Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLAHİYAT-ÖNLİSANS -AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ.::. > 1.SINIF*Bahar Dönemi* > Hadis Tarihi Ve Usulü

Konu Kimliği: Konu Sahibi osoydan71,Açılış Tarihi:  11 Mayıs 2014 (16:18), Konuya Son Cevap : 11 Şubat 2017 (00:38). Konuya 8 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı4Kez Beğenildi
  • 2 Beğenilen osoydan71
  • 1 Beğenilen sevimlikul
  • 1 Beğenilen nurşen35
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 11 Mayıs 2014, 16:18   Mesaj No:1
Avatar Otomotik
Durumu:osoydan71 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38856
Üyelik T.: 06 Şubat 2014
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1
Konular: 1
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:11
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hadis Tarihi ve Usulü Ders Notları

Hadis Tarihi ve Usulü Ders Notları

Hadis tarihi ve usulü ders notları

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Esma_Nur ve ahmeteymen beğendiler.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi osoydan71 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hadis Tarihi ve Usulü Ders Notları Hadis Tarihi Ve Usulü nurşen35 8 9118 11 Mayıs 2014 16:18

Alt 25 Nisan 2016, 21:05   Mesaj No:2
Avatar Otomotik
Durumu:sevimlikul isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 54280
Üyelik T.: 25 Nisan 2016
Arkadaşları:0
Cinsiyet:Erkek
Memleket:Kayseri -Sivas
Yaş:39
Mesaj: 6
Konular: 0
Beğenildi:3
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis usulü 6-7-8-9-10 ünite soru cevap

Emeğinize sağlık .
Allah Razı olsun .
Ayşe43 beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 30 Nisan 2016, 14:23   Mesaj No:3
Avatar Otomotik
Durumu:ezel03 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 54308
Üyelik T.: 28 Nisan 2016
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 6
Konular: 0
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hadis usulü 6-7-8-9-10 ünite soru cevap

Allah Razı Olsun.
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:23   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi Ve Usulü



Sünnet Hz. Peygamber’in söz, fiil ve onaylarıdır. Hadis, sünnetin söz veya yazılı metin şeklinde dile getirilmiş, ifade edilmiş halidir.
Hz. Peygamber bütün diğer peygamberler gibi ismet özelliğine sahiptir. İsmet, peygamberlerin, dînî konularda ve peygamberlik görevleri ile ilgili olarak hata yapmaktan, günah işlemekten Allah tarafından korundukları anlamına gelir. Ayrıca Allah onları sürekli kontrol altında tutar ve gönderdiği vahiylerle yanlışlarını düzeltir, onlara yol gösterir.
Peygamberimizin üç temel görevi vardır:


Tebliğ: Allah’tan vahiy yoluyla bildirip insanlara iletmesini emrettiği buyruklarını eksiksiz olarak insanlara iletmek, duyurmak.
Beyân: Allah’ın buyruklarını içeren Kur’an’ı açıklamak ve hayata geçirmek.
Tezkiye: İnsanları kötülüklerden, günahlardan arındırmak.


Hz. Peygamber’i konu edinen ilimler: Meğâzî, Siyer, Şemâil ve Delâil’dir.
İsnad/Sened: Hadisin baş tarafındaki, Hz. Peygamberle hadis kitabı yazarı arasındaki hadisi nakleden râvîler silsilesinin yani zincirinin adıdır.
Metin: İsnâddan sonra gelen ve hadîsin Hz. Peygamber’in söz, davranış ve onaylarını dile getiren kısmıdır.
Hadis ilmi Şer’î ilimler denen İslâmî ilimlerin bir koludur. Hz. Peygamber’in Sünnet’i bütün İslâmî ilimlerin temel konuları arasındadır. Hadis İlmi de Hz. Peygamber’in Sünnet’ini konu edinir. Diğer İslâmî ilimler Sünnet’i kendi açılarından ele alırlarken, Hadis İlmi, Sünnet’in sözlü ve yazılı ifadeleri olan hadislerin sahih olup olmadıklarını, başka bir ifade ile gerçekten Pey-gamber’e ait olup olmadıklarını belirlemeyi amaçlar.
Hadis İlminin önemli alt dalları: HadisTarihi, Hadis Usûlü, Ricâl, Ğarîbü’l-Hadîs, İlelü’l-Hadîs, İhtilâfü’l-Hadîs, Esbâbü Vürûdi’l-Hadîs’tir.
Hadis ilminin temel görevi olan hadis tenkidi iki temel ilkeye dayanır:


1- Hadisin tek tek bütün râvîlerinin yani hadisi bize aktaran kişilerin güvenilir olmaları, hadîsi sağlam ve geçerli yöntemlerle almış ve nakletmiş olmaları.
2- Râvîleri ne kadar güvenilir olursa olsun, hadîsin tek bir rivayet kanalına güvenilmeyip, farklı rivayet zincirleriyle gelen başka kanallarla desteklenmesinin şart koşulması.


