|
Konu Kimliği: Konu Sahibi NUR,Açılış Tarihi: 27 Temmuz 2008 (15:40), Konuya Son Cevap : 27 Şubat 2022 (12:21). Konuya 50 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
30 Temmuz 2008, 10:33 | Mesaj No:21 |
Cvp: Miraç kandili**hakkında her şey
[B][FONT=Century Gothic][SIZE=2]Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: “Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1) Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: “O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.) Miraç nasıl oldu? Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu. Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler. Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti. Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu. Süleyman Çelebi'nin dediği gibi “Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah... Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu. Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı. Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü. Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı. Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı: “Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.” Bunun üzerine müşrikler: “Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler. O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı. Peygamberimiz neden mirac’a çıktı? Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir. Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür. Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi... Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir? Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?” Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır. Bir insan nasıl göklere çıkabilir? Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?” Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı? Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı? Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?" Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir. Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir. Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir. Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir. Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor. Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi? Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?" Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır. Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir? Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir. Miraçın benzeri bir olay var mıdır? Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?" Miraçın çok örnekleri vardır: Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor. Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar. Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar. Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir. Miraçla gelen hediyeler Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular. İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir. Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir. Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir. Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi. Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.) Miraç Gecesi Namazı Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa : “Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur. Ardından da yüz kere istiğfar yapılır. Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır. Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur. Kaynaklar: 1. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 31. Söz 2. Mübarek Aylar Günler ve Geceler 3. Üç Aylar İbadet Rehberi Tüm müslümanların Kandili Mübarek olsun.. | |
23 Mart 2009, 16:47 | Mesaj No:22 |
Peygamberimizn Miraç Mucizesi
Miraç Mucizesi Arapçada "yukarı çıkmak, yükselmek" anlamına gelen Miraç, Peygamberimiz (sav)'in büyük mucizelerinden biridir. Kuran-ı Kerim'in İsra ve Necm Surelerinde Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizevi şekilde Mescid-i Aksa'ya yaptığı gece yolculuğu ve *Sidretü'l-Münteha'ya yükselişi bildirilmektedir. İsra kelimesinin Arapça sözlük anlamı, "gece yolculuğu ya da gece yürüyüşü" dür. İsra Suresi'nin ilk ayetinde Yüce Allah, Sevgili Efendimiz (sav)'in mucizevi yolculuğunu şöyle bildirmektedir: Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. (İsra Suresi, 1) Aksa kelimesinin Arapça anlamı "uzak, en uzak"tır. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de, Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi ise yaklaşık 1235 km'dir. Peygamberimiz (sav) söz konusu mucize gerçekleştiğinde Mekke'de bulunmaktadır. Kendisi Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür. Büyük İslam Alimi İbn-i Kesir, mübarek Miraç olayıyla ilgili olarak sahabelerden en az yirmi beş kişinin Peygamberimiz (sav)'den rivayette bulunduğunu, hatta bu sayının kırk beşe kadar çıkabileceğini ifade etmiştir. Bunlardan en güvenilir kabul edilenleri; Enes İbn Malik, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri, Malik İbn Sa'saa, Ebu Zerr el-Gıfari, Şeddad İbn Evs, Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Mesud ve Ümmü Hani'nin rivayetleridir.26 Hadislerde yer alan bilgilere göre Peygamberimiz (sav), amcasının kızı Ümmühan bin Ebu Talib'in evinde yatarken, Cebrail, Peygamberimiz (sav)'e görünmüş ve onu Burak adlı bineğe bindirerek Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Miraç olayı da burada gerçekleşmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in Miraç esnasında gördükleriyle ilgili çok fazla detay bildirilmektedir. Hadislerde Peygamber Efendimiz (sav)'in Miraç sırasında diğer peygamberlerle görüştüğü, cenneti ve cehennemi gördüğü de rivayet edilir. İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Miraç mucizesi müşrikler ve iman etmeyenler tarafından -düşük akılları nedeniyle- şüpheyle karşılanmıştır. İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in doğru söylediğine inanmayıp karşı çıktıkları için, olayın gerçek olup olmadığını araştırmışlardır. Rabbimiz, inkarcıları ve müşrikleri bu çirkin tutumlarından dolayı bir kez daha küçük duruma düşürmüş ve alay ettikleri şey kendi aleyhlerine dönmüştür. Hadis-i şerifte bu olay şöyle bildirilmektedir: "Dediler ki: "Bize Mescid-i Aksa'nın nasıl olduğunu anlatır mısın? Zira içlerinden bazıları o beldeye gidip Mescid-i Aksa'yı görmüştü. Resulullah anlatıyor: Mescid'i anlatmaya başladım. Bazı yerlerini tarif ederken, kuşkuya düştüm. Bunun üzerine Mescid-i Aksa getirilerek Akab ya da Ukeyl'in evinin önüne konuldu. Ben de ona bakarak anlatmaya başladım" Resullullah'ın konuşmasından sonra orada bulunanlar şöyle dediler: Allah'a andolsun ki, Mescid'i tarifi doğrudur."27 Müslim'deki bir rivayette ise Resulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kendimi Kabe'nin kuzey tarafında (Hicr'de) gördüm. Kureyşliler yolculuğumu soruyorlardı. Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksa) hakkında, tam hatırlayamadığım bazı şeyleri sordular... Bunun üzerine Allah Teala Mescid-i Aksa'yı benim için yükseltti. (gözümün önüne getirdi) Ona bakıyor, bana ne sorulursa cevaplıyordum."28 Mescid-i Aksa'nın olduğu bölgeye hayatı boyunca hiç gitmemiş olan Hz. Muhammed (sav)'in müşriklerin sorularını eksiksiz cevaplaması, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi ve rahmetidir. Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz (sav)'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş, iman etmeyenler ve müşriklerse inkarlarında akılsızca diretmişlerdir. Hadis kaynaklarında, müşriklerin Hz. Ebu Bekir'e gelerek, -Miraç olayı nedeniyle- Hz. Muhammed (sav) hakkında asılsız iftiralar uydurdukları bildirilmektedir. Hz. Ebu Bekir, Miraç mucizesine inanmayarak kendisine anlatan ve hala Peygamberimiz (sav)'e inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermiştir. Bu olay karşısındaki güzel ve sadık tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz (sav) tarafından "Sıddık" lakabıyla onurlandırıldı. Hadislerde, müşriklerin Peygamberimiz (sav)'den delil istemeleri üzerine, Sevgili Efendimiz (sav)'in müşriklere inkar etmeleri mümkün olmayan mucizevi bir delil daha sunması şöyle anlatılmaktadır: Peygamber (sav)'e dediler ki; "Söylediğinin delili nedir?" Hz. Peygamber (sav) dedi ki; "Kureyşli bir kervana rastladım. O falanca yerdeydi. Kervan bizden ürktü ve yön değiştirdi. O kervandan bir devenin üzerinde siyah ve beyaz çuval bulunmaktadır, bağırıp yıkıldı." Kervan dönünce durumu sordular, onlar da Hz. Peygamber (sav)'in anlattığı şekilde haber verdiler.29 Görüldüğü gibi, Peygamber Efendimiz (sav) hem hiç görmediği Mescid-i Aksa'yı detaylı olarak tarif ederek hem de yoldaki kervanların durumunu haber vererek, Rabbimiz'in rahmeti olan büyük mucizeler göstermiştir. Miraç konusuyla ilgili Kuran'da haber verilen bilgilerden biri de, Peygamber Efendimiz (sav)'in Sidretü'l-Münteha'ya yükselmesidir. Necm Suresi'nde bu mucize şu şekilde bildirilmektedir: Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. (Necm Suresi, 13-18) Miraç olayı Yüce Allah'ın Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği çok büyük bir mucizesidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz (sav)'e iman etmeyenler karşısında verdiği üstün bir delilidir. Rabbimiz'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e gösterdiği mucizelerin her biri de Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın dilediği şekilde ve zamanda, sebeplere bağlı olmadan yaratılmıştır. Bu mucizelerin her biri iman edenlerin imanlarını daha da artıran çok büyük müjdelerdir.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
