Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi:  18 Kasım 2018 (17:46), Konuya Son Cevap : 18 Kasım 2018 (17:46). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 18 Kasım 2018, 17:46   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Peygamber Efendimizin SAV. Dünyaya Teşrifi

Peygamber Efendimizin SAV. Dünyaya Teşrifi

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ

MEVLİD KANDİLİ – EFENDİMİZİN (S.A.V) DÜNYAYI TEŞRİFİ
(19 Kasım Pazartesi 2018)

Bütün müminlerin sevgide buluştukları ortak payda, elbette başta Allah'ın (c.c) sonra ise fahr-i kâinat mefhar-i mevcudat Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.v) sevgisidir.

Resûlullah (s.a.v) Allah'ın ilk yarattığı nur, Habibullah'tır. Kâinat onun nurundan yaratılmıştır. O her davranışıyla müminler için en güzel örnektir. Bütün insanlığa gönderilmiş bir rehberdir. Bütün peygamberlerin reisi, Hâtemü'l-enbiyâ'dır.

Allah Teâlâ ilk önce, Hz. Muhammed’in (s.a.v) nurunu yarattı. O nurdan levhi, kalemi ve arşı yarattı. Rabb’inin emriyle kalem levhe, “Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlullah" yazdı. Sonra ilâhi ilmi nakşetti. Habibinin isminin kendi ismiyle beraber anılmasından hoşnut oldu. Onun hürmetine bütün mahlûkatı halk etti.

O, nurunun yaratılışından tâ ki kıyamete kadar gerçek faziletin medarıdır. Ve yine, dünyada ve ahirette övgüye layık olan odur.

Yüce Allah, Resûlü'nü (s.a.v), mahlûkatı arasında seçerek kemal ve cemal sıfatlarıyla donatmış, güzel vasıf ve ahlâklarla bezemiştir. Bütün bunları insanların gözleri önüne sermiştir. Ona apaçık mucizeler, deliller vermiş ve daha nice hârikulâde vasıflarla kuvvetlendirmiştir.

Hz. Peygamber'in (s.a.v) zamanında yaşayan ve onu görme şerefine eren herkes bunlara şahit olmuştur. Onlardan sonra gelen tâbiîn ve tâbiîni takip eden nesil bunları ilm-i yakîn ile öğrenmiş ve bu ilim bizlere kadar ulaşmıştır.

Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimizin (s.a.v) bir nur, aydınlatan bir kandil olduğundan söz edilmiştir:

“Gerçekten size Allah'tan bir nur (Hz. Resul) ve apaçık bir kitap geldi.” (Mâide/15)

“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).” (Ahzâb/45-46)

Kur’an-ı Kerim'de Hz. İbrahim (a.s)’ın şu dua ile Cenab-ı Hakk’a niyaz ettiği bildirilmiştir:

“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder.” (Bakara/129)
Hazreti İsa (a.s) ise, Rasulullah (s.a.v) Efendimizi şöyle müjdelemiştir:

“Ey İsrailoğulları! Ben size gönderilen Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek olan Ahmed adlı peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” (Sâf/6)

Rasulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Âdem (a.s), cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işledikten sonra affedilmesi için:

- Allah’ım, beni Muhammed’in hakkı için affeyle, tövbemi kabul et, diye dua etti. Cenab-ı Hak:
- Sen Muhammed’i nereden tanıyorsun, diye sordu. Âdem:

- Ya Rabbi! Beni yarattığın zaman başımı kaldırıp Arş’a baktığımda, üzerinde 'La ilahe illallah Muhammedü’n Rasulullah’ yazıldığını gördüm. İsmi, Allah’ın ismiyle zikredilen birinin O’nun katında en sevgili kul olduğunu anladım. Bundan dolayı onun ismini zikrederek affımı istiyorum, dedi. Allah Tealâ:

- İzzet ve celâlime yemin olsun ki, o senin zürriyetinden gelecek son peygamberdir. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım, buyurdu. ” ,

Efendimiz (s.a.v)’in doğduğu gece:

• Medayin şehrinde İran kralının sarayının on dört burcu yıkıldı.
• Mecusîlerin tapınaklarında bin yıldır söndürülmeden yakılan kutsal ateşleri birdenbire söndü.
• İran’da Save Gölü kurudu.
• İran’da bin yıldır suları iyice kesilmiş olan Semave Deresi taştı ve çevresini su bastı.
• Gökyüzünde büyük bir yıldız doğdu. Yahudi alimleri, Tevrat’ta belirtilen paygamberin doğduğunu anladılar ve aralarında huzursuzluklar başladı.
• Devrin yıldızlarla ilgilenen müneccimleri, o gece yeni bir yıldızın gökyüzünde ortaya çıkmasına tanık oldular.
• Kâbe’deki büyük putlar yüz üstü devrildi.

