|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 20 Aralık 2013 (06:54), Konuya Son Cevap : 20 Aralık 2013 (06:54). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20 Aralık 2013, 06:54 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Din eğitimi 8.9.hafta Din eğitimi 8.9.hafta DİN EĞİTİMİ 8. HAFTA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 1. Osmanlı Dönemi Şeyhülislamlık Şeyhülislam kavramı 10. Yüzyılın ortalarından sonra ortaya çıkan bir şeref unvanıdır. Şeyhülislam kavramı yalnızca alimler ve sufiler için kullanılmıştır. Osmanlı’da ilk olarak resmi anlamda Şeyhülislam unvanının ne zaman kullanıldığı hususunda tartışma var ise de genelde Fatih Sultan Mehmet döneminde kullanıldığı kabul görmektedir. İlk olarak Şeyhülislamlık kurumunun başına Molla Fenari atanmıştır. 16 yüzyılda Kemalpaşazade ve Ebussuud Efendi’nin Şeyhülislam olarak atanmasından sonra şeyhülislamlık makamının önemi ve etkinliği artmıştır. Osmanlı’da devlet protokolü içerisinde şeyhülislamın yeri sadrazamdan sonra gelmektedir. Osmanlı Devleti’nde din işleri şeyhülislamlar tarafından yürütülürdü. Şeyhülislamlık makamını, günümüz Türkiye’sinin Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Vakıflar Genel Müdürlüğü, Adalet ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile Yüksek Öğretim Kurulu'nun tüm yetkilerini tek elde toplayan bir kurum olarak tanımlamak mümkündür. Şeyhülislamlar ayrıca dini konularda fetva verirler ve devletin yönetimiyle ilgili temel ilke ve kanunların konulmasında etkili olurlardı. Bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi Osmanlı’da devletten bağımsız bir dini otorite bulunmamaktaydı. Şeyhülislam padişah veya sadrazam tarafından atanmaktaydı. Padişah tarafından da görevden alınabilirdi. Şeyhülislam makamının etkinliği Osmanlıdaki modernleşme ve yenileşme çabalarıyla birlikte azalmaya başlamıştır. Modernleşme sürecinde Osmanlı’da bir tarafta geleneksel diğer tarafta Batı’dan aktarılan modern kurumların bir arada olduğu ikili bir sistem oluşmuştur. Osmanlı Devletinin tarih sahnesinden çekileceği sürece kadar bu ikili yapı içerisinde geleneksel kurumların etkisi gittikçe azalırken Batı’dan alınan kurumların etkinliği ve önemi artmıştır. Bu çerçevede Osmanlı’nın son yıllarına doğru Şeyhülislamlığın nüfuzu kırılmış, genel olarak eğitim ve adli konulardaki etkinliği elinden alınarak yalnızca dini konularla meşgul olan bir kurum halini almıştır. Din, Osmanlı toplumunda meşrulaştırıcı, düzenleyici ve norm sistemi sunan bir yapı olmanın yanı sıra etkin bir kontrol aracı olarak da fonksiyon görüyordu. Hangi davranışların ve kurumların dini olduğuna karar verecek olan merci Şeyhülislamlık olduğu için hem Osmanlı yönetimi hem de toplumun üzerinde bu kurumun gücü ve etkisi büyük olmuştur. Örneğin padişahlar davranışlarını şeriat bakımından meşrulaştırma konusunda titizlik göstermişlerdir. Bir görüşe göre Osmanlı Devleti'ndeki Şeyhülislamlık Kurumu ile Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu arasında örgütlenme biçimi anlamında ciddi benzerlikler vardır. Cumhuriyet döneminde dinin devlet ve kamu hayatında etkinliği azaltılmıştır. Din yalnızca inanç ve ibadetle ilgili bir alana sıkıştırılmıştır. Bununla birlikte örgütlenme biçimi, yani siyasi otoritenin dinle kurduğu ilişki aynıdır. Şeyhülislam ile Diyanet İşleri Başkanı arasında atanmadan azle, her iki kurumun devlet tarafından finanse edilmesine uzanan çok büyük ve önemli benzerlikler mevcuttur. İkinci görüş sahipleri, Şeyhülislam ile Diyanet İşleri Başkanı'nın atanma ve azillerinin benzerlik göstermesinden hareketle yapılan değerlendirmeleri yüzeysel ve yanlış bulmaktadırlar. İsmail Kara ikinci görüşe yakın birisi olarak şunları söylemektedir: “Osmanlı Devleti yapılanmasında din ve siyaset alanının temsilcisi, bizzat halife (din alanı) ve padişah (siyaset alanı) vasıflarını birlikte taşıyan sultandır. Sadrazam siyasi ve idari konularda nasıl sultanın vekili ise şeyhülislam da dini ve bir kısım idari konularda sultanın vekilidir. Bu vekalet ilişkisi ihmal edilerek padişahlıkla şeyhülislamlık arasındaki ilişkilerin, yetki ve sorumluluklarının sınırları doğru olarak anlaşılamaz. Ayrıca şeyhülislam atayan Osmanlı Devleti netice itibariyle başında halifenin bulunduğu bir tür dini devlet iken Diyanet İşleri Başkanını atayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devlettir ve diğer üst düzey memurlar gibi bir "memur" atamaktadır. Şeriye ve Evkaf Vekaleti Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasından sonra kurulan yeni hükümetin 3 Mayıs 1920'de oluşturulan ilk İcra Vekilleri Heyeti'nde Şeriye ve Evkaf Vekâleti adı altında bir bakanlık da yer aldı. Vakıflar ve din işlerinden sorumlu olan , Başbakan'ın ve Meclis başkanı Mustafa Kemal'in yokluğunda Büyük Millet Meclisi'ne başkanlık eden bu bakanlık, milli mücadele dönemi içerisinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının din olgusunu ne derece önemsediklerini göstermesi bakımından çarpıcıydı. 