|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 24 Mayıs 2014 (16:42), Konuya Son Cevap : 10 Şubat 2022 (23:46). Konuya 8 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
24 Mayıs 2014, 16:42 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi? “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi? “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi? Soru: Bazı büyük zatların yüzü suyu hürmetine duamızı kabul etmesini Allah’tan isteyebilir miyiz? Mesela “Ya Rabbi Hz. Muhammed'in yüzü suyu hürmetine veya evliya-i kiram, şehitler ve salihler hürmetine dualarımızı kabul et.” şeklinde dua edebilir miyiz? Cevap: Bu tür dualar Süleyman Çele*bi’nin Mevlid‘i gibi kitaplarda yer alır. Ama böyle dua olmaz. Bu konuda Hanefî alim*ler*den İbn Eb’il-İzz şöyle diyor: “Kişinin, Allah’tan başkasını du*asının kabulüne sebep kılması ve onunla tevessülde bu*lun*ması caiz değildir… O şöyle demek ister: “Fa*lanca senin salih kullarından olduğu için duamı kabul eyle.” Onun Allah‘ın salih kulu olma*sıyla berikinin du*ası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlık yapmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rabbinize için için ve yal*vararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (Araf 7/55) Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurul*muş*tur. Böyle bir dua ne Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sel*lemden, ne sahabeden, ne tabiînden, ne de imamların birinden ak*tarılmıştır. Allah hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahille*rin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunabilir.1 ” 1-Ali b. Muhammed b. Ebî’l-İzz ed-Dimaşkî, (öl. 792 h./1390 m.) Şerh’ül-Akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c.I, s.295-297 [↑] Fetva net
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 83 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 117 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 97 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 113 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kur'ân-ı Kerim Genel | FECR | 0 | 153 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
24 Mayıs 2014, 20:58 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 40187 Üyelik T.:
20 Mart 2014 | Cevap: “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi?
Hz. Ömer’in (r.a) kendi hilafeti sırasında, kuraklık olunca Hz. Abbas (r.a)’ı alıp yağmur duasına çıktığı ve onun ellerini ellerine alarak; “Allah’ım! Bu senin Peygamberinin amcasının elidir. Bu el hürmetine bize yağmur ver.”diye dua ettiği nakledilmektedir.
__________________ Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin |
24 Mayıs 2014, 21:42 | Mesaj No:3 | |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi? Alıntı:
Duâda Tevessül Tevessül; aracı kılmak manasında olup, kendisiyle herhangi bir gayeye ulaşmak için aracı kılınan sebebe de vesile denilir. Vesile edinilen şey, amel ve şahıs olmak üzere iki kısma ayrılır: Amel ile tevessül; şahıs ile tevessül. Amel ile tevessül: Bir kimse sâlih bir amelini vesile edinerek Allah'a duâ edip herhangi bir dilekte bulunabilir. Hz. Allah şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa erebilesiniz." (5/Maide, 35). Bu âyet, mücerret iman ile yetinmeyip, Allah'tan korkmayı, fena ahlâktan ve fena amelden sakınmayı emretmekte; Allah'a yaklaşmak için, haramlardan kaçmanın yanında farzları yerine getirmeyi, bunun da ötesinde güzel işler yaparak kendimizi Allah'a sevdirmeyi tavsiye etmektedir. (Bkz. Elmalılı III/1669). Bu âyetteki "vesile" kelimesini "Allah'ın râzı olacağı ameller" olarak anlamak gerekir. Şahıs ile tevessül: Allah'ın sevdiği bir kul olarak bilinen bir kimseyi vesile edinerek Allah'tan talepte bulunmak manasına gelir. Bu da üç şekilde olabilir: 1. Vesile kılınan Hz. Peygamber (s.a.s.) ise, çoğunluk bunu câiz görmüştür. 