|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Mihrinaz,Açılış Tarihi: 08 Nisan 2019 (19:47), Konuya Son Cevap : 08 Nisan 2019 (20:07). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Nisan 2019, 19:47 | Mesaj No:1 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | DİCLE İlitam KELAM (8-13) Ders Özetleri/Medineweb DİCLE İlitam KELAM (8-13) Ders Özetleri/Medineweb Dicle İlitam Kelam Ders Özetleri ÜNİTE 8 1-KELAM EKOLLERİNİN KADER ANLAYIŞLARI Kulun ihtiyarı ve kader konusunda çıkmış olan başlıca üç mezhep vardır. Bunlar Cebriye, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet’tir. 2- Matüridiyye mezhebine göre kader; “Allah Teala’nın her bir mahluku ezelde kendisine ait vasfıyla tahdid, ta’yin ve tespit etmesidir. Bu tahdidde, güzellik, çirkinlik (Hüsn ve Kubh), fayda ve zarar bulunduğu gibi, hadisenin zaman ve mekânıyla, ona terettüp edecek olan sevap ve ikabı da ihtiva etmektedir.” 3-Fiillerin kazanılmalar ı(kesb) ve icra edilmeleri yönünden insanın, yaratılmaları yönünden ise Allah’ın tesiriyle meydana gelir” İmam Mâtüridî ekolünün benimsediği “Kader” anlayışı bu şekildedir. Mâtüridîliğin görüşlerinin temelini oluşturan Ebu Hanife, kaza ve kaderi izah ederken, meseleyi tamamen Allah’ın ilmine dayandırarak “levh-i mahfuz”daki yazının, “hüküm ile değil vasıf ile” olduğunu belirtir Lakin daha sonra bu yaklaşım değişerek, “Allah’ın fiillerini “vasıf” ile belirlemesi, “hüküm” ile belirlemesi şekline dönüşmüştür.”İtikadi esasları akıl ilkeleriyle teyit edip, nasları aklın ışığında yorumlamayı gerekli gören, fakat nakli ikinci plana düşürmeyen metotlar geliştirmiş” 4- ” Eş’ariyye de ise kader anlayışı şu çerçevede şekillenmiştir: “Allah’ın kulları hakkında önceden tayin ettiği, değişmez bir kaderi mevcuttur”.Eş’arîye göre, kulun kudret ve fiilini yaratan Allah’ ır, fiilin meydana gelişinde kula verilen hadis kudretin hiçbir etkisi yoktur. Kul, Allah tarafından yaratılan fiilin kendine ait hadis kudretle kısmen irtibatlı bulunduğu için sorumlu olur.” Buna göre “Allah hem şerrin, hem de hayrın yaratıcısıdır. İman Allah’ın bir nimetidir; lütfudur. Bu nimeti veren Allah’tan bunu verip vermemesi istenmez. Zira Allah bunu fazlından vermektedir. 5-Eş’arîler, Mâtüridîlere göre, insanî iradeyi daha pasif tutan bir anlayış sergilemiştir.Ayrıca Mâtüridîlerin “kaza” diye dediklerine, Eş’arîler”kader”,Eş’arîlerin “kader” dediklerine Mâtüridîler “kaza”demiştir. 6-Mâtürîdî’ye göre kaderin iki yönü vardır. Birincisi, kader her şeyi hayır, şer,hüsün, kubuh, hikmet, sefeh bakımından taşıdığı mahiyet üzere yaratmaktı r.İkincisi ise, her şeyin oluşacağı zaman ve mekânını, hak veya batıl oluş vasfını, doğuracağı mükâfat ve cezayı belirlemektir.İnsanın küllî iradesi hâdis olmakla birlikte cüz’i iradesi zihnî bir fonksiyondur ve zihnin dışında mevcut değildir. Bu sebeple Allah’ın yaratmasına konu teşkil etmez. Buna göre cüz’i irade hâdis değildir ve insanın fiillerinde hür olması için yeterlidir. 7-Cebriyye, insanların kendilerine has bir iradeye sahip olmadığını, zihni ve ameli bütün fiillerinin ilahi gücün zorlayıcı tesiriyle meydana geldiğini” savunmaktadır. 8-Mu’tezile’ye göre e kadere inanan ve kullara ait fiillerin Allah’ın yaratmasıyla oluştuğunu savunan bütün Sünni ekoller Cebriye’ye dâhildir Ehl-i Sünnet kelamcılarının çoğunluğuna göre ise e insanlara ait fiillerin, kendilerinin hiç bir etkisi olmaksızın yalnız ilahi irade ve kudretin tesiriyle gerçekleştiğini ve insanların gerçek anlamda herhangi bir fiil sahibi olmadıklarını iddia edenlere, Cebriye denmektedir. 9-Cebriye mezhebi Emevilerden büyük destek görmüştür. Fakat onlar bunu inandıkları için değil, siyasi amaçla yapmışlardır. 