Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > Erzurum Atatürk İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  19 Şubat 2015 (13:36), Konuya Son Cevap : 19 Şubat 2015 (13:36). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 19 Şubat 2015, 13:36   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 7.ünite (özet)

ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 7.ünite (özet)

AHLAKÎ YAPTIRIMLAR

- Ahlâkın Yaptırımı Nedir?

Ahlâkî eylemler kişinin iktidar ve iradesi ile yapılan eylemler olmalarına rağmen ahlâkî özne onları işleyip işlememekte tamamen özgür değildir.
hem ahlâk ilmi hem de toplum bilimi ile uğraşanların incelemeleri, ahlâkî yaptırımların fert ve toplum hayatında, düzenin sağlanmasında önemli rolleri olduğunu ortaya koymuştur.

- Ahlâkî Yaptırım Çeşitleri

tabiiyaptırıcılık, dini yaptırıcılık, hukuki yaptırıcılık, fikri yaptırıcılık ve ahlâkî yaptırıcılık. Bunlar içerisinde ahlâkî yaptırıcılık diğerlerinden farklı olarak daha ziyade ahlâkî öznenin eylemlerine yönelik olması bakımından dikkatimizi çekmektedir.

Kişinin yapacağı eylemin övgü ve takdir ile karşılanacak olması ya da kötülenip ayıplanacak olması ahlâkî yaptırımın dışa dönük yönünü oluştururken, yapılan eylemle hissedilen manevi tatmin boyutu ya da vicdan azabı onun içsel yönünü oluşturmaktadır.
Ahlâkî yaptırımlar, çeşitli sınıflara ayrılmıştır.

- Sosyal Yaptırımlar

Bir takım eylemlerin hem hukuki yani cezai hem de ahlâkî yaptırımlarının olması, sosyal hayatın korunması, düzenin sağlanması ve huzurun devamı için gerekli görülmüştür.
toplumsal aklın ortak kanaati olarak ele alabileceğimiz sosyal yaptırımlar, kötülüklerin engellenmesi ve iyiliğin yayılmasına katkıda bulunurlar. Bu bağlamda sosyal yaptırımı, iyi ve kötü eylemlere toplumun verdiği ortak tepki, ortak kanaat, toplumun sağduyusu, üzerinde görüş birliğine varılan yargı olarak da ele almamız mümkündür.

Hukuki yaptırımlara göre daha dağınık ve sistematik olmayan sosyal yaptırımlar kamuoyunca belirlenir.

bir namus düşmanlığı sebebiyle ceza alıp, hükmü hapishanede infaz edilen kişi, tahliye edildiğinde belki hukuken cezasını çekmiş olur ama toplumun gözünde aldığı manevi ceza bir ömür boyu onu bırakmaz. Dolayısıyla sosyal yaptırımları gücü zannedilenin aksine çoğu zaman hukuki yaptırımlardan daha fazladır.

- Vicdanî Yaptırımlar

Vicdanî yaptırımlar ahlâkî yaptırımların içsel boyutunu oluşturur ve kişinin eylemler karşısındaki manevi tatmini ya da vicdanî rahatsızlığıyla kendini gösterir. vicdanî yaptırım sırf kişiye bağlı, içsel ve tamamen özgür bir yaptırım çeşidi olduğundan yaptırıcılığı zayıftır. bu yaptırım gücü ancak inanç ve erdemli eylemlere donatılmış zihni ve davranış dünyasına sahip kişilerde etkin olabilir.

Vicdanî yaptırım, insanın gönlünde iyiliğin meydana getirdiği huzur ve memnuniyet, kötülüğün meydana getirdiği ıstırap ve pişmanlık olarak tanımlamamız mümkündür. vicdanî yaptırımı daha ziyade tercih edenler sezgici ve akılcı ahlâk anlayışlarına sahip ahlakçılar olmuştur.

Vicdanî yaptırımla ilgili ahlâkçılar değişik görüşler taşımaktadırlar.

Bazıları onu kişiyi ahlâkî kanuna uymaya mecbur eden önemli bir amil olarak kabul ederken, bu konuda bazı tereddütlerini de dile getirirler. dış güçlerle bozulma eğiliminden dolayı ona çok da fazla güvenilemeyeceği ifade edilir.

- Dinî Yaptırımlar

Dini yaptırım dindar bireyin ilahi ya da mistik mükafat veya ceza korkusudur.
İslam ahlâkçıları ahlâkın en etkin yaptırıcı gücü olarak dini yaptırımları önemsemişlerdir. Konu vaad ve vaîd başlıkları altında incelenmiş olup, öte dünyada iyi eylemlerin değişmeyecek şekilde feyiz ve tatlılıkla mükâfata, kötü davranış ve eylemlerin de ceza ve acıya sebep olacağı anlatılmaya çalışılmıştır.