08 Nisan 2009, 10:18 | Mesaj No:23 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Mirac Nedir, Nasıl Olmuştur ?
Soru: Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ'yı miracda gördü mü, gördü ise bu nasıl bir görmedir, Peygamber efendimiz ile Allah Teâla arasında bir perde olduğu bu perde aradan kalkınca Peygamberimizin Allah Teâlayı gördüğü ve dayanamayıp bayıldığı, Allah Teâla ile konuştuğu, hatta Allah Teâla'nn Peygamber Efendimize Hazreti Ebubekir'in sesi ile hitab ettiği, Peygamber efendimize namazın farz olanı elli rekat olarak bildirildikten sonra Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile olan konuşması ve namazın beş vakte indirilmesi hususunda Peygamberimizin Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile Allah Teâla arasında gidip gelmeler sonunda namazın beş vakte indirildiği anlatılmakta Biz Mirac bahsinde Allah Teâla'yı nasıl tenzih etmemiz lazım ve bu anlatılanları nasıl anlamalı ve nasıl iman etmeliyiz? Cevap: Rahmet Peygamberi'nin (sa) miracı eşsiz bir mucizedir; mucize olduğu için de insanların bilgi araçları ile bilmeleri, tecrübe etmeleri mümkün olmayan tarafları vardır Miracın ruh ve beden beraberliği içinde mi yoksa yalnızca ruh ile mi, rüyada mı uyanık iken mi, bir kere mi birden fazla mı olduğu, miracda Resûlullah'ın Rabbini görüp görmediği gibi konular eskiden tartışıldığı gibi bugün de zaman zaman tartışma konusu olmaktadır Bu sebeple yukarıdaki soruya, üç arkadaşımla beraber hazırladığımız ve yakında Diyanet İşleri tarafından basılacak olan Kur'an Yolu isimli tefsirimizden de geniş alıntılar yaparak uzunca bir cevap vermek istiyorum Hz Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâm kaynaklarında, âyet metnindeki ilgili fiilin mastarı olan ve "geceleyin yürüme, gece yolculuğu" anl----- gelen isrâ kelimesiyle anılır Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan göklere yükseltilme safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme, yukarı tırmanma" anlamındaki "urûc" kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası, âleti" manasına gelen mi'râc kelimesiyle ifade edilmektedir İsrâ suresinin ilk âyetinin meali şöyledir: "Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir O, gerçekten işitendir, görendir" Hz Muhammed'in peygamber oluşuyla başlayan, putperestlerin müslümanlar üzerindeki baskıları, Peygamber ailesiyle az sayıdaki müslümanlara karşı muhtemelen risâletin altıncı yılında başlayıp üç yıl süren ve büyük acılar getiren ekonomik ve sosyal boykota dönüştü Bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla sevgili eşi Hz Hatice ile amcası ve hamisi Ebû Talib'i kaybetti Resûlullah'ın bu kayıplardan duyduğu büyük üzüntü sebebiyle bu yıla "hüzün yılı" denildi İşte bu acılı olayların ardından Yüce Allah, bir bakıma sevgili Resûlünü, sabır ve tahammülü dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için genellikle mirac diye anılan büyük mucizevî olayı gerçekleştirdi Yukarıda mealini verdiğimiz, İsrâ sûresinin 1 âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mirac olayına işaret etmektedir; aynı konuda hadis mecmualarında da 45 kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz Peygamber'den bilgiler nakledilmiştir Ancak özellikle bu hadislerdeki ayrıntılı malumat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için miracın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler verilmiştir Yaygın kabule göre mirac, peygamberliğin 12 veya 13 yılında (Muhammed Hamîdullah'a göre hicretin 9 yılında; bk İslâm Peygamberi, İstanbul 1972, I, 92) vuku bulmuştur Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî'nin el-Câmiu's-sahîh'inde ("Salât", 8; "Bed'ü'l-halk", 6; "Mi'râc", 42; "Tevhid", 37) yer alan hadislere göre bir gece Hz Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir durumdayken" Cebrâil yanına geldi, göğsünü açarak kalbini zemzemle yıkadı, sonra Burak denilen bir binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü) Semanın birinci katında Hz Âdem, ikinci katında Hz İsa ve Hz Yahya, üçüncü katında Hz Yusuf, dördüncü katında Hz İdris, beşinci katında Hz Harun, altıncı katında Hz Musa, yedinci katında ise Hz İbrahim ile görüştü Kur'an'da "sidretü'l-müntehâ" (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre (bk Şevkânî, V, 124) yaratılmışlarca bilinebilirlerin son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine Cebrâil'in geçme imkanı olmadığı için Hz Peygamber, Refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tesbiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterildi Nihayet bir yoruma göre (bk Şevkânî, V, 123) bir beşerin beşer olma özelliğini koruyarak Allah'a yaklaşabileceği son noktaya kadar O'na yaklaştı (Ancak -aşağıda açıklanacak- ağırlıklı yoruma göre buradaki birbirine yaklaşma Cebrail ile Hz Peygamber arasında olmuştur; geniş bilgi için bk Necm 53/8-9) Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği, Allah'ın da Peygamber'ine selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği "et-Tahiyyât" duasındaki diyalogun mirac olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir Mekandan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur'an'ın "âlemlere rahmet" olarak gönderildiğini bildirdiği Hz Muhammed arasında insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah'a, içlerinden günahkâr olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin "Âmene'r-resûlü" diye başlayan son iki âyeti verildi; İslâm'ın en temel ibadetlerinden beş vakit namaz emredildi Bazı rivayetlere göre miracdan dönüş sırasında kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi Nihayet semâdan Kudüs'e indirildi, kendisini burada önceki peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar En sonunda Hz Peygamber Mekke'den ayrıldığı noktaya getirildi Yine Buhârî'deki rivayetlerin birinin sonunda ("Tevhid", 37; Taberî, XV, 5) "Peygamber uyandı ki Mescid'i Haram'dadır" denilmektedir Söz konusu hadislerin baş kısmında miracın Hz Peygamber "uyku ile uyanıklık arasında" bir durumdayken başladığı, uyandığında kendisini Mescid-i Haram'da bulduğu şeklindeki ifadeler dolayısıyla bu olayın bedenle gerçekleşen bir yolculuk mu olduğu, yoksa bunun bir tür rüyada vuku bulan ruhanî bir durum mu olduğu hususunda erken dönemden itibaren tartışmalar yapılmıştır (meselâ bk Taberî, XV, 5; İbn Kesîr, V, 40-41) Biri uykuda diğeri uyanıkken olmak üzere iki miracdan bahsedildiği de olmuştur Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz Peygamber'in hem bedeni hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak düşünmüşlerse de onun uykudayken veya uyanık olarak fakat sadece ruhen yaşanmış bir hadise olması da değerini ve önemini azaltmaz Çünkü genel bir ilke olarak vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir Nitekim bu sûrenin 60 âyetinde mirac olayı kastedilerek "sana gösterdiğimiz rüya" şeklinde bir ifade yer almaktadır Buradaki rüya kelimesinin uyanıkken görme anl----- gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir (meselâ bk Taberî, XV, 110; İbn Âşûr, XV, 146) Ayrıca Hz İbrahim de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı (Sâffât 37/102) Ancak, mirac Hz Peygamber'in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır Taberî'ye göre Allah, kulunun ruhunu değil, mutlak bir ifadeyle kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre "Peygamber sadece ruhuyla miraca çıkmıştır" diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız yoktur (XV, 26) "1-2- İndiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir 3- Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır 4- O, kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir 5-7- Onu, çok güçlü, üstün niteliklerle donatılmış biri öğretti O, ufkun en yüce noktasındayken asıl şekliyle göründü 8- Sonra yaklaştıkça yaklaştı 9- O kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu 10- (Allah) kuluna ne vahyettiyse vahyetti 11- Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı 12- Şimdi siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı kalkışıyorsunuz! 13-14- Andolsun ki onu bir başka iniş esnasında da Sidre-i Müntehâ'nın yanında gördü 15- Ki onun yanında huzur içinde kalınacak cennet vardır 16- O an Sidre'yi bürüyen bürümüştü 17- Göz ne kaydı ne de hedefinden şaştı 18- Hiç kuşkusuz o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü görmüştü" (Necm: 1-18) 18 âyetteki "Hiç kuşkusuz o, görmüştü" anlamındaki cümlede öznenin Hz Peygamber olduğu açıktır; fakat onun neyi gördüğünü şu mânalardan biriyle açıklamak mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü, b) Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını, c) Rabbinin en büyük âyetlerini gördü Bunlardan ilk mânayı tercih eden müfessirlerden bazıları bunu Cebrâil'i görmesi şeklinde açıklamışlar, bazıları da Hz Peygamber'in Rabbini görmüş olması ihtimali üzerinde durarak bu konuyu geniş biçimde tartışmışlardır İbn Abbas'tan meşhur olarak nakledilen rivayette Peygamber'in Rabbini gözüyle gördüğü belirtilirken, kendisine bu konuda soru sorulan Hz Âişe bu ihtimali reddetmiştir İbn Mes'ud ve Ebû Hüreyre'den meşhur olarak nakledilen rivayet de bu yöndedir İslâm âlimleri de bu rivayetleri Allah'ın zâtı, sıfatları ve görülmesine ilişkin âyet ve hadislerle birlikte değerlendirerek iki eğilimi de savunan açıklamalar yapmışlardır Bazı âlimler de Peygamber'in Allah'ı gözüyle değil kalbiyle gördüğü, Allah'ın zâtının değil sıfatının tecelli ettiği gibi telifçi yorumlar ortaya koymuşlardır Bu noktada unutulmaması gereken bir husus da, anlatılan oluş ve tecellilerin cennet gibi farklı bir âlemde, farklı varlık boyutunda, farklı şartlar içinde gerçekleştiğidir; cennette ise her müminin Rabbini göreceği bilinmektedir Büyük Tefsir alimi Elmalılı'nın, Necm suresinin tefsirinde miracla ilgili yorumları verirken ara ara kaydettiği ve önemli bulduğumuz kendi tercihiyle ilgili düşüncelerini şöyle toparlamak mümkündür: Resûlullah, Cebrâil'i Kur'an'ın her inen parçası esnasında, hangi sûrete girmişse öyle görüyordu Gerçek sûretinde ise bir defa Miraç'tan önce gördü, o vakit Cebrâil Resûlullah'a inmişti Bir kere de Miraç'tan inerken gördü, bunda Resûlullah Cebrâil'e doğru iniyordu ve Cebrâil Sidre-i Müntehâ'nın yanında onu karşılıyordu Hz Peygamber namaz konusunda birkaç defa inip çıkmış olduğundan 13 âyetteki "nezleten uhrâ" tamlamasını "son bir iniş" şeklinde düşünmek daha mânidar olur Dolayısıyla ufukta istivâ etmeyi (doğrulmayı) Hz Peygamber'in kendisine yapılan talim (öğretme) üzerine nübüvvet ilminde yükselip istikametini alması (en yüksek ufukta istivâ etmesi) şeklinde anlamak uygun olur Cebrâil'in talimi üzerine Resûlullah en yüksek ufukta istivâ ile kalmamış, ondan sonra Allah Teâlâ'ya doğru yaklaşmıştır Bu durumda 8 âyetteki yaklaşmanın