilen hayvansal bir üründür. Ancak sunî ipek ve naylonun üretilmesi ve yeterli destek görmemesi nedeniyle günümüzde ipek, gerileme sürecine girmiştir. Balıkçılık: Ülkemizin 8333 km deniz kıyısına sahip olması ve üç tarafı denizlerle çevrili olması nedeniyle su ürünleri potansiyeli çok yüksektir. Buna karşın tutulan balık miktarı azdır. Denizlerimizde tutulan balığın %80'i Karadeniz'den, geriye kalanı sırasıyla Marmara, Ege ve Akdeniz'den karşılanır. Tür yönünden zengin olan balık ve diğer su canlılarından 1400 türün ancak 93'ü değerlendirilir. Bunun 73'ü deniz türleri, 20'si iç su türleridir. Ülkemizde deniz balıkçılığının yanı sıra, tatlı su balıkçılığı ve kültür balıkçılığı da yapılır. Bazı doğal ve baraj göllerimize balık tohumları atılarak tatlı su balık üretimi arttırılmaya çalışılır. Havuz ve göletler ile deniz kıyılarındaki dalyanlarda kültür balıkçılığı, son yıllarda desteklenmektedir. Diğer su ürünlerimiz ise, midye, karides, ahtapottur. Süngercilik ise ülkemizde daha çok güneybatı Anadolu kıyılarımızda Bodrum, Marmaris, Datça çevrelerinde yaygın olarak yapılır. alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:27 | Mesaj No:29 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'DE ORMANCILIK Ormancılığın ülkemiz ekonomisindeki yeri oldukça büyüktür. Yakacak temini, doğal dengenin korunması, ormanın yer yer kendi kendisini yenilemesi, bir dinlenme mekanı oluşturması ve ülkemiz savunmasında büyük yer tutması nedeniyle ormanlar en önemli doğal kaynaklarımızdır. Orta iklim kuşağında yer alan ülkemizin %70'i ormanlarla kaplı olması gerekirken gelişen kentleşme, açmalar ve orman yangınları nedeniyle günümüzde ülkemizin ancak % 26'sı ormanlarla kaplıdır. Bunun da% 11,5'u verimli ormanlar, %14,7'si verimsiz ormanlardır. Karadeniz Bölgesi %25 Akdeniz Bölgesi %24 Ege Bölgesi %17 Marmara Bölgesi %13 Doğu Anadolu Bölgesi %11 İç Anadolu Bölgesi %7 Güneydoğu Anadolu Bölgesi %3 Toplam %100 Tablo 5: Ormanlarımızın coğrafî dağılışı Ormanlardan elde edilen ana ürünler tomruk direk, sanayi odunu, kâğıtlık odun, lif ve yonga traverstir. Yan ürünler ise, yakacak odun, çam fıs tığı, reçine, çıra, sığla yağı, defne yağı ve palamul tur. Ormanlarımızdan elde edilen ürünler çeşitli sa nayi kollarının ham maddesidir. Bunlar inşaat SE nayi, mobilya sanayi, kâğıt sanayi, kerestecini parke, kontrplak, sunta yapımı ve ilâç sanayidi Bu sayede birçok insanımızın da geçimi ormanc lıktan sağlanır. Ayrıca ağaçlandırma, ormanları bakımı ve korunması, ağaç kesimi ve taşımacılılbunların depolanması, pazarlanması gibi ormancılık etkinliklerinde de birçok insana iş kapısı olur. Ormanlarımızın erozyon, heyelan ve kütle hareketlerine engel olmaları, akarsu rejimlerini düzenlemeleri, selleri önlemeleri, yabanıl hayvanlara barınak oluşturmaları, millî park ve doğa parkı gibi önemli değerler sunmaları, avcılık, rekreasyon ve turizm alanları olmaları gibi doğal çevreye sağladıkları birçok yararları da bulunur. alıntı |