Hadisler önce yazılı ve sözlü olarak koruma ve kayıt altına alınmaya çalışılmış (tesbît), sonra bunlar belli kitaplar içinde bir ayaya toplanmış (tedvîn), ardından da bu kitaplardaki hadislerin sınıflandırılması (tasnîf) yoluna gidilmiştir. Tesbît Döneminde hadislerin sözlü ve yazılı olarak öğretilmesi, öğrenilmesi, halk arasında yayılması, böylece hafızalarda ve değişik yazı malzemeleri üzerinde tespit edilip koruma altına alınması söz konusudur. Bu dönem aşağı yukarı hicri 1. yüzyılın sonlarına kadar devam eder. Yani sahâbe ile büyük tâbiûnun yaşadığı dönemdir.
Tesbît Dönemi’nde hadis öğretim ve öğrenimi için başta Hz. Peygamber olmak üzere ilk Müslümanların yoğun faaliyetleri vardır. Bunun için zamanın tüm iletişim imkânları kullanılmıştır denebilir.
Başta sahâbîler olmak üzere ilk Müslümanlar, hadislerin aslına uygun bir şekilde öğrenim ve öğretimi için gereken titizliği göstermiş ve bunun için başlıca şu çarelere başvurmuşlardır:

1. Hadis rivayetini azaltma;

2. Hadis rivayet edenden şahit isteme;

3. Hadis rivayet edene yemin ettirme;

4.Hadisi Kur’ân-ı Kerîm’le ve önceden bildikleri hadislerle karşılaştırma;

5. Hadisi ilk duyan kimseden almaya çalışma;

6. Hadisin râvilerini inceleme.


Hadisler bu dönemde daha ziyade semâ (yani hocadan işitme) yoluyla alınmışlardır. Bununla beraber, ilerde meşhur olacak olan diğer usûller de zaman zaman kullanılmıştır. Zaten sonraki asırlarda hadis âlimleri de, muteber hadis öğrenme usûllerini tartışırlarken esas olarak onların bu dönemde, özellikle de Hz. Peygamber döneminde uygulamasının olup olmadığına bakacaklardır.


Bu dönemde hadisleri, mümkün olduğu sürece Hz. Peygamber’den -sallellahu aleyhi ve sellem- duyuldukları gibi aynen alıp nakletme üzerinde özenle durulmuş, ancak aynen rivayet etme imkânı olmadığında, mânâ bozulmamak şartıyla, Hz. Peygamber’in kullandığı lafızların yerine benzerlerini kullanarak rivayet etme yoluna da gidilmiştir.
İlgili haberlerin incelenmesinden anlaşılıyor ki, bazı sebeplerden dolayı hadislerin yazılması önceleri yasaklanmış, daha sonra bu sebeplerin ortadan kalkmasıyla söz konusu yasak kaldırılmıştı.

Bu sebepler arasında yazının gelişmemişliği, az sahâbînin yazı bilmesi, hadislerin Kur’ân-ı Kerîm’le karışma endişesi gibi hususlar zikredilmektedir. Bunlar arasında en mühim ve gerçeğe en yakın olan sebep, son husus olmalıdır. Bununla beraber Hz. Peygamber’den sonra uzun yıllar hadislerin yazılamayacağı kanaati devam etmiştir.

Bu konudaki haberler incelendiğinde bu kanaatin bazı kültürel ve zihinsel sebeplerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim hadislerin Hz. Peygamber’in sağlığından itibaren yazılmaya başlandığını gösteren birçok haberler de bunu desteklemektedir.
Tarihi veriler ve belgeler bizzat Hz. Peygamber’in emriyle yazılan bazı hadis belgelerinin yanında ilk Müslümanlardan birçok kimsenin bazı hadisleri kayda geçirdiklerini göstermektedir.

Bunlardan bir kısmı asıl ş ekilleriyle sonraki hadis kitaplarına alınmış bulunmaktadır.
Tedvîn Dönemi, daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veya ezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar (dîvânlar) içinde toplandığı dönemdir ve hicrî 1. asrın sonlarından 2. asrın 1. veya 2. çeyreğine kadar süren bir zaman dilimini içine alır.
Bu dönemde yazılan eserlerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır.

Muhammed Hamîdullah, ilk dönemlerin yazma eserlerinin hemen hemen hepsinin Bağdad’ ın Moğollar tarafından istilası esnasında tahrip edildiğini kaydeder. Bunun için bu dönemde yazılmış olan eserlerin iç düzenleri hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber, gerek ilk çalışmalar olmaları, gerekse müteakip dönemin tasnîf dönemi olması gözönüne alındığında bu dönemde hadislerin kitaplarda, konu, râvî ve sıhhat bakımlarından karışık olarak toplandıkları söylenebilir. Belki belli bir zamandan sonra, namaz, oruç, hac gibi ana konulardaki hadisler ayrı ayrı müstakil kitaplarda ama yine de kendi içlerinde bir sıraya konulmadan toplanılmış olabilirler.






Alıntı
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:28   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi Ve Usulü

Bu dönemde hadislerin rivayetinde sened kullanımı tamamen yerleşmiş ve sened hadisin ayrılmaz bir parçası olmuştu.
Tedvîn hadislerin herhangi bir gruplandırma, sınıflandırma olmaksızın bir araya getirilip yazıya geçirilmesi anlamına gelir. Tasnîf ise hadislerin râvî-lerine veya konularına göre değişik şekillerde gruplandırılarak kitaplar meydana getirilmesi anlamına gelir.
Tasnifin çok sayıda amacı içinde öne çıkanlar üç tanedir:

1-Hadislerin korunması.

2- Kulanım kolaylığı.

3- Sünnetin toplumda yaşayan bir gelenek olarak devamının sağlanması.


