Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > DİCLE İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi Mihrinaz,Açılış Tarihi:  08 Nisan 2019 (19:47), Konuya Son Cevap : 08 Nisan 2019 (20:07). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 08 Nisan 2019, 19:47   Mesaj No:1
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.545
Konular: 1328
Beğenildi:12678
Beğendi:9310
Takdirleri:28874
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart DİCLE İlitam KELAM (8-13) Ders Özetleri/Medineweb

DİCLE İlitam KELAM (8-13) Ders Özetleri/Medineweb

Dicle İlitam Kelam Ders Özetleri



ÜNİTE 8

1-KELAM EKOLLERİNİN KADER ANLAYIŞLARI
Kulun ihtiyarı ve kader konusunda çıkmış olan başlıca üç mezhep vardır. Bunlar Cebriye, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet’tir.

2- Matüridiyye mezhebine göre kader; “Allah Teala’nın her bir mahluku ezelde kendisine ait vasfıyla tahdid, ta’yin ve tespit etmesidir. Bu tahdidde, güzellik, çirkinlik (Hüsn ve Kubh), fayda ve zarar bulunduğu gibi, hadisenin zaman ve mekânıyla, ona terettüp edecek olan sevap ve ikabı da ihtiva etmektedir.”

3-Fiillerin kazanılmalar ı(kesb) ve icra edilmeleri yönünden insanın, yaratılmaları yönünden ise Allah’ın tesiriyle meydana gelir” İmam Mâtüridî ekolünün benimsediği “Kader” anlayışı bu şekildedir. Mâtüridîliğin görüşlerinin temelini oluşturan Ebu Hanife, kaza ve kaderi izah ederken, meseleyi tamamen Allah’ın ilmine dayandırarak “levh-i mahfuz”daki yazının, “hüküm ile değil vasıf ile” olduğunu belirtir Lakin daha sonra bu yaklaşım değişerek, “Allah’ın fiillerini “vasıf” ile belirlemesi, “hüküm” ile belirlemesi şekline dönüşmüştür.”İtikadi esasları akıl ilkeleriyle teyit edip, nasları aklın ışığında yorumlamayı gerekli gören, fakat nakli ikinci plana düşürmeyen metotlar geliştirmiş”

4- ” Eş’ariyye de ise kader anlayışı şu çerçevede şekillenmiştir: “Allah’ın kulları hakkında önceden tayin ettiği, değişmez bir kaderi mevcuttur”.Eş’arîye göre, kulun kudret ve fiilini yaratan Allah’ ır, fiilin meydana gelişinde kula verilen hadis kudretin hiçbir etkisi yoktur. Kul, Allah tarafından yaratılan fiilin kendine ait hadis kudretle kısmen irtibatlı bulunduğu için sorumlu olur.” Buna göre “Allah hem şerrin, hem de hayrın yaratıcısıdır. İman Allah’ın bir nimetidir; lütfudur. Bu
nimeti veren Allah’tan bunu verip vermemesi istenmez. Zira Allah bunu fazlından vermektedir.

5-Eş’arîler, Mâtüridîlere göre, insanî iradeyi daha pasif tutan bir anlayış sergilemiştir.Ayrıca Mâtüridîlerin “kaza” diye dediklerine, Eş’arîler”kader”,Eş’arîlerin “kader” dediklerine Mâtüridîler
“kaza”demiştir.

6-Mâtürîdî’ye göre kaderin iki yönü vardır. Birincisi, kader her şeyi hayır, şer,hüsün, kubuh, hikmet, sefeh bakımından taşıdığı mahiyet üzere yaratmaktı r.İkincisi ise, her şeyin oluşacağı zaman ve mekânını, hak veya batıl oluş vasfını, doğuracağı mükâfat ve cezayı belirlemektir.İnsanın küllî iradesi hâdis olmakla birlikte cüz’i iradesi zihnî bir fonksiyondur ve zihnin dışında mevcut değildir.
Bu sebeple Allah’ın yaratmasına konu teşkil etmez. Buna göre cüz’i irade hâdis değildir ve insanın fiillerinde hür
olması için yeterlidir.

7-Cebriyye, insanların kendilerine has bir iradeye sahip olmadığını, zihni ve ameli bütün fiillerinin ilahi gücün zorlayıcı tesiriyle meydana geldiğini” savunmaktadır.

8-Mu’tezile’ye göre e kadere inanan ve kullara ait
fiillerin Allah’ın yaratmasıyla oluştuğunu savunan bütün Sünni ekoller Cebriye’ye dâhildir Ehl-i Sünnet kelamcılarının çoğunluğuna göre ise e insanlara ait fiillerin, kendilerinin hiç bir etkisi olmaksızın yalnız ilahi irade ve kudretin tesiriyle gerçekleştiğini ve insanların gerçek anlamda herhangi bir fiil sahibi olmadıklarını iddia edenlere, Cebriye denmektedir.

9-Cebriye mezhebi Emevilerden büyük destek görmüştür. Fakat onlar bunu inandıkları için değil, siyasi amaçla yapmışlardır.

