Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > Din Eğitimi

Konu Kimliği: Konu Sahibi serpil,Açılış Tarihi:  26 Aralık 2013 (16:53), Konuya Son Cevap : 26 Aralık 2013 (16:54). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 26 Aralık 2013, 16:53   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Din Eğitimi 1.2.3.Hafta

Din Eğitimi 1.2.3.Hafta

Din Eğitimi
1. Hafta

TEMEL KAVRAMLAR

Eğitim – Öğretim
Çocuğun doğumdan itibaren yaşadığı bütün etkileşimler birer eğitimdir. Annenin, bebeğinin elinden tutup ona adım attırmaya çalışmasından, onun gözü önündeki her türlü tutum ve davranışlarına, mahalle bakkalının nazik veya kaba tavrından arkadaşlarıyla, tabiatla ve hayvanlarla ilişkilerine varıncaya kadar çocuğun karşılaştığı her şey onun için eğitim değeri taşır. Bu sebeple toplumlar yeni yetişen kuşakları belli kimlikle, belli bilgi ve kültür düzeyinde yetiştirmek, onlara en ideal davranışları kazandırmak için bu geniş kapsamlı eğitimi kontrol etme ihtiyacını duymuşlar, böylece okul öncesinden yüksek öğretime kadar eğitim organizasyonları kurmuşlardır. Bireyin hayatı boyunca aldığı eğitimin bir kısmı, bu düzenli ve programlı eğitim organizasyonları kanalı ile verilirken çok önemli bir kısmı da yaşanılan çevreden gelen dış etkilerle oluşur.

Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı üzere eğitim, çeşitli etkileşimlere dayanan çok yönlü ve geniş kapsamlı bir süreçtir. Öğretim ise bunun düzenli ve programlı kısmını teşkil eder. Eğitim, öğretime göre daha geniş ve daha kapsamlıdır. Belli bir öğrenmenin gerçekleştirilmesi istenilen durumlarda olsun veya herhangi bir öğrenme maksadı taşımayan durumlarda olsun her türlü etkileşimde eğitim söz konusudur.

Bilgi ve anlayış dahil olmak üzere kazanılan olumlu veya olumsuz bütün tecrübeler eğitim olarak anlam ifade eder. Bu iki kavram zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da eğitimden farklı olarak öğretimde kasıt vardır. Kısaca öğretim, “plan ve programa bağlı olarak belli amaçlar doğrultusunda yürütülen güdümlü ve kasıtlı etkilemeler” diye tanımlanmaktadır. (Küçükahmet,1986,1) Diğer bir ifadeyle “öğretim, eğitim işinin düzenli çalışmalarla planlı ve kontrollü bir biçimde, kurumlaştırılarak gerçekleştirilmesidir.”(Bilgin,1988,10) şeklinde tarif edilir.

İslam kültüründe "eğitim ve öğretim" in karşılığı olarak "talim ve terbiye" ifadesi kullanılır. Halen Türkiye’de eğitimin en üst danışma ve karar organının adı “Talim ve Terbiye Kurulu” dur. Terbiye "eğitim"i, talim ise "öğretim" i ifade eder. Ancak terbiye kelimesi, eğitim kelimesinde olduğu gibi olumluolumsuz bütün kazanımları içine alan bir kavram olarak değil, sadece olumlu kazanımları ifade eden bir terim olarak kullanıla gelmiştir. Olumsuzluklar için genel olarak "terbiyesiz" veya "kötü terbiye" ifadeleri kullanılmıştır.

Terbiye "rab" kökünden türetilmiş Arapça bir kelimedir. Rab; efendi, sahip, baba anlamlarına gelmekte olup aynı zamanda kâinatın sahibi, efendisi manasında Allah'ın en çok kullanılan isimlerinden biridir. Terbiye kelimesi sözlükte; bir şeyi halden hale çevirerek uygun şekil vermek, mükemmelleştirmek demektir.
Terim olarak; terbiye, insana olumlu tavır ve davranışlar kazandırarak onu bulunduğu seviyeden daha üst bir seviyeye ve mükemmel bir insan durumuna getirmektir.

Günümüzde eğitim kavramı, terbiye kelimesinin taşıdığı manayı bütünüyle ifade etmemekle beraber onu da aşan genişlikte bir kullanım alnına sahiptir. Çocuk eğitimi, yetişkin eğitimi, hizmet içi eğitim, yurtdışı eğitim, dil eğitimi vb. kavramlarla insanın bir şekilde yetiştirilmesini ilgilendiren her alanda eğitim kelimesi kullanılmaktadır.

Kontrollü eğitim (formal eğitim) : Belli amaçlar doğrultusunda planlanıp programlanarak yürütülen eğitim faaliyetleridir.
Okulöncesi eğitimden yüksek öğretime kadar devam eden sistematik eğitim, hizmet içi eğitim, halk eğitimi, çıraklık eğitimi, yurtdışı eğitim, lisansüstü eğitim birer kontrollü eğitimdir. Süresi, düzeyi ve hedef kitlesi farklı olsa da bu faaliyetler belli amaçlar doğrultusunda plan ve programa bağlı olarak yürütülürler.

Kontrollü eğitim de kendi içinde ayrıca örgün eğitim ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Örgün eğitim; çocuğun yetiştirilmesini esas alan düzenli, sürekli ve yaş gruplarına göre kademeli yürütülen örgütlenmiş eğitim organizasyonlarıdır. (Ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim)


2-Yaygın eğitim ; her yaştan ve her eğitim düzeyindeki insanlara hitap eden, bireylerin eğitim ihtiyaçlarına göre, ihtiyaç duyulan zamanlarda ve ihtiyaç duyulan konularda planlanıp yürütülen eğitim faaliyetleridir. Çeşitli halk eğitim faaliyetleri, hizmet içi eğitim, kurslar, seminerler vb. eğitim etkinlikleri bu gruba girer.

Kontrolsüz eğitim (informal eğitim) : insanın doğumdan ölüme kadar hayatı boyunca etkilendiği bütün hadiseler, sosyal ve kültürel değerler, dar ve geniş çevre, gelenekler, iş hayatı, seyahatler ve çeşitli iletişim kanalları ile edinilen tecrübelerin bütünü kontrolsüz eğitimi ifade eder. Bu anlamda eğitim bir bakıma hayatın kendisidir.

Din eğitimi açısından kontrollü eğitimin olduğu kadar kontrolsüz eğitimin de üzerinde önemle durulması gerekir. Yanlış ve batıl inanışlar, bidat ve hurafeler, yanlış dini adet ve gelenekler hep bu yolla yerleşip kökleşirler. Kontrolsüz eğitimi olumlu yöne kanalize etmek için çok ciddi çabalara, akılcı ve tutarlı etkin tedbirlere ihtiyaç vardır.

Çocuğun okul çağına kadarki yaşantısı tamamen ailesinin ve yakın çevresinin etkisinde olduğundan onun bu dönemdeki ilk ve temel kazanımlarını bu çevrenin gayri nizami etkileri tayin eder. Çocuk okula
başladığında da günlük hayatının az bir bölümü kontrollü eğitimle okul ortamında geçmektedir. Kaldı ki okul ortamında da oyun ve arkadaşlık ilişkileri ile kontrolsüz eğitimin varlığından söz etmek mümkündür.
Böylece çocuğun yetişmesinde kontrolsüz eğitimin etkisinin oldukça büyük olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık çocuğun kontrollü eğitimi uygun ortamlarda, etkin yöntemlerle verimli bir şekilde yürütülmediği
takdirde bu etkinin daha da büyüyeceği açıktır.

Öğrenme
Öğrenme mutlak surette etkiye dayanır ve duyular yoluyla alınan dış etkilerin insanın zihninde, anlayışında ve davranışlarında meydana getirdikleri değişiklikler olarak ortaya çıkar. Kısaca öğrenme her
türlü etkiye karşı bir tepki işidir. Görmek, duymak ve hissetmek suretiyle algılanan her şey öğrenilmiş demek değildir. Öğrenmenin meydana gelebilmesi için algılar sonucu oluşan tepkilerin kalıcı olması diğer
bir ifadeyle iz bırakması gerekir. Bu sebeple öğrenme kısaca izli davranış değişikliği olarak tanımlanmaktadır (Selçuk,1992).

Eğitimde sıklıkla kullanılan "anlama", "kavrama", "belleme", "ezberleme" kavramları değişik boyutlarda gerçekleşen öğrenme durumlarını anlatmaktadırlar.
Eğitim bilimciler öğrenmenin, etki ve tepkinin gücüne ve tekrarına bağlı olarak farklı düzeylerde gerçekleştiğine dikkat çekerek buna dair basamakları öğrenme alanlarına göre ayrı ayrı belirlemişlerdir.

Öğrenme alanları;
1 Bilişsel alan (bilgi alanı)
2 Duyuşsal alan (duygu alanı)
3 Psikomotor veya devinsel alan (beceri alanı)
diye üç kısma ayrılmaktadır.

