|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 13Haziran 2014 (19:41), Konuya Son Cevap : 13Haziran 2014 (19:53). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
13Haziran 2014, 19:41 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cuma Hutbelerine Dair Cuma Hutbelerine Dair Cuma Hutbelerine Dair (1) “Selamun aleykum. Muhterem hocam, hutbe nedir? Hutbe'de maslahat nedir? Hutbe imam efendilerin bilgi pazarladıkları bir kurum mu, yoksa cemaatin irşad edildiği bir araç mıdır? Hutbe cemaatin paylandığı veya meydan okunduğu yer midir? Hutbe tamamen Müslüman’ın iç eğitimine dönük bir kurum iken, kendi içimizde öteki oluşturmak ne kadar ahlakidir? Hutbenin ahlakiliği diye bir husus var mıdır? Hutbelerde bir üslup yozlaşması olduğundan hareketle, bu sorun nasıl aşılmalıdır. İnsanın her türlüsü ile karşılaşmış olan sevgili peygamberimizin hutbe adap ve üslubu nasıldı? Hutbelerde dirilişimize, vahdetimize (Kur'an'a göre) vesile olacak, muhabbet yelleri estirilecek hutbeler ihtiyacımızın olduğu inancıyla. Selam, muhabbet ve hürmetlerimle.” Değerli Kur’an talebesi öğretmen dostumuzun bu önemli sorusuna ayıracağız bu haftaki yazılarımızı. Bu köşede cevaplamaya çalıştığımız sorular, standart “fıkıh” soruları değildir. Zaten bu soruların sahipleri de onları bize yöneltirken, elini attığı ilmihal ve fıkıh kitaplarında bulabileceği bilgileri istememektedir. Dolayısıyla verdiğimiz cevaplarda elbet soru sahiplerinin beklentilerini dikkate almaktayız. Önce şu tesbiti yapayım: İmamlar dirilmeden hutbeler dirilmez. Hutbeler dirilmeden cemaat dirilmez. Cemaat dirilmeden ümmet dirilmez. Ümmet dirilmeden insanlık dirilmez. Hutbe “dinleyiciler karşısında yapılan etkili konuşma” anlamına gelir. Konuşana “hatib”, konuşulan kimselere “muhatab”, konuşulan konulara da “hitabe” veya “hutbe” adı verilir. Eğitim üçe ayrılır: Özel eğitim, örgün eğitim, yaygın eğitim. Hutbe bir “yaygın eğitim” yöntemidir. Belki insanlık tarihinin şahit olduğu en yaygın eğitim yöntemi budur. Çarpıcı olan, bu eğitim modelinin tıpkı Cuma namazı gibi her mümine farz olması, daha doğrusu Cuma namazının bir parçası olmasıdır. Efendimizin kıldırdığı ilk Cuma (ki ondan önce Medine’de kılınmaktaydı), hicretin 5. günü Salimoğullarıyurdundaki namazgâhta kılınmıştır. O günden sonra her Cuma Muhammed ümmetinin eğitim günü, her cami eğitim mahalli olmuştur. Bu öyle bir okuldur ki, öğrenci sayısı 100 milyonlarla ifade edilebilir. Hutbe sayesinde, dünyanın yedi iklim dört köşesinde bir buçuk milyarlık bir kitle eğitilmektedir. Teorik olarak 10 yıl cumaya giden biri 520 ders süren bir eğitimden geçmiş demektir. Bu süre 30 yıla çıktığında ders sayısı 1560 gibi büyük bir rakama ulaşmaktadır. Sonra bu yaygın eğitim türü bir ömür devam eden tek eğitim türüdür. Yediden yetmişe herkes bu eğitime katılmaktadır. Bu eğitim yüz yıl değil, bin yıl değil, 1400 küsür yıldan beri sürmekte ve dünya durdukça da sürecektir. Hutbe sadece namazla sınırlı değildir. Efendimiz, Medine İslam cemaatine bir meseleyi açıklayacağı zaman da bu yöntemi kullanırdı. Bayram namazları ve Haccın Arafat, Müzdelife ve Mina duraklarında da hutbe vermişti. Cuma hutbesi farzdır. Hutbe yaygın eğitim modeliyse, bu “eğitim farzdır” anlamına gelir. Bu farzı anlamak için, hutbenin değerine ve önemine bir göz atmamız gerek. Bunu anlatmak için de şu soruyu soralım: Cuma namazı 6. vakit değil, 5 vakitten biridir. Öğle namazı yerine ikame edilir ve kadın olsun erkek olsun Cuma kılandan öğle düşer. (Sırf bu sonuç bile, Cumanın farziyeti konusundaki kadın-erkek ayrımının ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koymaya yeter; zira hiç bir nafile