Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > .::DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI.::. > Diyanet İşleri Başkanlığı > Genel Arapça

Konu Kimliği: Konu Sahibi sakafi,Açılış Tarihi:  02 Kasım 2008 (22:33), Konuya Son Cevap : 02 Kasım 2008 (23:46). Konuya 26 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 02 Kasım 2008, 23:42   Mesaj No:21
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

O

od: ateş.
ofis: büro.
okıyye: eskiden kullanılan bir ağırlık birimi, dörtyüz dirhem.
okka: 1200 gram ağırlık.
okyânus: büyük deniz.
ordu: askerlerden meydana gelen düzenli topluluk.
ordugâh: ordunun konaklama yeri.
ordumisâl: ordu gibi.
organ: uzuv.
orijinal: kendine has, özgün.
Ortodoks: Hıristiyanlıkta bir mezhep.
oruç: mühim bir ibadet.
Osmanîler: Osmanlılar.
Osmanlıca: Osmanlılar zamanındaki Türkçe
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:42   Mesaj No:22
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

Ö

ömr: ömür, yaşama.
örf: âdet, gelenek.
örfen: âdet bakımından, gelenekçe.
örfî: gelenekle ilgili, âdet olan.
örfî idare: sıkıyönetim.
agination:none'>örfünas: insanlar arasındaki genel anlayış.
öşrümişar: yüzde bir.
öşür: tek yıllık ürün veren buğday gibi mallardan alınan onda bir ölçüsünde zekât.
özür: geçerli bahane, kusur, eksiklik.
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:43   Mesaj No:23
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

P

pâ: ayak.
pâdişah: ülkeyi idare eden devlet başkanı.
paha: değer, fiyat.
pâk: temiz.
pâkize: temiz olan.
pakt: andlaşma.
palaska: asker kemeri.
pan: "bütün, hepsi" mânâsında ön ek.
panislâmizm: islâm birliği ülküsü.
panzehir: zehire karşı ilaç.
papa: büyük papaz.
papaz: kilisenin önde gelen din adamı.
parafe: kısa imza.
paragraf: yazı bölümü.
pâre: parça.
paşa: general.
pâyân: son, uç.
paydos: dağılma, tatil.
pâye: rütbe, basamak, derece.
pâyidâr: kalıcı, kalımlı.
pâyimâl: ayak altında kalmış.
pâyitaht: başşehir.
peder: baba.
pederâne: baba gibi.
pehlivan: güreşçi.
pejmürde: dağınık.
penâh: sığınak.
perçem: kakül, zülüf.
perdâz: düzelten, yönlendirici.
perdebirûnâne: edep perdesini yırtarcasına, hayasızca.
perdedâr: perdeci, perdeleyen.
perest: taparcasına düşkün.
perestiş: aşırı düşkünlük, tapınış.
perestişkâr: tapınan.
perestişkârâne: taparcasına.
pergâr: pergel.
perîşan: dağınık.
perîşaniyet: dağınıklık.
pertevefşan: ışık saçan.
pervâ: çekinme, sakınma, korku.
pervâne: ışık etrafında dönen küçük kelebek.
pervâsız: korkusuz.
pervâz: uçuş.
perver: koruyan, besleyen, seven.
perverde: beslenmiş, korunmuş, sevilmiş.
pes: arka, geri, öyle ise.
pesend: beğenen.
pest: alçak, yavaş.
pestpaye: pespaye, alçak.
peşkeş: saçıp savurma.
pey: iz, art.
peyam: taze haber.
peydâ: var olan, açık, meydanda.
peygamber: ilâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere ALLAH tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
peygamberân: peygamberler.
peyk: uydu.
peyke: tahta sedir.
peymân: yemin.
peymâne: kadeh.
peyrev: izleyen.
pezir: "eden, edici, alan" mânâsında son ek.
pırlanta: işlenmiş elmas.
pırlantamisal: pırlanta gibi.
pinhan: gizli.
pîr: ihtiyar, öncü, şeyh.
pîrifâni: çok yaşlı kimse.
piş: ön.
pişdâr: öncü, önder.
pîşe: alışmış, huy edinmiş.
plân: tasarı.
polat: çelik, sert.
politika: siyaset.
post: tüylü hayvan derisi.
pot: falso, dokunaklı söz.
pota: bir çeşit tas.
poz: duruş.
pozisyon: durum.
pozitif: müsbet, ispatlı.
pozitivizm: gerçeğe erişmek için sadece deneye güvenen sapık felsefe.
pratik: uygulama.
prensip: düstur, ilke.
program: düzenli niyetler.
proje: tasarı, layıha.
propaganda: bir fikrin tanıtılması faaliyeti.
Protestan: Purut mezhebinden olan.
Protestanlık: Purutluk, Hıristiyanlıkta bir mezhep.
psikolog: ruh ilmiyle uğraşan.
psikoloji: ruh ilmi, ruhiyat.
psikoz: akıl hastalığı.
Purutluk: Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.
pusula: yön bulmaya yarayan âlet, kısacık mektup.
pûşîde: örtülü, gizli.
put: heykel, büst.
puthane: putların konulduğu yer.
putperest: puta tapan.
pür: çok dolu.
pürcemâl: pek güzel.
püremvat: ölülerle dolu.
pürheves: hevesle dolu.
püriştiyak: arzu ve istekle dopdolu.
pürkemâl: tam anlamıyle olgun.
pürmerak: merakla dolu, pek meraklı.
pürniyaz: dua ve yakarış ile dopdolu.
pürnur: çok nurlu.
pürrahm: pek merhametli.
pürsevda: sevda dolu.
pürşaşaa: çok gösterişli.
pürşer: çok şerli, kötülüklerle dolu.
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:44   Mesaj No:24
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