1922 yılındaki bütçe görüşmeleri sırasında bu vekaletin yapacağı görevler tartışılmıştır. Sonuçta vekaletin asli görevlerinin ifta, kaza ve tedrisat olması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda Şeriye ve Evkaf Vekaleti bünyesinde halkın dini meselelerini halletmek maksadıyla “Fetva heyeti” oluşturulmuştur. Medreselerin ve din işlerinin idaresi için de “Tedrisat ve Teftişat Heyeti” teşkil edilmiştir. Şer’iye ve Evkaf Vekaleti görev sahası olan din hizmetleri, din eğitimi ve dini yayınlar alanında önemli hizmetler ifa etmiştir. Şer’iye ve Evkaf Vekaleti 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılmıştır. 2.Cumhuriyet Dönemi 3 Mart 1924'te çıkarılan 429 sayılı kanun ile Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak, yerine Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği ve Evkaf Umum Müdürlüğü kuruldu. Milli Mücadele döneminde bakanlık düzeyinde temsil edilen din işleri bu yasayla Başbakanlığa bağlı bir idari kuruma dönüştürüldü. Diyanet İşleri Reisliğinin kuruluşu, görevleri ve işleyişi ile ilgili kanunun maddelerini sadeleştirilmiş olarak (1. Madde hariç) şöyle sıralayabiliriz: Madde 1. Türkiye Cumhuriyetinde muamelatı nassa dair ahkamın teşri ve infazı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete ait olup, din-i mübini İslamın bundan maada; itikat ve ibadata dair bütün ahkam ve mesalihinin tedviri ve müessesatı diniyenin idaresi için Cumhuriyet makarrında bir Diyanet İşleri Reisliği makamı tesis edilmiştir. Madde 2. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılmıştır. Madde 3. Diyanet İşleri Başkanı, Başbakanın önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Madde 4. Diyanet İşleri Başkanlığı, Başbakana bağlıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi, Başbakanlık bütçesi içindedir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluşu hakkında bir tüzük düzenlenecektir. Madde 5. Türkiye Cumhuriyeti ülkesi içinde, tüm camiler ve mescitler ve tekkeler ve zaviyelerin yönetimine, imam, hatip, vaiz, müezzin ve kayyumların vs. hizmetlilerin atama ve azillerine Diyanet İşleri Başkanı yetkilidir. Madde 6.Müftüler, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlıdır. Madde 7.Vakıf işleri, ulusun gerçek yararına uygun bir şekilde çözümlenmek üzere, bir genel müdürlük olarak şimdilik Başbakanlığa bağlanmıştır. Diyanet İşleri Reisliğinin kuruluşunu ve Şeriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılmasını öngören yasanın gerekçesi şöyledir: “Din ve ordunun politika akımlarıyla ilintili olmasının birçok sakıncası vardır. Bu gerçek, bütün uygar uluslar ve hükümetlerce temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan yeni bir hayat varlığı sağlamak görevini üstlenen Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal yapısında, zaten hukuksal olan Şeriye ve Evkaf Bakanlığı ile Genelkurmay Bakanlığı'nın yer alması uygun olmaz. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı'nın kaldırılmasıyla da bütün vakıfların ulusa geçmesi ve ona göre yönetilmesi doğal bir sonuçtur.” Şeriye ve Evkaf Vekaleti ile Diyanet arasındaki farkı İsmail Kara şu şekilde açıklamaktadır:“...Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin statüsü, görev ve yetkileri sınırlandırılmış olmasına rağmen yine de bakanlık düzeyinde bir kurumdur. Dini hizmetler, dini yayınlar, medreseler, tekkeler, vakıflar konusunda birinci derecede yetki ve görevlerle donatılmıştır. Hem Bakanlar Kurulunda yer alması hem de Meclisteki Şeriye encümeni ile doğrudan bağları sayesinde hukuki düzenlemeler dahil her konuda görüş bildirmekte ve fikirlerini savunmaktadır. Şeriye Vekaleti'nin başında bulunan kişiler de Mustafa Fehmi Efendi (Gerçeker), Mehmet Vehbi Efendi (Çelik) gibi ilmiye sınıfına mensup İttihat ve Terakki içinde ve Milli Mücadele sırasında aktif ve etkin görevler üstlenmiş milletvekilleridir. Bakanlar Kurulu listelerinde Şeriye Vekili, Şeyhülislama benzer bir şekilde MeclisBaşkanı/Başbakan'dan hemen sonra