bir müminin boynundan bir farzı düşürmez, eğer düşürüyorsa o kıldığı da farzdır.) Mazerete binaen Cuma kılamayana da öğleyi kılmak borç olur. Cuma’nın öğle yerine kaim olduğu açık. Fakat öğle namazı neden 4 rekat olduğu halde Cuma namazı iki rekattır? Cuma öğle yerine kaimse, o da 4 rekat olmalı değil miydi? İşte bu sorunun cevabını aradığımızda hutbenin önemi ve değeri ortaya çıkar: Asli namaz olan dörtrekatlık öğle namazı yarısını Cuma namazına yarısını da hutbeye vermiştir. Cuma namazı iki rekata tekabül eden iki bölümlük hutbe ile birlikte dört rekatlık öğle namazına karşılıktır. Bir soru daha: Hz. Aişe rivayetine göre 4 rekatlı farz namazlar Mekke’de 2 kılınırken, Medine’de ilk ikisi asli son ikisi fer’i olmak üzere dört kılınmıştır. Peki, hutbe “asli” olan ikiyi mi “fer’i” olan ikiyi mi temsil eder? Cevap açıktır: Hutbe namazdan önce olduğuna göre elbette “asli olan” ilk iki rekatı temsil eder. Bunun içindir ki hutbe, iki rekatı temsilen iki bölümden oluşur. Cessas Ahkamu’l-Kur’an’ında Hz. Ömer’den şu sözü nakleder: “Cuma namazı, hutbeden dolayı kısaltılmıştır.” Dikkate şayandır ki yine aynı yerde, Ata, Mücahid ve Tavus gibi 2. neslin otoriteleri hutbeye yetişemeyenin namazı dörde tamamlamaları şartını koşarlar. Bunları nakletmemin tek sebebi var: Hutbe’nin Cuma ibadeti içindeki asli değerine dikkat çekmek. Sanırım “Neden hutbeye farz namazın ilk yarısı kadar değer verilmiştir?” sualine vereceğim tek cevap şudur: İslam’ın talim ve terbiyeye verdiği önemden dolayı. Peki, dinin bu kadar önem verdiği hutbeler bugün ne âlemde? Gerçekten bugün camilerimizde okunan Cuma hutbeleri bu önemi yansıtır kıratta mı? Değilse problem ne? Gelecek yazıya. Mustafa İslamoğlu
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 70 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 101 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 84 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 101 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 117 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
13Haziran 2014, 19:47 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: Cuma Hutbelerine Dair Cuma Hutbelerine Dair (2) Bir önceki yazımızda hutbenin Cuma namazının ilk yarısı olduğunu, ilk kaynaklardan yola çıkarak söylemiştik. Bu, “hutbe” adı altında îfâ edilen Müslüman camaatini bilgiyle donatma ameliyesinin tıpkı Cuma gibi aynî bir farz olduğunu ortaya koyuyordu. Bu insanlığın şahit olduğu en kapsamlı bir yaygın eğitim uygulamasıydı. Dünyanın her tarafında yüzmilyonlarca mümin ve mümine bu eğitimin müdavimiydi. Bu eğitimin dünyada girmediği mekân yoktu. Üç müslümanın birlikte yaşadığı en ücra yere kadar bu eğitim ulaşıyordu. Bu eğitimin mezuniyeti yoktu. Ölünceye kadar sürüyordu. Bu eğitimin müfredatı bir çağa has değildi. 1400 küsür yıldan beri kesintisiz uygulanan bu müfredat, yeryüzünde Müslümanlar var olduğu sürece kıyamete kadar devam edecekti. Bu evrensel eğitimin müfredatının kaynağı Kur’an’dı. Bunun en büyük şahidi Peygamberimizin hutbeleriydi. Peygamberimiz Hicret sonrasındaki hayatı boyunca yaklaşık 500 hutbe okumuş olmalıydı. Efendimizin hutbelerini bir arada toplama iddiasıyla kaleme alınmış olan eserlerde ve diğer İslami kaynaklarda nakledilen metinler, bu sayının çok küçük bir kısmını oluşturuyordu. Bu Efendimizin hutbelerinin sadece Kur’an ayetlerini okumaktan ibaret olduğu anlamına elbet gelmiyordu. Mesela onun kendi mescidinde verdiği ilk hutbe kaynaklara girmişti. Bu ilk hutbenin konusu neydi, biliyor musunuz: Tasadduk ve infak, yani paylaşma. Hicretin hemen ertesine denk gelen günlerde yaşanan sıkıntılar dikkate alınacak olursa, bu