10-Mu’tezile itikadi meselelerin yorumunda akla ve iradeye öncelik veren bir mezheptir. Cebriye ekolüne tepki olarak doğmuştur. “Mu’tezile Allah’ın kaderini inkâr eder ve insanda kudret olduğunu ileri sürüp yaptıklarının faili ve sorumlusu olduğunu söyler. Ayrıca Allah’ın ancak iyiyi dilediğini, kötüyü irade etmediğini ileri sürer. Çünkü kötüyü dilemek bizzat kötülüktür. Allah’tan böyle bir şeyin sadır olması düşünülemez. O halde, Allah’ın iradesi zatıyla kaim olmayıp hadistir. 11-Kaderiye bidati, ilk bidati ilmiye idi. Kaderi’nin anlamı, kaderi, Allah’a değil de kendisine nispet eden kimse demektir 12-Mecusiler, Allah takdir etmediği halde, şeytanın kötülüklere güç yetirdiğini söyleyerek kâfir olmuşlardır. Kaderiler de, kâfirlerin küfre güç yetirebileceklerini kabul ederek Mecusileri geçmişlerdir. 13-Hz. Muhammed (s.a.v) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: İbn Ömer (r.a.)’dan (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.): “Kaderiye (fırkası mensupları ) buümmetin Mecusileridir. Eğer (onlar) hastalanırlarsa ziyaret etmeyiniz, ölürlerse cenazelerinde bulunmayınız” buyurmuştur (Ebu Davut, Sünnet: 17). “Ümmetimden iki grup vardır ki onların İslam’dan hiçbir payları yoktur; Mürcie ve Kaderiye” (İbn Mâce, Mukaddime: 10). Zira Kaderiye, Mecusilerle aynı düşünmektedir (Biçer, 2010: 88). 14-Mu’tezile, Kuran’ın mahlûk olduğunu söyleyerek de Cebriye’ye muvafakat etmiştir. 15-Mu’tezile, Allah’ın, küfrü, günahları ve başkasının fiillerinden hiçbir şey yaratmadığı hususunda fikir birliği etmiştir. Allah, kâfiri kâfir olmadan yaratmıştır. O, sonradan kâfir olmuştur. Mümin de böyledir. 16-Mu’tezile’nin adl esasının temelini oluşturan kader anlayışıdır 17-Mu’tezileye göre, kulların fiillerinin Allah’a izafe edilmesi doğru değil, fakat Allah’ın fiilleri için “Allah’ın kaza ve kaderiyledir” denilmesi caizdir 18- irade;r. Bir şeyi yumuşaklıkla aramak, elde etmek için gidip gelmek, fikren dolaşıp bakmak anlamında olan “rvd” kökünden türemiştir. Kuran’ı kerim’de irade kavramı Allah’a ve insana nispet edilerek 139 yerde geçmektedir.
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konu Sahibi Mihrinaz 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Dedesi Ruhunun Yanında | Serbest Kürsü | Mihrinaz | 1 | 25 | 17 Aralık 2024 19:46 |
Peygamberler Neden Sadece Ortadoğu'ya Geldi? | Peygamberler(a.s) | Esma_Nur | 1 | 39 | 16 Aralık 2024 08:47 |
Namaz Hep Vardı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | Mihrinaz | 0 | 27 | 16 Aralık 2024 08:36 |
Esad Ailesinin Keyfi Tutuklamaları | Makale ve Köşe Yazıları | Mihrinaz | 3 | 81 | 09 Aralık 2024 17:02 |
53 Yıllık Esad Rejimi Çöktü | Gündem/ Manşetler | Vasat | 8 | 112 | 08 Aralık 2024 09:59 |
08 Nisan 2019, 20:04 | Mesaj No:2 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | ÜNİTE 9 KADER İLE BAĞLANTILI KONULAR 1-Müfessir Fahreddin er-Razi’ye göre, her insan için birisi tabii ecel (ecel-i müsemma) diğeri de kaza sonucu gerçekleşen ecel (ecel-i ihtirami veya kaza) olmak üzere iki ecel vardır. Ecelin değişmeyeceğini bildiren Kur’an ayetleri, daha çok müsemma ecel ile alakalıdır. 2-değişmeyen ecel (ecel-i müsemma), insanın ölüm vaktidir 3-Genel olarak Mutezile ve Şîa insanların iki eceli olduğunu ve ömürlerinin uzayıp kısalabileceğini savunurken, Ehl-i sünnet umumiyetle muhkem ayetlere dayanarak insanların bir tek eceli bulunduğunu, bunun da ölümleriyle gerçekleşen vakit olduğunu kabul etmiştir 4-Mu’tezile’ye göre rızık, tamamen kulun girişim ve çabasıyla orantılıdır. Yani kulun elindedir. 5-Ehl-i sünnet’e göre haram da bir rızıktır. Mu’tezileye göre ise haram, bir rızık değildirMu’tezile ise, bireyin çabasına göre rızkın artı p ve eksileceği kanaatindedir. 6-İnsanda zuhur eden şey, hayır ise, buna Tevfik, saadet ve ikbal; şer ise ona da hizlan, şakavet ve idbar denir 7-Eş’arîler, şakinin said; saidin de şaki olabileceğini kabul etmemişlerdir. Mâtürîdiler ise bunu mümkün kabul etmişlerdir. 