zikredilmektedir. Ali Fuat Başgil'e göre ise, Diyanet İşleri Reisliği'nin kurulması diyaneti bütün personeliyle birlikte Başbakanlığa bağlı, hükümetin emri altında bir teşkilat haline getirdi. Bu önemli bir gelişmedir. Çünkü adı geçen kanun, Türkiye'de din ile devlet işlerini kesin olarak birbirinden ayırmış; devleti dünya işlerinde, dini de itikat ve ibadet ahkamıyla dini müesseselerin idaresinde yetkili kılmak suretiyle din devlet münasebetleri tarihimizin takip ettiği sürecin tabii bir sonucunu teşkil etmiştir. Fakat din ve devlet ayrımında bu kanun, devleti diyanete karşı re'sen karar selahıyetini haiz; diyaneti bütün personeliyle birlikte Başbakanlığa bağlı, hükümetin emri altında bir teşkilat haline getirmiştir. Osmanlıların son döneminde başlayan, dinî otoritenin görev ve yetkilerinin kısıtlanması faaliyeti Cumhuriyet döneminde devam etmiştir. 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun gereğince tekke ve zaviyelerin kapatılması sonucu, Diyanetin bu yerlerin yönetimi ilgili yetkileri ortadan kalkmıştır. 8 Haziran 1931 tarih ve 1827 sayılı Evkaf Umum Müdürlüğü'nün 1931 Malî Senesi Bütçe Kanunu ile cami ve mescidlerin idaresi ve İmam, hatip, müezzin, kayyim ve diğer hizmetlilerin tayin, nakit, emeklilik ve azillerine dair bütün yetkiler Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne devredildi. Başkanlık, bu genel müdürlükle koordineli olarak yalnızca cami hizmetlerinin dinî yönünü takiple yetkili kılınmıştır. Bu durum, 23 Mart 1950 tarih ve 5634 sayılı kanun yürürlüğe girinceye kadar sürmüştür. 22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile daha önceki on üç kanunda dağınık halde bulunan hükümler yürürlükten kaldırılarak başkanlıkla ilgili mevzuat tek metinde toplanmış, yeni görevler ve yeni birimler ilâve edilmiştir. Bu kanunun ihtiva ettiği en önemli yenilik, bütün görevler için belli nitelik ve tahsil şartı getirilmesidir. Bu yasal düzenlemede Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevleri “İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” olarak belirlenmiştir. Önceki hukuki statüden farklı olarak İslam dininin “ahlak” konularında da toplumu aydınlatmak görevi Diyanete verilmiştir Bu yasa 26 Nisan 1976 tarih ve 1982 sayıyla yasalaştı. Ancak zamanın Cumhurbaşkanının başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesinin 18 Şubat 1979 tarih ve 1979/25 ve 1979/46 sayılı kararlarıyla, biçim yönünden iptal edildi. 13 maddesi iptal edilen yasanın yerine, yeni bir yasa hazırlanması için Anayasa Mahkemesi, 11 Mayıs 1981 tarihine kadar süre vermiştir. Bir yıl içerisinde yeni bir Diyanet yasası çıkarılmadığı gibi 2009 Türkiye’sinde de yeni bir yasası çıkarılamayan Diyanet, 1965 yılında yapılan ve 13maddesi iptal edilmiş bir yasayla yönetilmektedir. DİYANET TEŞKİLATI Merkez Teşkilatı Merkez teşkilâtı başkanlık makamının yanı sıra ana hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleriyle yardımcı birimlerden meydana gelmektedir Başkanlık makamı Diyanet İşleri Başkanı ile beş başkan yardımcısından oluşur. Başkan, teşkilâtın bütün çalışmalarını düzenlemek, yürütmek ve denetlemekle görevlidir. Başkan yardımcıları ise başkan tarafından verilen görevleri yaparlar. Başkanlığın ana hizmet birimleri şunlardır: Ana Hizmet Birimleri 1- Din İşleri Yüksek Kurul: Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organıdır. Kurul başkanı, başkan vekili, on dört üye ve çeşitli uzmanlardan oluşur. Başkanlığın ana hizmet politikasını tespit eder, dinî soruları cevaplandırır; dinî konularda inceleme ve araştırmalar yapar; başkanlıkça yayımlanacak yazılı, sesli ve görüntülü yayınların neşrine karar verir. 2- Mushafları İnceleme Kurulu:Çeşitli kişi ve kuruluşlarca bastırılacak olan Kuran-ı Kerim’leri inceleyerek hatasız basımlarını sağlar. 3- Din Hizmetleri Dairesi: İrşad Hizmetleri, Din Hizmetleri ve Vakit Hesaplama Şube müdürlüklerinden oluşan bu daire, toplumu din konusunda aydınlatmakla ilgili hizmetleri yürütür. Kamerî aybaşlarını, dinî günleri ve namaz vakitlerini belirler. Gerektiğinde kıble tespitlerini yapar. 4- Din Eğitimi Dairesi: Kur'an kurslarının ve eğitim merkezlerinin açılış, eğitim öğretim, denetim ve yönetimiyle ilgili işleri yürütür. Din Eğitimi Dairesi, Kur'an kursları, Hizmetiçi Eğitim ve Program Geliştirme şube müdürlüklerinden oluşur. 5- Hac Dairesi: Hac İşleri, Umre İşleri ve Hac Eğitimi ve Rehberlik şube müdürlüklerinden teşekkül eder. Hacca ve umreye gideceklerin bu seyahatlerle ilgili her türlü muamelelerini planlar ve yürütür. 