konu gerçekten de çarpıcıydı. Efendimiz “Velev ki yarım hurmayla da olsa kendinizi ateşten koruyunuz” buyurduğu hutbe bu hutbeydi. Fakat çok özel durumlar hariç hemen hiçbir hutbenin eksenini Efendimizin sözleri oluşturmuyordu. Onun sözleri daima “beyan” sadedinde kalıyordu. Zira hutbelerin ekseninde hep Kur’an vardı. Söz katarının lokomotifi Kur’an idi, Rasulullah’ın sözleri o lokomotifin ardına takılan vagonlar gibi dizilirdi. Kelam-ı ilahi, kelamın Kâbe’si idi. Allah Rasulü’nün sözleri, o Kabe’nin etrafında tavaf eden hacılar hükmündeydi. Merkezde Kur’an vardı. İşte bu yüzden “Allah Rasulü’nün hicretten sonra okuduğu yaklaşık 500 hutbe (aslında her Cuma iki hutbe verdiği için 1000 hutbe demek daha doğru olur) nereye gitti?” diyenlerin göz ardı ettikleri husus budur. Cuma ibadetinin ekseninde “talim ve terbiye”nin yer aldığı gerçeği, aslı dört rekat olması gereken Cuma namazının ilk iki rekatını hutbeye verdiğinden yola çıkılarak açıklanmıştı. Cuma ibadetinin ekseninde talim ve terbiyenin yer aldığını ilk fark eden Allah Rasulü idi. İşte bu nedenle toplumun aklı eren tüm bireylerinin cumaya gelmesi konusunda olağanüstü titizlik gösterdi. Bu konuda istisnaları en aza indirdi. Mazeretleri kaldırdı. Kendi nebevi eğitimini kaçırmamaları için vakit namazının cemaatle kılındığı yakın mescidlerde Cuma kılınmasına dahi sıcak bakmadı. Burada hassasiyet öyle yanlış anlaşıldığı gibi “cemaatle namaz” hususunda değildi. Hassasiyetin temelinde İslam cemaatinin duygu, düşünce ve eylem birliğini gerçekleştirmek için tasavvur, akıl ve şahsiyetlerinin vahiyle inşa edilmesi yatıyordu. Efendimizin hutbeleri bir kuudla (oturuş) ayrılan iki kıyamdan oluşuyordu. Adeta iki bölümden oluşan bu hutbeler, dünya ve ahiretiyle hayatın iki yüzüne bakan iki ayna gibiydi. Birincisinin muhtevası insanın ahiret saadetine ilişkin, ikincisinin muhtevası insanın dünya saadetine ilişkindi. Bu yüzden efendimiz birinci hutbede vahiy ağırlıklı bir hitapta bulunuyor ve insanların manevi dertlerine Kur’an eczanesinden ilaçlar sunuyor, ikinci hutbede ise onların dünyevi problemlerine eğiliyor ve yine bu problemlere vahyin eczanesinden ilaçlar sunuyordu. Hz. Ali’nin Nehcü’l-Belağa’daki belagat tarihinin en edebi metinlerinden oluşan sözlerinin çoğu da yine onun hutbelerinin bir parçasıydı. Bütün bunlardan yola çıkarak “Hutbede maslahat nedir?” sualinin cevabını verebiliriz: Hutbede maslahat eğitimdir. Eğitimin temeli ise şefkat ve merhamettir. Rahim olan Allah’ın “Rabb” oluşu, bunu ifade eder. İmam-hatip demek, ana yürekli adam demektir. İmam demek, ölü değil diri yıkayan adam demektir. İmam kelimesi “anne” manasına gelen “umm”den türetilir. Anneler çocuklarının bedenini beslerler, hocalar insanların kafalarını ve kalplerini beslerler. Anneler yavrularına göğüslerinden süt emzirirler. Hocalar müminlere Kur’an ve onun beyanı olan sünnet çeşmesinden ilim ve hikmet emzirirler. Hutbe, bir açıdan ilim, bir açıdan irfan, bir açıdan irşad, bir açıdan hikmet, bir açıdan el-emr bi’l-ma’ruf ve’n-nehy ani’l-münker, bir açıdan davettir. Minberler imam-hatiplere bir peygamber emanetidir. Asıl kutsal emanet budur. Zira Hz. Peygamber kendisinden sonra yaşayan müminlere giysilerini ve eşyasını değil misyonunu ve davasını miras bırakmıştır. Bir imam-hatib mihraba geçtiğinde ve minbere çıktığında tir tir titremelidir. Zira orası Allah Rasulü’nün makamıdır. Zira o cami Kâbe’nin şubesidir. Kâbe beytullahtır. Beytullahın şubesi de beytullaha mülhaktır. Ve imam Allah Rasulü’nün makamına vekalet etmektedir. Sıra şu özeleştiri sorusundadır: Peki, günümüzde hutbeler asli fonksiyonunu ne kadar icra ediyor? Gelecek yazıya.