Tasnif döneminde yazılan hadis kitapları hadisleri en temelde iki ana yönteme göre gruplandırmışlardır: Konularına göre, râvîlerine göre. Bu iki tür de kendi içinde tekrar kısımlara ayrılır.
Hadisleri konularına göre gruplandıran kitap türleri:

1- Tek bir konudaki hadisleri toplayan kitaplar

2-Dinin ana konularından birinde yazılmış kitaplar

3-Tartışma ve reddiye kitapları

4- Muvatta’lar

5- Sünenler

6- Câmî’ler

7-Musannefler’dir.


Hadisleri râvîlerine göre gruplandıran kitap türleri ise:

1-Müsnedler

2-Mu’cemler

3- Etrâf Kitapları’dır.


Tasnif döneminde yazılıp günümüze kadar ulaşan önemli hadis kitapları ve özellikleri şunlardır:
Ma’mer b. Râşid’in Câmi’i ve İmam Mâlik’in Muvatta’ı tasnif sürecinin başlarında çok erken dönemde yazılmış olmaları bakımından önemlidirler. Ayrıca Muvatta’ İslam Tarihi boyunca kalıcı izler bırakmış bir kitaptır.


Abdürrezzâk ve İbn Ebû Şeybe’nin Musannefleri Hz. Peygamber’in hadisleri yanında ilk üç neslin âlimlerinin dinî konulardaki görüşlerini içermeleri bakımından önemlidirler ve türlerinin en mükemmel örmeklerini teşkil ederler.
Ahmed b. Hanbel’in Müsnedi, Müsnedler içinde günümüze ulaşmış en geniş kitap olması bakımından önemlidir.
Kütüb-i Sittenin ilk iki kitabı olan Buhârî ve Müslim’in Camileri kendi içtihatlarına göre dinin bütün konuları ile ilgili en sahih ve sağlam hadisleri toplamış olmaları bakımından önemlidirler. Diğer dört kitap ise fıkıhla ilgili ahkâm hadislerini bir araya getirip bunlar üzerinde geçmiş âlimlerin değerlendirmelerini ve kendi görüşlerini belirtmiş olmaları sebebiyle önemlidirler.
Adı geçen kitapları önemli kılan bu temel önemleri ve üstünlükleri yanında daha başka özellikleri de vardır.


Tasnif döneminde yazılan kitaplar kendilerinden önce yazılan ve çoğu günümüze ulaşmayan kitaplardan yararlandıkları için onların içeriklerini bize aktarmış olmaktadırlar. Bu dönemden sonra günümüze kadar başta hadis olmak üzere çok değişik ilim dallarında yazılan kitaplara kaynaklık etmişler ve etmeye devam etmektedirler. Ayrıca hadisleri isnâd zincirleriyle birlikte verdikleri ve aynı hadisin birden çok isnadını içerdikleri için başta Hadis İlmi olmak üzere bütün ilmî araştırmalarda çok önemli veriler içermektedirler. Sonraki dönemlerin kitapları bunlara dayanarak hazırlandıklarından onlar bazı katkılar sağlamış olsalar da ikinci el kaynaklardır.
Hicrî ilk üç asırda telif edilen hadis kitapları temel hadis kaynakları olarak kabul edilmektedir.

Hicrî dördüncü asırdan itibaren söz konusu eserlerden Kütüb-i sitte diye isimlendirilenler ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu dönemden itibaren hadis ilmiyle ilgili çalışmalar önemli ölçüde sözü edilen kitaplar esas alınarak yapılmıştır.

Müstedrek ve müstahrec türü eserler esas aldıkları eserleri tamamlayıcı mahiyetteki kitaplardır. Cem’ ve Câmi’ başlığını taşıyan eserler temel hadis kaynaklarını bir araya getiren kitaplardır.

Zevâid türü eserler genellikle Kütüb-i sitte ile müsned ve mu’cemleri karşılaştırıp ikincilerde fazla olan rivâyetleri bir araya getiren kitaplardır. Etrâf türü eserler hadislerin kaynağına ulaşmayı kolaylaştıran kitaplardır.

Râvilerle ve zayıf râvilerle ilgili telif edilen eserler de temel hadis kaynakları üzerine yapılan önemli çalışmalardandır. Bu tür eserler de genellikle Kütüb-i sitte merkezli yapılmıştır.
Kelâm, fıkıh, tasavvuf gibi temel İslâm bilimlerinde yazılan kitaplarda her zaman hadislerin bütünü zikredilmemiş ve kaynakları gösterilmemiştir. Bu durum söz konusu kitaplardaki hadislerin kaynaklarını ve sıhhat derecelerini tespit etmeyi gerektirmiştir. Böylece tahric çalışmalarıyla fıkıh, akaid, tasavvuf gibi İslâm ilimleriyle ilgili yazılan eserlerdeki hadislerin temel hadis kaynaklarındaki yerleri tespit edilmiş ve özellikle sıhhatleri açısından değerlendirmeleri yapılmıştır.
Tarihi süreçte fert ve toplumun ihtiyaçlarına İslâm’ ın iki ana kaynağı ışığında çözüm üretme, âlimler, halk ve yöneticilere rehberlik etme amacıyla belli konularda temel hadis kaynaklarından derlenen eserler de telif edilmiştir. et-Terğîb ve’t-terhîb ve Riyâzü ‘s-sâlihîn gibi eserler bu amaçla kaleme alınmışlardır.
Halk arasında hadis diye meşhur olmuş haberleri toplayan kitaplar söz konusu rivâyetlerin güvenilirliğini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Hadis diye uydurulan sözleri toplayan eserler ise Müslümanları Hz. Peygamber adına uydurulan rivâyetlerden sakındırmayı amaçlamaktadır.
Yaklaşık son iki yüzyıl esas alındığında -bazıları bir önceki asırda- İslâm dünyasında hadis sahasında çalışmalar yapıp eserler yazan önemli âlimler çıkmıştır. Osmanlı devletinin son döneminde yetişen Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî ile Zâhid el-Kevserî İslâm dünyasının her tarafında tanınan ş ahsiyetlerdir. Hind Alt Kıtası ise bu dönemlerde hadis çalışmalarının âdeta lokomotifi olmuştur.