2. Peygamberimiz'in dışındaki bir şahıs ise; bunu da iki kısımda ele almak gerekir: a- O an için hayatta olan sâlih ve muttakî birini vesile edinerek Allah'tan talepte bulunmak. Bu da o şahsı alıp birlikte duâ etmek şeklinde olur. Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer dönemlerinde, bu iki zatın; Peygamberimiz'in amcası Hz. Abbas'ı önemli duâlarında yanlarında bulundurdukları ve onunla tevessül ettiklerine dair rivâyetler vardır. (Bu konudaki hadisler için, bkz. S. Buhâri, Tecrid, III/287 ve s. 228) Fakat, bu rivâyetlerde dikkatimizi çeken nokta, bu iki halifenin, o an için vefat etmiş olan Hz. Peygamber'i vesile edinerek (“onun yüzü hürmetine” diyerek) duâ etmiyorlar da, Rasûl'e o gün için en yakın olan ve hayatta olan amcasına tevessül ediyorlar. Vesile edilecek kişinin hayatta olup olmaması önemli olmasaydı, o iki güzide sahâbe, o gün vefat etmiş olan Rasülûllah'a tevessül ederlerdi. Ama böyle yapmadılar. Bu noktanın gözden kaçırılmaması gerekir. Dolayısıyla, bugün hayatta olup da sâlih ve muttakî olduğu, Allah'a yakın olduğu zannedilen şahıslarla birlikte biz de duâ edebiliriz. Buna kimse itiraz edemez. Çünkü sâlih ve muttakî kimselerin duâlarının kabul edilmeye daha yakın olduğunu Kur'an'dan öğreniyoruz: "Allah, ancak muttakilerin (yaptığı şeyi) kabul eder." (5/Mâide, 27). b- Vefat etmiş olduğu halde, Allah dostu ve Allah'a yakın olduğu zannedilen bir şahsı vesile edinerek Allah'tan talepte bulunmak: Bu şekilde ölmüş birini vesile edinerek duâ edileceği konusunda ne Kur'an'da, ne sünnette bir delil yoktur. Kur'an'da Rabbımız duâ mâhiyetinde yüzlerce âyet vahyederek bize duânın nasıl yapılacağını da öğretmiştir. Bu âyetlerin hiçbirinde Allah ile kul arasına bir şey konularak duâ ettirilmemiş, doğrudan doğruya Allah'a duâ yapılacağı gösterilmiştir. Peygamberimiz'in duâlarına baktığımızda, onun duâlarını hep vasıtasız, herhangi bir şeyin "yüzü hürmetine" olmaksızın, direkt Allah'a yaptığını görmekteyiz. Şüphesiz Rasûlüllah bizim için örnektir. Biz, dinimizi onun örnekliğinde öğrenmek zorundayız. Yine Peygamberimiz'in hayatında ona iman etmiş, onunla beraber yaşamış ve Kur'an'da Allah'ın övgüsüne mazhar olmuş sahâbilerin de duâ ederken, ölmüş herhangi bir şahsı (buna Rasûlullah da dahildir) vesile edinerek duâ ettiklerini görememekteyiz. Bu konuda hiçbir rivâyet yoktur. Mesela; Sahabilerin, Rasülullah'ın vefatından sonra, "Onun yüzü hürmetine..." diyerek duâ ettiklerini bilmiyoruz. Kısacası, vefat etmiş şahısları vesile edinerek duâ etmek Kur'an ve sünnetin ruhuna uymamaktadır. Hayatta olanlarla birlikte duâ etmek de nihâyet bir ruhsattır. Yoksa, duânın gereklerinden biri değildir. Elmalılı bu konuda şöyle der: "Duâ hakkındaki Bakara 186. âyetinde cevap, tashih edilmeden doğrudan doğruya buyrulmuş, vasıta kaldırılmış, yakınlık da duânın kabulü ile açıklanmıştır ki, bunda büyük bir nükte vardır: Cenab-ı Allah, duâda kulu ile kendisi arasına bir aracının girmesini istemiyor ve sanki şöyle diyor; 'kulum vasıtaya duâ vaktinin dışında muhtaç olabilirse de, duâ vaktinde benimle onun arasında vasıta yoktur, Ben ona yakınım." (Hak Dini Kur'an Dili, 2/Bakara, 186. âyetin tefsiri). Sâlih kimselerin adını anarak, onları vesile edinerek duâ yapmanın daha doğru olduğunu iddia edenlerin bu konuda ileri sürdükleri gerekçe şudur: "Biz günahkâr insanlarız. Bizim dışımızda Allah'a yakınlık sağlamış, O'nun yanında hatırı sayılan kimseler vardır. Bizler dünya