R

raad: gök gürültüsü.
Rabb: varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru ***ürürken bütün ihtiyaçlarını veren ALLAH .
Rabbanî: RABBİMize ait.
Rabbenâ: ey bizim RABBİMiz.
Rabbülâlemîn: âlemlerin Rabbi.
râbıta: bağ, ilgi, irtibat.
râbıtaimevt: ölümü düşünmek.
rabian: dördüncüsü.
rabt: bağlama.
râci: geri dönen.
râcî: rica eden, ümit eden.
râcih: üstün, seçilen.
râcihane: üstün olurcasına.
râd: gökgürültüsü.
râdde: derece, sıra.
radıyALLAH uanh: ALLAH ondan Razı olsun!
râdmisâl: gökgürültüsü gibi.
radyumvârî: ışık saçan radyum elementi gibi.
Râfızî: hak mezheblerden ayrılıp sapan kimse.
râfi: yükseltici, kaldırıcı.
rağabât: rağbetler, istekler.
rağbet: istek, ilgi.
râğıb: istekli.
rağm: tersi, aksi.
rağmen: inadına, zıddına.
râh: yol.
rahat: sıkıntısız, üzüntüsüzlük.
râhib: Hıristiyan din adamı.
râhibe: kadın rahip.
Rahîm: merhametli, acıyan.
rahim: döl yatağı, akrabalık.
rahîmane: acıyarak.
rahîmehullah: ALLAH merhamet eylesin.
rahîmiyet: merhamet edicilik.
rahle: küçük masa.
rahm: acıma, esirgeme.
Rahmân: sonsuz merhametli, ALLAH .
Rahmânî: Rahmanla ilgili.
Rahmânirrahîmîn: Rahman ve Rahîm olan ALLAH .
rahmâniyet: ALLAH ın kullarına merhamet etmesi.
Rahmânürrahîm: dünyada da âhirette de âcizlere merhamet eden ALLAH .
rahmet: acıma, esirgeme, şefkat.
Rahmetenlilâlemîn: âlemler için rahmet olan Peygamberimiz.
rahmetfeşân: merhamet saçan.
rahmetullahialeyh: ALLAH ın rahmeti üzerine olsun!
rahmımâder: ana rahmi.
rahne: yara.
rahnedâr: yaralı.
rahve: harf cezimli olarak söylenirken sesin akması hâli.
râic: sürümlü, revaçta olan.
râif: merhametli.
râik: sade.
raiyyet: idare edilenler, halk.
raiyyetperver: halkını seven.
râkım: kod, denizden yükseklik.
rakîb: gözetleyen, denetleyici.
râkib: rakip, rekabet eden, yarışan.
rakîbane: denetlercesine.
râkibane: rakip gibi.
râkid: durgun.
rakik: ince, duygulu.
rakkas: dans eden, sarkaç.
rakkasane: dansöz gibi.
rakraka: suyun akması.
raks: dans, oyun.
râm: boyun eğme.
ramâd: kül.
ramak: az şey.
Ramazan: oruç ayı.
rân: "süren, sürücü" mânâsında son ek.
rânâ: güzel, hoş.
rapor: inceleme sonucunu bildiren yazı.
rasad: gözetleme, bakma.
rasânet: sağlamlık.
rasâs: kurşun.
rasathâne: gözlem evi.
râsih: iyice oturmuş, yerleşmiş, sağlam.
râsihane: derinlemesine, sağlamca.
rasin: sağlam.
rasyonalizm: aklı tek ölçü kabul eden sapkın felsefe.
rasyonel: akla uygun.
râşe: titreme.
râşet: titreme, ürperme.
râşid: erişkin, doğru yola erişen.
raşidin: raşidler, erenler, ermişler.
ratb: rutubetli, yaş.
Rauf: acıyan ve esirgeyen, ALLAH .
ravh: rahatlık.
râvî: rivayet eden, söz nakleden,
ravza: bahçe.
Ravzaimutahhara: Peygamberimizin pak ve mübarek kabri.
rayb: şüphe.
rayiha: koku.
râz: sır.
râzı: hoşnud, memnun.
Râzık: rızık veren, ALLAH .
realist: gerçekçi.
realite: gerçek.
realizm: gerçekçilik felsefesi.
reâyâ: idare edilenler.
reca: dönüş.
recâ: ümit.
Receb: Arabî ayların yedincisi.
recez: bir nevi şiir.
recm: taşa tutma, taşlama.
recûliyet: erkeklik.
recül: erkek.
recülifâcir: günahkâr adam.
red: kabul etmeme.
redâ: süt emme.
reddiye: red için yazılan yazı.
ree: akciğer.
reel: gerçek.
ref: kaldırma.
refah: bolluk, rahatlık.
refakat: eşlik etme, arkadaşlık.
refet: merhamet, acıma.
refetkârane: merhamet edercesine.
refetmek: kaldırmak.
refik: arkadaş, eş.
refika: eş, arkadaş.
refikaihayat: hayat arkadaşı, eş.
reform: düzeltme, ıslah.
Refref: Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama ***üren binek.
reftâr: gidiş.
regaib: rağbet edilenler, mübarek bir gece.
reha: kurtuluş.
rehâ: gevşeklik, kurtuluş.
rehâvet: tembellik, gevşeklik.
rehber: yol gösteren.
rehgüzâr: yol üstü.
rehin: bir şeyin yerine garanti olarak tutulan.
rehnüma: yol gösteren.
reis: başkan.
reisiâlem: âlemin reisi, Peygamberimiz.
reisicumhur: cumhurbaşkanı.
rejim: bir devletin yönetim biçimi.
rekabet: yarışma.
rekabetkârâne: yarışırcasına.
rekât: namazın bir bölümü.
rekz: dikme, saplanıp kalma.
remâd: kül.
remil: bir fal türü.
remiz: kapalı söyleyiş, işaretle anlatma.
remz: remiz.
remzen: remizle.
remzî: remizle ilgili.
remzünâz: remiz ve naz.
rencide: kırılmış, incinmiş.
rençber: tarım işi yapan kimse.
rende: düzeltme aleti.
rendeçlenme: rendelenme, düzeltilme.
rendeleme: düzgün hâle getirme.
rengârenk: renk renk, güzel renklerle bezenmiş.
rengin: süslü, güzel, parlak.
rês: baş, kafa.
resail: risaleler, küçük kitaplar, mektuplar.
resan: "yetişen, getiren" mânâsında son ek.
rêsen: kendi başına.
resm: resim.
resmigeçit: özel günlerde yapılan geçit töreni.
resmiküşâd: açılış töreni.
resmiyet: resmîlik.
resûl: yeni bir kitapla gönderilen peygamber.
Resûliekrem: "en kerim peygamber" mânâsında Peygamberimiz.
Resûlullah: ALLAH ın resulü, Peygamberimiz.
rêsülmal: sermaye, ana para.
reşad: doğru yolda olma.
reşadetpenah: doğru sığınak.
reşahat: sızıntılar.
reşha: sızıntı.
reşid: hak yolda giden, ergin, olgun.
revâ: uygun, lâyık.
revâbıt: rabıtalar, bağlılıklar.
revac: geçerlik, değer, sürüm.
revak: sundurma, çardak.
revan: giden, akan.
revâtib: vazifeler, maaşlar.
revâyih: rayihalar, kokular.
revh: rahat.
revnak: parlaklık, tazelik, süs.
revnakdâr: parlak, taze, hoş.
rey: oy, görüş, fikir.
reyhan: güzel bir koku, hoş kokulu bir bitki.
reyyan: suya kanmış, tatmin olmuş.
rez: üzüm, asma.
rezâil: rezillikler, utanılacak şeyler.
rezâlet: utanılacak hâl ve iş.
rezil: utanmaz, alçak.
rezilürüsva: ayıpları meydana çıkmakla alçalıp kötü hâle düşmek.
Rezzak: bütün yaratıkların rızkını veren, ALLAH .
Rezzakane: rızık verircesine.
Rezzakıyet: ALLAH ın rızık vermesi.
rıbh: kâr, kazanç.
rıdvan: memnunluk.
rıfk: yumuşaklık, tatlılık.
rıhlet: yolculuk, göç.
rızâ: memnunluk, hoşnutluk.
rızâdâde: hoşnut olmuş.
rızâenlillah: ALLAH rızası için.
rızık: ALLAH ın ihsanı olan maddî ve mânevî nimetler.
rızk: maddî ve mânevî nimetler.
rızkıfıtrî: yaşamak için gereken normal rızık.
rızkımecazî: alışkanlık sebebiyle ihtiyaç hâline gelen anormal rızık.
riayet: uyma, uygunluk.
riayetkâr: riayet eden, uyan.
ribâ: faiz, haram para.
ribh: kazanç.
rica: ümid etme, isteme.
ricakârâne: rica edercesine.
ricâl: erkekler.
ricâlen: erkek olarak.
ricânâme: rica yazısı, ümit ifade eden yazı.
ricat: geri dönme, kaçma.
ridâ: örtü.
rifât: yükseklik.
rîhireyhan: hoş kokulu rüzgâr.
rikkat: acıma, yumuşaklık, yufka yüreklilik, kalb inceliği.
rind: aldırışsız, kalender.
Risale-i Nur: Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin îman ve islâmiyet hakikatlarını izah ve ispat eden çok değerli kitaplarının umumî adı.
risale: küçük kitap, mektup.
risalet: resullük, peygamberlik.
Risaletpenahi: peygamberlik kendisinde noktalanan Peygamberimiz.
riş: kabuk, yara.
ritm: ahenk.
rivâyât: rivayetler.
rivâyet: hikâye edilen, anlatılan, hadîs nakli.
riyâ: gösteriş, ihlassızlık.
riyâkâr: gösterişçi.
riyâkârâne: gösteriş yaparcasına.
riyaset: başkanlık.
riyâzât: riyazetler.
riyâzet: nefsi ıslah için az gıda ile yaşama.
riyâzetkârâne: az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.
riyazî: matematikle ilgili.
riyaziyat: matematik ilmi.
riyaziye: matematik.
romanvârî: roman gibi.
rovelver: tabanca.
röntgen: ışın, ışın aleti.
rub: dörtte bir.
Rubûbiyet: ilâhî terbiye, ALLAH ın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru ***ürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rubûbiyetperver: terbiye etmeyi seven ALLAH .
Rufaî: Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rûh: can, his, öz.
rûhanî: ruh ile ilgili, görünmez varlık, ruh, melek, cin.
rûhaniyat: ruhanîler.
rûhaniyet: ruh hâli, ölen insanın devam eden ruhî kuvveti.
rûhaniyyûn: ruhlar âleminden olanlar.
rûhban: Hıristiyan din adamı.
rûhefzâ: ruhu okşayan.
rûhen: ruh bakımından, ruhça.
rûhî: ruhla ilgili.
rûhiyat: ruh ilmi.
ruhsat: izin, müsaade.
Rumî: bir nevi takvim.
rumûz: gizli anlamlar.
rumûzât: remizler, gizli mânâlar.
runümâ: yüzünü gösteren.
rusül: resuller, peygamberler.
rûşen: parlak, aydın.
rutubet: nem, ıslaklık.
ruyizemin: yeryüzü.
rûz: gün.
rûznâme: günleri gösteren yazı, takvim, günlük yazı.
rûzumahşer: öldükten sonra dirilip toplanma günü.
rübâ: "alan, çalan, kapan" mânâsında son ek.
rübai: dörtlük.
rüchan: üstünlük.
rüchaniyet: üstünlük.
rücû: geri dönme.
rüesa: reisler, başkanlar.
rüfeka: refikler, arkadaşlar.
rükn: rükün, direk, sütun.
rükû: namazda eğilme.
rükün: direk, sütun.
Rüstem: kuvvetiyle meşhur bir efsane kahramanı.
rüsûb: tortu.
rüsûbât: tortular.
rüsûh: ustalık, sağlamlık, maharet.
rüsva: rezil, maskara.
rüşd: doğru yolu bilme, olgunluk.
rüşeym: oğulcuk, embriyon.
rüşvet: bir işin yapılması için haksız alınan veya verilen haram para.
rütbe: derece, basamak.
rütbeten: rütbece.
rütebî: rütbelerle ilgili.
rüûs: başlar, kafalar.
rüyâ: uykudayken girilen misalî bir âlemde görülenler.
rüyâyısâdıka: doğru rüya.
rüyet: görme.
rüyetullah: ALLAH ı görme.
rüzgâr: yel, zaman, dünya
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:44   Mesaj No:25
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