6- Dinî Yayınlar Dairesi: Derleme ve Yayın, Süreli Yayınlar ve Kütüphane şube müdürlüklerinden meydana gelen bu daire başkanlığın yazılı, sesli ve görüntülü yayım işlerini yürütür. Ayrıca dinî yayınları derler ve başkanlık kütüphanesini yönetir. 7- Dış İlişkiler Dairesi: Dış İlişkiler, Yurtdışı Din Hizmetleri ve Yurtdışı Din Eğitimi şube müdürlüklerinden oluşur. Başkanlığın yurt dışı temaslarını ve yurt dışındaki vatandaş ve soydaşlara götürülecek din hizmetleriyle ilgili işleri yürütür. Başkanlık hizmetleri konusunda inceleme ve temasta bulunmak üzere ülkemize gelen yabancı kişi ve heyetlere rehberlik eder. Denetim, Danışma ve Yardımcı Birimler Danışma ve denetim birimleri: 1. Teftiş Kurulu Başkanlığı 2. İç Denetim Birimi 3. Hukuk Müşavirliği 4. Strateji Geliştirme Başkanlığı Yardımcı Birimler: 1. Personel Dairesi 2. İdari ve Mali İşler Dairesi 3. Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü 4. Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü 5. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü 6. Savunma Uzmanlığı Taşra Teşkilatı: DİB taşra teşkilatı müftülükler ve eğitim merkezlerinden oluşur. Müftülükler illerde il müftülüğü, ilçelerde ilçe müftülüğü olarak teşkilatlanmıştır. Bunlar bölgelerinde Diyaneti temsil ederler. İl ve ilçe müftülükleri bölgelerindeki din hizmetlerini, dini müesseseleri yönetir ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip kontrol eder. Eğitim merkezleriyse, Başkanlığın her kademedeki personelinin mesleki ve kültürel konularda daha iyi bir seviyeye getirilmesi amacıyla hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinin verildiği merkezlerdir Eğitim merkezlerinin bulunduğu iller: Antalya, Bolu, Elazığ, Kastamonu, Konya, İstanbul, İzmir, Manisa, Trabzon, Tekirdağ ve Erzurum illeridir. Yurtdışı Teşkilatı Diyanet bünyesinde 13 Ağustos 1984 tarihinde 3860 sayılı Kararname ile "Dış İlişkiler Dairesi" kurulmuştur. Resmi olarak kuruluş tarihi 1984 yılı olsa da Diyanet İşleri Başkanlığı yurtdışındaki Türk vatandaşlarına hizmet götürmeye 1971 yılında başlamıştır. Büyükelçilikler bünyesinde Din Hizmetleri Müşavirlikleri, Başkonsolosluklar nezdinde ise Din Hizmetleri Ataşelikleri şeklinde örgütlenmiştir. Din Hizmetleri Müşavirliği ve Ataşelikleri nezdinde vatandaş ve soydaşlarımıza geçici süreli din görevlileri vasıtasıyla din hizmeti sunulmaktadır.2008 yılı itibariyle Din Hizmetleri Müşavirlikleri bulunan ülkeler: Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre, İngiltere, Rusya Federasyonu, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Din Hizmetleri Ataşelikleri bulunduğu yerler ise Almanya (Berlin, Düsseldorf, Essen, Frankfurt, Hamburg, Hannover, Köln, Karlsruhe, Münih, Nürnberg, Stuttgart, Münster, Mainz), Avustralya (Sidney, Melburn), Hollanda (Deventer), Fransa (Lyon), Amerika Birleşik Devletleri (New-York), Suudi Arabistan (Cidde), Nahcivan, Romanya (Köstence)'dir. Diyanet İşleri Başkanlığının Görevleri ve Personeli Diyanet kendi hizmet alanıyla ilgili amaç ve ilkelerini şöyle belirtmektedir: •Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek(Anayasa md. 136), İslam Dini'nin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek. (633S.K. md.1).Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin iki temel kaynağı olan Kur'an ve Sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların 14 asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundurmak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek. • Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak. Sürekli bilgi üretmek, bilgiyi toplumla paylaşmak ve güncel sorunlar hakkında yerinde ve zamanında açıklama yapmak. • Engelli, kimsesiz, yaşlı, yoksul, hükümlü ve tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç vatandaşlarımızın yanında olmayı din hizmetinin ayrılmaz bir parçası kabul etmek • İslâm'ın itikadî ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde öncü, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlilerine sahip olmak. • Yurt dışındaki vatandaşlarımızın asimile olmadan, kendi öz kimliklerine bağlı kalmalarına ve yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamak • Yurt dışında Türkiye'nin dinî alandaki tecrübe ve birikiminin tanıtılmasını, İslâm Dini'nin doğru anlaşılmasını sağlamak. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülen hizmetler ise şu şekilde sıralanabilir: 1- Fetva Hizmetleri: Dinî konularla ilgili olarak yurt içi ve yurt dışından çeşitli kişi ve kuruluşlarca sorulan hususlar merkezde Din İşleri Yüksek Kurulu, taşrada ise il ve ilçe müftülükleri tarafından cevaplandırılmaktadır, 2- İrşad ve Tebliğ Hizmetleri: Yurt içinde Din Hizmetleri Dairesi, yurt dışında Dış İlişkiler Dairesi'nce planlanmakta olup yurt İçinde müftü, vaiz ve cami görevlileri, yurt dışında müşavir, ateşe ve diğer din görevlileri tarafından yürütülmektedir. Bu hizmetler vaaz, hutbe, konferans, seminer, kurs, panel vb. yollarla yapılmaktadır. 3- İbadet ve Cami Hizmetleri: İmamet, hitabet, ezan, ikâmet, mukabele, dinî gün ve gecelerde mevlid okunması ve özel program düzenlenmesi, cemaatin din konusunda aydınlatılması, isteyenlere Kur'ân-ı Kerîm ve ilmihal bilgilerinin öğretilmesi yanında camilerin bakımı gibi işlerdir. Bu hizmetler imamhatiplerle müezzin-kayyimler tarafından yürütülmektedir. 4. Eğitim Hizmetleri: Din Eğitimi Dairesi'nce yürütülmekte olan bu hizmetler eğitim merkezleriyle Kur'an kurslarında gerçekleştirilmektedir. Eğitim merkezlerinde görevliler hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim görmektedir. Kur'an kurslarında Kur'an'ı yüzünden okuma ve gerekli ilmihal bilgileri öğretilmektedir. Daha sonra isteyenlere hafızlık yaptırılmaktadır. 5. Yayın Hizmetleri: Toplumu din konusunda aydınlatmak üzere yazılı, sesli ve görüntülü yayımlar yapılmaktadır. Halen Diyanet Aylık Dergi, Diyanet Çocuk Dergisi ve Diyanet Dergisi adlı süreli yayınlar gerçekleştirilmektedir. Kitap olarak bastırılan ve İlmî eserler, edebî eserler, kaynak eserler, meslek kitapları, halk kitapları ve çocuk kitapları serilerinden oluşan yayınlar yapılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı Personel Sayısı 1999: 77.795 2000 :75.433 2001: 76.044 2002 :74.374 2003 :74.114 2004: 71.693 2005: 80.299 2006 :79.810 2007: 84.195 2008: 83.033 2008 İstatistiklerine göre Diyanet personelinin eğitim durumu: Öğrenim durumu Sayı Yüzde Lisans (Dini öğrenim) 8.812 % 10.61 Lisans 5.770 % 6.95 Ön lisans 11.938 %14.38 Ön lisans (Dini öğrenim) 20.935 % 25.21 İmam-Hatip Lisesi 32.691 %39.37 Lise ve dengi okul 1.124 %1.35 İlkokul 568 % 0.68 Diğer memurlarla birlikte başka görev alma, ticaret ve kazanç getirici faaliyetlerde bulunma, hediye ve çıkar sağlama, siyasal partilere girme yasaklarının yanında, Diyanet İşleri Başkanlığı personeline özel “siyasetle ilgilenme yasağı” bulunmaktadır. Din işlerinin siyasi mülahazalardan uzak yapılmasına yönelik bu yasakla ilgili 633 sayılı Kanunun 25. Maddesi: “Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşunun her derecesinde görev alan personel, Memurin Kanunu’nun hizmetleri için yasak ettiği siyasi faaliyetlerden başka, dini görevi içinde veya bu görevin dışında, her ne suretle olursa olsun, siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışlarını övemez ve yeremez. Bu gibi hareketleri tahkikatla sabit olanların, ilgili ve yetkili mercilerce işine son verilir” Diyanet İşleri Başkanlığına yönelik kamuoyundaki eleştiriler: DİB`nın devlet bünyesinde yer almasının ve genel bütçeden harcama yapılmasının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığını, siyasî iktidarın emrindeki bir teşkilâtın, din konusunda güvenilir olamayacağını, bu sebeple din işlerinin cemaatlere bırakılmasının gerekli olduğunu söyleyenler de vardır. Bunun yanında, din hizmetlerinin uyum içinde yürütülmesinin ancak düzenli bir teşkilâtla mümkün olabileceği görüşünü benimseyen çoğunluk ise başkanlığın, tedrîcen de olsa- ilmî, idarî ve malî özerkliğe kavuşturulmasını istemektedir. Diyanetin yeterince kapsayıcı olmadığına yönelik eleştiriler: Diyanetin, hizmetlerinde belirli bir İslam mezhebini öncelediği ve Alevi vatandaşlara yönelik hizmetler sunmadığı iddia edilmektedir. Bu çerçevede bazı Alevi gruplar, Alevi inanç grubunun da Diyanette temsil edilmesi gerektiğini savunmaktadır.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 5 | 210 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 391 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 262 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1103 | 27 Nisan 2020 21:40 |
