|
Konu Kimliği: Konu Sahibi KalbinNûru,Açılış Tarihi: 28 Aralık 2007 (22:41), Konuya Son Cevap : 26 Şubat 2024 (11:23). Konuya 33 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01Haziran 2008, 15:05 | Mesaj No:21 |
Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ...
hadisi şerifi değiştirmek gibi olmasın ama bir temenni de biz ekleyelim sonuna... bir de bildikleriyle amel edenlerden olmayı nasip eyle yarabbi... burası ayrı bir konu...burayı da ben şöyle düşünüyorum, hani ahir zamanda peygamber efendimizin kuran lafız olarak okunacak ama boğazlarda kalacak aşağı inemeyecek diye bir sözü vardı, şimdi de öyle herkes her şeyi biliyor ama kalbine indiremiyor.artık siz buna ister nefis deyin, ister işine gelememe durumu deyin , ister de şeytanın vesvesesi deyin... hepsi aynı kapıya çıkıyor. bizler vahyin gerçeğini idrak edemediğimiz sürece müslümanlığımız ancak temennilerde, buğz etmelerde kalır. belki de imanlarımızı sorgulamayız, amenna dedik ama ya gerisi?
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
16Haziran 2008, 13:52 | Mesaj No:22 |
Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... Abdullah b. Ömer (ra)'in naklettiği bir hadiste Allah Rasûlu şöyle buyurdular: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buharî, Nikah, 91) Çoban - sürü istiâre (benzetme)siyle sorumluluk bilincinin önemine vurgu yapılan bu hadiste, bir yandan akıllı ve ergen bütün bireylerin sorumluluğuna atıfta bulunulurken, diğer yandan idarecilik ve aile yönetimi gibi başkalarına karşı yükümlülük içeren görevleri üstlenenlerin daha ağır bir mesuliyet taşıdıklarına işaret edilmektedir. [I]Yerlerin ve göklerin taşımayı kabul etmediği emaneti yüklenen insanoğlu her şeyden önce Allah'a karşı sorumludur. "Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir." âyeti gereğince, herkes söz ve eylemlerinin, tutum ve davranışlarının hesabını büyük mahkemede Yüce Yaratıcıya verecektir. "Kendilerine elçi gönderilenleri sorgulayacağımız gibi, gönderilen elçileri de sorgulayacağız." âyeti bu hesaptan peygamberlerin de istisna edilmediğini göstermektedir. Büyük mahkemedeki hesabı verebilmek için, imtihan dünyasındaki sorumlulukları yerine getirmek gerekir. Bu da insanın başta kendisi, ailesi ve yakınları olmak üzere bütün insanlara ve doğal çevreye karşı üzerine düşen görevleri ifa etmesiyle mümkün olur. Akıl ve irade nasıl insana özgü iki kabiliyetse, bunların sonucu olan sorumluluk bilinci de ona özgüdür. İnsan bu bilinçle diğer canlılardan ayırt edilir. Nasıl davranması gerektiğine bu yolla karar verir. Yaptıklarının sonuçlarına bununla katlanır. Vicdanında söz ve eylemlerinin muhasebesini bu duyguyla yapar. Kendilerine karşı yükümlü olduğu kimselerin hukukunu bu bilinçle korur. Başkalarına karşı en ağır sorumluluğu taşıyanlar şüphesiz bir toplumun yöneticileridir. Sahip oldukları yetki oranında, idaresiyle ükümlü oldukları kimselerin sorumluluğu da onların omuzlarındadır. Onlar mahkeme-i kübrâ'da kendi hesaplarıyla beraber sorumlu oldukları kişilerden dolayı da hesap vereceklerdir.Onun için Sevgili Peygamberimiz, istenmeden bir göreve talip olmayı uygun bulmamıştır.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