hayatında bir büyüğün yanına işimizi yaptırmaya giderken nasıl ki onu tanıyan, onun da sevdiği kişilerle gittiğimizde işimizin gerçekleşme şansı daha yüksekse, aynı şekilde Allah'tan herhangi bir talepte bulunurken de tek başına gitmektense O'nun sevdiği kullarıyla gitmek daha iyi olur. Ayrıca, mesela, bir cumhurbaşkanıyla görüşmek istediğimizde nasıl onunla direkt görüşemiyor ve önce sekreteri, yardımcısı gibi kimseleri geçerek ona ulaşıyorsak, kâinatın yöneticisi olan Allah ile de direkt görüşmek olmaz. Mutlaka arada Ona yakın olan, Onun sevdiği birilerinin olması gerekir. Biz tek başına müracaat edemeyiz." Bir defa Cenab-ı Allah'ı, herhangi bir varlıkla kıyaslamak yanlıştır. O'nun eşi ve benzeri yoktur. Dünyadaki devlet başkanlarının sekreteri ve yardımcısı olduğu halde Allah'ın yardımcısı ve sekreteri yoktur, O tektir. Yine dünyada halk ile devlet başkanı arasındaki ilişkilerde resmiyet geçerli olduğu halde, insanlar ile Allah arasında resmiyet yoktur. Sonra, insanların kendilerinin günahkâr olduğunu, dolayısıyla tek başına Allah'ın huzuruna gidemeyeceklerini söyleyerek mutlaka tevessüle gerek duymaları sadece duygusal bir zandır, bir felsefedir. Halbuki Cenab-ı Allah günahkârların günahlarını itiraf edip tevbe etmelerinden çok hoşlanıyor. Rasûl-i Ekrem, şöyle buyuruyor: "Kulun tevbe etmesi ile Allah'ın hoşnutluğu ıssız bir çölde devesini kaybedip sonra onu bulan sizden birinizin sevincinden daha fazladır." (Riyâzu’s-Sâlihîn, s. 53). Dinde sadece iyi niyet duyguları yeterli değildir. İyi niyetle birlikte yapılan işin şeklinin de dinin ölçülerine uyması gerekir. Yukarıda ifade ettiğimiz "Ben çok günahkârım. Allah'ın yanına bu halimle tek başıma gidemem..." gibi duygular görünürde Allah karşısında tevâzu ve zilleti ifade ediyor. Evet bu duygular çok güzel. Ama bu doğru duygulardan hareketle sanki Allah'ın huzuruna çok günahkâr olanlar tek başına gidemezmiş gibi bir sonuca varılmaktadır. Halbuki Cenab-ı Allah, Kitabının hiçbir yerinde "çok günahkâr iseniz tek başınıza değil; sevdiğim kişilerle beraber tevbe ve duâ edin" demiyor. Rasûlullah’tan da, bu konuda bize herhangi bir şey ulaşmamıştır. Görüldüğü gibi, sadece zanlarımızla hareket ediyoruz. Halbuki din, zanlar üzerine değil; nasslar üzerine kurulur. Biz, Allah'a yakın olmayı arzu ediyorsak, bu, Allah'a yakın olmuş herhangi bir kişiye, bedenen yakın olmakla gerçekleşmez. Allah'a yakın olmuş kimseler nasıl yaşıyorlarsa biz de ancak onlar gibi yaşamak suretiyle Allah'a yakın olabiliriz. Mürşidler, âlimler, müttakîler, kendilerine tâbi olanlara Allah'ın râzı olacağı yolu ve yaşamı gösterirler. Onlar da gösterilen bu hayatı amele dönüştürürse kendileri de Allah'a yakın olurlar. Yoksa mücerred onların yanında bulunmakla bu gerçekleşmez. Şüphesiz Allah'a yakın bildiğimiz şahıslar da bu yakınlıklarını Allah'ın râzı olacağı amellere borçludurlar. Yani Allah'a sâlih amel işleyerek yakınlık kazanmışlardır. Peygamberimiz, kızına şöyle söyler: "Ya Fâtıma! Nefsini ateşten kurtar. Çünkü ben, senin için Allah'tan bir şeyi savamam." (Buhâri, Müslim, Tirmizî) Görüldüğü gibi, Allah'a yakın olmak için, Peygamberimiz'in kızı dahi olmak yetmiyor. Mutlaka Allah'ın râzı olacağı ameller içinde olmak gerekiyor. Kısacası, Kur'an ve sünnetin bizden yapmamızı istediği en uygun ve en güzel duâ, herhangi bir kimseyi vesile edinmeksizin, direkt Allah'a yalvararak yapmamız gereken duâlardır. ALINTI
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) | |
25 Mayıs 2014, 00:00 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 24048 Üyelik T.:
01 Ocak 2013 | Cevap: “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi?
.