20 Aralık 2013, 06:54 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: Din eğitimi 8.9.hafta DİN EĞİTİMİ 9.HAFTA CAMİLER VE DİN EĞİTİMİ Camiler ibadet edilen kutsal mekanlardır. Temel fonksiyonu ibadet olan camiler aynı zamanda din eğitiminin yapıldığı yerlerdir. Geçmişte camilerin eğitim fonksiyonu daha fazla idi. Eğitimin kurumsallaşması ile birlikte eğitim fonksiyonunda bir azalma gözükse de yaygın din eğitimi açısından camiler önemli bir merkez olma fonksiyonunu devam ettirmektedir. CAMİ VE TÜRKİYE’DE CAMİLER "Bir araya getiren, toplayan" anlamına gelen, içerisinde Cuma namazı kılınan yerlere cami veya "mescid-i cuma"; "secde edilen yer" anlamına gelen, içinde Cuma namazı kılınmayan, hatibin hutbe okuması için minber olmayan küçük mabetlere de mescit denir. Esasen cami, mescit, mabet ve musalla kelimeleri, Allah'a kulluk amacıyla yapılan mekanlar olmaları bakımından aynı anlama gelmektedirler. "Namaz kılınan yer" anlamına gelen musalla kelimesinin fazla kullanılmadığı ülkemizde, büyük ibadet yerleri cami, küçük olanları ise mescit olarak adlandırılmaktadır. Osmanlı padişahları veya devlet adamları tarafından yaptırılan büyük camilere de "selâtin camileri" adı verilmektedir. Sahabiler döneminde fethedilen yerlere cami yapımına önem verilmiş olup, ilk büyük camilerin yapımına Emeviler döneminde başlanmıştır. Şam'daki Ümeyye (Emeviyye) Camii bu dönemde yapılmıştır. Abbasiler döneminde cami mimarisi gelişmiş, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklular dönemlerinde de cami mimarisindeki gelişmeler devam etmiştir. Cami mimarisinin Osmanlılar döneminde zirveye ulaşarak külliye tarzında camilerin inşa edildiği görülmektedir. Özellikle Osmanlı döneminde yapılan merkezi camilerin etrafında eğitim ve sağlık kurumları yanında, ihtiyaç sahiplerinin iaşe ve ibatelerini karşılamak üzere kurulan sosyal müesseselerin de içinde bulunduğu külliyeler yer almıştır. İlk dönemlerde mescitler, sade bir biçim yapılırken zamanla mimarî ve iç mekan açısından gelişme göstermiştir. Bu gelişme süreci içinde minber ve mihrap haricinde caminin iç bölümlerindeki çeşitlilik artarken, aynı gelişme dış bölümlerinde de ortaya çıkmıştır. Caminin İç Bölümleri 1) Ana İbadet Alanı ve Son Cemaat Mahalli (Harîm veya Sahın): Camilerin ana ibadet alanlarına, sahın veya "korunan", ve "saygı duyulan" anlamlarına gelen "Harîm" de denir. 2)Mihrap 3)Minber 4)Kürsü 5)Müezzin Mahfili6)Hünkâr Mahfili:Selâtin camilerinde sultanların ve beraberindekilerin namaz kıldıkları, zeminden yüksekte yapılmış olan özel ve korunaklı bölmelerdir. Caminin Dış Bölümleri 1)Minare2)Avlu 3)Bahçe 4)Şadırvan veya abdest alma yeri 5)Tuvalet(ler): 2. CAMİLERLE İLGİLİ GENEL MEVZUAT Camilerin ihtiyaca uygun yapımı ilk defa 2.8.1998 tarih, 23421 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olan 4380 sayılı Kanunun ek ikinci maddesine göre: “İmar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile müstakbel ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu cami yerleri ayrılır. İl, ilçe ve kasabalarda müftünün izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla cami yapılabilir. Cami yeri, imar mevzuatına aykırı olarak başka maksatlara tahsis edilemez." denilmektedir. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 35'inci maddesini değiştiren 4379 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 1998 yılında yayımlanarak yürürlüğe giren 633 sayılı Kanun'un 35'inci maddesinde; "Cami ve mescitler Diyanet İşleri Başkanlığının izni ile ibadete açılır ve Başkanlıkça yönetilir.Hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetimi üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredilir" denilmiştir. 3. CAMİLERİN SAYISI VE DAĞILIMI 2002 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye’deki bütün camileri kapsayan bir araştırma yapılarak bilgi bankası oluşturulmuştur. Cami bilgi bankası verilerini kullanarak kapsamlı bir araştırma Ahmet Onay tarafından yapılmıştır. “Türkiye’nin Cami Profili” başlığını taşıyan araştırma verilerine göre Türkiye’deki camileri sayısal yönden anlatmaya çalışalım. 2002 yılı Haziran ayı itibariyle, Türkiye'de toplam 76,922 cami ve mescidin bulunmaktadır.Türkiye'de ortalama 882 kişiye bir cami veya mescit düşmektedir. 1989 yılında yapılan bir araştırma Türkiye'de, ortalama 857 kişiye bir cami düştüğü belirtilmektedir. 2008 yılı Ocak ayı itibariyle, Türkiye'de 67,624'ü kadrolu, 12,008'i kadrosuz, toplam 79,632 caminin bulunmaktadır. 