Muhammed (s.a.v) İsminin Verilmesi

Hz. Âmine doğuma az bir zaman kala bir rüya gördü. Rüyasında, bedeninden çıkan bir nur, doğu ile batı arasında ne varsa hepsini aydınlatıyordu. Rüya devam ederken bir ses ona doğumdan sonra yapacaklarını bildiriyordu: “Ey Amine!... Sen insanların en hayırlısına, ümmetlerin efendisine hamile oldun... Onu dünyaya getirdiğin zaman, ‘Bir ve tek olan Allah’a sığınırım!' de ve adını Muhammed koy, halini kimseye bildirme.”

Hz. Âmine, o gün çeşitli hârikulâde hallere şahit oluyordu. Gerçi daha önce de zaman zaman olağanüstü şeyler görüyordu. Fakat bu sefer çok daha başkaydı. Vakit geceye yaklaştıkça, doğum yapacağı hissine kapıldı ve yakın komşusu Şifa Hatun'a kendisine yardımcı olması için haber gönderdi. Şifa Hatun beraberinde birkaç kadınla birlikte Hz. Âmine’nin evine geldiler.

Hz. Âmine birden evinin içinin nurla kaplandığını, etrafın gündüz gibi aydınlandığını fark etti. Uzandığı yatağın yanında bir kâse vardı. Bu kâse nereden gelmişti, kim koymuştu bilmiyordu. Kâseden birkaç yudum içince ferahladığını hissetti. Derken güzellikleri göz alıcı bazı kadınlar geldi evine. Onları şimdiye kadar hiç görmemişti. Doğacak yavru hakkında konuşuyorlar, birbirlerini ve Hz. Âmine’yi tebrik ediyorlardı.

Dünya yaratıldı yaratılalı, gelip geçen bu en hayırlı gecede, yeryüzünün her tarafında Allah'ın emriyle çeşit çeşit hadiseler oluyordu.

Bütün gökyüzü, zuhur edecek olan o nura, yani Allah'ın habibine, hürmet etmek istercesine kapanmıştı yeryüzüne.

Bu hal yalnız Hz. Âmîne’nin evindekiler tarafından değil, Mekke içinde, yakın kabilelerde ve dünyanın dört bir yanından dikkatle gözlemleniyordu. Bilhassa kilisedeki papazlar ve havradaki hahamlar, gözlerini gökyüzünden ayırmıyorlardı. Kitaplarından öğrendiklerine göre, âhir zaman peygamberinin doğuşunu gökte parlayan yeni bir yıldız müjdeleyecekti bütün insanlara... O yıldız, görünür görünmez kitapların müjdelediği peygamber yeryüzünü şereflendirecekti.

Nihayet Hz. Âmine, Şifa Hatun'un, “Müjdeler olsun bir erkek evladın oldu” sesiyle kendisine geldi. Doğum gerçekleşmişti. Fakat Hz. Âmine, hiç farkına varmamıştı. Çocuğu kucağına aldı, göbeği kesilmişti ve sünnetliydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında mühre benzer bir nişan vardı. Görenler, “Doğrusu biz bunun gibi bir çocuk görmedik” diyerek hayrette kalıyorlardı.

Hemen Abdülmuttalib’e haberci gönderilerek bir erkek torunu olduğu müjdelendi. Abdülmuttalib, kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Gözlerinden sevinç gözyaşları süzülüverdi. Hızlı adımlarla eve geldi, torununu öpüp koklarken oğlu Abdullah'ın kokusunu hissetti. Ağlamaklı oldu. Göz yaşlarını kimse görsün istemedi, yüreğine akıttı. Âmine'ye dönerek, ‘Çocuğun adını ne koyalım’ diye sordu.