Buna göre bilişsel öğrenmeler altı düzeyde, duyuşsal öğrenmeler beş
düzeyde, psikomotor öğrenmeler de yedi düzeyde gerçekleşmektedir. (Ertürk, 1972) Konuyu dağıtmamak için bunlardan sadece bilişsel alanın öğrenme basamaklarına dair aşağıda kısaca bilgi verilerek bir örnekle açıklanacaktır.

Bilişsel alandaki öğrenme basamakları şöyle sıralanmaktadır:
1 Anlama düzeyi
2 Kavrama düzeyi
3 Uygulama düzeyi
4 Analiz düzeyi
5 Sentez düzeyi
6 Değerlendirme düzeyi

Anlaşılan bilginin kıymeti ve önemi, sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirilerek bir kanaate ulaşılırsa kavrama düzeyinde öğrenme meydana gelmiş olur. Kişinin öğrendiği bilgiyi yaşantıya dönüştürme kabiliyetini kazanması, onu yeri geldiğinde kullanabilmesi, kişiliğinin bir parçası olarak davranışlarının ölçüsü haline getirmiş olması uygulama düzeyinde öğrenmeyi ifade eder.

Konuyu bütün boyutları ile öğrenen kişi, eldeki bilginin doğruluğu hakkında fikir yürütebilecek duruma geldiğinde öğrenme değerlendirme düzeyine çıkmış olur.

Din eğitimi alanından bir örnekle konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmak için içkinin haram olduğu bilgisini ele alarak bunun altı kademede nasıl öğrenilebileceğini inceleyelim.

Anlama Düzeyi:Çocuğa alkollü içkileri içmenin Allah tarafından yasak edildiğini, Müslümanlara içki içmenin haram olduğunu, içki içenlerin Allah'ın emrine karşı gelmiş ve günah işlemiş sayılacaklarını anlatalım. Çocuk bunları dinleyip tam olarak anladığında konuyu anlama düzeyinde öğrenmiş olur. Fakat bu, tekrarı olmayan, zihni muhakeme ile pekiştirilmemiş bir öğrenme düzeyi olduğundan kalıcılığı zayıftır;
dolayısı ile öğrenilen şey çabuk unutulabilir veya dikkate alınmaz. Bu düzeyde öğrenilen bilgiyi hatırlama ve yeri geldiğinde kullanma imkânı çok zayıftır.

Kavrama Düzeyi: Çocuk içkinin haram olduğu bilgisini, niçin ve nedenleri ile, sebepsonuç ilişkisi içinde zihni bir muhakemeyle düşünerek, irdeleyerek ve sorgulayarak öğrenirse kavrama düzeyinde
öğrenmiş olur. Bu düzeydeki öğrenme kuşkusuz daha kalıcı, daha değerli ve daha anlamlıdır. Ancak yine de ideal anlamda bir öğrenimin gerçekleşmiş olması için yeterli değildir. Öğrenmeyi bir üst düzeye
çıkarmak gerekir.

Uygulama Düzeyi: Öğrenmenin, uygulama düzeyi dediğimiz üçüncü basamağa ulaşabilmesi için içkinin haram olduğu bilgisi, onu her durumda kullanabilecek derecede güçlü ve kalıcı bir şekilde birey
tarafından öğrenilmiş olmalıdır. Öğretme eylemi; ikna edici örneklemelerle, öğrenmeyi güçlendirici ve pekiştirici faktörlerle daha da geliştirilirse kişi bu bilgiyi her durumda rahatlıkla kullanabilir. Öğrendiği bir bilgiyi daha sonra karşılaştığı bir durumda ne idi, nasıldı gibi hatırlama güçlüğü çekmeksizin zihninde hazır bulup kullanabiliyorsa onu uygulama düzeyinde öğrenmiş demektir. İçkinin İslam Dini’nde haram olduğu bilgisini uygulama düzeyinde öğrenen kişi, daha önce hiç görmediği, bilmediği, yeni karşılaştığı bir içeceğin haram kapsamına girip girmediğine öğrendiği bilgilerden hareketle karar verebilir. Eğer içkinin haramlığına dair bilgiyi uygulama düzeyinde öğrenmemiş ise karar veremez.

Analiz Düzeyi: Dördüncü basamakta yani analiz düzeyinde bilginin detaylarına inilerek o bilgiyi oluşturan ayrıntılar incelenir, ayrıntılara dair destekleyici bilgiler ihata edilir ve bunlar hakkında kanaatler
oluşturulur. Örneğimize dönecek olursak Kur'anı Kerim'de sadece şarabın içilmesinin yasak olduğu bildirilmiştir. Şu sorular sorularak konu tahlil edilebilir:
Şarabın haram kılınmasının sebebi nedir?
Şarapla aynı maddeden yapılmış, fakat sarhoş edici olmayan bir şurup da haram mıdır?
Peygamber de sarhoş edici her şeyin haram olduğunu bildiğine göre (Müslim hadis no: 977) şarap sarhoş edici özelliği sebebiyle mi haram kılınmıştır?
Şaraba sarhoş edicilik özelliği veren madde nedir?
Acaba haram olan, şaraba sarhoş edici özellik veren maddenin kendisi mi yoksa onun karışması ile sarhoş edicilik kazanmış olan içki midir?
Öğrenen kişi bilgiyi bu şekilde ayrıntıları ve bileşenleri ile birlikte tahlil edebilecek ve kararlar verebilecek şekilde kavranmış ve ihata etmiş ise öğrenme analiz düzeyinde gerçekleşmiş demektir.

Sentez Düzeyi: İçkinin haram olduğu bilgisinin analizi ile ortaya çıkan temel kurallardan ve ayrıntılara bilgilerden hareketle yeni kurallara ve yeni bilgilere ulaşılabilir. Öğrenmeyi analiz düzeyinde gerçekleştirmiş olan kişi defa şu soruları sorabilir:
Şaraba sarhoş edici özellik veren madde başak içecekte de bulunduğu halde ona sarhoş edicilik özelliği vermiyorsa o içecek de haram olur mu?
Şaraba sarhoş edicilik özelliği veren maddenin içme dışında başka amaçlarla örneğin dezenfektan olarak kullanılması da haram mıdır?
Peygamberimiz “Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.” (Tirmizi hadis no:1865) buyurduğuna göre şaraptan sarhoş olmamak üzere az bir miktar içilmesi helal olabilir mi?
Bir kimsenin bu ve benzeri soruları sorup ikna edici cevaplara ulaşılabiliyor olması, içkinin haramlığı bilgisini sentez düzeyinde öğrenmiş olduğunu gösterir.

Değerlendirme Düzeyi: Şarabın haram olduğuna dair temel bilginin doğruluğunu sorgulayabilme ve bu konudaki öğrenmenin sentez ve analiz düzeylerinde ulaşılan diğer yeni bilgi ve kuralların doğru olup
olmadıklarını veya ne derece doğru olduklarını yargılayabilme durumu da bilginin en üst düzeyde, yani değerlendirme düzeyinde öğrenilmiş olduğunu gösterir. Görüldüğü üzere, gücü, değeri ve anlamı itibariyle öğrenme, değişik kademelerde gerçekleşmektedir. Eğitimöğretim görevi yürütenler, öğrenme olayının belli basamaklarda meydana geldiğini, verimli bir eğitimöğretim için bu basamakların olabildiğince yükseğine ulaşmak gerektiğini bilmek ve ona göre öğretim yapmak durumundadırlar.

Din – İlâhiyat
Din olgusu, bilimsel disiplinlerin ilgi alanlarına göre değişik bakış açılarından farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Sosyolojik, psikolojik, teolojik ve felsefi yaklaşımların kendilerine has tanımlar ortaya
koymuş olmasında yadırganacak bir durum yoktur. Bu bakımdan konumuz gereği eğitim açısından dini, insanların inandıkları değerler etrafında geliştirdikleri tutum, davranış ve anlayışların bütünü olarak
tanımlamak yanlış olmaz.

Nakil ve geleneğe bağlı olarak kutsalın kavranışı dine yön vermekte, dinin niteliğini belirlemektedir. Ilkel dinler modern dinler, beşeri dinler ilâhi dinler, çok tanrılı dinler tek tanrılı dinler ayırımları, kutsalın insanlar tarafından nasıl kavranıldığı ile ilgilidir.

Tarihi süreç içinde zihni ve kültürel gelişmeye paralel olarak kutsalın kavranması ve tanımlanmasında ciddi gelişmeler kaydedilmiş, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu tek tanrılı inanç noktasında birleşmiştir. Aslında insanın baştan beri kutsala ulaşma çabaları, Allah'ı arayıştan başka bir şey değildir. Bir yandan insan, yaradılışında var olan din duygusu ile Allah'ı ararken diğer yandan da Allah kendisini insanlara tanıtmak istemektedir. Bunun için Yüce Allah ilk insan Hz. Âdem’i bir peygamber olarak göndermiş, sonraki zamanlarda da peygamberler göndermeye devam etmiştir.