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
13Haziran 2014, 19:53 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: Cuma Hutbelerine Dair Cuma Hutbelerine Dair (3) Yeni Diyanet kadrolarının göreve gelince yaptığı takdire değer uygulamalardan biri de, Türkiye’de tek merkezden üretilen hutbenin tüm Türkiye’deki 70.000 caminin minberinden okutulması uygulamasını kaldırmasıdır. Merkezi hutbe uygulamasından vazgeçilerek, bu işin müftülüklere bırakılması hayırlı bir gelişmenin başlangıcıdır. Umarım bu yönde ilerleme sürer ve imam-hatiplerin itibarsızlaştırıldığı günümüzde Diyanet önce kendi personeli olan imam-hatiplere güvendiğini isbat eden adımlar atar. Kaldırılan “merkezi hutbe” uygulaması gerçekten garip bir uygulamaydı. Bu uygulama dört açıdan sakıncalıydı: 1. İnsan onuru açısından sakıncalıydı. Zira bu uygulamanın temelinde hem imamlara hem de cemaate güvensizlik yatıyordu. 70.000 imam bir “kaset” veya bir “CD” konumuna indirgenerek aşağılanıyordu. Onların düşünebilen tek canlı türüne ait birer insan olduğu göz ardı ediliyor ve ellerine verilen teksir kâğıtlarını gözü kapalı okumaları isteniyordu. 2. İmam açısından sakıncalıydı. Zira imamlar hutbeyi kendileri hazırlasalar bilgi kazanacaklardı. Bu uğurda ter dökerken bilgice zenginleşmiş olacaklardı. Bu vesileyle Kur’an’ı, tefsirleri, sünnet ve hadis müktesebatını karıştıracaklar, bilgiyle irtibatları periyodik olarak korunmuş olacaktı. Teksir hutbe uygulaması bu gelişimin önüne set çekiyordu. 3. Cemaat açısından sakıncalıydı. Zira teksir hutbe uygulaması doğudaki bir şehirle batıdaki bir şehrin, 15 milyon nüfuslu bir megapol ile 1500 nüfuslu bir kasabanın sorunlarını aynı kalıba döküyordu. Cemaatin hükmi şahsiyetini yok sayıyor, bu da bir tür cemaati tahkir anlamına geliyordu. 4. İslam geleneği açısından sakıncalıydı. Zira hutbeler konu itibarıyla hatip ile muhatap arasındaki ortak gündem etrafında verilirdi. Hutbenin zımni sünnetiydi bu. Efendimizin tüm hutbeleri bu sünnetin göstergesiydi. Teksir hutbe, camileri merkezin bir “propaganda merkezi” konumuna dönüştürdü ara ara. Ömründe cami cemaat görmemiş siyasetçiler ve bürokratlar, cami cemaatine “AİDS” hutbesi okunması talimatını verdirdiler. Bu tarihe geçecek bir komiklik, aynı zamanda cami cemaatine hakaretti. Merkezi hutbenin mühendisliğe açık bu yapısının, kendini bilmez siyasiler ve bürokratların iştahını kabartmaması mümkün değildi. Düşünsenize bir, bir duyuru yapacaksınız. Bunun ülkenin en ücra köşesine kadar ulaşmasını istiyorsunuz. Uyar mı-uymaz mı, yakışır mı-yakışmaz mı, yeri mi-değil mi diye sormadan “bildiri okuma” işini imamlara havale ediyorsunuz. Oh, ne ala memleket! Tarım bakanlığı hayvancılık ıslahı projesini duyuracak, ver imamın eline bir teksir. Orman bakanlığı yangına karşı vatandaşı uyaracak, tutuştur imamın eline bir teksir kağıdı. Sağlık bakanlığı bir aşı programı uygulayacak, gönder imama bir teksir okusun. Maliye bakanlığı vergi tahsil edecek, imam efendi ne güne duruyor? Abarttığımı biliyorum. Ama eski dönemde uygulanan