Hz. Âmine, hamile iken rüyasında gördüğü şeyleri, kendisine neler söylendiğini, kayınpederi Abdülmuttalib’e anlattı. Ona rüyasında, doğacak çocuğuna Muhammed isminin konulması söylenmişti. O da torununun adını Muhammed koydu.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) kendi doğumuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ben, atam İbrahim'in duası, İsa'nın müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. Annem rüyasında içinden çıkan bir aydınlığın Şam diyarının saraylarını aydınlattığını belirtmişti. Peygamber anneleri hep böyle rüyalar görürler.”

Abdülmuttalib, torununun doğumunun yedinci gönünde bir ziyafet düzenledi ve bütün Kureyşliler'i çağırdı. Hemen hemen bütün Kureyşliler bu davete icabet ettiler. Bazıları,

Ey Abdülmuttalib! Neden torununun adını bizim atalarımızın adlarına benzer koymadın da daha önce hiç rastlamadığımız bir isim olan “Muhammed” koydun, diye sordular. Abdülmuttalib onlara,

Adını “Muhammed (övülen)" koydum, çünkü gökte Allah tarafından, yerde de insanlar tarafından övülen bir kişi olmasını arzu ediyorum, diye cevap verdi.


Kıssa: O’nun Doğduğu Gün

Yahudi alimlerinden biri, Peygamberimiz (s.a.v)’in doğduğu gece, Kureyş’in ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda:

- Bu gece sizlerden birinizin çocuğu oldu mu, diye sordu.
- Bilmiyoruz, diye cevap verdiler. Yahudi:

- Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum! Bakın ey Kureyşliler, size söylüyorum! Bu gece bu ümmetin son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kutsiyetini inkâr etmiş sayılayım! Onun iki kürek kemiği arasında kırmızıya yakın bir mühür var, dedi.

Toplantıda bulunanlar yahudinin bu sözlerinden hayrete düştüler. Herkes evlerine dağıldı ve her biri konuyu ev halkına anlattı. Ertesi gün yahudinin yanına geldiler:

- Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu, dediler. Yahudi:
- Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir yoksa sonra mıdır, dedi.
- Öncedir ve ismi Ahmed’dir, dediler.

Yahudi, beni ona götürün, deyince hep beraber kalkıp Âmine’nin evine gittiler. Bebeği yahudinin yanına çıkardılar. Adam bebeğin sırtındaki işareti görünce birden fenalaşıp bayıldı. Ayılıp kendine geldiğinde:

- Artık İsrailoğulları'ndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık yahudi alimlerinin kıymet ve itibarı kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa erecekler. Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve üstünlük verilecektir.” dedi. ,


Mevlid-i Şerif Geleneğimiz

Dünyada Efendimiz (s.a.v) kadar övülmüş ve hayatının her safhası bir edebî türe kaynaklık etmiş başka bir kimse yoktur. Çünkü hiçbir devirde hiçbir insan O’nun kadar sevilmemiştir. O'nun nesebi, doğumu, gençliği, evlilikleri, miracı, savaşları, mucizeleri ve vefatı asırlar boyunca günümüze kadar şiirlerin konusu olmuştur.

Divan geleneğimizde ve klasik tasavvufi metinlerin birçoğunda Hak Tealâ’ya münacattan hemen sonra Rasulullah’a övgü yani naat bölümüyle devam edilir. Bu usûl, dili ne olursa olsun, İslâm coğrafyasının tamamının ortak kültürüdür.

Bir müminin Allah Rasulü (s.a.v)’in doğduğu gün hatırına şükür niyetiyle ibadet etmesi, ziyafet tertip etmesi ve sevinmesi ne güzel, ne hayırlıdır! Peygamber sevgisinin bir işareti olan mevlid ise Allah’ın huzuruna çıkacağımız gün için sağlam bir şahittir.

Sözlükte “doğum yeri ve zamanı” manasına gelen “mevlid”, yaygın bir şekilde Fahr-i Kainat Efendimiz’in doğum zamanı olan miladî 571 yılının Rebiülevvel ayının 12. günü için kullanılır. Sahih rivayetlerle aktarıldığına göre bu gün pazartesi günüdür. Nitekim İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.v) pazartesi günü dünyaya geldi, ona pazartesi günü peygamberlik verildi, Mekke’den Medine’ye pazartesi günü hicret etti, Medine’ye girişi pazartesi günü oldu. Pazartesi günü de vefat etti.”