05 Ağustos 2012, 23:28 | Mesaj No:30 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: KPSS Coğrafya Dersi Konu Özetleri TÜRKİYE'NİN MADENLERİ Ülkemiz madenler bakımından zengin bir ülkedir. Bunun nedeni madenlerimizin çeşitli ve bazılarının fazla rezerve sahip olmasıdır. Ülkemizde bir madenin işletilebilmesi için rezervinin yeterli olası, tenörü yani cevher içindeki saf maden oranının yüksek olması, teknik donanım, sermaye ve kredi imkanları, ulaşım, taşıma ve ana yollara yakınlık gibi faktörler önem taşır. Madenlerimizin ağır ve yan sanayinin gelişmesine hizmet eden, önemli sanayi tesislerinin kurulması ve bunlara hammadde sağlanması bakımından önemi vardır. 1935 yılında madenlerin daha verimli ve teknik bir şekilde araştırılması için, MTA (Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü) kurulmuştur. Aynı yıl madenlerin işlemesi için de ETİBANK kurulmuştur. Ülkemizde demir, bakır, kurşun, çinko, krom, nikel gibi ****lik madenler önemli yer kaplar. Demir: Ağır sanayinin hammaddesidir. Demir, her çeşit makine, alet, bina, köprü, demiryolu, tünel yapımında kullanılır. Demir yataklarımız en çok Doğu Anadolu'da bulunur. Önemli demir yataklarımız: Divriği ve Kangal-Avşaören (Sivas), Hasan Çelebi ve Hekimhan (Malatya), Mihalıççık (Eskişehir), Çam Dağı (Sakarya), Bolu-Düzce, Torbalı (izmir), Simav (Kütahya), Edremit-Eymir (Balıkesir), Ayazman (Ayvalık), Yahyalı ve Develi (Kayseri), Adana, Mersin ve Hatay'dır. Ülkemizde 850 adet demir cevheri yatağı bulunur. Günümüzde Zongul-dak-Ereğli (Erdemir), Karabük (Kardemir) ve İskenderun (İsdemir) demir-çelik tesislerimizde mevcut demir cevheri işlenir. Yüksek fırınlarda kullanıma elverişli 277 milyon ton demir cevheri bulunur. Demir cevheri rezervimiz ise 1,2 milyar ton olduğu tahmin edilmektedir. Bakır: Önceleri Anadolu'da mutfak eşyası olarak sıklıkla kullanılan bakır, günümüzde elektrik ve elektronik sanayinin ham maddesidir. Anadolu, bakır yatakları bakımından çok zengindir. İşletilen önemli bakır yataklarımız şunlardır: Maden (Elâzığ), Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu). Bunun yanı sıra, Maden Köyü (Rize), Köprübaşı, Laha-ros, Asarcık (Giresun), Kutlular ve Alacadağ (Trabzon), Koyulhisar (Sivas), Madenköy (Siirt) ve Hatay-Hakkâri arasında bakır yataklarımız vardır. Yalnızca 1999'da 4.2 milyon ton tuvenan (arıtılmamış) cevherden arıtılmış bakır üretiminden elde edilen bakır miktarı 271 883 tondur. Halen 154 milyon tonun üzerinde bakır rezervimiz olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde 631 adet bakır-kurşun-çinko maden yatağı mevcuttur. Kurşun-Çinko: Ülkemizde kurşun daha çok çinko ya da gümüş ile birlikte karışık olarak bulunur. Akdağmadeni (Yozgat), Çamardı, Zamantı (Niğde), Aladağ (Kayseri), Balya (Balıkesir), Altınoluk, Yenice-Arapuçan (Çanakkale), Köprübaşı (Giresun), Koyulhisar (Sivas) önemli kurşun-çinko yataklarıdır. Ülkemizde 45 adet kurşun-çinko madeni yatağı mevcuttur. Bunlar özel sektörün elinde bulunur. Sadece 1999'da 316 223 ton tuvenan (arıtılmamış) cevherden, 6 395 ton kurşun, 19 874 ton çinko madeni elde edilmiştir. Ülkemizde 1.9 milyon ton ****l kurşun ve 2.9 milyon ton ****l çinko rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Krom: Demirin sertleştirilmesinde ve paslanmaz çelik üretiminde, ağır iş makineleri, tank, top gibi zırhlı araçların yapımında krom kullanılır. Ülkemizin ihraç ettiği en önemli madenlerdendir. Ülkemizde 710 civarında krom madeni yatağı mevcuttur. Guleman (Elâzığ), Dağardı (Kütahya), Fet-hiye-Köyceğiz-Denizli arası, Eskişehir yakınları, Aladağ (Adana), Mersin, Kopdağı çevresi, İsken-derun-lslahiye-K.Maraş arasındaki bölge önemli krom yataklarımızdır. 