Resûlullah hakkında olduğu, cezbe (çekme) mânası içeren "tedellâ" fiiliyle de onun cezbedilmesinin yani aşağıdan yukarı doğru çekilip çıkarılmasının kastedildiğini, dolayısıyla burada Mirac'a işaret bulunduğunu söyleyebiliriz 9 ve 10 âyetlerden de şu mâna çıkmaktadır: Mirac'ta Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Hz Muhammed o istivâdan sonra Rabbine öyle yaklaştı ki, her vâsıta ortadan kalktı yani Mirac'da Cebrâil dahi vâsıta olmaksızın Allah Teâlâ kuluna her ne vahyetti ise vahyetti 18 âyetten, Resûlullah'ın, Cenab-ı Allah'ın rububiyetini gösteren, mutlak egemenliği altındakilere ait hayretler uyandırıcı ve söz kalıpları içine sığmayacak nice delilleri veya en büyük delili gördüğü anlaşılmaktadır; şu halde bunun mahiyetini açıklamaya kalkmak bizim haddimiz değildir Âyette "Rabbini gördü" denmeyip "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü" buyurulduğuna göre bu ifadenin zâhirinden O'nun zâtını gördüğü anlamı çıkmaz Bu konuyu açıklarken Râzî'nin kullandığı bir ifade bize başka bir mânayı düşündürdü: Rü'yet (görme) en büyük âyet olunca burada "kübrâ"yı ("en büyük"ü) rü'yet ile tefsir edebiliriz Bunu da iki yönlü düşünmek mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden yani mucizelerinden en büyüğü olan rü'yet mucizesini gördü; âhirette ümmetinin göreceği gibi beni gördü demek olabilir b) En büyük âyet olan rü'yetin hakikatini gördü demek olabilir Çünkü En'âm 6/103 âyetinde geçtiği üzere "basar"ın (görmenin) künhünü ve dolayısıyla rü'yetin hakikatini Allah bilir O halde rü'yetin hakikatini görmek, -bir kudsî hadiste yer alan " artık onun kulağı, gözü ve kalbi ben olurum" ifadesiyle Enfâl 8/17 âyetinin mazmunu üzere- Allah Teâlâ'nın Resûlullah'ta tecelli eden en büyük yakınlık âyet ve delillerinden olmuş olur Bu yoruma göre âyet-i kübrâ (en büyük delil) hakikat-i Muhammediyye demektir Biz de [Elmalılı], sözün akışı makam-ı Muhammedî'nin açıklanmasıyla ilgili olduğundan, en büyük âyetin hakikat-i Muhammediyye olduğu kanaatini taşıdığımızı belirtmek istiyoruz Çünkü maksat hangisi olursa olsun, âyetlerin en büyüğü veya âyetlerden en büyüğünün onda tecelli etmiş bulunduğunda şüphe yoktur (VII, 4570, 4574, 4576, 4577, 4579-4580, 4582-4583,4586, 4588-4589) Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması, Allah'ın kullandığı aynı şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir Kur'an ve hadislerle verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, ahiret aleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır Mühim olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi, yükselişidir bunun nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir Bu mucize tamamen ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder, asla coğrafi ve turistik bir seyahat olarak değil" (s133, par 249) "Miracı maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş, bir yolculuk olarak düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz bakidir" (s 143, par259) Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî miracı şöyle anlatıyor: "O'nun (sa) mirac gecesinde Rabbini görmesi, dünyada değil, âhirette vaki olmuştur Çünkü O (sa), mirac gecesi mekan-zaman dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca ezel ve ebedi bir an olarak buldu, başlangıç ve sonu bir nokta olarak gördü" (C I, 283 mektup) Süleyman Çelebi'nin eşsiz eseri Mevlid'inde okuyup dinlediğimiz mirac olayı, buraya kadar anlattıklarımızın, taklit edilemez güzellikte yapılmış bir özeti gibidir: Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ Ne mekan var anda ne arz ü semâ (öyle bir âlem ki, orada yer, gök ve mekan yok) Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal (O yer ne dolu, ne de boş) Akl u fikr emez o hali fehm ü hall (Akıl bu hali anlayamaz ve çözemez) Şeş cihetten ol münezzeh Zü'l-celal Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemal (Altı yönden münezzeh celal sıfatlı Allah ona, nicelik ve nitelikten öte bir lutufla cemalini gösterdi) Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti Âhirette öyle görür ümmeti Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh Mustafâ'ya söyledi bî-iştibâh (Harf ve ses olmaksızın Allah, Mustafâ'ya, şüphesiz olarak konuştu, söz söyledi) Âhirette (cennette) Muhammed ümmeti de Allah'ı görecek, Allah miracda Peygamberi ile, bizim bilmediğimiz, madde ve maddi araçların arada olmadığı bir mahiyyete konuştu, işte bunun gibi yine bizim bildiğimiz ve anladığımız "görme"ye benzemeyen ve mahiyeti ondan farklı olan bir görme ile, dünyadan başka bir âlemde Rabbini de gördü Allah ona bu kabiliyeti lütfettiği için bayılma filan da olmadı Mi'rac Hz Peygamber'e büyük bir ihsan, eşsiz bir armağandır; ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır Mi'rac gecesi Hz Peygamber'i, başta mirac olmak üzere genellikle mucizeleri, o gece armağan edilen namaz ibadetinin önemini, İsra sûresini ve orada geçen dini, ahlaki hükümleri anmak, anlatmak, temsil etmek elbette yararlıdır ve yapılmalıdır Ancak gerek bunları ve gerekse başka meşru şeyleri yapmak "miraç gecesine mahsus" bir sünnet, Hz Peygamber'in örnek olarak yaptığı bir ibadet değildir; böyle anlaşılırsa dine ekleme (bid'at) yapılmış olur Hayrettin Karaman |
08 Nisan 2009, 10:35 | Mesaj No:24 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Peygamberimiz Miraç' a çıktığında Allah'ı (c.c.) görmüşmüdür?