S

sâ: 3120 gram ağırlık.
saâdât: saadetler, mutluluklar.
saâdet: mutluluk.
saâdetâver: mutluluk verici.
saâdetfeşân: mutluluk saçan.
saâdetgâh: mutluluk yeri.
saâdetkârâne: mutlu olarak.
saâdetresân: mutluluğa ***üren.
saat: saat, zaman, devir, kıyamet.
sâb: zor, güç.
sabâ: hoş bir rüzgâr.
sabâhat: yüz güzelliği.
sabâvet: çocukluk.
sâbık: önceki, geçen, geçmiş.
sâbıka: önceden işlenmiş suç.
sâbıkan: önceden.
sabırsûz: sabrı yıkan, taşıran.
sabırşiken: sabrı kıran ve bozan.
sabî: bebek, küçük çocuk.
sâbian: yedincisi.
sâbiha: yüzen.
Sâbiî: yıldıza tapan.
Sâbiîyyûn: yıldıza tapanlar.
sâbir: sabreden.
sâbit: durgun, duran, kesinleşmiş.
sâbitiyet: sabitlik.
sabiyy: sabi, bebek, küçük çocuk.
sabr: sabır, acıya katlanma.
sabrıcemîl: güzel bir sabır.
sabûr: çok sabırlı.
sabûrâne: sabırlı olarak.
sâcid: secde eden.
sad: yüz sayısı.
sadâ: ses, seda.
sadaka: ALLAH için yapılan yardım.
sadâkat: bağlılık, dostluk, doğruluk.
sadâkatkârâne: sadakat edercesine, bağlılığını gösterircesine.
sadâkatmedâr: sadakat vesilesi, bağlılık sebebi.
sadakte: doğru söyledin.
sadâret: başbakanlık.
sâdât: seyyidler, Peygamberimizin neslinden olanlar.
saddaknâ: tasdik ettik, onayladık.
sâde: yalın, süssüz, katkısız.
saded: konu, maksat.
sâdedil: kolay aldanan.
sadef: kap, kabuk.
sademât: vuruşlar.
sâdık: doğru, samimi, bağlı.
sâdıkane: doğruluk üzerine, samimiyetle, bağlılığını gösterircesine.
sâdıkıyet: doğruluk, bağlılık.
sâdır: çıkan.
Sâdî: Gülistan isimli ünlü eserin de yazarı olan hakîm bir zat.
sadîk: çok sadık.
sâdisen: altıncısı.
sadme: vuruş.
sadr: göğüs, yürek, ön, baş, ileri.
sadûk: çok sadık, gayet bağlı.
sâf: katkısız, duru, temiz, bön.
safâ: gönül şenliği, ferahlık.
safahât: safhalar, devreler.
safbeste: saf bağlamış, saf tutmuş.
sâfderun: kolay aldanan.
sâfdil: gönlü saf, kalbi temiz.
sâfdilâne: kalbi saf biri gibi, safça.
Safevîler: iranda kurulmuş eski bir devlet.
saff: sıra, dizi.
safh: bağışlama.
safha: devre, dönem.
sâfî: temiz, katışıksız, duru.
sâfil: aşağı.
sâfilîn: aşağılar.
sâfiyâne: saf hâlde, safça.
sâfiyât: saflık, temizlik.
sâfiye: saf, arı, temiz.
sâfiyet: saflık, temizlik.
safsata: uydurma, aldatıcı mantık oyunu.
safsatiyât: safsatalar, uydurmalar.
safvet: saflık, duruluk, temizlik.
sağir: küçük, ufak.
sâha: alan, meydan.
sahâbe: sahipler, Peygamberimizin arkadaşları.
sahâbet: sahip olma, sahiplik.
sahâbetkârâne: sahip çıkarcasına, korurcasına.
sahâbî: Peygamberimizi görerek îman eden hayırlı kimseler.
sahâif: sayfalar.
sahâvet: cömertlik.
sahî: cömert.
sâhib: sahip, koruyucu, sohbet arkadaşı.
sahife: sayfa.
sahih: doğru, sağlam, kesin hadîs.
sâhil: kıyı.
sâhir: büyücü.
sahn: sıcaklık, boşluk.
sahne: oyun yeri.
sahrâ: kır, ova, çöl.
sahrânişin: çölde oturan, bedevi.
Sahret: tarihi bir kaya.
sahte: düzme, yapmacık.
sahtekâr: sahteci, aldatıcı.
sahtiyân: cilâlı deri.
sahûr: oruçta gece yemeği.
sahv: sahve, ayılma.
Saîd Nursî: zamanımızın en büyük âlim ve mütefekkiri, asrın müceddidi, Nur Risalelerinin yazarı.
saîd: saadetli.
sâik: sevkeden, ***üren.
sâika: sevkedip ***üren bir his.
sâika: yıldırım.
sâikavârî: yıldırım gibi.
sâil: soran, isteyen, dilenen, dilenci.
sâim: oruçlu.
sâir: diğer, başka.
sakam: hastalık, bozukluk.
sakamet: bozukluk, hastalık.
sakar: cehennem.
sakf: dam, çatı, tavan.
sâkıb: parlak.
sâkıt: düşen, düşük.
sâkî: sucu, su veren.
sakîl: ağır, can sıkıcı, çirkin.
sakîle: ağır olan.
sâkim: hasta, sakat.
sâkin: hareketsiz.
sâkit: suskun.
sâkitâne: susarak, sessizce.
sako: ceket, üste giyilen elbise.
sâl: yıl, sene.
salâ: minarede okunan dua.
salâbet: katılık, sağlamlık, merdane tavır.
salâh: iyilik, rahatlık.
salâhat: günahsızlık ve temizlik, dindarlık.
salâhiyet: yetki.
salâhiyetdâr: yetkili.
salât: namaz.
salâtüselâm: dua ve selâm, salâvat getirme.
salâvât: Peygamberimiz için edilen dualar.
salhâne: mezbaha.
salîb: haç.
sâlibe: negatif, olumsuz.
salif: geçen, geçmiş.
sâlih: dindar, uygun, iyi hâlli.
sâliha: iyi hâl üzere olan dindar hanım.
sâlihât: iyilikler, dine uygun ameller.
sâlik: giden, yürüyen.
sâlim: sağlam, eksiksiz, korkusuz.
sâlimen: sağlam ve eksiksiz bir hâlde.
sâlise: üçüncü.
sâlisen: üçüncüsü.
sallALLAH üaleyhivesellem: ALLAH ona salât ve selâm eylesin.
saltanat: idarî kuvvet ve kudret, hâkimiyet, sultanlık, padişahlık.
salvele: Peygamberimize okunan salavat ve sair dualar.
sâmân: servet, zenginlik.
Samanyolu: uzaktan parlak bir yol gibi görünen yıldızlar kümesi.
Samed: ALLAH ın, "herşey kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç değil," mânâsındaki ismi.
Samedanî: Samed olan ALLAH ile ilgili, ilâhî.
Samedanîyet: Samedanîlik.
Samediyet: ALLAH ın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmaması ve bütün varlıkların kendisine muhtaç olması hakikatı.
