Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > .::DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI.::. > Diyanet İşleri Başkanlığı > Ezan-Kamet-Camii

Konu Kimliği: Konu Sahibi Şuara,Açılış Tarihi:  19 Ocak 2008 (21:46), Konuya Son Cevap : 20 Ocak 2008 (13:21). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 19 Ocak 2008, 21:46   Mesaj No:1
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Şuara isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 686
Üyelik T.: 27 Aralık 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 90
Konular: 52
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ezan, kâinatı huzûra çağırır

Ezan, kâinatı huzûra çağırır

Ezan, kâinatı huzûra çağırır
Ezan, dergâh-ı ilahiyeye ilan edilen bir kulluk ve bağlılık tezkeresidir. Namaz öncelerinde gökleri şenlendiren kutlu kelimeler, kulların Rablerine karşı ilan ettiği bir şehadet yenilemesidir. Ezan, huzur ve saadete çağrıdır. Bu çağrıya kulak verenler ve gereğini yerine getirenler hem bu dünya hem de öte dünya saadetinin kapısını aralamış demektir. Ezandan önce namaza çağrı için boru öttürme, çan çalma gibi şeyler teklif edilmişse de, Allah Resulü (sas) onları kabul etmemişti. Çünkü madem namaza çağrı yapılacak, o halde bu çağırma işi, namazın ruh ve özünü ifade edebilecek bir kısım kelimelerle yapılmalı ve insanlar onu duyduğu zaman ürpermeli, yüce bir huzura çıkacaklarını anlamalıydılar. Öyle ise bunlar herhangi bir sözle değil, yine Allah’ın ilham edeceği mübarek kelimelerle olmalıydı. Neticede Allah (cc), ilham ettiği lafızlarla da ezan–ı Muhammedî'yi ayrı bir güzelliğe ulaştırmıştır. Bu yüzden alimler, ezanın kelimelerine, onun rükünleri nazarıyla bakmışlardır. Yani bir iftitah tekbiri, bir kıyam, bir kıraat nasıl ki namazın rüknü ve onun bir parçasıdır, onlar olmadan namaz olmaz; ezanın kelimeleri de onun rükünleridir, onlardan biri olmazsa ezan olmaz. Ezanı farklı lafızlarla seslendirme de aynı hüküm içinde değerlendirebilir. Çünkü, mesela “Allahu Ekber, Allahu Ekber” sözüyle vicdan, bir hususa uyarılıyor. Bilindiği gibi, “ekber” kelimesinin, Türkçe manası, “en büyük” demektir. Fakat bu, başka büyükler var da, Allah (celle celâluhu) onların en büyüğü demek değildir. Sadece asıl mânâyı kelime kıtlığından dolayı bu kelimeyle tercüme edebiliyoruz. Bunun ifade ettiği gerçek manayı verecek olursak, şöyle diyebiliriz: “Büyük, sadece ve sadece Allah’tır. Halledilmeyen zorluklar sadece O’nun kapısında halledilir; aşılmaz görünen şeyler, ancak O’na müracaatla çözülür.. bu yüzden kulluk sadece O’na yapılır..” Ve sonra, “Şehadet ederim ki, O’ndan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun resûlüdür.” diyerek tanıklık edilir. Sonra, “Haydin bunalımdan, binbir çeşit sıkıntıdan namaza koşun...” çağrısı yapılır. Yapılan bu çağrı “Felaha koşun” kelimeleriyle bir kere daha tekrar edilir. Çünkü felah, kendisinden başka büyük olmayan Zat’ın kapısındadır. Namazın bir kurtuluş vesilesi olduğunu Kur’an–ı Kerim, “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; onlar ki namazlarında huşu içindedirler.” (Müminun, 23/1, 2) ayetiyle teyit eder. Bu yüzden ezan okunurken, her ferdin bu mübarek kelimelerin manalarını mülahaza ederek söylemesi sünnettir. Ezan okunurken gezip hareket etmeden her kelimenin tekrar edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Çünkü namaza konsantre olmak için ezanla ve ezanın getirdiği ruh ile bütünleşmek gerekmektedir. Bu dua halk arasında ezan duası olarak bilinmektedir. Allah Resulü (sas), “Ezandan sonra kim bu duayı okursa, kıyamet günü mutlaka şefaatim ona helal olur.” buyurmuştur. Mümin, yapmış olduğu bu dua ile, kılacağı namazın, Hz. Peygamber’in elinin kendisine ulaşmasına vesile olmasını, Efendimiz’in de Makam-ı Mahmud’a ulaşmasını ister. Çünkü o makamda “Livâü’l-hamd” (Hamd sancağı) vardır ve Efendimiz’in o makamı elde etmesi halinde ancak ümmet-i Muhammed Mahşer'de onun altında toplanabilecektir. Ezan duasını kolayca öğrenebiliriz “Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi olan âlemlerin Rabbi olan Allah'ım (cc). Hz. Muhammed’e (sas) vesileyi ve fazileti nasip et. O’nu, makam-ı Mahmud üzere dirilt. Sen hiçbir şekilde vaadinden dönmezsin. Amin”