Dini yaptırımlar gücünü ilahi ve kutsi emir ve nehiyleri içermelerinden almaktadırlar.
Bir kısım İslam ahlâkçıları görevlerini yerine getirilmesinde en fazla motive edici gücün “Allah korkusu” olduğunu ileri sürmüşlerdir. Vicdan, ancak iman lezzetiyle görevini tam olarak yerine getirebilir.

dini yaptırımın ahlâkî yaşama en önemli katkısı, ahiret inancıyla bütünleşen mükafat ve ceza gününe olan inançta yatmaktadır.

Ahlâkın en önemli teminatı ise, insanın bir başka âlemde yaptıklarının hesabını verecek olmasıdır.

- Yaptırımların Değerlendirilmesi

Ahlâkî bir yaşamın sürdürülebilir olmasını sağlayan etmenlerden biri olarak yaptırımların önemli olduğu kabul edilmiştir. Ancak bu yaptırımların neler olduğu ve etki güçleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Vicdanî yaptırımın öznelliği dolayısıyla bağlayıcılığının az olabileceği, sosyal yaptırımın her zaman adalet ilkesine uygun olamayacağı için yaptırım zaafının bulunduğu ileri sürülmüş, dini yaptırımın ise dindar bireyleri bağlayıcılığının bir zaaf olduğu üzerinde durulmuştur. Ancak yine de her şeye gücü yeten bir Allah inancına sahip tek tanrılı dinler için geçerli olan dini yaptırımın ahlaki yaptırımlar içerisinde en etkin yaptırım olarak ifade edildiği unutulmamalıdır.

bazı araştırmacılar hukuki yaptırımlara göre ahlâkî yaptırımın oldukça tesirsiz olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Onlara göre, kanun cezalandırır; toplum ise sadece kınar. Vicdanın yaptırıcı gücü sadece içe ait olduğu için ahlâkın yaptırımı zayıftır. Bu nedenle hukukun yaptırıcılığı ahlâkın yaptırıcılığından üstündür.

Bilinmelidir ki, ahlâkın yaptırım alanı hukukun alanından daha geniştir. Hukukun görmediğini, ahlâkî yaptırıcılık görür. Birincisi yüzeysel olduğu halde ikincisi kişiliğin esasına ve derinliğe aittir. Bu nedenle hukuk ancak kanun maddelerine açıktan açığa dokunan kötülükleri görürken ahlâkî yaptırım en küçük kabahatleri dahi gözetim alanında tutar. Bu nedenlerden dolayı ahlâkî yaptırımların hukuki yaptırımlardan daha az tesirli olduğu söylenemez. Ahlâkın yaptırımlarından insanların kaçması, o yaptırımların gücünün zayıflığından değil, bu yaptırımların neticelerinin hukuki neticelerden farklı olmalarındandır.

sosyal, vicdanî ve dini yaptırımlara ek olarak “tabii yaptırım” ilave eden ahlâkçılarda vardır. Bu yaptırımla da tabii kanunların eylemlerimiz üzerinde mükafat ve ceza olarak oluşan tesirleri ele alınır. Örneğin orta yolu aşıp, sefahatten meydana gelen ıstırap ve hastalıklar gibi. Bu tür olaylar, o kanunlara uymayanların mükafatlandırılması ya da cezalandırılması olarak değerlendirilir. Bu yaptırımlara göre, “eden bulur”, “hiçbir suç cezasız kalmaz”, “bu dünya etme bulma dünyasıdır.” türü beklentilerin gerçekleşmesi umulur.

- Ahlâkta Özgürlük -Yaptırım İlişkisi

ahlâkî özgürlük ahlâk ilmi ile meşgul olan düşünürlerin üzerinde en çok araştırma yaptıkları problemlerin başında yer almıştır.
Ahlâkî eylemde özgürlük problemi İslam düşüncesinde önemli tartışma alanlarından biri olmuştur. Bu konuda Cebriye ve Mutezile ekollerinin birbiriyle uzlaşmaz görüşleri Ehl-i Sünnet âlimlerince değerlendirilerek orta yol bulunmaya çalışılmıştır.