sâmî: dinleyici.
sâmiâ: işitme duyusu.
samie: yüksek, yüce.
samim: iç, asıl, öz.
samimane: samimi bir hâlle.
samimî: candan, içten.
samimiyet: içtenlik.
sâminen: sekizincisi.
sâmite: suskun.
sân: "benzer, andırır" mânâsında son ek.
sanât: ustalık, hüner.
sanâten: sanatça.
sanâtkâr: sanatçı.
sanâtkârâne: sanatlıca.
sanâtperver: sanatsever.
sanâtperverâne: sanatseverce.
sanâtüttedelli: muhatabın söyleneni anlayabilmesi için onun seviyesine inme mânâsında belagat ilminde bir sanat türü.
sanavber: kozalak, koni şeklinde.
sanâvî: sanatlı.
sanâyî: sanatlar.
sandukça: küçük sandık, kutu.
sanem: put, heykel.
sanemmisal: put gibi.
sanemperest: puta tapan.
sanevberî: koni biçiminde olan.
sanevî: ikinci derecede.
Sâni: herşeyi sanatlı yaratan ALLAH .
sani: ikinci.
saniiyet: sanilik, sanatlı yapıcılık.
saniye: ikinci.
saniyen: ikincisi.
sansür: yayınların denetlenmesi.
santrifüj: merkezkaç kuvveti.
sarâ: bir çeşit asabi hastalık.
sarahat: açıklık.
sarahaten: açıkça.
saray: büyük ve güzel bina.
sarf: dilbilgisinin konusu kelimeler olan bölümü.
sarf: harcama, gider.
Sarfe: Kuranın mûcize olduğunu gösteren usûllerden biri.
sarfınazar: gözden kaçan.
sarfiyât: masraflar, giderler.
sarhoşane: sarhoşça.
sarık: başa sarılan bez.
sârık: hırsız.
sârıkane: hırsızcasına.
sârî: bulaşıcı.
sarîh: açık.
sarîhan: açıkça.
sarrâf: kuyumcu.
sath: yüzey.
sathî: derinliksiz, sığ, yüzeyden.
sâtı: parlak.
satıh: yüzey.
Satîh: bedeni kemiksiz etten ibaret olan hilkat garibesi bir kâhin, falcı.
satvet: ezici kuvvet.
Savâ: kutsal sayılan ve Peygamberimizin doğduğu gece kuruyan bir göl.
savâb: doğru.
savb: cihet, yön, taraf.
savlet: saldırma, saldırı.
savm: oruç.
savmıvisal: iftar etmeksizin üst üste tutulan oruç.
savt: ses.
sây: çalışma, emek.
sayd: avlanma.
saye: koruma.
sayeban: koruyan, gölgelik.
sayfiye: yazlık.
sayha: yüksek ses.
saykal: cilâ.
sayyad: avcı.
sâz: "eden, yapan" mânâsında son ek.
saz: müzik âleti, musiki sesi.
sebaimeşhûre: ünlü yediler.
sebât: dayanma, kararlılık.
sebâtkâr: sebatlı, kararlı.
sebâtkârâne: sebat edercesine.
sebb: sövme.
Sebê: Yemen ülkesinde tarihî bir şehir.
sebeb: vasıta, vesile, araç.
sebebiyet: sebep olma.
sebil: cadde, su dağıtımı.
Sebîr: Mekkede bir dağ.
sebkat: ilerleme, geçme.
sebr: mantıkta bir ispat yolu.
sebûiyet: yırtıcılık.
sebülmesanî: tekrar tekrar okunan, iki kez nazil olan Fatiha sûresi.
sebzevât: yeşil bitkiler.
secâ: cıvıltı.
secâyâ: seciyeler, karakterler.
seccal: akıp giden.
secde: ALLAH için yere kapanış.
secdegâh: secde yeri.
secdevari: secde gibi.
seceât: cıvıltılar, ritimli sesler.
seci: nesir kafiyesi.
seciye: karakter.
seciyeten: karakter itibariyle.
sedâ: ses.
sedâd: istikamet, doğruluk.
sedd: set, engel.
sedid: doğru, sağlam.
seele: dilenenler.
sefâ: eğlenme.
sefâhet: kıt akıllılık, düşüncesizlik, günahlara düşkünlük.
sefâhetkârâne: akılsızca, haram eğlencelere dalarcasına.
sefâin: gemiler.
sefâlet: düşkünlük, aşağılık.
sefâlethâne: sefalet yeri, düşkünlük evi.
sefâret: elçilik.
sefer: yolculuk, savaş, kez.
seferber: sefere hazırlık.
seferî: seferde olma hâli.
sefîh: kıt akıllı, düşüncesiz, zevke düşkün.
sefîhane: sefihce, zevkine düşkün biri gibi, düşüncesizce.
sefîl: düşkün, aşağı.
sefîne: gemi.
sefîr: elçi.
sefk: kan akıtma, kan dökme.
sehâ: cömertlik.
sehâb: bulut.
sehâvet: cömertlik.
sehâvetkârâne: cömertçe.
sehâvetperverâne: cömerliği severcesine.
seher: tan.
sehergâh: seher zamanı, yeri.
sehhar: sihirbaz, büyücü.
sehîm: pay sahibi.
sehiv: hata, yanlışlık.
sehl: kolay.
sehlimümteni: yazılması veya söylenmesi kolay görünen, ama denendiğinde zor olduğu anlaşılan eser.
sehm: sehim, pay.
sehpa: küçük masa, idam tahtası.
sehv: hata, yanlış.
sehven: yanlışlıkla.
sekal: cin ve insan.
sekaleyn: cinler ve insanlar.
sekam: hastalık.
sekenât: sekeneler, oturanlar, yerliler.
sekene: oturan, yerli.
sekerât: ölüm hâli, kendinden geçmeler, esrimeler.
sekîne: sakinlik, okuyana sakinlik veren önemli bir dua.
sekînet: sakinlik, gönül huzuru, kalbin rahat olması.
sekir: sekr, kendinden geçme hâli, sarhoşluk, esrime.
Sekkakî: büyük bir edebiyat âlimi.
sekr: kendinden geçme hâli, sarhoşluk, esrime.
sekte: durma, kesiklik.
selâm: rahatlık, emniyet, barış, iyilik.
selâmet: kurtuluş, emniyet.
selâset: akıcılık.
selâsil: silsileler.
selâtin: sultanlar.
selb: kapma, alma, silme, kaldırma, red.
selef: önceki, yeri doldurulan.
selefisâlihîn: dinin ilk zamanlarındaki rehber âlimler.
selefiye: önceden yaşamış müslüman büyüklerinin yolu.
selhhâne: hayvan kesimi yapılan yer, mezbaha.
selîm: sağlam, kusursuz.
selîs: akıcı.
sellemetüsselâm: gelişigüzel.
selm: barışma, itaat.
selsebîl: cennette bir pınar.