Diğer bölgelerde nispeten durgunluk devresine giren hadis faaliyetleri anılan bölgede en verimli ürünlerini vermiştir. Leknevî, Şâh Veliyyullah ed-Dehlevî, Sindî, Keşmîrî ve Zafer Ahmed Tehânevî gibi âlimler hadis konusunda her zaman temel müracaat kaynağı özelliğini koruyan eserler yazmışlardır. Arap dünyası değerlendirildiğinde, Kettânî, Cemâleddîn Kâsımî, Ahmed Muhammed Şâkir, Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Şuayb el-Arnaût, Nâsıruddîn el-Elbânî ve Abdülfettâh Ebû Gudde ilk planda unutulmaması gereken çok önemli âlimlerdir.
Türkiye’de hadis çalışmaları başlangıçta daha çok klasik eserlerin tercümesine dayanmaktaydı.

Özellikle İlâhiyat Fakültelerinin yaygınlaşmasından sonra buralarda kurulan hadis kürsülerinde telif eserler de yazılmaya başladı.
Yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerinde hadis ilminin pek çok konusu akademik olarak incelendi ve bu tezlerin bir kısmı basıldı.








Alıntı
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:32   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi Ve Usulü



Hint Alt Kıtasında hadis karşıtı görüşlere cevap vermek amacıyla eserler kaleme alındı. Bu bölgede mezheplerden bağımsız olarak hadisle ameli ve içtihadı savunan medreselerle, mezhebe bağlı kalarak hadisi anlamaya gayret eden ekoller ciddi fikrî tartışmalara girdiler.

Özellikle Hanefî mezhebinin hadisleri değerlendirme ölçütleri konusunda çalışmalar yapıldı. Hanefîlerin reye oranla hadisi az kullandığı eleştirilerine karşı hacimli kitaplar yazıldı.

Diyobend medresesi mensupları, Hanefî mezhebinin iddia edildiği gibi reyi hadisin önüne geçirmediğini savunan eserler yazdı.
Arap dünyasında hadisin her konusunu kapsayan eserler yazıldı. Bunlar arasında kaliteli ve yoğun emek ürünü çalışmaların yanı sıra, esas konudan uzaklaşarak bilinen hususları tekrarlayan çalışmalar da az değildir.

Esasen bu bölgedeki çalışmaların hadis ilmine en büyük katkısını yazma eserlerin neşri konusunda görmek gerekir. Bu neşirler içinde de üzerinde ciddi çalışılmayan sıradan kitaplar bulunmakla birlikte, gerçekten tenkitli neşrin (edisyon kritik) her yönden hakkını vererek hazırlanan ürünler de vardır. Hatta bazı eserlerin farklı muhakkikler tarafından birden fazla neşirleri gerçekleştirilmiştir.

Bu sayede önceleri kütüphanelerde bulunan yazma eserlerden istifadeyle hazırlanan konu merkezli akademik çalışmalar yerini neredeyse tamamen matbu eserlere müracaatla yapılan çalışmalara bırakmıştır.


Osmanlı devleti, kuruluşunu takip eden ilk asır içinde, çeşitli alanlardaki kurumlaşmasını tamamlar tamamlamaz eğitim sistemine dârulhadîsleri dâhil etmiştir. Tespit edilebilen ilk dârulhadîsin, başlarda Osmanlı devletinin en önemli merkezi olan İznik’te kurulmuş olması da bunu göstermektedir. İlerleyen dönemlerde ülkenin genişlediği bütün topraklarda dârulhadîsler kurulmuştur.

Osmanlının dârulhadîs açma gayreti hadis ve sünnete verdiği önemin somut göstergesidir. Bununla toplumun sünnete uygun bir hayat tarzı yaşaması; düşünce, duyuş ve algılayışta birliktelik sağlanması hedeflenmiştir.
Oryantalistler hadis ve diğer İslâmî ilimler sahasında büyük çalışmalar yapmışlardır.

Onlar söz konusu çalışmalarla özellikle yeterli dinî öğrenim görmemiş olan bazı Müslümanları da etkilemişlerdir. Bunların yanında onların, ortaya attıkları görüşler ve yayınladıkları eserlerle fikrî ve ilmî hareketliliğe, Müslümanların kendi kaynaklarına daha bir ciddiyetle eğilmelerine ve vaktiyle İslâm âlimlerinin geçmişte kullandıkları ama zamanla unutulan veya geliştirilmeyen araştırma ve tenkit yöntemlerinin bazı yeni düzenlemelerle kullanımlarının yaygınlaşmasına sebep oldukları inkâr olunamayacak bir gerçektir.


Hadis öğrenim ve öğretim tarihi Hz. Peygamber’in peygamber oluşuyla başlar. Bu tarihten itibaren onun hayat tarzı bir bütün olarak sünnetini oluşturur. O, kendisine gelen vahiyleri tebliğ etme ve açıklama bağlamında sahabîlerini sürekli bilgilendirmiş ve eğitmiştir. Sahabe de büyük bir bağlılıkla onun sözlerini, hal ve hareketlerini yakından takip etmiş ve birbirlerine aktarmışlardır.