Allah Rasulü (s.a.v)’in dünyayı teşrif ettiği gün olan bu tarih, müslümanlar için bir sevinç vesilesi olmuş ve bu güne İslâm aleminde büyük ehemmiyet verilmiştir.

Mevlid Kandili'nin Önemi

Allah Tealâ’nın bu ümmete ihsan ettiği nimetlerin en büyüğü, Efendimiz (s.a.v)’in dünyaya gelmesi ve bizlere peygamber olmasıdır. Yüce Mevlâ ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

“Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran/164)

Hz. Peygamber (s.a.v)’in gönderilmesi hakikatte göklerin, yerlerin, güneş ve ayın, rüzgârın, gece ve gündüzün yaratılmasından çok daha büyük bir nimettir. O’nun peygamber olarak gönderilmesiyle dünya ve ahiretin hayırları tamamlanmıştır. Allah’ın kulları için razı olduğu din kemale ermiştir.

Alimlerimiz Ne Diyor?

İbn Hacer Askalânî (rh.a) der ki: “Mevlid kutlamalarının Sünnet’te sabit bir dayanağı olduğunu şöyle anladım. Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’de geçen bir hadis-i şerife göre Allah Rasulü (s.a.v), Hz. Musa’nın ve onun ümmetinin kurtuluş gününü şükür mahiyetinde oruçla geçirmiştir. Bundan anlaşıldığına göre Allah Tealâ’nın belli bir günde lütfettiği bir nimete veya bir belayı kaldırmasına şükür olsun diye bazı şükür filleri yapılabilir. Her senenin aynı günü geldiğinde bu şükür işi tekrar edilebilir. Bu namaz, oruç, sadaka ve Kur’an tilaveti gibi çeşit çeşit ibadetlerle yerine getirilebilir. Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.v)’in mevlid gününde dünyayı teşriflerinden daha büyük nimet ne olabilir? O halde o günün özellikle tespit edilip ibadetlerle ihyası, yapılması gereken bir vazifedir.”

İmam Sehâvî (rh.a): “Mevlid kutlaması, aslında hicri asırdan beri devam ediyor. Ondan beri çeşitli kıtalardaki İslâm ehli tarafından mevlid-i şerif tertip edilmekte, o gece çok sadakalar verilmektedir. O gece mevlid-i şerif okumaya önem verirler. Böylece böyle yapanların üzerine onun bereketinden, fazlından yağar.”

İmam Suyûtî (rh.a): “Bana; Rebiülevvel ayında mevlid-i nebi tertip etmenin şer’-i şerif açısından hükmü nedir? Güzel bir iş midir, yoksa yanlış mıdır? Yapan kimse sevap kazanır mı, kazanmaz mı, diye soruldu. Cevabım şöyle oldu: Mevlid-i şerif tertip etmenin aslı şudur: İnsanlar toplanır, mümkün olduğu kadar Kur'an’dan birkaç ayet okunur. Sonra Allah Rasulü (s.a.v)’in doğumu, hayatı hakkında vârid olan rivayetler, doğum gecesinde gerçekleşen mucizeler anlatılır. Sonra yere bir sofra serilir, yenilir içilir, sadakalar verilir, işte bu bir bidat-i hasenedir ve bunu tertip eden sevap kazanır. Çünkü içinde Efendimiz (s.a.v) yüceltilmekte, sevinç izhar edilmekte, O’nun mübarek doğumu müjdelenmektedir. İlk olarak bunu takva ehli ve cömert sultanlardan Erbil sultanı, muzaffer kumandan Ebu Said Kökböri b. Zeyneddin b. Begtegin tertip etti. O güzel işler yapmıştı. Şam’da Kasiyun dağındaki Muzaffer Camii'ni yaptırmıştır.”

İbn Kesir (rh.a): “Rebiülevvel ayında, Melik Muzafferüddin mevlid-i şerif okutur, çok büyük bir merasim tertip ederdi. O gerçekten kahraman, cesur, akıllı, alim ve adil bir sultandı. Allah ona rahmet etsin, makamını yüceltsin.

Şeyh Ebü'l-Hattab b. Dihye, Mevlid-i Nebi hakkında ‘et-Tenvîr fî Mevlidi'l-Beşîrü’l-Nezîr’ adlı bir hacimli bir eser yazmıştır. Sultan Muzafferüddin Kökböri de ona ödül olarak bin dinar ödül verdi.”