İşte insanın Allah'la ilişkilerindeki yaşantıları, Allah bilgisiyle bağlantılı olarak diğer insanlarla ve varlıklarla ilişkilerindeki tutum ve davranışları dini yaşantıyı oluşturmaktadır. insanın düşünme ve muhakeme edebilme yeteneğine, davranışlarında cüzi irade serbestliğine sahip olması dini yöneliş ve davranışlarda farklılıklara imkan vermektedir. Farklı dini yöneliş ve davranışların doğru veya yanlış olmaları onların birer din olma gerçeğini değiştirmiyor.

Dinlerin gerek nakiller gerekse gelenekler yoluyla oluşturdukları esaslar, prensipler ve davranış kalıpları vardır. Bunların zaman içinde geliştirilmesiyle belli bilimsel disiplinler meydana çıkmıştır. Din ile
ilgili bu disiplinlerin bütününe ilâhiyat denilmektedir.
İlâhiyat; dinin tarih içindeki yerini, işleyişini ve insan hayatındaki önemini ve lüzumunu belirlemeye çalışır, ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde insanları inanmaya, dini davranışları öğrenip benimsemeye
çağırır. Din değişmez prensipler koyar. İlâhiyat ise dinin nasıl yaşanacağını, değişen şartlar içerisinde nasıl anlaşılıp uygulanacağını belirler ve uygulamada karşılaşılan güçlüklere çözümler araştırır.

İslam İlâhiyatının iki temel dayanağı Kur'an ve Sünnettir. İslam İlâhiyatı, Sünnet’ten de ilham alarak Müslümanların kıyamete kadar yolunu aydınlatacak olan Kur'an’ı, her devirde en doğru şekilde açıklama
görevi yürütür. Günümüzde insan hayatı gelişmiş, bilgi birikimi oldukça artmış, insanlar çok daha çeşitli bilgiye çabuk ve kolay ulaşma imkânlarına kavuşmuşlardır. Buna paralel olarak yeni ihtiyaçlar ve yeni
problemler ortaya çıkmaktadır. Çeşitli dallara ayrılan ilâhiyat bilimleri, dinin ilgilendiği her alandaki ihtiyaçlara cevaplar aramak ve karşılaşılan problemlere çözümler getirmek durumundadır. Bu bakımdan
dine, anlayışlar ve davranışlar manzumesi, ilâhiyata ise arayış ve araştırma disiplinleri demek doğru olur. Diğer bir ifadeyle din, inanış ve davranıştır; ilâhiyat, araştıran, geliştiren ilmi disiplinlerdir.

Din Eğitimi ve Din Eğitimi Bilimi
Peygamberliğin esasını teşkil eden tebliğ ve davet görevi, aynı zamanda bir eğitimöğretim işidir. Fakat Peygamberimiz yalnız tebliğ ve davetle kalmamış, "ben öğretmen olarak gönderildim" (Ibni Mace, Mukaddime,hadis no:17) buyurmuş ve ilk yaptırdığı mescidin bir bölümünü (Suffa) eğitim öğretim işi için ayırmıştır. Burada yetiştirdiği Müslümanları civar beldelere göndererek dinin öğretimini yaygınlaştırmıştır.

Ayrıca her Müslümancın öğrendiğini başkasına öğretme görevi vardı. İslam beldeleri genişledikçe Peygamberin tatbikatına uygun olarak mescitler ve camiler birer eğitimöğretim kurumu haline gelmiştir.
İlk inen ayetin "oku" emri ile başlaması, Kur'an ve hadislerin öğrenmeyi, öğretmeyi ve ilmi teşvik etmesi sebebiyle İslam dini bir eğitim öğretim faaliyeti olarak yayılmıştır. Cami ve mescitlerin yan ısıra alimlerin evlerinde, küttap denen okuma yazma için ayrılan mekanlarda, kitapçı dükkanlarında ve kütüphanelerde bu faaliyetler canlı bir şekilde yürütülmüştür. Nihayet medreselerin açılması ile eğitimöğretim
sistemli bir kurumsal yapıya kavuşturulmuştur. Bu gelişmelere paralel olarak zamanla dini bilgiler, tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dallara ayrıldı. Bun ilim dallarına ait ayrı metotlar (tefsir usulü, hadsi usulü, fıkıh usulü) geliştirildi. Böylece ortaya çıkan ilâhiyat bilimleri ayrı disiplinler olarak önemli mesafeler kaydettiler.

Tarih boyunca İslam toplumlarında din eğitimi ve öğretimi faaliyetleri yürütülmüş, dini bilimler geliştirilmiştir. Fakat yakın zamana kadar din eğitimi ayrı bir disiplin olarak ortaya çıkmamıştır. Kuşkusuz
dinin eğitim ve öğretimini yapmak ayrı şey, din eğitim ve öğretimi konusunda bilimsel araştırma yapmak ayrı şeydir. Din eğitimi; dini esasları insanlara öğretme ve benimsetme adına yapılan faaliyetlerdir. Din Eğitimi Bilimi ise kime, neyin, nasıl, ne amaçla, hangi düzeyde öğretileceğini araştıran, bu hususlarda teoriler geliştiren bir bilimsel disiplindir. İşte yakın zamana kadar yapılamamış olan bu disiplini kurup
geliştirmek idi.

İlk defa 1913 yılında açılan Medreset'ülEimme ve'lHuteba'nın (imamlar ve hatipler okulu) amaçlarında "Dini Mübini Islamın müessisi medeniyet ve fazilet olduğunu cihanı insaniyete neşredecek
erbabı kemali yetiştirmek" düşüncesi yer almıştır (Ergin1977/163). Bu düşünce, dini bilgilerin yanında, dini anlatımda kullanılacak metot ve teknikleri öğretme ihtiyacını da işaret ediyordu. Böylece alışılagelmiş
dini öğretimden farklı olarak, dinin öğretiminde yeni hedefler, yöntemler ve teknikler gerektiğine dair anlayışın belirdiğini görüyoruz. Fakat birinci dünya savaşının çıkması, arkasından gelen siyasal ve sosyal bir değişmeler, bu düşüncenin gelişmesine ve uygulamaya dönüşmesine imkân vermemiş, din eğitiminin teorisini geliştirme, hedeflerini, metotlarını ve ilkelerini belirleme çalışmaları 1980’ li yıllara kadar
gecikmiştir.

Her ne kadar 1949 yılında açılan Ankara İlâhiyat Fakültesi'nin programında bir pedagoji dersi yer almışsa da bu ders uzun yıllar Genel Pedagoji ve Terbiye Felsefesi olarak okutulmuştur. Bu dersin muhtevası zamanla Din Pedagojisine dönüştürülmüş ise de, ancak 19791980 öğretim yılında "Din Eğitimi" adı ile bilim dalları listesindeki yerini alabilmiştir. Bu tarihten sonra din eğitimi bir yandan Eğitim Biliminin
bir yandan da ilâhiyatın yan dalı mahiyetinde ilmi bir disiplin olma yoluna girmiştir. Günümüzde din eğitimi bilimi, "kime, neyi, nasıl, niçin öğretelim?" sorularına cevaplar arayan, bu konuda hedefler, ilkeler, metotlar ve teoriler geliştirmeye çalışan ayrı bir disiplin olarak bilimsel alanda yerini almıştır. Bu konuda ilk çalışma, Prof. Dr. Beyza Bilgin tarafından yapılmıştır. Bilgin'in "Türkiyede Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri" adı ile 1980 yılında basılan eseri bir ön adım niteliğindedir. Aynı yazarın1988 yılında yayımlanan "Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi" adlı eseri ile de din eğitimi biliminin temeli atılmış oldu. Bu eser din eğitiminin bilimsel bir disiplin olmasını sağlayan ilk eser olma niteliğine sahiptir. Bu arada Prof. Dr. Bayraktar Bayraklının 1980 yılında yayımlanan "İslam’da Eğitim" adlı eseriyle din eğitimi biliminin oluşumuna katkısını da unutmamak gerekir.