29 Eylül 2008, 19:09 | Mesaj No:23 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Bir Hadîs-i Şerîf Bir Yorum Allah Resûlü sallâllâh-ü aleyhi ve sellem buyurdu: "Kim, benden sonra öldürülen sünnetimi diriltirse, beni sevmiş olur. Kim de beni severse, benimle beraber olur." Ali radıyallâhu anh. Rezîn. Öldürülen sünnet yani terkedilen sünnettir. Efendimiz'in -aleyhissâlât-ü vesselâm-'ın sünneti işlememek terketmekdir. Hâlbuki bizim O'nun Sünnetine sımsıkı sarılmamız îcâb eder. özellikle de şu âhir zaman devrinde terkedilen bir ve/veya bir kaç sünneti işleyenin şehîd sevâbı alacağını yine Efendimiz -sallâllâh-ü aleyhi ve sellem- bizlere habe vermektedir. Biz O sünneti işer isek O'nu sevmiş oluruz. O'nu sevince de O'nunla berâber olmuş oluruz. Bu dünyada bir kere dahî O Mübârek yüzüne bakamadığımız Efendimiz ile berâber olmak ne büyük bir bahtiyarlıktır. Kişi Sevdiğinin yaptığı şeyleri yapmaz mı? Onun terkettiği şeyleri terketmez mi? çoksevdiğin bir arkadaşın, dostun veya eşinin yapma dediğini yapmıyoruz veya yap dediğini sırf o istedi diye yapıyoruz. niye onu sevdiğimiz için. Bu hâli Sünnete uygularsak inanın Sünnetleri yapmak İnsanı o kadar mutlu ve aynı zamanda huzurlu kılıyor ki insan ruhen ve bedenen huşû-a eriyor. Rabb'im celle celâluhû- bizleri Sünnete hakkıyla uyan O'nu hakkıyla uygulayan kullar zümresine ilhâk eylesin. Âmîn. Mevlâm Sünnetin kadir ve kıymetini bilen kullarından eylesin. Bizlere Efendimiz'in -aleyhissalât-u vesselâm-'ın yolundan dosdoğru bir şekilde giden kullardan olmayı nasîb etsin. |
29 Eylül 2008, 19:15 | Mesaj No:24 |
Cvp: Bir Hadîs-i Şerîf Bir Yorum
amin kalbin nuru kardeşim...bu başlık benim çok üzerinde durduğum konulardandı.geri dönüşünüzle hemen başlamışsınız..sağolun... hadis-i şerife gelince, ben bunu biz müminlere verilmiş hediye olarak görüyorum. terkedilmiş bir sünneti yaşatıyorsunuz, ve 100 şehit sevabı elde ediyorsunuz..bundan daha güzel bir müjde olabilir mi?
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
29 Eylül 2008, 23:07 | Mesaj No:25 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Bir Hadîs-i Şerîf Bir Yorum Rabb'im -celle celâluhû- sizlerden de Râzı olsun. sende sağol Nûr. Nûr kardeşim evet baktığımda senin yorumlarını gördüm. ben yokkende bir hayli devam edilmiş bir konu. aslında bu başlık bizler için çok önemli Hadîs-i Şerîf'leri bilgimiz dahilinde yorumlarsak neler anladığımızı yansıtırız. buda bizler için bir aydınlık olur. evet dediğin üzre gerçekten bir hediye niteliği taşıyor. evet daha güzel müjde olabilir mi? Sünneti yaşayıp Âhirette O GÜL kokulu Yâr ile berâber olmak. Rabb'im -celle celâluhû- bizlere bunu ihsân eylesin. Tâbi onun için de O'na lâyık olmak gerekir. |
01 Ekim 2008, 23:48 | Mesaj No:26 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... Sizden biri öldüğünde, muhakkak ki onun kıyameti kopmuş demektir. Öyle ise Allah Tealâ'ya, onu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin. Ve her vakit ona istiğfarda bulunun. Ravi: Hz Enes -radıyallâhu anh- İnsan öldüğünde dünyâ hayâtı son buluyor. amel zamânı geçmiş hesap zamânı başlamış oluyor. ölümün ise ne zaman nasıl geleceği bilinmiyor. bu konu hakkında şöyle bir dörtlük yazmıştım: ne zaman,nerde,nasıl geleceği bilinmez ölümün o anda son bulur hayat bölümün hiçbir zaman bırakma bugün kü işi yarına bilmelisin ki bu iş olur senin kârına ölümün ne zaman geleceği bilinmediğine göre ölüme her an hazır olmak gerekir. yarın ölecekmiş gibi Âhiret için çalışmak gibi. bu konu hakkında Efendimiz'in -sallâllâh-ü aleyhi ve sellem-'in bir çok Hadîs-i Şerîf'leri vardır. hesâba çekilmeden evvel kendimizi hesâba çekmemiz, ölmeden evvel ölmemiz îcâb eder. işimizin kâr'a dönüşmesi için bugünkü işi yârına bırakmamız gerekir. tövbe-i istiğfârı elden bırakmamamız, her ân lisânımızda olması gerekir. Hazret-i Lokman'ın oğluna verdiği öğütlerden bir tanesi de "oğlum Allâhümmağfirlî'yi dilinden düşürme" diye olmuştur. Rabb'im -celle celâluhû- bizleri Kendi'sine ihsân ve ihlâs ile ibâdet eden kullarından eylesin. |