İbn Hallikân (rh.a) meşhur hadis hafızı İbn Dıhye’yi anlatırken şöyle demiştir: “Alimlerin büyüklerindendi. Mağrip’ten Şam’a, sonra da Irak’a geldi, oradan da Erbil’e geçti, Erbil sultanı Muzafferüddin Kökböri’nin Mevlid-i Nebiye büyük önem verdiğini gördü. ‘et-Tenvîr fî Mevlidi’l-Beşîrü’l-Nezîr’ adlı eserini yazdı ve Sultan’a bizzat okudu. Sultan da onu bin dinarla caizeyle ödüllendirdi.” ,

İlk Mevlid Kutlamaları

Hz. Peygamber (s.a.v) sağlığında doğum yıldönümünü kutlamamıştır, fakat bu günü oruç tutarak geçirmiştir. Efendimiz (s.a.v)’in doğum gününün kutlanmaya başlanması Dört Halife devrinde başlamıştır. Kaynaklardan edinilen bilgiye göre mevlid ayı ve günü o dönemden beri önem verilen bir zamandır. İmam Süyûtî ve İbn Hacer el-Askalânî (Allah onlardan razı olsun) mevlid ile ilgili yazdıkları eserlerinde Dört Halife döneminden itibaren mevlid gününde Efendimiz (s.a.v)’in şemailini ve onu öven şiirlerin okunduğunu tafsilatlı biçimde açıklamışlardır. Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretleri Dört Halife dönemindeki mevlid kutlamaları ile ilgili şunları yazmıştır:

“Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) mevlid gecelerinde evlerinde Efendimiz (s.a.v)’in doğumuna dair hikâyeleri, olayları anlatırlardı.” Daha sonraki asırlarda özellikle mutasavvıf kimseler mevlid okumaya büyük önem göstermişlerdir.

Mevlid kutlamalarını resmî manada ilk başlatan kişi Erbil hükümdarı (Selâhaddin-i Eyyûbî’nin kayınpederi) Begteginli Muzafferüddin Kökböri’dir. Bu padişahın mevlid törenlerinde 5000 baş pişmiş koyun, 10.000 tavuk, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva bulunduğu nakledilmiştir. Mevlid ayı geneline yayılan bu resmî törenler halk için bir şükür ve sevinç vesilesi olmuştur. Muzafferüddin Kökböri bu kutlamaları ilk olarak tasavvuf erbabında görmüş ve bunun üzerine resmî kutlamaya başlamıştır.

Memlükler döneminde de Mısır’da bu resmî kutlamalara devam edilmiş ve büyük ehemmiyet verilmiştir. Bu merasimler rebiülevvel ayının başından başlatılır ve mevlid gününe kadar devam edilirdi. Mevlid gecesi Mısır Abbasî halifesi, dört mezhebin baş kadıları, ilim ve tasavvuf ehli, emirler, kumandanlar, devlet adamları, halkın ileri gelenleri, komşu ülkelerden gelen temsilciler tören çadırındaki yerini alırlardı. Önce Kur’an-ı Kerim tilavet edilir, ardından vaazlar verilir, tarikat mensupları tarafından zikir ve evrad okunur, daha sonra yemek yenirdi. Bu sırada sultana tebrikler sunulur, o da devlet ricaline, ulema ve tasavvuf ehline hediyeler verir, muhtaçlara sadaka dağıtırdı. Osmanlı’nın ilk asırlarında resmî olmasa da halk arasında kutlamaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak ilk resmî kutlama III. Murad zamanında (1588) başlatılmış ve bu kutlamalar Sultan Ahmed Camii’nde yapılmıştır. Bu uygulama daha sonra bütün Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. II. Abdülhamid Han dönemi Hicaz valilerinden Eyüp Sabri Paşa’nın anlattığına göre mevlid günü Medine’de resmî tatil olur, kaleden top atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı.

