Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi:  18 Nisan 2008 (18:42), Konuya Son Cevap : 18 Nisan 2008 (18:42). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 18 Nisan 2008, 18:42   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Goethe ve Hazreti Muhammed

Goethe ve Hazreti Muhammed

Almanya’nın ve aynı zamanda dünyânın en büyük şâir ve edîplerinden sayılan
Johann Wolfgang von Goethe birkaç kez özel yazışmalarında birkaç kez şiirlerinde ve hatta bir kere de
toplum içinde kendisini bir Müslüman olarak gördüğünü ifâde etmiştir
(1). Doğu-Batı Divânı’ndaki şu mısrâları dikkat çekicidir (2):

“Kur’ân ebedî midir?

Sormam bunu!

Kur’ân, yaratılmış mıdır?

Bilmem bunu!

Kitapların kitabı olduğuna ise

Müslüman olduğum için inanırım”

Goethe’nin İslâmiyet’e ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e olan gönül yakınlığı gençlik yıllarında başlar.
Kur’ân’ı kutsal kitap olarak kabul eder.
Karşısına çıkan âyetlere ve özellikle de lisândaki güzelliğe hayrân olur.
Kur’ân’dan ömrünün sonuna kadar zevk ve ilhâm alır.
1772 yılında, henüz 23 yaşındayken yakın bir dostuna yazmış olduğu mektubunun en son bölümünde şu cümle vardır (3):”

Ben de tıpkı Mûsâ gibi, onun Kur’ân’da duâ ettiği gibi, duâ etmek istiyorum:
Allah’ım daracık göğsümde bana bir yer aç”.
Goethe’nin bu cümlesinde tam olarak neyi kastetdiğini, Kur’ân-ı Kerim’deki sözkonusu âyetin devamını okuduğumuzda daha iyi anlıyoruz.
Tâ-hâ Sûresi’nin 25-28 âyetlerinde şöyle geçer:
“Mûsâ: Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar”.

Goethe, Kur’ân-ı Kerim’in Almanca ve Latince tercümelerini büyük bir titizlikle, inceleyerek okur.
Kur’ân’dan yapmış olduğu küçük bir seçme, notları arasından günümüze kadar ulaşmıştır (3).
Bu notlar incelendiğinde Goethe’nin özellikle Peygamber Efendimiz’in halk içindeki yeri ve tesîrini anlatan âyetlerden etkilendiği sezilir.
Örneğin, Ankebût Sûresi’nden “Mûcizeler ancak Rabbimin katındadır.
Doğrusu ben, sâdece apaçık bir uyarıcıyım” ve Ra’d Sûresi’nden “İnkâr edenler:
‘Rabbinden Muhammed’e bir mûcize indirilmeli değilmiydi derler?’ Sen ancak bir uyarıcısın.
Her milletin bir yol göstereni vardır” âyetleri Goethe’nin notları arasındadır.

Henüz 23 yaşındayken, Kur’ân üzerine yaptığı bu inceleme ve okumalar kendisini o kadar olağanüstü etkiler ki,
“Mahomet” (Muhammed) başlığıyla bir Trajedi yazmak ister. Bu çalışma kendisi için büyük bir projedir.
Bir kısım sahnelerini yazar, fakat maalesef tamamlaması mümkün olmaz.
Eserin yazılmasındaki maksat ise bir şâire has yöntemle Hz. Muhammed’in Allah’ın birliği ile ilgili mesajını yaymaktır.
Bu tiyotro eserinde Peygamberimiz için çok samimi ve övgülerle dolu parçalar vardır. Eser,
“Muhammed’in Münâcatı” diye bir duâ ile başlar. Peygamberimiz parlak bir gecede yıldızların altında duâ etmektedir.
Önce sayısız yıldıza tapınır. Sonra dost yıldız jüpiter ön plana çıkar ve yıldızların kralı olarak sadece ona tapınır.
Çok geçmeden ay yükselir ve tapınanın gözünü ve gönlünü çeler. Sonra imânı güneş ile güçlenir ve ona övgüler yağdırmaya başlar.
Bu değişkenlik dostça da olsa rahatsız edicidir.
Rûh kendini aşması gerektiğini hisseder. Ve sonunda bir olan, tek olan, sınırsız olan ve bütün yaratılmışların varlıklarını borçlu oldukları Allah’a imân eder (1). Peygamberimizin Münâcatı şu sözlerle sona erer (4): ”Ey aşkla yenilen, canlanan kalp, yaratıcına doğru yüksel! Yâ Rabbi benim bir tek Allah’ım sensin. Sen her şeyi ihâta etmiş, kaplamış olan aşksın. Güneşi, ayı, yıldızları, yeri, göğü ve beni yaratan sensin Allah’ım”.