Din Eğitimini ilk defa bilimsel bir disiplin olarak ele alan Bilgin bu
kastının uygulamalar mı yoksa bilim dalı mı olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Bir ölçüde kaçınılmaz olan bu
kavram karışıklığına din eğitim ile din eğitimi biliminin ayrı şeyler olduğu gerçeği değişmemektedir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi serpil 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
insan vucudunu inceleyıpde imana gelmeyen... Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri serpil 0 1830 18 Kasım 2014 21:14
Diyanet İşleri Başkanlığı Mesleki Bilgiler Seviye... ÖSYM'den Duyurular serpil 0 2823 01 Kasım 2014 19:00
Medineweb Üyelerine KPSS karma özetler KPSS (İ.H.L-İlahiyat) serpil 4 2904 28 Temmuz 2014 00:59
Medineweb Üyelerine DHBT karma özetler Siyer nurşen35 1 4419 28 Temmuz 2014 00:57
Medineweb Üyelerine Hz. Muhammed ve Evrensel... Siyer serpil 0 3229 28 Temmuz 2014 00:56

Alt 26 Aralık 2013, 16:53   Mesaj No:2
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Eğitimi 1.2.3.Hafta


2. Hafta

Din Eğitimi Biliminin Konusu ve Amacı
Din eğitimi bilimi, dinden gelen bilgilerle eğitim biliminin verilerini birleştirerek, insanların Allah'ın iradesine uygun kişiler olarak yetişmelerine katkıda bulunacak çalışmalar yapar. Onların hayatları boyuncakarşılaşabilecekleri, dini anlayış ve yaşayışla ilgili teorik ve pratik problemleri araştırır, inceler, çözümler üretmeye, geleceğe yönelik teoriler geliştirmeye çalışır. Bu çalışmaların bütünü insanla ilgilidir. Dolayısı ile din eğitimi biliminin konusu insandır, insanın din ve imanla ilişkileridir.
"Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra ebeveyni onu ya yahudi, ya mecusi, ya hırıstiyan yapar."(Müslim, hadis no:135)

Bu hadiste iki noktaya dikkat çekilmektedir: Birincisi; bütün insanların ortak bir fıtratla yaratılmış olması, ikincisi de sonradan farklılaşmaların meydana gelmesidir. Farklılaşmanın etkenlerine annebaba, farklılığa da üç ayrı dini anlayış örnek olarak gösterilmiştir. Anne babanın dışında farklılığın başka etkenleri olduğu gibi yahudilik, mecusilik ve hırıstiyanlığın dışında da farklılıklar vardır. Işte bu farklılıklarla
onların etkenleri arasındaki ilişki din eğitimi biliminin temel meselesidir.
Hadiste işaret edildiği gibi, genel olarak eğitimde, özel olarak da din eğitiminde yukarıda sözü edilen iki temel noktanın üzerinde dikkatle durulması gerekir. Dini ıstılahta bunların birincisine fıtrat, ikincisine
de kesp denilmektedir. Din eğitimi biliminin konusunu daha iyi belirleyebilmek için bu kavramların açıklanmasına ihtiyaç vardır.

Fıtrat ve Kesp
Fıtrat, insanların yaratılıştan sahip oldukları ortak yapıdır. Allah bütün insanları aynı ortak özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Her insan gülerağlar, üzülürsevinir, severnefret eder, öfkelenir, heyecanlanır,
korkar. Bu özellikler herkeste vardır ve bunlar birer bilgi konusu değildir; öğrenilemez ve öğretilemezler. Ancak insanlar farklı şeyleri sever, farklı şeylerden nefret ederler. Korktukları, heyecanlandıkları, öfkelendikleri konular farklıdır.

Insandaki ortak özelliklerin hayat içinde farklı biçimlerde tezahur etmesi, temelde bir değişkenlik değil, içinde yaşanılan şartlara bağlı olarak yönelme ve şekillenmedir. "Hakka yönelerek kendini, Allah'ın
insanlara yaratılışta verdiği dine dön. Allah'ın yaratışında değişme yoktur." (Rum 30/30) mealindeki ayet insanların doğuştan getirdikleri ortak özelliklerin değişmezliğini, fakat bunların farklı amaçlara, farklı,
istikametlere yöneltilebileceğini anlatmaktadır. İnsanların doğuştan getirdikleri ortak özelliklerin (fıtrat) dış etkenlerle şekillenip yönlenmesi, bir ölçüde farklı tavırlar, tutumlar ve farklı değişken özellikler edinme anlamına gelir. Sonradan kazamılan bu farklılıklara kesp (kazanım) diyoruz.

Din eğitimi bilimi insanı fıtrat ve kesp yönleriyle birlikte ele alarak onun bu iki kaynak üzerinde hayatının manasını ve Allah ile ilişkilerini konu edinir. Fıtrat yönü, insanın yaratılıştan getirdiği özellikleri inceleyerek onları doğru yöne sevk etmeyi, kesp yönü ise, aile, okul, muhit, iş ortamları, kısaca ekonomik, kültürel ve sosyal özellikleri ile bütün çevreyi incelemeyi ve çevrenin insan davranışlarına etkilerini araştırmayı gerektirir.

Bu çerçevede din eğitimi biliminin amacı kısaca şöyle ifade edilebilir:
Din eğitimi biliminin amacı, bireyin din ile ilişkilerini araştırarak, çocuğun Ilâhi Iradeye uygun olarak yetiştirilmesine, insanların hayatın bütünlüğü içinde Ilâhi Iradeye uygun davranışlar geliştirmelerine
yardımcı olacak çalışmalar yapmaktır. Bu şekilde belirlenen amaç belli bir dinin eğitimi ile sınırlı düşünülmemelidir. Bütün dinlerde Tanrıinsan ilişkisinde aynı ilkeler ve kurallar geçerli olduğundan ve her dinde yürütülen din eğitimi faaliyetleri bu ilkeleri ve kuralları şu veya bu şekilde esas aldığından din eğitimi biliminin belirtilen amacı bütün dini farklılıkları kapsamına alır.

Din eğitimi biliminin amacına dair tespitleri dinbilimsel amaç ve tolojik amaç diye ayırmak mümkündür. Biri bilimsel diğeri eylemsel alanı işaret eden bu ayırımda söz konusu olan bir bilimsel disiplinin tanımlanması olunca ayırım fazla anlamlı olmakatadır. Çünkü hiçbir bilim uygulamadan bağımsız olamayacağı gibi uygulamayı bilimsel çerçeveye almak da bilimdem bağımsız olamaz. Burada belki amacı da içinde barındıran bir yöntem farklılığından söz etmek mümkün olur. O da salt betimleyici yaklaşımla çözümleyici ve geliştirici yaklaşım ayırımı olarak ortaya çıkar.

Din Eğitimi Biliminin Görevleri
Din eğitimi bilimi iki temel gerçekliğin biraraya getirilmesi ve birbirleriyle sıkı bir şekilde ilişkilendirilmesi ile meydana gelen bir disiplindir. Bu iki unsurdan biri "din" diğeri de "eğitim" dir.
Din; asıl itibariyle iman, bilgi, davranış ve değer yargılarından oluşan bir bütündür. Bu bütünün merkezinde Allah inancı bulunmaktadır. Allah, bilimsel metodlarla ulaşılabilen bir bilgi objesi değildir;
aksine inanılan ve kainattaki varlıklardan ve hadiselerden hareketle insan düşüncesinin kabul noktasına ulaşabildiği Mutlak Varlıktır.

Allah'ın kavranışı, insanların duygu ve düşünce farklılıkları sebebiyle tarih boyunca ciddi bir problem olarak günümüze kadar gelmiştir. Insanın Allah'ı sevmesi, O'na sığınması, O'ndan korkması, yaşantılarını
Allah'la ilişkilendirmesi ve Allah nezdinde hayatın manasını kavraması noktalarında ortaya çıkan ayrılıklar problemin temelini oluşturmaktadır. Bundan başka ikinci bir önemli problem de, inanılan dinin inanç
esasları, bilgi muhtevası ve değer yargılarına göre nasıl davranış geliştirileceği sorusudur. Her iki konuda da insanları rahatlatacak sonuçları araştırmak din eğitimi biliminin görevidir.

Gerek Allah tasavvurunun oluşması ve gerekse uygun dini davranışların geliştirilmesi insanda küçük yaşlarda başlamaktadır. Bu bakımdan din eğitimi bilimi, insanı doğuştan itibaren ele almak, onun yetişmesinde ve gelişmesindeki esasları göz önünde bulundurmak, ona nasıl yaklaşılacağını, onun yetişmesine nasıl katkıda bulunulacağını belirlemek durumundadır. Bu görevin yerine getirilmesinde eğitim biliminin ve diğer ilgili bilimlerin verilerinden ve imkanlarından yaralanma ihtiyacı vardır.

Kuşkusuz Islam dini beşikten mezara kadar hayatın bütününü kuşatan bir genişliğe sahiptir. Onun mukaddes kitabı Kur'anı Kerim kıyamete kadar müslümanların yolunu aydınlatmaya devam edecektir. Bu bakımdan din eğitimi bilimi zaman içerisinde fert ve toplum yapısını, toplumun genel ve dini özelliklerini tanımak zorundadır. Bunun için ilâhiyatın yanısıra diğer bütün bilimlerle de ilişki içine girerek onların verilerinden ihtiyaç duyduklarını alıp kullanacaktır. Ancak bu verileri her displinin kendi yorumları ve amaçları doğrultusunda değil, din eğitimi biliminin ihtiyaçları ve problemlerinin çözümü yönünde kullanacaktır.

Diğer yandan din eğitimi bilimi, mevcut bilimleri iman ile ilişkilendirerek onları dini açıdan yorumlamaya çalışacaktır. Böylece din ile bilim veya ilâhiyatla diğer bilimler arasıda daha sağlıklı ilişki ve
işbirliğinin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.