__________________ O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır; O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır. |
25 Mayıs 2014, 00:09 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 24048 Üyelik T.:
01 Ocak 2013 | Cevap: “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi? Ebu Hanife tevessüle karşı mıdır? Onun, "Falanın hakkı için." diye dua etmenin mekruh olduğunu söylediği iddia edilmektedir? Eğer doğruysa biz Hanefiler neden halan dualarımızda 'falanca hakkı/hürmeti için...' diye dua ediyoruz? Değerli kardeşimiz; Bu konuyu kısaca birkaç madde halinde işlemekte yarar vardır: a. Tevessül konusu, Ehl-i sünnet alimlerinin kabul ettiği bir husustur. b. Tahavî akidesinin metninde “Filanın hakkı için” gibi bir şey geçmemektedir. Onun şerhini yapanlar, şefaatle ilgili bir bahiste -ufak bir münasebetle- fırsat bulduklarında bu konuyu kendi anlayışları doğrultusunda seslendirmişlerdir. Nitekim, el-Akidetu’t Tahaviye şerhlerinden birinin müellifi olan, Salih Al-i Şeyh, bu konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “ Şarih İbn Abi’l-İz, kendi şerhinde tevessül meselesini -“Filancanın hakkı için, Senin Peygamberin hakkı için, Ömer’in hakkı için” gibi meseleleri işlemeyi uygun görmüştür. Bunları İbn Teymiye’nin “et-Tevvesülü ve’l-vesile” adlı kitabından derlemiştir. Söz konusu kitabın kendisini görmeden bu konuda bir şey söylemek doğru olmaz. Çünkü tevessülün şefaatle de irtibatı vardır. Kişinin “Filancanın hakkı için” demesi, “Onu şefaatçi yapıyorum” anlamına da gelir. Bu konunun burada işlenmiş olması, Tahavî’nin metninde geçen “şefaat” konusuna uygun düşmemektedir.(Salih Al-i Şeyh, a.g.e, el-Meseletu’t-tasia). c. İmam-ı Azam şayet mekruh demişse, herhalde haram veya şirktir, dememiştir. d. Şarih İbn Abi’l-İz, bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: Dünyada, Hz. Peygamber veya başka bir adamdan “istişfa” etmek, şefaat istemek iki açıdan sakıncalıdır: Birincisi: “Senin peygamberin hakkı için” veya “Filancanın hakkı için” deyip Allah’a yalvaran kimse Allah’tan başka birisine yemin etmiş oluyor. Oysa Allah’tan başkasına yemin etmek caiz değildir. İkincisi: Böyle diyen kimse, insanlardan birilerinin Allah’ın üzerinde hakkı olduğunu itikat etmiş oluyor. Halbuki hiç kimsenin Allah üzerinde hakkı yoktur. (Şerhu’ l-Akideti’t Tahaviye I/153-el-Mektebetu’ş-şamile) Ancak, İbn Teymiyenin etkisinde kaldığı her halinden belli olan Şarihimiz, düşüncesini zorlayan bazı ayet ve hadisleri görmezlikten gelememiş, fakat onları da nazikçe kendi görüşüne uydurmaya çalışmıştır. Bu cümleden olarak “Hiç kimsenin Allah’ın üzerinde hakkı yoktur.” dedikten sonra, “Ancak Allah’ın kendi üzerine aldığı haklar hariç” kaydını da koymayı ihmal etmemiştir.(a.g.y). Ona göre, insanların Allah’ın üzerinde hakkı, -şu ayette olduğu gibi- ancak O’nun vaadıyla gerçekleşir. “Müslümanlara yardım etmek/onları desteklemek bizim üzerimizdeki bir haktı/bize düşen bir borçtu.” (Rum, 30/47). Yine Buharî ve Müslim’de geçen şu hak’da Allah’ın vaadine bağlı olarak söz konusudur: Hz. Peygamber (a.s.m), terkisinde bulunan Hz. Muaz’a, “Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin?” diye sorar. Muaz: “Allah ve Resulü bilir” der. Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle devam eder: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamalarıdır.” “Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin?” Muaz: “Allah ve Resulü bilir” der. Hz. Peygamber (a.s.m): “Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir.”