Bu amaçla Mekke döneminde Dâru’l-Erkâm denilen evi, Medine döneminde ise başta Mescid-i Nebevî olmak üzere Suffe’yi bir eğitim-öğretim merkezi olarak kullanmışlardır.

Hz. Peygamber sahâbeyi eğitirken örnek bir öğretmen tablosu ortaya koymuştur. Bu dönemde fetihlerle İslâm coğrafyası genişlemiş, sahâbîler fethedilen yerlere dağılmış, bulundukları yerler zamanla birer ilim merkezi haline gelmeye-başlamıştır. Bu durum, hadis öğrenme amaçlı yolculukların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu devirde hadis öğrenim ve öğretimi büyük ölçüde şifâhî yolla yapılmaktaydı.
Özellikle tâbiûn dönemi başlarında sahâbe döneminin öğrenme ve öğretme metodu takip edilmiştir. Ancak genişleyen İslâm coğrafyasında ortaya çıkan çeşitli sorunlar ve bunlarla bağlantılı bazı itikâdî ve siyâsî gruplar rivâyet güvenliğini tehdit etmeye başlamıştır.

Diğer taraftan sahâbe neslinin önemli ölçüde tükenmiş olması hadislerin yok olma tehlikesini ortaya çıkarmıştır. Bu gelişmeler karşısında hadisler toplanıp tedvin edilmiş, temel hadis öğrenme ve öğretme kuralları belirlenmiş, râvîler ve rivâyetler yakından incelemeye alınmıştır. Yazılı rivâyetin yaygınlaştığı bu dönemde hâfıza zayıflamış ve eski önemini kaybetmiştir.
Sahâbenin muhtelif bölgelere ve şehirlere dağılmasıyla onların ilim ve irfanından yararlanmak isteyenlerin gelip gitmesiyle bulundukları yerler birer ilim merkezi haline geldi. Rihle denilen ilim amaçlı yolculukların yoğunlaştı.

Bu sayede hadislerin birinci elden sonraki nesillere intikali sağlandı. Bu merkezler, aynı zamanda daha sonra her biri bir ekol haline gelen fıkhî yaklaşımların alt yapısını oluşturdu. Medîne, Mekke, Şam, Kûfe, Mısır, Yemen, Kuzey Afrika, Endülüs ve Mâverâünnehir hicrî ilk asırda oluşan en önemli hadis merkezleridir.
Hadis rivâyet geleneğinde, İslâm eğitim öğretim geleneğinin bir parçası olarak öğrenci ve hocanın uyması gereken bazı yerleşik kurallar vardır. Âdâb denilen bu kuralların bir kısmı öğrenciyle bir kısmı da hocayla ilgilidir. İhlâslı olmak, hadisi ehlinden almak, hocaya saygı göstermek, öğrendiğiyle amel etmek, bilgiyi arkadaşıyla paylaşmak, metodlu, sabırlı ve düzenli çalışmak, ayrıca hadis usûlüne önem vermek öğrenciyi; ihlâs, üstün ahlâk, yeterlilik, haddini bilmek, büyüğe öncelik vermek, hadise ve hadis meclisine saygı, ayrıca eser yazmak hocayı ilgilendiren rivâyet âdâbındandır.
Râvî, rivâyet kuralları çerçevesinde hadisi alıp nakleden kimsedir.
Tabaka, yaş ve isnad bakımından veya sadece isnad birbirine yakın veya benzer râvîler grubu demektir. İlk dönem hadis tarihinde beş önemli râvî tabakası vardır. Bunların ilk üçü olan sahâbe, tâbiîn, etbâ-i tâbiîn tabakaları daha önemli, sahâbe tabakası ise en önemlisidir. Bazı âyet ve hadislere dayanılarak sahâbenin hepsi âdil kabul edilir. Bu nedenle adâlet yönünden râvî tenkidine tabi tutulmazlar.
Bir râvînin rivâyetinin kabul edilebilmesi için âdil ve zâbıt olması şarttır.

Âdil olması, müslüman, akıllı, ergin, fısktan uzak ve mürüvvet sahibi olmkla; zâbıt olması, uyanık/dikkatli olmak, ezberden naklediyorsa hadisini ezberlemiş olmak, kitabından rivâyet ediyorsa, kitabını iyi korumuş olmak, mana ile rivâyet ediyorsa kullandığı lâfızların manasını bilmekle gerçekleşir. Metâin-i aşere denilen on kusur vardır ki, bunlar râvîyi güvenilir, rivâyetini makbul olmaktan çıkarır. Yalancılık, yalancılıkla itham, fısk, cehâlet ve bid’at râvînin adâletini; çok hata etmek, aşırı dalgınlık, yanılma, sikaya mu-hâlefet ve kötü hâfıza zabtını ortadan kaldıran kusurlardır.










Alıntı
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:34   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi Ve Usulü



Cerh-ta’dîl, rivâyetlerinin kabulü veya reddi açısından râvîlerin incelenip durumlarına uygun lafızlar kullanarak haklarında hüküm vermektir. Bu bilimsel faaliyeti konu alan hadis ilmine cerh ve ta’dîl ilmi denir.