04 Ekim 2008, 18:06 | Mesaj No:27 |
Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... Sevdiğin kişiyi ölçülü sev. Yoksa, bir gün gelir o insan gözünde sevimsizleşir de önceki aşırı muhabbetinden dolayı elemin iyice ziyadeleşir. Kızdığın kimseye karşı da ölçülü ol ve nefret hissinin önünü kes. Aksi halde, gün döner de o şahıs dostun oluverirse evvelki öfkeli tavırlarının mahcubiyeti seni çok üzer. (Tirmizi, Birr, 59) bugün foruma günün hadisini eklerken bu hadis çok dikkatimi çekti.dinimiz İslam bize hayatın her alanında itidalli, ortayollu olmamızı tavsiye ediyor.bu durum yeme içmede, giyinmede, birini sevmede, nefret etmede, hayatımızın her alanında bize yol gösterici olmalı... hayatta birine çok değer verebiliyoruz.önemseyebiliyor, çok sevebiliyoruz.ama insanız nihayetinde.bir kırgınlık olduğunda da aynı ölçüde üzülüyoruz.veya o kişi aynı derecede gözümüzden düşebiliyor. tersinden bakarsak ta, nefret ettiğimiz kişiiye karşı da aşırı gitmemeliyiz. bir bakmışız o kişi, en samimi arkadaşımız olup çıkıvermiş.bu sefer geriye dönüp baktığımızda pişmanlıklar bizi çepeçevre kuşatmış.. velhasılı islam ortayoldur.dinimizde aşırılıklarada, hiççiliğede yer yoktur.beşeri ilişkilerimizinde bu doğrultuda olması gerekir.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
11 Ekim 2008, 17:30 | Mesaj No:28 |
Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü (bu ikisinden başka) herkesten daha fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman 9; Müslim İman 67) İslam toplumunu diğer toplumlardan ayıran dinamiklerin başında sevgi- kulluk ve ihlas temelleri üzerine kurulmuş olması gelir. Sevgiye dayanmayan kulluğun ve kulluğu hedeflemeyen ihlasın/samimiyetin değeri tartışmalıdır. Ancak sevilerek yapılan işler insana kolay ve zevkli gelir. Ortaya çıkabilecek güçlükler daha kolay aşılabilir. Sevgi, insanı Allah’a ulaştıran köprüler kurar, cennetin yolları sevgiyle döşenir. Sevgisizlik ise cehennemi dünyada başlatır. Sevmek kalbin en soylu eylemidir. Gerçek sevgiye ulaşabilmenin yolu sevdiğini tanımaktan geçer. Bilip tanımadan, tanıyıp anlamadan sevdiğini söylemek dilden gönüle inmeyen kuru bir sözden ibarettir; ilk sınanmada sahibini yalancı çıkarır. Allah’ı sevmek O’nu tanımayı, O’na hamdetmeyi, O’na şükretmeyi, O’ndan razı olmayı, O’ndan korkmayı, O’ndan ummayı, O’nunla huzur ve sükûna ermeyi, O’nunla ünsiyeti gerektirir. Allah sevgisi, elde edilmesi için her türlü fedakârlığın seve seve göze alınacağı en yüce gayedir. Kendi ruhundan üfleyerek bizi var kılanı yâr kılabilmektir. İnsanoğlunun dünyaya gönderilişinin hüzünlü hikâyesinde ümit ışığının menbaıdır. O’nun dostluğunu kazanan her şeyi kazanmış, başka dost aramaya ihtiyacı kalmamış demektir. Sevginin kaynağı Allah’tır, Allah’tan başkasını Allah’ı sever gibi sevmek ise o kaynağa ihanettir, en büyük şirktir. (Bakara 2/165) Allah dışında bir şeyi Allah gibi sevmek sevilen şeye kul