8-Hidayet, Mu’tezileye göre, hak olanın açıklanmasıdır. Dalalet ise, Allah’ın insanı dall (sapık) olarak adlandırmasından ibarettir. Ehl-i sünnet kelamcılarına göre ise hidayet, hidayete erme (ihtida) fiilinin yaratılmasıdır. 9-Aklın bir ürünü olan istidlâl ve nazar, Mâtüridî’ye göre zorunludur. 10-Mâtüridî, duyu ve duyguları , “havass ıselime” ve “iyân” terimi içinde değerlendirmiştir. 11-Akıl, hem duyular âleminde hem de duyular ötesinde bulunanı algılayabilir. Mâtüridî, duyular yoluyla elde edilen gözlemin, her zaman gerçeğe ulaştıramayacağını ileri sürer 12-Mu’tezile’ye göre Allah’ın fiilleri her zaman iyidir. Ebu Huzeyl el-Allaf göre; Allah zulme kadirdir ama hikmetinden dolayı bunu yapmaz. İbrahim en-Nazzam göre; Allah zulme kadir olmadığı gibi iyi olan şeyi terk etmeye de kadir değildir. Çünkü zulüm ancak ya afete uğramışlardan veya cahillerden ortaya çıkar. Kadı Abdülcebbar ise Allah’ın zulme kadir olduğunu ancak bunu yaratmadığını ifade eder. Mu’tezile’ye göre “salah” kelimesi fayda, menfaat gibi anlamlar ifade eder. “aslah” ise “salah” kelimesinin mübalağa ifade eden şeklidir. Allah’ın fiillerinde iyilik, güzellik, fayda gibi nitelikler bulunur. 13-Mu’tezile bilginlerine göre Allah’ın bütün fiillerinde hikmet vardı r ve bu hikmet, vücup ve zaruret boyutundadır. Yani Allah’ın fiillerinde hikmet bulunması bir zorunluluktur. 14-“İmkanat içerisinde bu âlemden daha mükemmeli yoktur” diyen Gazzâlî,İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, İmam Malik, İbn Teymiyye gibi bilginler bunun tam tersini düşünür 15-Gazzâlî’ye göre, Allah, yükümlü tuttuğu kulları kendisine itâat ettikleri zaman, bu itâatlarından ötürü onları sevâplandırması ve mükâfatlandırması zorunlu değildir. Aksine, Allah, dilerse onları sevâplandırır, dilerse cezalandırır. Eş‘arîlere göre, Allah fiillerinde âdildir. 16-Mu‘tezile kelâmcıları, Allah’ın hakîm olduğunu, hakîmin de ancak menfaat için fiil yaptığını öne sürmektedirler 17-Mâtürîdîler de, Allah’ın fiillerinde hikmet ararlar 18-Allah’ın kulunu gücünün yetemeyeceği dini sorumlulukla mükellef tutulmasına “Teklif-i mala yutak” denilir.., bir kimsenin aynı anda birkaç yerde bulunması gibi. 19-Mu’tezile bilginlerine göre Allah’ın bu tür eylemlerle insanı sorumlu tutması caiz değildir. Eş’arîlere göre ise, mülkünde tek yetkili olan ve sorgulanamaz bir mahiyette bulunan Allah, kullarına istediği teklifte bulunabilir.Matüridilerin görüşü de, Mu’tezile yönündedir. Onlara göre fiille birlikte (ona mukarin) bulunan kudret ki buna “istita’at ma‘al fiil” denir, fiili meydana getiren güçtür. ÜNİTE 11 HZ. MUHAMMED’İN (a.s.m)PEYGAMBERLİĞİ 1-“hatem” şeklindedir ki hatem, “yüzük üstüne kazılıp işlenmiş mühür” demektir “Hâtime’n-nebiyyin” peygamberliği sona erdirip mühürleyen, demektir. 2-Peygamber Efendimiz (sav), Rum hükümdarı Hirakl, Mısı r meliki Mukavkıs, Habeş meliki Necaşi, İran hükümdarı Kisra gibi çeşitli hükümdarlara mektuplar yollayarak bu evrensel peygamberliğini bizzat uygulayarak da ortaya koymuştur 3-Kitab’ı -Mukaddes’te “Rab, Sina’dan geldi ve onlara Sâir’den doğdu; Paran dağlarında parladı ve mukaddeslerin on binlerin içinden geldi. Paran, Arapça okunuşuyla Faran, Mekke’nin eski isimlerinden biridir;Yuhanna İncil’inde “Rab, size başka bir Faraklit verecektir; ta ki daima sizinle beraber olsun.” Buradaki âyetlerde Faraklit olarak geçen kelimenin aslı Yunanca’da ‘Piriklitos’ olup, Arapça ‘Ahmed’ kelimesinin karşılığıdır. 4-Hz. Peygamber’in hissî mucizeleri tevatür ile değil, haber-i vâhid ile sabit oldukları için kesin bilgi vermezler. Bu sebeple de O’nun hadislerde zikredilen hissî mucizelerini inkâr etmek küfür olarak nitelendirilmemiştir. Hazreti Peygamberimiz’in hissî mucizelerinden biri Kur’an-ı Kerîm’de yer alan İsra mucizesidir. 