Cerh-ta’dîl, bir taraftan Allah, diğer taraftan kul hakkı ile ilgilili olduğu için mutlaka uyulması gereken şartları ve dikkat edilmesi gereken âdâbı, ayrıca bazı kriterleri ve kuralları bulunan zor bir iştir. Ehil münekkid tarafından yapılan ta’dilin sebebini açıklamak gerekmezken cerhin gerekçesi açıklanmış olmalıdır. Böyle bir kimsenin tek başına yaptığı cerh ve ta’diller geçerlidir.

Sika bir râvînin bana sika biri haber verdi diyerek rivâyette bulunması, adını açıklamaksızın sika dediği kimseyi ta’dîl etmeye yetmez. Bir âlimin, rivâyet ettiği hadis uyarınca amel edip fetva vermesi, o hadisin sahih, râvîlerinin de güvenilir olduğunu göstermez. Rivâyetine aykırı davranması da onun ve râvîlerinin zayıflığına delâlet etmez.

Tenkidine ehliyetine sahip olan köle ve kadının ta’dîli makbuldür. Cerh ve ta’dîlin bir râvî de çelişmesi durumunda, ta’dîl edenler daha çok olsa da öncelikle cerh dikkate alınır.

Aynı münekkidden kaynaklanan tenkid çelişkilerinde münekkidin son olduğu bilinen görüşü esas alınır. Farklı münekkidlerden kaynaklanan çelişkilerde ise gerekçesi açıklanan cerhler geçerli sayılır.
Râvîlerle ilgili biyografik bilgiler önceleri rivâyetlerle birlikte korunuken hicrî ikinci asrın son çeyreğinden itibaren rivâyetlerden ayrıştırılarak müstakil eserlerde toplanmaya başlamıştır.

Zamanla çoğalan bu bilgiler, çeşitli adlar altında irili-ufaklı yüzlerce biyografi eserde telif bir araya getirilmiştir. Ricâl edebiyatı veya Ricâl kaynakları denilen bu muazzam ilim ve kültür mirası, konu edindiği hadis kitabı veya kitaplarına göre birçok kategoriye ayrılır. Bunlar içinde başta Sahîhayn olmak üzere, Kütüb-i sitte râvîlerine dair ricâl eserlerinin yoğunluğu dikkat çekicidir. Bu eserler sayesinde bir râvî hakkında özel veya genel nitelikli ricâl kaynaklarından kolayca yararlanarak bilgi edinme ve hüküm verme imkânı her zaman vardır.
Bir hadisin sahîh olup olmadığını anlamak, oldukça karmaşık bir iştir.

Hadis tarihinde çok erken dönemden itibaren kendisini buna adamış bilgi, sezgi ve tecrübe sahibi muhaddisler, bir takım esaslar dâhilinde hadisleri sahîh, hasen zayıf gibi nitelemelerle büyük ölçüde tasnif etmişlerdir.

Tashîh veya taz’îf denilen bu işlemin odak noktası ise râvîlerdir. Bugün elimizde bulunan hadis kaynaklarındaki rivâyetlerin sıhhati konusunda, geçtiği kaynağa bakarak ana hatlarıyla bir kanaate sahip olma imkânı varsa da, aslolan râvîler hakkında yazılmış ricâl kaynaklarına dayalı değerlendirme yapmaktır. Bu çerçevede Zehesî’nin Tezkiretü’l-huffâz’ı ve Mîzânü’l-i’tidâl’i ile İbn Hacer’in Tehzîbü’t-Tehzîb’i ve onun muhtasarı Takrîbü’t-Tehzîb’i en faydalı ve kullanımı kolay ricâl kaynaklarındandır.
Sahâbe hadisleri Hz. Peygamber’den işiterek, onu görerek veya diğer sahâbîler vasıtasıyla öğreniyorlardı. Aralarında hadisleri yazan bazıları bulunmakla birlikte onlar öğrendiklerini genellikle ezberliyorlar ve müzakere ederek bilgilerini pekiştiriyorlardı.
Hicrî birinci yüzyılda hadisler genellikle şifahî olarak rivâyet edilmekteydi.

Hicrî ikinci asırdan itibaren ise hadislerin yazılı rivâyetine geçilmiş ve hadis rivâyetinde yazı hâkim olmuştur. Ancak bu dönemde Arap yazısı henüz yeterince gelişmiş değildi. Bu durum hadis metinlerinden yapılan rivâyetlerde ciddi hatalara sebep olmaktaydı. Hadis âlimleri yazıdan kaynaklanan hataları önlemek amacıyla yazılı hadis metinlerini doğrudan ehil olan âlimden işitilerek veya ona arzedilerek alınmasını uyulması gereken zorunlu prensipler olarak geliştirmişlerdi.
İslâm coğrafyasının uzak bölgelerden gelen hadis talebelerinin her zaman hadisleri uzun süre alan semâ’ ve kırâat metotlarıyla almaları mümkün olmamaktaydı. Bu durumda onlara kolaylık sağlamak ve hadislerin farklı bölgelere ulaşmasını temin etmek amacıyla icâzet, münâvele ve mükâtebe yöntemlerine izin verilmişti. Hadis âlimleri tarafından geçerli kabul edilmese de i’lâm, vasıyyet ve vicâde metotları hicrî ilk üç asırda nadiren kullanılmaktaydı.
Gerek hadisin aslına uygun rivâyetinde gerekse sıhhatini tespitinde hadis öğrenim ve öğretim metotları belirleyici olmaktaydı. Bu durum hadisin hangi yöntemle alındığını ifade etmeyi gerektirmişti. Bunun üzerine hadis öğrenim ve öğretim metotlarına paralel olarak edâ siğaları veya rivâyet lafızları diye isimlendirilen tabirler de gelişmişti.