Ali Demirel
Ailem Dergisi
Sayı:38
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Şuara 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hayız Kanının Çeşitleri Kadın Mahrem Konular Şuara 0 2303 09 Ocak 2009 04:39
Kadının Zifafta Gözetilmesi Kadın Mahrem Konular Medineweb 1 2559 09 Ocak 2009 04:31
Adet döneminde hafızın kuran okuması caizmi? Kadın Mahrem Konular Şuara 0 3001 09 Ocak 2009 04:28
Hap Kullanırken Kanama Olması Özürmüdür? Kadın Mahrem Konular Şuara 0 2530 09 Ocak 2009 04:25
Adetli İken Oruç Tutmanın Hükmü Kadın Mahrem Konular mehmet akif2 1 3565 09 Ocak 2009 04:22

Alt 19 Ocak 2008, 22:01   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Ezan, kâinatı huzûra çağırır

Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim ezanı işittiği zaman şu duayı okursa, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur."


(Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)


"Allahumme Rabbe hazihi'd - da'veti't - tâmmeh. Vessalâtil kâimeh. Âti Muhammedeni’l vesîlete ve’l fadîlete ve'dderacete’r rafî’ah. Veb’ashu makamen Mahmûdenillezî va’adteh. inneke lâ tuhliful mîâd”

Bu duânın meâli şöyledir:

"Allâh'ım! Ey bu tam dâvetin, yâni mübârek ezânın ve kılınmak üzere bulunan namazın mukaddes Rabbi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e vesîleyi ve fazîleti ihsan et ve O'nu, kendisine va'd buyurmuş olduğun Makâm-ı Muhmûd'a eriştir. Şüphe yok ki, sen va'dinden dönmezsin."


******

Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak Allah'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır." (Müslim, Salât 13. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 42; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4)

Her iki hadiste geçen "ezanı işittiği zaman" sözüyle anlatılmak istenen, ezanın tamamını işittikten sonra demektir. Çünkü ezanı işiten kimsenin müezzinin söylediklerini aynen tekrar etmesi gerektiğini ve bunun Resûl-i Ekrem tarafından emredildiğini önceki hadiste açıklamıştık. Ezan bittikten sonra ise, Peygamber Efendimiz'e salâtü selâm getirilir; sonra da ezan duası okunur. Yaygın olarak bilinen ve okunan ilk hadiste geçen dua ise de, bundan başkasının da okunabileceğine bu ikinci hadis delil teşkil eder. Hatta bunlar dışında me'sûr olan yani Peygamber Efendimiz'den rivayet edilen ve hadis kitaplarında yer alan dualardan herhangi biri de yapılabilir.

Beyhakî'nin rivayetinde ilk duanın sonunda bir de: "İnneke lâ tühlifü'l-mîâd = Şüphesiz ki sen vaadinden caymazsın" ilâvesi vardır ki, biz de dualarımıza bunu ilâve ederiz. Yaygın olan bu duanın çok kısa tahlilini yapacak olursak: Buradaki "davet" ezanın lâfızlarıdır. Daha önce izah edildiği gibi, bu tevhîde davettir. "Tam" olmasının anlamı ezanda kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdetin bulunmasıdır. Tam ve kâmil olmanın bir yönü de değişikliğe ve bozulmaya uğramadan kıyamete kadar hem lâfzının hem muhtevasının korunacak olması ve itikad esaslarının hiçbir zaman değişmeyeceğidir. "Vesîle"nin buradaki anlamı önceki hadiste de işaret edildiği gibi cennetteki çok yüce bir makamdır. "Fazilet" de üstün bir makamın adı olup, diğer mahlûkattan yüce bir mertebedir. "Makâm-ı mahmûd", her lisanın övgü ve yüceltmesine lâyık makam demektir. O makamda olanı ilk yaratılan insandan son yaratılacak olana kadar herkes över ve yüceltir. Makâm-ı mahmûd, şefaat makamıdır ki, Resûlullah Efendimiz'e ihsân olunmuştur.