1935'te 100 000 tonu aşan krom cevheri istihsali, 1957'de 900 000 tona, 1990'da 1,2 milyon tona, 1998'de ise 1,7 tona ulaşmıştır. Halen belirlenen krom rezervimiz 230 milyon tondan fazladır. Nikel: Kaplamacılıkta daha çok kullanılır. Ülkemizde 10 kadar nikel madeni yatağı vardır. Önemli nikel yataklarımız şunlardır: Çaldağ (Turgutlu, Manisa), Yunusemre (Eskişehir), Muratdağı (Kütahya), Güneş (Divriği, Sivas), Pancarlı (Tatvan). Yalnızca Çaldağ'daki nikel rezervi 50 milyon tondur. Boksit: Daha çok karstik sahalarda oluşur. Alüminyumun hammaddesini meydana getirir. Uçak parçaları, otomobil, ev eşyası, elektrik malzemesi yapımında kullanılır. Önemli boksit yataklarımız şunlardır: Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya), İslahiye (Gazi Antep), Milas (Muğla). Boksit madenlerinin işlendiği Seydişehir'de bir alümiyum fabrikası vardır. 1999'da 207 000 tonu aşan tuvanen (arıtılmamış) boksitten 197 000 ton ayıklanmış maden elde edilmiştir. Bor: Ülkemizde bor minerali ve tuzları III. Za-man'ın son döneminde Pliosen'de oluşmuştur. Savunma ve uzay sanayinde, asma köprü, uçak kanatları, pervaneler gibi bazı parçaların yapımında kullanılır. Uzay araçları ve jet yakıtlarında katkı maddesi olarak yararlanılır. Ayrıca porselen, fayans, emaye, cam yapımında, kimya ve gübre sanayinde kullanılır. Bandırma'da boraksit fabrikasında işlenerek, boraks ve boraksit haline dönüşür. Ülkemizdeki önemli bor yataklarımız: Sultan-çayı (Balıkesir-Susurluk arası), Sındırgı-Kırka ve Seyitgazi (Eskişehir), Bigadiç (Balıkesir), Emet (Kütahya), Kemalpaşa (Bursa)'dır. 1969'da 353 000 ton olan boraksit üretimi, 1987'de 290 000 tonu aşmış olup içinde bulunan saf maden miktarı 268 000 tondur. 1999 yılında ise, 2,5 milyon tonu aşan tuvanen (arıtılmamış) bordan 1,5 milyon ton saf maden elde edilmiştir. Bor yataklarımızın rezervi 2 milyar ton dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Bor mineralleri üretiminde ülkemiz dünyada birinci sıradadır ve ayrıca dünya rezervinin yarısı ülkemizdedir. Ayrıca ülkemizde çeşitli sanayi sektöründe ham madde olarak kullanılan madenlerimiz ise manganez, kükürt, flüorit, uranyum, manyezit, cıva, antimon, volfram, asbest, tuz, kireç taşı ve mermerdir. alıntı |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
KPSS Vatandaşlık Dersi Konu Özetleri | Medineweb | Vatandaşlık | 12 | 30 Ekim 2018 09:55 |
DGS Türkçe Dersi Konu Özetleri | Medineweb | DGS (Dikey Geçiş Sınavı) | 8 | 21 Mayıs 2017 23:13 |
DGS Matematik Dersi Konu Özetleri-MEDİNEWEB | Medineweb | DGS (Dikey Geçiş Sınavı) | 41 | 12 Nisan 2014 14:56 |
kelama giriş dersi konu özetleri | makbergülü | Kelama Giriş | 0 | 17 Şubat 2013 17:01 |
DGS Geometri Dersi Konu Özetleri | Medineweb | DGS (Dikey Geçiş Sınavı) | 9 | 03 Ağustos 2012 23:07 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|