(Buharî, Müslim, ) Yine Ebu Said el-Hudri’nin Hz. Peygamer (a.s.m)’den naklettiğine göre, Namaz kılmak için camiye giden kimse; “Allah’ım! Bu yürüyüşümün hakkı için.. Ve senden isteyenlerin üzerindeki hakkı için..”diye dua edebilir. Şarihe göre, bütün bunlar, Allah’ın söz vermesinden dolayı oluşan bir haktır(a.g.e). Şayet söz vermeseydi, hakları olmazdı.. Sanki, Allah’ı –haşa- sorumlu tutanlar var.. Oysa, gerek ayette, gerek hadiste olsun; insanların Allah üzerindeki haklarından çok açık olarak söz edilmektedir. Aslında Kur’an’da insanlara hak tanıyan, çalışmalarının karşılığından bahseden yüzlerce ayet vardır. İnsanlarla ilgili olarak Allah’ın adaletinden bahseden bütün ayetler, dolaylı olarak adaletin iki tarafında duran Allah ile insanlardan da söz etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, “Allah kullarına zulmetmez.. Onlar haksızlığa uğramazlar.. Onlar yaptıklarının karşılığını tastamam alırlar..”mealindeki ve benzeri ayetlerde, özellikle kulların haklarına vurgu yapılmaktadır. Hakkı veren kim? Allah.. Hakkı alan kim? İnsan.. Demek oluyor ki, İnsanın, yaratılmış bir kul olarak Allah’a kulluk etme yükümlülüğü vardır. Allah’ın da Hak, Adl ve Adil gibi isimlerinin bir yansıması olarak kullarına haksızlık etmesi düşünülemez. Bundan anlaşılıyor ki, “hak” kavramı Allah’ın tensibiyle insan için de söz konusudur. Şimdi bir adam -kendini hiçbir şekilde layık görmediği bir tavırla-, Allah katında değerli olduğuna inandığı bir kimseyi, özellikle Hz. Peygamber (a.s.m)’i şefaatçi ve vesile kılarak “Ya Rabbi! Senin yanında değerli olduğuna inandığım bu zatın hakkı için...” dese ne mahzuru vardır? Bunu söylerken; “Bu zat Allah’a çok iyi kulluk etmiş, onun Allah üzerinde hakkı büyüktür, onun adını zikredeyim de mecbur olup işimi yapsın...” demek istediğini düşünmek, Müslümanlara karşı -müfteriyane- bir suizandır. Çok cahil ve pek ahmak olan birkaç kişinin varlığını bahane ederek, bütün Müslümanları töhmet altında bırakmak, doğrusu şuurlu bir Müslüman’a yakışmaz. e. Şu iki misal de vesilenin caiz olduğunun belgesidir. Hz. Enes anlatıyor: Hz. Ömer (ra), kuraklık ve kıtlık olduğunda -halkla birlikte- yağmur duasına çıktığı her seferinde Hz. Abbas (ra)’ı vesile yapar ve şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Biz daha önce Peygamberimizi vesile yaparak senden yağmur istiyorduk ve sen de bize yağmur veriyordun. Şimdi ise -Peygamberimiz aramızda yok- onun amcasını vesile kılarak senden yağmur istiyoruz, ne olur bize yağmur ver.” derdi ve hemen yağmur yağmaya başlardı.(Buharî, İstiska, 3). Tevessülü reddetmek için, Hz. Abbas (ra)’ın buradaki vesileliği, kendisinin dua etmesi olduğunu söylemek, mesnetsiz bir taassuptur. Hz. Ömer (ra) gibi şirkin kokusundan bile rahatsız olan bir zatın insanları vesile kılması ve daha önce Hz. Peygamber (a.s.m)’i de vesile ettiklerin seslendirmesi, tevessülün sahabe arasındaki önemini göstermektedir. Mağara arkadaşlarının kendi amellerini vesile kılarak oradan kurtuldukları meşhur bir hadisedir. İnsanın kendi amellerini öne çıkarması, bir bakıma bir gururlanma vesilesidir. Bunun uygun görülmesi, başkasının güzel amellerinin de vesile kılınabileceğini göstermez mi? Çünkü “Filancanın hakkı için..” demek, “filancanın yaptığı güzel amellerinin hakkı için” demek anlamına gelir. Çünkü, kişinin salihliği, güzel amellerine bağlıdır. Kaldı ki, kişinin kendi amellerini öne sürmesi, bir gurura vesile iken, başkasının güzel amellerini öne sürmesi bir tevazu ve mahviyetin işaretidir. İmam Ahmed ve Trimizî’nin bildirdiğine göre, Gözünden muzdarip olan âmâ bir adam Hz. Peygamber (a.s.m)’e gelerek kendisi için dua etmesini istedi. Hz. Peygamber (a.s.m), ona:” İstersen senin için bunu tehir edeyim ki, ahiretin için hayırlı olur."