selvele: Peygamberimize okunan dualar.
sem: işitme.
semâ: gökyüzü.
semahat: iyilikseverlik, yardımseverlik.
semâniye: sekiz.
semâvât: semalar, gökler.
semâvî: sema ile ilgili.
sembol: timsal, mânâlı işaret.
semek: balık.
semen: yağ, değer.
semeni: paha, değer.
semerât: meyveler.
semere: meyve, ürün.
semeredâr: meyveli.
semî: işitici.
semîane: işitircesine.
semiz: besili.
semm: zehir.
semmikatil: öldürücü zehir.
sempati: cana yakınlık.
semrâ: esmer güzeli.
Semûd: Sâlih aleyhisselâmın kavmi.
semûm: yakıcı rüzgâr.
semûre: bir cins ağaç.
senâ: övme.
senâhân: sena eden, öven.
senâkâr: sena edici, övücü.
senâkârâne: övercesine.
sene: yıl.
sened: senet, güvenilir söz veya yazı.
senevî: senelik, yıllık.
seng: taş.
seniyye: temiz, yüce.
septisizm: şüphecilik felsefesi, kararsızlık.
ser: baş.
serâ: yer, toprak.
serâb: serap, olmayıp da var gibi görünen.
serâir: sırlar.
serâpâ: baştan başa.
serâser: baştan başa.
serasker: komutan.
serbeser: baş başa.
serbestâne: serbestçe.
serbestî: serbestlik, hürlük.
serbestiyet: serbest olma hâli.
serd: söyleme.
serdâr: komutan.
serdengeçti: fedakâr, kahraman.
serefrâz: başı dik, üstün.
serencâm: başa gelen olaylar.
Serendib: Seylan adası.
seretan: kangren, kanser hastalığı.
sereyân: yayılma.
serfirâz: başlar üstünde.
serfürû: baş eğme.
sergardiyan: baş gardiyan.
sergerdân: şaşkın, başıboş.
sergerde: başıbozuk.
sergüzeşt: macera, serüven.
sergüzeşte: macera, serüven.
serî: çabuk.
serîr: kürsü, taht.
serîüsseyr: hızlı akan.
serîütteessür: hemen etkilenen.
serîüzzevâl: çabuk geçen.
seriye: askerî bölük.
serkâtib: baş yazıcı.
serkeş: baş kaldıran.
serkeşane: baş kaldırırcasına.
sermaye: ana mal, ana para.
sermed: sürekli, ebedî ve ezelî, ALLAH .
sermedî: ebedî, sürekli.
sermediyet: ebedîlik, süreklilik.
sermest: kendinden geçmiş.
sermeşk: örnek, nümune.
sernâme: önsöz, baş yazı.
serpûş: başlık, başı örten şey.
serrişte: ip ucu, söyleyip durma.
serseri: başıboş, işsiz güçsüz, söz dinlemez, düzene uymaz.
serseriyane: serserice.
sertâc: baş tacı.
serteser: baştan başa.
server: baş, reis.
servet: mal, varlık.
serzâkir: baş zikirci.
serzeniş: başa kakma, takaza.
set: engel, duvar.
setr: örtme, gizleme.
setre: yarı resmi ceket.
setretmek: örtüp gizlemek.
setriavret: gösterilmesi yasak yerleri örtme.
Settar: günahları örten, ALLAH .
settare: görünmemek için girilecek yer, örten, kapatan.
Settarüluyûb: ayıpları örten ALLAH .
sevab: sevap, dine uygun davranış.
sevabdâr: sevaplı.
sevabdârâne: sevaplıca.
sevâbit: duranlar, sabit yıldızlar.
sevâd: karartı.
sevâdıâzam: insanların ekseriyeti, büyük çoğunluk.
sevahil: sahiller, kıyılar.
sevdâ: aşk hastalığı, sevgi, heves, siyah.
sevk: yollama, gönderme.
sevkiyât: göndermeler, yollamalar.
sevkülceyş: asker gönderme, yollama.
Sevr: Osmanlı topraklarını paylaşmayı esas alan sözleşme.
sevr: öküz, boğa burcu.
seyahat: gezme, gezinti.
seyahatnâme: seyahat yazıları.
seyda: efendi, hoca, şeyh.
seyelân: akma, akıntı.
seyeran: gezinme.
seyf: kılıç.
seyah: ALLAH ın kılıcı.
seyl: sel, akıntı.
seylab: taşkın akan su, sel.
seyr: etrafa bakınarak gezinme.
seyran: gezinti.
seyrangâh: güzel manzaralı gezinti yeri.
seyrisülûk: manen yükselmek için bir yola girip yürümek.
seyrüsefer: gezinti ve yolculuk.
seyyah: seyahat eden, gezgin.
seyyal: akan, akıcı.
seyyalât: akıcı şeyler.
seyyale: akan, akıp giden.
seyyar: dolaşan, gezen.
seyyarât: seyyareler, gezegenler.
seyyare: gezegen.
seyyiat: çirkinlikler.
seyyiatâlûd: çirkinliklerle karışık.
seyyid: efendi, Peygamberimizin soyundan olan.
seyyie: çirkinlik, günah.
sezâ: lâyık, uygun.
sıbah: güzel nesneler, parıltı.
sıbga: boya.
sıbyan: çocuklar.
sıddîk: çok samimi, çok bağlı, çok doğru.
sıddîkîn: sıddîkler.
sıddîkiyet: sıddîklik, manen pek yüksek bir makam.
sıdk: doğruluk, doğru söz, samimilik, bağlılık.
sıfat: özellik.
sıfât: sıfatlar, özellikler.
sıfatî: sıfatla ilgili.
Sıffin: sahabeler arasında meydana gelen bir savaşın adı.
sıgar: küçüklük, kıymetsizlik, küçükler.
sıhhat: sağlık.
sıklet: ağırlık.
sıla: isimden sonra gelip ismi açıklayan cümle.
sılâ: kavuşma, asıl memleket.
sılâirahim: akrabalarla alâkayı kesmeyip devam ettirmek.
sımah: kulak.
sınıf: kısım, bölüm, tabaka.
sır: gizlilik, gizli bilgi, kalbî bir his.
Sırat: âhirette cennete gitmek için üstünden geçilen köprü.
sıratımüstakim: en doğru yol, islâm yolu.
sıravârî: sıralı gibi.
sırf: yalnız.
sırrentenevveret: görünmeden nurlandırma, îman hakikatlarını örtülü hizmetlerle yayma.
sıtma: bir hastalık.
sıyam: oruçlar.
sibak: geçmiş, önceki.
sicil: kayıt.
sicn: hapis, zindan.
sidre: bir ağaç, gökte mânevî bir yer.
Sidretülmünteha: yaratılanların bittiği sınır.
siga: kip, fiil çekim şekli.
sihâm: oklar.