olmaya götürür insanı. Allah Teâlâ, kendisini sevmeyi Hz. Peygamber’e uymaya ve O’nu örnek almaya bağlamıştır: “De ki; siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin…” (Âl-i İmran 3/31) İnsan birisini gerçekten sevdiğinde bu sevgi onu, sevdiğini her yönüyle takip etmeye, onu devamlı anmaya (salevat), sözlerini dinlemeye ve aktarmaya, onun davranışlarını takip etmeye götürür. İdeal sevgi, ortaklığı ve şartlara bağlı olmayı kabul etmez. Koşulsuz sevgidir aslolan. Allah ve Peygamber’i “…olduğu için, …se/sa sevmek”, gerçek sevgi olmayacaktır. Rasûl-i Ekrem, hayatın bireysel ve toplumsal tüm yönlerini sevgi ve adaletin ışığı ile aydınlatmış olmakla Allah Teâlâ’dan sonra mü’minlerin kalbinde en müstesna yeri hak etmiştir. Peygamber sevgisinin eyleme dönük tarafı, sünnetini öğrenip yaşama ve yaşatma, davetine sahip çıkıp korumayı içerir. Amellerin en faziletlisi olarak “Allah için sevmek, Allah için buğzetmek” tanımlamasını yapan Hz. Peygamber de (Ebû Davud, Sünnet 3) sevmenin duygudan ziyade davranışa dönük tarafına işaret eder. Sevgide ve nefrette “Allah için” olmak kaydı, ilişkileri kişisel zeminden çekerek aşkın ve ilkesel bir nitelik kazandırır. Allah için sevmek, sevdiğinden hiçbir menfaat ummadan sadece Allah onun sevilmesinden hoşnut olacağı için birini sevmektir ki, sevginin bu derecesine ulaşabilenlerin, kıyamet gününde Allah’ın arşında özel olarak ağırlanacakları ve kıyametin hiçbir sıkıntısını yaşamayacakları vaat edilen yedi sınıf insandan biri olacağı bildirilmiştir. Allah için sevmek insana sorumluluk yükler; kişiye sevdiğini Allah adına, Allah’ın koyduğu sınırlar içinde denetleme sorumluluğunu… Allah için sevmenin belirtisi, doğru yolda olduğu için, doğru yolda olduğu sürece dostunu desteklemek, Hak’tan uzaklaştığında hiçbir korkuya kapılmadan yanlışın önüne dikilebilmektir. Birbirini Allah için seven insanlardan oluşan bir toplumda menfaate dayalı, küçük hesaplardan beslenen kin ve düşmanlık görülmez. Sevgi bağları güçlenir, Allah’ın rahmet ve bağışlaması o toplumu kuşatır. Karşılaşabilecekleri her türlü tehlikeye karşı onları sağlam bir bünye haline getirir. Yesrib’li bir avuç müslümanın, kendilerini seveni Allah’ın da seveceği (Müslim, İman 129) “Ensar” olması gibi. İnsan yaptığı seçimlerle hayatının akışına yön verir. İman eksenli bir hayatı seçme, diğer tüm seçenekleri özünde reddetmeyi gerektirir. Dünyadaki konumunu Allah’a kul olma eksenine oturtan birisi için iman, vazgeçilemeyecek en önemli değerdir. Var oluşunun anlamıyla ilgili kuşku taşıyanlar için ise iman, horozun elindeki inci tanesi gibidir; az bir bedele feda edilebilir. İman nimetine ulaştıktan sonra tekrar küfre dönmek; sevgi ve ümidi kaybetmek, gayyâlarda yitmek demektir. [COLOR=darkorchid]“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Âl-i İmran 3/8)
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
13 Ekim 2008, 12:31 | Mesaj No:29 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: bir Hadîs-i Şerîf bir yorum Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kişi, insanların gözünde cennetliklerin işi gibi iş yapar, oysa o cehennemliktir." Sehl radıyallahu anh. Buhârî. İnsanların gözünde iş yapmak yani riyâkarlık, gösteriş, yaptığını Allâh için yapmamak, bu kişiyi felâkete sürükleyebilir. Allâh Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de "Ben cinler ve