Bir Zamanlar Medine’de Mevlid Kandili

Osmanlı döneminde tasavvuf erbabından Derviş Ahmed Peşkârî (k.s) 1791 yılında Medine’yi ziyaret etmiş ve burada bir yıl kadar kalmıştır. Medine-i Münevvere’de geçen günlerini de Tayyibetü’l-Ezkâr adlı eserinde kaleme almış, özellikle Medine’deki İslâmî hayatı ve buradaki bayramları, kandilleri anlatmıştır. Mevlid Kandili için de şunları söyler:

“Mevlid gecesini ihyadan sonra (Rebîülevvel’in 12. günü) sabah namazından sonra Bâbü’n-Nisâ önündeki meydana bir kürsü koyarlar. Müvacehe penceresi karşısıdır. Medine’nin bütün eşrafı, şehrin kadısı, şeyhü’l-harem ve sair ağalar, zabitler mertebe mertebe ve rütbelerine göre toplanırlar. Ziyaretçiler ve halk etrafına toplanırlar. Öd ve amber buhurları göklere yayılır. Mescid-i Şerif’in içi gül suları ile kokulandırılır.

Hatiplerden beş kişi nöbetle kürsüye çıkarlar. Arapça mevlid okurlar. Duadan sonra şerbetler içilir, herkes evlerine gider. Bu iş güneşin doğuşundan, kuşluk vaktine kadar tamam olur. O gün dükkânlar açılmaz, dersler okunmaz, kimse işiyle meşgul olmaz. Toplar atarlar, şenlik ederler, küçük büyük güzel elbiselerini giyip birbirleriyle tebrikleşirler. Medine halkı bu mübarek güne büyük ehemmiyet verir, çok hürmet gösterirler.

Şehir ahalisi arasında büyük bayram budur. Zira bu günde Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v) dünyayı şereflendirmişlerdir. Öyle bir gün ki âlem yeniden can bulmuş, cihan O’nun nuruyla aydınlanmıştır.

Diğer mübarek geceler, ramazan, bayram, hac, kurban bunların hepsi o Yüce Peygamber’in hürmetine ihsan olunmuştur. Kur’an-ı Kerim O’na nazil oldu. Böyle kadri yüce bir zatın teşrifi günü büyük bayram olmaz da ne olur?

Bu günde bütün dünya meşgalelerinden el çekip sevinç göstermek cümle ehl-i imanın boynuna borçtur. Medineliler de öyle ederler.”

Bir Şükür Nişanesi Olarak Mevlid

Mevlid ayı ve Mevlid Kandili müslümanlar için bir sevinç ve şükür ayıdır. Çünkü alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Efendimiz (s.a.v) bu ay ve bu gecede doğmuştur. Mevlid günü ve gecesinde yapılacak bütün nafile ibadetler de bu niyetle yapılmalıdır. Allah Rasulü (s.a.v) pazartesi orucunun hikmetini beyan ederken, “O benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim gündür.” buyurarak mevlid gününün faziletine işaret etmiştir.

Rasulullah (s.a.v)’in doğum yıldönümlerinde okunan mevlidleri saygı ve huşu içinde dinlemek, O’nun mübarek ruhuna salât ve selam okumak hiç şüphesiz sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’e olan sevgi ve bağlılığın bir ifadesidir. Dolayısıyla dine aykırı hususlar barındırmayan mevlidlere katılmak ve dinlemek, mevlid gecelerinde yapılacak güzel işlerden sayılır. Çünkü okunan her mevlidde Rasul-i Ekrem’e, âline ve ashabına çokça salât ü selam getirilir. Salât ü selam okumak ise hem Kur’an’da hem de hadis-i şeriflerde bizlere emir buyrulmuş hususlardandır.

Şehabeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el-Heytemî, Celaleddin es-Süyûtî , Fahreddin Râzî (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) gibi bazı alimler Rasulullah’ın (s.a.v)’in dünyaya gelmesi vesilesiyle sevinmenin, bugün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimiz (s.a.v)’e şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğunu söylemişlerdir.

Bu ve diğer mübarek gecelerde kişinin kendisi, ailesi ve tüm müslümanların selameti, affı ve mağfireti için dualar etmesi, kaza namazları varsa onları kılmaya çalışması iyi olur. Mevlid günü oruç da tutulabilir. Yine bu günlerde sürekli Kur’an-ı Kerim okuması ve ibadete gayret edilmesi de güzel amellerdir. İslâm alimleri ve tasavvuf büyükleri mevlid kutlamalarında dinin hükümlerine aykırı hallerde bulunmamaya büyük gayret göstermişler, bid’at ve haram işlerden sakınılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Nitekim İmam-ı Rabbanî hazretleri mevlid törenlerindeki Sünnet’e aykırı işlere karşı çıkmıştır.