10-Mu’tezile itikadi meselelerin yorumunda akla ve iradeye öncelik veren bir mezheptir. Cebriye ekolüne tepki olarak doğmuştur.
“Mu’tezile Allah’ın kaderini inkâr eder ve insanda kudret olduğunu ileri sürüp yaptıklarının faili ve sorumlusu olduğunu söyler. Ayrıca Allah’ın ancak iyiyi dilediğini, kötüyü irade etmediğini ileri sürer. Çünkü kötüyü dilemek bizzat kötülüktür. Allah’tan böyle bir şeyin sadır olması düşünülemez. O halde, Allah’ın iradesi zatıyla kaim olmayıp hadistir.

11-Kaderiye bidati, ilk bidati ilmiye idi. Kaderi’nin anlamı, kaderi, Allah’a değil de
kendisine nispet eden kimse demektir

12-Mecusiler, Allah takdir etmediği halde, şeytanın kötülüklere güç yetirdiğini söyleyerek kâfir olmuşlardır. Kaderiler de, kâfirlerin küfre güç yetirebileceklerini kabul ederek Mecusileri geçmişlerdir.

13-Hz. Muhammed (s.a.v) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: İbn Ömer (r.a.)’dan (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.): “Kaderiye (fırkası mensupları ) buümmetin Mecusileridir. Eğer (onlar) hastalanırlarsa ziyaret etmeyiniz, ölürlerse cenazelerinde bulunmayınız” buyurmuştur (Ebu Davut, Sünnet: 17).
“Ümmetimden iki grup vardır ki onların İslam’dan hiçbir payları yoktur; Mürcie ve Kaderiye” (İbn Mâce, Mukaddime: 10). Zira Kaderiye, Mecusilerle aynı düşünmektedir (Biçer, 2010: 88).

14-Mu’tezile, Kuran’ın mahlûk olduğunu söyleyerek de Cebriye’ye muvafakat etmiştir.

15-Mu’tezile, Allah’ın, küfrü, günahları ve başkasının fiillerinden hiçbir şey yaratmadığı hususunda fikir birliği etmiştir. Allah, kâfiri kâfir olmadan yaratmıştır. O, sonradan kâfir olmuştur. Mümin de böyledir.

16-Mu’tezile’nin adl esasının temelini oluşturan kader anlayışıdır

17-Mu’tezileye göre, kulların fiillerinin Allah’a izafe edilmesi doğru değil, fakat Allah’ın fiilleri için “Allah’ın kaza ve kaderiyledir” denilmesi caizdir

18- irade;r. Bir şeyi yumuşaklıkla aramak, elde etmek için gidip
gelmek, fikren dolaşıp bakmak anlamında olan “rvd” kökünden türemiştir. Kuran’ı kerim’de irade kavramı Allah’a ve insana nispet edilerek 139 yerde geçmektedir.
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Mihrinaz 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Dedesi Ruhunun Yanında Serbest Kürsü Mihrinaz 1 25 17 Aralık 2024 19:46
Peygamberler Neden Sadece Ortadoğu'ya Geldi? Peygamberler(a.s) Esma_Nur 1 39 16 Aralık 2024 08:47
Namaz Hep Vardı Namaz-Abdest-Teyemmüm Mihrinaz 0 27 16 Aralık 2024 08:36
Esad Ailesinin Keyfi Tutuklamaları Makale ve Köşe Yazıları Mihrinaz 3 81 09 Aralık 2024 17:02
53 Yıllık Esad Rejimi Çöktü Gündem/ Manşetler Vasat 8 112 08 Aralık 2024 09:59

Alt 08 Nisan 2019, 20:04   Mesaj No:2
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.545
Konular: 1328
Beğenildi:12678
Beğendi:9310
Takdirleri:28874
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

ÜNİTE 9
KADER İLE BAĞLANTILI KONULAR
1-Müfessir Fahreddin er-Razi’ye göre, her insan için birisi tabii ecel (ecel-i
müsemma) diğeri de kaza sonucu gerçekleşen ecel (ecel-i ihtirami veya kaza)
olmak üzere iki ecel vardır. Ecelin değişmeyeceğini bildiren Kur’an ayetleri, daha
çok müsemma ecel ile alakalıdır.

2-değişmeyen ecel (ecel-i müsemma), insanın ölüm vaktidir

3-Genel olarak Mutezile ve Şîa insanların iki eceli olduğunu ve ömürlerinin uzayıp
kısalabileceğini savunurken, Ehl-i sünnet umumiyetle muhkem ayetlere dayanarak
insanların bir tek eceli bulunduğunu, bunun da ölümleriyle gerçekleşen vakit
olduğunu kabul etmiştir

4-Mu’tezile’ye göre rızık, tamamen kulun girişim ve çabasıyla orantılıdır. Yani kulun
elindedir.

5-Ehl-i sünnet’e göre haram da bir rızıktır. Mu’tezileye göre ise haram, bir rızık
değildirMu’tezile ise, bireyin çabasına göre rızkın artı p ve eksileceği kanaatindedir.

6-İnsanda zuhur eden şey, hayır ise, buna Tevfik, saadet ve ikbal; şer ise ona da
hizlan, şakavet ve idbar denir

7-Eş’arîler, şakinin said; saidin de şaki olabileceğini kabul etmemişlerdir.
Mâtürîdiler ise bunu mümkün kabul
etmişlerdir.

8-Hidayet, Mu’tezileye göre, hak olanın açıklanmasıdır. Dalalet ise, Allah’ın insanı
dall (sapık) olarak
adlandırmasından ibarettir. Ehl-i sünnet kelamcılarına göre ise hidayet, hidayete
erme (ihtida) fiilinin
yaratılmasıdır.