5-Mucize deyimi, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde geçmemektedir. Kur’an’da bu kelime yerine bu manayı ifade için ” ayet, burhan, beyine, sultan” kelimeleri kullanılmıştır; hadisçiler de “delil” ve “alâmet” tabirlerini kullanmışlardır. Fakat kelamcılar bunlar yerine mucize kelimesini tercih edipkullanmışlardır. Bu itibarla mucize terimi, Kur’anî ve nebevî bir tabir değil, kelamî bir tabirdir 6-Konusuna Göre Mucizeler ,kendi içinde hissî-maddî, haberî ve aklÎ mucizeler olmak üzere üç gruba ayrılır. 7-Hissî Mûcizeler: Bu tür mucizelere kevnî veya maddî mucizelerde denilmektedir. Bunlar doğrudan duyulara hitap eden, tabiat kanunlarının normal seyrinin dışında ve üstünde meydana gelen mucizelerdir. Haberî Mûcizeler: Peygamberlerin herhangi bir yönteme ve bilimsel metoda başvurmaksızın doğrudan Allah’tan veya melek aracılığıyla aldıkları vahiylere dayanarak verdikleri geçmiş, gelecek ve şimdiki durumla ilgili haberlerden oluşur.; İstanbul’un fethedileceğini önceden haber verip bunların aynen gerçekleşmesi gibi. Aklî Mûcizeler: Bu mucizelere manevî mucizeler veya bilgi mucizeleridedenilmektedir. Peygamberliğin doğruluğunu ispatlayan en güçlü ve etkili delil bu tür mucizelerdir. Bu mucizeler, hissi mucizeler gibi belli bir mekân ve zamana hitap etmez; aksine her asırdaki insanın akıl ve vicdanına hitap ederler. Peygamberlerde bulunan emanet, ihlas, merhamet, azimli olma ,temiz ve asil bir soydan gelmeleri; insanları tiksindirecek kalıcı hastalık ve noksanlıklara sahip olmamaları; mesajlarının akıl ve vicdana uygunluğu; gibi özellikler aklî mucizelere örnektir. 8-Fonksiyonlarına Göre Mucizeler: Hidayet Mucizeleri: Bunlara irşad mucizeleri de denilmektedir.Peygamber Efendimizin (sav) Kur’an-ı Kerîm mucizesi bu tür mucizelerdendir. Nusret ve İkram Mucizeleri: Bunlar, müminlerin huzurunda onlardan gelen bir talep olsun veya olmasın gerçekleşen, onların maddî ihtiyaçlarını karşılayan, imanlarını ve hayatın zorluklarına karşı dirençlerini kuvvetlendiren, belli bir zaman ve mekânla sınırlı hissî mucizelerdir. Hz. Musa’ya inanan İsrail oğullarına gökten hazır bıldırcın eti ve helva indirilmesi; Musa’nın asasını vurup taşlardan her gruba bir tane olmak üzere on iki pınardan su fışkırması; Hz. İsa’nın havarilerine gökten yemeklerde donatılmış hazır sofra gönderilmesi bu tür mucizelerdendir. Helak Mucizeleri:peygamberlerini hafife alıp ona inanmadıklarını göstermek için “madem peygamber olduğunu söylüyorsun ve inanmazsak helak olabileceğimizi iddia ediyorsun, öyleyse bizi helak edecek bir mucize yap.” diyerek bir mucize talebinde bulunmaları üzerine gerçekleşen hissi mucizelerdir. örn:Tûfan mûcizesi. 9-İrhâsât, kelime olarak “duvar, bina gibi her hangi bir şeyi sağlam yapmak” demek olan Arapça “erhasa” fiilinden türetilmiştir. Çoğulu İrhasâttır. Istılah olarak irhas, Peygamber olacak şahsın peygamberlikten önce peygamber olacağına işaret eden olağanüstü olaylara denir. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması.. 10-Keramet: Kelime olarak keramet “şeref, değer, azizlik, kerem, bağış, ihsan”demektir.Ehl-i Sünnet evliyanın kerametini aklen caiz-mümkün, dinen fiilen sabit görürken, Mu’tezile’nin çoğu caiz görmemiştir.. 11-Meûnet, kelime olarak “yardım etmek, imdada yetişmek” demektir.. Allah Teala’nın bir lütuf ve ihsanı olarak veli olmayan bir müminde, harika bir olayı yaratarak o mümine ihsanda bulunmasıdır. 12-istidrâc: Kelime olarak “bir işte aşama aşama, ağır ağır ilerleme” anlamına gelen Arapça “daraca” fiilinden türetilmiştir. Buradan hareketle istidraç kelime olarak “değeri, hakkı olmadığı halde talihi yaver gidip işleri düzgün gitme, şerde muvaffak olma” demektir. Terim olarak ise istidraç, kâfir ve günahkâr kişilerden arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağanüstü olaydır 13-İhanet: Kâfir ve günahkâr kişilerden, arzu ve isteklerinin zıddına olarak meydana gelen olağanüstü haldir 14- Sihir, bir takım teknik ve metotlar kullanılarak yapılabilen bir harika olup bu yüzden tabiî ve ruhî sebeplerin sonucudur; bir tür gizemli ilimdir.