Şimdi bu çerçevede din eğitimi biliminin görevlerini şöyle sıralayabiliriz:
1 Allah tasavvurunun tarihi gelişimini inceleyerek gelenek ve nakillerin Allah tasavvurunun oluşmasındaki rollerini belirlemek
2 İnsanları hayatın manasını aramağa çağırmak ve bu arayışı canlı tutmak
3 Din eğitiminin ne zaman başladığını, nasıl geliştiğini, bu gelişmeyi etkileyen sebepleri ve olumlu
gelişmeye katkıda bulunacak metodları belirlemeye çalışmak
4 Din eğitimini inanılan dinin eğitimi olarak ele almak ve vahiyden gelen bilgileri sistemleştirip eğitime müsait hale getirmek
5 Dinin eğitiminde mevcut bilimlerden yararlanmak, sosyal, kültürel ve teknik gelişmeleri iman ile ilişkilendirmek
6 Her kademede çocuğun yetişme basamaklarına uygun din eğitimi hedefleri ve ilkeleri bellirlemek, bunlara uygun programlar geliştirmek
7 Din eğitimi faaliyetlerini değerlendirmek ve her alandaki eğitim etkinliklerinin verimli yürütülmesine yardımcı olacak metodlar geliştirmek
8 Yaygın din eğitimi alanında annebabalara, din görevlilerine rehberlik edecek esaslar belirlemek
ve başka yaygın din eğitimi imkanlarını araştırmak
9 Din eğitiminde görevli elemanlar için tamamlayıcı, destekleyici hizmetiçi eğitim programları geliştirmek
10 Toplumdaki sosyal, kültürel ve teknolojik gelişmeleri dikkate alarak din eğitimi alanında ileriye dönük teoriler geliştirmek.

Din Eğitimi Biliminin Diğer Bilimlerle Ilişkisi
Din eğitimi konusunda, üzerinde çalışılması gereken hayatın bütününü ilgilendiren çok yönlü problemler vardır. Dinin özelliğinden ve insanın din ile ilişkisinden kaynaklanan bu problemler, insanı ilgilendiren bütün konularla az veya çok bağlantılıdır. Din eğitimi bilimi isabetli sonuçlara ulaşacak sağlıklı çalışmalar yapabilmek için ilgili bütün konularda bilimsel verilere dayanan güvenilir bilgilere ihtiyaç duyar.

Din eğitiminin sorunlarının objektif yöntemlerle çözümlerinde dikkate alınması gereken en önemli husus, bu sorunların çeşitli alanlarla etkileşiminden doğan çok yönlülüğü ve o alanlarla bağlantılarıdır. Bu
bağlantılar sorunların bilimsel yaklaşımlarla çözümü için çeşitli disiplinlerden yararlanmayı gerektirmektedir. Şüphesiz din eğitimi bilimi de kendisi ile ilgisi bulunan, konuları ile bağlantılı olan ve çalışmalarına
ışık tutacak bütün disiplinlerle ilişki kurmak, onların yardımlarına başvurmak, onlarla dayanışma içinde olmak durumundadır.


Böyle bir ilişki ve dayanışmanın din eğitimi açısından üç önemli pratik faydası vardır:
Birincisi; eğitimin vaz geçilmezleri olan pedagojinin ve psikolojinin genel geçer kuralları gibi
çalışmalarına temel oluşturacak bilgileri hazır bulmak ve böylece hazır imkanlarla işe başlamaktır.
İkincisi; çalışmalarında ulaştığı sonuçları diğer bilimlerin denetiminde test ederek onlara objektif
ve güvenilir nitelik kazandırmaktır.
Üçüncüsü de; içine kapanarak belli bir çerçeveye hapsolmaktan kurtulup kendi verilerini diğer
ilimlerin istifadesine sunmak suretiyle etki alanını genişletmektir. Islam dininin evrensel amacı, onun eğitimi üzerinde çalışan bilim dalı için bu açılımı zorunlu kılmaktadır. Din eğitimi biliminin yakın ilişki içinde olduğu bilimleri ve onlarla ilişkisini kısaca şöyle özetlemek mümkündür:

İlâhiyat Bilimleri
İlâhi vahyin insan hayatının bütününü kuşatan genişliği ile doğru anlaşılıp doğru uygulanmasına yardımcı olmak üzere Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam vb. bilim dalları ortaya çıkmıştır. Bunların herbiri kendi
içinde sistemleşerek, birbirleriyle yardımlaşarak hayatın dinamik yapısı içinde, insanların din ile ilişkilerini sürekli canlı tutacak çalışmalar yapmaktadırlar. Din eğitimi bilimi için bu çalışmaların sonuçları çok
değerlidir. Vahyin her devirde uygulanmasına rehberlik edecek çalışmaları din eğitimi bilimi bizzat kendisi yapamaz. Bu bilgileri ilâhiyattan almak ve onları kendi geliştirdiği yöntemlerle öğretim konusu yapmak durumundadır.

Eğitim Bilimleri
Din eğitimi biliminin konusu din olmakla beraber yaptığı iş sonuç itibariyle bir eğitim görevidir. Bu da eğitimin genel kuralları, prensipleri ve yöntemleri ile yapılacaktır. Elbette din eğitiminin kendine özgü
eğitim yaklaşımları ve ortaya koyduğu temel kuralları ve prensipleri vardır. Zira Islam dini beşikten mezara kadar insan davranışlarına yön verici özelliğe sahiptir. Böyle bir dinin eğitimle ilgili temel esaslarının
olmaması düşünülemez. Ancak dinden gelen bu bilgilerin eğitimden gelen tecrübi bilgilerle birleştirilmesi Yüce Allah'ın cüz'i iradeye yüklediği bir sorumluluk ve bir görevdir.

Bu bakımdan Eğitim Bilimi'nin alt disiplinleri olan Eğitim Felsefesi, Eğitim Yöntem ve Teknikleri, Eğitim Teknolojileri, Program Geliştirme, Rehberlik, Eğitim Planlaması, Eğitim Araştırması Teknikleri konularındaki deneysel çalışmalarla elde edilen bilgi ve tecrübeler din eğitimi biliminde kullanılacaktır.

Genel eğitimde de din eğitiminde de hedef insanın eğitilmesi olduğuna göre, insanın eğitimi konusunda ulaşılmış bütün bilgi, tecrübe ve teknikler din eğitimi için vazgeçilmez imkanlardır.

Psikoloji
Din eğitimi biliminin de önünde, duyguları, eğilimleri, anlama ve kavrama kapasitesi, uyum ve intibak yetenekleri, fıtratı ve bireysel farklılıkları ile bir bütün olarak insan vardır. Bu karmaşık yapının din
ile ilişkilerini eğitim konusu yapmak, insanın bütün yönlerine ait bilimsel çalışmalarla elde edilen güvenilir bilgilere ihtiyaç gösterir. Bu sebeple din eğitimi bilimi, bütün psikoloji disiplinlerinin bilimsel sonuçlarını
alıp kendi amaçları doğrultusunda kullanır veya onlardan yararlanır.

Sosyoloji
Din, yalnız insanın kutsala yönelişi ve kutsalla ilişkilerinde bireysel bir hadise değildir. Aynı zamanda inanç ve pratikler yönünden bir grup dinamiği ve sosyal aidiyet meselesidir. Psikoloji insanın bireysel
davranışlarını incelerken sosyoloji de onu toplum içinde sosyal bütünün bir parçası olarak ele alır; farklı kültürlerin, dini grupların, ortak dini zihniyetlerin oluşumunu birbirleriyle ilişkilerini, bunların sebep ve
sonuçlarını, karşılıklı etkilerini inceler. Din eğitimi bilimi, insanın bireysel davranışlarına ait bilimsel sonuçlara olduğu kadar, onu sosyal bir bütünün içinde ele alan Sosyoloji, Din Sosyolojisi, Eğitim Sosyolojisi
bilimlerinin sonuçlarına da ihtiyaç duyar. Bunların dışında Dinler Tarihi, Din Felsefesi, Antropoloji, Iletişim, Dilbilimi, Ahlâk gibi din eğitimi ile
doğrudan olmasa da ikinci ve üçüncü derecede ilişkisi olan bilim dalları din eğitimi bilimi çalışmalarına değerli imkanlar sunmaktadır. Bir coğrafyaya seyahat etmek için yeniden yollar açmağa yeni haritalar çıkarmağa ve yeni imkanlar aramağa hiç gerek yoktur.


Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Aralık 2013, 16:54   Mesaj No:3
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Eğitimi 1.2.3.Hafta

3. Hafta
Din eğitim ve Öğretiminin Niteliği
Çocuğun her türlü yönlendirmeye müsait bir organizma olarak dünyaya geldiğini düşünürsek ona kazandırılacak her davranış programlamanın önemini kabul etmemiz gerekir. Belli yaşlara kadar kazanılan davranış biçimleri ve ve anlayışı mümkün olan en küçük yaşta ve zamanı geçmeden anlayışlar o yaşlardan sonra çok zor değişmekte, bazen değişmesi mümkün olmamaktadır. Bu sebeple, ruhen ve bedenen iyi yetişerek modern toplumun sağlıklı birer üyesi olacak bireyleri, çok daha küçük yaşlarda eğitim olayının içinde düşünmek eğitim bilimcilerin ortak görüşüdür. Elbette insanın manevi dünyasını geliştiren din eğitimi de bu yargının dışında sayılamaz. Bilgin, din ile ilgili eğitim vermenin gıda vermeğe benzediğini, bunun da doğumdan itibaren başlayabileceğini, ancak dozunun iyi ayarlanması gerektiğini söyler.