Bu tiyatro eserinde, sahnelerin birinde Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin karşılıklı olarak söyledikleri bir ilâhi vardır. Goethe bu ilâhiyi daha sonra, tam orjinal şekliyle olmasa da, şiirlerinin sonraki baskılarına “Mahomets-Gesang” (Hz. Muhammed’in Şarkısı) adı altında dâhil eder. Bu şiir Peygamber Efendimiz’i öven bir methiyedir. Bu lirik eserde Goethe, Hz. Muhammed’i bir dağdan fışkıran kaynak, akan bir su olarak tasvîr eder. Coşkulu bir şekilde akarken geçtigi her yerdeki dereleri, çayları, nehirleri kardeşcesine kucaklayıp, kendisine katar. Aktığı her yere hayât ve canlılık verir. Gittikçe büyüyen muazzam bir ilâhi güçle nihâyetinde Allah’ı sembolize eden okyanusa kavuşur. Alman Edebiyat bilimcisi Katharina Mommsen, bu şiirin bir Alman şâir tarafından Hz. Muhammed’i övmek üzere yazılmış en güzel şiir olduğunu söyler. Aşağıda bu şiirin türkçesini veriyorum (1):



Hz. Muhammed’in Şarkısı (Mahomets-Gesang)

“Sevinç sevinç berrak,

Ve yıldız yıldız parlak, bir dağ pınarı,

Üstünde beyaz bulutların

Ve kuytusunda bir yeşil yamacın,

Aziz rûhlar sallamış beşiğini!

Vedâ edip çocuk tazeliğiyle bulutlara,

Raks eder gibi iner mermer kayalara.

Haykırır sevincini semâlara.

Dağ geçitlerinde,

Önüne katar renk renk çakılları,

Ve bağrına basar kardeş pınarları.

Çiçeklenir ayak bastığı yerler,

Ve nefesiyle yeşerir çimenler,

Yoldaşı olur şimdi ırmaklar,

Ovaları doldurur gümüş ışıklar.

Bir ses yükselir pınarlardan:

“Kardeş; ayırma bizi koynundan

Kollarını açmış bekliyor Yaradan

Yoksa bizi çölün kumları yutacak.

Güneş, kanımızı kurutacak, kardeş.

Dağın ırmaklarını,

Ovanın ırmaklarını,

Hepimizi alıp koynuna,

Eriştir bizi yüce Tanrı’na!”

“Peki” der, dağ pınarı,

Kendinde toplar bütün

Ve haşmetle kabarır göğsü ve kolları,

Ülkeler açılır uğradığı yerlerde,

Yeni şehirler doğar enginlerde,

Kulelerin alev zirvelerini,

Ve haşmetli mermer saraylarını,

Bırakıp arkasında,

Yürür mukadder yolunu

Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak,

Evlâtlarını, Tanrı’sına ulaştırarak

Karışır ilâhi ummana coşarak”.

Goethe’nin kaleme aldığı bu tiyatro eserinde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ile süt annesi Halime arasında geçen bir sahne vardır. Bu parça Goethe’nin Peygamberimiz ile ilgili biyografileri nasıl büyük bir dikkatle okuyup kendi iç âleminde özümsediğini bize yansıtır (5):

Halime (süt annesi): Muhammed!

Muhammed: Halime! Şu an tam saâdet dolu duygularımın içindeyken beni rahatsız etmek zorunda kaldın. Ne istiyorsun benden Halime?

Halime: Beni ürkütme sevgili oğul. Güneşin battığı yerde seni arıyorum. Körpecik gençliğini gecenin tehlikelerine mâruz bırakma.

Muhammed: Allah’ın varlığına inanmayanlar için gündüz de gece kadar lânetlidir. Kötü ahlâk, tıpkı kara kurbağasının zehri çektiği gibi, uğursuzluğu da kendisine getirir. Fazîlet ise bu gökler altında, şifâ verici bir muska gibi en sağlıklı atmosferiyle bizi muhâfaza eder.

Halime: Hiç bir gece soygunculardan güvende olmayan bu topraklarda sen çok yalnızsın.

Muhammed: Yalnız değildim. Allah’ım en samimi bir şekilde bana yaklaştı.