2002 yılıyla karşılaştırıldığında, cami sayısında 2,710 artış olduğu görülmektedir. Türkiye'nin yüzölçümü dikkate alınarak bakıldığında, alan olarak ortalama 10 km2'ye bir cami, ortalama 882 kişiye bir cami veya mescit düşmektedir. En çok cami Karadeniz Bölgesinde bulunmaktadır. Türkiye'deki camilerin yaklaşık %27'si Karadeniz Bölgesinde olup, onu % 17 ile İç Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Buna karşılık, en az cami %9 oranıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve % 10 oranıyla da Akdeniz Bölgesinde yer almaktadır. Nüfus yoğunluğu açısından bakıldığında da, Karadeniz bölgesinde 400 kişiye bir cami, Marmara Bölgesinde ise 1,652 kişiye bir cami düştüğü görülmektedir. Dola¬yısıyla, Karadeniz Bölgesinde cami başına düşen nüfus Türkiye ortalamasından % 55 daha az iken, Marmara Bölgesinde cami başına düşen kişi sayısı ülke ortalamasından % 87 daha fazladır. İller itibariyle nüfusa göre en çok ve en az cami sayısının olduğu 5 ili şöyle sıralayabiliriz: Konya (2,831), İstanbul (2,791), Ankara (2,599), Samsun (2,545) ve Kastamonu'dur (2,454). Türkiye'deki camilerin % 17.2'si sayılan beş ilde bulunmaktadır. Buna karşılık, ilçeleri ile birlikte en az camisi bulunan beş il sırasıyla, Tunceli (92), Yalova (125), Iğdır (174), Kilis (178) ve Bayburt'tur (223). Nüfus yoğunluğu açısından bakıldığında, İstanbul'da 3,595 kişiye bir cami düşerken, İzmir'de 2,035 kişiye, Adana ile Gaziantep'te 1,544 kişiye ve Ankara'da da 1,542 kişiye birer cami düşmektedir. Cami başına düşen kişi sayısı en az olan il ise Kastamonu'dur. Bu ilde 154 kişiye bir cami düşmektedir. Cami başına düşen kişi sayısı, ortalama olarak, Sinop'ta 229, Bolu'da 235, Bartın'da 252 ve Karabük'te 259'dur. Kadınlar Açısından Camiler Abdest alma yeri açısından camilerin % 10'unda kadınlar için ve % 84'ünde erkekler için ve abdest alma yeri bulunurken, Diğer taraftan, camilerin % 16'sında kadınlar için ve % 82'sinde erkekler için tuvalet bulunur. Diyanet Güncel Dinî Meseleler İstişare Toplantısı Sonuç Bildirgesinin 21. maddesinde aynen "Kadınlar günlük namazlara, bayram, Cuma ve cenaze namazlarında cemaate iştirak edebilirler. Hz. Peygamber dönemindeki uygulama dikkate alarak, Cuma ve bayram namazlarının kadın ve çocuklar için özendirilmesi gerekir” denilmiştir. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, kadınların ve engellilerin camilere gelerek ibadet etmelerini sağlamak amacıyla, tedbirler alınacağını açıklamıştır. HUTBELER Arapça kökenli bir kelime olan hutbe “bir topluluğa konuşma yapma” anlamına gelmektedir. Terim olarak hutbe, Cuma namazlarından önce ve bayram namazlarından sonra imamların minbere çıkarak yaptığı dini içerikli konuşmalara hutbe denilmektedir.İmam tarafından okunması gereken hutbelerin dinleyenlerin anlayacağı bir dilde olması, dini konular ile cemaati ilgilendiren sosyal meselelerde bilgi, öğüt ve dualar içermesi gerekmektedir. 2006 yılından itibaren hutbelerin Diyanet tarafından merkezi olarak hazırlanıp bütün Türkiye’de aynı hutbelerin okunması uygulamasına sonverilmiştir. Hutbe hazırlama görevi il müftülüklerine bırakılmıştır. İl müftülükleri bünyesinde komisyonlar kurulmuştur. Hutbeler bu komisyon tarafından değerlendirilmektedir. Din görevlilerine hutbe hazırlayıp komisyona verme imkanı sunulmuştur. Müftülük bünyesindeki hutbe komisyonun onayını alan hutbeler camilerde okunmaktadır. 1999 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından merkezi olarak camilerde okunmak üzere hazırlanan 54 hutbeyi kavramsal çerçeve, bağlam ve tarz özellikleri yönünden analiz eden Onay`ın yaptığı araştırmaya göre konular bakımından hutbelerin yaklaşık % 30’u itikat, ibadet ve ahlak ile ilgili konulara ayrılırken, % 30’u dini-milli gün ve gecelerin anlam ve önemini anlatmaya ayrılmıştır. İbadetlerden en çok oruç ve namaz temaları üzerinde durulmuştur. Hac, zekat ve kurban konuları daha az olmak üzere belirli dönemlerde ele alınmıştır. Büyük günahlar arasında en çok içki ve yalan söyleme üzerinde durulmaktadır. Kumar, zina ve hırsızlık en az vurgu yapılan temalar iken faiz ve tesettür hiç değinilmeyen konular arasındadır. Hutbelerde yöntem olarak önceden hazırlanan bir metnin imam tarafından aynen okunması kullanılmaktadır. Bu yöntemin imamın cemaatle etkileşiminde etkinliği en az olan bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Hutbelerin icra ve sunumu konusunda din görevlilerinin dikkat etmesi gereken bazı hususlar 1.Din görevlisi hazırlanan hutbe metnini önceden tekrar tekrar okumalıdır. Böylece nerelerde vurgu yapacağını, ses tonunu hangi cümlelerde nasıl ayarlayacağını bilir ve ona göre hareket ederek hutbeyi okur. 2.Hutbe irad ederken sakin, akıcı ve yapıcı bir uslup benimsenmelidir. Cemaati azarlar gibi bağırıp çağırmamalı ve öfkelenmemelidir. 