Din eğitimi bireyin kişiliğinin şekillenmesi ve karakterinin oluşması ile de ilgili olduğu için din eğitimini bu yöndeki etkilemelerin başladığı doğum öncesinden başlatmak gerekir.

Çocuk, hayatı farkedip, düşünme ve karar verme yeteneğini kazanıncaya kadar onun karakteri, inancı ve ahlâki özellikleri kendi iradesi dışında büyük ölçüde şekillenmiş olmaktadır. Ona şekil verenler için bu çok ciddi bir sorumluluktur. Işte bu sorumluluğun ideal bir şekilde yerine getirilmesi bir eğitim sorunudur. Çocuğun yaşı ilerleyip düşünce kapasitesi gelişince kendi inanç ve davranışlarını sorgulayacak,
kendine mal edeceği inaç ve dünya görüşüne ulaşmaya çalışacaktır. Bu noktada onun önceden almış olduğu eğitim belirleyici bir rol oynamaktadır. Bireyler kendilerine mal edecekleri inanca geçerken
ellerinde belirsiz değil, belirli; zayıf değil sağlam ölçüler ve inanç örnekleri bulunmalıdır ki, sağlıklı bir kıyas yapabilsinler. Insanlık yönünde geriye değil ileriye adım atabilsinler ve belki de insanlığın bu yönde mirasına katkıda bulunabilsinler. Bu bakımdan din eğitimi bir okul görevi olduğu kadar aynı zamanda bir aile yani anababa görevi olarak düşünülmelidir. Diğer yönüyle de din eğitimi belli zamanlarda ve çocuğun gelişme dönemlerinde yürütülecek planlı ve programlı bir faaliyet olduğu kadar doğum öncesi tedbirlerle başlayıp hayat boyu hassasiyetlerle sürecek bir ilgi alanıdır.

Din Eğitiminin Temelleri
Din Eğitiminin Psikolojik Temelleri
Kafasında bir dünya görüşü şekillendirmekte olan, sıkıntıları, felaketleri, mutluluk ve rahatlıkları ile hayatı yorumlama durumundaki insanın hafızasında ve bilgi dağarcığında belli miktarda dini birikim bulunacaktır. Zira din ümitsizliğin, ruhi çöküntünün, hiddet ve öfkenin ilacıdır. O yerine göre bir aşktır, heyecandır, dinamizimdir; bazen bir teselli, huzur ve mutluluktur. Inanma ve yaratıcı "Mutlak Varlık" a
bağlanma, insandaki ihtiras, haksızlık, zulüm hislerini kırar; ona merhameti, hoşgörüyü, sevgiyi ve barışı öğütler; insanın içini rahatlatır ve bütün ahlâki ve insani erdemlerle onun iç dünyasını donatır. Iyi bir din
eğitimi, bilgisayar programlarcasına iyi hasletlerle insanın iç ve dış dünyasını şekillendirir.

Psikoloji çalışmalarında bireyin gelişimi ile ilgili ilkeler tespit edilmiştir. Bu ilkeler belli dönemlerde çocuğun gösterdiği gelişim özellikleri, bunların yönü ve niteliği ile ilgilidir. Her çocuk kalıtım ve çevre etkilerine bağlı bazı farklılıklar gösterse de gelişim evrelerini sıra ile takip ederek, benzer özellikleri göstererek, aynı ilkeler doğrultusunda gelişimini sürdürür. Gelişim evreleri ve bunlara dair ilkeler eğitimci
için adeta bir doğa yasası hizmeti görür. (Binbaşıoğlu, 1988) Din eğitiminde de bu evreler dikkate alınarak bireyin inanma, dini duygu ve davranış geliştirme ihtiyacı karşılanacaktır. Din eğitimi, çacuğun gelişim
özelikllerini, inanca yönelme ve dini değerleri kavrama eyilimleri dikkate alınmadan yürütülemez.

Etrafında olup bitenleri tanıyıp anlamlandırmaya çalışan çocuğun bilgiye düşkünlüğü ve öğrenme hevesi, şahsiyetinin temelini oluşturacak bilgilerle karşılanırken belli düzeyde dini bilgiler özenle verilmeye çalışılacaktır. Ancak dini bilgilerin, onun zeka ve kavrama seviyesine uygun olması, kafasında cevap veremiyeceği sorular oluşturmaması gerekir. Çocukluktan gençliğe doğru ilerledikçe duygusal yaklaşımlarla güven, çalışkanlık, uyumluluk, vefa ve özveri duyguları benimsetilecektir.

Gençlik çağına adımını atmış insana yönelik din eğitimi ise akla ve mantığa hitabeden ikna edici açıklamalarla verilmelidir.
fakat duygusallığın etkili olduğu bu dönemde öğretimin duygusal yanı da ihmal edilmemelidir. Bulüğ çağının getirdiği hırçınlık, taşkınlık ve isyan havası, bu çağdaki din eğitimini çok hassas bir çizgiye getirmektedir. Genç çabuk ikna olduğu gibi çok çabuk da isyan edebilir. Hatta bu çağda kuralları çiğnemek, yasakları işlemek çok defa onun için zevk verici olur. Aynı zamanda toplumda önemli yeri olan, sevilen, sayılan başarılı insanlara özenme eğilimi bu dönemin tipik özelliklerindendir. Bu yüzden
eğitim bazen uygun ve güzel modellerle örnekleme ve ideal olana özendirme yoluyla da verilecektir.

Din Eğitiminin Sosyal Temelleri
Eğitimin temel fonksiyonlarından biri de toplumun kültür değerlerinin ve davranış örneklerinin onun genç ve potansiyel üyelerine geçmesini sağlamaktır. Eğer bir toplumun inanç unsurlarının şekillendirdiği çok değerli sosyal, kültürel ve ahlâki değerleri varsa bu fonksiyon daha bir önem arzeder. En son ve en mükemmel din olan İslamiyetin toplumumuza kazandırdığı evrensel nitelikteki insani değerlerin korunması ve genç kuşaklara intikali bir din eğitimi görevidir. Bu aynı zamanda toplum bireylerinin eğitimi açısından sosyal bir görevdir.

Din, haksızlık ve yolsuzluk düşüncelerini, zulüm hislerini kırar; merhameti, hoşgörüyü, sevgiyi ve barışı öğütler. Dünyevi çıkar amaçlarının karışmadığı saf ve arı bir dini anlayış ve yöneliş kişiyi erdemli, sorumlu, barışçı bir kimliğe kavuşturur. Şüphesiz toplumun gelişip güçlenmesi de onu meydana getiren bireylerin manevi yönden
beslenmesine, moral değerlerinin yükseltilmesine, ahlak ve fazilet duygularının, onların benliklerinin bir parçası haline getirilmesine bağlıdır. Bu, kendiliğinden olması beklenen bir şey değildir; ciddi bir eğitim meselesi, bir okul işidir.

Dinin sosyal kimliğin bir parçası olduğu toplumlarda eğitimin milli olmasının anlamı da budur. Topçu şöyle diyor:

"Hakikat aşkına sahip insanlar cemiyet içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve en muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası toplum içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe milli mektep gerçekten var olmayacaktır. Hakikat karşısında duyulması istenen bu aşkın, bu ihtiraslı akımın temeli dinidir, ilahidir.” (Topçu, 1970/8) Dolayısı ile din ferdin olduğu gibi toplumun da sosyal kontrolünün en önde gelen vasıtalarından biridir. Toplumda bu kontrol faktörü zayıflarsa ferdin ve dolayısı ile cemiyetin davranışlarında bir çözülme ve bozulma, medeniyette gerileme, içtimai ve ahlâki buhranlar görülür.

İslam dininin öngördüğü insan tipinin özellikleri Kur' anı Kerimde, inanç sahibi (amenu), akli melekelerini kullanır (ya'kılun), bütün hareket ve fiillerinde her zaman iyi işlere yönelen (amilu'ssalihat) olarak belirlenmiştir. Bu inançlı, akıllı ve faziletli insanlar topluma yön ve şekil verecektir.

İşte dinin bütün bu olumlu etkilerini toplumun gelişip güçlenmesinde verimli kılmak din eğitiminin görevi olmaktadır. Bu yönüyle din eğitiminde hedef kitle toplumun bütünüdür. Her yaş ve çağdaki insana
dinin verecek değerleri vardır. İnsanı ve toplumu bu değerlerden soyutlamak mümkün değildir. Din eğitimi her çağdaki insana verilecek bilgileri ve kazandırılacak davranışları planlayıp programlayacak bir
disiplin olmak durumundadır.