Mevlid-i Nebî İçin Yazılan Eserler

Şüphesiz Mevlid Kandili’nin devamını sağlayan ve dolayısıyla Efendimiz (s.a.v)’e karşı muhabbeti artıran en önemli vesile Mevlid adını verdiğimiz eserlerdir. İslâm alimleri, mutasavvıflar ve İslâm şairleri düz yazı veya şiir olmak üzere birçok eser kaleme almışlardır. Bu eserlerin mevlid gecelerinde, mevlid toplantılarında okunması hayırlı görülmüştür. Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca, Kürtçe, Boşnakça, Çerkezce, Gürcüce, Avarca, Rumca, Malayca, Sevahili dillerinde ve daha birçok dilde yazılmış olan bu eserlerde Hz. Âmine’nin Allah Rasulü (s.a.v)’e hamile kalışına, Rasulullah’ın doğumuna ve sonra miraca kadar bazı olaylar anlatılır ve her bölüm arasında salavatlar okunur. Mevlid bitince Allah Tealâ’ya münacatlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’i metheden kasideler, ilâhiler okunur.

Mevlid-i Nebî için yazılan eserler arasında bazıları büyük şöhret kazanmış, geniş coğrafyalarda sürekli okunmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: İmam Busirî’nin “el-Kevâkibü’d-Dürriye fî Medhi Hayri’l-Beriyye” ve “el-Kasîdetü’l-Hemziyye” adlı eserleri, Şemseddin İbnü’l-Cezerî’nin “Mevlidü’n-Nebî” adlı eseri, Cafer b. Hasan Berzencî’nin “el-İkdü’l-Cevherî” adlı eseridir. Bu eserlerin yanında mevlid kutlamalarında okunmak için yüzlerce şiir kaleme alınmıştır.

Osmanlı’dan günümüze yaygın biçimde okunan Süleyman Çelebi (rh.a)’in “Vesîletü’n-Necât”ı da bu eserlerden biridir. Allah Rasulü (s.a.v)’e duyulan sevginin bir nişanesi olan bu eser Osmanlı coğrafyasında şehirlerden köylere kadar her yerde okunmuştur.

Süleyman Çelebi hazretlerinin Vesîletü’n-Necât’ı aynı zamanda halkın anlayacağı seviyede yazılmış bir edebî şaheserdir.

Onun eserinde söylediği, tekrarlayarak vurguladığı birçok söz yahut tavsiye bizzat sahih hadis-i şeriflerde emrolunduğumuz hakikatlerdir.

Mesela Süleyman Çelebi eserine şu mısralarla başlamıştır:

“Allah adın zikredelim evvela
Vâcib oldur cümle işde her kula.”

Yukarıdaki mısralarda bütün işlere başlarken Allah’ın adı ile başlamanın yani besmele çekmenin gerekliliği ifade ediliyor. İlerleyen beyitlerde de Allah adı ile başlanan işin sonunun kesik (ebter) olmayacağı belirtiliyor. Bu ifadeler bizzat Efendimiz (s.a.v)’in bir hadis-i şerifte buyurdukları gibidir. Yine şu beyitte mevlidin Allah Rasulü (s.a.v)’i vesile ederek Allah’ın rızasını talep etme maksadını taşıdığını ifade eder:

“Pes Muhammed’dir bu varlığa sebeb
Sıdk ile onun rızasına kıl taleb.”
Süleyman Çelebi, Rasulullah muhabbetiyle dolup taşmış bir zattır. Vesîletü’n-Necât’ında Efendimiz’i pek latif ifadelerle anlatmıştır:

“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tevhîd-i irfân kânıdır.”
. . .

“Merhaba ey cümlenin matlûbu sen
Merhaba ey Hâlik’in mahbûbu sen.”
. . .

“Terlese gül olurdu her teri
Hoş dererlerdi terinden gülleri.”

Süleyman Çelebi’nin eseri geçtiğimiz yüzyılın başlarında “Sefîne-i Evliyâ” yazarı merhum Hüseyin Vassâf tarafından “Gülzâr-ı Aşk” adıyla şerhedilmiştir. Aynı zamanda bu esere birçok nazire yazılmış, hatta Osmanlı coğrafyasında Kürtçe, Boşnakça, Rumca, Gürcüce, Avarca, Arnavutça gibi birçok dile de tercüme edilmiştir. Süleyman Çelebi hazretlerinden sonra Mevlid yazmak çok yaygınlaşmış ve nice şair, nice zat bu dua sofrasının feyziyle bereketlenmek için Mevlid yazmışlardır. Türkçe’de iki yüz civarında Mevlid vardır. Bu eserlerden biri Halvetilik tarikatının Şemsiyye kolu kurucusu Şemseddin Sivasî hazretlerine aittir. Yazılmış en son Mevlid ise geçen asrın Nakşibendî-Halidî büyüklerinden Alvarlı Efe hazretlerinin eseridir.