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
08 Nisan 2019, 20:07 | Mesaj No:3 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | ÜNİTE 12 İlahî Metinler 1-Kitap kavramı, kelime olarak “yazmak ve yazılı belge” anlamına gelir. 2-. İlahî Kitaplara,”Kütüb-ü münzele”; “Semavî Kitaplar” denilmektedir 3-“Kitap” kelimesi Kur’an’da üç anlamda kullanılmıştır: bizzat kendisi için; diğer ilahî kitaplar için ve ahretteki “amel defteri” için de “Kitap” denmiştir. 4-Tevrat, İbranîce bir kelime olup, sözlükte, “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına gelir.Tevrat’a, Ahd-i Atîk veya Ahd-i Kadîm-Eski Ahid de denmektedir. 5-İncil, kelime olarak “müjde, iyi haber, talim ve öğreti” demektir. 6-Kur’an kelime olarak “okumak, toplamak, bir araya getirmek, cem etmek” anlamına gelen “karae” den gelmektedir 7-Kur’ân-ı Kerim’in, başka isim ve sıfatlan da bulunmaktadır. Bunların en meşhurları, Furkan(hak ile bâtılı ayıran), Tenzîl (Allah katından indirilmiş), Tezkire (öğüt), Zikir (Allah’ın zikri olan kitap), Hakk(gerçek), Hablullah (Allah’in ipi), Hakîm, Hüdâ, gibi isim ve sıfatlardır. 8- Furkan , Zikir ve Nur, isim ve sıfatları hem Kur’an hem de Tevrat ve İncil için de kullanılmıştır. 9-a) Kur’an’ın Ümmi bir insanın elinde ortaya çıkışı O’nun mucize olduğunu gösterir. b) Ayetlerinin birbiriyle çelişmeyişi Kur’an’ın mucize olduğuna delildir. c) Geçmişve gelecek gayba dair doğru haberler verişi Kur’an’ın mucize olduğuna delildir. d) Kur’an’ın Kevnî, ilmî, bilimsel gerçeklerden haber vermesi O’nun mucize olduğunu gösterir. 10-. İslâmî varlık anlayışına göre varlık, zorunlu varlık (vacibu’l-vücud) ve mümkün varlık (mümkinü’l-vücud) olmak ikiye ayrılmaktadır. Vacibu’l-vücud ile varlığı kendinden olan, varlığı ve varlığını sürdürmek için kendinden başka hiç bir şeye ihtiyaç duymayan Allah Teâlâ kastedilir. Mümkinü’l-vücud ile de Allah’tan başka sonradan yaratılan-hâdis olan tüm varlıklar, yani âlem kastedilmiştir. 11-Melek kelimesi sözlükte “kudret, kuvvet, götürme ve elçilik yapma” anlamlarına gelen “eleke; leeke; meleke” köklerinin birinden türemiş olup “elçi; güçlü-kuvvetli; tasarruf eden ve idare eden» anlamlarına gelmektedir. 12-Kelamcılar göre melekler, yer işgal eden-mütehayyiz, gözle görülmeyen latif varlıklar (ecsâm-ı latîfe); İslam filozoflarına göre ise melekler bilgi, güç-kuvvet bakımından insanlardan çok üstün, yer tutmayan-gayr-i mütehayyiz soyut cevherlerdir. Selefiyye ulemasına gelince onlar, meleklerin gaybî varlıklar yani gayb âlemindeki canlılar olduklarını, bu yüzden mahiyetlerinin bilinemeyeceğinibelirtmişler. 13-Melekleri bulundukları mekân-yerlere göre Semavî ve Arzî melekler diye iki ana gruba ayırmak mümkündür. Semavî meleklerden kasıt, fizikötesi âlemdir. Arzî Meleklerden maksat ise bu fizik âlemdeki meleklerdir. 14-Cebrail, kelime olarak Allah’ın kulu (Abdullah) ve Allah’ın kuvveti (Cebrullah, Ceberûtullah) anlamına gelir.Kur’an’da çeşitli isimler ile anılmıştır. Bu isimler Cibril – Resûli kerîm, – Rûhu’l-emîn, -Rûhu’l-kuds, -Rûh’dur. Bazı hadislerde Cebrail’in bir adının da Nâmûs-ı Ekber olduğu belirtilmiştir. 15-Azrail (a.s) Melekü’l-mevt (ölüm meleği) adıyla da anılmıştır. Müminlerin ruhunu acıtmadan kolayca alan bu meleklere Nâşitât denmiş; kâfirlerin ve isyankârların canlarını zorla çekip alan meleklere de Nâzi’ât denmiştir. 16-Sûr’un ilk üflenişine “nefha-i ûlâ”; ikinci üflenişine “nefha-i sâniye” denilir. Birinci üfürüş de kâinattaki tüm varlıklar hepsi dehşet içinde sarsılacağı için buna Nefha-i feza; dehşet içinde sarsıldıktan sonra yıkılıp ölecekleri için de Nefha-i saik denmiştir. Ölülerin diriltilip Mahşer’e doğru gitmek üzere kabirlerinden dışarı çıkarılmalarına da Nefha-i kıyâm denmektedir. 17- Mukarreb meleklere İlliyyûn ve kerûbiyyûn melekleri de denilmektedir. Buna göre Mukarreb Melekler, Allah Teâlâ’ya en yakın, en şerefli meleklerdir. 