Din Eğitiminin Kültürel Temelleri
Kültür, insan yığınlarının birliğini ve kaynaşmasını sağlayarak onları toplum yapan bilgi, inanç, ahlâk, sanat, hukuk, örf ve adetler bütünüdür. Toplumlar bu ortak değerler etrafında gelişip güçlenirler.
Din, kültürü oluşturup şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. En ilkelinden en gelişmiş olanına kadar bütün toplumlarda din unsuru kültürel yapının önemli bir parçası olarak etnik özellikten daha kapsamlı
bir üst kimlik oluşturmaktadır. Toplumların oluşturdukları bütün değer yargılarının müşterek davranış normlarının, gelenek ve hukuk sistemlerinin temelinde onları birleştiren bir kutsallık bulunur.

İslam, Türk toplumunun dini olduğu kadar aynı zamanda Türk kültürünün de temel kaynaklarından biridir. Bu bakımdan dini kültürel hayatımızın dışında ya da kültürümüzü dinden bağımsız olarak düşünmek ve değerlendirmek imkansızdır.
Diğer yandan dinin dogma kabul edilen değişmez ilke, kural ve değer yargılarının sürekliliği yanında bunların sosyal ve kültürel yaşantılardaki yansımaları zamanla değişen hayat şartlarına göre değişime uğramaktadır.

İşte bu süreçte din eğitimi bir yandan dini anlayış ve yaşantının doğru olarak devamına hizmet ederken bir yandan da uyum ve intibak sorunlarının çözümüne yardım ederek dini kültürün sağlam temeller üzerinde gelişmesini sağlayacaktır.

Bu süreç, hem dinin sabitelerinin sürekliliğini her şartta korumak hem de kültürel yaşantımızda gelişme ve olgunlaşmayı sağlamak bakımından devam edecektir. İşte bu süreçte din eğitimi bir yandan dini anlayış ve yaşantının doğru olarak devamına hizmet ederken bir yandan da uyum ve
intibak sorunlarının çözümüne yardım ederek dini kültürün sağlam temeller üzerinde gelişmesini sağlayacaktır.

Din Eğitiminin Tarihi Temelleri
Din ilk insanla birlikte var olmuş, tarih boyunca da insanların hayatlarını etkileyip yönlendirmiş birolgudur. İnsanlar ya var olan ve kabul gören bir dine inanmışlar yahut kendi inançlarını ve dinlerini kendileri belirlemişlerdir. Din olgusu devam ettiği sürece onun eğitim ve öğretimi de bir şekilde sürüp gitmiştir.

Hıristiyanlık aleminde 9. yüzyılda kurulan İspanyol Fedaileri ile, 13. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Fransisken ve Dominiken tarikatlarının Hıristiyanlığı yaymak üzere geniş çaplı faaliyetler yürüten organizasyonlardır. Bunlardan Fedailer ve Dminikenler silahlı mücadeleyi ve şiddeti de içeren yöntemler kullanmışlardır. Daha sonraları dünyanın her tarafında sistematik olarak yürütüle gelen, genel adı ile misyonerlik faaliyetleri, kendi dinini başka milletlere yaymanın çarpıcı örneklerini oluşturmaktadır.

İslam dünyasında ise din, tarih boyunca Müslümanların hayatlarını, kimlik ve kültürlerini şekillendirmiş, onların yollarını aydınlatmış, birbirleri ile ve diğer insanlarla ilişkilerini düzene sokmuştur.

Diğer milletlere karşı İslamlaştırma çalışmaları da ihmal edilmemiş olmakla birlikte dinde zorlama olmaması sebebiyle bu çalışmalar şiddet ve baskı içermeyen bilgilendirme, öğretme şeklinde yürütülmüştür. Cihat kavramı zannedildiği gibi şiddet yoluyla İslam’ın yayılması şeklinde değil, daha çok dini değerlerde sebat anlamındaki ceht ve gayret şeklinde anlaşılmıştır. Cihadın bunun dışındaki silahlı mücadele tarafı, tamamen savunmaya, saldırıları önleyip bertaraf etmeye yöneliktir.

Müslümanların asıl üzerinde eğildikleri husus, dini değerlerin hayata yansımasını sağlamak olmuştur. Bunun için öncelikle kendi toplumlarında dinin eğitim ve öğretimini her düzeyde sürdürmüşler
bunun için eğitim kurumları kurup geliştirmişlerdir. İslam tarihinde din eğitim ve öğretiminin yapılmadığı bir döneme rastlamak mümkün değildir. Ancak Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan siyasi, sosyal
ve kültürel gelişmeler din eğitim ve öğretimi konusundaki reflekslerin zayıflamasına, bu konudaki faaliyetlerin gelişigüzel yürütülmesine yol açmış, zamanla çok yönlü sıkıştırmalara maruz aklınca da savunma güdüsüyle iyiden iyiye geçerliğini yitirmiş usul ve yöntemlere sarılmak durumuna kalmıştır.

Sonuçta Medreselerin dumura uğraması ile Osmanlı Devletinin gerilemesi sebep sonuç ilişkisi ile birbirlerini sürüklemiş yok olma noktasına getirmiştir. Osmanlının son yıllarında hayatiyetini kaybetmiş olan medreseler Cumhuriyetin kurulması ile tamamen ortadan kalkmıştır. Artık yeni dönemde din eğitimi toplum ihtiyaçları yönünden gözden uzak
tutulmasa da pozitivist eğitim ve çağdaşlık tutkuları sebebiyle fazla dikkate alınmıyordu. Osmanlının son dönemlerinde dini kurumların yetersizliği ve pörsümüşlüğü yüzünden dillendirilen dinin gelişmeye mani olduğu fikri Cumhuriyet döneminde de etkisini göstermiştir. Yeni dönemde çağdaşlık ve laiklik tutkusu ile din eğitim arasında sağlıklı bir ilişki kurulamaması bu konuda bir güven ortamının tesis edilememesi
sonucu din eğitimi yıllarca askıya alındı. Böylece yaklaşık 25 yıllık bir süre din eğitimi ve öğretimin resmi kanalla yapılamamış olmasının, ailelerin inisiyatifine terk edilmesinin meydana getirdiği boşluğun
sonuçları ileriki yıllarda acı bir şekilde görülmüştür.

Devletin din eğitimini alanından çekilmesi, ailelerin de bu konudaki yetersizlikleri sebebiyle dini alandaki bilgisizlik gittikçe büyüdü. Bunun sonucu olarak toplumda zümreleşmeler, zıtlaşmalar (dinsizyobaz)
baş gösterdi. Halk, din eğitimi adına bulabildiğe yanlış doğru, gerçekhurafe ayırt etmeksizin sarılmak zorunda kaldı. Gizli, saklı ve gelişigüzel dini eğitimler yapılır oldu. Çeşitli dini cereyanlar ortaya
çıktı. Toplum bütünlüğü ciddi tehlikelerle karşı karşıya kaldı.
Tarih boyunca din ile ilişkilerini en üst düzeyde tutmuş, dini değerler üzerinde bir medeniyet inşa etmiş bir toplumun bu hali gerçek bir sosyal bunalımın manzarası gösteriyordu.

Sonunda gidilen yolun yanlışlığı geç de olsa anlaşıldı. Çok partili demokratik hayata geçiş yıllarında artık herkes din eğitimi alanında bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Fakat toplumun inanç, duygu
ve düşünce alanında açılan gedikler kolay kapatılacak gibi değildi. Telafi yönünde belli adımlar atılmaya başlanmış olsa bile bu gayretler, din eğitimi alanındaki olumsuzluklarla geçen uzun yılların açıklarını kapatmaya yetecek gibi değildi. O yılların getirdiği olumsuzluklar daha uzun süre hissedilecekti. Nahit Dinçer 1974 yılında şunları yazıyordu:

"Şu kadarını ilave edelim ki, 12 mart 1971 öncesi anarşik olaylara katılan, eylemde bulunan gençlerin yaşları tetkik edilirse, bunların 19241950 yılları arasında eğitim görenlerin çocukları olduğu
ortaya çıkar. Bu hale göre o boşluk yıllarının çöküntülerini ve neticelerini daha uzun zaman, fakat olaylar çıktıkça görebileceğimizi son olaylar ispatlamaktadır. Terbiye, neticeleri hemen değil 4050 sene sonra görülen hassas bir müessesedir.” (Dinçer, 1974/49)

Türkiye bundan sonra Dinçer’i haklı çıkarırcasına 1980 askeri müdahalesinden önceki olayları yaşayacaktır. Hatırlamak bile istemediğimiz o günler toplumumuzun parçalanıp yok olmanın eşiğine
geldiğini gösteren acı tablolarla doludur. Sonuçta 12 Eylül 1980 askeri yönetimi Din Dersini ilk ve orta öğretim kurumlarına zorunlu ders olarak koyma ihtiyacını duymuştur. Böylece sosyal çalkantılarla, sancılarla, sıkıntılarla yaşanan yaklaşık yarım asırlık tecrübe, yöneticileri tekrar din eğitimi ve öğretiminin toplum için hayati bir konu olduğu noktasına getirmiş oldu.