teksir hutbesi yöntemini istismar edenler çok oldu. Oysaki hutbe bir ibadettir. O kadar ibadet ki, namazın ilk yarısı gibi namazdandır. Bu yönüyle namaz için şart olan bazı hususlar hutbe için de şarttır. Nasıl ki seküler namaz olamazsa, seküler hutbe de olamaz. Onun için hatip hutbeye Allah’a hamd, Rasule salat, bu ikisine şehadetle başlar. Soru sahibi kardeşimiz çok önemli bir hususa dikkat çekiyor: “Hutbe cemaatin paylandığı veya meydan okunduğu yer midir? Hutbe tamamen Müslüman’ın iç eğitimine dönük bir kurum iken, kendi içimizde öteki oluşturmak ne kadar ahlakidir?” Kendisine bir nebi emaneti olan minberi, hiçbir müttaki imam-hatip, Allah Rasulü’nün kullandığı amaç, üslup ve usul haricinde kullanamaz, kullanmamalıdır. Doğrudur, makamının ağırlığını taşımayan bazı imam-hatipler, hutbeyi cemaat paylama makamı olarak kullanabilmektedirler. Bu emanete sadakatsizliktir. Malum, minber, kelime anlamının da gösterdiği gibi yüksektir. O makamın sorumluluğunu omuzlarında tam hissetmeyen birinin cemaate tepeden bakması için ortam hazırdır. Fakat bu hatibin sözünün tesirini o an tuzla buz eder. Sözü hatip söyler, tesirini Allah yaratır. Allah böyle bir kalbin ağzından çıkan söze tesir bahşetmez. İmam-hatip, köyünden ilk defa çıkıp sırtına üniforma eline G-3 verilince, kendini memleketin kralı sanan kifayetsiz muhteris jandarma rolünü oynamamalıdır. Hz. Peygamber’in “Peygamberlerin en hatibi” buyurduğu Şu’ayp peygamberin Kur’an tarafından aktarılan o muhalled sözlerini hatırlayalım: “Size olan nehiy ve uyarılarım size muhalefet etme arzumdan kaynaklanmıyor; tek arzum gücümün yettiği oranda sizleri düzeltmeye çalışmaktır. Bu konuda başarım varsa o yalnızca Allah’a aittir; sadece O’na güvendim ve yalnızca O’na dayandım.” Bu, işte hitabet ahlakı bu. Bu ayet bize bir hatibin hitabet ahlakı nasıl olmalıdır sorusunun cevabını veriyor. Bu edebe imtisalendir ki, müttaki hatipler hutbe girişindeki hamdele sırasında okunan “Usikum bi takvallah: Size Allah’a saygılı davranmanızı tavsiye ederim…” ibaresinin arasına bir ibare ekleyerek “Usikum ve nefsiye’l-asiyeh: Size ve asi nefsime tavsiyem odur ki…” kalıbını elde ederler. Bu da hitabet edebindendir. Sözün özü: İmam demek, ana yürekli adam demektir. İmam demek, ölü değil diri yıkayan adam demektir. O halde imam-hatiplerin başarısı, dirileri nasıl ve ne kadar yıkayabildikleriyle ölçülecektir. MUSTAFA İSLAMOĞLU
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Yaz Kur'an Kurslarına Dair | Mihrinaz | Kur'ân Kursları | 4 | 16 Mayıs 2017 18:27 |
cuma günü gusletmek ve cuma adabı | aslıı | Cuma-Bayram-Kandiller | 3 | 14 Ağustos 2015 14:27 |
ÇOK ŞEY SÖYLENDi GÜL'E DAiR.... | Rüşdü hidayet | Hz.Muhammed(s.a.v) | 2 | 29 Eylül 2009 23:23 |
Cuma namazı Müslüman, akıl baliğ, hür olan her erkeğe farzdır Cuma namazını terk etme | MERVE DEMİR | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 0 | 09 Nisan 2009 22:27 |
Aşk-a Dair | TufeyL | Makale ve Köşe Yazıları | 69 | 12 Ağustos 2008 00:29 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|