9-Aklın bir ürünü olan istidlâl ve nazar, Mâtüridî’ye göre zorunludur.

10-Mâtüridî, duyu ve duyguları , “havass ıselime” ve “iyân” terimi içinde
değerlendirmiştir.

11-Akıl, hem duyular âleminde hem de duyular ötesinde bulunanı algılayabilir.
Mâtüridî, duyular yoluyla elde edilen gözlemin, her zaman gerçeğe
ulaştıramayacağını ileri sürer

12-Mu’tezile’ye göre Allah’ın fiilleri her zaman iyidir. Ebu Huzeyl el-Allaf göre; Allah
zulme kadirdir ama hikmetinden dolayı bunu yapmaz. İbrahim en-Nazzam göre;
Allah zulme kadir olmadığı gibi iyi olan şeyi terk etmeye de kadir değildir. Çünkü
zulüm ancak ya afete uğramışlardan veya cahillerden ortaya çıkar. Kadı
Abdülcebbar ise Allah’ın zulme kadir olduğunu ancak bunu yaratmadığını ifade
eder. Mu’tezile’ye göre “salah” kelimesi fayda, menfaat gibi anlamlar ifade eder.
“aslah” ise “salah” kelimesinin mübalağa ifade eden şeklidir. Allah’ın fiillerinde
iyilik, güzellik, fayda gibi nitelikler bulunur.

13-Mu’tezile bilginlerine göre Allah’ın bütün fiillerinde hikmet vardı r ve bu hikmet,
vücup ve zaruret boyutundadır. Yani Allah’ın fiillerinde hikmet bulunması bir
zorunluluktur.

14-“İmkanat içerisinde bu âlemden daha mükemmeli yoktur” diyen Gazzâlî,İmam
Şafii, Ahmed b. Hanbel, İmam Malik, İbn Teymiyye gibi bilginler bunun tam tersini
düşünür

15-Gazzâlî’ye göre, Allah, yükümlü tuttuğu kulları kendisine itâat ettikleri zaman,
bu itâatlarından ötürü onları sevâplandırması ve mükâfatlandırması zorunlu
değildir. Aksine, Allah, dilerse onları sevâplandırır, dilerse cezalandırır. Eş‘arîlere
göre, Allah fiillerinde âdildir.

16-Mu‘tezile kelâmcıları, Allah’ın hakîm olduğunu, hakîmin de ancak menfaat için
fiil yaptığını öne sürmektedirler

17-Mâtürîdîler de, Allah’ın fiillerinde hikmet ararlar

18-Allah’ın kulunu gücünün yetemeyeceği dini sorumlulukla mükellef tutulmasına
“Teklif-i mala yutak” denilir.., bir kimsenin aynı anda birkaç yerde bulunması gibi.

19-Mu’tezile bilginlerine göre Allah’ın bu tür eylemlerle insanı sorumlu tutması caiz
değildir. Eş’arîlere göre ise, mülkünde tek yetkili olan ve sorgulanamaz bir
mahiyette bulunan Allah, kullarına istediği teklifte bulunabilir.Matüridilerin görüşü de, Mu’tezile yönündedir. Onlara göre fiille birlikte (ona
mukarin) bulunan kudret ki buna “istita’at ma‘al fiil” denir, fiili meydana getiren
güçtür.

ÜNİTE 11
HZ. MUHAMMED’İN (a.s.m)PEYGAMBERLİĞİ

1-“hatem” şeklindedir ki hatem, “yüzük üstüne kazılıp işlenmiş mühür” demektir
“Hâtime’n-nebiyyin” peygamberliği sona erdirip mühürleyen, demektir.

2-Peygamber Efendimiz (sav), Rum hükümdarı Hirakl, Mısı r meliki Mukavkıs,
Habeş meliki Necaşi, İran hükümdarı Kisra gibi çeşitli hükümdarlara mektuplar
yollayarak bu evrensel peygamberliğini bizzat uygulayarak da ortaya koymuştur

3-Kitab’ı -Mukaddes’te “Rab, Sina’dan geldi ve onlara Sâir’den doğdu; Paran
dağlarında parladı ve mukaddeslerin on binlerin içinden geldi. Paran, Arapça
okunuşuyla Faran, Mekke’nin eski isimlerinden biridir;Yuhanna İncil’inde “Rab,
size başka bir Faraklit verecektir; ta ki daima sizinle beraber olsun.” Buradaki
âyetlerde Faraklit olarak geçen kelimenin aslı Yunanca’da ‘Piriklitos’ olup, Arapça
‘Ahmed’ kelimesinin karşılığıdır.

4-Hz. Peygamber’in hissî mucizeleri tevatür ile değil, haber-i vâhid ile sabit
oldukları için kesin bilgi vermezler. Bu sebeple de O’nun hadislerde zikredilen
hissî mucizelerini inkâr etmek küfür olarak nitelendirilmemiştir. Hazreti
Peygamberimiz’in hissî mucizelerinden biri Kur’an-ı Kerîm’de yer alan İsra
mucizesidir.