Allah tealanın, gözle görüleceği hususunda üç görüş zikredilmektedir: Birinci görüşe göre: Allah tealayi gözler dünyada görmeyecek âhirette görecektir Daha sonra da zikredileceği gibi Hz Aişe: "Gözler onu göremez o ise bütün gözleri görür" (En'am 103) âyetini delil göstererek bu görüşü beyan etmiştir Mesruk diyor ki: "Ben, Aişe (ranha) ya dedim ki: "Ey anneciğim, Muhammed (sav) rabbini gördü mü?" Aişe şöyle dedi: "Söylediğin söz tüylerimi ürpertti Sen şu üç şeyi bilmez misin ki, kim bunların meydana geldiğini sana söylerse yalan söylemiştir Kim sana "Muhammed (sav) rabbini gördü" derse şüphesiz ki o yalan söylemiştir" Hz Aişe bu sözlerden sonra şu âyetleri okudu "Gözler onu görmez o ise bütün gözleri görür1 "Allah bir insanla ancak vahiyle veya perde arkasından konuşur Yahut bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder2 Hz Aişe sözlerine devamla şöyle buyurdu: "Yine kim sana yarın ne olacağını bildiğini söylerse şüphesiz ki o yalan söylemiş olur" Sonra şu âyeti okudu: "Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez3 Yine kim sana: "Resulullah bir şey gizledi" derse şüphesiz ki o yalan söylemiştir" demiş ve şu âyeti okumuştur: "Ey Peygamber, rabbinden sana idirileni tebliğ et Eğer yapmazsan Allahın peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun Allah seni insanlardan korur Şüphesiz ki Allah, kâfiler toluluğunu hidayete erdirmez4 Hz Aişe sözlerine devamla şöyle demiştir: "Resulullah rabbini görmedi Fakat o, Cebrail (as)ı kendi asli suretinde iki kere gördü5 İkinci görüşe göre: Allah teala hem dünyada hem de âhirette görülecektir Allah tealayı dünyada görme Hz Muhammed (sav) için gerçekleşmiştir Ancak Resulullahın, Allah tealayı görmesi bizzat gözüyle mi yoksa kalbiyle mi gerçekleştiği meselesi ihtilaf konusu olmuşsa da kalbiyle bir veya iki defa gördüğü görüşü tercih edilmiştir Abdullah b Abbas, Ebu Salih, Süddi, İkrime bu görüştedirler İkrime diyor ki: "Abdullah b Abbas dedi ki: "Muhammed rabbini gördü ben de ona dedim ki: "Allah "Gözler onu göremez o ise bütün gözleri görür6 buyurmamış mıdır? Abdullah b Abbas ise şöyle cevap verdi: "Vay senin haline, bu durum, Allahın, nuruyla göründüğü zamandır Görülen onun nurudur Allahın nuru Muhammed'e iki kere gösterildi 7 Abdullah b Şekik diyor ki: "Ben, Ebu Zer'e dedim ki: "Şayet Resulullahın zamanına yetişmiş olsaydım ben ona bir şey sorardım" Ebu Zer: "Ondan neyi sorardın?" dedi Abdullah da: "Ey Allanın Resulü, sen rabbini gördün mü?" diye sorardım" dedi Ebu Zer dedi ki: "Ben onu sordum o da: "Ben nur olarak gördüm" dedi8 Müslim'de de şu rivayetler vardır 1 Ata tarikiyle gelen bir rivayette İbnü Abbas: "Peygamber onu kalbi ile gördü" dedi 2 Ebu'l- Âliye tarikiyle gelen bir rivayette de İbnü Abbas'ın şöyle dediği nakledilir: "Andolsun ki onu bir kere daha gördü" Diğer bir rivayette: "O nurdur o bana nasıl gösterilecek9 diye cevap verdiği bildirilmektedir Yani, benim, onun zatını görmeme nuru engel oldu Görüldüğü gibi bu rivayetler, Resulullahın dünyada iken Allahı kalb gözüyle gördüğünü beyan etmektedirler Şa'bî diyor ki: "Abdullah b Abbas Arafat'ta Kâ'b ile karşılaştı ve ondan bazı şeyler sordu Bunun üzerine Kâ'b "Allahu Ekber" diye seslendi Öyle ki yankısı dağlardan geldi Bunun üzerine Abdullah b Abbas dedi ki: "Biz, Haşimioğullarıyız" Kâ'b ise "Allah, görünmesiyle konuşmasını Muhammed ile Musa arasında taksim etti - Musa ile iki kere konuştu Muhammed de onu iki kere gördü 10 dedi Üçüncü görüşe göre ise: Allah teala ne dünyada ne de âhirette görülecektir Bu görüş Mutezile'ye aittir Allah tealanın âhirette görüleceğini beyen eden sağlam nasslara ters düşmaktedir Bu sebeple nazar-ı itibara alınacak bir görüş değildir Allah tealanın âhirette görüleceğini beyan eden âyetlerden bazısı" şunlardır: "O gün rablerine bakan pırıl pırıl parlayan yüzlerde vardır 11 Hayır! Hayır! Bu, cezasız kalmayacak Onlar, o gün Rab’lerini görmekten mahrum kalacaklardır 12 Şu sahabiler de Allah tealanın, âhirette görüleceğini beyan eden sahih hadisler rivayet etmişlerdir Bunlar Ebu Said el-Hudrî, Ebu Hureyre, Enas b Mâlik, Süheyb-i Rûmî ve Bilal-i Habeşî (ranhüm)dür 13 1- En'am Suresi, âyet: 103 2- Şuanı Suresi, fıycl: 51 3- Lokman Suresi, âyet: 34 4- Muide Suresi, âyet: 67 5- Buharı, K Tefsir el-Kur'an sure 53, bab:l 6- En'am Suresi, âyel: 103 7- Tirmizî, KTcfsir el-Kur'art, Sure: 53, bah: 7, Hadis no: 3279 8- Müslim, Kel-İman, bab: 292, Hadis no: 178 9- Müslim, Kd-îman, bab: 292, Hadis no: 178/Tirmizî,KTcfsİrcl Kurıan, Surc3, IIadis no: 3282 10- Tirmızı, K Tefsir cl-kKur'nn sure 53 Hadis No 3278 11- Kıyamet suresi ayet, 22-23 12- Mulaffifiıı suresi, ayet- 15 13- Ebu Cafer Muhammed b Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/32-36 Taberi Tefsiri |
17 Temmuz 2009, 16:18 | Mesaj No:25 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | Miraç Nedir ? Arapça'da merdiven yukari çikmak yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) >ürülür. Kur'an'in andigi bu asama gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir. Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s) Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim Hz. Musa Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi. Hz. Peygamber (s.a.s) Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya üçüncü katinda Hz. Yusuf dördüncü katinda Hz. Idris besinci katinda Hz. Harun altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya oradan Burak'la Kudüs'e oradan da Mekke'ye döndürüldü. Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti. Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi yoksa hem ruh hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir. Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti. MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz Bakara Suresinin Son Ayetleri Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi. Kaynak: Islam tarihi |
17 Temmuz 2009, 16:22 | Mesaj No:26 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | RE: Miraç Nedir ?
MİRAÇ KANDİLİ Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir bütün süfli duygulardan beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: �Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten herşeyi hakkıyla görendir.� (İsra Suresi 1) Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: �O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O�nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O�nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.� (Necm Suresi 7-18.) Miracta verilen Hediyeler: 1-Günde 5 vakit Namaz 2-Bakara suresinin son iki Ayeti;285 286 3-Ümmetinden ALLAHA Hicbirseyi ortak kosmayanlarin affedilip Cennete girecegi müjdesi. (Müslim) |