Kur'an'ın: "Rabbin seni makâm-ı mahmûda ulaştırır" dediği makamdır [İsrâ sûresi (17), 79>. İbni Abbâs'ın açıklamasına göre: "Öyle bir makam ki, orada öncekiler ve sonrakiler sana hamd ve senâ eder ve mertebece bütün yaratılmışların önünde olursun. Şefaat edersin de şefaatin makbul olur. Senin sancağın altında olmadık kimse bulunmayacaktır" diye tarif edilir (Alî el-Kârî, el-Mirkât, II, 353). Peygamberimiz çeşitli hadislerinde bu makamdan bahsetmiş ve onun vasıflarını anlatmıştır.

Önce de ifade ettiğimiz gibi, ezan İslam'ın temel prensiplerini kendinde toplayan bir dînî tebliğ, bir davettir. Bunu duyup dinleyen ve kalben inanarak tekrar eden bir mü'min, istikamet üzere olduğu, sahih bir iman ve sâlih bir amele sahip bulunduğu için Allah'a her ezandan sonra dua eder. Bu duanın mahiyet ve muhtevasını da böylece özet olarak bile olsa görüp anlayan bir müslüman artık bu fazileti işlemekten kendini müstağni göremez. Bütün bunları pekiştirmek üzere, ezandan ayrı olarak her farz namazdan önce bir de kamet getirilir.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Ezanı, müezzinin söylediklerini tekrar ederek sonuna kadar dinlemek, bitince de dua etmek faziletli sünnetlerdendir.
2. Ezan vakitleri duaların reddedilmediği vakitler olup, her ezandan sonra dua etmek bu sebeple faziletli kabul edilmiştir.
3. Ezandan sonra duaya devam etmek hayırlara ulaşmanın sebebi olduğu gibi, kıyamet gününde Peygamberimizin şefaatine nâil olabilmenin de vesilesidir.
4. Ezan bittikten sonra Peygamber Efendimiz'in öğrettiği dualardan biri ezan duası olarak okunmalıdır.
5. Vesîle, fazîlet ve makâm-ı mahmûd kıyamet gününde sadece Peygamber Efendimiz'e has üstün mertebe ve makamlardır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Ocak 2008, 13:21   Mesaj No:3
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seleme isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 556
Üyelik T.: 11 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 829
Konular: 194
Beğenildi:13
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Ezan, kâinatı huzûra çağırır

Davet için usul arayışları
Namaz vaktinin girdiğini bildirmek üzere ezan okuma, usul olarak belirlenmeden önce, Müslümanlar, Mescid-i Nebevî’de bir araya toplanıp namaz vaktini beklerlerdi. Bazen de geldiklerinde namaz kılınmış olurdu. Bu bir şekle ve disipline bağlanmalıydı. Peygamberimiz bir gün, ashabını toplayarak Müslümanları namaza çağırmak için ne yapmak gerektiğini onlarla istişare etti. Bazıları şöyle dedi; “Namaz vakti gelince bir bayrak dikelim! Onu görenler birbirlerine haber versinler.”6 Fakat Allah Resûlü bunu beğenmedi. Bir başkası boru öttürülmesini veya çan çalınmasını teklif etti. Peygamber Efendimiz bu tekliflerin de hiç birini kabul etmedi. Ashab-ı Kirâm, bir ara çan çalmayı uygun gördüler. Hatta Hz. Ömer, çan için gerekli olan iki ağaç parçasını satın almayı da üzerine almıştı. Fakat bu yöntem de uygulanmadı. Bunun üzerine yüksekçe bir yerde ateş yakalım denilince; Kainatın Efendisi bu tavsiyeyi, uygulamanın Mecûsîlere ait olduğunu söyleyerek kabul etmedi. Zira İslâm toplumu, Mecûsîlere veya bir başka topluluğa ne iç yapısı ne de dışıyla hiçbir şekilde benzeyemezdi. “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” buyuran Allah Resûlü (s.a.s.)’in bu teklifleri kabul etmesi düşünülemezdi.