5-Mucize deyimi, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde geçmemektedir. Kur’an’da bu
kelime yerine bu manayı ifade için ” ayet, burhan, beyine, sultan” kelimeleri
kullanılmıştır; hadisçiler de “delil” ve “alâmet” tabirlerini
kullanmışlardır. Fakat kelamcılar bunlar yerine mucize kelimesini tercih
edipkullanmışlardır. Bu itibarla mucize terimi, Kur’anî ve nebevî bir tabir değil,
kelamî bir tabirdir

6-Konusuna Göre Mucizeler ,kendi içinde hissî-maddî, haberî ve aklÎ mucizeler
olmak üzere üç gruba ayrılır.

7-Hissî Mûcizeler: Bu tür mucizelere kevnî veya maddî mucizelerde denilmektedir.
Bunlar doğrudan duyulara hitap eden, tabiat kanunlarının normal seyrinin dışında
ve üstünde meydana gelen mucizelerdir.
Haberî Mûcizeler: Peygamberlerin herhangi bir yönteme ve bilimsel metoda başvurmaksızın doğrudan Allah’tan veya melek aracılığıyla aldıkları vahiylere
dayanarak verdikleri geçmiş, gelecek ve şimdiki durumla ilgili
haberlerden oluşur.; İstanbul’un fethedileceğini önceden haber verip bunların
aynen gerçekleşmesi gibi.
Aklî Mûcizeler: Bu mucizelere manevî mucizeler veya bilgi
mucizeleridedenilmektedir. Peygamberliğin doğruluğunu ispatlayan en güçlü ve
etkili delil bu tür mucizelerdir. Bu mucizeler, hissi mucizeler gibi belli bir
mekân ve zamana hitap etmez; aksine her asırdaki insanın akıl ve vicdanına hitap
ederler. Peygamberlerde bulunan emanet, ihlas, merhamet, azimli olma ,temiz ve
asil bir soydan gelmeleri; insanları tiksindirecek kalıcı hastalık ve noksanlıklara
sahip olmamaları; mesajlarının akıl ve vicdana uygunluğu; gibi özellikler aklî
mucizelere örnektir.

8-Fonksiyonlarına Göre Mucizeler:
Hidayet Mucizeleri: Bunlara irşad mucizeleri de denilmektedir.Peygamber
Efendimizin (sav) Kur’an-ı Kerîm mucizesi bu tür mucizelerdendir.
Nusret ve İkram Mucizeleri: Bunlar, müminlerin huzurunda onlardan gelen bir
talep olsun veya olmasın gerçekleşen, onların maddî ihtiyaçlarını karşılayan,
imanlarını ve hayatın zorluklarına karşı dirençlerini
kuvvetlendiren, belli bir zaman ve mekânla sınırlı hissî mucizelerdir. Hz. Musa’ya
inanan İsrail oğullarına gökten hazır bıldırcın eti ve helva indirilmesi; Musa’nın
asasını vurup taşlardan her gruba bir tane olmak üzere on iki pınardan su
fışkırması; Hz. İsa’nın havarilerine gökten yemeklerde donatılmış hazır sofra
gönderilmesi bu tür mucizelerdendir.
Helak Mucizeleri:peygamberlerini hafife alıp ona inanmadıklarını göstermek için
“madem peygamber olduğunu söylüyorsun ve inanmazsak helak
olabileceğimizi iddia ediyorsun, öyleyse bizi helak edecek bir mucize yap.” diyerek
bir mucize talebinde bulunmaları üzerine gerçekleşen hissi mucizelerdir.
örn:Tûfan mûcizesi.

9-İrhâsât, kelime olarak “duvar, bina gibi her hangi bir şeyi sağlam yapmak” demek
olan Arapça “erhasa” fiilinden türetilmiştir. Çoğulu İrhasâttır. Istılah olarak irhas,
Peygamber olacak şahsın peygamberlikten önce peygamber
olacağına işaret eden olağanüstü olaylara denir. Hz. İsa’nın beşikte iken
konuşması..

10-Keramet: Kelime olarak keramet “şeref, değer, azizlik, kerem, bağış, ihsan”demektir.Ehl-i Sünnet evliyanın kerametini aklen caiz-mümkün, dinen fiilen sabit
görürken, Mu’tezile’nin çoğu caiz görmemiştir..

11-Meûnet, kelime olarak “yardım etmek, imdada yetişmek” demektir.. Allah
Teala’nın bir lütuf ve ihsanı olarak veli olmayan bir müminde, harika bir olayı
yaratarak o mümine ihsanda bulunmasıdır.

12-istidrâc: Kelime olarak “bir işte aşama aşama, ağır ağır ilerleme” anlamına gelen
Arapça “daraca” fiilinden türetilmiştir. Buradan hareketle istidraç kelime olarak
“değeri, hakkı olmadığı halde talihi yaver gidip işleri düzgün gitme, şerde
muvaffak olma” demektir. Terim olarak ise istidraç, kâfir ve günahkâr kişilerden
arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağanüstü olaydır

13-İhanet: Kâfir ve günahkâr kişilerden, arzu ve isteklerinin zıddına olarak
meydana gelen olağanüstü haldir

14- Sihir, bir takım teknik ve metotlar kullanılarak yapılabilen bir harika olup bu
yüzden tabiî ve ruhî sebeplerin sonucudur; bir tür gizemli ilimdir.

__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Nisan 2019, 20:07   Mesaj No:3
Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.545
Konular: 1328
Beğenildi:12678
Beğendi:9310
Takdirleri:28874
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

ÜNİTE 12
İlahî Metinler

1-Kitap kavramı, kelime olarak “yazmak ve yazılı belge” anlamına gelir.