17 Temmuz 2009, 16:29 | Mesaj No:27 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | Miraç kandili hakkında...
Miraç Efendimiz (aleyhisselatü vesselam)’in ifa ettiği eşsiz kulluğuna mükafat olarak kazandığı velayetin bir ifadesinden barettir Allah yerde eserleriyle kendisini beşere gösterdiği Peygamberimizi gökler âleminin sakinlerine de göstermek için O’nu o yüce meclislerde dolaştırmış ve her yer üzerinde hükmünün geçtiğini bütün âleme göstermiştir. Peygamberliğinin değil kulluğunun bir semeresi ve neticesi olan Mirac yolculuğunda Efendimiz (sas) kendisini çepeçevre saran kanun ve sebepleri aşarak beşeriyete ait perdeleri geçip uzun mesâfeleri bir hamlede kat etmiş yıldızları sistemleri birer merdiven birer basamak birer atlama taşı gibi kullanıp Rabb’ini görmeye mâni buudları geride bırakmış cismen ve rûhen vardığı makamdan Cenâb-ı Hakk’ı müşahede etmiştir. Peygamberlerle selâmlaşmış melekleri görmüş Cennet’i ve güzelliklerini Cehennem’i ve azâmetini temâşâ etmiştir. Melekler O’na teşrifatçılık yapmış huriler perdedar olmuştur. Yıldızlar kaldırım taşı gibi ayaklarının altına serilmiş bineğiyle berk gibi bütün mekanı kat edip tekrar insanlık içine dönmüştür. İşte Miraç bu yüce yolculuğun adıdır. Allah Nebisine sahip çıkıyor Efendimiz (sas) bütün zorluklara rağmen kulluğunda öyle olgunluğa ve dolgunluğa ermişti ki kendisine açılan o kapıdan içeriye girerken kulluğun zirvelerine çıkmıştır. Miraç bir yönüyle bunun ifadesidir. Miraç en zor şartlar altında dahi kulluğundan fedakarlıkta bulunmayan Efendimiz’in (sas) insanların kendisine bütün bütün sırtlarını döndüğü bütün sebeplerin kapandığı “Bunlarla kız alıp vermeyeceksiniz. Çarşıda pazarda bir şey satmayacaksınız. Onlara hiçbir şekilde yardımda bulunmayacaksınız. Her türlü ilişkinizi keseceksiniz.” dedikleri dönemde ve zâhiren hiçbir çıkış yolunun görünmediği anda Allahu Teala Efendimiz’in (sas) kalbini taltif etmek ve kırılan gururunu onurunu hoşnut etmek için O’nu katına almıştı. Hatta böylesi olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde Efendimiz (sas) bir de iki büyük yara almıştı. Bu gece Allah Resulune Vahyedilen Bakara suresinin son iki ayeti: “Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a meleklerine kitaplarına peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler. Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” Miraç nedir? Miraç kelime manası itibarıyla “merdiven” “yükselecek yer” “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlâhî derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim (İsrâ 17/1; Necm 53/8-11.) ve hadis-i şeriflerle (Buhari Salat 1; Müslim İman 259.) hakikati sabit olan Miraç hadisesi beşer idrakinin üstünde ve zaman ve mekan hudutları dışında cereyan etmiş ulvî bir tecellidir. Bu gece ne yapmalı? Eğer kişi Kur’ân’ın dilinden kalp kulağıyla iman derslerini dinleyip başını kaldırıp vahdete tam yönelse “kulluğun miracı”yla kemalat arşına çıkabilir. Miraç’ta iman hakikatleri gözle görüldüğü için bu kandil gecesi imanî konuları ve o konular içinde Miraç’a ait meseleleri derinlemesine okuyup mütalâa etmek lâzımdır. “Mirac-ı imânî” ile âdeta İlâhî mükâlemeye nail olmalıdır. Camilerde cemaatle kılınan akşam ve yatsı namazları ve okunan Kur’ân’larla kıvamını bulan ruhlar daha sonra evlerine çekilmeli evlerindeki Mescid-i Haram mesabesindeki odalarından seccade Burak’ına binerek ilham Cebrail’i eşliğinde ihlas Mescid-i Aksa’sına varmalı; orada gözyaşıyla karışık bir kâse mânâ sütü içtikten sonra secdelerin miracıyla yükselip âyetlerin kanatlarında ruhunun mülk ve melekût semalarına yelken açmalı her rek’atta âdeta bir kat yukarılarına doğru yücelmeli bir noktadan sonra binek değiştirip ihsan Refref’ine binerek kendi kemal sidre-i müntehalarında pervaz etmeli nihayet insanda arş-ı azam mesabesindeki kalbin derece-i ufkuna urûç ile tâ kâbı kavseyne ulaşıp “Et-tahiyyâtü”nün sırrıyla huzur-u kibriya’da sünûhât ve ilhâmât ötesi bir nevi mükâleme-i İlâhiye ve müşahede-i Rabbâniye’ye mazhar olmalıdırlar. Miraç Peygamberimiz’e hastır Bütün namazlar niyazlar oruçlar ve çileler; namazın niyazın orucun manasını halka anlatmalar ve bütün bunları birer merdiven yapmalar Efendimiz’in (sas) miraca yükselmesine vesile olmuştur. Böyle bir şeref Efendimiz’den (sas) başka ikinci bir peygambere nasip olmamış sadece O’na has bir keyfiyettir. Her nebi kendi ruhunda Allah’ın huzuruna çıkmış kurbu huzura müşerref olarak iltifat görmüştür. Fakat bütün gökleri ve cennetleri bilemediğimiz keyfiyet içinde yapılan böyle bir miraç sadece Allah Rasûlü’ne hastır. İşte bizler de böyle kadri yüce civanmert bir Nebi’nin arkasında bulunmanın hazzı içinde doya doya bir namaz kılıyoruz. ZAMAN |