insanları,ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." buyurmaktadır. -Zâriyat 56- bu durumda biz Allâh'a ibâdetle emrolunmaktayız. Yapacağımızı O'nun için yapmak, yine yapmayacağımızı O'nun için yapmamak. Mahşer yerinde Allâh Teâlâ bâzı kesimin kişilerine soracaktır. Benim için ne yaptın? Yâ Rabb'i. Sen'in için canımı fedâ ettim. Yalan söylüyorsun Sen bana kahraman desinler diye şehîd oldun. nitekimde öyle dendi. yüzüstü sürünerek gider cehenneme. bir başka kişiye Benim için ne yaptın? o kul, Yâ Rabb'i. Sen'in için malımı tasadduk ettim, Sen'in yolunda harcadım. Hayır yalan söylüyorsun. Sen bana cömert birisi desinler diye öyle yaptın nitekimde öyle dendi. yüzüstü sürünüp atılır cehenneme. bir başka kişiye Benim için ne yaptın? Yâ Rabb'i. Sen'in için Kur'ân okudum. yalan söylüyorsun. sen ne güzel Kur'ân okuyor desinler diye okudun nitekimde öyle dendi yüzüstü sürünüp atılır cehenneme... bu gibi durumlardan Rabb'imiz bizleri ve cümlemizi muhafaza eylesin. Yarın huzûr-u İlâhî'ye vardığımızda yüzümüzün ak olması için yaptığımızı Allâh için yapmak yine yapmadığımızı da Allâh için terketmek lâzım gelir. Çünkü bizleri Yaratan, Yaşatan, nîmetlendiren, sağlık, sıhhat, âfiyet veren ve nasîb ederse Cennet'ine koyacak olan, Cemâl'ini gösterecek olan yine O'dur. O bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yalnızca ibâdet edilmesi gereken O'dur. Başkası bize ne derse desin ister övsün ister yersin biz yaptığımızı Allâh için yaptığımız zaman amacımıza ulaşırız. BÜyüklerden bir söz gelir: Kişi yaptığını başkası görsün diye yaparsa şirktir, başkası görmesin diye yaparsa da riyâ'dır. bu durumda biz her hâlukarda Allâh ile berâber olursak o zaman onları düşünmediğimiz gibi İhlâs ve ihsâna da ulaşırız Biiznillah. Rabb'im -celle celâluhû- bizleri Kendi'sine hakkıyla lâyıkıyla ibâdet eden kullar zümresine ilhâk eylesin. İhlâsı ve ihsânı bizlere nasîb etsin. Âmîn. |
16 Ekim 2008, 15:53 | Mesaj No:30 |
Cvp: Bir hadis-i şerif bir yorum ... "Eğer Ademoğlunun iki dere dolusu altını olsa üçüncüsünü arzular. Ademoğlunun boşluğunu ancak toprak doldurur." Yani: Bu hadis hem dünyevi hem de manevi yönden geçerlidir. "Bir kalp için iki vadi olsa... İş bu iki vadi, ruhun ve nefsin vadileridir. Ve bunlar ledünni ilimlerin altını ile dolsa mutlaka üçüncü bir vadinin de dolmasını ister. Çünkü onun istidadı vardır: Özellikle İlahi feyz kabul etme bakımından böyledir. Burada bilhassa, Ademoğlunun gözünü dolduran şeyin toprak olarak anlatılmasından murad kulluk şuuruna ve teslimiyet huzuruna varan bir fena halini bulmaktır. Özellikle burada fani bir varlığın izzet bucundan zillet enginine düşmesine işaret vardır. Buraya kadar anlatılan manaları şu Ayeti Kerimenin özlü manasına bağlamak icab eder; "HARAM HELÂL DEMEDEN MİRASI YİYORSUNUZ, MALI AŞIRI BİÇİMDE SEVİYORSUNUZ" Allah-ul âlem."
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Bir Hadis-i Şerif, Bir Deney | NUR | Hadis-i Şerif | 1 | 08 Kasım 2019 23:02 |
Cuma namazına gitmemek (bir hadis bir yorum) | MERVE DEMİR | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 1 | 10 Nisan 2009 00:20 |
Bir çok Hayrı İçeren Hadis-i Şerif | NUR | Hadis-i Şerif | 0 | 04 Kasım 2008 14:08 |
40 Kutsi Hadis- i Şerif | NUR | Hadis-i Şerif | 0 | 16 Ekim 2008 16:17 |
HADÎS-İ ŞERÎF'LER bölüm 3 | KalbinNûru | Hadis-i Şerif | 5 | 03 Ekim 2007 11:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|