3.Cuma hutbesinde din görevlisinin giyim kuşamına özen göstermesi, ayrıca jest ve mimiklerde de dikkat edilmesi gerekir. Hatip el-kol hareketlerine gerektikçe başvurmalıdır. Peygamber Efendimiz hutbe irad ederken az el-kol hareketininde bulunmuştur. VAAZLAR Arapça bir kelime olan vaaz, öğüt vermek, nasihat etmek, birisinin kalbini yumuşatacak şeyleri söylemek, kötü sonuçları hatırlatmak uyarmak ve sakındırmak anlamlarına gelmektedir. Vaaz, mev’iza, nasihat eş anlamlı olarakta kullanılmaktadır. DİB’in ilgili mevzuatına göre vaaz konularının her il müftülüğü tarafından üçer aylık programlar dahilinde yerel ihtiyaçlar dikkate alınarak hazırlanması ve uygulamaya yönelik değerlendirmelerin yapılarak Başkanlığa ulaştırılması öngörülmektedir.Vaaz veren kişilere vaiz denmektedir. Bayan görevlilere de vaize denmektedir. Vaazlar ülkemizde neredeyse tamamen namazlardan önce verilmektedir. Hz. Peygamber döneminde ve geçmişte namaz sonrası vaaz uygulaması yaygındı. Vaazın namaz öncesi verilmesi bazı pedagojik ve metodik problemleri de beraberinde getirmektedir. Bazıları vaazı başından itibaren dinlerken diğerleri vaazın sonuna yetişmektedir. Vaaz verenin planlamasında bu durum ciddi problemlere yol açmaktadır.Cuma namazı öncesi verilen vaazlar en çok dinlenen vaazlardır. Çalışanlar çoğunlukla cuma namazı kılmak için ancak vakti bulabilmektedir. Son yıllarda bayan vaizlerin Diyanet tarafından istihdamında önemli gelişmeler yaşanmıştır.Kadınlara yönelik vaizeler tarafındna yapılan irşad faaliyetleri erkekler tarafından yapılanlardan şekil olarak farklı olmaktadır. Kadınlara vaazda Cuma öncesi yapılan vaazdan farklı olarak cemaatın tamamı hazır bulunmaktadır. Ayrıca vaaz sonrası bayanların vaizelere soru sorma fırsatı olmaktadır. Camide yapılan vaazlarda belki de yegane yöntem olarak anlatım (takrir) metodu kullanılmaktadır. Anlatım metodu, eğitimde ve özellikle de din eğitiminde kullanılan yaygın yöntemlerden biridir. Diğer metodlarla desteklenmediği takdirde öğrenme ve iletişim açısından yetersiz olmaktadır. Vaaz formatında din eğitiminde anlatım metodunu tamamlamaya en yatkın öğretim metot olarak soru-cevap metodu gelmektedir. Bazen vaizler sunumlarındaki sıkıcılığı gidermek ve cemaatle iletişimi sağlamak için anlatılan konuyla ilgili kendileri soru sormakta ve cevabını da akabinde vermektedirler. Bu yöntem Peygamberimiz Hz. Muhammed’inde camide vaaz ederken başvurduğu tekniklerden biridir. Bizzat cemaatin vaaz konusuyla ilgili soru sorması uygulaması ülkemizde bulunmamaktadır. Bilindiği kadarıyla böyle bir metodu kullanmanın dini yönden bir sakıncası olmamasına rağmen soru cevap metodunun kullanılmasına genellikle itiraz edilmektedir. İtiraz gerekçeleri arasında cami içerisinde kargaşaya neden olabileceği, camiler aynı zamanda ibadet yerleri olması nedeniyle huzuru bozabileceği, cemaatin eğitim ve kültür düzeyindeki farklılığının problem olabileceği, vaizlerin sorulan sorulara cevap verememesi durumunda zorda kalacağı, cami ortamıyla çok bağdaşmayan politik amaçlı soruların gündeme gelmesi bulunmaktadır. Camilerdeki vaaz uygulamasıyla ilgili problematik konulardan birisi de merkezi sistemle vaaz edilmesidir.Yapılan alan araştırmaları merkezi sistemle sunulan vaazdan cemaatin memnun olmadığını ve bu tarz vaazın kendileri üzerinde tesirli olmadığını ifade etmektedirler. Bilindiği gibi iletişimde sözden daha çok beden dili etkili olmaktadır. Ayrıca imamlar merkezi sistemle vaaz ve hutbelerinde hazır olarak Diyanet tarafından verilmesinin kendilerini mesleki yönden geliştirme konusunda olumsuz etkilediğinden söz etmektedirler. Ekim 2009’da gerçekleştirilen 4. Din Şurasının 9 nolu ilgili kararı şöyledir: “Merkezi vaaz ve ezan uygulaması, kadro imkanları da dikkate alınarak tekrar değerlendirilmeli, irşad faaliyetlerinin daha etkili olabilmesi için tedrici olarak yüz yüze vaaz uygulamasına geçilmeli, hutbelerin hazırlanmasında din görevlilerinin daha aktif rol alması sağlanmalı, uygun görülecek bazı camilerdeki vaaz ve hutbelerin naklen yayınlanması hususunda gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.”
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Din Eğitimi 10.11.12.Hafta | serpil | Din Eğitimi | 2 | 26 Aralık 2013 17:01 |
Din Eğitimi 7.8.9.Hafta | serpil | Din Eğitimi | 2 | 26 Aralık 2013 16:59 |
Din Eğitimi 4.5.6.Hafta | serpil | Din Eğitimi | 2 | 26 Aralık 2013 16:56 |
Din eğitimi 10.hafta | Medine-web | Din Eğitimi | 0 | 20 Aralık 2013 07:02 |
Din eğitimi 5.hafta | Medine-web | Din Eğitimi | 0 | 20 Aralık 2013 06:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|