(Tirmizî’de: istersen sabredersin); istersen sana dua edeceğim.” dedi. Adam, dua etmesini isteyince, Hz. Peygamber (a.s.m), ona güzelce abdest almasını, sonra iki rekat namaz kılmasını ve ardından da şöyle dua etmesini emretti: “Allah’ım! Senin rahmet peygamberin olan Muhammed’i vesila kılarak senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ya Muhammed! Bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle/seni vesile ederek, Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur!”(Tirmizi, Daavat, 119, Müsned, IV/138) Adam -gidip söylenenleri yaptı- dönüp geldiğinde gözleri açılmıştı.(Tuhfet’u’l-Ahvezî, ilgili hadisin şerhi). Burada zikrettiğimiz hadisleri delil getirerek, gerek Hz. Peygamber (a.s.m)’i, gerek başka salih insanları vesile yaparak dua etmenin caiz olduğunu, muhaliflerin getirdikleri delillerin nasıl çürütüldüğünü görmek için bk. Tuhfet’u’l-Ahvezî. a.g.e. Selam ve dua ile... Sorularla İslamiyet
__________________ O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır; O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır. |
15Haziran 2014, 02:17 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 22593 Üyelik T.:
07 Aralık 2012 | Cevap: “Yüzü Suyu Hürmetine” Şeklinde Dua Edilir mi?
"Bana getirilen iki salat ve selam arasında, dua yapanın duası kesinlikle kabul olur. Her dua, gökte takılıp kalır. Bana, Salat ve selam getirildiği zaman o dua (Allah’a) yükselir.” (Tirmizi)" Hadisini düşündüm bu hadise bakarak da tevessul un caiz oldugunu ya da mekruh olmasinin niyete bağlı oldugunu dusunebilir miyiz
__________________ Allah’ım! Senden; Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. Allah’ım! Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli kıl! |
05 Ekim 2021, 19:15 | Mesaj No:7 |
Aydınlatıcı düşünceler genelde uzun uzun Yazılır. Mesele’ye farklı açılardan bakılır. Haliyle Geriye dönüp baktığınızda çarşaf çarşaf sayfalar dizilmiş peşi sıra. Ama gelin görün ki Uzun yazılar genellikle okunmuyor. Bu konuda da meseleyi izah için uzun uzun satırlara sığınılmış. Emin’im ki ( ben dahil ) bakanların % de 10’ u okumadan geçmiştir. İsterseniz bu uzun meseleyi kestirmeden anlatayım. Şöyle ki ; Edin efendim edin.yeter ki dua edin. Dualarınıza makbul makbul kimselerin hatırını da ekleyin. “ Vesile, hürmetine “ Demeyi uygun görmeyen görüşünü savunanlara meselenin anlaşılması için şunu sormak yeterlidir. “ Yahu siz hiç mi kuran hatmi yapmadınız ? Kuran’ın arkasındaki bütün ümmetin kabulü olan hatim dualarını hiç mi görmediniz “? | |
05 Ekim 2021, 23:55 | Mesaj No:8 | |
Durumu: Medine No : 59105 Üyelik T.:
03 Şubat 2018 | Alıntı:
| |
10 Şubat 2022, 23:46 | Mesaj No:9 | |
Durumu: Medine No : 6969 Üyelik T.:
10 Şubat 2009 | Alıntı:
__________________ Doğru zamanda yapılan yanlış ,yanlış zamanda yapılan doğrudan evladır.. | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Yüzü suyu hürmetine | Emekdar Üye | Dua Bölümü | 2 | 30 Ocak 2023 14:45 |
cuma**hürmetine**bir**selatü selam okumak | CaferTayar | Cuma-Bayram | 6 | 24 Mart 2017 12:48 |
Soru-cvp şeklinde Kadın | MERVE DEMİR | Komik Paylaşımlar | 4 | 25 Ekim 2012 12:50 |
Falancanın yüzü suyu hürmetine diyene sormak lazım | Esma_Nur | Videolar/Slaytlar | 1 | 16 Ekim 2012 22:12 |
Yüzüsuyu hürmetine duanın hükmü nedir? | KuM TaNeSi | Soru Cevap Arşivi | 0 | 09 Nisan 2009 12:37 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|