sihir: büyü.
sihirbaz: büyücü.
sihr: büyü.
sikke: paranın üstüne basılan damga.
sille: tokat.
silm: barışma.
silsile: zincir, zincirleme, ard arda gelen.
sîm: gümüş.
sîma: yüz, çehre.
simurga: büyük bir kuş, anka kuşu.
simya: eski kimya.
Sînâ: bir dağ ismi.
sîne: göğüs, kalb.
sinematoğraf: sinema.
sinematoğrafvari: sinema gibi.
sinemavârî: sinema gibi.
sinn: yaş.
sinnen: yaşça.
sinniteklif: dinî mesuliyetin başladığı ergenlik çağı.
sinsi: kendini gizleyen, gizlenen.
sinyal: işaret.
sipariş: ısmarlama.
siper: korunak.
sirâc: lâmba, fener.
sirâyet: bulaşma, yayılma.
sîret: insanın mânevî hâli, ahlâkı.
sirkat: hırsızlık, çalma.
sitayiş: övme.
sitayişkârane: överek.
sitem: çıkışma, eziyet.
sitte: altı.
sivil: asker olmayan.
siyâdet: seyyidlik, efendilik.
siyak: söz gelişi, bir sözün hemen öncesinde geçen sözler.
siyanet: koruma.
siyaset: politika, insanları idare etme sanatı.
siyasetkârane: siyaset yaparcasına.
siyasetvari: siyaset gibi.
siyasiyyun: politikacılar.
siyer: gidişler, yollar, Peygamberimizi anlatan kitap.
siyonist: Yahudilerin ülküsüne inanan, islâm düşmanı.
skolâstik: ortaçağ Hıristiyanlık eğitimi.
Sofestâî: olumlu veya olumsuz hiçbir hükme varmayan kuşkucu felsefeci.
sofî: tarikat adamı, tesavvuf ehli.
sofîmeşreb: tasavvuf yolunda olan.
sofizm: hakikatı tanımayan şüpheci filozofların felsefesi.
sofra: üstünde yemek yenilen yaygı.
sofu: sofi, tasavvuf yolcusu.
sohbet: tatlı tatlı konuşma.
Sokrat: eski bir filozof.
sosyal: içtimaî, topluma ait.
sosyalist: sosyalizme inanan, toplumcu.
sosyalizm: toplumculuk, bütün malları devlet elinde toplamak isteyen bir anlayış.
spiritüalizm: ruhçuluk.
sû: kötü.
suâl: soru, istek.
subh: sabah.
sudûr: çıkma, gelme.
suffa: sofa, suffe.
Suffe: Peygamberimizin mescidine bitişik yer, bekâr sahabelerin kaldığı mekân.
sufuf: saflar, sıralar.
suğra: pek küçük, mantıkta küçük önerme.
suhre: isteksiz yapan.
suhuf: sahifeler, bazı peygamberlere gelen ve ilâhî emirleri bildiren sayfalar.
suhûlet: kolaylık.
sûiihtiyar: iradenin kötü yönde kullanımı.
sûiistimal: kötüye kullanma.
sûikasd: maksadın kötü oluşu, öldürme teşebbüsü.
sûizan: kötü sanma.
sûk: çarşı.
sukut: düşme, alçalma.
sulb: sert, katı.
suleha: sâlihler, iyi hâlliler.
sulfato: kinin, sıtma ilacı.
sulh: barış.
sulhkârâne: barış edercesine.
sulhperver: barışsever.
Sultan: "saltanatıyle kâinatı idare eden" mânâsında ilâhî isim.
sultan: padişah, saltanat süren.
sun: yapmak, iş.
sunî: yapay, sahte.
Sûr: kıyamet borusu.
sur: kale duvarı.
sûre: Kurânın âyetlerden oluşan her bir bölümü.
sûret: şekil, biçim, görünüş.
sûreta: görünüşte, şeklen.
sûreten: sûretçe, biçimce, görünüşte.
sûretperest: sûrete pek düşkün olan.
sûrî: sûrete ait, görünüşte.
susmar: kertenkele.
sutûr: satırlar, yazı dizileri.
suûbet: zorluk, güçlük.
suûd: yükselme.
suver: sûreler, sûretler.
sûz: "yakan, yakıcı, bozucu" mânâsında son ek.
sûzan: yakıcı.
sûznâk: yakıcı.
Sübhan: eksikliklerden uzak ve mükemmel sıfatlar sahibi olan ALLAH .
sübhanALLAH : "ALLAH eksikliklerden uzaktır" mânâsında bir tabir.
sübjektif: şahsî görüşe göre olan, indî.
sübût: sabit oluş, kesinleşme.
sübûtî: sabit olmakla ilgili.
sücud: secde etmek.
süeda: saidler, mutluluğa erenler.
süfeha: sefihler, kıt akıllılar, günahkârlar.
süflî: aşağı, adi.
süfliyât: aşağı şeyler.
süfliyet: aşağılık, adilik.
Süfyan: âhirzamanda gelen ve kendisi gibi münafıklara "ulu önder"lik ederek dini yıkmaya çalışan dehşetli bir dinsiz, islâm deccalı.
Sühâ: pek küçük görünen bir yıldızın ismi.
süheyl: kolay, uygun, yumuşak, bir yıldız.
sühûlet: kolaylık.
sühûnet: sıcaklık, hararet.
sükna: oturacak yer.
sükûn: durgunluk, dinme.
sükûnet: sakinlik, durgunluk.
sükût: susma, konuşmama, sessizlik.
sükûtî: susma ile ilgili.
sülâle: soy.
süleha: sâlihler, iyi hâlliler.
Süleymanvârî: Süleyman aleyhisselâm gibi.
sülûk: bir yola girmek, manen yükselmek.
sülüs: üçte bir.
sümme: sonra.
sümmettedarik: elde edildikten sonra.
sünbül: başak, filiz.
sünbüllenmek: filizlenmek, başaklanmak, çoğalmak.
sündüs: süslü ipek kumaş.
sündüsmisal: ipekten yapılmış kumaş gibi.
sünen: sünnetler.
Sünnet: Peygamberimizin sözleri ve hâlleri.
Sünnetullah: yanlış olarak "tabiat kanunları" denilen ilâhî kanunlar.
sünnî: Peygamberimizin izinde giden, sünnete uyan.
sünûhat: kalbe gelen mânâlar, doğuşlar.
sürât: hız.
sürâtli: hızlı.
Süreyya: Ülker yıldızı, bir yıldız topluluğu.
sürûr: sevinç, neşe.
Süryânî: eski bir kavim.
sütre: perde, engel.
sütun: direk.
süvâri: ata binen, atlı asker.
süveydâ: siyahlık.
süyûf: kılıçlar.
Süyûtî: büyük bir fıkıh ve hadîs âlimi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:45   Mesaj No:26
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