18-. Hamele-i arş ile etrafındaki meleklere aynı zamanda Kerûbiyyûn(Allah’a en yakın melekler) de denir. Mesela Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır” 19-Kirâmen Katibîn, “şerefli yazıcılar” demektir.. Bu meleklerin bir adıda Rakîb ve Atîd’dir 20-Münker ve Nekîr, “Bilinmeyen, tanınmayan, değişik kılık ve kıyafette olan” demektir 21-Cennet bekçilerine Hazene-i cennet; cehennem bekçilerine de Hazene-i cehennem denilmektedir.Cennet meleklerinin başkanına Rıdvân denilmiştir. Cehennem bekçisi meleklere “Hazenetü’l-cehennem”; içindeki görevlilere Zebânî, Cehennem meleklerinin başkanına da Mâlik, denir. 22-Harût-Marût hakkında farklı görüşler ileri sürülmekle beraber yaygın kanaate göre Bâbil halkını kötülüklere, özellikle şeytanların öğrettikleri sihre karşı uyarmak, hayrı ilham etmek üzere gönderilmiş iki melektir. 23-Kelime anlamıyla İblis“hayırsız olan, Allah’ın rahmetinden ümidini kesen, zarara uğrayan, şaşkınlığa düşen” demektir. İblis kelimesi Kur’an-ı Kerim’de bir yerde“Şeytan” olarak onun dışındaki toplam on bir yerde ise şeytanların atası “İblis” olarak geçmektedir.Şeytan kelime olarak “hayır ve rahmetten uzaklaştırılmış, şerde aşırı gidip çizgiyi aşan varlık”; veya “ateşten yaratılmış, helake uğramış yüzü sararmış varlık” demektir. 24-İblis, cinlerin ve şeytanların babası “Ebu’ş-Şeyâtin” kabul edilmiştir. Kelâmcıların çoğunluğuna göre şeytan görünmez latif bir cisim; İslâm filozoflarına göre görünmez soyut nefistir. 25-Cin, kelime olarak “örttü, gizledi, sakladı,” manasına gelen Arapça “cenne” fiilinden türetilmiş, çoğul bir kelimedir; “cinler” demektir. Cin kelimesinin tekili ise “cinnî” dir. Cinin kelime anlamı, “duyularla algılanamayan tüm gizli varlıklar” demektir. Bu görünmez varlıkların erkeklerine cinnî, dişilerine cinniyye; cinlerin atalarına da cân denilir. Farsça’da cin karşılığında perî ve dîv-dev kelimeleri kullanılır.Cinler kendi başına kaim olan gayri maddî cevherlerden oluşmuştur. Bu görüşü benimseyenlerden biri Gazzâlî’dir. ÜNİTE 13 Âhiret: Ölüm Ötesi Hayat 1-semiyyât-me‘âd bölümünde insanın ölümü başlayan kabir hayatı ve ötesi ve âlemin ölümü (kıyamet) ile başlayan sonsuz hayat safhaları ele alınmaktadır. Âhiret, Kelimesi için Kur’an-ı Kerîm’de n “el-âhire, el-yevmü’l-âhir, eddâru’l-âhire, en-neş’etü’l-âhira”geçer. 2- âhiret âlemine, “dönüp varılacak âlem, ilk ayrılanan yere geri dönülecek âlem” anlamında da “me‘âgeri dönülecek âlem” denilmiştir. Yeni Ahid’de yani İnciller’de de âhiret ve mücâzat inancı açık bir şekilde mevcutturÂhiret konusu, aklî ve nakli olmak üzere iki yönden ele alınmaktadır. İnsan bedeninin ve evrenin fâni olduğunu, öldükten sonra tekrar dirilmenin de imkân dâhilinde bulunduğunu kabul etmek konunun aklî yönünü; kabir ve berzah hayatı, kıyametin nasıl kopacağı ve âhiret hayatının nasıl başlayıp devam edeceği hususu ise naklî yönünü oluşturur. 3-. Ahireti İspat Delilleri İlk Yaratılış Delili Yaratılmışlarla Ahirette Diriltmeyi Kıyaslama Delili . Ebedilik Arzusu . Adalet ve Sorumluluk Duygusu Delili Gayeli Yaratılışı Delili 4-Kur’an-ı Kerimdeki kıyamet kelimesinin benzer isimlerinden bazılar ı şunlardır: . Es-Sâat kelimesi Kurân-ı Kerim’de kıyamet için üç anlamda kullanılmıştır. Bunlar, “insanların kabirlerinden kaldırılıp hesap vermek üzere diriltilmeleri” anlamında es-Sâatu’l-kübrâ; “ bir neslin yok olması, tamamen ortadan kalkması” anlamında es-Sâatü’l-vüstâ; “insanın ölümü” anlamında es-Sâatü’s-süğrâ’dır. Bu anlamıyla her insanın ölümü onun kıyameti demektirel-Vâkıa: “Kesin olarak meydana gelecek olay, gerçeğin ta kendisi olan büyük hadise” anlamındadır. Vâkıa, aynı zamanda Kurân-ı Kerim’in 56. suresinin adıdır. el-Hâkka: Hakka “Kesin gerçek, vuku bulması muhakkak olan kıyamet” anlamına gelir. Kıyamet isimlerinden biri olan bu kelime aynı zamanda bir sure adıdır. el-Kâria: Aynı zamanda 101. surenin de adı olan ve kıyametin başlangıcını ifade eden bir sıfatı olarak “kâinat ı oluşturan parçaların büyük bir gürültü ile birbirine çarpması, olağanüstü dehşetli gürültü