Halime: O’nu gördün mü?

Muhammed: Sen O’nu görmüyor musun? Her sessiz pınarın yanında, çiçek açmış her ağacın altında sevgisinin sıcaklığıyla benimle buluşuyor. O’na nasıl şükretsem! Benim göğsümü açtı. O’nun ismini hissedebileyim diye kalbimin katı kılıfını benden çekip aldı.

Halime: Hayâl görüyorsun! Göğsün hiç açılabilir miydi ve sen hâlâ şimdi hayattasın ?

Muhammed: Senin için, beni anlamayı öğrenebilmen için, Allah’ıma duâ edeceğim.

Halime: Senin Allah’ın kim? Hobal mi, el Fatas mı?

Muhammed: Bir taş parçasına “seni seviyorum” ve balçığa “benim koruyucum ol” diyen zavallı bahtsız halk! Onların duâlar için kulakları, yardım için kolları var mı?

Halime: O taşın içinde oturan ve balçık içinde süzülen şey beni duyuyor. Onun gücü büyük!

Muhammed: Ne kadar büyük olabilir? Onun yanında 300 tane daha var. Her birinin yanında yakarıcı bir duâ masası tütüyor. Eğer siz komşularınızın aleyhine duâ ederseniz ve komşularınızda sizin aleyhinize duâ ederse; o zaman tanrılarınız, sınırları karışmış küçük hükümdarlar gibi sonu gelmeyen bir fesatla, karşılıklı olarak birbirlerinin yolunu kapatmak zorunda kalmaz mı?

Halime: Senin Tanrı’nın ortakları yok mu?

Muhammed: Eğer olsaydı, O Allah olamazdı.

Halime: O nerede yaşar?

Muhammed: Her yerde.

Halime: Yani hiç bir yerde. Bütün yönlere doğru yayılıp genişlemiş olanı tutup kavramak için kolların var mı?

Muhammed: O kollar ki, senin sevgin için sana şükreden bu kollardan daha güçlü yanıyor. Ama onları ancak bana izin verildiği kadar uzatabilirim. Halime, dar bir kundağın içine sıkışmış bir çocuk gibiydim. Kollarımı ve ayaklarımı karanlık bir sargıda hissetmiştim. Fakat kendimi serbest kılacak olan şey de, bende değildi. Allah’ım, insanlığı bağlarından kurtar! Onların en içli duygusu senin özlemini çeker.



Goethe’nin çok genç yaşta bu tiyatro eserini oluşturmak istemesinde ki gâyelerden biri de, o dönemde Hz. Muhammed ve Kur’ân’a karşı ithâm edilen önyargılara karşı kendi içindeki isyânıdır. Çünkü kendisi Kur’ân’ın tüm Almanca tercümelerini okumaktadır. Ama yapılan tercümelerin her birinde bir kasıt olduğunu fark eder. Hz. Muhammed yalancı bir peygamber gibi yansıtılmak istenmektedir. Yine o dönemde ünlü Fransız düşünürü Voltaier’in (1694-1778) “Mahomet” başlıklı bir piyesi vardır. Goethe bu eseri tercüme eder. Fakat Voltaier’in ifâdeleri Peygamber Efendimiz’e karşı sâdece iftirâ ve hakâretlerle doludur (6). Aynı şekilde Dante’de (1265-1321) meşhur “Divinia Komedyası”nda Hıristiyanlığın etkisi altında kalarak, Peygamberimiz’e cehennemde yer vermiştir (4). İşte Goethe’nin tüm bunlara bir tepki olarak kaleme aldığı bu tiyatro eseri, aslında aynı zamanda da Hıristiyan ve kilise âlemine karşı bir meydan okumadır. Ama maalesef bu çalışmasını tamamlayamaz ve eserin sahnelenmesi de mümkün olmaz.

Yaşlılık döneminde yazmış olduğu Doğu-Batı Divânı’nda ise birçok mısrâ direkt olarak Kur’ân’dan esinlenerek yazılmıştır. Goethe, yine bu eseriyle Peygamber Efendimiz’in ulvîyetini ve Kur’ân âyetlerini kendi şâirâne uslûbuyla Batı’ya duyurmak istemiştir. Goethe uzmanı Katharina Mommsen, “Eğer Goethe’nin İslâm’a olan positiv bağlılığı olmasaydı, Doğu-Batı Divânı’nın vücûda gelmesi asla mümkün olmazdı” der (3). Kur’ân ve hadislerin bu esere kaynak oluşturduğunu ifâde eder. Aşağıda Doğu-Batı Divânı’ndan, Goethe’nin Peygamber Efendimiz’i andığı bir bölümü örnek olarak veriyorum (7):



“İsâ, bütün saflığıyla duyuyor,

Kâinâtın ilâhı bir tek diyordu;

Onu ilâhlaştıran her kişi

En kutlu hislerini yaralıyordu.