17 Temmuz 2009, 16:30 | Mesaj No:28 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | RE: Miraç Nedir ?
Miraç Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.'e ikram edilen en büyük mucizelerden birisidir. Bu mucize hicretten birbuçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Allahu Tealâ Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir. Miraç mucizesi “isra” olayı ile başlamıştır. İsra gece gitmek ve götürmek demektir. Allahu Tealâ Habibi Hz. Muhammed s.a.v.'e yaptırdığı bu gece yolculuğunu ayette şöyle anlatır: “Kulu Muhammed'i geceleyin Mescid-i Haram'dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzeh uzak ve temizdir. Şüphesiz O her şeyi hakkı ile işiten ve görendir.” (İsra 1) İsra'dan sonra Miraç gerçekleşmiştir. Miraç yükselmek demektir. Yükseğe çıkaran araca da miraç denir. Alemlerin sahibi Yüce Allah dostu Hz. Muhammed s.a.v.'e gecenin çok kısa bir anında kainat sarayını ve melekût/gayb alemini gezdirmiştir. Melekût Alemini Şereflendiren Misafir Bu yolculuk ve ziyarette gökteki meleklerin reisi Hz. Cebral'i a.s. kendisine refakatçi yapmıştır. Mekke'den Küdüs'e Burak isimli binekle yapılan yolculukta Hz. Cebrail binitinin üzengisini Hz. Mikail de yularını tutmuştur. Kainatın bu en şerefli misafiri teşrif ettiği bütün makamlarda görüştüğü peygamber melek ve diğer varlıkları şereflendirmiştir. Yüce Allah ona yedi kat gökleri ve içindekileri göstermiş madde aleminden öteye geçirmiş gayb aleminin sırlarını açmış mekândan münezzeh bir şekilde huzuruna almış cemalini göstermiş kendisiyle selamlaşmış ve konuşmuştur. Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu mucizeyi saadetli ruh ve cesediyle birlikte yaşamış görmüş ve tatmıştır. Buharî ve Müslim başta olmak üzere meşhur hadis ve tefsir kitaplarımız bu mucizeyi detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Bu mucize bu şekliyle dünyada hiçbir peygambere verilmemiş başka kimseye de verilmeyecektir. Fakat Allahu Tealâ salih kullarına farklı boyut ve şekillerde miracın bir numunesini yaşatmaktadır. Yüce Allah terbiye olup manen ilâhi huzurda kabul görecek güzelliğe ulaşan dostlarını doyumsuz dostluğu ve mekândan münezzeh yakınlığı ile şereflendirmektedir. Yüce Allah kullarını buna davet etmiş ve o makama çıkanlara Kur'an-ı Hakim'de “mukarrebun” ismi verilmiştir (Vakıa 12). Hadislerde bu hal ihsan ve müşahede makamı olarak tanıtılmıştır. Tasavvufta bu terbiyeye Seyr u sulûk ismi verilir. Arifler Yüce Allah'ı tanımaya marifetullah O'na ulaşmaya vuslat bütün benliği ve sevgisi ile ilâhi muhabbet içinde kaybolmaya Fenafillah bu hal içinde kalmaya Bekabillah derler. Hepsi ilâhi yakınlığı aşkı ve dostluğu ifade eder. Müminlere Verilen Üç Hediye Allahu Tealâ Mirac gecesi Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i şu üç müjde ve hediye ile birlikte ümmetine göndermiştir: 1. Ümmetinden Allah'a ortak koşmadan ölen kimselerin affedileceği. 2. Beş vakit namaz. 3. Bakara Suresi'nin son iki ayeti. (Müslim Tirmizî Nesaî Suyutî) Bu üç hediye kıyamete kadar gelecek her mümine verilmiş en büyük hediyelerdir. Bu hediyeler kısaca iman namaz ve niyazdır. Bunların bu gecede ikram edilmesinin özel bir manası vardır. Onlar olmadan manevi miraç yani Yüce Allah'a yakınlık olmaz. Bu hediyeleri tanıyalım: İman ve Tevhid İman Yüce Allah'ın kuluna en büyük hediyesi ve emanetidir. İmanın esası tevhiddir. Tevhid Yüce Allah'ın tek ilâh olduğunu bilmek ve buna iman etmektir. Bu tevhid nuru ve şuuru olmadan Yüce Yaratıcı'yı tanımak O'na yaklaşmak sevilmek mümkün değildir. Bu iman ve tevhid cennetin anahtarıdır. Zerre kadar iman kulu cehennemden kurtarır cennete girmeye orada Yüce Allah'ın cemalini seyretmeye vesile olur. Kendisine böyle bir iman nimeti verilen kul ebediyyen şükretse azdır. Kalbe konan bu iman nurunu korumak için devamlı Yüce Allah'tan yardım istemeli bunu her şeyden önemli ve gerekli görmelidir. İman cevherini korumanın en güzel yolu sürekli tevbe ve zikirle birlikte farz amellere devam edip haramlardan kaçınmaktır. Sık sık imanı tazelemeli lâ ilâhe illallah zikrine dili ve kalbi iyice alıştırmalıdır. Son nefeste bu iman üzere giden kimsenin işi kolaydır. Çünkü imanın meyvesi cennettir. Müminin Miracı: Namaz Namaz kul ile Rabbinin özel buluşma anı yapılmıştır. Kul namaza durduğu zaman onunla Rabbi arasındaki bütün perdeler kaldırılır Yüce Allah özel olarak kuluna yönelir onun okuduğu Kur'an'ı dinler yaptığı zikri över üzerine bol bol rahmet feyiz ve nur döker kulun da bunun farkında olmasını ister. Herkes kalbinin uyanıklığı kadar bu ilâhi yakınlığı ve özel ilgiyi fark eder. Efendimiz s.a.v. kulun Yüce Allah'a en yakın olduğu anın secde anı olduğunu belirtmiştir. (Müslim Ebu Davud vd.) Namazın cennetin anahtarı olduğu müjdelenmiştir. (Tirmizî Ahmed) Namazın bir özelliği içinde bütün zikir çeşitlerini bulundurmasıdır. Öyle ki göklerde ve yerde ne kadar melek ve varlık varsa hepsinin özel olarak yaptığı ibadet çeşidi namazda toplanmıştır. Allah rızası için edebine uygun namaz kılan bir mümin bu namazı ile bütün varlıkların ibadet şekliyle Yüce Allah'a şükretmiş ve hepsini temsil etmiş olmaktadır. “Ben Yüce Allah'a yaklaşmak sevilmek ve O'na şükretmek istiyorum” diyen bir kulun kılacağı namazdan daha güzel bir zikir ve ibadet yoktur. Onun için namaz dinin direği kalpteki imanın en birinci alameti ve Allah'a yaklaşmanın vazgeçilmez vesilesi yapılmıştır. Bu dünyada iman ve namaz emanetini koruyarak ölen kimselere Yüce Allah cennetini ve cemalini müjdelemiştir. Kulun Rabbi İle Konuşması: Dua Miraç'la gelen üçüncü hediyemiz Bakara Suresi'nin son iki ayetidir. Bu ayetler iman esaslarını ve ilâhi duaları içermektedir. “Âmenerrasulü” ile başlayan bu iki ayet Yüce Rabbimiz'in bu ümmete özel ikramıdır. Bu ümmete gücünün üstünde yük yüklenmemiş ve ibadet emredilmemiştir. Ayrıca bu ümmetin unutarak veya yanılarak yaptığı kusurları affedilmiştir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin kendisine Arş'ın altındaki bir hazineden verildiğini onların daha önceki hiçbir peygambere verilmediğini belirtmiştir. (Ahmed Hakim Beyhakî vd.) Bu ayetleri gece okumak tavsiye edilmiştir. Bu ayette yapılan duaların Allah tarafından kabul edildiği müjdelenmiştir. Onların okunduğu evde şeytanın duramayacağı belirtilmiştir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bu ayetlerin hem Kur'an hem dua hem salât /rahmet olduğunu bildirmiştir. Onları okuyanı cennete götüreceğini ve Yüce Rahman'ı razı edeceğini müjdelemiştir. Bu iki ayetin öğrenilmesi hanım ve çocuklara öğretilmesi tavsiye edilmiştir. (Bkz: Suyutî ed-Dürrü'l-Mensûr; İbnu Kesir Tefsir) Kulun samimi olarak yaptığı dua ile Rabbi arasında hiçbir perde yoktur. Gönülden gelen niyazlar hemen ilâhi huzura ulaşır; Yüce Mevlâ kulu için en hayırlı olacak şekilde dualarına karşılık verir. Yeter ki kul isterken gafil olmasın istemekten usanmasın. |
17 Temmuz 2009, 16:32 | Mesaj No:29 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | Miraç kandiline doğru