“Hürmet Eden Rahmet Bulur”

Allah dostları ve alimlerimiz eskiden beri mevlide büyük önem vermişler ve bu günlerde mevlid tertip etmeye gayret göstermiş, insanları da buna teşvik etmişlerdir. Tâbiînin büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretlerinin şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Uhud dağı kadar altınım olsun, ben onu Peygamberimiz’in mevlidini kutlamak için sarfetmek isterim.”

Cüneyd-i Bağdadî hazretleri şöyle der: “Mevlidde hazır bulunan, onun kadrini kıymetini bilen kişi muhakkak ki büyük bir eman (güvence) kazanmıştır.”

Meşhur alimlerimizden Fahreddin er-Razî hazretleri de şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir şahıs, bir tuz, buğday veya yenilecek şeyler cinsinden başka bir şey üzerine mevlid okursa mutlaka o şeyde bereketler zuhur eder. O yiyecek neye ulaştıysa onda da çok bereket belirir.”

Yine meşhur hadis alimlerimizden İmam Suyûtî (rh.a) şöyle buyurmuştur: “Hangi evde veya mescidde yahut mahallede mevlid okunursa o evi, mescidi veya mahalleyi mutlaka melekler kuşatır, o mekanın ehline melekler feyz yağdırır. Allah Tealâ rahmet ve rızasıyla onları kuşatır.”

Alvarlı Efe Muhammed Lutfî hazretleri de mevlid hakkında şu güzel mısraları söylemiştir:

“Hürmet eden rahmet bulur Diler isen şefâati Lutfî bu gafletten uyan
Mevlidine Muhammed’in İki cihanda devleti Merhamet-i Hakk’a dayan
Rahmet-i Hak nâzil olur Daima eyle rağbeti Ol rahmet-i Hakk’a şâyân
Mevlidine Muhammed’in. Mevlidine Muhammed’in. Mevlidine Muhammed’in.”

Sâdât-ı kiram da Mevlid-i Nebî’ye büyük hürmet göstermişlerdir. Hz. Peygamber’i senenin sadece bir gününde veya bir haftasında değil her zaman hatırlamamız gerekir. Nitekim sâdât-ı kiram, mevlidi senenin belli bir gününde değil, aralıklarla okur, okutur, okunan yerde bulunur, hürmet ve sevgiyle dinlerler. Nitekim mevlid okutmak için zaman zaman ilim talebelerini hane-i saadetlerine davet ederler. Bazan mevlidin baş kısmını kendileri okur, devamını talebelere okuturlar.

Mevlidin okunduğu yere yiyecek ve içecekler konur. Bundan herkese, özellikle de talebelere ikram edilir. Hatta mevlid dolayısıyla inen rahmetten, füyuzattan bereketlenmek gayesiyle bulgur, pirinç, nohut gibi yiyecekler getirilir, ortaya bırakılır. Daha sonra da bunlar tekrar geriye erzakların içine konulur.


وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ



Alıntı.....
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1497 10 Aralık 2020 12:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 2273 08 Aralık 2020 18:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 982 08 Aralık 2020 17:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 867 08 Aralık 2020 12:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 1000 04 Aralık 2020 13:56

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Peygamber Efendimizin Doğduğu Ev Seleme Hz.Muhammed(s.a.v) 1 05 Ağustos 2009 18:08
peygamber efendimizin anısı Arasat Hz.Muhammed(s.a.v) 3 05 Ağustos 2009 14:16
Efendimizin s.a.v. Dünyaya Teşrifi nuryuzlum Hz.Muhammed(s.a.v) 0 19 Nisan 2009 23:55
Peygamber Efendimizin Kabri (Mİ) _bülbül_ Bilgi Dağarcığı 0 10 Nisan 2009 15:34
Peygamber Efendimizin Şefaati İmamHüseyin Soru Cevap Arşivi 0 08 Nisan 2009 23:49

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.