2-. İlahî Kitaplara,”Kütüb-ü münzele”; “Semavî Kitaplar” denilmektedir

3-“Kitap” kelimesi Kur’an’da üç anlamda kullanılmıştır: bizzat kendisi için; diğer
ilahî kitaplar için ve ahretteki “amel defteri” için de “Kitap” denmiştir.

4-Tevrat, İbranîce bir kelime olup, sözlükte, “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına
gelir.Tevrat’a, Ahd-i Atîk veya Ahd-i Kadîm-Eski Ahid de denmektedir.

5-İncil, kelime olarak “müjde, iyi haber, talim ve öğreti” demektir.

6-Kur’an kelime olarak “okumak, toplamak, bir araya getirmek, cem etmek”
anlamına gelen “karae” den gelmektedir

7-Kur’ân-ı Kerim’in, başka isim ve sıfatlan da bulunmaktadır. Bunların en
meşhurları, Furkan(hak ile bâtılı ayıran), Tenzîl (Allah katından indirilmiş), Tezkire
(öğüt), Zikir (Allah’ın zikri olan kitap), Hakk(gerçek), Hablullah (Allah’in ipi), Hakîm,
Hüdâ, gibi isim ve sıfatlardır.

8- Furkan , Zikir ve Nur, isim ve sıfatları hem Kur’an hem de Tevrat ve İncil için de
kullanılmıştır.

9-a) Kur’an’ın Ümmi bir insanın elinde ortaya çıkışı O’nun mucize olduğunu
gösterir.
b) Ayetlerinin birbiriyle çelişmeyişi Kur’an’ın mucize olduğuna delildir.
c) Geçmişve gelecek gayba dair doğru haberler verişi Kur’an’ın mucize olduğuna
delildir.
d) Kur’an’ın Kevnî, ilmî, bilimsel gerçeklerden haber vermesi O’nun mucize
olduğunu gösterir.

10-. İslâmî varlık anlayışına göre varlık, zorunlu varlık (vacibu’l-vücud) ve mümkün
varlık (mümkinü’l-vücud) olmak ikiye ayrılmaktadır. Vacibu’l-vücud ile varlığı
kendinden olan, varlığı ve varlığını sürdürmek için kendinden başka hiç bir şeye
ihtiyaç duymayan Allah Teâlâ kastedilir. Mümkinü’l-vücud ile de Allah’tan başka
sonradan yaratılan-hâdis olan tüm varlıklar, yani âlem kastedilmiştir.

11-Melek kelimesi sözlükte “kudret, kuvvet, götürme ve elçilik yapma” anlamlarına
gelen “eleke; leeke; meleke” köklerinin birinden türemiş olup “elçi; güçlü-kuvvetli;
tasarruf eden ve idare eden» anlamlarına gelmektedir.

12-Kelamcılar göre melekler, yer işgal eden-mütehayyiz, gözle görülmeyen latif
varlıklar (ecsâm-ı latîfe); İslam filozoflarına göre ise melekler bilgi, güç-kuvvet
bakımından insanlardan çok üstün, yer tutmayan-gayr-i mütehayyiz soyut
cevherlerdir. Selefiyye ulemasına gelince onlar, meleklerin gaybî varlıklar yani
gayb âlemindeki canlılar olduklarını, bu yüzden mahiyetlerinin bilinemeyeceğinibelirtmişler.

13-Melekleri bulundukları mekân-yerlere göre Semavî ve Arzî melekler diye iki ana
gruba ayırmak mümkündür. Semavî meleklerden kasıt, fizikötesi âlemdir. Arzî
Meleklerden maksat ise bu fizik âlemdeki meleklerdir.

14-Cebrail, kelime olarak Allah’ın kulu (Abdullah) ve Allah’ın kuvveti (Cebrullah,
Ceberûtullah) anlamına gelir.Kur’an’da çeşitli isimler ile anılmıştır. Bu isimler Cibril –
Resûli kerîm, – Rûhu’l-emîn, -Rûhu’l-kuds, -Rûh’dur. Bazı hadislerde Cebrail’in bir
adının da Nâmûs-ı Ekber olduğu belirtilmiştir.

15-Azrail (a.s) Melekü’l-mevt (ölüm meleği) adıyla da anılmıştır. Müminlerin ruhunu
acıtmadan kolayca alan bu meleklere
Nâşitât denmiş; kâfirlerin ve isyankârların canlarını zorla çekip alan meleklere de
Nâzi’ât denmiştir.

16-Sûr’un ilk üflenişine “nefha-i ûlâ”; ikinci üflenişine “nefha-i sâniye”
denilir. Birinci üfürüş de kâinattaki tüm varlıklar hepsi dehşet içinde sarsılacağı için
buna Nefha-i feza; dehşet içinde sarsıldıktan sonra yıkılıp ölecekleri için de Nefha-i
saik denmiştir. Ölülerin diriltilip Mahşer’e doğru gitmek üzere kabirlerinden dışarı
çıkarılmalarına da Nefha-i kıyâm denmektedir.

17- Mukarreb meleklere İlliyyûn ve kerûbiyyûn melekleri de denilmektedir. Buna
göre Mukarreb Melekler, Allah Teâlâ’ya en yakın, en şerefli meleklerdir.