Evvela "Kandiller nedir?" Kandiller Allah'ın umumi affının ilanıdır.. "Tevbe edin sizi affedeyim" -Neye tövbe edelim? Kandil Gecesi her müslüman bir odaya çekilmeli bir kağıt ve kalem almalı.. Kağıdı ortadan ikiye bölmeli bir tarafına: `Bilmediğim dini konular" diğer tarafına ise; "İşlediğim günahlar" diye yazmalı.. Bilmediğim dini konular kısmına İslam adına ne bilmiyorsa hepsini sıralamalı.. Mesela: "Kur'an okumasını bilmiyorum" Kur'an okumasını biliyor tecvid bilmiyorsa onu da yazmalı.. Sonra devam etmeli: Arapça bilmiyorum.. Tefsir hadis siyer fıkıh bilmiyorum. .................................................. Bunları bilmek için: Kitaplar almalıyım ilgili gazete ve dergileri takip etmeliyim hocaefendilerin derslerine gitmeliyim. Şimdi kağıdın diğer tarafına geçebilir "İşlediğim günahlar": Yalan söylüyorum. Tembelim. Dedikodu yapıyorum. Boş lafları seviyorum. .................................... Artık içki ve benzeri günahları da varsa hepsini yazmalı.. Sonra kağıda umumi bir göz atmalı; "Bilmediğim konulardan hangisini öğrenebilirim işlediğim haramlardan-günahlardan hangisini terkedebilirim?" demeli.. Bunların hepsini birden terketmek zordur..Teker teker terk etmeye çalışmalı.. Mesela Kur'an okumasını bilmiyorsa "öğreneceğim!" diye kandil gecesi kendi kendine söz vermeli; ertesi günü hemen işe başlamalı. Haramlar bölümünde de mesela boş laflara tövbe edip ilme-irfana yöneleceğine ahd-u peyman etmeli. Şimdi iki şeye tövbe etmiş oldu: Birincisi: Bir noksanını tamamlamak İkincisi ise: Bir harama son vermek Böylece iyiliğe doğru bir değişme oldu. "İki günü birbirine eşit olan zarardadır" buyuruluyor..Hiç değilse kandil gecesi bir değişime uğrayıp kandil sabahı daha iyi bir müslüman olarak ortaya çıkalım. Eğer kandil geceleri müslümanları daha iyiye götürmüyorsa demek ki kandil ülkemize uğramamış. Kandil mübarektir Allah müslümanları da mübarek etsin!.. Hekimoğlu İsmail |
17 Temmuz 2009, 16:36 | Mesaj No:30 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | MİRAÇ KANDİLİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir bütün süfli duygulardan beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır: “Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi 1) Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: “O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi 7-18.) Miraç nasıl oldu? Miraç Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya oradan semaya yüce âlemlere İlâhî huzura yükselmesidir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den) Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı orada iki rekât namaz kıldı daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı bir hutbe okudu. Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi. Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem Hz. Yahya ve Hz. Îsa Hz. Yusuf Hz. İdris Hz. Harun Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler tebrik ettiler. Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli ikisi açıktan akan (Nil Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti. Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu. Süleyman Çelebi'nin dediği gibi “Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah... Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı. “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu. Hz. Musa'nın “Rabbine dön azaltması için Rabbinden niyazda bulun ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu her seferinde 10 vakit indi sonunda beş vakitte karar kıldı. Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti Cehennemi âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi gördü Mekke'ye döndü. Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler ama iman nasip olmadı. Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı: “Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.” Bunun üzerine müşrikler: “Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler ama yine de iman etmediler. O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk tereddütsüz inanan” ünvanını aldı. Peygamberimiz neden mirac’a çıktı? Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması sohbet etmesi onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri özel ve cüz'i diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir. Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte kâinatın Rabbi bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür. Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet kulluk tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan insanlardan varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi... Peygamberimiz Allah ile nasıl görüşebilir? Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?” Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır. Bir insan nasıl göklere çıkabilir? Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?” Yerküremiz yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı? Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı? Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?" Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir. Görünen âlemin anahtarı olan gözünü işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir. Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir. Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir. Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor. Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi? Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?" Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı elektriğin hızı hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır. Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir? Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı rüyada işittiği sözleri konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor birisine bir gün diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş Onun cemalini görmüş emirlerini alıp dönüp gelmiştir. Miraçın benzeri bir olay var mıdır? Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?" Miraçın çok örnekleri vardır: Bir insan gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Kalb gözü açık bir veli İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor. Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar. Cennette Cennet ehli mü'minler Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar. Bu kadar örnekler gösteriyor ki bütün evliyanın sultanı bütün mü'minlerin imamı bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması dönmesi bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir. Miraçla gelen hediyeler Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri Cenneti âhireti hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız melekleri âhireti Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular. İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak bizden ne istiyor anlasaydık” derken İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir. Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir. Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir. Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi. Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz fani devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında ruh genişliğinde akıl akıcılığında kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî Sözler 31. Söz.) Miraç Gecesi Namazı Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa : “Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur. Ardından da yüz kere istiğfar yapılır. Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır. Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Miraç Kandili Tebriği... | Esma_Nur | Cuma-Bayram-Kandiller | 20 | 06 Şubat 2024 21:22 |
Hutbe:Miraç Kandili | Arasat | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 1 | 26 Mayıs 2014 01:48 |
Miraç Kandili Mesajı… | mehmet akif2 | Diyanetten Duyurular/Haberler | 0 | 26 Mayıs 2014 01:46 |
Miraç kandili ile nefes alacağız | EyMeN&TaLhA | Cuma-Bayram-Kandiller | 0 | 03Haziran 2013 18:26 |
Miraç Kandili Duası | SONSUZNUR | Dua Bölümü | 0 | 20 Temmuz 2009 01:25 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|