Rivâyet lafızlarının belli metotlar için kullanımı yaklaşık hicrî ikinci asrın sonlarına doğru gerçekleşebilmiştir. Rivâyet lafızlarının yaygınlıkları ile hadis öğrenim ve öğretim metotlarının kullanımları doğru orantılıdır. Ancak rivâyet lafızlarının kullanımındaki yaygınlıkta tarihi süreçteki gelişimlerinin de önemli etkisi olmuştur. Hicrî birinci ve ikinci asırlarda en çok kullanılan edâ siğası “an” iken üçüncü yüzyılda “haddesenâ” ve “ahberenâ” olması da bu sebepledir.
Hicrî ilk üç yüzyılda hadisler büyük çoğunlukla semâ’ ve kırâat metotlarıyla rivâyet edilmiştir. Kullanım açısından ikinci sırada icâzet, münâvele ve mükâtebe metotları gelmektedir. Hadis kitaplarının nakledildiği yaklaşık hicrî beşinci asırdan itibaren ise hadis eğitiminde kurumsallaşmanın da etkisiyle icâzet metodunun yaygınlaştığı görülür.
Hadisi bizzat hocadan semâ’ ve kırâat metotlarından biriyle almak amacıyla hadis talebeleri uzun yolculuklara çıkmışlardır. Böylece farklı ülkelere dağılmış sahâbîlerin bildiği hadisler kaybolmaktan kurtulmuştu.

Bu yolculuklar sayesinde hadisler ilk kaynağından alınmaktaydı. Ayrıca rihleler râviler hakkında bilgiler elde etmeyi sağlamaktaydı. Rihleler nesiller arasında güçlü bir iletişim kurulmasını ve hadislerin sonraki nesillere aktarılmasını sağlamıştı. Sahâbe döneminden itibaren başlayan hadis için yapılan yolculuklar V. (XI.) yüzyılda önemli ölçüde sona ermiştir.
Nakil döneminde kitap ve nüshaların güvenilirliği önem arzetmeye başlamıştı. Bu dönemde farklı yollarla gelen bir eserin nüshaları arasında karşılaştırma yapılarak tashih edilmekte ve müellif metnine en yakın nüsha ortaya çıkarılmaktaydı. Farklı nüshaların karşılaştırılmasının ardından eserin sonuna mukabele kaydı düşülürdü ve bu önemli ölçüde eserin güvenilirliğini belirlerdi.
Hadisler tarih boyunca değişik özellikler kazanmış ve bunlara göre adlan-dırılmışlardır. Onlarca isim almış olan hadisleri bazı ortak özelliklerine göre sınıflandırmak mümkündür.
Hadisler Hz. Peygamber’e ait oluşu kesin olanla ihtimalli olanlar şeklinde iki ana kümeye ayrılır. Bunların birinci kısmına mütevâtir ikinci kısmına haber-i vâhid denir. Hz. Peygamber’e ait oluşları ihtimalli olan haber-i vâhidler de makbûl ve merdûd kısımlarından oluşur. Birinci kısma sahîh ve hasen hadisler girer.








Alıntı
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:37   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi Ve Usulü



Haber-i vâhidlerin merdûd kısma ise zayıf hadisler girer. Zayıf hadislerin on kadar çeşidi bulunmaktadır.
Hadislere makbûllük ve merdûdlük dışındaki özelliklerine göre de bazı isimler verilmiştir. Bunların bir kısmı metninin özelliğine, diğeri senedinin özelliğine, üçüncü kısmı ise sened ve/veya metninin özelliğine göre adlandırılmışlardır. Bu kısımda yar alan hadis çeşitleri, sened ve metinlerinin durumlarına göre makbûl veya merdûd olabilmektedirler.
Mütevâtir hadis, başından sonuna kadar her tabakada, yalan söylemek üzere anlaşmaları aklen ve âdeten mümkün olmayacak kadar çok râvînin rivayet ettiği hadistir. Tanımdaki tabakadan kasıt; yaş ve öğrenim bakımından yahut bazı özelliklere sahip olma yönünden aynı veya birbirine yakın olan kimselerdir.


Âhad hadis veya haber-i vâhid, herhangi bir tabakada râvî sayısı, mütevâtir hadisin râvî sayısına ulaşmayan hadistir. Haber-i vâhidin bir ya da birkaç tabakada mütevâtir hadisin şartlarını taşımış olması, onun mütevâtir olarak nitelendirilmesi için yeterli değildir.
Zayıf hadis, sahih hadisin tarifinde zikredilen niteliklerden birini veya birkaçını taşımayan hadistir ve taşımadığı niteliğe göre değişik isimler alır.
Zayıf hadisteki kusurlar râvîsinin adalet eksikliğinden veya hafızasının zayıflığından kaynaklanabilir.
Mevzû hadis ise, Hz. Peygamber’e söylemediği veya yapmadığı bir sözün veya fiilin nispet edilmesidir. Bu, bilerek, kasten Allah Resûlü adına yalan uydurmaktır.
Eşyanın bilinmesi akıl yoluyla ve his ve duyu organları vasıtasıyla gerçekleşir. Mesela dördün yarısının iki ettiğini akıl yoluyla biliriz. Aynı şekilde sonradan meydana gelmiş veya yaratılmış olan bir şeyi düşündüğümüzde onu yaratan bir gücün varlığını yine akıl yoluyla kavrarız. Fakat bir kimsenin söyediği bir sözü veya yaptığı bir işi duyu organları vasıtasıyla öğreniriz.