Ş

Şâbân: Arabî ayların sekizincisi.
şâd: şen, memnun.
şadırvan: etrafı musluklu kubbeli çeşme.
şafak: tan zamanı.
Şâfi: hastaya şifa veren ALLAH .
Şafiî: hak mezheplerden biri, onu kuran büyük âlimin ünvanı.
şâh: hükümdar, sultan.
şahab: gökteki ışıklı cisim.
şahâdet: şahitlik, ALLAH yolunda ölmek.
şâhâne: şaha yakışır şekilde.
şahbaz: doğan kuşu, çevik, yiğit.
şâhenşâh: şahların şahı.
şâheser: en üstün eser, baş eser.
şahıs: kişi, kimse.
şâhid: şahit, tanık, gören.
Şâhid: bütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören ALLAH .
şâhik: yüksek, doruk.
şâhika: yüksek, doruk, zirve.
şahm: iç yağı.
şahmpâre: içyağı parçası.
şahs: şahıs, kişi, kimse.
şahsımânevî: insanların bir araya gelip oluşturdukları mânevî kişilik.
şahsî: kişiyle ilgili.
şahsiyat: kişilikler.
şahsiyet: kişilik.
şâibe: leke, kusur.
şaika: şevk verici, isteklendirici.
şairane: şairce.
şakî: yol kesen, haydut.
şâkir: hâlinden memnun olup şükreden.
şâkirâne: şükreden gibi.
şâkird: talebe, öğrenci.
şakk: yarık, yarılma, yarma.
Şakkıkamer: Peygamberimizin ayı iki parçaya ayırması mûcizesi.
şâkul: düşeyliği ölçme âleti.
şâkulî: düşey.
şâm: akşam.
şamar: tokat.
şâmil: kaplayan.
şamme: koklama duyusu.
şân: şeref, nam, hâl, iş.
şap: tuza benzer bir madde.
şape: çığ.
şarab: şarap, içki, bu isim helâl içkileri de kapsar.
şâre: saç, kıl.
şârık: doğudan çıkan, doğan, parlayan.
Şârî: şeriatı ortaya koyan, ALLAH .
şârih: şerheden, açıklayan.
şark: doğu.
şarkışimâlî: kuzeydoğu.
şarkiyât: islâm dünyasında araştırma yapma çalışması.
şarlatan: yalancı, aldatan, yüksekten atan.
şart: mutlaka gerekli olan, durum, yemin.
şartiye: şart olan.
şaş: şaşı.
şâşaa: parlaklık, gösteriş.
şâşaapâş: gösterişli görünen.
şatâhat: mânevî sarhoşluk hâlindeyken söylenen dengesiz sözler.
şavk: ışık, parıltı.
şâyân: yaraşır, uygun, layık.
şâyeste: uygun, lâyık.
şâyet: eğer, olur ki.
şâyia: söylenti, yayılma, duyulma.
şâz: kaide dışı, istisna.
Şâzelî: Şazeliye tarikatını kuran büyük velî, bu tarikattan olan.
şeâir: islâmî alâmetler, semboller, âdetler.
şeâmet: uğursuzluk, kötülük.
şeb: gece.
şebab: genç.
şebabet: gençlik.
şebabiyet: gençlik, tazelik.
şebeke: örgülenmiş, örgüt.
şebih: benzer.
şebnem: çiy, nem.
şebnemmisâl: çiy gibi.
şecâat: yiğitlik, öfke duygusunun normal derecesi.
şecer: ağaç.
şecere: ağaç, soy ağacı.
şecî: yiğit, kahraman.
şedâid: şiddetliler, şiddetli belâlar.
Şeddâd: Ad kavminin ulu önderi olan ünlü bir kâfir.
şedde: harfi iki kere okutan işaret.
şedîd: şiddetli.
şedîdâne: şiddetlice.
şef: çift, baş.
şefâat: af için vasıta olmak.
şefâatçi: af için vesile olan.
şefe: dudak.
şeffaf: saydam.
şeffafât: saydam olanlar.
şeffafiyet: saydamlık.
şefî: şefaatçı.
şefik: şefkatli.
şefikâne: şefkatlice.
şefiülmüznibin: günah işleyenlerin şefaatçısı.
şefkat: acıyarak karşılıksız sevme.
şefkaten: şefkatten dolayı, şefkat bakımından.
şefkatkâr: şefkatli.
şefkatkârâne: şefkat edercesine.
şefkatperver: şefkat etmeyi seven.
şefkatperverane: şefkat etmeyi severcesine, severek.
şehâdât: şahitlikler, şehitlikler.
şehâdet: şehitlik, şahitlik.
şehâdetnâme: diploma.
şehâmet: akıllıca yiğitlik.
şehbaz: çevik, cesur, beyaz doğan kuşu.
şehd: bal.
şehevânî: şehvetle ilgili.
şehevât: şehvetler.
şeheviye: şehvetle ilgili olan.
şehîd: şahit olan, ALLAH için ölen.
şehîk: hıçkırıkla karışık iç çekme.
şehir: büyük yerleşim birimi, kent.
şehîr: ünlü, tanınmış.
şehlâ: elâ göz, tatlı şaşı.
şehnâme: padişahların maceralarını anlatan eser.
şehnâz: ışıldayan, parlayan.
şehr: ay, şehir, kent.
şehrâyin: şenlenmiş şehir, şenlik.
şehrî: ay ile ilgili, aylık.
şehristân: memleket.
şehriyâr: hükümdar, padişah.
şehvânî: şehvetle ilgili.
şehvet: nefsin arzusu, cinsî istek.
şehvetengiz: şehvet uyandıran.
şek: şüphe.
şekâvet: sıkıntı, azap, işkence.
şekil: biçim.
şekl: şekil, biçim.
şekûr: çok şükreden.
şekvâ: şikâyet, sızlanma.
şekvânâme: şikâyet mektubu, yazısı.
şelâle: çağlayan.
şem: mum, ışık.
şemâ: ışık, çıra.
şemâtet: başkasının başına gelene sevinmek.
şemâtetkârâne: başkasının başına gelene sevinircesine.
şemm: koklamak.
şemme: koklama.
şems: güneş.
şemsüşşümûs: güneşlerin güneşi.
şemta: kocakarı.
şên: iş, hâl, tavır, hâdise.
şenâat: kötülük, alçaklık.
şenî: kötü.
şer': dinî kanunlar.
şer: kötülük, kötü.
Alıntı ile Cevapla
Alt 02 Kasım 2008, 23:46   Mesaj No:27
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Arapça Sözlük