ve ses” demektir. es-Sâhha: Kulakları sağır edecek şekilde tiz ve yüksek ses” demektir.el-Gâşiye: Ğaşiye, kelime olarak “kaplayan, çepeçevre bürüyen, saran” demektir.et-Tâmmetü’l-kübrâ: “Büyük felâket” demektir.küçük kıyamet alametleri: (1) Câriyenin efendisini doğurması (2) Yalın ayak ve çıplak kişilerin insanların başına geçmesi (3) İnsanların bina yapımında yarışmaları, (6) Öldürme olaylarının çoğalması, (7) Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, (8) İki büyük Müslüman ordusunun birbiriyle savaşması, Büyük Alâmetler Ye’cüc-Me’cûc kelimeleri Kur’an’i bir kavram olup Kur’an’da Kehf suresinde Zülkarneyn’in hayatından bir kesit sunulurken “Ye’cüc-Me’cüc” den bahsedilmektedir. Dâbbetü’l-arz Duhân: kelimesi, “tütmek, dumanı çıkmak” anlamında Arapça “dahn” kökünden türemiştir.Deccal, kelimesi “bir şeyin üstünü örtmek, yaldızlamak, boyamak, aldatmak, yala söylemek” anlamlarına gelen “Decl” kökünden türeyen bir sıfattır. “Deccâl” da “çok aldatan, sahtekâr” anlamındadır. Deccal, kelimesi Kur’anı Kerim’de değil, hadislerde yer almaktadır. Hadis kaynaklarındaki konuyla ilgili rivayetlere göre Deccâl, rüzgâr gibi bir hıza sahip olmak, yağmur yağdırıp kurumuş bitkileri yeşertmek, bolluk veya kıtlık icat etmek gibi beşer üstü nitelikler taşır. Ebu Hanife, Ahmet b. Hanbel, Mâtürîdî ve Eş’arî başta olmak üzere Selefiyye. Mâtüridiyye, Eş’ariyye ile Şîa ve Mu’tezile âlimlerinin çoğunluğu, Hz.Peygamber’e nispet edilen rivayetlere dayanarak âhir zamanda beşer üstü niteliklere sahip bir deccâlin çıkacağı ve Hz. İsa tarafından öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir. Muhtemelen ilk defa Muhammed b. Hüseyin el-Âcurrî (ö. 360/970) deccâl ile Yahudiler arasında bağlantı kurmuş, son dönemlerde de M. Reşîd Rızâ gibi bazıâlimler bu görüşe katılmışlardır. M. Reşîd Rıza, klasik anlayışı tamamen reddetmemekle birlikte hocasıAbduh’un görüşüne meylederek deccâl hadislerinden, daha ziyade maddî şehvetlerin galip geleceği, şerrin ve inkârcılığın yaygınlaşacağı sonucunun çıkarılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre bunu yahudiler gerçekleştirecektir. Said Nursi ve Muhammed el-Behî’ye göre deccal, komünizm ve materyalizm; Muhammed Esed’e göre Avrupa medeniyeti; Saîd Eyyûb’a göre ise siyonizm şeklinde yorumlanmalıdır. Kâmil Miras’a göre deccal tek bir kişi olmayıp küfrün sembolüdür ve küfrü yayan herkes deccaldır. Çağdaş yazarlardan Muhammed Selâme Cebr deccâlin şeytan olduğu kanaatindedir. 5-Kur’ân-ı Kerîm’de kıyamet, ‘es-Saat’ kelimesiyle ifade edilmiştir. ÜNİTE 14 Kabir ve Ahiret Hayatı 1- Dehriyyun, Materyalistler gibi dinî değerlere inanmayanlar, bitkilerin kuruyup yok olması gibi, hayvanlar ve insanların da ölüp yok olacaklarını, bunlar arasında fark bulunmadığını iddia etmişlerdir. 2-Sûr, sözlük anlamıyla “boru, üflenince ses çıkaran boynuz” demektir. 3-. Ba‘sa, “Yevmü’l-ba’s” ve “yevmü’l-hurûc” ismi de verilmiştir. 4-Mu’tezile ise mümine mükâfat, kâfire ceza vermenin Allah’a vacip olduğu şeklindeki temel görüşünden hareketle ba’sı mümkün olmanın ötesinde aklen zorunlu görmüştür. Kerrâmiyye de Mu’tezile ile aynı kanaati paylaşmıştır. Şîa’nın konu ile ilgili görüşü Ehl-i sünnet’inkinden farklı değildir. Ba’s ile ilgili âyetler yeniden dirilişin cismanî olacağını göstermektedir. Ehl-i sünnet, Mu’tezile ve Şîa gibi ana İslâmî mezhepler de dirilişin cismanîliğini ittifakla kabul etmişlerdir. 5-Kur’an-ı Kerim’de “kitâb ve suhuf” adlarıyla geçen amel defterine “kitâbü’l-a‘mâl, sahîfetü’l-a’mâl” de denir. 6-Mutezile, amellerin kemiyet değil, keyfiyet olduklarını, ağırlıklarının olamayacağını, bu sebeple tartılamayacaklarını ileri sürerek mizanla ilgili ayetleri mecazi anlamlara tevil etmişlerdir. Selef âlimleri ise mizanı tamamen maddî olarak algılamışlardır. 7-Şefaat kelime olarak “birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için diğeri tarafından vasıtalık etme, kayırma, iltimas” manalarına gelmektedir. 