Gerçek aydınlanmalı artık!

Muhammed’in başardığı gibi,

Yalnız Allah bir tek diyerek

O, bütün dünyayı fethetdi”.



Bugün Almanya’da Goethe’nin öz vatanında ne yazık ki, Goethe’nin İslâmiyet’e ve Hz. Muhammed’e olan bağlılığı yeterince bilinmiyor. Felsefeci ve Alman Edebiyat uzmanı Peter Anton von Arnim, Goethe’nin ölümünden sonra, editörlerin birkaç istisnâ dışında bu ilişkiyi mümkün olduğunca gizlemeye çalıştığını ifâde ediyor Bu amaçla kimi şiirleri, Goethe’nin bütün şiirlerinin toplandığı baskılara dâhil edilmemiştir. Ve hattâ kimi şiirlerde değişiklikler yapılarak anlamsız hâle getirilmiştir. Goethe’nin biyografilerinde de hemen hiç bir şekilde İslâm’a ve Hz. Muhammed’e değinilmez. Yine bu biyografilerde Doğu-Batı Divânı’ndaki birçok mısrâın Kur’ân’dan esinlenmiş olduğuna dâir bir bilgi de bulunmaz. Bu nedenle bugün birçok Alman şaşırarak “Goethe ve İslâm? Bir ilişki mi var” diye sorar (1). Goethe’nin Müslüman olduğu kabul edilmek istenmez. Aslında Goethe yüzyıllar öncesinden bu konuya çok güzel bir cevap vermiştir:



“Ne aptalcadır ki herkes kendi özel fikrini

Çok değişiktir diye över.

Eğer İslâm Allah’a teslim olmak demekse,

Hepimiz İslâmiyet’in hâkimiyetinde yaşar ve ölürüz”.



Kaynakça:

(1) Goethe ve Muhammed Peygamber. Peter Anton von Arnim. Kutlu Doğum Proğramı. TÜRKKAD özel yayını. 2005. Sayfa 10-26.

(2) Yarat ey sanatçı. Johann Wolfgang von Goethe. Ahmet Cemal. Hasan Ali Yücel klasikler dizisi. 2006. Sayfa 56.

(3) War Goethe ein Muslim? Katharina Mommsen. Zeitschrift Kaaba. Nr. 1/97.

(4) Mevlânâ. Şefik Can. Ötüken Neşriyat. 1997. Sayfa 248, 260.

(5) Goethe und der Islam. Katharina Mommsen. Insel Verlag. Sayfa 61-63.

(6) War Goethe ein Mohammedaner? Manfred Osten. Neue Zürcher Zeitung. 2002. Nr. 112.

(7) Doğu-Batı Divanı. Johann Wolfgang von Goethe. Bayram Yılmaz. 2005. Sayfa 323.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hacet kapısın tıklarken Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 2039 13 Eylül 2008 11:34
geçmiş zaman aynası Şiirler ve Şairler CaferTayar 0 2144 13 Eylül 2008 11:29
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: Dua Bölümü Seyyid 1 2497 12 Eylül 2008 12:39
rahmet katrelerinde bir  cuma  soluğunda dua Dua Bölümü CaferTayar 0 2373 12 Eylül 2008 12:31
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan Üç Aylar / Kandiller CaferTayar 0 2060 06 Eylül 2008 13:07

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hazreti Fatımatü'z-Zehra muallime Ashab-Kiram(r.a) 4 14 Mayıs 2020 17:38
Hazreti Baran (Yağmur) Matemkar Videolar/Slaytlar 0 28 Ocak 2013 00:52
Hazreti Ebu bekr'in işkenceye maruz kalışı _bülbül_ Ashab-Kiram(r.a) 1 24 Mart 2010 11:17
Goethe'den Sözler KEVİR Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler 1 24 Temmuz 2008 23:20
Hazreti peygamber e en layık saray _bülbül_ Hz.Muhammed(s.a.v) 4 23 Temmuz 2008 22:38

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.