18-. Hamele-i arş ile etrafındaki
meleklere aynı zamanda Kerûbiyyûn(Allah’a en yakın melekler) de denir. Mesela
Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Size arşı taşıyan meleklerden
bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin
kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır”

19-Kirâmen Katibîn, “şerefli yazıcılar” demektir.. Bu
meleklerin bir adıda Rakîb ve Atîd’dir

20-Münker ve Nekîr, “Bilinmeyen, tanınmayan, değişik kılık ve kıyafette olan”
demektir

21-Cennet bekçilerine Hazene-i cennet; cehennem bekçilerine de Hazene-i
cehennem denilmektedir.Cennet meleklerinin başkanına Rıdvân denilmiştir.
Cehennem bekçisi meleklere “Hazenetü’l-cehennem”; içindeki görevlilere Zebânî,
Cehennem meleklerinin başkanına da Mâlik, denir.

22-Harût-Marût hakkında farklı görüşler ileri sürülmekle beraber yaygın kanaate
göre Bâbil halkını kötülüklere, özellikle şeytanların öğrettikleri sihre karşı uyarmak,
hayrı ilham etmek üzere gönderilmiş iki melektir.

23-Kelime anlamıyla İblis“hayırsız olan, Allah’ın rahmetinden ümidini kesen, zarara
uğrayan, şaşkınlığa düşen” demektir. İblis kelimesi Kur’an-ı Kerim’de bir yerde“Şeytan” olarak onun dışındaki toplam on bir yerde ise şeytanların atası “İblis”
olarak geçmektedir.Şeytan kelime olarak “hayır ve rahmetten uzaklaştırılmış,
şerde aşırı gidip çizgiyi aşan varlık”; veya “ateşten yaratılmış, helake uğramış
yüzü sararmış varlık” demektir.

24-İblis, cinlerin ve şeytanların babası “Ebu’ş-Şeyâtin” kabul edilmiştir.
Kelâmcıların çoğunluğuna göre şeytan görünmez latif bir cisim; İslâm filozoflarına
göre görünmez soyut nefistir.

25-Cin, kelime olarak “örttü, gizledi, sakladı,” manasına gelen Arapça “cenne”
fiilinden türetilmiş, çoğul bir kelimedir; “cinler” demektir. Cin kelimesinin tekili ise
“cinnî” dir. Cinin kelime anlamı, “duyularla algılanamayan tüm gizli varlıklar”
demektir. Bu görünmez varlıkların erkeklerine cinnî, dişilerine cinniyye; cinlerin
atalarına da cân denilir. Farsça’da cin karşılığında perî ve dîv-dev kelimeleri
kullanılır.Cinler kendi başına kaim olan gayri maddî cevherlerden oluşmuştur. Bu
görüşü benimseyenlerden biri Gazzâlî’dir.

ÜNİTE 13
Âhiret: Ölüm Ötesi Hayat

1-semiyyât-me‘âd bölümünde insanın ölümü başlayan kabir
hayatı ve ötesi ve âlemin ölümü (kıyamet) ile başlayan sonsuz hayat safhaları ele
alınmaktadır. Âhiret, Kelimesi için Kur’an-ı Kerîm’de n “el-âhire, el-yevmü’l-âhir,
eddâru’l-âhire, en-neş’etü’l-âhira”geçer.

2- âhiret âlemine, “dönüp varılacak âlem, ilk ayrılanan yere geri dönülecek âlem”
anlamında da “me‘âgeri dönülecek âlem” denilmiştir. Yeni Ahid’de yani İnciller’de
de âhiret ve mücâzat inancı açık bir şekilde mevcutturÂhiret konusu, aklî ve nakli
olmak üzere iki yönden ele alınmaktadır. İnsan bedeninin ve evrenin fâni
olduğunu, öldükten sonra tekrar dirilmenin de imkân dâhilinde bulunduğunu
kabul etmek konunun aklî yönünü; kabir ve berzah hayatı, kıyametin nasıl
kopacağı ve âhiret hayatının nasıl başlayıp devam edeceği hususu ise naklî
yönünü oluşturur.

3-. Ahireti İspat Delilleri
İlk Yaratılış Delili
Yaratılmışlarla Ahirette Diriltmeyi Kıyaslama Delili
. Ebedilik Arzusu
. Adalet ve Sorumluluk Duygusu Delili
Gayeli Yaratılışı Delili