8-Sırat, kelime olarak “ yol, cadde, geçit” anlamındadır. 9-Sözlük anlamına göre kevser “nehrinden gelen suların toplandığı havuz” demektir. Havz-ı Kevser ise, ahirette mahşerde Peygamber Efendimize verilen havzın ismidir.Kevser’e gelince Kevser, genel kabule göre, bir Cennet ırmağıdır ve yalnızca Hz. Peygambere verilmiştir. 10-Cehmiyye, Mu’tezile ve Hâricîler’den bir grup cennet ve cehennemin henüz mevcut olmadığını, kıyametin vukuundan sonra yaratılacağını iddia etmişlerdir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî ise, cennet ile cehennemin halen inşahalinde olduğunu ve bunun kıyamete kadar devam edeceğini, her ikisinin mükelleflerin iyi ve kötü amelleriyle inşa edilecekleri görüşünü ileri sürmüştür. 11-Cehm b. Safvân hariç, Cennetin ebedîliği konusunda ittifak vardır. 12-Cennet: İsimleri, Nimetleri ve Ehli Cennet, Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette “müfred-cennet”, “tensiye-cennetân”, ve “cemi-cennât” şekillerinde kullanılmıştır. Bu isimler şunlardır:Naîm: Naîm, insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade etmektedir. Adn: Adn, “ikamet edilen yer” demektir. Firdevs: “İçinde üzüm bulunan bağ, bahçe” anlamına gelir. Hüsnâ: Müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından Yunus suresinin 26. ayetinde yer alan “hüsnâ” kelimesi cennet anlamında kullanıldığı kabul edilmiştir. Dârüsselâm: “Maddî ve manevi afetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş olma” manasındaki selâm ile “ev, yurt” anlamındaki “dâr” kelimesiyle oluşan bir terkiptir. Dârülmukâme: “Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt” anlamındadır Cennetü’l-me’vâ: Me’vâ, kelime olarak “sığınılacak yer anlamında, terim olarak da Şehitlerin ve müminlerin barınağı ve konağı olan cennet, demektir. Bu belirtilenlerin dışında cennet’in başka isimleri de vardır. Bu isimler, ed-dârü’l-âhire, dârü’l-âhire, âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr , “ed-dâr”, gurfe, cennetin ismi olarak kullanılmıştır. 13-Sayıları pek az olan bazı Mu’tezilî bilginler dışında bütün İslâm âlimleri cennet ehlinin Allah’ı göreceğini kabul etmiş ve bunu insanoğlunun erişebileceği en büyük mutluluk olarak kabul etmişlerdir. Cehmiyye ve bir kısım Mu’tezile’nin rü’yetullah’ı inkâr etme gerekçeleri rü’yetullah kabul edildiğinde Yüce Allah’ın yarattıklarınabenzetilmesi endişesidir. 14-“Cehennem” kelime olarak “derin kuyu; hayırsız, uğursuz” anlamındadır. Cehennem: Muhtemelen cehennemin yedi kapısı olduğunu beyan eden âyet sebebiyle cehennem derecelerine-tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en hafif olan en üst tabakadır.Nâr: “cehennem ateşi” anlamındaki “nâr” kelimesi, cehennem azabının çeşitli şekillerinden sadece yakıcı olanını ifade eder.Cahîm: “Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş” anlamında olup yirmi altı âyette e bazı hadislerde geçmektedir. Hâviye: “Uçurum, derin çukur” manasındadır. Hutame: “Kırmak, ufalayıp tahrip etmek” anlamındaki hatm kökünden mübalağa ifade eden bir sıfattır. Lezâ: “Hâlis ateş” anlamına gelen kelime Kur’an’ da bir yerde geçmektedir. Saîr: “Tutuşturmak, alevlendirmek” anlamındaki sa’r kökünden gelip “tutuşturulmuş, alevli ateş” manasındakullanılmıştır. Sakar: “Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak” anlamındaki sakr kökünden gelen isimdir. Hazırlayan:İkra
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
OMU İlitam-Medineweb Ders Çalışma Bölümü | Medineweb | SAMSUN OMÜ İlitam | 304 | 03 Kasım 2019 16:14 |
İnönü İlitam Sistematik Kelam BÜT Soruları | Mihrinaz | MALATYA İNÖNÜ İlitam | 6 | 06 Aralık 2017 09:14 |
İnönü İlitam Sistematik Kelam Vize Soruları | Mihrinaz | MALATYA İNÖNÜ İlitam | 0 | 14 Kasım 2016 09:55 |
OMU İlitam Sistematik Kelam 10. ünite sorular | Mihrinaz | SAMSUN OMÜ İlitam | 0 | 16 Aralık 2014 20:37 |
İstanbul ilitam sistematik kelam ders özetleri | JAZARİ | İSTANBUL İlitam | 1 | 27 Ekim 2013 19:36 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|