1. Cebriye: Bu mezhebe göre, insanın, hakikatte ne kudreti, ne de irade ve ihtiyarı vardır. Fiillerimizin hepsi görünüşte bizim, fakat hakikatte Allah’ındır. Cebriyenin insanın irade ve seçme hürriyetini reddeden görüşü, bizi kaçınılmaz olarak şu iki sonuca götürür:
a. Ya insanların bütün sorumlulukları ile birlikte ahlâki sorumluluklarını da kabul etmeyeceğiz ki, bu anarşizmden başka bir şey değildir.
b. Ya da -Cebriye, insanların davranışlarından sorumlu olduklarını kabul ettiğine göre- Allah’ın adalet sıfatını kabul etmeyeceğiz.
Ancak Cebriye, bu iki sonucu da reddederek, insanın irade ve seçme hürriyetinin bulunmamasına rağmen, hem sorumlu olduğunu, hem de onları sorumlu tutmanın bir adaletsizlik sayılmayacağını savunmuştur.

2. Mutezile: Buna göre insanlar kendi eylemlerini meydana getirici, yapıcı ve yaratıcıdırlar. Çünkü insan irade sahibi hür bir varlıktır. Allah sadece insanın irade ettiğini emreder. İlk olarak Kaderiye tarafından ortaya atılmış olan bu görüş Mutezile mezhebi tarafından geliştirilmiş ve felsefî bir anlamda ifade edilmiştir. Mutezilenin görüşü de çeşitli açılardan eleştirilebilir:

a. Eğer insan, mutlak bir irade hürriyetine sahip ise, o zaman Allah’ın iradesinin sınırlı olduğunu kabul etmek gerekmez mi?
b. İnsanın sınırsız bir irade hürriyetine sahip olduğu görüşü, ilmi gerçeklerle de bağdaşmamaktadır. İlmi veriler, insanın iradi davranışlarında bile, kalıtım özellikleri, psikolojik faktörler, içtimai şartlandırma gibi bazı amillerin etkili olduğunu göstermektedir.

3. Ehl-i Sünnet: Birbirine zıt gibi görünen delilleri telif ederek hem Allah’ın kaza ve kaderi ile külli iradesini, hem de insanın cüzi iradesini ispat etmişlerdir. ‘insan ne serbest bırakılmış, ne de bağlanmıştır’ prensibini kabul etmişlerdir. İnsanın hareketlerini ihtiyari olanlar ve zorunlu olanlar olmak üzere iki kısma ayırmaktadırlar.

Eş’ari, insanda bir irade kudretinin olduğunu, bunun kesbe (kazanmaya) muktedir olduğunu belirtmektedir. Cebirden kurtulmak ve insanın sorumluluğunu temellendirmek için kesp kavramını kullanmıştır. Ona göre, kesb (kazanma), kulun kudretinin takdir olunana yanaşmasıdır. Maturidi’ye göre ise, insan fiillerinden irade hürriyetine sahip olmakla birlikte fiillerinin yaratıcısı değildir. insan sadece kesb eder.
Maturidi’ninkesb anlayışı Eş’ari’den ayrılır. Maturidi kesbin, kulun bir şeyi ihtiyar etmesi, ya da seçmesi olarak belirtir. Dolayısıyla da ona göre insan, kendisine Allah tarafından verilen kudretle fiili kesbedip etmemekte, yani yapıp yapmamakta hürdür.

Ehl-i sünnet irade hürriyetinin bir şuur hali, yani psikolojik bir olay olduğunu fark etmişlerdir.

Gazali, Cebriye, Mutezile ve Ehl-i Sünnet’ten oluşan bu üç guruptan her birini el yordamı ile fili tanımaya ve tanıtmaya çalışan üç köre benzetiyor. Gazali, Kant’tan çok önce, hürriyet probleminin nazari aklın bilgi alanını aştığını ortaya koymuştur.

kısaca ifade edecek olursak, ahlâkî özgürlük, ahlâkî bir öznenin kendi koyduğu kurallara göre, kendi iradesiyle bu kurallara uyarak eylemlerde bulunmasıdır. Yani özgürlük, kişinin yaptığı eylemlerin arkasında kendisinin olmasıdır. ahlâkî özgürlük, zorunlu olarak özgür iradeye sahip olmayı gerektirir. Ancak özgür iradeye sahip varlıklar, ahlâklı davranış ve eylemlerde bulunabilirler.



ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6300 14 Temmuz 2015 13:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4195 14 Temmuz 2015 13:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 5069 14 Temmuz 2015 13:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2822 14 Temmuz 2015 12:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2503 14 Temmuz 2015 12:03

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 6.ünite (özet) EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 19 Şubat 2015 13:32
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 5.ünite (özet) EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 19 Şubat 2015 13:28
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 4.ünite (özet) EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 19 Şubat 2015 13:23
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 3.ünite (özet) EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 19 Şubat 2015 13:17
ATAUZEM =islam ahlak felsefesi= 2.ünite (özet) EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 0 19 Şubat 2015 13:12

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.