Yaşanan tarihi tecrübeler, özellikle İslam açısından din eğitim ve öğretiminin insan ve toplum için vazgeçilmez derecede önemli ve gerekli olduğunu göstermektedir. Bu tecrübeler, sadece din eğitim ve öğretiminin gerekliliğini ortaya koymakla kalmamakta aynı zamanda bunun nasıl, ne düzeyde ve ne ölçüde verilmesine dair de yol gösterici bilgiler vermektedir.

Din Eğitiminin Felsefi Temelleri
Felsefe eşyanın özü hakikati, bilgi, inanç, ahlak, tanrı, evren vb konularda sorular sorarak bunlarla ilgili gerçekleri anlamaya, kavramaya ve açıklamaya çalışır. Din, toplum, hukuk, siyaset, eğitim gibi konular da bir düşünce sistemi olan felsefenin ilgi alanındadır. Felsefe bu alanları gerçeklik, sebep, sonuç, amaç ve ilke bakımından akıl ve mantık çerçevesinde inceler. Din eğitiminin de müstakil bir alan olarak aynı düşünsel çerçevede ele alınması gerekir. Günümüzde bu konuda doyurucu müstakil çalışmaların ortaya çıktığı söylenemez. Din eğitim ve öğretiminin mahiyeti, gerekliliği, insandintanrı ilişkisindeki konumu, yine bu bağlamda akıldinbilim ilişkisi gibi hususlar, belli ölçülerde din eğitimi bilimi, din felsefesi ve eğitim felsefesi kapsamında sitemleştirilip kayda geçirilmiş değildir. Durum böyle olmakla beraber din eğitimi konusunda dünyada değerlendirilmiştir. Ancak bunlar bir bütünlük içinde
belirgin bir şekilde bir düşünsel temelin mevcut olduğu söylenebilir.

İbn Miskeveyh ahlaki davranışların insana doğumdan sonra kazandırıldığını belirterek kişiye güzel duygu ve davranışları kazandırmanın bir eğitim görevi olduğuna dikkat çeker. İbn Sina da çocuğa küçük yaşlarda kazandırılan iyi davranışlar ve manevi duyguların onun hayat boyunca kişiliğinin temelini oluşturacağını söyler. Onun önerdiği okul programında Kur'ân, Şeriat, Dil, Ahlâkî şiirler, Beden eğitimi, Sanat ve Meslek öğretimi yer alacaktır. O, Şeriat dersinde İslâm’ın temel ilkelerinin, bilimin yarar ve üstünlüğünün, cahilliğin kötülüğünün örneklerle işlenmesi ister.

Gazali, Mevlana, Zernuci ve daha birçok İslam bilgin ve düşünürü, İslami din eğitiminin temellerini oluşturacak düşünceler ileri sürmüşlerdir.

Bu düşünceler çerçevesinde İslam coğrafyasında yaygınlaşan farklı düzeylerdeki din eğitimi kurumları İslam medeniyetinin oluşumuna kaynaklık etmiştir. Bu müesseselerin ilklerinden olan ve tarihte çok etkin bir yere sahip olan Nizamiye Medreseleri, bunları takip eden Osmanlı Medreseleri, dünya ve ahiret hedefini birleştiren inanç, ahlak ve fazilet değerleri ile bezeli, çalışkan, bilgili ve bilinçli insanlar yetiştirme deneyiminin tarihi tanıkları olmuşlardır. Bugün de din eğitiminin esasını teşkil eden düşünce aynı niteliklerde insanlar yetiştirilmesi hedefine yönelmektir.

İslam eğitim düşüncesinin tarihi birikiminin odaklandığı İslam din eğitiminin temel dayanakları şunlardır:

1 Dini doktrinler (esaslar, ilkeler, kurallar)
2 İnsanın beşeri ve psikolojik özellikleri
3 Eğitimöğretimin gerekleri ve kuralları
4 Bireysel ve toplumsal beklentiler

Bu dört unsurdan hiç birinin din eğitiminde dikkatten uzak tutulması veya ihmal edilmesi düşünülemez. Bunlardan birinin ihmal edilmesi, din eğitiminin olması gereken yapının dışına çıkmasına, birey ve toplum için beklenen sonucu vermekten uzaklaşmasına yol açar.

Din Eğitiminin Hukuki Temelleri
Sosyal hayata dair insan ilişki ve davranışlarını düzenleyen kurallar bütünü olarak tanımlanan hukuk ise ikiye ayrılır: Bunlardan biri; kaynağını tabiattan yani tabii olandan alan ve kaynağı ampirik olarak teşhis edilemeyen tabii hukuk, diğeri de gözlemlenebilir ve teşhis edilebilir kaynağa dayanan pozitif hukuktur. Tabii hukuk kendiliğinden vardır, pozitif hukuk ise insanlar tarafından yapılan düzenlemelerle ortaya çıkar. Bunların dışında kısmen farklılık arz eden üçüncü bir hukuk boyutundan daha söz edilebilir. O da dünya uluslarının birlikte düzenleyip kabul ettikleri genel ve kapsayıcı kurallardan oluşan evrensel hukuk kurallarıdır. Birleşmiş milletlerce benimsenip ilan edilen
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu kabildendir.

Hemen her toplumda yoğun tartışmalara konu olan din eğitimi meselesinin hukuki temelleri konusunda bütün hukuki boyutları dikkate alan bütüncül bir bakış geliştirilmediği taktirde uzlaşılabilir sağlam bir yol bulabilmek kolay olmamaktadır. Önce konu tabii hukuk bakımından ele alındığında insan olmanın gerektirdiği her şeyin bir kişi için temel hak olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. İnanmak, bir dine bağlı
olmak, bir dini veya inancı öğrenmek ve öğretmek insan olmanın gereği olan tabii işlerdendir. İnsanı bu konuda yoksun bırakmak veya istemediği şekilde bir baskı ve zorlamaya tabi tutmak, insan olmanın en
doğal özelliklerinden birini onun elinden almak anlamına gelir.

Pozitif hukuk ise her toplumun kendi sosyal, kültürel ve antropolojik özelliklerine bağlı olarak insanları huzur içinde yaşatacak kuralları demokratik usuller çerçevesinde geliştirdiği düzenlemeleri içerir.
Yasal veya kanuni alan da denilen pozitif hukuk alanı toplumdan topluma farklılıklar gösterebilir. Her toplum kendine özgü sorunlarının bu alandaki düzenlemelerle çözümler. Din eğitiminin kimlere, nasıl, ne
ölçüde verilip verilmeyeceği de bu çerçevede belirlenir. Dolayısı ile din eğitimi faaliyetlerinin şekli, miktarı ve düzeyi toplumdan topluma farklılık gösterebilir.

Birçok ülkede din eğitim ve öğretiminin devlet eliyle yapılmasına, bu konuda belli sınırlamalar getirilmiş olmasına rağmen hiçbir ülkede genel anlamda din eğitim ve öğretimini yasaklayan bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Çünkü dinin insani bir olgu ve bir gerçeklik olduğu, maneviyatın insanın ayrılmaz bir yanını oluşturduğu, maddi tatmin kadar manevi tatminin de insan için bir ihtiyaç olduğu herkes tarafından kabul edilen bir gerçekliktir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 18. maddesi de bu gerçekliği vurgulamakta, herkesin düşünce vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahip olduğu, bu hakkın, bir dini inancı tek başına ve toplu olarak öğretme, uygulama özgürlüğünü içerdiği ifade edilmektedir. Bunun dışında Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kararları gibi uluslar arası metinler de aynı hakları teyit etmektedir.

Ülkemizde ise din eğitim ve öğretiminin temel insan haklarından olduğu anayasal güvenceyle kabul görmüştür. Yürürlükte bulunan Anayasa’nın 24. maddesinde kişilerin dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip oldukları belirtilerek din ve ahlak eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetiminde yapılacağını hükme bağlamıştır. Ayrıca bir devrim kanunu olarak çıkarılan ve orta ve yüksek öğretim düzeylerinde din eğitimini öngören Tevhidi Tedrisat Kanunu da yine mevcut Türküye Cumhuriyeti Anayasasının 174. maddesi ile koruma altına alınmıştır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Din Eğitimi 10.11.12.Hafta serpil Din Eğitimi 2 26 Aralık 2013 17:01
Din Eğitimi 7.8.9.Hafta serpil Din Eğitimi 2 26 Aralık 2013 16:59
Din Eğitimi 4.5.6.Hafta serpil Din Eğitimi 2 26 Aralık 2013 16:56
Din eğitimi 10.hafta Medine-web Din Eğitimi 0 20 Aralık 2013 07:02
Din eğitimi 5.hafta Medine-web Din Eğitimi 0 20 Aralık 2013 06:58

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.