4-Kur’an-ı Kerimdeki kıyamet kelimesinin benzer isimlerinden bazılar ı şunlardır:
. Es-Sâat kelimesi Kurân-ı Kerim’de kıyamet için üç anlamda kullanılmıştır. Bunlar,
“insanların kabirlerinden kaldırılıp hesap vermek üzere diriltilmeleri” anlamında
es-Sâatu’l-kübrâ; “ bir neslin yok olması, tamamen ortadan kalkması” anlamında
es-Sâatü’l-vüstâ; “insanın ölümü” anlamında es-Sâatü’s-süğrâ’dır. Bu
anlamıyla her insanın ölümü onun kıyameti demektirel-Vâkıa: “Kesin olarak
meydana gelecek olay, gerçeğin ta kendisi olan büyük hadise” anlamındadır.
Vâkıa, aynı zamanda Kurân-ı Kerim’in 56. suresinin adıdır. el-Hâkka: Hakka “Kesin
gerçek, vuku bulması muhakkak olan kıyamet” anlamına gelir. Kıyamet
isimlerinden biri olan bu kelime aynı zamanda bir sure adıdır. el-Kâria: Aynı
zamanda 101. surenin de adı olan ve kıyametin başlangıcını ifade eden bir sıfatı
olarak “kâinat ı oluşturan parçaların büyük bir gürültü ile birbirine çarpması,
olağanüstü dehşetli gürültü ve ses” demektir. es-Sâhha: Kulakları sağır edecek
şekilde tiz ve yüksek ses” demektir.el-Gâşiye: Ğaşiye, kelime olarak “kaplayan,
çepeçevre bürüyen, saran” demektir.et-Tâmmetü’l-kübrâ: “Büyük felâket”
demektir.küçük kıyamet alametleri:
(1) Câriyenin efendisini doğurması
(2) Yalın ayak ve çıplak kişilerin insanların başına geçmesi
(3) İnsanların bina yapımında yarışmaları,
(6) Öldürme olaylarının çoğalması,
(7) Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması,
(8) İki büyük Müslüman ordusunun birbiriyle savaşması,
Büyük Alâmetler
Ye’cüc-Me’cûc kelimeleri Kur’an’i bir kavram olup Kur’an’da Kehf suresinde
Zülkarneyn’in hayatından bir kesit sunulurken “Ye’cüc-Me’cüc” den
bahsedilmektedir.
Dâbbetü’l-arz
Duhân: kelimesi, “tütmek, dumanı çıkmak” anlamında Arapça “dahn” kökünden
türemiştir.Deccal, kelimesi “bir şeyin üstünü örtmek, yaldızlamak, boyamak,
aldatmak, yala söylemek” anlamlarına gelen “Decl” kökünden türeyen bir sıfattır.
“Deccâl” da “çok aldatan, sahtekâr” anlamındadır. Deccal, kelimesi Kur’anı
Kerim’de değil, hadislerde yer almaktadır. Hadis kaynaklarındaki konuyla ilgili
rivayetlere göre Deccâl, rüzgâr gibi bir hıza sahip olmak, yağmur yağdırıp kurumuş
bitkileri yeşertmek, bolluk veya kıtlık icat etmek gibi beşer üstü nitelikler taşır.
Ebu Hanife, Ahmet b. Hanbel, Mâtürîdî ve
Eş’arî başta olmak üzere Selefiyye. Mâtüridiyye, Eş’ariyye ile Şîa ve Mu’tezile
âlimlerinin çoğunluğu, Hz.Peygamber’e nispet edilen rivayetlere dayanarak âhir
zamanda beşer üstü niteliklere sahip bir deccâlin çıkacağı
ve Hz. İsa tarafından öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir. Muhtemelen ilk defa
Muhammed b. Hüseyin el-Âcurrî (ö. 360/970) deccâl ile Yahudiler arasında bağlantı
kurmuş, son dönemlerde de M. Reşîd Rızâ gibi bazıâlimler bu görüşe
katılmışlardır. M. Reşîd Rıza, klasik anlayışı tamamen reddetmemekle birlikte
hocasıAbduh’un görüşüne meylederek deccâl hadislerinden, daha ziyade maddî
şehvetlerin galip geleceği, şerrin ve inkârcılığın yaygınlaşacağı sonucunun
çıkarılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre bunu yahudiler gerçekleştirecektir.
Said Nursi ve Muhammed el-Behî’ye göre deccal, komünizm ve materyalizm;
Muhammed Esed’e göre Avrupa medeniyeti; Saîd Eyyûb’a göre ise siyonizm
şeklinde yorumlanmalıdır. Kâmil Miras’a göre deccal tek bir kişi olmayıp küfrün
sembolüdür ve küfrü yayan herkes deccaldır. Çağdaş yazarlardan Muhammed
Selâme Cebr deccâlin şeytan olduğu kanaatindedir.

5-Kur’ân-ı Kerîm’de kıyamet, ‘es-Saat’ kelimesiyle ifade edilmiştir.

ÜNİTE 14
Kabir ve Ahiret Hayatı

1- Dehriyyun, Materyalistler gibi dinî değerlere inanmayanlar, bitkilerin kuruyup
yok olması gibi, hayvanlar ve insanların da ölüp yok olacaklarını, bunlar arasında
fark bulunmadığını iddia etmişlerdir.

2-Sûr, sözlük anlamıyla “boru, üflenince ses çıkaran boynuz” demektir.

3-. Ba‘sa, “Yevmü’l-ba’s” ve “yevmü’l-hurûc” ismi de
verilmiştir.

4-Mu’tezile ise mümine mükâfat, kâfire ceza vermenin Allah’a vacip olduğu
şeklindeki temel görüşünden hareketle ba’sı mümkün olmanın ötesinde aklen
zorunlu görmüştür. Kerrâmiyye de Mu’tezile ile aynı kanaati paylaşmıştır. Şîa’nın
konu ile ilgili görüşü Ehl-i sünnet’inkinden farklı değildir. Ba’s ile ilgili âyetler
yeniden dirilişin cismanî olacağını göstermektedir. Ehl-i sünnet, Mu’tezile ve Şîa
gibi ana İslâmî mezhepler de dirilişin cismanîliğini ittifakla kabul etmişlerdir.