Söylenen bir söz işitme, yapılan bir iş/fiil ise görme organıyla bilinir.
Bir şeyi duyu organı vasıtasıyla öğrenen kimse, onu, bilmeyene, yine duyu organı aracılığıyla, olaya bizzat şahit olanın haberiyle öğretir. Bir şeyi haber verenlerin hepsi, sözlerine güvenilen kimseler değildir.

Bu durumda verilen haber iki ihtimalden birine açık olur; yani ya yalan ya da doğrudur. Öyleyse haberin doğru olması için, onun dürüst ve sözüne güvenilen kimselerden alınması gerekir. Sözüne güvenilen kimseler de ya yakîn veya zan yoluyla bilinir. İşte yakîn vasıtasıyla bilinen haber mütevâtir; zan yoluyla bilinen haber ise âhâddır.

Ancak zan yoluyla bilinmesi durumunda, haberin doğru olduğunu gösteren işaretlerin aksini gösterenlerden daha kuvvetli olması gerekir. Buna galip zan (zannı gâlib) denir.
Mütevâtir haberin hem inanç (akâid) hem de amelde kesin delil olduğu hususunda Ehl-i sünnet mezhepleri görüş birliğindedirler. Haber-i vâhid’in ise, amelde delil olması hakkında ittifak olmakla birlikte, akâid esaslarının tespitinde delil olması tartışmalıdır.
İslâm alimleri zayıf hadisle amel konusunu genellikle sonuca etkisi açısından değerlendirmişlerdir.

Zayıf hadisin delil olma yetersizliği dikkate alınarak inanç esaslarının belirlenmesinde hiçbir surette ona yer verilmemiştir. Zayıf hadisle amel konusuna gelince, çoğunluğun temel aldığı ölçütün helal ve haram sınırı olduğu görülür.

Burada da hadisin sonuca etkisi göz önünde bulundurulmuştur.

Helal ve haramın tespiti ciddi ve sorumluluk isteyen bir durumdur. Ancak güzel amellere teşvik veya çirkin işlerden sakındırmak maksadıyla zayıf hadise dayanmak böyle değildir.
Zayıf hadisin helal ve haramların tespitinde kullanılmayacağı hususu teoride ifade edilse de, pratikte bu prensibin özellikle Hanefîler ve Şâfiîler tarafından ihlal edildiği örneklere azımsanmayacak kadar rastlanmaktadır. Burada içeriği ile ümmetin amel ettiği genel kabul görmüş hadisler, sened açısından zayıf da olsa, geçerliliğini sürdürmüşlerdir.

Ayrıca rivayeti daima ilk planda tutan anlayışlar zayıf hadisleri, doğru olma ihtimalini göz önünde bulundurarak, şahsî görüşe (rey) tercih etmişlerdir. Bu değerlendirmelerde hasen hadis kavramının literatüre tam yerleşmediği Tirmizî öncesi dönemi de dikkate almak gerekir. Zira bu dönemde zayıf hadis olarak nitelenen hadislerin bir kısmı aslında hasen hadistir.








Alıntı
seyma1450 beğendi.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Şubat 2017, 00:38   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Standart

Hadis Tarihi ve Usulü







Hadis ilminde belli bir formasyon kazanmış bir kişi, sened ve metni incelemek suretiyle bir hadisin uydurma olup olmadığı konusunda kanaat sahibi olabilir. Uydurma hadisin belirtileri senedden kaynaklanıyorsa araştırmacının derin bir râvî bilgisine sahip olması şarttır. Râvîlerin hayatlarını dikkatle kaydederek, onların hocalarını, talebelerini, doğum ve vefat tarihlerini, hadis almak için yaptıkları yolculuklarda (rihle) nerelere uğradıklarını, dinî yaşantılarını, hafıza ve zaptetme durumlarını ve daha başka pek çok hususu dikkate alarak senedin analizini yapabilir.
Hadisin metni hakkında da incelenmesi gereken çeşitli ölçütler vardır. Kullanılan dilin uslübu, mana bozuklukları, muhtevadaki sınırsız vaatler, ölçüsüz sevap veya cezalar, yer, zaman, mekân belirten spesifik bilgiler uydurma hadisin tespitinde önemlidir. Ayrıca sahih hadis bulunmayan konuları genel olarak tanımak da mevzû hadisi tayin etmede mühim bir yardımcıdır.







Alıntı
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hadis Tarihi ve Usulü/2013-2014 tek ders sınavı alperkara Hadis Tarihi Ve Usulü 3 04Haziran 2016 17:23
Hadis Tarihi Ders Notları 5-7-8-10.üniteler Medineweb Hadis Tarihi Ve Usulü 7 30 Mayıs 2016 21:11
inkılap tarihi 1 ders notları Tuba_ İnkilap Tarihi 1 4 07 Aralık 2013 18:48
Sakarya İlitam Hadis Tarihi ders notları Medine-web SAKARYA İlitam 2 20 Ekim 2013 12:31
inkılap tarihi ders notları ilahiyat 2 .sınıf tunahan43 İnkilap Tarihi 1 3 22 Eylül 2013 15:44

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.