Arayışlar devam ediyordu. Herkes bir arayış ve bekleyiş içindeydi. Aradıklarını bulamıyorlardı. Fakat araştırmaya devam ediyorlardı. Her arayışın güçlü bir fiilî duâ olduğunu biliyorlardı. Henüz bekledikleri de Resûlüllah’a bildirilmemişti. Davet için getirdikleri teklifler de, taklitten öteye gitmiyordu. Halbuki taklit, taklit edilen şeyi hatırlatır. Taklit edilen şeyin aslına ait ritüelleri, manâyı veya manâsızlıkları akla getirir. Kaldı ki “sapıklıkları üzere devam etmekte olan milletlere dinî nişaneler konusunda muhalefet etmek gerekir.” Bundan dolayı teklif edilen yöntemler kabul görmemişti. Aynı zamanda taklitle bir yere varılamazdı. Taklit, hakikate giden yol olamazdı. Dolayısıyla Müslümanları namaza çağırmak için öyle bir yol bulunmalıydı ki, güzelliği, etkileyiciliği ve evrenselliği ile insanlığı kuşatsın. İnanan çok şey anlar ve imanla dolarken, inanmayan hiç olmazsa bir şey anlasın. Gözleri, gönülleri hakka bağlasın. Allah’a kulluk haricinde, her şeyden zihinleri arındırsın. Kalpleri ibadete hazırlasın. İnsanı vicdanının derinlikleriyle yakalayıp mescide bağlasın. İnsan, dinlerken ağlasın..Ağlarken içi şuur bağlasın. Yüce divana kulluğa durduğunda, içinde, huşû ve huzur çağlasın. Yoksa insanlar, çan ve boru öttürme vs. gibi teklif edilen şekillerin herhangi birisiyle de namaza çağrılabilirdi.

İşte “İlahî hikmet, ezanın sadece bir duyuru aracı olarak kalmamasını; aksine dinî şeâirden biri olmasını, okunduğunda gaflet halinde olanlara dini hatırlatıcı bir özellik içermesini, bir topluluğun onu kabul etmesi halinde Allah’ın dinine boyun eğdikleri manâsına gelici bir mahiyet arz etmesini gerektirmiştir. Bu sebeplerden dolayı ezanın, Allah’ın zikri, kelime-i şehadet ve namaza çağrı ifadelerini içermesi vacip olmuştur. Böylece ezana, kendisiyle ne kastedildiği herkesçe anlaşılan bir muhteva kazandırılmıştır.”

Sonuçta bu arayış ve kavlî-fiilî duâlara, hızlı bir icabette bulunulmuştu. Bu bekleyiş ve arayışlar sırasında ezan, sadık bir rüya ile Abdullah b. Zeyd’e öğretilmişti.Aynı zamanda İslâm alimleri, Maide sûresinin 58. ayetinin de, ezanın sırf rüya ile değil, Kur’ân’ın nassı ile de sabit olduğunu gösterdiğini belirtmişlerdir. Bu ayette “O kafirleri de dost edinmeyiniz ki namaza çağırdığınız zaman o ezan veya namazı eğlence ve oyun yerine tutar, alay ederler.” buyrulmaktadır. Bu ayet ezanın dayanağıdır. Ayrıca ezanla alay edip hafife almanın küfür olduğuna delalet eder. Abdullah b. Zeyd’in gördüğü rüyayı Hz. Ömer (r.a) da görmüştü. Bu iki sahabenin ezanla ilgili rüyaları, onlara ilahî bir ihsan ve ikramdı. Bu bir tevafuktu. Allah Resûlü’nün: “Bu rüya haktır, inşaallah” demesi de bu ikramın bir teyididir. Burada insanın aklına “ezanın bu şekilde teşriinin hikmeti nedir?” diye bir soru gelebilir. Buna şu şekilde cevap verebiliriz. Bizim bildiğimiz bilmediğimiz pek çok hikmet vardır. Bir hikmeti de şu olabilir: Ezan, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in şahsını da yücelttiği için, hikmet-i ilahi onun, başka bir müminin diliyle meşru olmasını dilemiştir. Böyle bir takdirden dolayı ne ilahî hikmeti, ne de O’nun mutlak iradesini asla sorgulayamayız. Allah, hak ve hakikati kullarına nasıl duyuracağını, nasıl öğreteceğini, en iyi bilendir. “...Şüphesiz ki Allah ne dilerse yapar.” (Hac, 18)
__________________
Dünyayı Güzellik Kurtaracak.
Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Niçin insanlar tam bir huzura kavusamıyor... İslaminesil Serbest Kürsü 1 07 Kasım 2023 08:23
Kainatı ayakta tutan sır: KAYYUM ismi Belgin Allah(c.c) 3 26 Ocak 2023 23:06
Osman Ünlü Hocamız İle Huzura Doğru MEDİNEWEB nurşen35 Serbest Kürsü 28 10Haziran 2019 19:54
huzura nasıl kavuşulur selsebil Muhtelif Konular 1 08 Ekim 2011 20:59
Allah (c.c) kâinatı niçin altı günde yaratmıştır? Belgin Soru Cevap Arşivi 0 12 Ekim 2008 12:03

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.