şerâfet: şereflilik.
şerâit: şartlar.
şerân: şeriata göre, dinî kanunlar bakımından.
şerârât: kıvılcımlar.
şerâre: kıvılcım.
şerâret: şerlilik, kötülük.
şerâyi: şeriatlar, ilâhî emirler.
şerâyin: atardamar.
şeref: yücelik, büyüklük, değer.
şerefbahş: şeref veren.
şerefe: minarenin ezan okunan yeri.
şerefşiar: şerefli.
şerefyâb: şereflenen.
şerh: açıklama.
şerî: şeriatla ilgili, dinî.
şerîat: din, ilâhî kanunlar, ALLAH ın emirleri ve yasakları.
şerîatıfıtrîye: ALLAH ın tabiata koyduğu kanunlar.
şerid: şerit, zincir.
şerîf: şerefli.
şerîfeyn: şerefli iki şey, Mekke ve Medine.
şerik: ortak, rakip.
şerir: şerli, kötü.
şerriyet: kötülük.
şerûr: çok şerli, pek kötü.
şeş: altı.
şetâret: şenlik.
şetm: sövme, kötü söz söyleme.
şevâhık: doruklar.
şevâhid: şahitler.
şevk: şiddetli istek.
şevkengiz: isteklendiren.
şevkengizane: isteklendirircesine.
şevket: heybet, böyüklük.
Şevval: Arabî ayların onuncusu.
şey: nesne.
şeyâtin: şeytanlar.
şeydâ: tutkun.
şeyh: pir, tarikat önderi, ihtiyar.
şeyheyn: iki şeyh
şeyhûhet: ihtiyarlık.
şeyhülislâm: Osmanlılarda en büyük din görevlisi.
şeyn: kusur.
şeytân: insanı azdırmaya çalışan görünmez yaratık.
şeytânât: şeytanlıklar.
şeytânet: şeytanlık.
şeytânî: şeytanca, şeytanla ilgili.
şeytânkârâne: şeytanca.
Şıkk: adeta yarım adam gibi olan ünlü bir kâhin.
şıkk: yarı, yarım, şık.
Şia: Şiiler, Hazreti Ali sevgisini meslek kabul edenler.
şiar: timsal, sembol, parola.
şiddet: sertlik, katılık, aşırılık.
şifâ: hastalıktan kurtuluş.
şifâbahş: şifa veren.
şifâdâr: şifalı.
şifâdârâne: şifalıca.
şifâhen: ağızdan, sözle.
şifâhî: sözlü.
şifâkâr: şifalı.
şifâresân: şifa veren.
şifâyâb: şifa bulma.
şifre: gizli işaretlerle yazılan yazı.
şihâb: şahap, akanyıldız, gök cismi.
Şiî: Hazreti Aliye aşırı taraftarlık gösteren kimse.
şikâf: "yırtan, parçalayan" mânâsında son ek.
şikâk: ayrılma, bölünme.
şikâr: av.
şikâyât: şikâyetler.
şikâyet: yakınma, derdini söyleme.
şikemperver: midesini seven, obur.
şiken: "koparan, kıran" mânâsında son ek.
şimâl: sol, kuzey.
şimâligarbî: kuzeybatı.
şimâlişarkî: kuzeydoğu.
şimendifer: tren.
şinik: on litrelik kap.
şîr: aslan.
şirâ: alım satım.
şirin: tatlı, sevimli.
şirk: ALLAH tan başka ilâh kabul etme.
şirkâlûd: şirk bulaşmış.
şirket: ortaklık, ortaklaşa kurulan iş kurumu.
şirret: geçimsiz, huysuz.
şita: kış.
şitab: koşmak.
şîve: söyleyiş, naz.
şöhret: ün, tanınırlık.
şöhretgîr: ün salma.
şöhretperest: şöhret düşkünü.
şöhretperverâne: şöhretsevercesine.
şöhretşiar: meşhur, ünlü.
şuâ: ışın, ışık teli.
şuâât: ışınlar.
şuarâ: şairler.
şûbe: bölüm, kısım.
şuh: şen, oynak.
şuhûd: şahit olma, gözlemleme.
şuhûdî: görme ile ilgili, görülebilen.
şuhûr: aylar.
şuhûruselâse: üç aylar.
şûle: alev, ışıltı.
şûledâr: alevli, ışıltılı.
şûlefeşân: ışık saçan.
şûm: uğursuz.
şûra: danışıp konuşmak için toplanılan yer.
şûre: çorak.
şûristân: çorak yerler.
şurût: şartlar.
şuûn: işler, fiiller.
şuûnât: işler, hâller.
şuûr: anlama, hissetme, farkında olma.
şuûrâne: anlayarak, bilerek.
şuûrdârâne: şuurlu bir biçimde.
şuûren: şuur ile.
şuûrkârâne: şuurlu bir biçimde.
şuvaz: kızgın ateş.
şübeh: şüpheler.
şübehât: şüpheler.
şühedâ: şehitler.
şühübât: ateş parçaları.
şükr: şükür, nimete karşı memnuniyetini gösterme.
şükrân: şükür hissi.
şükûfe: tomurcuk.
şükûfmisâl: tomurcuk gibi.
şükûk: şüpheler.
şükür: şükr, nimete karşı memnunluk göstermek.
şümûl: kapsam.
şümûs: güneşler.
şürb: içmek.
şürekâ: şerikler, ortaklar.
şürûr: şerler, kötülükler.
şüyû: yayılma, yayılmış.
şüyûhât: şeyhler.
şüzûz: istisna, kural dışı.
şüzûzât: istisnalar, kural dışı olanlar.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 21 Kişi okuyor. (0 Üye ve 21 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Islami sözlük AŞK'ÜL İSLAM Eserler/Yazarlar 5 11 Kasım 2022 13:53
Arapça-Türkçe,Türkçe-Arapça sözlük taha/ Siyer/Hadis 1 07 Nisan 2019 15:37
Arapça-Arapça Sözlük Maani-المعاني taha/ MultiMedya-İzleme Vb 16 14 Aralık 2016 09:23
Online Arapça Sözlük eflanbaba Genel Arapça 0 12 Ocak 2014 01:57
Arapça&Türkçe / Tükçe&Arapça Elektronik Sözlük enderhafızım Genel Arapça 0 21 Mart 2013 12:43

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.