5-Kur’an-ı Kerim’de “kitâb ve suhuf” adlarıyla geçen amel defterine “kitâbü’l-a‘mâl,
sahîfetü’l-a’mâl” de denir.
6-Mutezile, amellerin kemiyet değil, keyfiyet olduklarını, ağırlıklarının
olamayacağını, bu sebeple tartılamayacaklarını ileri sürerek mizanla ilgili ayetleri
mecazi anlamlara tevil etmişlerdir. Selef âlimleri ise mizanı tamamen maddî olarak
algılamışlardır.

7-Şefaat kelime olarak “birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının
bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için
diğeri tarafından vasıtalık etme, kayırma, iltimas” manalarına gelmektedir.

8-Sırat, kelime olarak “ yol, cadde, geçit” anlamındadır.

9-Sözlük anlamına göre kevser “nehrinden gelen suların toplandığı havuz”
demektir. Havz-ı Kevser ise, ahirette mahşerde Peygamber Efendimize verilen
havzın ismidir.Kevser’e gelince Kevser, genel kabule göre, bir Cennet ırmağıdır ve
yalnızca Hz. Peygambere verilmiştir.

10-Cehmiyye, Mu’tezile ve Hâricîler’den bir grup cennet ve cehennemin henüz
mevcut olmadığını, kıyametin vukuundan sonra yaratılacağını iddia etmişlerdir.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî ise, cennet ile cehennemin halen inşahalinde olduğunu ve
bunun kıyamete kadar devam edeceğini, her ikisinin mükelleflerin iyi ve kötü
amelleriyle inşa edilecekleri görüşünü ileri sürmüştür.

11-Cehm b. Safvân hariç, Cennetin ebedîliği konusunda ittifak vardır.

12-Cennet: İsimleri, Nimetleri ve Ehli
Cennet, Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette “müfred-cennet”, “tensiye-cennetân”, ve
“cemi-cennât” şekillerinde kullanılmıştır. Bu isimler şunlardır:Naîm: Naîm, insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade
etmektedir.
Adn: Adn, “ikamet edilen yer” demektir.
Firdevs: “İçinde üzüm bulunan bağ, bahçe” anlamına gelir.
Hüsnâ: Müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından Yunus suresinin 26. ayetinde
yer alan “hüsnâ” kelimesi
cennet anlamında kullanıldığı kabul edilmiştir.
Dârüsselâm: “Maddî ve manevi afetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş
olma” manasındaki selâm ile “ev, yurt” anlamındaki “dâr” kelimesiyle oluşan bir
terkiptir.
Dârülmukâme: “Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt” anlamındadır
Cennetü’l-me’vâ: Me’vâ, kelime olarak “sığınılacak yer anlamında, terim olarak da
Şehitlerin ve müminlerin barınağı ve konağı olan cennet, demektir. Bu
belirtilenlerin dışında cennet’in başka isimleri de vardır. Bu isimler,
ed-dârü’l-âhire, dârü’l-âhire, âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr , “ed-dâr”, gurfe, cennetin
ismi olarak kullanılmıştır.

13-Sayıları pek az olan bazı Mu’tezilî bilginler dışında bütün İslâm âlimleri cennet
ehlinin Allah’ı göreceğini kabul etmiş ve bunu insanoğlunun erişebileceği en
büyük mutluluk olarak kabul etmişlerdir. Cehmiyye ve bir kısım Mu’tezile’nin
rü’yetullah’ı inkâr etme gerekçeleri rü’yetullah kabul edildiğinde Yüce Allah’ın
yarattıklarınabenzetilmesi endişesidir.

14-“Cehennem” kelime olarak “derin kuyu; hayırsız, uğursuz” anlamındadır.
Cehennem: Muhtemelen cehennemin yedi kapısı olduğunu beyan eden âyet
sebebiyle cehennem derecelerine-tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en
hafif olan en üst tabakadır.Nâr: “cehennem ateşi” anlamındaki “nâr” kelimesi,
cehennem azabının çeşitli şekillerinden sadece yakıcı
olanını ifade eder.Cahîm: “Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş”
anlamında olup yirmi altı âyette e bazı hadislerde geçmektedir.
Hâviye: “Uçurum, derin çukur” manasındadır.
Hutame: “Kırmak, ufalayıp tahrip etmek” anlamındaki hatm kökünden mübalağa
ifade eden bir sıfattır.
Lezâ: “Hâlis ateş” anlamına gelen kelime Kur’an’ da bir yerde geçmektedir.
Saîr: “Tutuşturmak, alevlendirmek” anlamındaki sa’r kökünden gelip
“tutuşturulmuş, alevli ateş” manasındakullanılmıştır.
Sakar: “Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak” anlamındaki sakr kökünden gelen
isimdir.

Hazırlayan:İkra
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
OMU İlitam-Medineweb Ders Çalışma Bölümü Medineweb SAMSUN OMÜ İlitam 304 03 Kasım 2019 16:14
İnönü İlitam Sistematik Kelam BÜT Soruları Mihrinaz MALATYA İNÖNÜ İlitam 6 06 Aralık 2017 09:14
İnönü İlitam Sistematik Kelam Vize Soruları Mihrinaz MALATYA İNÖNÜ İlitam 0 14 Kasım 2016 09:55
OMU İlitam Sistematik Kelam 10. ünite sorular Mihrinaz SAMSUN OMÜ İlitam 0 16 Aralık 2014 20:37
İstanbul ilitam sistematik kelam ders özetleri JAZARİ İSTANBUL İlitam 1 27 Ekim 2013 19:36

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.